22 Aralık 2010 Çarşamba

Oyun, oyuncu, oyunculuk; tiyatro, sinema televizyon oyunculuğu!

Hilmi Bulunmaz
22 Aralık 2010


Ben, yaklaşık olarak kırk yıldır tiyatro sanatıyla uğraşıyorum. Yirmi yılı aşkındır tiyatro sahibiyim. Kendimi bildim bileli, oyun, oyuncu, oyunculuk; tiyatro, sinema, televizyon oyunculuğu üzerine kafa yoruyorum.

Peki, oyun nedir ve oyuncu kime denir?

Bu sorunun birçok yanıtı var. Oyun ve oyuncu kavramlarına yaklaşım içerisine giren kişi, kendi dünyasının uzantısı olan bir düşünceyle bu kavramlara hayatiyet kazandırır. Bu soruya yanıt verecek olan kişi, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için oyunculuk tahkimatı yapmışsa yada yapıyorsa, o kişi, ister istemez, meta estetiğine hizmet etmek zorunda kalacağından, tiyatroda, sinemada ve televizyonda bir "reklâm figürü" olmanın ötesine asla geçemeyecektir.

Ancak...

Bu soruya yanıt verecek bir başka kişi, sosyalist dünya görüşünü benimsemişse, işçi sınıfının ideolojik, sınıfsal, siyasal ve toplumsal çıkarlarına hizmet etmek için kendisini kurgulamış demektir.

Bir oyuncu, daha sanat yolunun başındayken, henüz sanat yoluna çıkmaya yeltenirken, niyetten bağımsız olarak, bu soruya vereceği yanıt doğrultusunda jest geliştirecek, mimik yapacak ve ses verecektir.

Bir insan, sadece konservatuara girebilmek, Devlet Tiyatroları'na yada Şehir Tiyatroları'na kapağı atabilmek, sinema ve/ya televizyon kanalında iş kapabilmek için sanat yoluna çıkmışsa, o insan, gerçek anlamda bir sanatçı olamayacağı gibi, gerçek anlamda bir oyuncu da olamaz.

Böyle bir insanın, bir ayakkabıdan, bir ayrandan, bir bankamatik kartından, bir bıçaktan, bir biradan, bir bisikletten, bir bulaşık makinesinden, bir buzdolabından, bir çamaşır makinesinden, bir cep telefonundan, bir çarşaftan, bir çataldan, bir çerezden, bir çöp kutusundan, bir deodoranttan, bir deterjandan, bir fritözden, bir halıdan, bir eşofmandan, bir hazır çorbadan, bir iç çamaşırından, bir jiletten, bir kapıdan, bir kapı kolundan, bir kapı kulundan, bir kaşıktan, bir klimadan, bir koladan, bir konserveden, bir kredi kartından, bir masadan, bir maşadan, bir mendilden, bir mezeden, bir nevresimden, bir orkidden, bir otomobilden, bir parfümden, bir paspastan, bir patlamış mısırdan, bir pencereden, bir prezervatiften, bir rakıdan, bir sabundan, bir sakızdan, bir sigaradan, bir şampanyadan, bir şampuandan, bir şaraptan, bir tavadan, bir televizyondan, bir tencereden, bir vidadan, bir viskiden, bir yataktan, bir yorgandan yada sizin aklınıza hemencecik gelebilecek herhangi bir başka metadan hiçbir farkı yoktur.

Hiçbir zaman için karakter sahibi olamayacak bu tipteki oyuncular, henüz konservatuarın kapısından ilk adımlarını atar atmaz, en yakın reklâm ve/ya casting ajansına koşarak, birkaç poz fotoğraf çektirip kendilerini pazara sürülmeye hazır birer meta gibi görmeye başlarlar.

Oyuncu da, bir insan olduğu ve içine doğduğu düzenin bir türevi olacağı için, eğer olağanüstü bir çaba harcamadan yoluna devam ederse, ister istemez, düzenin gelişimine katkıda bulunur, Düzenin gelişimine katkıda bulunan oyuncunun önünde, çok değişik seçenekler yoktur. Zâten düzen, kendisini sonsuza dek yaşatacak imgelere gereksinim duyduğu için konservatuarlar, tiyatrolar, sinemalar, televizyon kurmuştur. Düzenin içine doğa ve bu düzenin türevi olan oyuncunun, gerçek anlamda bir tek işlevi vardır: Kapitalizmi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek.

