5 Eylül 2007 Çarşamba

Çanak yalayıp, sadaka alanların kavgası...

Kendince bir yayım siyasası geliştiren Tiyatro... Tiyatro... dergisi, egemenlere hizmet eden tiyatrocuların neler düşündüğünü öğrenmemiz açısından, son derecede yararlı bilgiler veriyor. Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman ile Tuncay Özinel, Müjdat Gezen ile Hadi Çaman... çelişkilerini öğrenmemize yarayan dergi, işlevini yerine getirmiş oluyor...

Finans kapitale yaslanan Tiyatro... Tiyatro... dergisi, devlet çanağının yalanmasını vaftiz eden bir mantıkla yayın yaptığından, tiyatroların devlet çanağından sadaka alarak, egemenlerin dümen suyunda yüzmesini öneren bir mantığa sahip...

Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, tüm benliğiyle yayımcılık yapan dergi, bazı yazılarını sanal alemde de yayımlamaya başladı. Geniş bir okur kitlesine ulaşabilmesi anlamında doğru bir karar veren dergi, düzenbaz tiyatrocuların neler yaptıklarını, neler düşündüklerini öğrenmemiz açısından okunmayı hak ediyor..

Aşağıdaki yazıyı önemsiyor ve okurlarımıza öneriyoruz:


Devlet Yardımı Kavgasının İçini Anlamaya Çalışmak!


Mustafa Demirkanlı (editör)


Geçen sayı Hadi Çaman ve Nedim Saban’la gerçekleştirdiğimiz söyleşilerin ardından oldukça yoğun tepki telefon ve e-posta aldık. Bu tepkilerin kimi “Tiyatroya zarar veriyorsunuz.” oldu, büyük çoğunluğu ise “Kafamızdaki birçok soruyu çözmemize yardımcı oldunuz, teşekkür ederiz.” mealindeydi.

Biz, kendi içlerinde yaşanan bu kırıcı ve kıyıcı söylemleri, sadece muhatapların aktarımlarıyla sizlere sunduk, yorum yapmadık, sizlerin merak ettiği soruları sorduk sadece. Ama, bu yıl diğerinden daha az “yardım” alanlar, arkadaşlarını hiç kayırmadan, ağızlarına geldiği gibi konuştular.

Dergi sayfalarındaki bu tartışmalar, bir başka boyutta, Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu arasında çok daha geniş kitlelere yayılarak, çok daha düşük seviyelerde gelişti/gelişiyor. Levenk Kırca, Devlet Yardımı’ndan mahrum bırakıldığı için ve bunun nedeni olarak Ali Poyrazoğlu’nu gördüğünden dolayı, ağıza alınmayacak laflarla, kamu önünde hesap sordu, ama ne hesap! Suçlamaları ise bugüne yönelik değil, Poyrazoğlu’nun geçmişine dönüktü. Ali Poyrazoğlu’nun porno filmlerde oynadığını söyleyerek, “Pornocu” tanımlamasıyla saldırdı. Bununla da kalmadı “Kayıkçının Küreği” isimli filmin afişini, kiraladığı bilboardlara asacağını söyledi. Poyrazoğlu ise, Kırca’ya “Karga yalan söylüyor, esas pornocu o.”, diyerek karşılık verdi. Sonrasında birbirlerini mahkemeye vereceklerini ve mahkemede hesaplaşacaklarını ilan ettiler, şimdilik...

Eğer, Levent Kırca gerçekten bilboardlara, bahsettiği filmin afişlerini asacaksa ve gerçekten 92.000 YTL’lik tazminat davası açacaksa (Ali Poyrazoğlu 92.000 YTL yardım almıştı.) bu kavga neden? Neden çünkü, 1.000 adet kiraladığını ifade ettiği bilboardların kirası 92.000 YTL’nin çok üzerinde... Çok daha fazlasını gözden çıkartan Kırca, neden kendini kamuoyu önünde, anlamsız sorulara muhatap bırakıyor? Yakışıyor mu ikisine de?

Bilmiyorum... anlamıyorum da.

