31 Ağustos 2007 Cuma

Kavramlar sanallaşmamalı...

Sanal evren; hızla değişmeye, dönüşmeye elverişli olduğundan, sürekli izlenmeyi zorunlu kılıyor!... Tiyatro sitelerini yakın izlemeye almamıza karşın, başdöndürücü bir hızla ivmelenen tiyatronun Internet'teki ortamını, net olarak algılamakta zorlanıyoruz... Klasikleşmiş, yerleşmiş kavramları bile yeni bir biçim ve biçemle sunan Internet ortamı, dağarcığımızın yeniden yapılanmasını beraberinde getiriyor. Örnekse "faşizm" kavramı, Internet ortamında başka bir kavrammış gibi kullanılabiliyor: Barışarock ile anlaşarak, barışarak, ortak tavır geliştirme içerisinde olan Gölge Tiyatro, tarihsel temeli olan "faşizm" kavramını, öznelleştirebiliyor...

Neyse, konumuza gelelim: Gölge Tiyatro'nun, bir günlük sıkıyönetim ilan edip, coskunbuktel.com ile tiyatrom.com'u, ana sayfalarında bulunan "önerdiklerimiz" bölümünden indirdikten sonra, yeniden yayına koymasını; biz de coşkuyla destekliyoruz. Hangi alanda olursa olsun, sansürden yana değil, açıklıktan yana davranılmasını doğru buluyoruz...

Büktel'e ve Timur'a bir açıklama yapmayan Gölge Tiyatro, Büktel'in yaptığı açıklamayı, sanırız sitesine taşır. Büktel'in açıklamasını önemsiyor ve aktarıyoruz:


4. GÜNCELLEME:
tiyatroevi.com, Büktel ve Timur'un sitelerini, "önerdiklerimiz" bölümüne yeniden aldı


coskunbuktel.com ve tiyatrom.com sitelerinin etiketleri, tiyatroevi.com'un ana sayfasındaki (aslında "tüm" sayfalarındaki) "Önerdiklerimiz" bölümünde, bugünden (31 Ağustos 2007) itibaren, yeniden yer almaya başladı. Üstelik coskunbuktel.com etiketi restore edilerek, daha belirgin hale getirilmiş. tiyatrom.com etiketinde ise herhangi bir değişiklik göremedim.

tiyatroevi.com yöneticilerinden bu konuda herhangi bir açıklama almış değilim. Aldıkları son kararı sağduyunun öfkeye galip gelmesi olarak yorumluyor, kendileri adına çok sevindiğimi içtenlikle belirtiyor ve kendilerini kutluyorum.

tıkla: BARIŞAROCK'TA TACİZ OLAYI

Çanak kavgası sürüyor!...

Foto: Modern tarzda dizayn edilmiş bir çanak!...


Gerçek anlamda, sınıfsal anlamda hiçbir çelişkileri olmamasına karşın, sürekli olarak birbirini suçlayan Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu, aslında çatlayan devlet çanağından sızan sadakanın yetersizliği nedeniyle kayıkçı kavgası ediyorlar!...

Yüzünü topluma değil, bir avuç mutlu azınlığa dönen "ikili", devlet çanağının onarılması sonrası, görülecektir ki, can ciğer kuzu sarması olacaklar...

Tiyatro Dünyası'ndan aktarıyoruz:


İKİ TİYATROCU ARASINDAKİ 'PORNOCU SAVAŞI' BÜYÜYOR:
KIRCA, POYRAZOĞLU'NA 92 BİN YTL'LİK DAVA AÇACAK...


İki tiyatro ustası Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu arasındaki 'pornocu savaşı' şiddetlenerek büyüyor. Tartışmaların ardından bir basın toplantısı düzenleyen Levent Kırca;

'Ali Poyrazoğlu'nun oyunları genelde eşcinsellik üzerine, hatta eşcinsellik propagandası yapan oyunlardır. Benim aslında eşcinsellikle ilgili bir problemim yok'

dedi.

Kırca, Poyrazoğlu'da şu ifadelerle yüklendi:

'Poyrazoğlu 'Oğlum çiçek açtı' diye bir oyun oynuyordu ve 'Salondaki üç kişiden birisi eşcinseldir' deyince salon ayaklanıyordu. 'Çılgınlar Kulübü' gibi gene eşcinsellik kokan oyunlar oynadı. İkide bir kadın rolünde oynaması, bu kadınlığı sokaklara, hatta saygın bir ödül törenine taşıyor olması onun meseleye nasıl yaklaştığını gösteriyor.'

EN BÜYÜK PAYI İSTİYOR

Poyrazoğlu'nun, devlet yardımından yine en büyük payı almak için kendisine ağır ithamlarda bulunduğunu ve bu yıl da en yüksek yardımı aldığını savunan Kırca 'Oyunlarının ederi 92 bin YTL değildir. Ben de kendisine tazminat davası açıyorum. Miktarı henüz bilmiyorum ama 92 bin YTL'lik olabilir' diye konuştu.

tıkla: Tiyatro Dünyası

Barışarock'ta neler oldu?... 1

(Bu konuyla ilgili tıkla: istanbul indymedia)


Sağlıklı bilgi alınamadığı için, nesnel yorum yapmakta zorlanan tiyatro siteleri, körün fili tanımlaması gibi, apayrı şeyler yazabiliyorlar. Biz de yazılanları biraraya getirmeye çalışıyoruz:


SAYIN MEHMET ESATOĞLU'NA AÇIK RÖPORTAJ ÇAĞRIMIZ


A. Ertuğrul Timur


Tiyatrom.com yayın yaşamına atıldığından ve tiyatro dünyasında kendine bir yer edinmeye başladığı günden itibaren katıldığımız veya haberdar olduğumuz pek çok girişimde Mehmet Esatoğlu ismini gördük yada duyduk. Mehmet Esatoğlu başta ATÇ olmak üzere tiyatro adına atılan her adımda katılımcı olarak aktif şekilde yer almayı kendisine görev bilen bir isim. Yapılan toplantılarda, panellerde, yürüyüş yada protestolarda ya hiç kimse hiç kimse gelmezse diye endişe etmeyiniz en azından Mehmet Esatoğlu'nun orada olacağından emin olabilirsiniz.

Bununla birlikte yine kendisini tanıdığımızdan kısa bir süre sonra kulağımıza (ister istemez) gelen bir başka Mehmet Esatoğlu daha var. Bu tacizcilikle suçlanan bir Esatoğlu. Bu konuda daha önce de yazdığımız gibi ne bir resmi duyum, ne bir mahkumiyet, ne birinci ağızdan bir suçlama, bir şikayet duymuş, görmüş okumuş değiliz. Resmi bir suçlama yada mağdur sayılan kişinin kendisinden birinci ağızdan bir beyan duymadan sayın Esatoğlu'nu bu şekilde suçlayacak bir haber yada yazıyla anmaktan kaçındık ve zaten gereken bir durumda olmadı. (Sadece bir kez bizim dışımızda dışardan geçen bir yazı içerisinde bu konu geçmiştir ki bizim dışarıdan gelen yazılarda müdahaleci olmadığımız bilinir)

Kanunlara göre suçlanan kişi suçsuzluğunu ispat etmekle yükümlü değildir, suçlayanlar suçu ispatla yükümlüdür. Fakat Sayın Esatoğlu sanatçı kimliğinden dolayı göz önünde olan bir kişidir ve bu suçlamalarla zaman zaman karşılaşmıştır, bu suçlamalar belirli aralıklarla yeniden gündeme gelmiştir. Sonuncusu ise Barışarock2007 de yaşanan feminist protestosu ile tırmanan ve neredeyse meydan kavgasına dönen gerginliklerdir. İşte bu nedenle diyoruz ki bu suçlamayı görmezden, duymazdan gelmek yerine üstüne gitmek ve çözümlemek zorundayız. Bu konu bir kez konuşulup vicdanlarda ve akıllarda olumlu yada olumsuz bir yanıt bulunacakken her an yeniden bir gerginliğe , protestoya neden olmasını beklemekten daha olumludur kuşkusuz. Bu nedenle bir açık mektupla Sayın Esatoğlun'a br açık mektup yazmış ve gelin bu irin aksın demiştik. Zira bu konu kişisel bir sorun gibi dursa da sanatçı ve örgütçü kimliğinden dolayı kişiselliği aşan bir hal almıştır.

Nasıl ki Barışarock'da yaşananlar, yaşananlar esnasında anlık tepki, öfke ve o psikoloji altında alınan anlık kararalar, uygulamalar yanlış olabilmişse bunun yarın öbürgün bir başka kamuya açık panelde, toplantıda, meydanda, oyun esnasında yaşanma riski her zaman olacaktır. O halde bu konunun konuşulması görmezden gelinmesinden çok daha olumlu olacaktır.

Bu amaçla sayın Esatoğlu'na bir açık röportaj önerisi sunuyoruz. Aşağıdaki sorularımızı kamuoyu önünde yöneltiyor ve yanıtlarını da aynı sayfalardan kamuoyu ile paylaşacağımızı beyan ediyoruz. Bu sorular salt bu konuya ilişkin olmayıp genel bir tanıtmayı da amaçlamaktadır. Bu tanıma ve tanıtmanın önyargısız bir kararda etkili olacağını düşünüyoruz.

1- Sayın Mehmet Esatoğlu ne zamandan beri yaşamınızda tiyatro yer alıyor, aldığınız tiyatro eğitimi yada ustalarınız kimlerdi?

2- Konservatuardan Tiyatro Eğitimi almasalar da pek çok kişi zaman içerisinde kendini profesyonel olarak tanımlar ve profesyonel olarak da bu işi sürdürür. Sizin Amatör Tiyatro tercihinizin, vurgunuzun nedenlerini öğrenebilir miyiz?

3- Diğer bir adınızın Behruz olduğu ve İran kökenli olduğunuz bir duyum olarak bilgilerimiz dahilinde. (Eğer sakıncası yoksa ve özel saymazsanız) bu konuda da bilgi alabilir miyiz?

4- Tiyatro dünyasında örgütçü tavrınızı gözlemliyoruz. ATÇ dışında Pek çok derneğin faaliyetlerinde de sizi görmekteyiz. Gerek sahne üzerinde gerekse sahne dışında da örneğin Tecritlere karşı yada benzer toplumsal konularda sizi faal olarak görebiliyoruz. Bu salt bir sanatçı duyarlılığı mıdır yoksa siyasal bir dünya görüşünün gereği mi?

5- Ne zamandan bu yana tiyatro'da eğitimci, yönetmen olarak bulunuyorsunuz? (isimlerini saymayabilirsiniz) Eğitim kurumlarında, okullarda görev aldınız mı? Bu kurumlarda herhangi bir suçlamaya dayalı işten çıkarılma yaşadınız mı?

6- Taciz ve özellikle çocuk tacizi gerek hukukta gerekse toplum vicdanında en ağır suçların başında gelir. Size çalıştırıcılığınız süreçler içerisinde bu suçlamalarla karşılaştınız. Öte yandan tiyatronun bedene dayalı, temasa dayalı bir sanat alanı olduğunu da göz ardı etmiyoruz. İlk kez tacizle suçlanmanız ne zaman, nasıl cereyan etti, bu konuda resmi bir suçlama yada sizin kamuoyu önünde savunmanız oldu mu?

