29 Eylül 2013 Pazar

Bulunmaz avukatsız dâvâ açamayan Eyyüp Fırat Kuyurtar'a ders verdi!

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/218 Esas

KONU: Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın müvekkilleri Ahmet Cüneyt Yalaz, Bülent Sezgin, Duygu Dalyanoğlu, Fırat Güllü ve de Ömer Faruk Kurhan ile birlikte tam 1100 kişinin örgütlediği "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinde hukuka karşıt bir eylem başlatan Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın hukuka aykırılığını (Örnekse, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki "Değişik İş No: 2012/899" içerikli dosyadaki hukuksuzluğu) Sayın Yargıç Rukiye Özer'e anlatma...

Kendisi, en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olduğu ve bunun İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı Abdurrahman Orkun Dağ tarafından mahkeme kararı boyutuna gelmesinden sonra, kendini savunmaktan yoksun olduğu için, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK2 şirketinde mesai arkadaşı olmakla birlikte, çok yakın arkadaşı olan avukat Mesut Bulut'un vekil olarak tutan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, "21.08.2013" Çarşamba günü, âdeta hukukî hınç alır, maddî husumet oluşturur gibi, beni, bir kez daha Asliye Hukuk Mahkemesi makamında mahkûm ettirmek istiyor. Kendisinin hukuk bilgisizliğini, belge ve bulgulara dayanarak somut bir biçimde, "iki kere iki dört eder" gerçekliğinde kanıtladığım için, hukukî cehaletinden rahatsız olan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, daha önce başlattığı İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki tazminat dâvâsının gününün bile saptanmasını bekleyemeden, hukuk cahilliğini üzerini örtme telaşına kapılmış durumda. "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyenlerin gönüllü danışmanlığını yapmasının yanı sıra, benim "BULUNMAZ KUYUMCULUK YAYINCILIK GÖSTERİ SANATLARI SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ" sahibi olduğumu bildiği için, diğer dâvâcılarla birlikte, en hafif deyimle, benden para kazanmak istemektedir. Oysa ben, bu şirketi ayakta tutabilmek ve ülke ekonomisine yararlı olma adına dünyanın hemen hemen her yerini karış karış gezip, çeşitli ihtisas fuarlarına katılmak zorunda kalıyorum. Fuarlarına katıldığım birkaç ülkenin adını vermek gerekirse: ABD, Brezilya, Çin, Endonezya, İsviçre, İtalya, Litvanya, Meksika, Rusya, Sırbistan, Tayland, Ukrayna... Benim zengin olmamdan yararlanmak isteyen 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" elemanları, yaptıkları bu "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" eylemi sonucu, aynı zamanda, benim daha az ülkede fuara katılmama neden olarak, ülke ekonomisinin büyük zarar görmesi sonucunu doğuruyorlar. Bunu, şirket fatura grafiğiyle de kanıtlayabilirim. Özetle, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, hem müvekkillerine ve hem de kendisine para kazandıracak hukukî eylemler oluşturarak, hem benim kasamdaki paraların azalmasına ve hem de ülke ekonomisinin en çok gereksinim duyduğu bir süreçte, dolayla yollardan zarar etmesine neden olarak, hem bana ve hem de ülkeye büyük zarar veriyor. 

