30 Mart 2008 Pazar

Aşağıdaki Feridun Çetinkaya yazısının, geniş okur kitlesi tarafından okunmasını istediğimizden, yayınımızı Hilmi Bulunmaz sitesinden sürdürüyoruz...

... AMA BENİ İKTİDAR YAPAN MÜDAHALE İYİDİR

Halkın gazetesi olduğunu iddia eden BirGün ve "düşünmek taraf olmaktır" diye slogan atarken gerçeğin tarafını tutmayan Taraf gazetelerinin, Orhan Alkaya (hukuksuzluk) tarafını tutup yayımlamadıkları Feridun Çetinkaya yazısını; gerçeğin tarafını tuttuğumuz için biz yayımlıyoruz (HB):


Feridun Çetinkaya
26 Mart 2008


..........“Ödenekli kurumların siyasi bürokrasi
..........tarafından yönlendirilmeye çalışılması
..........çok acı olduğu kadar çok komik
..........sonuçlara yol açıyor. Devlet Tiyatroları'nda
..........yaşanan atama süreci aynı zamanda
..........son derece komik bir görünüm arz ediyor
...........Hiçbir siyasinin ve bürokratın
..........sanat kurumuna müdahale hakkı yoktur.”

..........ORHAN ALKAYA

...(“Sanatçılar Atamaya Tepkili!”,
...Gül Kireklo’nun Haberi, Akşam Gazetesi, 27 Ağustos 2005
...http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=2341,3&tarih=27.08.2005)


Tiyatromuzda ne zaman ciddi bir sorun yaşansa, tiyatrocular hemen siyasileri, bürokratları, ya da bilemediniz, eğitim sistemini günah keçisi ilan edip işin içinden sıyrılırlar. Tiyatrodaki kötü gidişatın, sıkıntıların nedenlerini hep tiyatro dışında arar, kendilerine toz kondurmazlar. Ama tiyatronun karakterini, niteliğini esas olarak nasıl tiyatrocular, onların tercihleri ve yaklaşımları belirliyorsa; aynı şekilde, tiyatroda yaşanan sıkıntılarda, sorunlarda tiyatrocuların da büyük bir “payı” ve sorumluluğu olduğu bir gerçektir. Bizzat tiyatrocular, onların tutum ve yaklaşımları da tiyatroya zarar verebilir, veriyor da. Tiyatro yazarı ve eleştirmeni Coşkun Büktel’in Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları (Dramatik Yayınlar, 1998) isimli kitabı, bu konuda kanıtlı ispatlı onlarca örnekle doludur. Yaklaşmakta olan 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle ben de tiyatromuza bu açıdan bir ayna tutmayı gerekli görüyorum. Tiyatrocuların, yeri geldiğinde tiyatroya nasıl zarar verebildiklerini, siyasilerin tiyatroya haksız müdahalelerine menfaatleri gereği nasıl çanak tuttuklarını somut bir örnekle göstermek istiyorum.

Bilindiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 7 Ocak 2008 günü, İBŞT Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer’i (ikinci kez) hiçbir gerekçe göstermeden görevden aldı. Yerine de şair, tiyatrocu, Birgün gazetesi yazarı Orhan Alkaya’yı atadı.

Belediye Başkanı Topbaş, Genel Sanat Yönetmeni Tuncer’i benzer bir şekilde daha önce de görevden almıştı. Tuncer, haksız ve hukuksuz olduğu gerekçesiyle bu görevden almaya itiraz etmiş, bir dava açmıştı. Sonrasında da Tuncer davayı kazanarak mahkeme kararıyla görevine geri dönmüştü. Tuncer, şimdi ikinci kez, üstelik bu sefer ortada bir de hukuk kararı varken, yine hiçbir gerekçe gösterilmeksizin görevinden alındı. Bu, Tuncer’in şahsında esas olarak tiyatroyu hedef alan, haksız, hukuksuz yeni bir siyasi müdahaledir. Aynı zamanda, Orhan Alkaya’nın deyişiyle “siyasi bürokrasi”nin, hukuk kararlarına da bir meydan okumasıdır.

Orhan Alkaya, 2,5 yıl önce, Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Lemi Bilgin’in görevden alınmasına, “Hiçbir siyasinin ve bürokratın sanat kurumuna müdahale hakkı yoktur” diyerek karşı çıkmış bir tiyatrocuyudu. Ama, İBŞT Genel Sanat Yönetmeni Tuncer’in görevine haksız bir siyasi müdahaleyle son verilip yerine Alkaya’nın getirilmesi söz konusu olunca, aynı Alkaya, o iddialı beyanatıyla tamamen çelişen bir tutum takındı. Belediye Başkanı Topbaş’ın bir sanat kurumu olan İBŞT’ye yönelik “haksız” müdahalesine itiraz etmedi, karşı çıkmadı. Alkaya, sırtını bu haksız müdahaleye dayayarak genel sanat yönetmenliği koltuğuna oturmakta da bir sakınca görmedi. Hatta, AKP’li Topbaş’ın bir parmak şıklatmasıyla Tuncer’i sorgusuz sualsiz alaşağı edip, kendisini (Alkaya’yı) genel sanat yönetmenliği koltuğuna oturtmasını öyle benimsedi ki, bu müdahaleyi şu sözleriyle savunmaya, mazur göstermeye bile kalkıştı:

..........“...Nurullah Tuncer hangi gerekçeyle alındı?' diye bir soru sormuyorum. Çünkü Nurullah'ın görevden alınması değil görevin bana verilmesi söz konusu olan. Bu son derece doğal bir genel sanat yönetmeni değişimi. Dünyanın her yerinde birisinin başarısızlığından ötürü görevden alınması değil birisinin projesiyle birlikte göreve gelmesidir esas olan.”

(Orhan Alkaya, “Alkaya Memnun: Projelerim Onay Görmüş”, Efnan Atmaca ile Röportaj, Radikal Gazetesi,10 Ocak 2008)

Alkaya’nın bu savunmasında ileri sürdüğü mazeretler, Süleyman Demirel’in “Türkiye’de üs yoktur. Tesis vardır”, “Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir, binaenaleyh Ege bir göl değildir” türü efsaneleşmiş laf cambazlıklarına ne kadar benziyor değil mi? Alkaya, “...Nurullah'ın görevden alınması değil görevin bana verilmesi söz konusu...” diyor. Oysa herkes biliyor ki, Nurullah Tuncer istifa etmedi. Görevinden kendi isteği ya da rızasıyla da ayrılmadı. Tuncer’in genel sanat yönetmenliğine “son verildi”. Üstelik Tuncer, haksız ve hukuksuz bir şekilde “görevden alındığı” gerekçesiyle bir dava bile açtı. Alkaya’nın bütün bu gerçeklere rağmen hâlâ Tuncer’in görevden alınmadığını iddia etmesi, Demirel’in askeri üsleri “tesis” diye yutturmaya kalkmasından hiç de farklı değil. Adının değiştirilip “tesis” diye takdim edilmesi nasıl askeri üsleri meşrulaştırmıyor, masumlaştırmıyor, onların askeri üs niteliğini ortadan kaldırmıyorsa, Alkaya’nın yaptığı sözcük oyunları da, Tuncer’in “hiçbir gerekçe gösterilmeden görevden alındığı” gerçeğini ortadan kaldırmıyor, hakikati değiştirmiyor.

2,5 yıl önce, “hiçbir” istisna gözetmeden, “Hiçbir siyasinin ve bürokratın sanat kurumuna müdahale hakkı yoktur” diyen Alkaya, bugün Belediye Başkanı’nın bir sanat kurumuna yönelik antidemokratik müdahalesini “...son derece doğal bir genel sanat yönetmeni değişimi” olarak tanımlıyor. Basbayağı, selefi Tuncer’in görevine sezon ortasında, gerekçesiz, sorgusuz sualsiz son verilmesini sağduyuya, akla ve mantığa uygun bulduğunu, bunda bir yanlışlık, bir “anormallik” görmediğini söylüyor.

Alkaya, “Dünyanın her yerinde birisinin başarısızlığından ötürü görevden alınması değil birisinin projesiyle birlikte göreve gelmesidir esas olan” ifadesiyle de, Tuncer’e yapılan haksızlığa göz ardı edilebilir bir teferruat muamelesi yapıyor. Tuncer’in adaletsiz bir biçimde görevden alınmasını boşverin, benim göreve gelmemdir esas olan, diyor bir anlamda. Alkaya, bir belediye başkanının hiçbir gerekçe göstermeden, bir tiyatro genel sanat yönetmenini sezon ortasında, durduk yerde görevden almasına “Dünyanın her yerinde” ne dendiğinden ise hiç bahsetmiyor. Sırf Alkaya, Tuncer’in haksız bir şekilde görevden alınmasına karşı çıkmak “Dünyanın her yerinde” esastır demiyor diye, Tuncer’e reva görülen muamele yok sayılıp görmezden gelinebilir mi?