7- Bir forum sayfasında yazılanlardan öğrendiğimiz kadarıyla bu taciz suçlamasıyla karşılaştığınız dönem sizinle olan ve halen bugün sizle birlikte çalışmayı sürdüren insanların varlığından söz ediliyor. Böylesi ağır bir suçlamaya maruz kalan birinden uzaklaşmak yerine hala sizinle çalıştıklarına göre onlar böyle bir taciz olayına inanmıyorlar. Sizi suçlayan bir gruba karşı savunan sahiplenen büyük bir grup da var. Buradan yola çıkarak sizi suçlayan ve bu taciz konusunu ara ara gündeme taşıyan kim yada kimlerdir Bu taciz suçlamalarının nedeni size göre neye dayanıyor?

8- Resmi olarak bir suç duyurusu yapılmış değil, mahkemelere yansımış bir suçlama kayıtlara geçmiş değil. Fakat aralarında Hürriyet gibi ulusal, büyük bir medya dahil bazı yayınlara adınızla soyadınızla yansımış, yayınlara geçmiş kayıtlar var. Bu da sizi tacizcilikle suçlayanlar için bir koz olmakta. Bunlara karşı tekzip hakkınızı neden kullanmadınız?

9- Barışarock'da geçmişteki tacizcilikle suçlanmanız ve bazı gruplar tarafından protesto edilmeniz sonucu bir hayli gerginlik yaşandı. Sizin düşüncenize göre bu Mehmet Esatoğlu'nu tacizci olarak görenlerin size olan tepkisi mi yoksa sizin üzerinizden yapılan bir kaos girişimimiydi? Ve geçen yıl da siz Barışarock'da yer aldınız, konuşma da yaptınız. Geçen yıl yada bu yıl protesto öncesi sizin varlığınıza karşı bir tepki hissettiniz mi?

10- Barışarock'ı 5 yıllık geçmişiyle genel olarak yada bu yaşananlardan sonra nasıl değerlendiriyorsunuz? Barışarock'ı kurumsal kimliğiyle faşist olarak niteleyenlere katılıyor musunuz?

11- Feminist yada eşcinsel örgütlerle ilgili kişisel düşünceniz, yaklaşımınız nasıldır?

12- Bu konuda yada konu dışında okurlarımıza iletmek istedikleriniz varsa alabilir miyiz?

tıkla: tiyatrom


BARIŞA(MAYA)ROCK


Orçun Masatçı (Yenikapı Tiyatrosu emekçisi)


Bir çok engelleme ortamında bulunduk, düşmanla göğüs öğse çarpıştık. Gerektiğinde bize sahne vermeyenlerin alanlarını işgal ettik. Ama bu biraz daha farklıydı. Düşmanla mücadele etmekten daha zordur dosta laf anlatmak.

Elbette yaşamak zorunda kaldığımız barışa rock festivali ile ilgili bir durum bu, öncelikle kavramların içini açarak başlayalım ve bakış açımızı anlatalım.

Faşizm: gücü elinde bulunduranların baskı mekanizmasını karşısındakini engellemek, yok etmek için kullanma biçimidir. Psikolojik anlamındaki karşılığını değil toplumsal anlamındaki karşılığını söylüyoruz.

Taciz: Tüm cinsiyetçi yaklaşımlar gibi kesinlikle karşısında olduğumuz bir durumdur. Tacizciden ilk hesap soranda biz oluruz. Ama tek ilkemiz bu durumun net olmasıdır. Yani kafa bulanıklığına yol açacak, acaba içinde başka bir iş mi var diye sorgulamadığımız bir durumda olmalıdır. Burada netlikten bahsederken yasal yoları, mahkeme kararlarını filan kastetmiyoruz elbette. Ama bu durumu kolektifine ya da herhangi bir camiaya açıklayan şahsın topluma da açıklaması gerekmektedir. Bu olay için baskı altındaki kadın imajı söz konusu değildir. Yaşadığı toplumsal koşullar bu olayı açıklamasını engeller bir durum göstermemektedir. Tabii böyle bir kişi ve olay varsa.

Mehmet Esatoğlu: biz Esatoğlu’nu toplumun büyük bir bölümünün sustuğu sıralarda aydın,sanatçı ve bilim adamalarıyla yaptığı tecrit çalışmasından tanıyoruz. Bir bütün olarak tecritin ne olduğunu ve karşısında durmak gerektiğini anlatıyordu. Bir çok ilerici yayında yazıları yer alan akm’nin yıkılmasından, gazi mahallesinin festivaline kadar bir çok alanda sahne alan bir tiyatronun yönetmeni. Böyle bir şeyi yapabilir mi? Her şey insan içindir şüphesiz. Ama bizim tanıdığımız M. Esatoğlu bütün bunları yapabilecek bir izlenim çizmedi üstümüzde. Daha çok vefakar bir eylem adamı. Bir çok hayatını kaybeden toplumcu sanatçı onun çabalarıyla hatırımızdaki yerini aldı. Ve bir çok eylemde, emekçi mahallelerinde onun tiyatrosunun oyunları sahne aldı.

Barışa Rock: Çıkış itibarıyla çok doğru bir yerden hayata geçen ve bir çok gönüllünün inanılmaz heyecanı ile yürüyen bu karşı festival bu güne kadar önemli işler başardı. Gelinen 5. yıl da 30’a yakın tiyatronun da katılımıyla “şimdi, tiyatro da karşı” başlığı altında başka bir açılıma da yol aldı.

Kavramları, insanları, kurumları yerli yerine koyduktan sonra derdimizi anlatalım.

1.gün…

Her şeyden önce barışa rock etkinliğine sadece İstanbuldan değil bizim gibi izmirden, adanadan, ankaradan, muğladan katılım sağlandı. Bir çok ilden gelen onlarca topluluk rock’ın kola şişesine tiyatronun bira kapağı altına sığmayacağını haykırmak için savaşa, militarizme, faşizme, cinsiyetçiliğe karşı oradaydı. Barışa rock’ın bizim katıldığımız 2.günü oldukça iyi geçti. Sabah tiyatrolar yürüyüş düzenledi, arada durdukları noktalarda kısa tiradlar sergiledi.

Sonrasında bize ayrılan sahneye gelinerek her tiyatro kendini tanıtan birkaç kelime etti. Biz konuşmamızı “yaşasın sosyalist gerçekçi sanat” diye tamamlamıştık. Ardından oyunlar birer birer sahne almaya başladı. Biz de sıramız geldiğinde oyunumuzu meydan sahne biçiminde seyircilerin arasında oynadık. Daha sonra açılan standların arasında uzun süredir İzmir’de dayanışma içinde olduğumuz Başka Kültür Evinin de standını görünce birlikte orada da oynama kararı aldık. Başka Kültür Evi çalışanları Barışa Rock alanını gezerek oyunumuzun duyurusu yaptı ardından standın önünde oyunumuzu sahneledik.

2.gün…

Öğle saatlerinde Barışa rock alanı içinde yeniden tiyatro yürüyüşü yapılarak, tiyatro severler sahnenin bulunduğu alana çağrıldı. Sonrasında oyunlar yeniden sahne almaya başladı. biz nasıl bir tiyatro istiyoruz söyleşisine kadar alandaki standımızda bulunmaya devam ettik. Bu sırada Barışa Rock alanına gelen Sosyalist Gençlik Derneği üyeleri ile birlikte yapılacak olan Latin Amerika-Türkiye Kültür Festivalinin bildirilerini dağıtma kararı aldık ve söyleşi esnasında Barışa Rock alanını gezerek bildirileri dağıttık. Yemek standlarının bulunduğu alanda son kez oyunumuzu sahneleyip bir kez daha yapılacak olan festivale çağrıda bulunduk.

Protesto…

Oyunumuzun sonrasında alana döndüğümüzde söyleşi sona ermiş ve gösterilere takribi 2 saatlik bir ara verilmişti. O sırada bir gösterici grubu sahnenin bulunduğu alana yaklaşarak, M.Esatoğlu’nun tacizci olduğunu iddia ederek protesto gösterisi yapmaya başladı. biz önce gelen grubun tavrından, ellerinde teneke biralardan gösterinin bir görünmez tiyatro ya da şaka olabileceğini düşündük. Daha sonra alanda bulunan ilerici dostlarımızdan aldığımız bilgiyle durumun ciddiyetinin farkına vardık. Bu anlamda protestocu grup kimilerinin söylediği gibi protestosunu tamamlamadan filan alandan ayrılmadı. Aksine oldukça uzun bir zaman orada kaldı. Açıklamalarını yaptılar, defalarca sloganlarını attılar ve alandan ayrılmadılar. Protestocu grubun gelmesinden yarım saat sonra kadar tiyatro evi oyuncuları alana gelerek oyunlarının provasını yapacaklarını ve protestoculardan alanı boşaltmalarını istedi. Prova başlayınca kıyamet koptu. Davulların çalınması üstüne, yapılan hareketi üzerine alınan protestocular daha da gerildi ve ondan sonra geri dönülmez bir yola girildi.

Kıyamet

Bu sırada Barışa Rock inisiyatifi gelerek tiyatroevinden arkadaşların provalarını sona erdirmesini, M.Esatoğlu alanı terk etmeden oyunları sahneletmeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine toplantı alan tiyatrolar M.Esatoğlu’nun alanı terk etmesinin suçlamaları kabul etmesi anlamına geldiğini söylediler. M.Esatoğlu’nu tanıyan tiyatroların çoğu suçlamanın asılsız olduğunu söyledi. Ardından barışa rock inisiyatifi M.Esatoğlu alandan çıkmadan hiçbir tiyatronun sahne alamayacağını yineledi. Bununla da yetinmedi oyunlarımızı oynarsak oraya 2.000(iki bin) kişiyi yıkıp bizi döverek alandan atacağını söyledi. Biz de bu durum karşısında bulunduğumuz alanı koruyacağımızı belirttik. Burada bir nokta çok önemli sapla samanın birbirinden ayrılması gerekir. Bizim için M.Esatoğlunun alanda bulunması tiyatroların engellenmesi için yeterli bir sebep değildir. Burada “taciz hayati bir sorun, tiyatrodan önemli şeyler var, elbette engellenir” diyenlere cevabımız; Esatoğlu’nun geçtiğimiz yıl yapılan festivale katılımında neden protesto olmadığıdır. Ayrıca bu arkadaşın bu festivalde görevli olduğu bilinmekteyken neden daha önceden bu sorun çözülmedi. Festivalin tiyatro adına yapılan bildirgesini bile bu arkadaş kendi adını koyarak yayınlarken festivalin inisiyatifi neredeydi? Hepimizin bildiği gibi bu konu 3 günlük bir konu değildir. Yani orada Kürtçe oyununu oynayacak seyr-i mesel ve “bedreddin” oyununu sahneleyecek Tiyatroevinin oyunlarının engellenmesi kadar hayati bir yerde durmamaktadır.