Cana çektikçe, canı istedikçe, canı sıkıldıkça, işi ve mesleği gereği yada tuttuğu avukat Mesut Bulut'a talimat vererek, ikide bir, "İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE" başlığıyla, İstanbul Adalet Sarayı girişinde hemen sol tarafta bulunan "ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TEVZİ" bürosuna küçük bir para yatırarak dâvâ açmayı alışkanlık hâline getiren avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, aslında bu eylemiyle, benim enerjimin, gücümün sünmesini ve böylece, hem kuyumculuk alanında ve hem de sahibi bulunduğum "BULUNMAZ TİYATRO - İSTANBUL" kurumunun etki alanını tecavüz etmiş oluyor. Mevzuat elverirse, hemen şimdi, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a bir "KARŞI DÂVÂ" açılmalıdır. Mevzuat elvermiyorsa, Sayın Yargıç'ın yol göstericiliğinde yada zabıt kâtibinin yardımıyla, benim nasıl "KARŞI DÂVÂ" açabileceğim yönünde bana hukukî yardım yapılmalıdır. Bunu derken, İstanbul Barosu'ndan herhangi bir talebim yoktur. Ben, "İSTANBUL BAROSU TİYATROSU" kuruluşunu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ana sponsorlarına avukatlık yapan Burhan Gün'e teslim eden İstanbul Barosu'na asla ve kesinlikle hiç güvenmediğim gibi, avukatların hiçbirine de güven duymuyorum. Benim işin, savcı ve yargıçlarla. Ben, piyasa değerlerine göre değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesine göre hareket eden savcı ve yargıçlara güveniyorum.

"KONU" olarak; "Davalının rahatsız edici, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olan ve müvekkilin mesleki itibarını zedeleme amacı ile yaptığı yayınları nedeniyle manevi tazminat talebimizdir." sözlerini başvuru dilekçesine yazarken hiç tereddüt etmeyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisini gerçek anlamda nasıl, neden, niçin rahatsız ettiğimiz somutlamak yerine, aşağıdaki metinde görülebileceği gibi, çarpıtma, demagoji, mugalata, saptırma, "YALAN" yoluna sapmayı yeğliyor. "kişilik hakları" gibi tanımlanması güç, neredeyse olanaksız bir kavramla "KONU"ya başlayan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, mahkemeyi bir ilkokul düzeyine indirgeme niyeti taşıyor kanısındayım. En basit bir dilekçeyi bile yazmaktan, en kolay bir usûlü bile öğrenmekten, henüz yeni çıkan bir 5651 Sayılı Yasa'nın (Kabul Tarihi: 4.5.2007) bir tek maddesini (9. Madde) bile ezberlemekten yoksun avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, nasal olur da, "mesleki itibar"dan dem vurabilir? Burada gayet net, oldukça somut bir biçimde görünen bir şey varsa, o da, benim "ULUSLARARASI ELMAS TACİRÎ" olmamdan yararlanarak, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın haksız kazanç elde etmek istemesidir. Buna izin vermemek, bunu alışkanlık hâline getirmek isteyen "hukuk kullanıcılarına" karşı hukukî çerçevede koruyabilmek için, elimdeki tüm olanakları seferber etmeye hazırım. Bu gayrimeşru, illegal, yasadışı eyleme mahkeme izin vermemelidir. Bu bir alışkanlık hâline gelmemelidir. Hukuk dışı davranış geliştirenlere hukukun gücü gösterilmeli, "ÜSTÜNLÜĞÜ HUKUKU" yerine "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" sürekli olarak anımsatılmalı.   

İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dâvâ dosyasında 50.000,00 TL isteyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, benim, 50.000,00, 100.000,00, 110.000,00 TL'lik haklı "TAZMİNAT DÂVÂLARI" açmaya başladığıma tanık olunca, hem "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" yürütenlerin rahat soluk alması için ve hem de beni fazla kızdırmamak için, ben tersini yaparken, yani giderek daha büyük miktarlarda "TAZMİNAT DÂVÂLARI" açarken, kendisi "H.ESAS DEĞER: 25.000.-TL" notunu düşmüştür. İsterse, "1,00" TL'lik (bir liralık) dâvâ başlatsın, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisini kurtarmak için değil, bana karşı "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlatan 1100 kişiyi korumak için savaşım vermektedir. 

