31 Mayıs 2007 Perşembe

OYUN dergisi

Bulunmaz Tiyatro'yu destekleyenler, OYUN dergisi okuyor...

At iziyle it izinin birbirine karıştırılmak istendiği, anarşizmin ilericilik diye yutturulmaya çalışıldığı bir süreçten geçerken, sosyalist kimliğe sahip olan Bulunmaz'ı destekleyenler, OYUN dergisinin yaşayabilmesi için elinden geleni yapıyorlar...

Tiyatro... Tiyatro... dergisinin finans kapitalin çanağını yaladığı, Tiyatral İstanbul dergisinin yön ve yöntem saptayamadığı, sahte OYUN dergisinin kapitalizmi cilaladığı günümüzde, üniversitelerin tiyatro bölümleri de, anarşizmin elma şekeriyle avunuyorlar...

Sosyalist kimlikli Bulunmaz Tiyatro destekçileri, OYUN dergisinin halkçı kimliğini sahiplenerek, tarihsel ve toplumsal görevlerini yerine getirmiş oluyorlar...

İlgili ve bilgili tüm okurlara teşekkür ederiz...

Konuğumuz Nazım Hikmet

Dünyanın en kolay insanlarından biri olan Nazım Hikmet ile söyleşmek, her zaman için olası...

Tiyatromuz, Nazım Hikmet'in dünya görüşünün koşutunda işler yaptığından, ölüm yıldönümü olan 3 Haziran'da, ustamızı unutmadığımızı / unutmayacağımızı belirtmek için, "toplanıyoruz"...

Hiçbir gündem belirlemeden, Nazım ile ilgili görüş belirtmek, çay içmek ve kek ile poğaça getirmek isteyenleri bekliyoruz...

Aristokrat akademisyenler ve "Devlet Sadakası" alanların dışında, herkes "beş çayı" içmeye gelebilir...

3 Haziran saat 17.00
Yeniçarşı Cd. No: 20/3 (Galatasaray Lisesi yanı)
Tel: 513 47 32/33 - 251 85 23

15 Mayıs 2007 Salı

Perde arkası yayıncılık

Perdenin önünde banal yayıncılık yapılırken, şimdi de, perdenin arkasında sanal yayıncılık yapılmaya başlandı...

Özellikle Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın "içyüzünü" gündeme getirme amacıyla yayıncılık yaptığını sandığımız bu site; sizleri de eğlendirebilir:

tıkla: Perde Arkası

13 Mayıs 2007 Pazar

Polemik

coskunbuktel.com sitesine girin; Anasayfa'nın hemen yanıbaşında duran, Polemik sözcüğüne "tık"layın, karşınıza, son derecede eğlenceli konular çıkacak...

Ama önce; Polemik Bölümü'nde bulunan "özsözler"i aktaralım:

"Fikirlerin çarpışması hakikat kıvılcımını meydana getirir.
AVUSTRALYA (ABORİCİN) ATASÖZÜ

Hakikatin kıvılcımı fikirlerin çarpışmasından doğar
NAMIK KEMAL (ZİYA PAŞA?)

'Polemik de, Batı'nın bütün hastalıkları gibi, Tanzimat'ın açtığı yoldan giriyor, ülkemize. İmanın olduğu yerde savaşa yer var mı?'
CEMİL MERİÇ"

Şimdi de, Polemik konularını belirtelim:

"THEOPE POLEMİĞİ / 25 YAZI

Coşkun Büktel, Özdemir Nutku, Şahin Ergüney, Can Doğan, Kemal Başar, Acar Burak Bengi, Hilmi Bulunmaz, Salih Coşkun

BÜKTEL / DEMİRKANLI POLEMİĞİ / 6 YAZI

Coşkun Büktel, Mustafa Demirkanlı

BÜKTEL / KOCATÜRK POLEMİĞİ / 6 YAZI

Coşkun Büktel, Kemal Kocatürk

YÖNETMEN TİYATROSU POLEMİĞİ / 2 YAZI

Acar Burak Bengi, Murat Karasu

ÖZDEMİR NUTKU SKANDALI ve OYÇED / 15 YAZI

Coşkun Büktel, Özdemir Nutku, Şahin Ergüney, Salih Coşkun

BÜKTEL / ONAY POLEMİĞİ / 6 YAZI

Coşkun Büktel, Yılmaz Onay

SANSÜR POLEMİĞİ / 4 YAZI

Acar Burak Bengi, Cem Erciyes, Sabri Gürses

FORUM TARTIŞMASI / 9 YAZI

Coşkun Büktel, Hamit Demir, Hilmi Bulunmaz, Semih Çelenk"

Tadımlık olsun diye, polemiklerden küçük bir dilim:

"(...) Bir dergi sahibi olmanın avantajını her zaman en ilkel ve iğrenç biçimde 'kullanmış' olan Demirkanlı, bu huyunu belgelerle kanıtlayan 'Coşkun Büktel'e Sanatseverler Değil, Ancak Sanatsavarlar Yalancı Diyebilir' başlıklı cevap yazımın okurlar tarafından okunması ihtimaliyle, haklı olarak, paniğe kapıldığı ve yazımın okunmasını engellemek uğruna elinden gelen her türlü adiliği kararlılıkla göze aldığı için, her konuda açıkça yalan söylemekten hiç kaçınmıyor.(...)"

Banal ve sanal alemlerde yaşayacağımıza; polemik içeren, nitelikli siteleri okuyarak, entelektüel bilincimizi geliştirebiliriz...

tıkla: bulunmaztiyatro

TİYATRO DERGİSİ 1 TL

TOPLUMSAL GERÇEKLERİ YAZAN

HOLDİNG KÜLTÜR MERKEZLERİNE HİZMET ETMEYEN

DEMİR GİBİ BİR DERGİ

TİYATRO DERGİSİ

YAYIMLANMAYA BAŞLIYOR

KANLI CANLI BİR DERGİ

TİYATRO DERGİSİ

MART AYINDA

SİZLERLE BİRLİKTE OLACAK

SADECE 1 TL

BERDUŞLAR DA OKUYABİLİR

Önemli not: Dergimizin adını; çalınacağına emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

tıkla: bulunmaztiyatro

www.ozgurtiyatro.org

Türkiye tiyatrosunun çürüdüğü, küflendiği, halkın karşısına çıkamadığı... bir süreçte, toplumcular, egemenlerin tüm dayatmalarına karşın, her zaman olduğu gibi, savaşımını sürdürüyorlar...

