14 Temmuz 2010 Çarşamba

BEYOĞLU'nda TİYATRO BULUNMAZ


Mesut Alptekin
14 Temmuz 2010


Evet, şimdi yazının başlığına aldanarak kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: "Beyoğlu gibi bir yerde hangi aradığınızı bulamazsınız ki?"

Doğru. Bugün; Beyoğlu, başta popüler kültürün olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinden gelerek İstanbul da bir çatı altında toplanmış insanlarımızın en gözde ilçelerinden birisi. Yüzlerce çeşit mağazaları ve eğlence mekanları ile toplum ihtiyaçlarının en kolay yoldan karşılandığı bir ilçe...

Tabii bütün bunların yanında, belki de tiyatro dünyasının da kalbinin attığı bir yer. Yada kalbinin attırıldığı bir yerde olabilir. Bu kısmından pek emin değilim. Çünkü burada bulunan bir çok tiyatro, devlet babanın doldurduğu çanaklarını, son damlasına kadar ekmek banarak sıyırma yöntemi ile beslendikleri için, kalpleri başkaları tarafından da attırılıyor olabilir. Tabii bu sadece şahsıma ait bir fikirdir. Bu fikrimde bana katılmak zorunda değilsiniz elbet. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; gösteri afişlerinin bir köşesinde "Efes Pilsen, Akbank vs." amblemlerinin yer aldığı ( yani sponsor firmaların desteği altında olmaları ) bu tiyatroları benim gözümde, yaşam destek ünitesine bağlı hasta bir insandan farklı kılmıyor. Doktorlar tarafından bağlanma gereksinimi duyulmuş bir hasta için, yaşam destek ünitesi ne anlam taşıyor ise, bu gibi tiyatrolar için de sponsor firmalar aynı anlamı taşıyorlardır...

Günümüzde hemen hemen, bir çok tiyatronun afişlerinde bu gibi amblemlere denk geliyoruz. Yada bu amblem sahibi firmaların sponsorluğunda olduklarına şahit oluyoruz diyelim. Tek başına ayakta durmayı, aç kalma pahasına kimsenin sadakasına ihtiyaç duymadan sanat yolunda ilerlemeyi başarabilen tiyatrolar günümüzde neredeyse yok gibi. Kaldı ki Beyoğlu gibi bir yerde bu tarz da bir tiyatroya rastlamak hemen hemen imkansız gibi birşey. "gibi"... Ama öyle değilmiş...

Geriye dönüp baktığımda; 2006 yılında keşfettiğim Bulunmaz Tiyatro, aslında yukarıda bahsettiğim özelliklere sahip tiyatrolarla tam zıt kutuplarda yer alıyormuş. "muş" diye bahsediyorum, çünkü o dönemlerde Bulunmaz Tiyatro, benim tiyatro dünyasına bakan gözlerimin önündeki perdelerin kapalı olduğu bir dönemde karşıma çıkmıştı. Bu gerçekler ile aramda olan perdeler artık yavaşça aralanmaya başlamıştı. O günlerde bilinçsizce adım attığım Bulunmaz Tiyatro'nun, bugün hayatımda attığım en isabetli adım olduğunu düşünüyorum.

Her hafta pazar günleri belirli bir disiplin çerçevesinde devam eden oyunculuk çalışmaları, Bulunmaz Tiyatro'nun kendine özgü çalışma stilleri ile tiyatro oyunculuğuna farklı bir bakış açısı kazandırmıştı. Bu çalışmaların en büyük özelliği her hafta değişik yöntemler ile, sürekli birbirini taklit eden çalışmalardan tamamen sıyrılmış olmasıydı. Sürekli aynı şeyleri tekrarlayan, basmakalıp eğitim sistemini neredeyse tamamen çöpe atmıştı. Katılımcıların serbest çalışma modunda ilerlemeleri ve derinliklere gömülmüş becerilerini gün yüzüne çıkartmasını sağlayan bu çalışmalar, aynı zaman da prova aşamalarından geçip çeşitli sahnelerde sergilenen birer gösteri haline de dönüşmüştü. Bence böyle bir tiyatro, Beyoğlu gibi bir yere çok fazlaydı. Evet, Beyoğlu bunu hak etmiyordu malesef. Hak edemiyordu...

Daha sonraları askerlik sebebi ile uzun bir süre uzak kaldığım Bulunmaz Tiyatro'yu, geri döndüğüm de yeni yerinde görmek farklı bir haz'a sebep oldu. Bulunmaz Tiyatro artık Çemberlitaş gibi sevimli bir ilçemizde ikamete başlamıştı. Beyoğlu'nun bütün o iç acıtan karanlık dünyasından çıkmış ve nihayet hak ettiği yerini bulmuştu artık. Bulunmaz Tiyatro'nun bu yeni yeri ve taşıma işlemleri oyunculuk çalışmalarımızı sekteye uğrattı mı? Hayır. Oyunculuk çalışmalarımız içeriğinden hiçbir şey kaybetmeden hala ve hala devam ediyor. Edecekte. Bütün internet teröristleri ve perde arkası kuduzlarına rağmen yılmadan devam edecek. Bütün halkımızı her hafta sonları tiyatromuz da düzenlenen söyleşilere mutlaka davet ediyorum... Konuşacak bir şeyleri yoksa bile en azından içecek bir bardak çayları var... Kapımız ardına kadar açık...