"AÇIKLAMALAR" başlığına geçer geçmez, yine kendince önemli, aslında nesnel olarak hiçbir değer içermeyen sözler söyleyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketindeki çok yakın arkadaşı avukat Mesut Bulut'un ağzıyla; "Davalı aleyhine müvekkilim tarafından İstanbul 25.Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/78 Esas sayılı dosyasından müvekkilim aleyhine davalının içerik sağlayıcısı olduğu 'tiyatroyun' adlı internet blog sayfası üzerinden yayınlanan kişilik haklarına saldırı nitelikli yayınlar nedeniyle açılmış olan bir manevi tazminat davası bulunmasına karşın davalı müvekkilim aleyhine yaptığı yayınlara yenilerini eklemektedir." diyerek, kendisini haklı, beni haksız göstererek, iki mahkemede birden dâvâ açılmanın tatlı huzuruyla, mahkemeyi etkilemeye yeltenmektedir. Ben, hiçbir yargıcın, bu basit hukuk entrikalarına aldanmayacağını bilmeme karşın, bu dâvânın içeriğinde bulunacak kitabımda tarihe ve topluma not düşmek için, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın emelini sezmeye, sezdirmeye çalışıyorum. Amacım, mahkeme iradesini çiğnemek, yargıcı yönlendirmek değildir. Güçlü insanlar, basit ayak oyunlarına tenezzül etmezler. Şimdilik kaydıyla, kendisine hakkında herhangi bir dâvâ açmadığım için, vitesi boşa alıp rahat rahat ilerleyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a bir değil, birçok dâvâ birden açacağım. Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a 25.000,00 ve/ya 50.000,00 TL'lik dâvâlar değil, en az 100.000,00 TL ve yukarısındaki miktarlarda dâvâlar açacağım. Beklememin iki esas nedeni var. Birincisi hakkımda onlarca, neredeyse yüze yakın dâvâ açılarak, beni hukukî olarak da LİNÇ etmek isteyen bir kitleyle boğuşuyorum. İkincisi henüz bu dâvâlar (İstanbul 21. ve 25. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nda süren) olgunlaşmadan, ilkel bir hınç ve samimiyetsiz bir husumetle dâvâ açmayı hukuka saygısızlık olarak görüyorum. Benim için önemli olan "ÜSTÜNLÜĞÜN HUKUKU" değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesidir. Beni maddî saldırılar değil, manevî saldırılar üzer.  