İzmir'de; "Toplumcu Tiyatronun Günümüzdeki Durumu" ve Ankara'da; Ankara Alternatif Tiyatro Platformu'nun düzenlediği "Toplumcu Tiyatro Tartışmaları" vb., halktan kopuk tiyatro dünyasını telaşa düşürdü...

Çürümüşlüğün, küflenmişliğin karşısında duran, toplumcu duruşunu ortaya koyan tiyatro örgütlerinden biri de; Özgür Tiyatro... İşte bu tiyatronun, bir de sitesi var; www.ozgurtiyatro.org...

İzleyin, izletin, destek olun ki, kendinizi; holding kültür merkezlerini destekleyen yayıncıların yanında bulmayın!..

tıkla: bulunmaztiyatro

10 Mayıs 2007 Perşembe

Şair ile Postacı

Şükran Çetinkaya

Geçen hafta, Ekin Sanat Merkezi'nde, Özgür Tiyatro'dan; Antonio Skarmeta'nın "Ateşli Sabır" romanından oyunlaştırdığı "Şair ile Postacı"yı izledim...

Oyun, Şilili ozan Pablo Neruda'nın (Neftali Ricardo Reyes) hayatından kesitler sunmaktadır.

"Şair ile Postacı", Şili'nin toplumsal tarihini, bir şairin gözüyle anlatan bir metin olduğundan, hoşa giden bir durum sergiliyor...

Asıl mesleği yada ekmek yiyebileceği işi "diplomatlık" olan Neruda, şiir yazmadan duramayan biri olduğundan, gittiği; Asya ve İspanya, Meksika... gibi ülkelerdeki yaşama da uzak durmayan tavrıyla, insanlığa büyük hizmet sunmuştur...

Komünist düşünceye yakın duran ve bu düşüncenin ivmesiyle imgelem oluşturan Neruda, Şili diktatörünün baskısını her an yaşamıştır...

Şili'deki Askeri Darbe'yi anlatan "Şair ile Postacı", bir balıkçı kasabasının dekoru önünde yazılmış gibi durmaktadır...

Oyunda şair (Neruda) ve şairin mektuplarını getiren postacı Mario'nun lirik ilişkisini anlatan bölümler, yer yer duygulanmamıza neden oluyor...

Neruda'ya gelen mektupların her satırını merakla dinleyen Mario, biraz da bu mektupların oluşturduğu evrenine "aşk" sözcüğünü de eklemek durumunda kalır...

Köyün güzel kızı Beatrice'e aşık olur Mario... Ne var ki, bar işletmecisi Beatrice'in annesi, bu duruma pek taraftar değildir...

Aşkının "mutlu son"a ulaşamayacağını sezen Mario, Neruda'dan yardım ister...Ülkenin karmaşık bir süreçte bulunmasına karşın, Neruda'nın imgesel yardımıyla, gençler evlenir...

Küçük insanların büyük sevinçlerine ortak olan Neruda, kendisine başbakan adaylığı önerildiğinde, bayağı kafa yormak zorunda kalmıştır...

Önce başbakan adaylığını kabul eden Neruda, daha sonra adaylıktan çekilir ve sosyalist politikacı Salvador Allende'yi destekler...

Salvador Allende, Latin Amerika'da seçimle iktidara gelen ilk sosyalist önder olarak tarihe geçer...

1971 yılında Nobel Ödülü alan Neruda'nın "Şili'nin Taşları" adlı yapıtı, elden ele dolaşır...

Paris Büyükelçiliği yaptığı yıllarda Faşist General Pinochet'nin iktidarı kanlı biçimde ele geçirmesiyle, zor günlerin başladığını gören Neruda, özellikle Cunta'nın Allende'yi katletmesiyle birlikte, ömründen bir gül koparıldığının ayrımına varır...

Paris Büyükelçiliği sürecinde bile Postacı (Mario) ile ilişkisini kesmeyen Neruda, emekçilerle iletişim kurdukça, şiirinin imgesinin varsıllaştığını duyumsar...

Postacı'ya bir kaset-çalar yollayan Neruda, kasabadaki sesleri kaydetmesini ve kendisine yollamasını rica eder: Kuşların, böceklerin, denizin... sesini dinleyerek, "huzura kavuşan" Neruda, mutluğunu katlayarak yaşar...

Faşist Cunta, Allende yanlılarını sorgular ve öldürtür... Bu sorgulamadan geçenlerden biri de Postacı'dır... Postacılığı bırakıp, kayınvaldesinin yanında çalışan Mario, zor günler geçirir...

1973 yılında, olanların ruhunda açtığı gedik yüzünden, gözlerini dünyaya kapayan Neruda, çok sevdiği Santiago'da son soluğunu verir...

İşte, bu çizdiğimiz tabloyu sahneye taşımayı başaran kişi Özgür Başkaya'dır...14 yıllık bir geçmişe sahip olan Özgür Tiyatro yapımı "Şair ile Postacı", genç ve yetenekli yönetmen Özgür Başkaya ile her geçen gün daha olumlu bir sürece giriyor...

Ülkemizle benzerlikler taşıyan Şili'nin durumunu Türkiye'de sahneye getirme gereksinimi olarak: Her iki ülkenin de faşist cuntalardan çektikleri bağlamıyla düşünce geliştiren Özgür Tiyatro, her türlü acımasız saldırıyla susturulmak istenen Bulunmaz Tiyatro'nun savaşımına da ortak oluyor bu tür üretimlerle...