Bu yazının girişine epigraf olarak koyduğumuz demecinde Alkaya, ödenekli tiyatroların siyasi bürokrasi tarafından “yönlendirilmeye çalışılmasının” bile çok acı, çok komik olduğunu söylemiyor mu? Söylüyor. Ama, yine aynı Alkaya, o sözleri söylemesine vesile olan müdahaleden çok daha acı, çok daha komik, çok daha vahim bir siyasi müdahaleyi (Belediye başkanının Alkaya’yı iktidar yaptığı müdahaleyi) sadece “bir projenin yerine başka bir projenin tercih edilmesi” olarak savunup meşru göstermeye çalışıyor mu? Çalışıyor. Alkaya’nın dün söyledikleriyle bugün yaptıkları çelişiyor. Bugün söyledikleri de gerçeklerle bağdaşmıyor. Alkaya açık açık çifte standartlı davranıyor, bu tavrıyla benzer müdahalelere çanak tutuyor. Yarın Kültür Bakanı’nın da DT Genel Müdürü Lemi Bilgin’i hiçbir gerekçe göstermeden görevden alabilmesine, sadece “Birinin projesiyle göreve gelmesidir esas olan” diyerek yerine Mine Acar’ı atamasına meşruiyet kazandırıyor, davetiye çıkarıyor. Teşbihte hata olmaz, Alkaya kendimi savunayım derken, hırsıza yol gösteriyor.

Tabii, yalnızca Alkaya değil, tiyatro çevresi ve kamuoyu da genel olarak bu haksız müdahaleye gereken tepkiyi göstermedi. Daha önce benzer durumlarda, benzer müdahalelere (Örneğin, İzmit Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda Yücel Erten’in istifaya zorlanmasına, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’in hakkındaki soruşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alınmasına, özellikle de AKP’li siyasilerin müdahalelerine) karşı çıkan, protestolar düzenleyerek, bildiriler yayınlayarak siyasilerden hesap soran tiyatrocular ve meslek örgütleri (İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği “İŞTİSAN”, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği “TEB”, Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı “TOBAV”, Tiyatro Oyuncuları Derneği “TODER”, Özerk Sanat Konseyi vb.) çifte standartlı bir tutum takındı. Belediye Başkanı Topbaş’ın müdahalesini, Tuncer’in haksız bir biçimde görevden alınmasını umursamadılar. Belki de, kimi icraatları ve seçimleri eleştirilen ve Erten ile Bilgin’e nispeten harcanabilir görülen bir ismin (Nurullah Tuncer’in) görevden alınması, yerine de tiyatrocuların sempati duyduğu, aktif bir solcu muhalif imajı çizen daha medyatik birinin (Orhan Alkaya’nın) atanması söz konusu olduğu için, Tuncer-Alkaya değişikliğini zımnen hoş karşıladılar. Oysaki, görünüşte Alkaya’yı iktidara getiren bu müdahale de, esas itibariyle Topbaş’ın İBŞT üzerindeki keyfi vesayetinin yeni bir tecellisinden, siyasi bürokrasinin tiyatro üzerindeki antidemokratik iktidarının perçinlenmesinden başka bir şey değildi. Sadece tiyatro yazarı ve eleştirmeni Coşkun Büktel (coskunbuktel.com) tiyatrocu Hilmi Bulunmaz (tiyatroyun.com), tiyatro sitesi editörleri A. Ertuğrul Timur (tiyatrom.com), Yaşam Kaya (tiyatronline.com) ve tiyatro oyuncusu Orhan Aydın (tiyatrom.com) bu değişikliği gündemine alıp eleştirdi.

Tuncer-Alkaya değişikliğinin gerek zamanlaması, usulü ve yöntemi bakımından, gerekse hukuki, insani, ahlâki yönden “siyasi bürokrasi”nin kabul edilemez bir müdahalesi olduğu apaçık ortadaydı. Buna rağmen Alkaya da, genel olarak tiyatrocular ve meslek örgütleri de, bu müdahale karşısında çifte standartlı davranarak, siyasilerin tiyatroya yönelik benzer gayrimeşru müdahalelerine kapı açtılar. Bu ilkesiz ve tutarsız yaklaşımlarıya esas olarak tiyatroya zarar vermiş oldular.

Aslında, tiyatro yazarı Coşkun Büktel de, bundan tam 11 yıl önce, benzer bir çifte standarda dikkat çekmiş, bu çifte standardı eleştirerek yol açabileceği sakıncalar konusunda önemli uyarılarda bulunmuştu. Bugün benzer bir çifte standarttan söz ettiğimize göre, Büktel’in uyarılarına kimsenin kulak asmadığı anlaşılıyor. O gün yaşananlar, bugün tanıklık ettiğimiz durumla büyük bir benzerlik gösteriyor: Dönemin sosyal demokrat Kültür Bakanı Fikri Sağlar, (tıpkı AKP’li Topbaş gibi) dönemin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç’u (tıpkı Tuncer’e yapıldığı gibi) haksız bir müdahaleyle görevden alıyor. Kuruç, bu karara itiraz edip dava açıyor. Danıştay da, Kuruç’un göreve iadesi yönünde bir karar alıyor. Ama Bakan Sağlar, ortada Danıştay kararı da olmasına rağmen yeni bir haksız müdahaleyle, bu kez Kuruç’u “geçici görevle” Antalya’ya göndererek, bir kez daha genel müdürlükten uzaklaştırıyor ve genel müdürlük koltuğuna tiyatro yönetmeni Yücel Erten’i oturtuyor. Bu tür hukuksuzluklara karşı olmasıyla tanına Erten de (tıpkı Alkaya gibi) kendisini iktidar yapan bu hukuksuzluğa karşı çıkmak yerine, bu hukuksuzluktan faydalanarak genel müdürlük koltuğuna oturmakta bir sakınca görmüyor. Bütün bunlara tanıklık eden Büktel, ta 11 yıl önce, siyasilerin haksız müdahalelerine çanak tutan bu çifte standardı öyle ibret verici, isabetli ve kapsayıcı bir biçimde değerlendiriyor ki, bir bakıma daha fazla bir şey söylemeye de hacet bırakmıyor:

“Bugüne dek, Danıştay kararlarını hep sağcılar uygulamaz ve bu yüzden hep solcular sağcıları eleştirirdi. Şimdi danıştay kararlarını solcular uygulamıyor ve eskiden bu durumu eleştirenlerin gıkı çıkmıyor. (...) Çifte standart solun ya da sosyal demokrasinin özelliği haline getiriliyor. Sol’a mal ediliyor. Sosyal Demokratlar, sosyal demokrasinin demokrat niteliğini yitirmesindeki tehlikeyi bugün bile görmüyorlar. Kısa vadeli bireysel ve partizan menfaatler uğruna hukukun üstünlüğü ilkesini ayaklar altına almanın, örneğin danıştay kararlarını uygulamama yolunu açmanın, uzun vadede ülkeyi nasıl bir kaosa götüreceğine aldırmıyorlar. Yarın gelecek sağ hükümetlerin Danıştay kararlarını uygulamayarak daha da tehlikeli süreçler başlatabileceğini düşünmüyorlar. Sosyal demokratların bugünkü hukuk tanımaz tutumları yüzünden yarın o tehlikeli süreçleri başlatacak sağ hükümetleri eleştiremeyeceği —eleştirme hakkını kaybedeceği— kimsenin aklına gelmiyor.”

(Coşkun Büktel, “Sanata Evet Diyen Vandallar”, Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları, s. 318, Dramatik Yayınlar, 1998)

Feridun Çetinkaya
20 Mart 2008


Not:

BirGün ve Taraf gazeteleri bu yazıyı yayımlamayı reddetmiştir.
İBŞT Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer’in haksız bir siyasi müdahaleyle görevinden alınıp yerine (aynı zamanda Birgün gazetesi yazarı olan) Orhan Alkaya’nın atanmasını okurlarına “Şehre Orhan Alkaya geldi, gülümse…” başlıklı bir haberle sevinç içinde duyuran BirGün gazetesi yetkilileri, Yazı İşleri Müdürü Ahmet Tulgar ve Kültür Sanat Editörü Ulaş Gürpınar; yazarları Alkaya’yı genel sanat yönetmenliği koltuğuna çifte standartlı bir yaklaşım benimseyerek oturduğu için eleştiren bu haklı ve önemli yazıyı yayımlamayı reddetmiştir. BirGün yetkilileri, önce yazının uzunluğunu mazeret göstermiş ve bu yazıyı %70 kısaltılması koşuluyla yayımlayabileceklerini belirtmişlerdir. Kendilerine yazımın, iki ya da üç bölüm halinde yayımlanmasını kabul edebileceğimi söylediğimde, bu teklifim "kesinlikle öyle şey olmaz" biçiminde bir cevapla reddedilmiştir. Okurlarına en azından ana fikriyle ulaşsın düşüncesiyle, hakikatten yana, haklı ve önemli bu yazımı yarı yarıya kısaltmayı da sineye çekerek, kısa bir versiyonunu hazırlayıp BirGün gazetesine yeniden gönderdiğimde ise, bu kez karşıma birdenbire yepyeni bir “ret gerekçesi” çıkarılmıştır: “BirGün gazetesinin Kültür Sanat sayfalarında, kadrolu ve anlaşmalı olmayan yazarların, eleştirmenlerin yazıları yayımlanmaz” denilerek, bu yazının kısaltılmış biçimiyle de olsa BirGün gazetesi Kültür Sanat sayfasında yayımlanmayacağı tarafıma açıkça beyan edilmiştir. Oysaki sadece BirGün gazetesi internet sitesindeki Yazarlar bölümündeki TİYATRO KONUK YAZAR kategorisi bile gösterilen gerekçenin sadece sudan bir bahane olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Ama yazımı aldıktan sonra, nezaketen de olsa herhangi bir yanıt verme gereği duymayarak ve telefonlarıma çıkmaktan kaçınarak, Taraf gazetesinin de aslında hakikatten yana değil, çifte standarttan yana olduğunu açıkça göstermiştir.