Bu durum üstüne gerginlikten dolayı alandan uzaklaşan tiyatro seyircilerini alana yeniden çağırmak üzere festival alanını gezen tiyatrolar, kendilerine ayrılan bölüme döndüklerinde sürprizle karşılaştılar. Sahne’nin ses düzeni, ışıkları İnisiyatifler tarafından sökülmüştü. Sahneye çıkan tiyatroevi , kendilerini hiçbir şeyin yıldıramayacağını söyleyerek seyircilerin arasına indi. Yani kendilerine verilmeyen bir bölümü işgal ederek oyunlarını sahneledi. Bu geçmişte işgal konusunda girdiğimiz tartışmalar açışından oldukça çarpıcı bir örnekti. Bu sırada alana yeniden gelen protestocular, oynanan oyuna aldırmadan slogan atmaya ve sahnedekilerin üzerine yürümeye başladı. protestocuların arasında bulunan Vicdani redçi Mehmet Tarhan’ın gösterdiği tavırla ortalık biraz yumuşadı ve protestocular alandan ayrıldı. Ama gariptir ki kimi kültür kurumları “tiyatro’dan önemli şeyler var, böyle baskılar uygulanabilir” diyerek inisiyatifin yaptıklarını savunmuşlardı.

Sevgili dostlar barışa rock’ta olup bitenler bunlardı.

Biz, ne diyoruza gelince, bizim tek sorunumuz orada o anda sahneyi engelleyen barışa rock inisiyatifiyledir. Taciz ve bu ayrı ayrı sorunlardır. Alanda bir suçlu var diye –ki suçlu olduğundan emin değiliz. O bireyle hiçbir ilgisi olmayan başka bir tiyatro topluluğunun oyunu hangi mantıkla engellenebilir? Bu gücü elinde bulunduranların baskı mekanizmasını istedikleri gibi karşısındaki yok etmek için kullanmalarıdır. Peki karşılarında bulunan kimdir? İşte bu soru aslında tüm bu yaşanan sorunun da cevabıdır.

tıkla: tiyatrom



Barışarock Alan Koordinasyon'dan tiyatrom'a gelen açıklama


BarışaRock her sene tiyatrolara, atölyelere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, forumlara, belgesel film gösterilerine yer verir, kucak açar, BarışaRock'ın savundukları doğrultusunda BarışaRock'ı beraber örgütler. Bu yıl 5.si gerçekleşen ve binlerce insanın katıldığı BarışaRock hiç istemediğimiz olaylara da sahne oldu…

BarışaRock'a davet ettiğimiz tiyatrolar ile pazar günü son derece tatsız gelişmeler yaşandı. BarışaRock İnisiyatifi ile BarışaRock'a gelen tiyatro grupları ile 5 saat süren tartışmaların sonucu tiyatro sahnesini iptal etmek zorunda kaldık. BarışaRock'tan bir gün önce, Perşembe günü tiyatrolar grubundan Mehmet Esatoğlu ile ilgili “taciz” iddiası olan bir haber aldık. Perşembe gününden itibaren alandaydık ve tiyatrolar grubundan BarışaRock İnisiyatifi ile ilişkisi olan arkadaşlarla haberleşip, durumu anlatıp kendisiyle görüşmek istediğimizi söyledik. Bize zaten alanda olmadığını söylediler. Pazar günü Mehmet Esatoğlu ve inisiyatiften bir arkadaşımızla öğlen görüştüğümüzde durumu anlattık ve tiyatrolarla ilişkisinin olmaması gerektiğini söyledik. Biz BarışaRock'ın bir mahkeme olmadığını kendisinin haklı ya da haksız olmadığını tartışmadığımızı, ispat ya da olayın kendisiyle ilgilenmediğimizi, kadının söylediğinin bizim için esas olduğunu anlattık.

Bunun üstüne, Mehmet Esatoğlu kendisinin zaten bir oyunu olmadığını ve alandan çıkacağını bildirdi. Ama yarım saat sonra tiyatro alanında kendisini gördük ve tiyatrolardan konuştuğumuz arkadaşa durumu sorduk. Bize yakın zamanda çıkacağı bildirildi. Kısa bir süre sonra "BarışaRock alanında tacizci istemiyoruz" diyen bir grup tarafından alandan çıkması için protesto edilmeye başlandı. İnisiyatiften iki kişi, tiyatrolardan iki kişi ve Esatoğlu'nu protesto eden eşcinsel ve feministlerden iki kişi ile görüştük. Esatoğlu'nun yarım saat içinde alandan çıkması ve tiyatroların oynanması doğrultusunda ortak bir karar aldık. Tiyatroların bu ortak kararın altında imzası tabii vardı.

Tiyatro "temsilcisi" olarak gelen arkadaşlar diğer tiyatrolarla bir saat toplantı yaptı, sabırla bekledik. Bu arada söz verildiği gibi Esatoğlu alandan çıkmamış aksine toplantıya katılmıştı. Protesto eden grup ve BarışaRock inisiyatifi ise verilen söze güvenerek iki kişi bırakarak tiyatroları terk etmişti. BarışaRock inisiyatifinden aynı iki kişi tiyatroların yanına gittiğinde ortaklaşa aldığımız karar sanki hiç alınmamış gibi Esatoğlu'nun işi olmamasına rağmen çıkmayacağını alanda kalacağını, kendisinin arkasında olduklarını bildirdiler. Bunu tiyatrolara bir saldırı olarak nitelendirdiklerini açıkladılar. Biz de Esatoğlu alınan ortak karara uyup çıkarsa tiyatrolarla ilgili kimsenin bir sorunu olmadığını anlattık.

Ve tiyatrolar devam ediyor diye alanda Esatoğlu'nu yanlarına alıp yürüyen tiyatro temsilcilerinin "oyun tanıtımı" başladı.

Alınan karara uyulmaması sebebiyle, festivalin üçüncü (son) günü, hava karardıktan sonra tiyatro sahnesini kapatmak zorunda kaldık. Esatoğlu'nun anlaşmadan saatler sonra hala gitmediğini gören eşcinseller ve feministlerden oluşan grup ile tiyatrocular arasında gerilim başladı.

İki grubun çatışmaya başlaması (ilk yumruğu kimin vurduğu bizim sorunumuz değil) üzerine güvenlik soruna dahil oldu. BarışaRock gönüllülerinin büyük çabasıyla güvenliğin kaba kuvvet kullanması engellendi, gruplar arasına barikat kuruldu. Tiyatrolar bu şartlar altında 40 dakika daha oyunlarına devam ederek, sanata karşı duydukları müthiş sevgiyi ifade etti. Bu sırada yoğun uğraşlar sonucu feministlerin ve eşcinsellerin tiyatro alanını terketmesi sağlandı.

Oyunları biten tiyatrolar, bu olayların ardından alanı terk etmiş, BarışaRock inisiyatifi de rahat bir nefes almıştır.

“Hitler'den bile beter faşist” olmakla suçlanan biz BarışaRock gönüllüleri için gerçekten anlaşılmaz ve üzücü bir gündü. Alanın inşasına en ufak katkısı olmayan bu insanların pervazsızca yalan söylemeleri BarışaRock inisiyatifinde sadece ve sadece öfke yaratmaktadır. Güçlükle bulduğumuz kaynaklarımızla birçok yerden keserek tiyatrolar için sahne kurup sonra da kapatmak takdir edersiniz ki hiçbirimizin istemeyeceği bir durumdur.

Barışarock Alan Koordinasyon

tıkla: tiyatrom


GERİ PLANDA FARKLI NİYETLER Mİ VAR?

Konu görmezden gelinemeyecek kadar yankı yarattı


Genç kitle içinde oldukça ilgi gören ve beş yıldır yapılan Barışarock bu yıl sorunlarıyla gündeme geldi. Bir grup katılımcının "Nejat Yavaşoğulları'na karşı Cuntacı Nejat Barışarock'dan defol" şeklindeki protestosunun ardından feminist bir grup da daha önce bazı yayınlarda adı taciz iddialarıyla anılan Mehmet Esatoğlu'nu festival alanında istemiyoruz şeklinde başlayan protestosu büyüdü ve adeta meydan kavgasına dönüştürüldü. Barışarock'ın bitmesine rağmen tartışmalar durulmadı ve tırmanarak sürüyor. Bu protestoların Barışarock'ı düzenleyenleri de böldüğü ve protestoların Barışarock'ı sabote etmek amaçlı olduğu çeşitli forumlarda dile getiriliyor. Her iki tarafın da öne sürdüğü haklı, haksız gerekçeler görülüyor. Örneğin hakkındaki taciz suçlamaları çok eskiye dayandığı halde geçen yıl da Barışarock'da yer alan Mehmet Esatoğlu (Tiyatro Simurg)un geçen yıl tacizci olarak görülmezken bu yıl protesto edilmesi ve bunun üzerinden meydan kavgası yaratılması da düşündürücü. Barışarock'da yaşananlar farklı nedenler üzerinden sürdürülse de geri planda bunların bahane olarak kullanılarak adeta Barışarock'a yön veren yada daha fazla yön vermek isteyen siyasi oluşumların çekişmesiymiş izlenimi var.

tıkla: tiyatrom


SAYIN MEHMET ESATOĞLU'NA AÇIK MEKTUP


A.Ertuğrul Timur


Tiyatro dünyası oldukça dar bir camia. Bu dünyaya girdikten kısa bir süre sonra neredeyse tamamını tanıdığınız tamamıyla dostluklarınız, en azından tanışıklığınız olan bir camia. Ve bu dar dünyanın tanışıklıklarla çevrelenmişliği içinde yayıncılık da bir hayli zor olmakta kuşkusuz. İşimiz salt oyun tanıtmak olsaydı elbette daha kolay olurdu ama haberciliği seçmişseniz bunun olumlusu kadar olumsuzu da karşınıza çıkacaktır.

Sayın Mehmet Esatoğlu'da tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , bazı ortamlarda ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Diğer kişisel özelliklerini özellikle gözlemlemiş yada gözlemlemeye gerek duymuş değiliz elbette ve buna hakkımız da yok.

Bu ön tanımlamanın ardından konumuza geçersek bugün tiyatro sitemize bazı yazışmalar, haberler açıklamalar düşmüştür. Bunlar bildiğiniz gibi Barışarock içerisinde yaşanan protestoya ilişkindir. Bilindiği gibi Barışarock'da iki yıldır tiyatro grupları da yer almaktadır ve bir çok tiyatro topluluğu sahneye çıkmaktadır. Sanatsal dayanışma adına güzel bir örnek olduğunu düşündüğümüz bu başlangıca bu yıl gölge düşmüştür. Barışarock da bir protesto olayı ve tiyatrolara bazı engellemeler yaşatıldığı haberleri bir anda sitelere, mail gruplarına düşmüştür.

Bize iletilen yada bizim bazı forum sayfalarından öğrendiğimiz bilgilere baktığımızda iki farklı şekilde konunun ele alındığını görüyoruz. Tiyatro dünyasının müdavimi olduğu sitelerde, mail gruplarında konu Barışarock'cıların tiyatroculara müdahalesi, engellemesi gibi anlatılıp ışıklarımız kapatıldı, sahneden indirildik, oyunumuz engellendi zorla dışarı atıldık gibi bir anlatı içinde ve daha da ileri gidilerek Barışarock organizasyonunu yapanları baskıcı, saldırgan, faşist, protestoculara bir grup sarhoş nitelemeleri ile yapılan bir anlatım. Tabi bu anlatımları okuduğunuz zaman şaşırmamak elde değil. Barışarock'ı organize edenler hem tiyatro topluluklarını davet edip, (kimlerin katılacağı önceden bellidir) konukları olarak yer verip, sonra onları protesto etmeleri, dışarı atmaya çalışmaları, sahneyi sabote etmeleri elbette şaşırtıcı bir durumdur.