Dans ögeleriyle desteklenen bir oyun kotarma becerisini gösteren ve ülkemizin aydınlık geleceğini oluşturan alınterine sahip olan Özgür Tiyatro'yu kutlamak boynumuzun borcu...

9 Mayıs 2007 Çarşamba

HALKIN TİYATRO DERGİSİ

HALKIN YOLUNDAN AYRILMAYAN
HALKIN KURTULUŞU İÇİN SAVAŞIM VEREN
HALKIN BİRLİĞİNİ SAVUNAN
HALKIN SESİ OLAN
VE
KÜLTÜR DEVRİMİ İÇİN TİYATRO YAPAN
HALKIN EKMEĞİNE GÖZ DİKMEMEK İÇİN 1 TL OLAN
AYDINLIK YOLU GÖREBİLEN
HALKIN GÜNLÜĞÜ OLARAK YAYIN YAPACAK
TİYATRO DERGİSİ ÇIKIYOR
DERGİMİZİ BERDUŞLAR DA OKUYABİLİR

Önemli Not: Dergimizin adını; çalınacağına emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

tıkla: bulunmaztiyatro

Toplumcu tiyatrocudan e-posta

Merhaba,

Uzun yıllardır hakkınızda genel bir bilgiye sahip olsam da, sitenizle tanışıklığım yeni sayılır. Tiyatro grubumuz adına bu tanışıklıktan mutluluk duyduğumuzu söylemek isterim. Sitenizi gün aşırı takip etmeye çalışmaktayım. Şimdiye değin tiyatromuz hakkında yazmış olduklarınız bize güç ve heyecan katmıştır. İstanbul'a geldiğimde ziyaretinize gelmek isterim.

Özgür Tiyatro sayfa duyurusu için de, ayrıca teşekkürler. Site henüz yeni, ama kısa zamanda içeriği güçlendirmeye çalışacağız. 20. yüzyıldan sonra 21. yy'da da bizim tarafta olmak güzel şey, şairi hatırlarsak. Ve olduğumuz safta olanları görünce, moral motivasyonumuzun yükseldiği de. Daha ayrıntılı görüşmek dileği ile. Telefonla birkaç gün önce aradım ama açılmadı. Akşam saati belki ondandır.

Kolay gelsin...

Özgür Başkaya

tıkla: bulunmaztiyatro

8 Mayıs 2007 Salı

"Piyasa... Sanat ve sanatçı"

Çarşamba, 14 Şubat 2007

Piyasanın kölesi olmuş tiyatrocular ve onların yağlama-yıkamacıları; tiyatro yayıncıları, büyük bir telaş ve korku içerisine sürükleniyorlar... Faşizmin dayatmasıyla oluşan ve şirin adlarla imgesel boyuta taşınmak istenen; "Özel Tiyatrolara Devlet Sadakası" kesilince, nasırına basılmış gibi, bas bas bağıran tiyatro esnafı, ne yapacağını bilemez durumda... Ellerindeki oyuncakların tek tek kırılıp, defolu olduğu ortaya çıktıkça, kendilerini avutmak için, sentetik oyuncaklar bulan tiyatro esnafı; şimdi de "damarlarındaki asil kan"a güvenerek, insanları ezen mimarisi ve içinin çürüyüp, küf tutmasıyla meşhur; Atatürk Kültür Merkezi tapınıcılığı yaparak, yeni bir "Kabe" oluşturmak için, yedi dereden su getiriyorlar...

Diğer yandan da, emekçilerin iktidara yürüme aracı olan sosyalist düşünceyle, toplantılar düzenleyen ve arayış içerisinde olan; "Toplumcu Tiyatro Tartışmaları" yeşeriyor...

Biz, tüm gücümüzle, "Kabe" oluşturanlardan yana değil; emeği en yüce değer olarak algılayan kişi, kuruluş ve kurumlardan yana tavır geliştiriyoruz...

Bu bağlamda; bizimle iletişim içerisinde olan kişi, kuruluş ve kurumların düşüncelerini sitemize taşıyoruz...

Bunlardan biri de, Özgür Tiyatro'nun "düşünürü"; Özgür Başkaya...

Bize yolladığı; "Piyasa... Sanat ve sanatçı..." yazısını dikkatlerinize sunuyoruz:


"PİYASA.... SANAT VE SANATÇI....

“Para herşeyi karşıtına dönüştürür...” Karl Marx.(1844 El yazmaları)

Büyük düşünür-devrimci Karl Marx, insan için : “Doğanın talihsiz çocuğu” dermiş.

Şu anda sanatımıza hakim olmaya çalışan piyasanın “ talihsiz çocukları” olarak yaşamımızı sürdürüyoruz.

Tarihsel süreç içerisinde, son olarak 12 EYLÜL açık faşizmini yaşamış, askeri olmadığı varsaydırılan sivil darbelerle ve onların işletmecileriyle yönetilen ülkemizde; silkinmeye çalışan, özgürlüğe, eşitliğe, demokrasiye inanmış bir avuç sanat insanının onurunu koruma mücadelesi, çığlığı bulunmaktadır.. Yetersizdir... Acıyla belirlenmelidir..

Sanatın ve sanatçının işlevini ve gücünü çok iyi bilen sermaye, sanatın üstünde (Demoklesin Kılıcı gibi) bir baskı olarak durmakta ve sanatla politikanın ayrılması temelinde kapsamlı ve bilinçli bir çalışma yapmaktadır.. Sanatla politikayı, sözde ayırmak istiyorlar!!! Halbuki, sanatın politikadan bağımsız olamayacağı bir gerçektir...

Kapitalizm; özelde edebiyat ve tiyatro, genelde sanatla uğraşırken; istediği oyunları ideolojik ya da maddi manipülasyonlarla oynatır, egemenliğinin sürekliliği için tüm dalavereleri yaparken; işine gelmediği tiyatroları, metinleri sansür ettirip, kitapları yaktırıp, sanatçıları , yazarları, bilim adamlarını içeri attırırken, sanat ve politika birbirlerinden ayrı değil de ; biz, onların çirkefliklerini açığa çıkarıp, insansızlaştırma süreçlerini deşifre ettiğimizde mi sanat ve politika ayrı şeyler oluyor?!. Buna artık, ancak ahmaklar inanır...