Geçen sayı yayımlandıktan kısa bir süre sonra Müjdat Gezen aradı. Hadi Çaman’ın M.S.M. ile ilgili söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını, bunu benim bildiğimi, müdahale etmem gerektiğini söyledi. Müjdat Ağabey’e dilim döndüğünce, bir söyleşi yaparken konuyu değiştirerek, esas konudan kaymanın doğru olmadığını düşündüğümü, bunun Hadi Çaman’ın görüşü olduğunu, kendisinin istediği gibi açıklama yapabileceğimi söyledim. Müjdat Ağabey’de bu açıklamanın benim tarafımdan yapılmasının tercih edeceği bir durum olduğunu söyledi. Memnuniyetle, dedim kendisine. Çaman’ın suçlaması şöyleydi: “...Sözüm ona para almıyor okulda. Dolar olarak ödüyor insanlar.” Benim bildiğim kadar M.S.M, ilk kurulduğu yıllarda tamamen ücretsizdi, hatta ücretsiz eğitim verdiği için mahkemelik bile olmuştu. Şimdi iki yerde faaliyet gösteriyor. Cihangir’deki şube paralı bir okul, M.S.M. Kadıköy’de ise dört yıllık konservatuvar eğitimi yine parasız, sanırım ücretli tiyatro kursları da var ayrıca. Yani Müjdat Gezen, ücretsiz eğitime devam ediyor. Şu kadarını ifade edebilirim ki, Müjdat Gezen’in destek için başvuru yapmak aklından bile geçmiyordu, “birileri” başvurması gerektiğini söylemiş ve ikna etmişlerdi, kararsızdı. Bir konuşmamızda sormuştu: “Sen ne diyorsun, başvurmalı mıyım?” , diye, ben de, “Tabii ki başvurun, her tiyatronun başvurma hakkı var, siz neden başvurmayasınız ki?”, demiştim. Benim bu sözüm mü etkili oldu, yoksa zaten başvurmaya kararlı mıydı, bilemem, ama öncesinde böyle bir konuşmamız geçmişti. Telefonda da, sesindeki kırgınlığı, kırıklığı hissettim. Bu tartışmaların içinde yer almayı hak ettiğini düşünmüyorum Müjdat Gezen’in. Evet, Müjdat Gezen tiyatrodan kazanmadı belki ama kazandıklarını tiyatroya yatırdı. O hiçbir yerde söylemez ama ben söyleyeyim, her türlü gereksinmesini karşıladığı, tiyatrocu dostlarını ağırladığı misafirhaneyi de o yaptı. Ama reklamını hiç yapmadı.

Bir gün sonra, Ali Poyrazoğlu da aradı ve yaptığımızın suç olduğunu, dava açabileceğini söyledikten sonru, tüm reklam verenlere mektup yazarak, bu dergiye ilan verilmemesini, bu dergideki ilanların kendisini rahatsız ettiğini, söyledi. Ayrıca, İş Bankası’nın tiyatrosuna sponsor olmadığını, kendisinin İş Bankası’na sponsor olduğunu belirterek, İş Bankası yetkililerinden açıklama beklediğini de iletti. Bende her türlü tepkisini verebileceğini, saygıyla karşıladığımı aktardıktan sonra, İstanbul’a döndüğünde arzu ederse, aynı konu üzerinden kendisiyle de söyleşi yapmaktan büyük mutluluk duyacağımı ilettim. Hadi Çaman ile ilgili söylediklerini ise aktaramıyorum, eğer bir araya gelebilirsek, Ali Poyrazoğlu’ndan daha detaylı dinlemek, öğrenmek isteriz. Tanıdığım kadarıyla Poyrazoğlu söylediklerinin arkasında duran biridir.

Sonuç olarak, gizli kapılar ardında, ahbap çavuş ilişkileriyle gerçekleştirilen bu desteklerin ne kadar kötü amaçlı kullanıldığı bir kere daha gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Oysa, şeffaf olmak ve destek kurullarında, destek alanları bulundurmamak, işin birinci ilkesi olması gerekir. Sonraki ilkeler belirlenmeli, tiyatroyla-ticareti birbirine karıştıranlar ile gerçekten tiyatro yapmak isteyip de sesi çıkamayanlar ayrılarak, bunun bir hakmış gibi lanse edilişinin önüne geçerek, gerçekten tiyatro adına yeni arayışlara, yeni soluklara kapı açmak, el vermek gerektiğinde anlaşmak gerekiyor sanırım.

Not: Bu yazı Tiyatro… Tiyatro…Dergisi’nin 181 nci sayısında (Eylül 2007) yayımlanmıştır.

tıkla