Kendisine değil (çünkü kendisi bir dilekçe bile yazmayı öğrenemeden hukukçu olmuş) vekili avukat Mesut Bulut'a güvenen ve bu nedenle onun ağzıyla, onun kalemiyle kendisine zar zor ifade edebilen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar; "Müvekkilim avukat ile davalı arasında herhangi bir akrabalık, arkadaşlık, iş ilişkisi, ticaret vs... bir bağ bulunmamaktadır. Müvekkil avukat davalıyı sadece bir kez, İstanbul 4.Asliye Hukuk mahkemesi duruşma salonunda görmüştür. Buna karşı davalı sanki müvekkilimin düşmanı gibi davranarak sürekli ve düzenli bir şekilde hakaret ve kişisel haklara saldırı, mesleki itibarını zedeleyici yayınları ısrarla devam ettirmektedir." diyerek, anlamsız, içerikten yoksun, sadece ve yalnızca yargıcı değil, mübaşiri bile hiç ilgilendirmeyecek ezberlenmiş kuru lâf kalabalığı ediyor. En basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun biriyle akraba olmak, arkadaşlık etmek, iş ilişkisi geliştirmek, ticaret yapmak, bana olağanüstü büyük bir yük gelir. İyi ki, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile akraba, arkadaş, iş arkadaşı, ticaret arkadaşı değilim. Bu, benim için çok büyük bir mutluluk kaynağı. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sonradan müdahil olan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın hukuk dışı uygulamalarını görebilmek için, bu mahkemedeki 2010/278 No'lu dâvâ dosyasını lütfen inceleyiniz. Benim bildiğim kadarıyla, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereği, dosyaya konulan belgelerin bir nüshası da dâvâlıya gönderilir. En azından böyle bir alışkanlık var. Ben, dâvâcı da olsam, dâvâlı da olsam, Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde devam eden dâvâ dosyalarıma, iki (yanılmıyorsam yeni uygulamayla üç) belge sunup, hemen posta ücretini de ekliyorum. Buradaki amacım, karşı tarafın da bilgilenmesini sağlamak. Ancak, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen'e "TEB KAŞELİ İFTİRA MÜTALÂASI" hazırlattırılarak, dâvâ dosyasına eklenen belge, bana asla ve kesinlikle gönderilmediği gibi, ben, bu belgeyi, aylar sonra İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki dâvâ dosyasında, tamamıyla bir şans eseri görebildim. İstanbul 4. Asliye Mahkemesi Yargıcı Sayın Nesrin Kaya, bana gönderilmeyen "TEB KAŞELİ İFTİRA MÜTALÂASI" içeriğinden de etkilenmiş olmalı ki, andığım dâvânın dayandığı İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 No'lu dâvâ dosyasından "BERAAT" etmeme karşın, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tam tamına 7000,00 TL'lik tazminata mahkûm oldum. Dosya Yargıtay'da. Ancak Yargıtay, benim, "TEB KAŞELİ İFTİRA MÜTALÂASI" belgesini görmediğimi bilmiyor. Ben, bu konuda bilgi sahibi edilmeden, yani bana karşı bir "HUKUK ENTRİKASI" çevrilerek, olasıdır ki, Yargıtay'da da mahkûm olabilirim. Eğer mevzuat elverirse, sizden, İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi Sayın Yargıcı Rukiye Özer'den bir istirhamım var: "LÜTFEN BU KONUYA ÖNEM VERİP, İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK HAMKEMESİ" sürecinde oluşturulma olasılığı bulunan "HUKUK ENTRİKASI" sürecine müdahil olun. Yineliyorum; "MEVZUAT ELVERİRSE..." Ben, ne avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a ve ne de "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" üyelerine asla ve kesinlikle düşman değilim. Onlara karşın herhangi bir husumet içerisinde değilim. Bütün cahil kişiler gibi, bunlar da, hukuku yüceltmek için değil, hukuku kişisel çıkarları için kullanma saikiyle hareket ediyorlar. Ben, cahil insanlara değil, onlara cahil bir biçimde mezun eden "HUKUK FAKÜLTESİ AKADEMİSYENLERİ" kitlesine kızıyorum. Ama sadece kızıyor ve bunu her fırsatta dile getiriyorum... Ben sadece genel hukuk felsefesini değil, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu'nun bütün maddelerini, neredeyse ezbere bilmekle birlikte, özellikle TCK 125. Madde hakkında yüzlerce sayfa kitap okudum. Bu kitapları okumaktaki amacım, nasıl "HAKARET" ederim değil, nasıl "HAKARET" etmem anlayışı üzerine tesis edilmişti. Yine, 267. Madde üzerine yüzlerce sayfa metin okudum. Benim herhangi bir kişiye "HAKARET" etme, "İFTİRA" atma gibi bir amacım olmadığı gibi, hukuku da kendi kişisel çıkarlarım doğrultusunda kullanma arzum söz konusu olamaz. Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın meslek itibarına gelirsek, herkes, öncelikle kendi meslek itibarına kendisi tesis eder. Henüz en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a şunu sormak istiyorum:

Ben, elli yıldır kuyumculuk yapıyorum. 8 ayarı 8 ayar, 14 ayarı 14 ayar, 18 ayarı 18 ayar ve 22 ayarı da 22 ayar olarak satıyorum. Ben, elli yıldır uğraştığım bu meslekte, 8 ayarı 18 yada 14 ayarı 22 ayar olarak satsaydım, kendi itibarımı kendim zedelemiş olurdum. Biri de çıkıp, benim itibarsız olduğumu söylediğinde, başımı önüme eğer susardım. Ben, böyle itibarsız duruma düşmüşken, hiçbir kimseyi mahkemeye vermeyi asla düşünemezdim. Kim bilir, aynı zamanda bir "HUKUK FAKÜLTESİ DİPLOMASI" sahibi olsaydım, belki de, itibarsız olmama karşın, bana "itibarsız" muamelesi yapan kişileri mahkemeye verebilirdim. Tabiî ki, öncelikle bana "itibarsız" demiş mi diye de kontrol ederdim. Ben, hiçbir zaman için avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a "İTİBARSIZ" dediğimi anımsamıyorum. Benim, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a karşı "HAKARET" etme (TCK 125), "İFTİR" atma (TCK 267) amacım olmadı, olmuyor, olmayacak. Ancak, saptayabildiğim denli, satır aralarına sinmiş bir tin içerse de, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, bana "HAKARET" etmekte, bana "İFTİRA" atmaktadır. Hukuku da kullanarak, ince ince asılsız suçlamalarda bulunan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar hakkında tabiî ki şikâyetçiyim. Ancak, burası bir "CEZA MAHKEMESİ" makamı olmadığı için, şimdilik kaydıyla, sadece kayda geçiyorum. En küçük olasılıkla bile olsa, mevzuat elverirse, avukat Eyyüp Fırat  Kuyurtar'ın yargılanmasını istiyorum.

Avukat Mesut Bulut'un müvekkili avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, "Bununla da yetinmeyip internet arama motoru olan GOOGLE arama sonuçlarında, kendi karalama ('LEKE SÜRME, KÖTÜLÜK YÜKLEME' / Türk Dil Kurumu Sözlüğü / Bu parantezi içindeki ekleme bana ait: Hüseyin Hilmi Bulunmaz) yayınlarını üst sıralara taşımakta, bunun için çaba sarfetmektedir." diyerek, bana "KARALAMACI" ("MÜFTERİ") demiş oluyor. Bana "MÜFTERİ"="İFTİRACI") diyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, mevzuat elverirse hapis ve/ya para cezasıyla cezalandırılmalıdır. Zâten ben, hem İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve hem de Asliye Hukuk Mahkemesi'ne "DÂVÂCI VE ŞİKÂYETÇİ" olacağım. Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar gibi benim için hiçbir değeri bulunmayan bir kişinin Google'da alt yada üst sıralarda bulunmasının ne anlamı olabilir? Bunu anlayabilmiş değilim. Tanınmamış, hiçbir ünü bulunmayan, en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun bir avukat, tabiî ki, Google'de, benim gibi ünlü bir kişinin yazısıyla üst sıraya sıçrayacaktır. Benim adımı "Hilmi Bulunmaz" olarak yazıp, Google arama motorlarıyla araştırdığınızda, on binlerce, bâzen yüz binlerce sonuçla karşılaşırsınız. Bu da çok doğaldır. Çünkü ben, kırk iki yıldır tiyatro sanatıyla uğraştığım gibi, dünya çapında tanınan bir "ULUSLARARASI ELMAS KALEMLER TACİRÎ" kişiyim. Dünyanın hemen hemen gitmediğim ülkesi, kenti kalmadı. Benim paramdan ve ünümden yararlanmak isteyen avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a bu olanağı vermeyiniz. 