Halklara yağını tuzunu ekmeğini vererek, ya da onların gözlerini boyayıp Amerikan rüyalarıyla avutup sistemin yeniden üretilmesinin bir versiyonu da SANATTA; uykuyu, unutmayı, sanal ve popüler aşkları, hayatları, bol paraları vaat eden, umut ettiren, koklatan, edebi eserler, tiyatrolar,diziler, filmler tükettirerek sanatsal ihtiyacın karşılandığı gözbağcılığını yapma işidir...

Reddedilmeli...deşifre edilmeli.. ve gerçek gün yüzüne çıkartılmalıdır...

Ernst Fischer : “Sanat için, sanatın gelişmesi için elverişli bir ortam yaratmaz kapitalizm.. Ortalama bir kapitalist sanata karşı bir gereksinme duyarsa, bu ya özel hayatını süslemek içindir ya da iyi bir yatırım yapmak için..” (diyor). Bu gerçekten de böyledir...Yaşanılan süreci irdelediğimizde görürüz ki ; Sanatın ve sanatçının tam yabancılaşmasına, insan ilişkilerinin maddileşmesine, kişisel yalnızlıklara ve toplumsal bağların gölgelenmesine neden olmuştur kapitalizm...

Sanat alanında bankaların ne işi var..Toplumsal hayatla bağları gölgelenen guya sanatçılar ve kitleler oluşturmanın yöntemidir bu. Ve insani süreçlerdeki yozlaşmanın resmi..Ama “sanatın bu olduğu” dayatması gözleri kör, kulakları sağır etmektedir..İnsanlar kuklalaştırılmaktadır...

1844 elyazmalarında Marx paranın gücünden bahsederken “..O (para) insanlığın yabancılaşmış erkidir..” diyor..İşte bu hemen bize, bankaların sanat alanında neden olduğunu gösteriyor..Paranın, yani insanlığın yabancılaşmış erkinin hizmetinde bir sanat...Bunun dayatılması için bankalar yayın evleri kuruyorlar..Tiyatroları finanse ediyorlar..Guya büyük müzik organizasyonları düzenliyorlar...

Büyük tekeller sanatçıları ellerinde bulundurma yarışında coşmaktadırlar..Nice ünlü yazarlar banka yayınevleri arasında transfer olarak cukkayı doğrultmaktadırlar..Halbuki bu bir zenginlik değildir..Sanatçının zenginliği parada değil insanlığın toplumsal mirası, “kültürde” yatmaktadır..Ayrıca bu toplumsal miras gerçek sanatçılar ve bilim adamları sayesinde oluşmuştur..Orhan Veli’nin şiirdeki “malda mülkte gözüm yoktur..vallahi yoktur..” sözleri pestenkerane söylenmiş sözler değildir..

Onlara kalırsa sanatın ve sanatçının dostları hortumlanan ya da ne hikmetse hortumlanmayan bankalar, sanata ve sanatçıya destekleri artarak sürecek olan araba ve alkol firmalarıdır... Net olarak bilinmelidir ki burjuvazi malının kullanım değerine bakmaz..Değişim değerine bakar..Çok satılan bir kitabın raflarda tozlanması ya da tuvalet kağıdı olarak kullanılması ile ilgilenmez burjuvazi..O paraya bakar...

Tekelci kapitalizm insanlarla oynamaya devam etmektedir...Oyuncak olmamak gerektir...

Sanatçıların bu işte oynadıkları misyon ise içler acısıdır..Büyük sermayenin uşaklığında “hangi tekel daha fazla kazansında benide görsün” zihniyetiyle insanlığa ve onun kültürüne ihanet edilmektedir..Herkes bilirki her mesleğin olmazsa olmazları vardır : Örneğin işkence görmüş birine doktor sağlam ve sağlıklı raporu veremez (veriyor,o ayrı) ama vermemesi gerekir diyoruz.. Gazeteci yalan haber yazamaz(yazıyor o ayrı) ama yazmaması gerekir biliyoruz.. Tüm bunlar mesleki etikle ilgili şeylerdir. Deontoloji...İşte bizde diyoruz ki tiyatro oyuncuları reklamlarda oynamamalıdır..Oyunculuk deontolojisinde ; piyasanın kuklalığında bir holding, firma ya da kuruluş daha çok para kazansın diye estetik değerlerini satmak yazmaz...

Reklamlarda oynayan değerli tiyatro yapıcıları kendi misyonlarının farkında
mıdırlar..

Acaba düşünmektemidirler genç tiyatroculara ve topluma nasıl örnek olduklarını..

Popstarlar, türkstarlar, birilerini gözetleyenler, çiftlik evlerine doluşanlar, toplum önünde çiftleşmeye çalışanlar,akademi türkiyeler vb...toplumsal çürümüşlüğü perçinlerken, nasıl olurda anlı şanlı, sanatçı olduğunu iddia eden taife, bu programlarda sunucu, jüri üyesi, konuk olmayı içine sindirebilmektedir..Utanma duygumuzun kaybı, insanlığımızında kaybıdır..

Tekelci burjuvazi ile boyalı basın ve medya birleşmiştir..Halbuki basın-medya dediğimiz şey haber alma özgürlüğü ile ilintili, insani olmayan etkinlikleri deşifre etme misyonuna sahip olmalıdır ki bu da muhalifliği getirir. Ama bizde ne ilgisi var.. Haber alma özgürlüğüymüş!... İnsan haklarıymış! filan...Bizde basın ve medya, burjuvazi ve onun devletinin tekelindedir..Ki bu aralar kendi içlerinde de tekelleşme sürecine gitmektedirler.Bu trajiktir..Buna dikkat edilmelidir..Hükümetin medyası anlayışına doğru gidilmektedir..Muhalefet etmek gerekir..