Ama tiyatro dünyasındaki bu anlatıyla yetinmeyip barışarock 2007'nin konu edildiği bazı internet sayfalarını gezdiğinizde aktarılansa farklı bir tablodur. Buralarda anlatılan tabloda rockcıların tiyatroculara saldırısı, yada protestosu şeklinde olmadığı gibi barışarock'ı organize edenlerin de organize komitesi olarak bir baskısından söz edilmiyor. Buralarda yansıyan duruma göre yaşanan tiyatrocuları protesto değil bir tiyatrocuyu (Mehmet Esatoğlu) protestodur. Protestoyu düzenleyenler de barışarock organizatörleri değil feminist bir katılımcı gruptur.

Şimdi burada biraz durup düşünmek gerekiyor.

Rockcıların yada Barışarock'ı organize edenlerin genel olarak tiyatroculara cephe alması, saldırması, engellemesi ayrı bir durumdur, oradaki çok çeşitlilik içinde katılımcı bir grubun (feministlerin) bir kişiyi (Mehmet esatoğlu) protesto etmesi farklı bir konudur. Her iki durumu da beğenmeyebilir eleştirebilirsiniz ama bu eleştiri iki durumun çok farklı olduklarını dikkate alarak olmalıdır. Olayı çarpıtmak, farklı göstermek, kamuoyunu yanıltmak da işlenen suçun benzeri bir suçtur. O halde yaşanan gerçekte nedir bunu doğru haber almak ve doğru teşhis etmek zorundayız. Eğer ortada bir tek tiyatrocuya (yada kim ve neci olur olsun) haksız bir saldırı ve protesto varsa elbette bu bir tek kişi de sahiplenilmelidir ve festival eleştirilmelidir. Ama olayı farklı noktaya taşımak ve iki ayrı sanat dalının insanlarını rockcı - tiyatrocu diye karşı karşıya bırakmak yada barışarock komitesini veya festivalin genelini faşist, baskıcı, saldırgan ilan etmek de bizi yanılgıya götürebilir.

Festivale katılmadığım ve yaşananların tanığı olmadığım için ancak şu ana kadarki duyumlarımdan, aktarılanlardan yola çıkarak yaşananları şu şekilde özetleyebiliriz. Barışarock festivalinde bir çok tiyatro topluluğunun yanısıra tiyatro simurg'un da bir standı vardır ve bu çok katılımlı çok renkli festivalde feminist bir grup burada bulunan Mehmet Esatoğlu'nu protesto etmiş, onun gibi birinin Barışarock içerisinde yeri olmadığını, bu alanı terk etmesini istemiştir. Esatoğlu alanı terk etmeyi reddetmiş, protestonun şekli değişip sert bir hal almaya başlayınca Barışarock'cılar da Esatoğlu'ndan alanı terk etmesini istemiştir. Bu talep kabul görmeyince festival güvenliği ekibi sayın Esatoğlu'nu dışarı çıkarmıştır. (Bu aktarımlar ne kadar doğrudur bunu tarafların yazması ile öğreneceğiz)

Peki festivalde bir grup feminist Mehmet Esatoğlu'nu neden hedef almıştır? Haberde de dile getirdiğimiz gibi çeşitli kereler Mehmet Esatoğlu'nun tiyatro çalışmaları içerisinde "kadına taciz" suçu işlediği iddiaları vardır. Şimdi bu geldiğimiz noktada durum değişmektedir. Eğer haberi buraya dek doğru kabul edersek ortada ne rockcıların, na Barışarock festival komitesinin, ne bir grup insanın "tiyatroya ve tiyatroculara" protestosu değil "Feministlerin tacizci olduğunu düşündükleri bir kişiye protestoları" söz konusudur. Olayın, protestonun çıkış noktası budur. Bunun sonunda tiyatroculara topyekün bir taaruz, bir engelleme, oyunu sahneyi sabote etme gibi durumlar yaşanmışsa bu elbette eleştirilmelidir, yeterli önlemi almayan festival komitesi suçlanmalıdır fakat olayın sonucu kadar nedenini de saptırmadan konu ele alınmalıdır.

Rockcıların yada barışarockcıların tiyatrocuları protestosu yada engellemesi barışarockın deklare ettikleri ilkelerine aykırıdır ama oradaki çok renkliliğin içindeki feminist bir kanadın oradaki tacizcilikle suçlanan birini protestosu ise cinsiyetçiliğe karşı olduğunu deklare eden bir festivale aykırı değildir. (Elbette protestonun şekli ve sınırları ölçülü ve saldırgan olmadığı takdirde)

Olayı biraz daha netleştirdikten sonra gelelim Sayın Mehmet Esatoğlu'na açık mektubumuza

Yukarıda da yazdığım gibi Mehmet Esatoğlu bizim açımızdan tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Ne tacizciliğine şahidiz ne de bunu bu şekilde bir haber yaptık.

Fakat,

Sayın Esatoğlu'nun birlikte çalıştığı yada çalıştırdığı oyuncu yada kursiyerlerine (hatta bazı yayınlarda çocuklara) tacizde bulunduğu, çocukları taciz ettiği için çalıştığı eğitim kurumundan atıldığı iddiaları ilk defa Barışarock da dile getirilmiş bir konu değil yaklaşık 8 yıldır zaman zaman gündeme getirilmektedir.

İnternet ortamı kaygan bir zemindir. Bugün bir saat içinde çok sayıda foruma girip birini tacizle suçlayabilir, bir saat içinde bir kaç site kurup istediğinizce yalan dolan habercilik yapabilirsiniz. Hele ki henüz sanal suçların yerli yerine oturmadığı ortamda salt internete dayalı bilgilere asla güvenmek doğru değildir. Bu iddialar zaman zaman internet ortamında yer aldığı gibi bildiğimiz kadar Hürriyet Gazetesi, Evrensel gazetesi, Pazartesi dergisinde de bu konu basılı yayın olarak yer almıştır.

Fakat,

İster sanal ister basılı, ister sesli yada görüntülü yayıncılık olsun bu tür haberlerin, yorumların kaleme alınmış olması suçu sabitlemez. Bir suçun sabitleneceği yer sadece ve sadece olayı yaşayanların açık beyanlarıyla adli kurumların vereceği hükümdür. Bugüne dek Sayın Esatoğlu ile ilgili böyle bir hüküm verildiğini duymadık, görmedik. Kesinleşmiş bir yargı kararı, bir hüküm olmadıkça bu tür iddialarda bulunmak suçlamayken suç halini de alacaktır.

O halde bize göre Sayın Esatoğlu aralıklarla nükseden bu suçlamalar karşısında susmak yerine konuşma ve yasal hakkını kullanmayı tercih etmelidir. Aksi halde zaman zaman farklı ortamlarda bu suçlamalara, yayınlara, protestolara maruz kalmaya devam edecektir. Buna mecbur mudur? Hayır değildir çünkü savunan değil suçlayan suçu ispatla yükümlüdür. Fakat ortadaki iddia çalıştırıcının çalıştırdıklarına hatta çocuklara tacizi olunca toplumun hassas olduğu bir konudur, ve bu iddiadaki suçlanan kişi de sanatçı kimliğinden dolayı toplum önünde ve barışarock yada benzeri toplumsal faaliyetlerde hep bulunacak bir kişi ise yaşananların benzerlerinin yaşanmaması adına artık bu hesaplaşma yapılmalı buradaki irin akıtılmalıdır.

tıkla: tiyatrom


BARIŞAROCK'TA TİYATROYA SALDIRI


Gölge Tiyatro


Bu yıl 5.’si gerçekleşen ve 150 bin izleyici ile buluşan Barışarock Festivali çok tatsız olaylarla kapandı. Festivalin tiyatro bölümünde kapanış oyununa bir grup sarhoşun saldırısı 5 yıldır belli bir düzeyi yakalamaya çalışan festivale gölge düşürdü. Festivalin son günü coşkulu başladı. Bir yandan sivil toplum kuruluşlarının standlarının etrafında canlı tartışmalar, öte yandan söyleşi alanında gerek çevre gerekse tarihsel konular üzerine söyleşiler gençlik yığınlarının yakın ilgisiyle buluştu.

Öğle saatlerinde davullar eşliğinde tiyatroların duyuruları başladı. Festival alanını bir uçtan bir uca gezen 28 tiyatro topluluğu oyunlarla ilgili duyurular yapıp izleyicilere günün programını dağıttılar.

Bakırköy Oyuncuları, Gazi Mahallesi’nden Maske Tiyatro Topluluğu, Esenler’den Tiyatro Meşale, Esenyurt’tan Tiyatro Veto, Kadıköy’den Yeni İnsan Tiyatrosu, Kürt oyunculardan kurulu Seyr-i Mesel Tiyatrosu’nun oyun gösterileriyle başlayan etkinlikler akşamüstü izleyiciyle karşılıklı sohbet biçiminde gerçekleşen bir forumla sürdü. Azerbaycanlı tiyatro adamı Rasim Aşın’ın yönetiminde gerçekleşen “Nasıl Bir Tiyatro İstiyoruz?” başlıklı forum gerek izleyiciden gerekse oyunculardan gelen değişik düşüncelerle oldukça canlı geçti.

Forumun bittiği dakikalarda bir grubun tiyatro alanına gelerek başlattığı protesto eylemi provokatif bir ortamı hazırladı. Oyuncuların bu ortamı yumuşatma girişimleri bazı Barışarock yöneticilerinin kışkırtmasıyla bir çatışmaya dönüştü.

Olayların yatışmasından sonra Barışarock’a katılan topluluklar Barışarock düzenleyicilerini tiyatro gösterilerinin sağlıklı yürüyebilmesi için görevlerini yapmaya çağırdılar. Ancak bir avuç saldırgan sarhoş güruha teslim olan Barışarock yöneticileri, sahneye çıkmış TiyatroEvi oyuncularının oyununu engellemek amacıyla sahne ışıklarını kapattılar.

Ortalığı yatıştırmak, saldırgan sarhoş güruhu tiyatro alanından uzaklaştırmak yerine tiyatro gösterilerini durdurmaya kalkan Barışarock yöneticilerinin tüm engelleme çabalarına rağmen gösteriler durmadı.

Sahnenin karşısında ışıklı bir alanda oyun oynamaya başlayan TiyatroEvi oyuncuları ve izleyiciler bir kez daha saldırıya uğradı. Küfür ve hakaretlerle saldıran saldırganların oyunu durdurma girişimleri izleyicilerin çabalarıyla engellendi.

Olayların ardından saldırganlarla oyuncular arasına özel güvenlik görevlilerinin girmesiyle oyun tamamlanabildi.

Bu olaylardan sonra bir protesto eylemi yapan 28 tiyatro topluluğu dekorlarını toplayarak Barışarock alanından ayrıldılar.

