13 Kasım 2007 Salı

Kanat Güner için...

Hilmi Bulunmaz
30 Aralık 2006


Eski yazılarımı buldukça, yayımlayacağım bir köşe oluşturmak istiyorum. Adını Bit Pazarı olarak uygun gördüğüm bu köşe, yıllar sonra, nereden nereye geldiğimi (de) kanıtlamış olacak…

Bugünlerde, benim için önemli ve güncel bir konu olan, Zeki Göker’in ölümünün çağrıştırdıklarıyla ilintili olduğundan, Kanat Güner için yazdığım bir yazıyı aktarmak istiyorum. Aktarma işlemini yaparken, arada bir (yeniden) yorumlama yaparsam, “bağışlayın”:

“Kanat Güner

Kamuoyunun yakından tanıdığı bir uyuşturucu bağımlısı daha ‘elveda’ dedi. Kanat Güner, beylik anlatımla, ömrünün baharında ölüme koştu…

(Süreyya Ayhan’ın koşusuna benzemeyen bu tutumu gören bizler, ne yazık ki kılımızı bile kıpırdatmadık!..)

Bu ölümün toplumsal anatomisini yaptığımızda, suçlu sandalyesinde hepimizin bulunduğunu görebiliyoruz. Kapitalizme karşı savaşım veremeyen, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyen herkes (hepimiz) sorumluyuz Kanat Güner’in erken gelen ölümünden…

(Özellikle de yakın çevresinde bulunanlar bu sorumluluktan kaçamaz. Örnekse tiyatro patronu!..)

Kanat’ı uzun yıllardır tanırdım. (Tanırım sözcüğünün yerine tanırdım diyebilmek çok zor geliyor.) İçerisine doğduğu kapitalizm ve bu kapitalizmi yeniden yaratan bizler, Kanat’ın ölümünün hem nedeni ve hem de sonucuyuz…

(Aradan bunca yıl geçmesine karşın, duygularımda hiçbir değişiklik olmadığını görebiliyorum.)

Kanat, handiyse zorla denilebilecek bir ivmelendirmeyle ‘tıbbı kazanmıştı’. Tıbbı kazanmak Ankara Meydan Muharebesi’ni kazanmaktan daha zor bir olgu olarak beyinlerimize kazınmıştır. (Kapitalist beyinlerimize.) Yakın çevresinin zoruyla (aslında tüm kapitalist değerlere teslim olanların zoruyla) tıp eğitimi görmesi ve insanlara (paralı olanlara) sağlık hizmeti sunması buyruklanıyordu. Oysa Kanat, yine bir başka kapitalist düzlem olan konservatuarın tiyatro bölümünde okumak istiyordu. Yalnız kalan Kanat, tek başına kapitalist değerlerin tümüne göğüs geremedi. Zaten göğüs kafesi daracık ve incecikti. Boyun eğmek zorunda kaldı ve uyuşturucuyu yoldaş belledi. İki yoldaş ölünceye dek birlikteydiler. Keşke Kanat’ın sonu böyle olmasaydı. Keşke Kanat, sosyalizm denilen kavganın ayrımında olabilseydi. Keşke biz, üzerimize düşen görevi yerine getirebilseydik. Keşke…

(Doğal ki, bu “keşke”lerin hiçbir yararı olmadı, olmayacak!..)

Olmadı… Biz, görevimizi yerine getiremedik. Daha son kavga verilmedi ama, kavganın bu bölümünü yitirdik. Kahrolsun demekle kapitalizm yok olabilseydi keşke…

(“Kahrolsun” demekle tiyatro da olmuyor!..)

Tıbbın yapay ışıklı koridorlarından Adli Tıbbın nemli morguna hızlı bir geçiş yapan Kanat, gövdesi belli olmayan martının kanadı olarak usuma yerleşti ve sonsuza dek çıkmayacak imge evrenimden…

(Gerçekten, benimle birlikte varlığını sürdüren bir şiir demeti olarak yaşıyor Kanat!..)

Ankara Birlik Tiyatrosu’nun Kocamustafapaşa’daki yarı karanlık salonunda tanıdığım Kanat’ı, bir insandan öte, bir tiyatro perisi olarak duyumsadım hep. Her şeyin metalaştığı bir dünyada, sanatın satın alınamaz boyutunu yüreğinde bir mermi gibi taşıyan Kanat, hepimizin teslim olmuşluğuna bir tokat gibi inerek, gökyüzünün en derin yerine göçtü. Tüm Tanrıların yukarısında boy veren Kanat, o hüzün dolu yüzüyle küfrederek bakıyor. Ve soruyor: Neden sanatın sınıfsal boyutunu anlatmadınız bana? Neden kavga etmesini öğretmediniz? Neden politik tiyatronun temelinin neliğini kavratmadınız? Yoksa siz de bilmiyor musunuz? Yazıklar olsun size…

(Emek adına, adını Emek ile ifade eden gazetelerin; “halktan ve emekten yana Zeki Göker öldü” diye slogan attığı ve anlamsız gözyaşı döktüğü günümüzde, Kanat Güner’i unutmadığımı bir kez daha duyururum!..


Not: Başlı başına birer paragraf olan, parantez içerisindeki yazılar “yeni”dir. Diğerleri, mayıs/1998 tarihli MuM kültür-sanat dergisinde yayımlanmıştır. Tek bir harfine bile müdahale etmedim…

Önemli not: Başta cezaevleri olmak üzere, devrimci mücadelenin sürdüğü her yere ulaşan dergimizi, “devrimci” olduğunu iddia eden kurum, kuruluş ve kişilerin görmemesi olanaksız!..

Çok önemli not: Kendi “kadrosunda” bulunan oyuncuların savrulmasına göz yuman bir tiyatronun (Ankara Birlik Tiyatrosu), neden devrimci tiyatrolardan adam “bağladığını” ölünceye dek sorgulayacağım…Çok çok önemli not: Ölmeden yarım saat önce bana; “Keşke tiyatro yapabilseydim de bu uyuşturucu batağına saplanmasaydım!”diyen Kanat’ın serzenişini sonsuza dek içimde taşıyacağım!..

Tıklayınız: Bit Pazarı