Bu yazıyı BirGün ve Taraf gazetelerinde yayımlatmaya çabalarken yaşadıklarımı başlı başına ayrı bir yazıda anlatacağım ve değerlendireceğim. (FÇ)
(Kaynak: tiyatrofanzini)

29 Mart 2008 Cumartesi

Kamuoyuna duyurulur

25 Mart 2008 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde başlayan, daha sonra Fen Fakültesi’ne sıçrayan olaylarda tiyatromuz emekçisi Ali Doğan da yaralanmıştır. Vücudunun değişik bölgelerine isabet eden satır ve bıçaklar yüzünden geceyi hastanede geçirmek zorunda kalan Ali Doğan’ın sağlık durumunda bir tehlike bulunmamaktadır.

Amacı bu ülkenin aydınlık, ilerici, devrimci insanlarını yok etmek olan bu tarz eli satırlı faşist saldırılar karşısında ne kadar çok bedel ödense de geri durulmayacaktır.

Bu faşist saldırıyı kınıyor ve başta tiyatromuz emekçisi Ali Doğan olmak üzere yaralanan tüm devrimcilere geçmiş olsun diliyoruz.

Saygılarımızla.

(Kaynak: Özgür Tiyatro)

Bulunmaz, Orhan Alkaya'yı değerlendiriyor


Online Videos by Veoh.com
Bu videoyu
650 kişi Veoh'ta; 450 kişi de youtube'da olmak üzere toplam 1100 kişi izledi.

Bulunmaz, tiyatro yayıncılarını yargılıyor!


Online Videos by Veoh.com
Videomuzu
1661 kişi izledi.
Ayrıca bakınız:
Bulunmaz, sanal yayıncıları yargılıyor!

tiyatronline da Caney'leşiyor!

Özge Öztürk
Tiyatronline Ankara Temsilci


Tiyatro… Kocaman bir dünyada bir avuç insanız… Yeryüzü denen maddi dünyada olduğu gibi iyisiyle, kötüsüyle… Ama bu genellemenin içine girmeyi hak edemeyecek derecede terbiyesiz, utanmaz, saygısız insanlarla karşı karşıyayız. Tiyatro şemsiyesi altına kendilerini utanmadan sokabilen, yağmur beklerken yakın zamanda tipi altında kalacak olan, emeğe saygı duymayı bilemeyecek kadar insanlıktan çıkmış, yeryüzünde bile yeri olmayan, tepkimizi hak eden iki adam... (Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz / HB)

Yıllardır çizgisini koruyarak, asla bundan şaşmayan bir adam, Ertuğrul Timur… Türk Tiyatrosuna bunca zamandır hizmet vermiş bir site, Tiyatrom.com… Biz tiyatro severler- kendini bu tanımın içinde hisseden herkes mutlaka bunun üzerine düşünmeli- insanlara aşılamaya çalıştığımız birlik, beraberlik duygusunu mutlaka bu sefer kendimiz içimizden birileri için göstermeli ve bu uğurda Ertuğrul Timur’a destek olmalıyız. Sadece sahneden alkışlamanın, sadece tebrik etmenin yanımızda olmak demek olmadığını anlamalı ve zor günümüzde de yan yana olmamız gerektiğini bir kez daha hatırlamalıyız. Biz Tiyatronline.com olarak sonuna kadar Ertuğrul Timur’un arkasındayız ve bu iki terbiyesiz adama (Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz / HB) hak ettiği dersi vermek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Hayatta herkes yaptığını bulur, bu kendini tiyatro adamı sanan, aslında daha adam olmanın ne demek olduğunu anlayamamış insanlar (Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz / HB) da en kısa zamanda enkazın altında kalacaktır. Herkese sevgilerle…

(Kaynak: tiyatrom)

***

Ayrıca bakınız:
HESAP SORUYORUZ! / 1
HESAP SORUYORUZ! / 2
HESAP SORUYORUZ! / 3
HESAP SORUYORUZ! / 4
HESAP SORUYORUZ! / 5
HESAP SORUYORUZ! / 6
HESAP SORUYORUZ! / 7
HESAP SORUYORUZ! / 8
HESAP SORUYORUZ! / 9
HESAP SORUYORUZ! / 10
HESAP SORUYORUZ! / 11
Büktel, "İftirayı nasıl itiraf ettirdik"
Bulunmaz, "Bir iftiranın bataklık anatomisi!"
"Tokat gibi açıklamalar"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / "Seçme eserler"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 1"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 2"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 3"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 4"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 5"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 6"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 7"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 8"

tiyatrodunyasi de Caney'leşiyor!

İsmail Can Törtop
www.tiyatrodunyasi.com - can@tiyatrodunyasi.com


4 yıl önce Tiyatro Açıkça’da oyuncuyken şöyle bir haberle yanımıza geldi bir arkadaşımız, heyecanla :

“Oyun tanıtımımız tiyatrom.com’da çıkmış, oleyyy !”

O an bana ulaşılmaz gibi gelen bu siteye her gün girmeye başlamıştım. Zamanla gördüm ki hiç de ulaşılmaz bir site değil, hatta son derece (belki olması gerekenden de fazla) mütevazı bir editörü vardı. Sadece popüler oyunlara yer vermiyor Anadolu’daki tiyatroların da seslerini duyurmasına bir araç oluyordu. Hem genç grupların hem de profesyonel ve usta oyuncuların beğenisini kazanmak, tüm tiyatro camiasını aynı yerde toplayabilmek başarılması çok zor bir iş…

Yıllardır dev haber ajanslarının bile fark edemediklerini hep Tiyatrom’dan öğrendik.. İhale ile oyuncu alınması, vasıfsız işçi yapılan sanatçılar bunun en yakın zamandaki örnekleri.

Kağıt peçete dendiğinde akla Selpak gelmesi gibi, traş bıçağı demek yerine Gilette demek gibi, PVC pencere yaptırmak değil Pimapen yaptırmak demek gibi; internette tiyatro deyince akla Tiyatrom gelir..Bugün, birkaç kendini bilmez, egoist’in tutuşturduğu otların ne büyük bir yangın çıkardığına şahit oluyoruz. Eskilerin bir sözü var; 2 köpek havladı diye mahalle terk edilmez !

Keşke Sayın Timur; Ertuğrul Timur olduğunun, veda sayısını çıkaracağını söylediği Tiyatrom’um artık kendisini bile aşmış olduğunun, bu sitenin tüm camiaya mal olduğunun, bu yaptığının Tiyatrom okurlarına bir ceza üç-beş çapulcu için de bir zafer meşalesi olacağının farkına varsa…Farkına varsa ve gerekeni yapsa..Ertuğrul Timur bundan önce de 2 kez veda etmişti yayıncılığa, ben 3. kez de geri dönüş kararı alacağına inanıyorum, en azından inanmak istiyorum..Eğer bu sayı, Tiyatrom’un gerçekten son sayısı olacaksa; Ertuğrul Timur’un kırgınlıkları, yorgunlukları ile aldığı bu kararı desteklemesem de buna saygı duyuyorum, iki gözümde dolmuş birer damla yaş ile..

(Kaynak: tiyatrom)

***

Ayrıca bakınız:
HESAP SORUYORUZ! / 1
HESAP SORUYORUZ! / 2
HESAP SORUYORUZ! / 3
HESAP SORUYORUZ! / 4
HESAP SORUYORUZ! / 5
HESAP SORUYORUZ! / 6
HESAP SORUYORUZ! / 7
HESAP SORUYORUZ! / 8
HESAP SORUYORUZ! / 9
HESAP SORUYORUZ! / 10
HESAP SORUYORUZ! / 11
Büktel, "İftirayı nasıl itiraf ettirdik"
Bulunmaz, "Bir iftiranın bataklık anatomisi!"
"Tokat gibi açıklamalar"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / "Seçme eserler"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 1"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 2"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 3"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 4"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 5"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 6"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 7"
"Burak Caney "fotoğraf" sergisi!... / 8"

ANKET

Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ne ilk kazmayı kim vuracak?

a-) Kadir Topbaş
b-) Kenan Işık
c-) Orhan Alkaya
d-) Mustafa Demirkanlı
e-) Hepsi

Not: Anketimizi doğru tahmin edenlere:
"Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı"
sözlerinin kazılı olduğu birer kazma armağan edeceğiz!...

***

Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ne şimdilik sözlerle saldıran, daha sonra kazmalarla saldıracak olanlara müjde:

Başbakan'ın tiyatroyu sevdiğini ilan ettiği Zaman gazetesiyle yüzlerinizi örtüp, kazmalarınızı rahat rahat sallayabilirsiniz!...