Ahmet Cüneyt Yalaz, Bülent Sezgin, Duygu Dalyanoğlu, Fırat Güllü ve Ömer Faruk'un bana karşı açmak istedikleri, ancak bir türlü muvaffak olamadıkları dâvâların vekili ve avukat Mesut Bulut'un müvekkili avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, benim ünümden yararlanarak, bir dâvâ kazanıp, ünlü bir insanı alt etmenin keyfiyle piyasa değerlerini artırabilmek için "Davalı H.Hilmi Bulunmaz'ın içerik sağlayıcı olduğu internet sayfası olan Http://tiyatroyun.blogspot.com/ adlı sitesinden müvekkilim aleyhine İstanbul 25.Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/78 E sayılı dosyasının açıldığı tarih olan 23.07.2013 tarihinden itibaren yaptığı ve haksız eylem niteliğindeki yayınları şunlardır:" diyerek, bence, sentetik bir hukuk söylemi geliştiriyor. Hiçbir hukukî dayanağı bulunmamasına karşın, usûl bildiği için, belli bir formatla mahkemeyi etkilemeye çalışan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisini savunmak zorunda kalan vekili avukat Mesut Bulut'un de yetkin olmadığını, hattâ "25.000,00 TL ile 20.000,00 TL"yi karıştırdığının farkına varamıyor. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne verdiklerin başvuru dilekçesinin başına 25.000,00 TL yazarlarken, hem de ikisi de avukat olmasına karşın, aynı dilekçenin altına, hiçbir usûl zorunluluğu bulunmamasına karşın, "20 Bin TL" yazmışlardır. Daha sayı saymasını, rakamları toplamasını bile beceremeyen avukat arkadaşlar, benden ne kadar para kazanacaklarının dört işlemini bile yapmaktan âciz olmalarına karşın, yavuz hırsız ev sahibini bastırır mantığının yelkenine yapışarak okyanusa açılmaya niyetleniyorlar. Ancak, bu ülkede yargıçlar da var. Bu ülkede orman yasası değil, hukuk yasası işliyor. Ben, adalete, hukuka, kanuna, yargıya güveniyorum. Bu nedenle, avukatlığı piyasa edinmek için kullanan avukatlara güvenmediğimden, asla ve kesinlikle hiçbir zaman için avukat tutmuyorum.

Avukat arkadaşlar Eyyüp Fırat Kuyurtar'la Mesut Bulut, "1 - 20 Ağustos 2013 tarihli yayın:" diyerek, yani "1" rakamıyla başlayıp, tarih koyarak, sanki belgesel, bilgisel, bulgusal bir iş yapmış havası oluşturuyorlar. Böyle kuru kuruya yazılmış rakam ve tarihlerin hiçbir anlamı yok. Önemli olan, hukuksal içeriğe sahip olup, bilimsel dayanaklara dayanmaktır. Sadece "HAKARET" ederek, "İFTİRA" atarak, "SUÇ UYDURMA" suçuna tenezzül ederek, bir kişi suçlanırsa, buna yargıçlar "dur" der. Bu avukat arkadaşlar, içinde bulundukları ruh durumuyla, duruşma salonunu özel üniversite kantin alanına çevirmeye çalışıyorlar.

Kendi sesiyle ötmeyen serçe gibi kuşu gibi bir ruhsal yapıda bulunan bu genç avukatlar, yani avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'la avukat Mesut Bulut, "Kendisi de avukat olmasına karşın, en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisine bir dilekçe yazması için Avukat Mesut Bulut'u tuttu..." diyerek, benim söylediğim sözü yineliyorum. Ben de, bu sözü bir kez daha yineliyor ve "lütfen İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi dâvâ dosyasına bakınız." diyorum.

Genç ve deneyimsiz avukatlar (avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'la avukat Mesut Bulut) "Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olduğunu anlayabilmek için, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Abdurrahman Orkun Dağ'ın dilekçe yazmayı anımsatan, linkini verdiğimiz belgesini okuyup, yoksunluğu anlayınız:" diyerek, yine hiçbir şey söylememiş, yine "SUÇ UYDURMA SUÇU" işlemek istemektedirler. Evet, aynen yineliyorum. Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olmasına karşın, bu ülkede avukatlık yapıyorsa, vay bu ülkenin hukuksal düzeyine. 