5. Barışarock bu yıl ne yazık ki var olan sorunları çözmekten kaçan, provokasyon ortamını ise sorumsuzca körükleyen yöneticileri yüzünden tarihinde kara bir leke olarak kalacak olaylarla kapandı.

tıkla: Gölge Tiyatro


BARIŞAROCK'DA MEHMET ESATOĞLU'NA FEMİNİST PROTESTO


Savaşa, İşgale, İşgalciye, militarizme, Çok uluslu şirketlere, Irkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe ve daha pek çok şeye karşıyız sloganı ile bu yıl 5.kez düzenlenen Barışarock'da iki yıldır sadece müzik grupları değil Tiyatro toplulukları da konuk ediliyordu. Bu yıl da Tiyatro alanında 30'a yakın topluluğun adı geçiyordu. Festivalin ilk iki günü sorunsuz geçerken son gün (26 Ağustos pazar) bir grup feminist Tiyatro Simurg standı önünde beklenmedik bir protesto başlattı. Protestoya sebep olarak Mehmet Esatoğlu'nun daha önce bazı yayınlarda adının çalıştırdığı kadınları taciz ettiği iddialarına geçiyor olması gösterildi. Protestonun ardından Barışarock'ı organize edenler Mehmet Esatoğlu'ndan yarım saat içinde alanı terk etmesini istedi. Esatoğlu'nun iddiaları ve protestoları reddederek alanı terk etmemek istemesi üzerine festival güvenliğince dışarı çıkarıldığı açıklandı. Mehmet Esatoğlu'nun adı bazı kereler bu iddialarla anılmış, konu Evrensel Gazetesi, Pazartesi dergisi, BÜO internet sitesi gibi yayınlarda dile getirilmiş, fakat bugüne dek resmi makamlara intikal etmiş bir taciz davası görülmemişti. Konuyla ilgili tarafların yapacakları detaylı açıklamalar sitemizden tiyatro kamuoyuna duyurulacaktır.

tıkla: tiyatrom


Eğer gerçekse biz de kınıyoruz!...


Konuyu anlayabilmiş değiliz... Barışarock yönetimi ile tiyatrolar anlaşarak, etkinliğin bir parçası olabilmeyi başarmışlarsa, kendi kendilerine oyun sahneleme yoluna gitmemişlerse, Barışarock yönetimi, çok ağır bir biçimde yargılanmalı!...

Konu netlik kazanırsa, biz de, sonuna dek, davanın peşini bırakmayacağız!...

Olayı önemsiyor ve aktarıyoruz:


BARIŞAROCK'TA TİYATROYA FAŞİST SALDIRI!
BARIŞAROCK Festivali Yöneticileri Faşistleri Bile Geçtiler!


Barışarock Festivali'nde son gün festival yöneticileri, sahnelenecek oyunları önlemek için, faşist diktatör Hitler'in bile yapmadığını yapıp, sahnenin ışığını ve ses düzenini kapatarak, oyunları engellemeye çalıştılar.

Barışarock festivalinin iç yüzünü açığa çıkaran bu olayları ve gelişmeleri daha sonra açıklayacağız.!

Şimdiden Tiyatroevi.com olarak bu çirkin saldırıyı kınıyor ve sebep olanları kamuoyu önünde teşhir edeceğimizi ilan ediyoruz.

tıkla: Gölge Tiyatro


(Ayrıca) tıkla:
Barışarock'ta neler oldu?... 1
Barışarock'ta neler oldu?... 2
Barışarock'ta neler oldu?... 3
Barışarock'ta neler oldu?... 4
Barışarock'ta neler oldu?... 5
Barışarock'ta neler oldu?... 6
Barışarock'ta neler oldu?... 7

Önce dil!...


Keşke,
Haşmet Zeybek de TİYATRONLINE'da...
olsaydı!...


tıkla: tiyatronline yada TİYATRONLINE

30 Ağustos 2007 Perşembe

SANAL FAŞİZM!...

Her egemen, kendi egemenlik alanında, küçük de olsa, bir tür faşizm oluşturduğunda, çok büyük bir rahatlama içerisine giriyor!... Gölge Tiyatro, daha önce sansür uyguladığı (hoş ne zaman uygulamadı ki?!.) Coşkun Büktel'e, Büktel'in hiç de gereksinme duymamasına karşın, önce "önerdiklerimiz" bölümüne koydukları coskunbuktel.com etiketini, paşa gönülleri öyle istemiş olacak ki, şimdi de çıkarmayı uygun görmüşler!... Bu arada, tiyatrom.com yöneticisi Ertuğrul Timur'u da, aynı biçimde infaz eden Gölge Tiyatro, sanırız yakında, kendileri dışındaki herkesi faşist ilan edecekler!...

Büktel'in günceleme yazdığı link'i önemsiyor, aktarıyoruz:


tiyatroevi.com'un Büktel ve Timur'a cevabı


tiyatroevi.com'un ana sayfasında, "Önerdiklerimiz" başlıklı bir bölüm var. Bu bölümde etiketleri sıralanarak link verilen siteler arasında, düne kadar, A. Ertuğrul Timur'un tiyatrom.com sitesi ile Coşkun Büktel'in coskunbuktel.com sitesi de vardı. Yani tiyatroevi.com yöneticileri, Büktel ve Timur'a kendi akıllarınca "kıyak geçiyorlardı". Timur'u bilmem ama, ben kendi payıma, etiketimin (Büktel yazılarını sansür eden bir sitede yasak savmak kabilinden)görünmesine karşı çıkmış, dayatmacı olmadan, oradan çıkarılmasını bile talep etmiştim:

"Önerdiklerimiz bölümüne koyduğunuz o linkin lafını bir daha duymak istemiyorum. O link hakkında ağır konuşmak istemiyorum. Sansürcü ve emreden bir tavrım olamayacağı için, "kaldırın!" da diyemiyorum. Ama koyduğunuz için mutlu ve müteşekkir olmadığımı bir kez daha tekrarlıyor, size kolaylık olması için, kaldırırsanız sevineceğimi içtenlikle belirtiyorum."

(Bakınız: Büktel, "Dekan Yardımcısı Sansürcü Doçent Semih Çelenk'e Cevap")

Yukarıdaki talebime rağmen, tiyatroevi.com yöneticileri coskunbuktel.com etiketini sitelerinin "önerdiklerimiz" bölümünden kaldırmadılar; yani bana zorla "kıyak geçmeye" devam ettiler. Ta ki, bugüne kadar. Ta ki, ben aşağıda okuyacağınız link yazısını yazıp, onların okurlardan sakladığı hakikatleri bir kez daha teşhir edinceye kadar. Bu kez, metinde okuyacağınız üzere, meşhur sansürcü A. Ertuğrul Timur bile, sansür karşıtı bir tutum takınmış, tiyatroevi.com'un dezenformasyonunu, benden önce teşhir etmişti.


tıkla: Mehmet Esatoğlu'na Cinsel Taciz suçlaması

Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı

Yeni kabinenin üyeleri arz-ı endam ediyor... Hükümetin 3 numaralı adamı Hayati Yazıcı da, bizim için çok önemli...

Yıl 1995. Refah, İstanbul'u ele geçirmiş. Muammer Karaca da, Refah'ın ele geçirdiği İstanbul'da önemli bir tiyatro salonu. Defalarca başvurmamıza karşın, Hilmi Yavuz'un inadı yüzünden edinemediğimiz salonu, Refah "sayesinde" edindik, oyunlar oynamaya başladık. Hem de dilediğimiz oyunları. Oyunlar izleyici topluyor ve bize büyük moral veriyordu. Ne var ki, Ocak ayıyla birlikte, tam da kışın ortasında, kaloriferler yanmama inadına tutuldular!... Biz de oyunlarımızı, izleyici yerine, iyi saatte olsunlara oynamaya başladık. Oynamadığımız / oynayamadığımız oyunlar için, Refah'ın teslim aldığı Kültür A.Ş, bizden sürekli olarak salon kirası istiyordu. Biz de vermiyor / veremiyorduk. Neyse, iş mahkemeye düştü. Çünkü teslim olmamış, direnmiştik. Tiyatro salonu önünde slogan atmak yerinde, "yüce Türk mahkemesi"nde hesaplaşmak istedik. Yargıca durumu anlattık. Yargıç bizi değil, şimdiki hükümetin 3. adamı olan Hayati Yazıcı'yı dinledi ve bizi suçlu ilan etti. O zaman karşımıza avukat olarak çıkan Hayati Yazıcı, şimdi hükümetin 3. adamı olarak yine karşımızda!...

Bu hükümetin Kültür Bakanı'ndan temennilerde bulunanların kulakları çınlasın!...


Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı:

Rize Çayeli'nde 1952 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1975'te mezun oldu. Hâkimlik ve serbest avukatlık yaptı. Erdoğan'ın, 'minareler süngümüz, camiler kışlamız' dizelerini okuması nedeniyle mahkûm olduğu davada da avukatlığını üstlendi. Evli ve 2 çocuklu.

tıkla: Milliyet

Nejat Uygur, Gül'den memnun...

Cumhurbaşkanlığı "seçim"inden sonra, tiyatrocular da, bu konudaki görüşlerini dile getirme yarışına girdiler. Tiyatroyu bir ticaret ve yapılan işi, esnaflık olarak gören tiyatroculardan biri olan Nejat Uygur, her devrin komedyeni olarak, Gül Devri'nde; Abdullah Gül'den yana görüş belirtme durumunda kalıyor:


Ünlü Tiyatro sanatcısı Nejat Uygur Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı mutlu olduğunu belirtti. Ünlü tiyatrocu, "Abdullah Gül iyi bir Nejat Uygur izleyenidir. Sayın Başbakan'da bana baba diye hitap eder" diye konuştu.

Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun son temsilcilerinden orta oyunu sanatçısı İsmail Dümbüllü'nün adına verilen ödül törenine tiyatronun ünlü isimleri katıldı. Programa katılan ünlü tiyatrocu Uygur, Abdullah Gül'ün seçilmesinden dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Uygur, Gül ile Erdoğan'ın önemli izleyecileri arasında yer aldıklarını belirtti. Üsküdar Belediyesi tarafından düzenlenen 19. Kâtibim Şenliği kapsamında verilen "Dümbüllü Ödülleri" sahiplerini buldu. Altunzade Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen törene Müjdat Gezen, Erol Günaydın ve Zihni Göktay gibi tiyatronun duayenleri katıldı. Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Çakır'ın ev sahipliğini yaptığı gecede dereceye giren önemli eserlere ödül verildi. Gecede, tiyatro, sinema oyuncusu,film ve dizi film dallarında dereceye giren eserlere ödül verildi. II. Dümbüllü ödülleri'nde; En iyi tiyatro ödülü Gazanfer Özcan'a, film dalında " Dondurmam Kaymak" ile Turan Özdemir'e, en iyi film dalında ise "Köprü" ödüle layık görüldü.

Törende, Türk Tiyatrosu'na Hizmet Ödülü Müjdat Gezen'e, Yaşam Boyu Onur Ödülü ise Nejat Uygur ve Erol Günaydın'a verildi. Gecede Dilek Türkkan, Karagöz şarkılarından oluşun repertuarıyla izleyenlere mini bir konser verdi.

tıkla: Zaman

Tiyatro mu yapacaksın: Bir miktar açacaksın!

Yalçın Pekşen


Genco Erkal ünlü bir tiyatro oyuncusu olmakla birlikte, bu kez gündeme tiyatro oyunculuğuyla değil, medyaya oynadığı bir 'oyun'la geldi. Cumhuriyet'te Zeynep Oral'ın yazdığına göre 'medyayı tuzağa düşüren oyun' şöyle gerçekleşti:

Basın uzun zamandan beri tiyatro oyunlarını görmezden geliyordu: 'Oyun' denince medya mensuplarının aklına ünlü şarkıcılar ve mankenler arasında oynanan aşk oyunları geliyordu.