İnsan ve insana bağlı değerlere saygılı bir basına ve medya kuruluşlarına ihtiyacımızın aciliyetini kavramak ve varolan muhalif medyayı desteklemek gerekmektedir. Boyalı basın ve medyayla kitlelere sesimizi, ürünümüzü, sanatımızı duyurma şansımız yoktur..Çünkü muhalif sanatın reytingi bulunmamaktadır..Bir düşünür medyanın amacının insanları beyinsizleştirmek olduğunu, olağanüstü duygu sömürüsünün beyinsizleştirmenin en kısa yolu olduğunu söylüyor.... Ayrıca üç kuruşluk haberler için holding basınına el açılmamalıdır..Burjuva basınında çıkan herhangi bir haberle onların “demokratlık” naralarına izin vermemek gerekir..Örnekler ortadadır: Guya popüler olanla olmayanı ayırt eden dergiymiş, o olmazsa sabah olmazmış, nazımın özgürlüğünü bile sade onlar yazmışlarmış vb..yalanlar....

Yeni, özgün, alternatif duyuru ve tanıtımın koşulları aranmalı ve oluşturulmalıdır..

“Enisonu, insanın devredilemez sandığı herşeyin değişime, alışverişe konu olduğu bir dönem gelmiştir.(diyor Karl Marx) Bu, o ana değin ifade edilen ve aktarılan ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınamayan –erdem, sevgi, inanç, bilgi, vicdan, (sanat Ö.B.) vb-

Kısaca herşeyin ticarete girdiği dönemdir..Bu çürümüşlüğün genelleştiği, her şeyin para ile elde edilmesinin evrenselleştiği bir dönem...”

Bir televizyon programında insanın marka olup olamayacağını tartışıyorlardı..Tiyatrocu bir şovmenin programıydı. Hayatının bir bölümünü mafyayı eğlendirmeye adamış bir şarkıcı ile marka uzmanı konukları vardı.. O marka uzmanının “olur, olur..insan marka olur.”diyen pişkin yüzü insanlığımızdan utanmanın artık zorunluluğudur..İnsanın sıradan bir mal olarak görülüp tartışıldığı bu dönemde, tüm erdemlerin alaşağı edildiği bu yaşadığımız zaman diliminde, onur, insanlık onuru en üst düzeyde kavranılması ve yaşanılması gereken bir olgudur..Haince yapılan ideolojik ve fiili saldırılara karşı onurun korunması gerekmektedir. Bu okunulan edebi esere, izlenecek tiyatroya, dinlenecek müzik eserine vb.. verilecek tepkiden, işkencecilere verilecek tepkiye değin böyle olmalıdır...İnsanlık onuru artık tüm alanlarda çığlığa dönüşmelidir. Öncelik sözkonusu edilemez artık..Kapitalizmin insanlığı yok ediş süreci nasıl topyekün ise ona karşı duruşta, yaşamın tüm alanlarında topyekün olmalıdır...Sanat bu alanlardan biridir..Güçlü ve kitleleri hızlı etkileyecek bir alan...

Metalaştırılan insan...Metalaştırılan sanat....

İnsan insan olmaktan, sanat sanat olmaktan çıkarılmıştır..Burjuvazi doktoru, avukatı, bilim adamını nasıl kendi ücretli emekçisi haline getirdiyse maalesef sanatçıyı da bu hale getirmiştir..Ücretli kölelik düzeni beyinleri tarümar etmiş, melekelerimize bizi yabancılaştırmıştır..... Halbuki sanat karşılıksızdır...Çiçek sularken ya da aşık olurken herhangi bir karşılık beklemeyiz..Öyleyse kendini güzel ifade etmek olan sanattan niye karşılık bekleyelim...

“Geçim derdi, ne yapalım açmı kalalım?” türünden bahanelerin sınırı çoktan aşılmıştır..Sert ve engebeli bir dağın tepesine çıkılmış ve şimdi ardındaki pürüzsüz kaygan zeminde hızla dibe doğru yol alınmaktadır...

Bu insansızlaşmış ortamdan kurtulmanın tek yolu “zararın neresinden dönsek kardır” diye düşünmek ve “Anayasayı bir kere delsek ne çıkar?” türündeki bakkal zihniyetinden kurtulmakla olur..

Cengiz gündoğdunun vurguladığı gibi sanatta star sistemine reddiye gösterilmelidir..Neden star sistemi ürünü eserler çok satıyor...Neden baş yapıt kabul ediliyorlar...

Daha çok kitabın satılması, oyunun izlenmesi, kaset-cd satışlarının rekorlar kırması, filmlere milyonlarca kişinin gitmesi ile estetik performans arasında doğru orantılı bir bağ yoktur..Satış, estetik performansın gücünün yüksekliğini belirlemez..Piyasa kuralları içinde olduğu sürece bu bir alım, satım, tüketimdir..Estetik nesne-estetik özne ilişkisi değildir..

Gerçek sanat eseri tüketilmez..Alıcısını değiştirip dönüştürür sanat eseri..Tüketim ne fiiliyatta vardır ne de kimilerinin söylediği gibi sözde-retorikte olmalıdır.Bu anlamda sanat eseri tüketimin, alım-satımın, piyasanın dışındadır... Cristopher Caudwel’in şu güzel sözünü akıllardan çıkarmamak gerektir : “Sanat Pazar değerleri yerine kullanım değerlerini getirir. Sanat ucuz şeyleri değerli kılar; birkaç boya lekesini toplumsal hazine haline getirebilir.Bu yüzden pazar sanatçının en büyük düşmanıdır.Pazarın kör çabası güzelliği katleder.”