(Bakınız: Zaman, "Erdoğan: Sanatı destekliyoruz")

Dostlar alışverişte görsün etkinliği!

Egemen tiyatral kurumlar, dostlar alışverişte görsün diye bir etkinlik düzenledi. İftiracılığı CD ile saptanmış Özdemir Nutku'yu kendilerine kılavuz alanların düzenlediği etkinlik, her anlamda tartışmaya açık bir durumda. Şimdilik haberini ilettiğimiz etkinliği, daha sonra değerlendirmeyi düşünüyoruz... (HB)

***

26. İzmir Tiyatro Günleri Başlıyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), Ege Üniversitesi (EÜ), İzmir Devlet Tiyatrosu, İzmir Devlet Opera ve Balesi işbirliğiyle düzenlenen 26. İzmir Tiyatro Günleri başlıyor. 27 Mart ile 10 Nisan arasında devam edecek faaliyetin bilgilendirme toplantısı İzmir Sanat'ta yapıldı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), Ege Üniversitesi (EÜ), İzmir Devlet Tiyatrosu, İzmir Devlet Opera ve Balesi işbirliğiyle düzenlenen 26. İzmir Tiyatro Günleri başlıyor. 27 Mart ile 10 Nisan arasında devam edecek faaliyetin bilgilendirme toplantısı İzmir Sanat'ta yapıldı. Toplantıya Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, DEÜ Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı, İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Hülya Savaş, 26. İzmir Tiyatro Günleri Düzenleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özdemir Nutku ile EÜ Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanı Dr. Figen İnan katıldı.

Toplantıda konuşan Başkan Kocaoğlu, iki hafta sürecek etkinliklerin şehrin kültür sanat hayatına önemli katkılar sağlayacağını söyledi. İzmir'in şu anki konumuyla sanat altyapısı açısından yetersiz olduğuna değinen Kocaoğlu, yapımı devam eden Adnan Saygun Sanat Merkezi ve proje aşamasındaki Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nin tamamlanmasıyla bu alanda önemli bir eksikliğin giderileceğini belirtti. Prof. Dr. Nutku da İzmir Tiyatro Günleri'ne Büyükşehir Belediyesi'nin son altı yıldır destek olduğunu belirterek teşekkür etti. Başkan Kocaoğlu'nun yadımlarına da değinen Nutku, "Tarihe geçmiş belediye başkanları, tiyatroya da ilgi göstermiş olanlardır." dedi. Rektör Alıcı ise cumhuriyetin en önemli kazanımlarından birinin sanatın desteklenmesi olduğunu belirterek, "İzmir, sahip olduğu değerleri korumak zorunda. Şehrin bu iklimini koruyabilmemiz için birleşmemiz gerekiyor." şeklinde konuştu. İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Savaş da 26. İzmir Tiyatro Günleri'ne sağladığı katkı dolayısıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ve Başkan Kocaoğlu'na teşekkür etti. Dr. İnan ise Büyükşehir Belediyesi'nin sadece tiyatroya değil, sanatın her dalına, kültür ve spor etkinliklerine ve eğitime destek sağladığını belirterek, "Üniversite olarak Sayın Başkanımız'ı her sıkıntımızda yanımızda buluyoruz. 2005 yılında Universiade'ı nasıl başardıysak, EXPO 2015'te de aynı başarıya tekrarlayacağımıza inanıyorum." dedi.

26. İzmir Tiyatro Günleri'ne 12 tiyatro topluluğu katılıyor. Açılış töreni, 27 Mart Perşembe günü saat 14.00'te, DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Özdemir Nutku Sahnesi'nde yapılacak.

(Kaynak: Son Dakika.com)

Hamdi Mümkün için...

(Hamdi Mümkün'ün tretmanını okuduktan sonra)

Atıf Yılmaz (ışık içinde yatsın) demişti ki:

"Coşkun Büktel önemli tiyatro yazarlarımızdan biri. Bu proje (Hamdi Mümkün) çok ilginç ve değişik geldi bana. Çok başarılı buldum. İleride bu işin yapımcılığını yapacak kişiden yönetmenlik önerisi alırsam memnun olurum. Çünkü hikâyeyi çok sevdim, benim mizacıma da uygun."

(Kaynak: Radikal/Hamdi Alkan Film için Kolları sıvadı)

Cüneyt Türel demişti ki:

"Theope Türk tiyatrosunda yepyeni bir kulvar açıyor."

Not: Çitlembik Yayınları tarafından ikinci baskısı yapılan THEOPE, (Gölge Tiyatro dışında) hiçbir tiyatro sitesinin ilgisini çekmedi.

Tiyatro Günü'nde davullu, tefli kutlama

Ankara Ekin Tiyatrosu'nun önünde bir araya gelen, Amatör Tiyatrolar Birliği, Genç Oyuncular Sahnesi, Özgür Tiyatro, Değişim Atölyesi Oyuncuları ve Özgür Sahne "Dünya Tiyatro Günü"nü davullar ve tefler eşliğinde kutladı. "Barış, kardeşlik, özgürlük için tiyatro" diyen katılımcılar, ritimler eşliğinde, "Yaşasın tiyatro" "Tiyatro umuttur, umuduna sahip çık" şeklinde slogan attı.

ANKARA(ANKA) - "27 Mart Dünya Tiyatro Günü" Ankara'da, birçok tiyatronun katılımıyla çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Ankara Ekin Tiyatrosu'nun önünde bir araya gelen, Amatör Tiyatrolar Birliği, Genç Oyuncular Sahnesi, Özgür Tiyatro, Değişim Atölyesi Oyuncuları ve Özgür Sahne "27 Mart Dünya Tiyatro Günü"nü davullar ve tefler eşliğinde kutladı.

"Barış, kardeşlik, özgürlük için tiyatro" diyen katılımcılar, davul ve teflerle ritim tutarak şenlikli bir gösteri yaptı.

Burada bulunan tiyatrolar adına bir basın açıklaması yapan Amatör Tiyatrolar Birliği ikinci Başkanı Selim Kalıç, "Hoş geldin tiyatro günü" diyerek başladığı konuşmasında, tiyatronun taze bahar dallarıyla sevgi, barış ve kardeşlik getirmesi dileğinde bulundu. Açıklama sırasında düdükler çalındı, tiyatrocular ritim eşliğinde sık sık "Yaşasın tiyatro" "Tiyatro umuttur, umuduna sahip çık" diye slogan attı. "Tiyatronun evi Anadolu'da tiyatro yasak edilmesin, çocuklar hep oynasın, oyunsuz kalmasın" diyen Kalıç, Tiyatro Günü'nü şu sözlerle kutladı:

"Sen-ben kavgasını bitirelim, birlikte yürüyelim. Tiyatronun doğduğu topraklarda, tiyatromuza taze bahar dallarından en güzel kostümleri giydirelim. Sahnelerimiz yıkılmasın, perdelerimiz kapanmasın, Tiyatro coşkusu içimizde hep yaşasın. Yeni gün, tiyatro günümüz hepimize kutlu olsun."

Açıklamanın ardından tiyatrocular, Yüksel Caddesi'ne doğru davul ve tef çalarak yürüyüşe geçti. Yol boyunca yüksek sesle "Dünya Tiyatro Gününüz kutlu olsun", "Yaşasın Tiyatro" diyen katılımcılar, sokaktaki vatandaşın da dikkatini çekti. Yüksel Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı'nın önünde de slogan atıp ritim tutan katılımcılar, kutlamaya burada son verdi.

(Kaynak: ANKA)

28 Mart 2008 Cuma

3. Abdülhamid sözünde durmuyor!

Fotomontaj, tiyatrodergisi'nden alınmıştır.


Şu anda 29 Mart 2008 tarihine girmiş bulunuyoruz. Ne var ki daha önce, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde veda sayısını yayına gireceğini dile getiren 3. Abdülhamid, her nedense sözünü tutmuyor. Yoksa daha önce defalarca yaptığı gibi, aldığı karardan yine vaz mı geçti?...

***

Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) 16 Mart 2008'de yayımladığı yazıyı sunuyoruz:


tiyatrom, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde veda sayısını yayına girerek, tiyatro yayıncılığına son veriyor.

Internetin ilk tiyatro sitelerinden biri olan tiyatrom.com, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde veda sayısını yayına girerek, yayın yaşamına veda ediyor.Ertuğrul Timur tarafından yaklaşık 8 yıldır yayımlanan ve uzun süredir haftalık düzenli bir yayın periyodunu sürdüren tiyatrom.com yaklaşık 2 yıl önce yayın yaşamından çekilme kararı almış, gelen talepleri dikkate alarak bir süre daha yayın yaşamını sürdürmüş, bu sezon kapanacağını ilan etmişti.tiyatrom'un bu kez kesin ve geri dönüşsüz bir şekilde yayın yaşamına son veriyor. Günlük okunurluğu tekil 1600'lere dek varan tiyatrom.com medyanın tiyatroya yeterince yer vermediği günümüzde tiyatronun kitlelere ulaşmasında bir nebze de olsa gönüllülüğe dayanan bir görev üstlenmişti.