Genco Erkal 'Dostlar Tiyatro'sunda dört aydır üç oyunu sürdürüyordu: Nazım Hikmet'ten 'İnsanlarım', Can Yücel'den 'Can' ve 'Oyuncu'.. Olağanüstü performans sergilemesine karşın, kimsenin tek satır yazdığı yoktu.

Sonunda Genco Erkal başka bir 'oyun' oynamaya karar verdi:

'Yarışma: Seks- Dalavere- Kültür' adlı yeni oyununu sahneye koyarken, rol arkadaşı Şebnem Özinal'ı biraz 'hafif' giydirince medya coştu. Başlıklar şöyleydi:

'Onları hiç böyle görmediniz?'

Kimleri mi? Genco Erkal'ı ve Şebnem Özinal'ı tabii. Sahnede birbirlerine sarılıyorlardı. Özinal'ın her bir yanı görünürken, Erkal'ın ağzının suyu akıyordu vs..

'Adeta sahnede sevişiyorlar'dı.

Genellikle içine kapanık, sessiz, ağır başlı tipleri canlandıran Genco'nun Aslan Asker Şvayk'ı da canlandırdığı anımsatılarak, bu kez seks düşkünü birini oynaması 'Aslan coştu' şeklinde duyuruluyordu.

Haberler Özinal'ın fotoğraflarıyla da desteklenince konu halkımıza bayağı 'çekici' gelmişti. Seyircisizlikten neredeyse gişe kapatma durumuna gelen Tiyatro, bu kez neredeyse 'kapalı gişe' oynamaya başlamıştı.

Günahı Zeynep Oral'ın boynuna; bu durum Genco Erkal'ın basına tuzağıydı. Zira 'Yarışma: Seks- Dalavere- Kültür' adlı oyun, medyanın sanata ve sanatçıya bakışını hicveden bir oyundu.

Kısacası medyayı topa tutan oyunun kamuoyuna medya aracılığıyla duyurulması için, işin içine biraz seks katılması yetmişti.

Anımsanacağı gibi birkaç yıl önce benzer bir durum yaşanmıştı: Yıldız Kenter'in başrolünde oynadığı 'Ramiz ile Jülide'de oyuncunun bacaklarını gösteren bir gençlik fotoğrafı kullanılmıştı. Bacakların gerçekten Yıldız Kenter'e ait olup olmadığı, fotomontaj yapılıp yapılmadığı konusu basında uzun süre tartılışınca oyun büyük seyirci toplamıştı.

Formül artık belli olmuştu:

Tiyatro mu yapacaksın, biraz açacaksın..

tıkla: Akşam

AKP, Kültür Bakanı'nı seçti!...

Genco Erkal'ın, çiçeği burnunda Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'dan temennisi:

2009 ve 2010’da çok dikkat çekici etkinlikler var. Bu önemli dönemde Sayın Günay’ın ülkemizin kültür potansiyelini değerlendirmesi açısından başarılı olmasını diliyorum. Ayrıca, özel tiyatrolara verilen destek konusunda bugüne dek yapılan yanlışlara son vereceğini de ummak istiyorum.

tıkla: Milliyet

HOMEROS (birinci çalışma)

29 Ağustos 2007 Çarşamba

Rantçılarla uzlaşan Devlet Tiyatroları!...

Fotoğraf: Osman Wöber


Tiyatro Dünyası adlı Internet sitesi, sessiz ve derinden ilerleyerek, önemli yazılara ev sahipliği yapıyor. Sansasyona kaçmadan, olabildiğince nesnel davranmaya çalışan site, her geçen gün, okunurluluğunu artırıyor...

Kolay ve ucuz muhalefeti iş edinen tiyatral politikacıların, projektör tuttuğu "AKM yıkılıyo!..." sloganının gölgesinde kalan: "Taksim Sahnesi yıkılıyo!..." konusu üvey evlat muamelesi gördüğünden, iş; Suat Erkan gibi okurlara, izleyicilere kalıyor...

(...) "Kimilerinin cahilce yazdıkları gibi, sanatçı örgütleri sürece seyirci kalmamıştır." (...) (tıkla: Taksim Sahnesi tarihe karıştı..) gibi sözlerin altı doldurulamadıkça, "cahilce yaz"ılanlar sürecek ve "Devlet Tiyatroları'nın / Osman Wöber'in rantçılarla uzlaştığı" görüşü, maymunun götü gibi açıkta kalmaya devam edecek!!!

"Cahilce yaz"ılmış yazıyı önemsiyor ve aktarıyoruz:


Suat Erkan


www.tiyatrodunyasi.com adlı sitenizde İstanbul Devlet Tiyatrosu müdürü sayın Osman Wöber'in yapmış olduğu aşağıdaki açıklamayla ilgili bazı kuşkularım ve sorularım olacak...

"Genel Müdür Lemi Bilgin'in mahkeme kararıyla haziranda göreve gelmesiyle, tekrar İstanbul'un müdürü olan Osman Wöber, bu taahütnamenin Mine Acar döneminde verildiğini anlattı: Bizden önceki idareciler mal sahibine geçen mayıs ayında Taksim Sahnesi'ni boşaltacaklarına dair bir taahhütname vermiş. Bu taahhütname doğrultusunda Fahrettin Aslan'ın vefatından önce binayı sattığı mal sahibi Tuna Çelik'in firması icraya gitti. İcra eylül ayında sonuçlandı. Biz de icrada uzlaşma yoluna gittik. Ancak mal sahibinin istediği şartlarda uzlaşamadık. Çünkü onlar Şubat 2008'de çıkmamızı istedi ama şubat sezon ortası olduğu için biz şimdiden çıkmayı tercih ettik"

Yukarıdaki habere göre bu sahnenin boşlatılmasının nedeni Mine Acar döneminde yapılan bir işlemden kaynaklanıyor.

Şu soruları sormak istiyorum:

1- "Bizden önceki idareciler mal sahibine geçen mayıs ayında Taksim Sahnesi'ni boşaltacaklarına dair bir taahhütname vermiş. Bu taahhütname doğrultusunda Fahrettin Aslan'ın vefatından önce binayı sattığı mal sahibi Tuna Çelik'in firması icraya gitti. İcra eylül ayında sonuçlandı. Biz de icrada uzlaşma yoluna gittik. Ancak mal sahibinin istediği şartlarda uzlaşamadık. "

Bu açıklamaya dikkat!!! Bizden önceki idareciler derken Mine Acar dönemini kastediyorsa ki, başka bir dönemi kastedemez; bu geçmiş yönetim mayıs ayında sahneyi boşaltacaklarına dair taahütname vermişlerse, bu 2007 mayıs ayıdır. Binayı satın alan firma mahkemeye gitmiş ve bu dava eylül ayında sonuçlanmış! Hayda!!! Nasıl yani??? 2007 mayısta boşalmayan bina için mahkemeye gidiliyor, biz şu anda 25 ağustosta olduğumuza göre hangi eylül ayında bu dava sonuçlanıyor o zaman? Burda bir yanlışlık bir çelişki var mı, yok mu?

2- Osman Wöber icranın eylül ayında sonuçlandığını ve bu sonuç üzreine uzlaşmaya gittiklerini söylüyor. Bu eylül 2007 eylül olamayacağına göre, uzlaşmaya giden de Osman Wöber olduğuna göre, olsa olsa bu 2004 eylül ayıdır. Çünkü Osman Wöber'in müdürlük yaptığı eylül ayı en son 2004 eylüldür. 2005 ve 2006 eylül ayında Mine Acar genel müdürdü ve istanbul müdürü Osman Wöber değildi. Yani Osman Wöber döneminde Taksim Sahnesi kaybedilmek üzereyken, göreve gelen Mine Acar döneminde 2 yıl bu sahne rahat rahat kullanıldığına göre, nasıl oluyor da Osman Wöber, Mine Acar dönemini suçluyor?

3- Bu tarihten sonra görevde olan Mine Acar yönetimi, binayı satın alan kişilerle görüşmüş, uzlaşmış, Devlet Tiyatroları'nı Lemi Bilgin döneminden ortaya çıkan 1 trilyona yakın mahkeme masrafından kurtarmış, binayı 2008 şubat ayına kadar kullanmak üzere bina sahibi ile anlaşmış mıdır? Bu tarihe kadar anlaşmış olmalarının sebebi de 2010 yılına kadar Taksim Sahnesi'nin yerine yeni bir kongre kültür merkezi yapılacak olması mıdır?

4- Osman Wöber yönetimi, aslında Mine Acar dönemi tarafından 2008'e kadar kullanma hakkı kazanılan sahneyi neden şimdi boşaltmaktadır ve neden hiç değilse sezonun 1.turunda seyircileri Taksim Sahnesi'nden mahrum bırakmaktadır?

5- Bina sahibi ile görüşüp uzlaşmaya giden, mahkeme masraflarından Devlet Tiyatroları'nı kurtaran, yeni yapılacak binadaki tiyatro salonunu kullanma hakkı için önceliğin Devlet Tiyatrosu'na verileceği sözünü alan, 2 yıldır görevde olmayan Osman Wöber - Lemi Bilgin yönetimi midir? Yoksa Mine Acar yönetimi mi?

6- Bütün bu soruların ışığında Osman Wöber'in geçmiş dönemin yönetimiyle ilgili yaptığı açıklamalarda tarafsız olmadığını kabul etmekte miyiz?

Bunları sadece soruyorum. İtham etmiyorum, iftira atmıyorum... Sadece Devlet Tiyatroları'nı çok yakından takip eden, sanatı ve tiyatroyu seven bir insan olarak soruyorum, aydınlatmalarını istiyorum..

tıkla: Tiyatro Dünyası

Barışarock, tiyatro alanına "taciz, saldırı" gölgesiyle yansırken, oyunların tiyatralliği de tartışılmayı bekliyor!...

Tiyatroyu sanat dışına düşürenlerin kayıkçı kavgalarının tek bir nedeni var: Devlet sadakası sunulan çanağın çatlaması!...

FAKİR-DER kampanyamızı destekliyor...

TÖS'ün (Türkiye Öğretmenler Sendikası) hakkının MÖS'e (Münir Özkul Sahnesi) verilmemesi noktasında diretiyoruz. TÖS'ün temsil ettiği, emek eksenli bir evren oluşturma sürecini sekteye uğratan 12 Mart Faşizmi ve TÖB-DER'in temsil ettiği aynı anlayışı sekteye uğratan 12 Eylül Faşizmi'nin tüm engellemelerine karşın, TÖS, TÖB-DER adının yaşatılmasında diretiyoruz...

TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt'un adını, Burdur'dan tüm dünyaya haykıran FAKİR-DER yöneticilerine, verdikleri destek ve yaptıkları yorum için teşekkür ediyoruz:


Burdur Fakir Baykurt Kültür Sanat Derneği'nin Görüşü:

Fakir Baykurt'un döneminde çok değerli sanatçıların alınterleri ve TÖS'ün emeği ile kurulan TÖS tiyatrosunun tiyatro amaçlı canlandırılması çok önemlidir. Ancak emek hakkı kuşkusuz TÖS geleneğini sürdürenlere aittir.

Bu amaçla tiyatronun adının elbette Fakir Baykurt olması gerekir. Olması için de girişimde bulunuruz. Yalnız kampanyayı yürütenler bir şeyi iyi söylemelidir: Fakir Baykurt, asla Münir Özkul'u incitmezdi. Hatta onun adını da önerirdi. Ancak emek hakkının TÖS'e verilmesi koşuluyla. Münir Özkul adına zarar vermeden, ona da saygımızı belirterek, öncelik hakkının Fakir Baykurt'a ait olduğunu belirtmek isteriz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

FAKİR-DER Yön. Kurulu
Yönetim Kurulu üyesi
K. Semra Eren
Burdur

Kayıkçılar kürek çekerek kavga ediyor!...