Sanat eseri tektir.Tabiri caizse ve ustaların kullanımıyla “biriciktir”. Pazara çıkarılan ürün tek değildir..Genelin dayatılmış beğenisi üzerine kuruludur..Sanat-Zenaat ilişkisinin temel ayrımı burada yatmaktadır..Teklik üzerine kuruludur bu ayrım.. Halbuki alınıp satılan meta tek değildir..Ayakkabı gibi, televizyon gibi vb...

Nasıl bir günde ünlü olunabiliniyorda istenmezse hemen unutulunuyor.Tiyatro ödülleri, edebi-sanatsal ödüller hangi kıstaslarla veriliyor. Kimler veriyor.. Bu kimler nasıl oluşturuluyor..Ödül verilen ya da verilmeyen eserlerin verilme ya da verilmeme gerekçeleri neden açıklanmıyor..

Piyasanın alış veriş döngüsü içinde üretilen sanatsal etkinliklerin bitiş tarihleri daha eser yapımına başlanmadan nasıl açıklanabiliyor..Örneğin bir oyunun prömiyer tarihi üç ay önceden nasıl açıklanabiliniyor, keza bir romanın bitişi...Bunlar, satacaklarını bilseler, piyasanın bilindik sanatçı kahramanlarına şiirler ısmarlarlar, resimler sipariş ederler, notalar yazdırırlar vb... Zaten halkın duygusal sömürüsü üzerine şekillendirilen şarkı sözleri yazdırmıyorlarmı...Çok satacak market kitapları basmıyorlarmı....

İşte herşey alışveriş üzerine kuruluysa bunlar olabilir..Alışverişin bizlere dayatılma yöntemlerinden biri insani duygularımızın sömürüsü üzerine kuruludur..Sade piyasayı düşünerek ortaya attıkları “anneler günü, babalar günü, sevgililer günü vb..”dışında artık tarih içindeki onurlarımıza bile el atmış durumdalar: Che tişörtleri üretmek, Lenin rozetleri imal etmek, özel günlerde eşe dosta yollansın diye Marx’ın kartpostallarını basmak vb...Bu duygusal saldırıya izin vermemeliyiz..Olayların yıldönümler, ölüm-doğum günleri ve benzerlerinde ticari kaygıyı tersine çevirmeliyiz.Alınıp satılarak hatırlanacak veya yılda bir anacağımız insanlar değil bizim insanlarımız..Onlarla yaşadık, yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz..Günlerin metalaştırılmasına ve tek tipleşmeye izin vermemeliyiz. Ticari manipülasyon yanında ideolojik bir top yekün saldırıdır bu..Yaşamımızın tekdüzeleştirilmesine ve metalaşmasına izin vermemek kendimize ve insanlığa olan borçlarımızdan biridir.

Ama umudun kaybedilmemesi gerekiyor..Piyasadan kurtulacağımız günler elbette gelecektir..Bir sanatçıya eser ısmarlanabileceğini düşünemiyorum ben..Sanatçı değildir...ücretli işçidir...köledir..

Tüm bu olumsuzluklardan kurtulmak ve daha insanca-yaşanılır bir dünyada sanat için insanın “özne” olduğu bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor..Gücümüzün farkında olmalıyız..Estetik kirlenmeye ve kültürel yozlaşmaya karşı durabilirsek, ancak o zaman, insani bir hayata kavuşabiliriz..Piyasanın alçaltıcı ve insanın derinliklerine işleyen sistemine karşı durmak, yarınları hazırlamanın, çocuklarımıza daha yaşanılır bir dünya bırakmanın temel koşuludur.

Nereye baktığımız önemlidir ama daha da önemlisi nereden baktığımızdır..

Bu da duruşla olur..Duruş, kimliğimiz, karakterimizdir..Dünyaya olan faydamızdır aynı zamanda..Nazım Hikmet gibi, Bertold Brecht gibi, Vasıf Öngören gibi, Victor Jara gibi, Ruhi Su gibi...

Özgür Başkaya

Çalıntı olmayan dergi çıkıyor...

Çarşamba, 14 Şubat 2007

Emekçilerin alınterinden çalınarak; elde edilen servetlerin dağıtımının oluşturduğu, yapay refahın sağladığı sadakalarla beslenen tiyatronun; kırıntılarıyla yaşamını sürdüren, kanıksanmış ve okunmayan dergilere karşıt, emeğin iktidarını savunan ...Tiyatro Dergisi, yakında hizmetinizde olacak...

Tüm tiyatro yayınlarının kartvizitinde yazılan; "Her türlü polemik, özen ve itinayla yapılmaz!.." mantıksızlığıyla yaşayan, dolayısıyla, yumurtasız omlet yapan yayıncılara karşıt, emeğin iktidarını savunmak için, yepyeni bir ...Tiyatro Dergisi çıkıyor...

Kirlendiklerini gizlemek ve arınmak için; sabun reklamlarında boy gösteren, eski çamların bardak olduğunu anımsatan; Ankara Sanat Tiyatrosu'nun patronunun desteklediği bir dergi olarak çıkmıyoruz...

Yapay Çığlık atarak (Tiyatro...Tiyatro Dergisi) çıkmıyoruz...

Seslendiği alanda, hiç kimseye nüfuz edemeyen bir yetkinsizlikle çıkmıyoruz...Tiyatroyu bir tapınak olarak gören bir mantıkla çıkmıyoruz...

Toplumcu tiyatroyu; küçük salonlara hapsolmuş zavallılar olarak gösteren (www.tiyatrom.com) bir anlayışla çıkmıyoruz...

Tüm sitelere ve tüm yayınlara; aynı yazılarla "konuk" olan, çürümüş eleştirmenleri cilalamak için çıkmıyoruz...

Coşkun Büktel, Oktay Arayıcı, Vasıf Öngören, Sermet Çağan, Cem Yalın, Bertolt Brecht... gibi toplum ve estetik yararına ürünler vermiş yazarların yapıtlarını gölgelemek yada burjuvazinin "değişim değeri" için pazarlamak adına çıkmıyoruz...