Oyuncu, kapitalizmi ilelebet muhafaza ve müdafaa ederken, bir yandan da "entelektüel uğraş" içerisine girer. Bu tip düzen bekçisi oyuncular, ister Atatürkçü, ister "Atakürtçü", ister İslâmcı, ister Turancı olsun, düzeni asla rahatsız etmezler. Bu tip oyuncular, bir yandan reklâm sektöründe dans ederlerken, bir yandan televizyon dizileriyle halkın mışıl mışıl uyuması için imgesel tahkimat yaparlar. Oynadıkları tiyatro gruplarının patronlarının Kültür Bakanlığı çanağı yalamasına asla ses çıkar(a)mayan düzen oyuncuları, tiyatro patronlarının Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapıp kitleleri alkolizme yönlendirmesinde hiçbir rahatsızlık duymazlar.

Hak, halk, hukuk için değil; cep, kasa, küp için oyun oynayan düzen oyuncuları, halkın uğradığı haksızlıklara, hukuksuzluklara asla ses çıkar(a)madıklara gibi, üstüne üstlük, halkın uğradığı haksızlıkların, hukuksuzlukların üzerinin örtülmesi için nevresim yada yorgan rolünü üstlenirler!

Düzenin oyuncuları, arada bir uyuzları azdığı zaman, aslında kendilerinin de sömürüldüğünü, "bilinenin aksine, 'cep harçlığı' denilebilecek rakamlar aldıklarını" ifade etmeye yeltenseler de, gerçek anlamda, hiçbir muhalefet yapabilecek bir yürekliliğe sahip olmadıklarından, kendi mırıldanmalarına, kendileri bile inanmazlar!

Genelde bir sanatçı, özelde bir oyuncu, başkalarının iradelerine teslim olarak sanatçılık, oyunculuk yaparlarsa, hiçbir zaman için, gerçek anlamda özgür olamayacaklarından, tarihin tekerine çomak sokabilecek anlamda, tarihin rengini değiştirebilecek düzeyde, tarihin gidişatını sarsabilecek değerde herhangi bir işe imza atma yeteneklerine asla sahip değillerdir.

Düzenin sanatçısının, düzenin oyuncusunun, kralın soytarısından, padişahın dalkavuğundan hiçbir farkı yoktur. Saraylardaki eğlencelere renk katan soytarı ve/ya dalkavuktan tek farkları, kendilerini bağımsız, demokrat, özgür... sanmalarıdır. Soytarılar, dalkavuklar gibi, kralın ve/ya padişahın elinden kese içerisinde altın almak yerine, bankamatiklerden kağıt para almanın ötesinde, soytarılardan, dalkavuklardan hiçbir farkı bulunmayan düzen oyuncuları; tiyatroda olsun, sinemada olsun, televizyonda olsun, sadece ve sadece kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için ter döküp, olmadık hareketler yaparlar.

Peki, kralın soytarısı, padişahın dalkavuğu, düzenin oyuncusu olmamak; halkın hakkını, halkın hukukunu savunmak için mücadele veren bir oyuncu olabilmek için ne yapmak gerekir?

Her şeyden önce, mutlaka, ama mutlaka, oyunculuğu bir ekmek teknesi, bir çorba tekkesi, bir çift kaymaklı ekmek kadayıfı yenilebilecek saray muhallebicisi olarak görmemek gerekir. Oyunculuktan para kazanmak yerine, "bir başka iş" yaparak, oyunculuğunu kapitalizmden uzaklaştırmak gerekir. Oyunculuğun, diğer meslekler gibi herhangi bir "iş" olmadığını, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." sözünü çürük dişine dolgu yapan bir sakız olarak algılamış yavşak oyunculara kulak asmanın düzene hizmet ettiğini bilince çıkarmak gerekir.