Tiyatro esnafının işleri kesat gittikçe, birbirlerine saldırmayı meslek haline getiriyorlar. Özellikle Kültür Bakanlığı çanağındakileri paylaşmakta zorlanan tiyatro esnafı, birbirlerinin kirli çamaşırlarını piyasaya sürüyorlar...

Tiyatro esnafının etkisinde kalan amatör tiyatrolar da, devrimci anlayıştan uzaklaşıp, düzenin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için ömrünü tüketmiş kişilerden medet umuyorlar. Örnekse Münir Özkul adını, bir tür "Telli Baba" gibi algılayıp, tiyatronun şansını açacağı kanısına vararak ve bir zamanlar devrimci mücadeleye katkıda bulunmuş TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tiyatro salonuna MÖS (Münir Özkul Sahnesi) adını uygun görüyorlar...

Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu arasındaki "Kayıkçı kavgası", kişisel görünmekle birlikte, tiyatro esnafının içinde bulunduğu bunalımlı durumu yansıtması açısından önemli. Aktarıyoruz:


‘Karga yine yalan söylüyor’


Ali Poyrazoğlu, Levent Kırca’nın, “Porno film afişini billboardlara astıracağım'' tehdidine sert yanıt verdi: Mahkemede hesaplaşacağız Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu arasındaki tartışma gün geçtikçe alevleniyor. Poyrazoğlu, kendisine ’pornocu’ diyen ve ’Kayıkçının Küreği’ isimli filmin afişini billboardlara asacağını söyleyen Kırca’yı yalancılıkla suçladı. Kırca’dan davacı olacağını belirten Poyrazoğlu şunları söyledi: “Sistemli bir şekilde yalan söylemeye devam ediyor. Çamur atayım, izi kalsın diyor. İstanbul’da belediyenin ihalesiyle billboardları satın alan firmanın yetkilileriyle konuştum. ’Böyle bir rezilliğe izin vermeyiz’ dediler. Çok utandıklarını ve üzüldüklerini söylediler. Yani karga yine yalan söylüyor. Kendini gündemde tutmak için böyle konuşuyor. Kariyerini yüzüne gözüne bulaştırdı. O film 37 yıl önce çekildi. Çok eğlenceli bir komedi filmidir. Bütün marketlerde satılıyor. O afiş de fotomontaj.''

Nişan bozan afiş

Eski filmlerinin tekrar ortaya çıkmasından dolayı, kendisinden çok dönemin kadın oyuncularının rahatsız olduğunu söyleyen Ali Poyrazoğlu, “Dün o filmlerde oynamış bir kadın arkadaşım aradı. Filmlerin tekrar gündeme gelmesinden dolayı, kızı nişanlısından ayrılmış'' dedi.

tıkla: Milliyet

28 Ağustos 2007 Salı

Soytarı Müjdat!...

Tiyatronun sanat olmaktan uzaklaşmasına katkıda bulunanlardan biri olan Müjdat Gezen, çevirdiği dolapları itiraf edip, yeniden gündemde kalmak için büyük çaba harcıyor. Müjdat'ın saçmalıklarını algılamak için, aşağıdaki haberi okumanızı salık veririz:


USTA OYUNCU Müjdat Gezen BORÇLARINI ÖDEYEBİLMEK İÇİN TELEVİZYONDA SOYTARILIK YAPTIĞINI SÖYLEDİ

Oyuncu Emre Kınay, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Ali Poyrazoğlu'nun ödenek dağıtımında, Kültür Bakanlığı'nın oluşturduğu komisyonda etkili olduğunu söylemiş ve bu ödeneklerin adil dağıtılmadığını iddia etmişti. Kınay, Müjdat Gezen Tiyatrosu'nun, Kültür Bakanlığı'ndan aldığı 82 bin YTL'lik ödeneği, amatör ögrencilerin oynadığı bir oyuna aktardığını da iddialarına eklemişti. Kınay'ın, bu açıklaması ortalığı karıştırdı. Gezen bu iddialara tepkisini sert bir şekilde ortaya koydu: '47 yıllık tiyatrocuyum, ilk kez ödenek aldım. Paraya ihtiyacım olmasaydı; 2.5 milyon YTL'lik kredi borcumu ödemek için 38 bin milyara (38 bin YTL'ye) televizyonda soytarılık yapmazdım.'

BEN İSTEMEDİM ONLAR VERDİ

Sanat hayatın boyunca ilk kez devletten destek aldığını söyleyen Gezen sözlerini şöyle sürdürdü: 'Emre Bey, benim amatör oyunculardan oluşan bir kadro için 82 bin YTL ödenek aldığımı söylemiş. Böyle birşey söz konusu değil. Kültür Bakanlığı'nın destek olduğu oyunda 30-70 yaş arası birçok oyuncu arkadaşım rol alıyor.' Gezen, Kınay'ın açıklamalarından çok utandığını da sözlerine ekledi: 'Ben Kültür Bakanlığı'ndan böyle bir ödenek istemedim. Ali Poyrazoğlu ve bir arkadaşım beni arayıp, sahneye yeni bir oyun koyduğumu bildiklerini ve bu oyun için neden Kültür Bakanlığı'ndan destek istemediğimi sordular. Yoksa ben yıllardır tüm oyunlarımı hiçbir destek almadan yapıyorum.' Müjdat Gezen yaptığı açıklamada, Ali Poyrazoğlu ile Levent Kırca arasındaki sözlü tartışmaya çok üzüldüğünü de söyledi: 'İkisini barıştırmak için elimden geleni yaptım ama bir türlü olmadı. Tiyatrocuların bu duruma gelmesi çok yanlış!' Müjdat Gezen, ücretsiz olduğu söylenen Müjdat Gezen Tiyatro Okulu'nda öğrencilerden 2 bin 250 YTL alındığı iddiaları için de 'Bu okul, 17 yıldır öğrencilerinden bir kuruş para almadan hizmet vermektedir. Benim Cihangir'de özel bir okulum daha var. Bu kimseyi ilgilendirmez' diye konuştu.

tıkla: Tiyatro Dünyası

12 EYLÜL VE SANAT

Hilmi Bulunmaz'ın konuşmacı olarak katılacağı 12 Eylül ve Sanat adlı bir panel düzenleniyor. İsmail Hardal ve Kemal Kök'ün de konuşmacı olacağı panel, 12 Eylül'ü sorgulayan bir mantıkla hazırlandı...

Gün: 8 Eylül 2007
Saat: 17.30
Yer: Hadi Çaman Tiyatro Salonu
Teşvikiye Cd. 160 Nişantaşı-Şişli
Tel: 212 246 17 77

Homeros saati

Hilmi Bulunmaz'ın sunuş konuşması...

Yaban otları sökülmeden tarlaya tohum atılmaz!...

Hilmi Bulunmaz


Yabani otların işgal ettiği tarlaya ekin ekilmez!... Ekin ekmek isteyen, öncelikle, yabani otları temizlemek zorundadır. Ardından, tarlayı sürmeli ve daha sonra da ekin ekmelidir. Yabani otların işgali altında bulunan tarlaya ekin ekerseniz, düş kırıklığına uğramanız kesindir!...

Ben, kendimi bildim bileli, egemenlerden yana iş yapmamak için büyük çaba harcadım. Hala da harcıyorum...

Örnekse, 1986 yılında Uluslararası İstanbul Festivali için hazırlanan Labirent 1 Karar Anı adlı doğaçlama oyunda görev almama karşın, içime sinmeyen süreç, beni çok rahatsız etti. Beklan Algan'ın yönetiminde görev alsam da, yönetsel sorumluluk sahibi olmasam da, finans kapitalin düzenlediği bir festivalde iş yapmak içimden gelmedi. Allah'tan, oyunumuz festivalde oynanmadı; ben de büyük bir soluk aldım...

Yine başka bir örnek: 1984 yılında Ferhan Şensoy'un sahibi olduğu tiyatroya "yazıldım" ve Şensoy'un yazdığı Afitap'ın Kocası İstanbul oyununda oyunculuk yaptım. Ferhan Şensoy'da tek bir oyunda oynadım. Ferhan Şensoy'un, tüm muhalif görünme çabalarına karşın, düzene hizmet eden biri olduğunu kavradığımdan, bir başka oyununda oynamadım. Halka hiçbir şey verme derdi olmayan bir yerde duramazdım. Kendimi sokağa attım ve derin bir soluk aldım...

Çok eskilere gidelim: 1975 yılının başları... Astronotlar diye bir ikili kurduk ve bayağı bir para, büyük bir ün kazandık. Rahmetli Altan Erbulak'ın desteğini es geçmemeliyim. Herşeye karşın, içime sinmeyen birşeyler vardı. Egemenlere hizmet ettiğimi duyumsuyordum. "Cahildim", ama duyumsuyordum. Yirmi yaşıma gelmeme karşın, ne doğru dürüst okul yüzü görmüş, ne de Nazım Hikmet'in "Güzel günler göreceğiz çocuklar" yada herhangi bir dizesini okumuştum. Salt Nazım'ı değil, hiç kimseyi okumamıştım. Gece uyumalarımın dışında, çalışan biri olarak, okumaya zaman bulamamış, bizi örgütlemesi için teori öğrenip / pratik yapmayan küçükburjuvaların dünyasına girebilme olasılığını düşünememiştim!... Ün ve parayı birdenbire bıraktım ve sosyalizmle tanışmak için kolları sıvadım...

O gün, bugün egemenlerden yana oyun yapmamak, egemenlerden yana oyunculuk yapmamak, egemenlerden yana soluk almamak için çaba harcıyorum... Türkiye tiyatro tarlasına sökün eden yabani otları temizlemekle meşgulum. Otlar temizlenmeden yapılan tiyatronun, bana hiçbir yararı olmayacağı kanısındayım. Otları temizlersem, neden tiyatro yapmayayım ki?!. Daha önce yaptığım gibi, yine işçi sınıfına hizmet etmeyi sürdürürüm. Ne kendimi, ne de işçi sınıfını kandırmadan!...

27 Ağustos 2007 Pazartesi

TÖS'e TOS'layan MÖS!...

Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın; binbir güçlükle kurduğu İstanbul'daki TÖS salonu, MÖS (Münir Özkul Sahnesi) adıyla piyasaya sürülmek isteniyor. Münir Özkul, devlet sanatçısı olarak, egemenlerin tiyatro salonlarına yakışan bir ad. 12 Mart Faşizmi'nin kapattığı TÖS ve 12 Eylül Faşizmi'nin kapattığı TÖB-DER'in mekanlarından biri olan salonun, TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt adını taşıması gerekiyor: Fakir Baykurt Sahnesi... Bunu, bir kampanyayla dayatıyoruz. Kampanyamızı destekleyen kişi, kuruluş ve kurumlara teşekkür ediyoruz...