Yoksul ve emekçi halkın, tiyatro sanatından yararlanmaması için, barikat kuran çürümüş tiyatrocuların; örümcek ağlarını parçalamak için çıkıyoruz...

Dergimiz, sadece 1 TL...

Dergimizi, berduşlar da okuyabilir...

Önemli not: Dergimizin adını; çalınacağına emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

tıkla: bulunmaztiyatro

5 Mayıs 2007 Cumartesi

S. Günay Akarsu'yu tanıyanları çağırıyoruz...

Çarşamba, 14 Şubat 2007

Oyun Dergisi yöneticisi; S. Günay Akarsu'yu tanıyan ve dünya görüşüne katılanları, dergimizin oluşumuna destek olmaya çağırıyoruz...

Ömrünü; emeğin iktidarına giden yolda "kullanmış" ve "erken" ölmüş insanlardan biri olan S. Günay Akarsu'nun anısını yaşatmak, dünya görüşünü kitlelere sunmak için, toplumcu duyarlılığı olan bir dergi çıkarmak üzereyiz...

Nasıl ki; İzmir'de, Cem Yalın anılıyorsa, nasıl ki; Ankara'da, Oktay Arayıcı anılıyorsa, biz de S. Günay Akarsu'nun anısını canlı tutmak için, dergi çıkarıyoruz...

Bir yandan; yoz, salt eğlendirici, düzeni cilayan tiyatrolar çürüyüp, küflenirken; S. Günay Akarsu, "Merhaba Tiyatro Topluluğu" ile bu duruma, müdahale eden, önemli insanlardan biriydi...

Düzenin kültür-sanat dergileri, yükselen mücadelenin önünü kesmeye çabalarken; S. Günay Akarsu, "Oyun Dergisi" ile bu duruma karşı çıkıyordu...

O zamanlar, solculuk moda olduğundan, Dostlar Tiyatrosu ve Ankara Sanat Tiyatrosu gibi küçük burjuva ideolojinin, her türlü renge bürünebilme "becerisi" ile hareket eden tiyatrolar, önce "Devlet Sadakası"na ve hemen ardından "Efes Pilsen'in Kültür ve Sanat'a Katkıları Artarak Sürecektir" sloganına teslim oldular...

Bunları tanıtan ve düzene eklemleyen yayınlara gereksinim duyuluyordu... Bunu, bir yandan holding basını yaparken, diğer yandan da Tiyatro...Tiyatro Dergisi gibi; Holding Kültür Merkezleri tanıtımı yapan "sol gösterip, sağ vuran" yayınlara gereksinim duyuluyordu...

Şimdi; şapka düştü, kel göründü...Şimdi; ...Tiyatro Dergisi çıkıyor ve S. Günay Akarsu'nun anısına sahip çıkıyor...

Dergimiz, sadece 1 TL...

Dergimizi, berduşlar da okuyabilir...

Önemli not: Dergimizin adını; çalınacağına emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

tıkla: bulunmaztiyatro

S. Günay Akarsu'yu tanıyanlar arıyor

Perşembe, 15 Şubat 2007

Çağrımızı ciddiye alan Toplumcu Tiyatrocular, S. Günay Akarsu ve dünya görüşü bağlamında değerlendirdikleri; tiyatro savaşımını, dergimiz üzerinden, okurlara duyuruyorlar...

Toplumcu tiyatroyu ciddiye alan, Özgür Başkaya, TOBAV Lokali'nde kafayı çekerek, AKM ve ülke sorunlarına ağlayacağına, tutmuş bize bir e-posta (daha) yollamış:

"Merhaba,

Toplumcu Tiyatro'nun dinamikleri olarak değerlendirdiğim; yüksek lisans tezimi yaparken (1960 sonrası dört yazar; İsmet Küntay, Oktay Arayıcı, Sermet Çağan, Vasıf Öngören), yoğun bir şekilde yararlandığım "Oyun" dergileri ve Tiyatro 70'leri, özel olarak incelemiş ve Günay Akarsu'nun inanılmaz çabasına hayran kalmıştım.

Günay Akarsu'nun izinden gidecek yeni dergiye elimizden gelen desteği yapacağımızı, Ankara ayağı olabileceğimizi vb.. bildirir, "hayırlı olsun" dileklerimizi sunarım.. kolay gelsin..

Özgür Tiyatro adına: Özgür Başkaya

Not: Burak Caney ismindeki kişinin sayfasına bakma gafletinde bulundum. Saldırının dört bir yandan olduğunu tekrar görmem dışında herhangi birşey yok.. Rezilliğe hiç bulaşmamayı uygun gördük şimdilik.. Ancak adab-ı muaşeret konusunda varolan sıkıntıları da değerlendirmek gerekir."

tıkla: bulunmaztiyatro

...Tiyatro Dergisi'nin büroları

Perşembe, 15 Şubat 2007

Dergimiz; ...Tiyatro Dergisi, büyük kentlerde açtığı bürolarla, sizlere hizmet vermeye kararlı...

Taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini bilen dergimiz; başarının da, başarısızlığın da, öncelikle kendisinde olduğunun bilinciyle hareket ediyor...

Tiyatro sanatına güvenen; yapay "Çığlık" atmayan dergimiz, bizi ciddiye alanları ciddiye alırken, üstlendiği sorumlulukla yaşayacak...