(Kaynak: tiyatrom, 16 Mart 2008)

Adam olmak!

Ayşe Yaprak


14 Mart tarihli BirGün gazetesi'nin Kültür&Sanat sayfasında Mustafa Demirkanlı adlı yazarın köşe yazısını okuyunca çok rahatsız oldum. Yazı "Biz adam olmayız" başlığını taşıyordu.

Yazının iki özelliği beni çok rahatsız etti. Birisi, yazarın genel olarak Türk milliyetçiliği yapması, Avrupalılar Türkiye'de çeşitli hatalar yaptığında, günlük yaşamda rahatsız edici davranışlarda bulunduğunda bu "biz"in çok müsamahakar davrandığını ama aynı hataları Türkler, yani "biz" yaptığında, aynı anlayışın gösterilmediğini anlatması çok rahatsız edici. Neymiş, Mustafa Demirkanlı Fransız Kültür Merkezi'nde bir oyun izlerken, Türk olmadığını bildiği görevliler kokteyl hazırlıyorlarmış ve çok gürültü yapmışlar. Oyunu izleyen kimse buna kızmamış da başka bir tiyatroda oyun oynanırken yazarın tahminine göre Türk olan birileri gürültü yapınca başkaları hemen ayağa kalkıp azarlamış.

Sen misin bu yapan, Mustafa Demirkanlı "Biz adam olmayız" diye bir yazı yazmış hemen.

Aynı yazıda ikinci bir rahatsız eden bölüm ise Demirkanlı'nın Orhan Pamuk'u da aynı anlayışla saf dışı etmeye çalışmasıydı. Alev Alatlı'nın Zaman gazetesinde yayınlanan bir makalesini de destek olarak alıntılayan köşe yazarı, bu bölümde ipleri tümüyle koparmış. Türklerin aşağılık komplesinde söz ederken, birden Orhan Pamuk'un "biz"i Avrupa'ya şikayet etmesini şiddetle eleştirmeye geçiyor.

Birincisi bu yazarların sandığı gibi, Türkiye'de ortak bir biz yok. Ezilenler ve ezenler, milliyetçi olanlar ve olmayanlar, ırkçı olanlar ve olmayanlar şeklinde bölünmüş toplum yapısı var.

İkincisi adam olup olmamayı hiç dert etmeyen benim de aralarında bulunduğum bir kesim var bu bizin içinde.

Üçüncüsü Türkiye'de gördüğü her siyaha, farklı olan, resmi ideolojiden ayrı olan her insana ve gelişmeye küfür etmeyi seven ırkçı bir damar var.

Dördüncüsü, evet, Türkiye'nin tarihinde kocaman bir Ermeni soykırımı yer almaktadır. Bunu bir gazetecinin yazması ya da anlatması neden şikayetçilik olsun.

İşkence var mı yok mu, ermeni soykırımı ve başka türden katliamlar yaşanmış mı yaşanmamış mı, polis kadınlara şiddet uyguladı mı uygulamadı mı, faili meçhuller var mı yok mu, binlerce köy boşaltıldı mı boşaltılmadı mı, Mehmet Ağar "Üç bin operasyon yaptım" dedi mi demedi mi, faşistler önce İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran'ı, ardından da Orhan Pamuk'u linç havası yarattı mı yaratmadı mı. Bunları Avrupalı gazetecilere ister söyleyin ister söylemeyin, bunlar gerçek.

Gerçekten kaçarak, Demirkanlı'nın köşe yazsının yaptığı gibi milliyetçilere ve ırkçılara kapı aralamış olursunuz. Hem de asla olmayan bir "biz" üzerinden fikirler geliştirerek.

(Kaynak: Sosyalist İşçi)

Tam da bugün okunması gereken bir kitap

Tadımlık:

(Bilmem farkında mısınız: Vergi ödeyerek, maaşlarını ve ödeneklerini ödeyerek, kendi kırılası ellerimizle, hilkat garibesi bir sınıf yarattık. Aklı kıt olsa da, karnı tok ve devlete dayadığı sırtı pek olduğu için, kendi gariban ölçütleri içinde kendini aristokrat hisseden; burnu havada gezen; burnundan kıl aldırmayan, fark eden değil de fark edilen olmak kompleksi içinde yaşayan; ve ilk “merhaba”yı veren olmak istemediği için rastladığı herkesi beceriksizce görmezden gelen; seçim zamanları dışında oy istediği insanlarla el sıkışmayan; ama yüksek zevat önünde ceket iliklemeyi -seçim olsun olmasın- hiçbir zaman savsaklamayan; amiri önünde karga, memuru önünde şahan; velhasıl, ya kültür ya karakter, ya da hem kültür hem karakter yoksunu olan; yardıma muhtaç zavallılardan oluşan bu sınıfa, ben, “ödenekli aristokrasi” adını öneriyorum.)

TÜRK TİYATROSUNDAN İNSAN MANZARALARI
Sayfa: 384
Genç Tiyatrocular Sana Minnettar
Ertuğrul Timur Adı Asla Unutulmayacak


Yaşam Kaya


Sevgili Ertuğrul Timur (Ertuğrul abi) seninle 1998 yılından bu yana ‘genctiyatro.com’ dan gelen bir paylaşımım var. Benim eleştirilerim ilk kez senin sitende yayınlandı. Sonraları yazılı ve görsel basında yer aldım. Tiyatro eleştirisine ilk kez senle adım attım. ‘Sanat Eleştirmenliği’ eğitimini almadan önce, informal eğitimi sitende yazarak öğrendim.

Buradan sana ‘neden gidiyorsun?’, ‘gitmemelisin asla!...’ gibi sözler söylemeye hakkım yok. Bunu söyleyerek kanımca fikrine saygısızlık yaparım. İki sene önce yine bırakmak istediğinzaman, ısrarcı olanlar arasında ben de vardım. Demek ki gitmemen için tiyatro dünyasında değişen hiçbir şey olmamış. Gerçi yaşadığımız olaylara baktığımız zaman hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz.

Sana ne yazmalı diye çok düşünüyorum. O kadar çok yazılacak konu var ki anlatmakla bitmez. Genç tiyatrocuların önünü açarak yarattığın teatral ortam Türk Tiyatrosu’ na ışık oldu. Sayende onlarca yazar ve oyuncu sesini duyurdu sitenden. Karşılıksız yaptığın bu hizmetin meyvelerini ilerleyen zamanlarda aldın mı? İşte bu konu tartışılır. İnsanların, tiyatro grupların çoğu isimlerini duyurmak için ‘tiyatrom’ u araç olarak kullandılar. Bunu herkes gördü; Harbiye ve AKM eylemlerinde. Yıkıma karşı birlik olalım diye çağrı yaptığımız zaman ‘yurtsever cephe’ nin üyeleri olmasaydı her halde 30 kişi kalırdık meydanda. Ne yazık ki yazarlar, gruplar, örgütler sesimize ortak olmadılar.

Elbette çekilme kararına saygı duyuyorum. Ama çekilerek meydanı ‘küfürbazlara’ bırakmayacak mısın? Şimdi senin ne dediğini duyar gibiyim. O kadar saldırıya maruz kaldığın dönemde çoğu kimse olayları izlemekle yetindi. Örgütler seslerini her zaman ki gibi çıkarmadılar. Sadece sana değil, o saldırılar Sayın Demirkanlı’ya ve bana da yapıldı. Fakat kendi kendimizi savunmak zorunda kaldık. O hadle tiyatro dünyası bu gibi insanlara layık. Evet salonları elinden alınan bir tiyatro dünyası sessizliğini koruyup, devletten ne kadar para kaparımın hesabını tutuyorsa sen gitmekte haklısın.

Seni çok özleyeceğim. Başkalarını bilmem ama gidişinin ardından bir yayıncı olarak çok büyük bir boşluk yaşayacağım kesin. Dilerim bundan sonraki yaşantında her şey istediğin gibi olur. Seni unutmamak üzere elveda.
Tiyatro Gündemini Belirleyen Yayıncılık:
"İnternet Tiyatro Yayıncılığı"

Yaşam Kaya
26 Mart 2008

(...)

...son dönemde tiyatro alanında çok önemli bir gelişme de yaşamaktayız. Tiyatrom.com' un Türkiye Tiyatrosu'na veda edecek olmasına Tiyatronline olarak son derece üzülüyoruz ve asla bunu tasvip etmiyoruz.

(...)

(Kaynak: tiyatronline)

DOĞRU İNSANLAR GÖREV BAŞINDA!...

Anımsatma!

Medya için haber değeri olmayan kampanya!...

Oyun'un notu: Kampanyamız, Münir Özkul adının, (Münir ustanın şöhretiyle daha uyumlu bir başka salona verilmek üzere) Fakir Baykurt adıyla değiştirilene; devrimci tiyatro geleneğinin simge mekanlarından biri olan TÖS salonunun adı “Fakir Baykurt Sahnesi” oluncaya dek sürecek!...

Bakınız: TÖS salonunun adı Fakir Baykurt olmalı!