Destekleyenler:

Öner Yağcı
Eski Dergisi
Kemal Oruç
Mavi Liman
Erol Özyiğit
Seyyit Nezir
Ozan Yılmaz
abece dergisi
Özgür Tiyatro
Gibi Yapanlar
Sanat Cephesi
Coşkun Büktel
Broy Yayınları
Tiyatro Avesta
Tiyatro Fanzini
Yokuş Yayınları
Hilmi Bulunmaz
Cemal Bulunmaz
Demirtaş Ceyhun
Acar Burak Bengi
Sis Çanı Yayınları
Bulunmaz Tiyatro
Yenikapı Tiyatrosu
Sosyalist Oyun Dergisi
Nazım Hikmet Sahnesi
Bulunmaz Kültür
Basın Yayın (İsmet Arslan, Berfin, Berfin Bahar, Kora Yayın, AsyaŞafak Yayınları)



Genç tiyatrocular, "Münir Özkul" binası için sahneye çıktı...


Mask-kara Tiyatrosu'nun, usta sanatçı Münir Özkul'un adını vermek istediği Aksaray'daki yeni binası için tiyatrocular ve gönüller birlikte çalışıyor. Mask-kara Tiyatrosu, Aksaray'daki eski Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın binasını tiyatro yapmak üzere kiraladı. Yaklaşık 27 yıldır işlevsiz olan binanın tadilatı için tiyatrocular ile bazı sivil toplum kuruluşları kolları sıvadı. Nazım Hikmet Kültür Merkezi yöneticilerinden ve oyuncu Orhan Aydın, projeye ilişkin yaptığı açıklamada, genç tiyatrocuların İstanbul'a yeni bir sahne kazandırmak istediklerini, kendilerinin de buna maddi destek sağlamak amacıyla Mask-Kara Tiyatrosunun "Papağan Limited" adlı oyununu sahnelediklerini bildirdi.

Ayrıca, Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde, Metin Coşkun, Renan Bilek ve Ezgi Özcan'la birlikte Nazım Hikmet'in şiirlerinden hazırladıkları "Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar" adlı oyunun da sahneye konulduğunu ifade eden Aydın, bu tür etkinliklerden elde edilen gelir ile salonun tadilatının yapımına katkıda bulunulacağını söyledi. İstanbul Eğitimciler Derneği'nden kiralanan binanın Ekim ayında, "Münir Özkul Sahnesi" olarak faaliyete geçmesinin planlandığını belirten Aydın, "Oyuncular, işçi gibi çalışıyorlar" dedi.


tıkla: tiyatronline

abece dergisi kampanyamızı destekliyor...

Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın; canı, kanı, emeği, enerjisi, parasıyla... kurduğu, İstanbul'daki tiyatro salonuna, hiç de şık olmayan biçimde, Münir Özkul Sahnesi (MÖS) adı verilmek isteniyor. Biz, o salonun adının Fakir Baykurt Sahnesi (FBS) olmasını dayatıyoruz. Bu konuda bir kampanya başlattık ve çığ gibi destek yağıyor. MÖS, TÖS'e TOS'ladı!...

abece dergisi de kampanyamızı destekliyor. Teşekkür ediyoruz:


Merhaba

Kampanyayı destekliyoruz. Adımızı ekleyebilirsiniz.Metinleri abece Dergisinin Eylül sayısında yayımlayacağız.

Hasan Fahri Vural

Timur, Nasrettin Hoca'ya karşı...

Güncelleme: (13 Şubat 2008)
3. Abdülhamid'e ait, "TÜRKİYE'DE EĞİTİME YATIRIM EN AHMAKÇA YATIRIM GİBİ GÖRÜNÜYOR" yazısının linkini tıkladığınızda, köşelere sıkıştırılmış olsa da, "DÜZELTME" (özür) yazısıyla karşılaşıyordunuz. Aylardır bakmayı (denetlemeyi!), aklımın ucundan bile geçirmediğim, "TÜRKİYE'DE EĞİTİME YATIRIM EN AHMAKÇA YATIRIM GİBİ GÖRÜNÜYOR" yazısında bulunan "DÜZELTME"nin (özürün) yerinde yeller estiğini, bugün, Coşkun Büktel sayesinde öğrendim. Burak Caney ruhuyla hareket eden 3. Abdülhamid, her zaman yaptığı gibi, işine gelmeyen yazılar kategorisine dahil ettiği "DÜZELTME"yi (özürü) de, kemiğini saklayan köpekler gibi gizledi. Okurlarımızı eşek yerine koymaya çalışan 3. Abdülhamid'in yaptığını "normal" karşılıyoruz!!!

Okurlarımızı uyarıyoruz...

***

Karanlık


Komşuları bir gün Nasreddin Hoca'yı sokakta yerlere bakınarak bir şey ararken görmüşler.

- Hayrola, Hoca, ne arıyorsun böyle?

- Yüzüğümü kaybettim de, onu arıyorum.

- Burada mı kaybettin?

- Hayır, ahırda kaybettim.

- İlahi Nasrettin Hoca, ahırda kaybettiğin şeyi neden burada arıyorsun?!.

- N'apayım, ahır çok karanlık.



Aydınlık


Ertuğrul Timur, bir gün okurlardan özür dilemek zorunda kalmış. Özür yazısını saklayacak bir yer aramış aramış; bir türlü bulamamış. Canı sıkılmış; keskin hafiyelerin bile bulmakta zorlanacakları bir yere yerleştirmiş. Bir okur, yazıyı okuyunca sormuş:

- Ne yapıyorsun Timur?

- Okurlardan özür diliyorum.

- İlahi Timur, ana sayfada yaptığın bir yanlış için neden burada özür diliyorsun?!.

- N'apayım, ana sayfa çok aydınlık.

Haftalar sonra "yanlış"ını anlayan Timur, özrünü karanlık bir alana kaydırdı!!!

Timur'un "yeni bir özüre muhtaç" bu özrünü de aydınlık alana çekmek için, aktarıyoruz:


DÜZELTME: Bir süre önce yazdığım yazıda Sayın Coşkun Büktel'e ait Theope adlı eserin ve yaptığı çevirinin DT repertuar kurulundan geçmediğini yazmıştım. Sayın Coşkun Büktel'in her iki eseri de repertuar kurulundan çok uzun süre önce geçmiş olup repertuar kurulunda değil bir başka aşamada takılmıştır. Bu yanlış (yalan değil yanlış) bilgiyi düzeltir yanlış bilgilendirmeden dolayı Sayın Coşkun Büktel ve okurlarımdan özür dilerim. Teknik olarak kurul adı ve aşaması yanlış olup yazımdaki diğer bahis konuları geçerliliğini korumaktadır.

(Kaynak: "TÜRKİYE'DE EĞİTİME YATIRIM EN AHMAKÇA YATIRIM GİBİ GÖRÜNÜYOR")


Ayrıca bakınız:

YAŞASIN SANSÜR

THEOPE KONUSU VE TİYATROM.COM'UN SANSÜRCÜLÜĞÜ MESELESİ

HAY ALLAH!

DEMİRKANLI YALANLARINI SÜRDÜRÜYOR

SAYIN HİLMİ BULUNMAZ'A KISA BİR YANIT

VEKALET DÖNEMİ

BU KONUNUN HER ÜÇ MUHATABINA

YALANI YALANLA ÖRTMEK

KIVIRTMA COŞKUN

tiyatrom.com okurları mı gerçekten ahmak, yoksa Timur mu onları ahmak sanıyor?

SKANDAL KONUSUNDA MUSTAFA DEMİRKANLI'NIN İFTİRALARINI HİLMİ BULUNMAZ NASIL YANITLADI?

"Timur yalan yazmamışsa Jeep sahibi olacak"

YAZAR YALNIZ YAZAR

Devlet Tiyatroları'nın vicdanı: Coşkun Irmak

Tiyatro camiasının, "Özdemir Nutku skandalı"nı görmek istemediği bir süreçte, Coşkun Irmak'ın, yalancılığı tescil edilmiş Özdemir Nutku'yu sorgulayan bir makale yazması ve bu makaleyi de, Özdemir Nutku'dan yana tavır takınan tiyatrom'da yayımlaması, herşeye karşın, umudun bitmediği anlamına geliyor...

Önemsiyor ve okunmasını salık veriyoruz:


Irmak, "Özdemir Nutku skandalı"nı sorguluyor


Gecikmiş de olsa, bence yeterli ve kararlı bir hesap sorma dozu taşımıyor da olsa, Irmak'ın yazısı (müdahalesi) önemli... (...)

(...) Yalnızca (onca gecikmişliğine karşın) koca bir tiyatro camiası içinden çıkmış ilk "vicdanlı ses" olması nedeniyle değil; oldukça yararlı dersler içeren, besleyici, akıcı, ustalıklı bir yazı olması nedeniyle de, önemli.


TIKLAYIN

Önce samimiyet... 2

Karanlığa Karşı Sanat Cephesi önderi Orhan Aydın diyor ki:

(...) "Kimilerinin cahilce yazdıkları gibi, sanatçı örgütleri sürece seyirci kalmamıştır." (...)


Bir insan (illaki yazar olması gerekmez), herhangi bir konuda görüş belirtirken; "... kimileri, bazıları..." gibi sözcüklerle anlatımda bulunursa, ona pek kulak asılmaz!... Çünkü samimi değildir. Samimi olan kişi, öznesiz tümce kurmaz. "Kimileri" demez. Ad verir. Genelleme yaparak anlatımda bulunan kişi, hiçbir zaman hiçbir şey anlatamaz!...

Goethe'nin: "Işık... Biraz daha ışık" dediği gibi, biz de: "Samimiyet... Biraz daha samimiyet" diyoruz...


tıkla: Taksim Sahnesi tarihe karıştı..
(Ayrıca) tıkla: Önce samimiyet... 1

Homeros saati...

Bulunmaz Tiyatro aktörlerinden Kazım Şimşek'in yürüttüğü Homeros saati, ilgi odağı oldu. Her pazar günü düzenlenen Homeros saati, İlyada ve Odysseia destanlarından bölümler okunarak başlıyor ve zamanla tiyatral havaya bürünüyor...

Herkesin katılabildiği Homeros saati, Bulunmaz Tiyatro'nun entelektüel uğraşının somut bir kanıtı olarak varlığını sürdürüyor...


Tarih: 2 Eylül 2007 (ve her pazar)
Saat: 14.00
Yer: Nazım Hikmet Sahnesi
Adres: Yeniçarşı Cd. 20/3 Galatasaray Lisesi yanı (Tezgah Kitabevi üstü)
Tel: 0212 513 47 32/33 - 251 85 23 - 638 22 36
Cep: 0532 642 88 57

Önce samimiyet... 1

Coşkun Büktel, yazarlıkta (bile) birincil erdem olarak samimiyeti vurguluyor. Önemsiyor ve aktarıyoruz:


Kendimi bir Türkçe ustası saymama rağmen, bir yazıda aradığım birincil erdem, dil ustalığı değil, samimiyettir. Samimiyet ve inandırıcılık, bugünlerde, yazarlarımız arasında bile ve dil ustalığından bile, daha az rastlanan bir erdem.

Orhan Aydın'ın yazısı, "samimi" bir yazı... En azından, Yılmaz Güney filmlerinde tanıyıp sevdiğim Necmioğlu konusunda duyarlı olan bana oldukça samimi gelen, yapmacıksız, sevimli bir yazı... En beğendiğim birkaç ifadeyi tadımlık olarak aktarıyorum:


tıkla: Orhan Aydın'dan, "ustam" dediği rahmetli Tuncer Necmioğlu'na "içten" bir selam