Dergimizin, tamamıyla kendisine ait olan büroları:

İstanbul; (1) Vezirhan Cd. Alibaba Türbe Sk. No 8-9 Çemberlitaş0212 513 47 33 (Selime Köseoğlu)

İstanbul; (2) Vezirhan Cd. Alibaba Türbe Sk. No 20 Çemberlitaş0212 513 47 32 (Koray Aysak)

İstanbul; (3) Piyerloti Cd. Anadolu Han No 39/11 Çemberlitaş0212 638 21 10 (Mahmut Köseoğlu)

İstanbul; (4) Cankurtaran Mah. Çetinkaya Sk. No 14 Sultanahmet0212 638 22 36 (Eylül Bulunmaz)

İstanbul; (5) Yeniçarşı Cd. No 20/3 Galatasaray0212 251 85 23 (Mehmet Şahin)

İzmir; 928. Sokak No 55/103 Tezcan İş Hanı Çankaya0232 489 24 43 (Turgay Demirkaya)

Ankara; Anafartalar Cd. Sarraf Han No 55/B-3 Ulus0312 311 45 80 (Şükran Çetinkaya)

K. Maraş; İsmetpaşa Mah. Selçuk Sitesi Kat 2 No 256-2570344 223 94 11 (Ali Bebek)

Kayseri; Kazancılar Cd. Gazioğlu İş Merkezi Kat 30352 231 27 38 (Gülcan Turgut)

Ayrıca; Başta Özgür Tiyatro olmak üzere, tüm Toplumcu Tiyatro mekanları...

Dergimiz, sadece 1 TL...

Dergimizi, berduşlar da okuyabilir...

Önemli not: Dergimizin adını; çalınacağına emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

tıkla: bulunmaztiyatro

Oyun başladı

Perşembe, 15 Şubat 2007

Daha önce; alt-yapısını oluşturduğumuz, Oyun dergisinin, Internet'teki yayını, bugünden başlayarak okurların hizmetinde...

Uzun zamandır, Internet ortamını kirleten; tiyatro yayıncılığı, artık, kendine bir çeki düzen verecek yada çürümesi hızlanarak artacak...

Şimdilik, www.tiyatroyun.com adlı sitede; "güncel" bölümü yayında... Ne var ki, çok yakında sitemizin tümü yayına girecek...

Perde Önü'nde banal, Perde Arkası'nda sanal yayın yapan anlayışa karşı sürdürdüğümüz savaşım, ivme kazanarak ilerliyor...

Dün; Özgür Tiyatro, bugün; Oda Tiyatrosu... bizim yayımcılığa başlamamızı, heyecanla izliyorlar...

Kimseyle bire bir örtüşmek zorunda değiliz... Tıpkı bire bir karşıtlık taşımadığımız gibi...

Ancak, şu kadarı bilinmeli; kapitalizmi savunan tiyatroların ve tiyatro yayınlarının ipliğini pazara çıkarmaya kararlıyız...

tıkla: bulunmaztiyatro

4 Mayıs 2007 Cuma

İsviçre Hastanesi vs...

Yıl 2001...

Dağa taşa "İsviçre Hastanesi" yazıldığı dönemde, özellikle tiyatro gruplarını "imge taşıyıcısı" olarak gören bu hastanenin aklı evvel yöneticilerine tepki olsun diye, Cumhuriyet gazetesine şöyle bir reklam vermek istedik:

"Hususi Uganda Hastanesi Hakiki Sanatın Yanında"...

Çünkü, İsviçre Hastanesi'nin reklamı şöyleydi:

"Özel İsviçre Hastanesi Gerçek Sanatın Yanında"...

Cumhuriyet'in reklam işlerini yürüten Pera Ajans, daha önceleri, neredeyse hiçbir reklamımıza tepki göstermemesine karşın, böyle bir reklamı basamayacaklarını söyledi...

Gerekçe hazırdı:

"Siz İsviçre Hastanesi'ni kastediyorsunuz!"

Parasını peşin ödediğimiz ajans, bizden çok hoşnut olmasına karşın, niyetimizi anlayıp, durum değerlendirmesine gitmişti... Hem de refleks hareketiyle... Düşünmeden... Hemen...

Reklamda ısrar etmiş ve yayımlanmasını istediğimizi belirtmiştik...

Telefonda Nurşen Demir'in sesi:

"İsviçre Hastanesi size para vermiyorsa, biz araya girip, alabiliriz..."

Donup kalmıştık!!!

Bulunmaz Tiyatro'nun onlarca yılda oluşturduğu düşünce biçimi algılanmak istenmiyordu!!!

Tüm kapitalist değerlerin katkısına karşı olduğumuz gibi, "İsviçre Hastanesi Harçlığı" da bize göre değildi...

Bir kez daha anımsayalım ve anımsatalım dedik!...

Bulunmaz Tiyatro
Genel Sanat Yönetmeni
H. Hilmi Bulunmaz

Konservatuar için oyuncu yetiştirmiyoruz!

Konservatuarın insan doğasına aykırı olduğunu düşünüyoruz...

Konservatuar düzeneğinin yanlış olduğunu düşünüyoruz...

Konservatuar düzeneğine tutsak olanların, olumsuz işleyiş içerisinde olduğunu düşünüyoruz...

Konservatuar bağlamında insanal olmayan durumların oluştuğunu düşünüyoruz...

Konservaturlarda kayırmacılığın başrolde olduğunu düşünüyoruz...

Tüm bu nedenlerle, yaptığımız OYUNCULUK ÇALIŞMALARI sürecine katılmak isteyenleri, konservatuar heveslilerinden seçmiyoruz...

Konservatuardan bir umudu olanlarla çalışmak istemiyoruz!!!

1 Mayıs 2007 Salı

Yokuş Yayınları

Tolstoy uzmanı Acar Burak Bengi, kendinden beklenen bir titizlikle, yepyeni bir yayınevi kurdu: Yokuş Yayınları...

Tolstoy konusunda hilesiz birşeyler okuma gereksinimi duyduğunuzda, başvuracağınız tek adres: Yokuş Yayınları...

Coşkun Büktel'in sitesinde tanıtımı yapılan kitapların kapaklarını buraya almayı uygun gördük:

Yukarıda ilk iki kitabının kapaklarını gördüğünüz Yokuş Yayınları, dağıtım tekellerinin bazen %60'a varan ve kitap fiyatlarını okurların aleyhine şişiren aşırı taleplerine karşı çıkmak için internet üzerinden satış yapmaya karar verdi. Bu karar uyarınca www.yokusyayinlari.com adresli sitesini bugünden (1Mayıs 2007) itibaren yayına soktu.

kaynak: coskunbuktel.com