KÜLTÜR BAKANLIĞI ÇANAĞI YALAYANLAR

Ben; askerlik yaptım, haksız yere siyasi tutuklu oldum, vergi veriyorum. Benim gibi insanların verdiği vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı, bana sormadan, benden izin almadan, tiyatro sanatına katkı yapmak için değil, devlet sadakası almak için tiyatro yapanlara ulufe dağıtıyor. Ben, sade vatandaş olmanın yanı sıra, profesyonel bir tiyatro sahibi olarak, Kültür Bakanlığı'nın çanak yalatmasına ve tiyatro esnafının da çanak yalamasına karşıyım. Bu durumu esefle kınıyorum. Lanetliyorum. Götüne güvenen borazancıbaşı olduğu gibi, izleyicisine güvenen tiyatrocu olsun!... (Hilmi Bulunmaz)

***

Tiyatroculara ödenek müjdesi

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakan Ertuğrul Günay’ın talimatıyla, özel tiyatrolara 1 milyon 500 bin YTL tutarında ödenek sağladı.

19 Mart 2008 Çarşamba
KÜLTÜR SANAT

2007-2008 sanat sezonunda gerçekleştirecekleri projeler için yardım talebinde bulunan özel tiyatrolar, son başvuru tarihi olan 15 Ağustos 2007’den beri bu ödeneklerin açıklanmasını bekliyordu. Ancak 2007 yılı içerisinde bütçeden veya bütçe dışı kaynaklardan ödenek sağlanamaması nedeniyle bu başvurular değerlendirilemedi. Sonunda Günay’ın, 1 milyon 500 bin YTL tutarında ödenek dağıtılması talimatını vermesiyle Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Güzel Sanatlar Genel Müdür Vekili Mustafa Atalar, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, oyun yazarları Refik Erduran, Turgay Nar ve Raşit Çelikezer’den oluşan komisyon, 13 Mart’ta Ankara’da toplandı.

Bu yıl destek var

Komisyon, en büyük pay olan 54 bin YTL’yi “Deliler Boşandı” oyunuyla Ankara Ekin Tiyatrosu ve “Boş Gezen ve Kalfası” oyunuyla Ortaoyuncular’a verdi. “Roma Hamamı” oyunuyla AST 52 bin YTL, “Cimri” ile Kenter Tiyatrosu 52 bin YTL, “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler” ile Oyun Atölyesi 52 bin YTL, “İçimdeki Timsah” oyunuyla Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu 50 bin YTL, “Sivas '93” ile Dostlar Tiyatrosu 50 bin YTL aldılar. Özel tiyatrolara bu yıl verilen devlet desteğinin dikkat çeken bir noktası da 2006-2007 sezonunda destekten yararlanamayan ve “sahiplerinin aynı zamanda ödenekli kurumların kadrosunda bulunması nedeniyle kendilerine destek verilmediği” iddiasıyla tartışma yaratan tiyatrolara ödenek verilmesi oldu. Buna göre Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği Semaver Kumpanya “Cesaret Ana” oyunuyla; Mahir Günşiray’ın Tiyatro Oyunevi “Leonce ile Lena” ile, Nesrin Kazankaya’nın yönettiği Tiyatro Pera “Venedik Taciri” ile, Emre Kınay’ın kurduğu Duru Tiyatro ise “Bana Bir Picasso Gerek” ile 22’şer bin YTL ödenek aldılar.

(Kaynak: Milliyet, "Tiyatroculara ödenek müjdesi")

3. Abdülhamid'e gerçekçi serzeniş

Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) "İrfan'ı hür" sitesine sitem dolu bir mektup yollayan Kenan Cinkiş'in sözlerini yorumsuz yayımlıyoruz:

Yazıların hiç birisini okumadım. Okumak da içimden gelmedi.. Çünkü çok saçma bir karar. Hem de çok saçma; kapanmayacak bu site diyesim geliyor.. Çünkü kapanması için hiç bir mantıklı açıklaması yok.. Sitede editör arkadaşlar aradınız da, hiç kimse gelmedi mi? Ve size yardım etmek isteyen hiç kimse çıkmadı mı? Sağlık sorunları başlatacak kadar tek başınıza kaldınız bu site ile... İçeriği o kadar geniş bir sanat dalının bir yayın organı olarak, hiç bir (mantıklı) neden göstermeden kapanmak çok saçma. Bu yazı kesinlikle ağır değil. Ağır olan bir şey varsa, o da pes eden kardeşler görmektir..

(Kaynak: tiyatrom, "VEDA SAYISI")

tiyatrom, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde veda sayısını yayına girerek, tiyatro yayıncılığına son veriyor.

Fotomontaj, tiyatrodergisi'nden alınmıştır.


Internetin ilk tiyatro sitelerinden biri olan tiyatrom.com, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde veda sayısını yayına girerek, yayın yaşamına veda ediyor.Ertuğrul Timur tarafından yaklaşık 8 yıldır yayımlanan ve uzun süredir haftalık düzenli bir yayın periyodunu sürdüren tiyatrom.com yaklaşık 2 yıl önce yayın yaşamından çekilme kararı almış, gelen talepleri dikkate alarak bir süre daha yayın yaşamını sürdürmüş, bu sezon kapanacağını ilan etmişti.tiyatrom'un bu kez kesin ve geri dönüşsüz bir şekilde yayın yaşamına son veriyor. Günlük okunurluğu tekil 1600'lere dek varan tiyatrom.com medyanın tiyatroya yeterince yer vermediği günümüzde tiyatronun kitlelere ulaşmasında bir nebze de olsa gönüllülüğe dayanan bir görev üstlenmişti.


(Kaynak: tiyatrom, 16 Mart 2008)

Tiyatro... Tiyatro...'da yine tuhaf bir reklam!

Türkiye tiyatrosuna Kırım Kongo Kenesi gibi yapışan Yalan Makinesi Demirkanlı'nın zehir saçmak için yayımladığı Tiyatro... Tiyatro..., tuhaf bir reklam sayesinde yaşayabiliyor!...

Tiyatro... Tiyatro...'nun:

61. sayfasında tam sayfa Devlet Tiyatroları
62. sayfasında tam sayfa Devlet Tiyatroları
63. sayfasında tam sayfa Devlet Tiyatroları
64. sayfasında tam sayfa Devlet Tiyatroları

reklamı var!!!

Demek Demirkanlı, boşuna Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'e Teşekkür Plaketi vermemiş!...

(Bakınız: "Alavere-dalavere / 1")

Demirkanlı'nın elinden gelse DEVLET TİYATROLARI kasasını olduğu gibi kendine yönlendirecek!...

(Kaynak: Tiyatro... Tiyatro... Mart / 2008)

Bakınız:
Tiyatro... Tiyatro...'dan tuhaf bir teşekkür!
Tiyatro... Tiyatro...'dan tuhaf bir yalakalık!
Tiyatro... Tiyatro...'da tuhaf bir yazar!
Tiyatro... Tiyatro...'ya tuhaf bir kurul üyesi!
Tiyatro... Tiyatro...'dan tuhaf bir övgü!
Tiyatro... Tiyatro...'da tuhaf bir reklam!
Tiyatro... Tiyatro...'da tuhaf bir röportaj!
Tiyatro... Tiyatro... dizi oyunculuğunu aklıyor!
Tiyatro... Tiyatro...'da yine tuhaf bir reklam!

Bir Mayıs Uluslararası İşçi ve Tiyatro Bayramı

Ben Hilmi Bulunmaz, biz Bulunmaz Tiyatro olarak; 27 Mart Dünya Tiyatro Günü anlayışına karşıyız. Tiyatro Günü'nün, bir bayram havasıyla, işçi sınıfı dayanışması içerisinde kutlanabileceği kanısındayız...

Yaşasın Bir Mayıs Uluslararası İşçi ve Tiyatro Bayramı


***

Hilmi Bulunmaz
6 Mart 2007
(Bir yıl önce)


12 Eylül Faşizmi'nin, resmi tatil olarak bilinen 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı yasaklaması ve buna koşut olarak, sosyalist kimlikli tiyatroları imha etme çabasına karşı koymak için, bir seçenek sunuyoruz:

Gündüz alanlara, akşam tiyatrolara!...

Gündüz eyleme, akşam eğlenmeye!...

Tiyatro Aristokrasisi'nin; tapınak olarak gördüğü tiyatro binalarına tutsak ettiği 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nün çürüdüğünü gördüğümüzden, bugüne özgü, hiçbir "kutlama" yapmak istemiyoruz...

Çalışan halkın; emekçilerin, işçilerin, köylülerin, askerlerin, memurların... eğlenmeye de gereksinimi var... Ne yazık ki, Tiyatro Aristokrasisi, emekçilere hiçbir anlam üretmiyor, üretemiyor. Böyle bir niyetleri yok!...

Bu arada, emekçiler için tiyatro üretenler var: Tıpkı emekçiler gibi yaşıyorlar, onların dünyasını çok iyi tanıyorlar...

Emekçilerin yaşamı ciddiye aldıkları gibi, tiyatroyu ciddiye alan tiyatro sanatçıları da, her anlamda, Tiyatro Aristokrasisi'nin oluşturduğu anlayışı parçalamak istiyor...

Bu anlamda, Bir Mayıs Uluslararası İşçi Bayramı'nın içeriğine katkı yapacağını düşündüğümüz tiyatroların; gündüz miting alanlarında, akşam da tiyatrolarda eğlenmesini öneriyoruz...

Evet, bizim için, bundan böyle Dünya Tiyatro Günü; 1 Mayıs'ta kutlanacaktır...

Duyurulur...

Yaşasın Devrimci Türkiye Tiyatrosu!

Kahrolsun Çürüyen Türkiye Tiyatrosu!

(Kaynak: OYUN)

Tiyatro... Tiyatro... dergisi bunalımda!

Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid), padişahı olduğu tiyatrom.com sitesi için iflas beyannamesi vermesinden sonra, Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı da iflas sinyalleri veriyor. İftira Makinesi Burak Caney'i sahiplendiği için hızla, hem de ışık hızıyla iflasa sürüklenmeye başlayan Tiyatro... Tiyatro... dergisi sahibi Demirkanlı, iyice paralize olmuş durumda. Hiç kimsenin yazmak, okumak ve satın almak istemediği bir dergi sahibi olmanın verdiği sıkıntıyla çıkış arayan Demirkanlı, son çare olarak, Internet sitesinde abone çağrısı yaptı...
Coşkun Büktel
28 Mart 2008


Feridun Çetinkaya öylesine "sağlam" ve önemli bir yazı yazdı ki; bu yazıyı yayınlamaktan kaçınmakla, "halkın gazetesi"(!) Birgün ile "söylenemeyenleri söyleyen"(!) Taraf gazetelerinin bile foyası meydana çıktı; yalnızca kendilerine özgürlükçü ya da yalnızca kendilerine demokrat oldukları "iki kere iki dört gibi" kanıtlandı.


... AMA BENİ İKTİDAR YAPAN MÜDAHALE İYİDİR


Feridun Çetinkaya/ 28 Mart 2008

Çetinkaya, tiyatro çevresi özelinden kalkarak, bütün kültür hayatımızın çürümüşlüğünü; en demokrat ve özgürlükçü tanınan kişilerin ve çevrelerin bile çifte standart ve sansür illetinden muztarip olduğunu, iki kere iki dört kadar kesin dayanaklarla ortaya koyan, tarihi bir yazı yazdı. Bu yazı insanların ne kadar demokrat olduğunu en kolay ve kesin biçimde sınayan bir turnusol kağıdıdır.

Bu yazıyı (hangi bahaneyle olursa olsun)yayınlamayan bir gazete; halkın haber alma, gerçekleri bilme hakkını ipine bile takmıyor demektir. Bu yazıya "hayır" denemeyeceği için, Birgün ve Taraf gazeteleri bu yazıyı Çetinkaya'yla tartışmaya bile yanaşmadılar; ilk görüşme ya da görüşmelerden sonra, ret yanıtını Çetinkaya'nın telefonlarına çıkmayarak "belli etmeyi" ya da ahmakça bahanelerle Çetinkaya yazısından "kurtulmayı" ve gazetelerinin sanat sayfasını yine eskisi gibi sade suya tirit bir sürü ıvır zıvırla doldurmayı tercih ettiler. Birgün'ün ya da Taraf'ın tüm arşivlerinde, Çetinkaya'nınki kadar önemli, değerli ve yararlı bir tiyatro yazısı gösterebilecek bir tek babayiğitin çıkacağını sanmıyorum. (Hele yalan makinası Mustafa Demirkanlı'nın yazılarıyla bile kirlenmiş Birgün arşivlerinde...)

Su gibi okunan, su kadar açık, berrak, şeffaf ve halka yararlı bu yazıyı, tahrif etmeye, karalamaya çalışacak bir insan evladı düşünülemez, böyle bir yaratığın bir anadan süt emdiği düşünülemez.

Feridun Çetinkaya, sağı ya da solu, şu ya da bu ideolojiyi, şu ya da bu çevreyi, şu ya da bu kişiyi sakınmayı veya gözetmeyi hiç aklına getirmeden, "açıkça mertçe Türkçe" olarak, çıplak hakikati teşhir ediyor. Ve hakikat, ne yazık ki, bir sürü insanın foyasını döktüğü için bir sürü insanın örtbas etmek istediği vahim olgular içeriyor.

Nasırına basılanlar, ne kadar canları yanarsa yansın, bu kadar sağlam dayanaklarla yazılmış bir yazının haklılığını asla tartışamazlar. Çünkü bu yazının belgeleri tartışılamaz. Bu yazıya ancak iftira edilebilir, bu yazı ancak sansür ya da tahrif edilebilir. Alçakların bu yazı karşısında başka hiçbir şansı yoktur.

Türk tiyatrosunun ve Türk tiyatro sitelerinin ise, böyle bir yazıyla yüzleşmenin bedelini göze alabilecek, böyle yazılar yayınlayabilecek kadar haklı, demokrat (ve ne yazık ki "gözüpek") olmaktan başka şansı yoktur.

Bu yazıyı görmezden gelecek ve daha çok okura ulaşması için katkı yapmaktan yan çizecek olan "tiyatrocuların" ve "tiyatro sitelerinin"...

Tarih taksiratını affetsin!

TIKLAYIN!

GÜN CAN SIKICININ GÜNÜ!

Alpay Ekler
27 Mart 2008


Dünya Tiyatro günü giderek eski coşkusunu yitiriyor. Şöyle bir geçmişe uzanıyorum da, özellikle özel tiyatroların kapısında, bütçesi bu oyunlara elvermeyenlerin oluşturduğu kalabalıklar geliyor aklıma. Tiyatro yapanlar da bu seyircinin kıymetini bilir, sanki ona biraz daha ayrıcalıklı mı davranırdı ne?

Ne oldu? Bu heyecan nasıl kayboldu? Dünya küçüldü, teknoloji çok uzak ülkelerin sanatlarını evimize taşıdı da sanata, tiyatroya doyduk mu? Yoksa bu çiçeği burnunda yüzyıl, bir zamanların deyişiyle “Bilgi Çağı” bizi giderek daha az okuyan, daha az sanat tüketen, daha az düşünen bir toplum haline mi soktu? İyi de sanatçı zor zamanlarda daha yaratıcı değil midir? Daha bir hırsla, bir misyoner gibi, topluma haykırmaz mı olan biteni? Sanat kavramının giderek yozlaşmasına sanatın gösterdiği tepki nedir? Dünya tiyatro gününde Tiyatro'nun duruşu nedir? Bu kadar soru yeter! Soruyu soru yapanı küçük bir örnekle açıklayalım:

Lapage bir bildiri yazmış. ITI'nin sitesinde İngilizce ve Fransızca olarak duruyor. Ve bizim internet sitelerimizde bu metnin Türkçesi karşımıza çıkıyor. Bildiriye şöyle bir bakalım: “There are a number of hypotheses on the origins of theatre but the one I find the most thought-provoking takes the form of a fable:”

“Tiyatronun kaynağı üzerine pek çok varsayım var, ama benim en kışkırtıcı bulduğum bir masal biçimini alıyor:”

İnternette dolaşan çeviri ise şu: “Tiyatronun kökenine dair birçok hipotez vardır ama benim bulduğum, masal formundan alınmış ve en düşünce-kışkırtıcı olanıydı:”

Bildiriye tekrar bakalım:

One night, at the dawn of time, a group of men were gathered together in a quarry to warm themselves around a fire and tell stories. All of a sudden, one of them had the idea to stand up and use his shadow to illustrate his tale. Using the light from the flames he made characters appear, larger than life, on the walls of the quarry. Amazed, the others recognized in turn the strong and the weak, the oppressor and the oppressed, the god and the mortal.

"Bir gece, şafağa yakın, bir taş ocağı; insanlar ısınmak için ateşin çevresinde toplanmışlar ve hikâyeler anlatıyorlar. Birden aralarından biri kalkıp hikâyesini kendi gölgesiyle anlatma fikriyle buluşuyor. Alevin saçtığı ışığı kullanarak taş ocağının duvarlarında, dev gölgelerle karakterlerini yaratıyor. Diğerleri hayranlıkla, güçlü ve zayıfın, ezen ile ezilenin, tanrı ile ölümlünün gerçeğini kavrıyorlar.”

İnternetteki çeviri ise şu:

"Bir gece, şafak vakti, bir grup insan taş ocağında ısınmak ve hikâyeler anlatmak için ateşin etrafında toplanmış. Birdenbire, içlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş. Ayağa kalkmış ve kendi gölgesini kullanarak bir hikâye canlandırmaya başlamış. Taş ocağının duvarlarında ateşten gelen ışığı kullanarak gerçeğinden daha büyük karakterler yapmış. Şaşkınlıkla bakan diğerleri her yaptığını anlıyorlarmış. Güçlü ile zayıfı, can sıkıcı ile canı sıkılmışı, Tanrı'yı ve ölümlüyü…”

Devam edelim:

Nowadays, the light of projectors has replaced the original bonfire, and stage machinery, the walls of the quarry. And with all due deference to certain purists, this fable reminds us that technology is at the very beginnings of theatre and that it should not be perceived as a threat but as a uniting element.

"Günümüzde ışıldaklar şenlik ateşinin yerini, sahne makineleri de taş ocağı duvarının yerini aldı. Tiyatronun alışılagelmiş biçimini koruma düşüncesine saygımız sonsuz ama bu masal bize teknolojinin tiyatronun başlangıcında var olduğunu ve bir tehdit olarak değil, onu bir anlatım aracı olarak algılamamız gerektiğini anımsatıyor.”

İnternetteki çeviri ise şu:

"Bugünlerde şenlik ateşinin yerini projektörün ışığı, taş ocağındaki duvarın yerini de tüm mekanizmasıyla birlikte sahne almış durumda. Tüm bu kurallara ve geleneğe dikkatlice uyan titiz insanlar olarak, bu hikâye bize tiyatronun başlangıcındaki teknolojiyi ve onu bir tehdit aracı olarak değil, birleştirici bir unsur olduğunu anlamamız gerektiğini hatırlatıyor.”

Bildirinin devamında, “theatre language” terimiyle bağlantılı anlatım olanakları anlamına gelen language de sözlükteki ilk anlamı olan dil denilerek çevriliyor. Zalimlerin, can sıkıcı olarak adeta sansürlendiği, Lapage'ın edebi metninden basının “Tiyatro birleştirici olmalıdır” mesajı çıkardığı bu büyük skandal, Dünya Tiyatro Günü Kutlamasına tiyatro dünyamızın nasıl baktığını gözler önüne sermiştir. Türkiye'de temsilciliği bulunan ITI'nin bu bildirinin çevirisini neden yapmadığı apayrı bir skandal. Hadi o yapmadı Türk Tiyatro camiası, nerede?

Bu bildiri her yıl, o gün sahne alan tiyatrolarca seyircilere okunur. Türk Tiyatrosu ancak seyircisine karşı sorumluluğunu hissetmeye başladığı an, seyirci için Tiyatro Günü'nün eski ve özlenen anlamına kavuşacağını artık fark etmelidir.

Dünya Tiyatro Günü bildirisini çevirmeyi bu kadar hafife alan Türk Tiyatrosu'nun, onun içeriğini tartışmaya açacak günlere ulaşması umuduyla.

Not: Bu yazı, bildirinin bir tiyatro içerikli internet sitesinde yayınlanması üzerine site editörüne yaptığım uyarı sonrası, herhangi bir değişikliğin ve tepkinin oluşmaması sonucu yazılmıştır.

Alpay EKLER
Tiyatro Merdiven
www.merdiventiyatro.com

(Kaynak: tiyatronline)

Tiyatro... Tiyatro...'dan bir bildiri haberi!

Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi_2008
Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi’ni Kanadalı sanatçı Robert Lepage yazdı. Ulasal Bildiri’yi ise İ.B.B.Ş.T Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya yazacak.

Ulaslararası Bildiri ve Lepage'nin özgeçmişi için başlığa tıklayınız.


Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi

Robert Lepage

Tiyatronun kökenine dair birçok hipotez vardır ama benim bulduğum, masal formundan alınmış ve en düşünce-kışkırtıcı olanıydı:

Bir gece, şafak vakti, bir grup insan taş ocağında ısınmak ve hikayeler anlatmak için ateşin etrafında toplanmış. Birdenbire, içlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş. Ayağa kalkmış ve kendi gölgesini kullanarak bir hikaye canlandırmaya başlamış. Taş ocağının duvarlarında ateşten gelen ışığı kullanarak gerçeğinden daha büyük karakterler yapmış. Şaşkınlıkla bakan diğerleri her yaptığını anlıyorlarmış. Güçlü ile zayıfı, can sıkıcı ile canı sıkılmışı, Tanrı’yı ve ölümlüyü…

Bugünlerde şenlik ateşinin yerini projektörün ışığı, taş ocağındaki duvarın yerini de tüm mekanizmasıyla birlikte sahne almış durumda. Tüm bu kurallara ve geleneğe dikkatlice uyan titiz insanlar olarak, bu hikaye bize tiyatronun başlangıcındaki teknolojiyi ve onu bir tehdit aracı olarak değil, birleştirici bir unsur olduğunu anlamamız gerektiğini hatırlatıyor.

Tiyatro sanatının hayatta kalması onun kapasitesine, yeni araçlarla ve yeni dillerle kendini sürekli yeniden keşfetmesine bağlıdır. Tiyatro kendi çağının büyük olaylarına tanıklık etmeyi ne şekilde sürdürebilir ve insanlar arasındaki anlayışı ve açıklık ruhunu nasıl yaygınlaştırabilir? Hoşgörüsüzlük, dışlanma, her türlü füzyona ve kaynaşmaya direnen ırkçılık sorunlarına karşı, kendi pratiklerinde çözümler önererek nasıl kendini onurlandırabilir?

Tüm karmaşıklığıyla birlikte dünyayı anlatmak için sanatçı, yeni biçimler ve fikirler ileri sürmek ve bu kalıcı ışık-gölge oyununda insanlığın siluetini çekip çıkarma yeteneğine haiz olan izleyiciye güvenmek zorundadır.

Ateşle oynadığımız, risk aldığımız doğrudur. Ama aynı zamanda bir şansı da yakalamış oluruz: Yanabiliriz. Ama aynı zamanda şaşırtabilir ve aydınlatabiliriz.


Robert Lepage
Quebec, Kanada
17 Şubat 2008

Orijinali Fransızcadır.
(İngilizce çevirisinden Türkçe’ye çeviren: Volkan Çağlayan)


Robert Lepage (1957-…)

Robert Lepage Kanada’nın en “ödül”lü tiyatrocularından biridir. Kanadalı oyun yazarı, oyuncu ve sinema yönetmenidir. 1957’de Quebec’te doğdu. 5 yaşında bir hastalık sebebiyle saçlarını kaybetti. Ergenlik dönemindeki bir depresyondan sonra utangaçlığını yenebilmek için drama okuluna kaydoldu. Quebec’te, Conservatoire d'Art Dramatique’te okuduktan sonra Paris’te Alain Knapp’ın tiyatro okulundaki atölye ve seminerlerine katıldı. Quebec’e geri döndükten sonra bağımsız yapımlar yaptı ve 80’lerin başında Théâtre Repère’e katıldı. Burada yaptığı “circulations” isimli yapıt Kanada’da “en iyi yapım” seçildi. Ottoawa’da National Art Centre’s’in sanat yönetmenliğini yaptı. Bu dönemde “Needles And Opium” gibi oyunları ve “Macbeth” gibi eserleri sundu. 1993’te ‘Ex Machina’ multi iipliner (çoklu sanat disiplininin bir arada kullanıldığı) bir kumpanya kurdu ve sanat yönetmenliğini yaptı. The Seven Streams Of River Ota ve iki kardeşinin annelerinin ölümünden sonra birbiriyle yarışmasıyla, Birleşik Devletler ve Sovyetler’in uzay yarışını karşılaştırdığı en tanınmış yapımlarından biri olan “The Far Side Of The Moon”u yaptı. Daha sonra filme de uyarladı. Bu kumpanyayla birlikte gerçekleştirdiği yapımlar dünyanın çeşitli yerlerinde sahnelendi. Lepage müziğe de bulaştı. Peter Gabriel’in Secret World turunun sahne yönetmenliğini yaptı ve operalar sahneye koydu. Son oyunu Danimarkalı masal yazarı Hans Christien Andersen’nin “The Dyrad” isimli eseridir ve uluslararası birçok ödül almıştır. Şu anda “The Image Mill” isimli, dünyanın en büyük mimari projektörü olacak bir proje için çalışmaktadır. Quebec Şehri’ni Bassin Lousie ırmağı çevresinde geçmişi, bugünü ve geleceği dört büyük çağa ayırarak (su yolları ve keşif çağı, yollar ve yerleşimler çağı, trenyolları ve gelişme çağı, uçak yolculukları ve iletişim çağı) bir ses, ikon ve fikirler mozaiği olarak sunduğu bu çalışma halen sergilenmektedir.

(Kaynak: Tiyatro... Tiyatro...)

27 Mart 2008 Perşembe

Haftalık rapor

Sitemizi 20/26 Mart 2008'de

186
160
112
146
198
206
221

kişi izledi...

Son bir ayda 4578 kişi tarafından izlenmiştir...

TÜRKİYE TİYATROSUNUN "EVEREST"İ

Türkiye'de oyun yazmak artık çok zor. Türkiye tiyatrosunun "Everest"ini aşmak çok zor. "Everest"ten aşağı bakıldığında, herşey çok küçük görünüyor... HB

"Heykeltıraş Menoikeus, yedi yıl önce kaybettiği Theope'yi daha yeni bulmuştur ve Theope'ye olan özlemini gidermek için insan ömrü ona zaten yeterli görünmemektedir. Oysa Argos orduları tarafından kuşatılmış Thebai kentinin kahini Teiresias, kentin kuşatmadan kurtulabilmesi için Menoikeus'un kendini, kendi isteğiyle, gönüllü olarak, tanrılara kurban etmesi gerektiğini bildirir ve bu kehanet, Menoikeus ile Theope'nin (tüm bir kentin kaderini etkileyecek) tragedyasını başlatır."

Bakınız: THEOPE