Acemi, deneyimsiz ve genç avukat kardeşlerim, yani avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'la avukat Mesut Bulut, "http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/08/adalet-saraylarna-gitmeden-once-son_20.html" diyerek, sanki bir suç delili sunmuş gibi oluyorlar. Ben, her zaman için yazdığım yazıları savunduğum için, bana karşı dâvâ açan onlarca "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" elemanları, yazılarını silmek zorunda kalmışlardır. Oysa, ben, onların yazılarını silmelerini asla ve kesinlikle istememişimdir. Sadece, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ahmet Ertuğrul Timur ve Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya karşı birer "NOTER ONAYLI İHTARNAME" göndermiştim. Onun da bir başka nedeni vardı. Gerekirse anlatırım...

Acemi, deneyimsiz, genç avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar'la Mesut Bulut, "2 - 19 Ağustos 2013 tarihli yayın:" diyerek, sadece "LİNÇ KAMPANYASI" elemanlarına barikat oluyorlar. Onların bana karşı açmış bulundukları dâvâlarla boğuşurken, bir de kendileri dâvâ açıp, yüzlerce soruşturma ve onlarca, neredeyse yüz dâvâ ile terlerken, bâzı konularda zamanaşımı sürecinini üzerine titriyorlar. Altı yıldır benimle uğraşan bu 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" elamanları, "İFTİRA" nedeniyle zamanaşımı olması için göbeklerine çatlatıyorlar. LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Sahibesi Gülhan Avşar Demirkanlı'ya karşı İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açtırdığım "KAMU DÂVÂSI" (Dosya no: 2013/201), 1100 kişilik örgütte şaşırtıcı düzeyde bir şaşkınlık patlaması oluşturdu. Şimdi sadece ve yalnızca buna oynuyorlar. Ancak, şunu çok çabuk unutuyorlar. Zamanaşımı ilerlerken, benim hakkında açtıkları dayanaksız dâvâlarla, bana yepyeni "HAKARET" ve "İFTİRA" dâvâsı olanakları sunuyorlar. Paşa gönüleleri bilir...

Acemi, deneyimsiz, genç avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar'la Mesut Bulut, "Kendisi de avukat olmasına karşın, en basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisine bir dilekçe yazması için Avukat Mesut Bulut'u tuttu..." diyerek, yineleme yöntemine başvurup, mahkemeyi ikna turları atıyor. Oysa mahkemeler, yinelemeye değil, belge, bilgi, bulgu, olgu ve olaylara bakarak hüküm oluştururlar. Benim her zaman için altına imzamı attığım bir metni başvuru dilekçesine "kopyala - yapıştır" eylemiyle eklemek, avukatlara zaman kazandırır da, para ve ün kazandıramaz. Aslında bir ün kazandırır. Ancak bu ün, kötü bir ün olarak hızla, hem de şimşek hızıyla yaygınlaşır...

Acemi, deneyimsiz, genç ve duyarsız avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar'la Mesut Bulut; "Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olduğunu anlayabilmek için, İstanbul 15.Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Abdurrahman Orkun Dağ'ın dilekçe yazmayı anımsatan, linkini verdiğimiz belgesini okuyup, yoksunluğu anlayınız:" diyerek, yineliyor, yineliyor ve yineliyorlar. Yani söyleyecek hiçbir sözü bulunmayan insanlardan hiçbir farkları olmadığını tarihe ve topluma açık açık beyan ediyorlar. Üzülüyorum. Kendi adıma değil, tarih ve toplum adına çok üzülüyorum...

Gençler; "Ayrıca bakınız:" diyerek, hiçbir şey söylemiyorlar.

Gençler; "Eyyüp Fırat Kuyurtar, dilekçe yazamadığı için Av. Mesut Bulut'u tutmuş." diyerek, benim milyonlarca kez altına imzamı atabileceğim sözlerimi ısrarla ve inatla yineliyorlar.

Gençler; "Avukat Fırat Kuyurtar, kendisini savunması için Av. Mesut Bulut'u tuttu!" diyerek, bir gerçeği bir kez daha yineliyorlar. Evet, avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisini savunması için avukat Mesut Bulut'u tuttu. Ne var bunda?

Gençler; "http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/08/bulunmaz-pazartesi-mesaisine-istanbul_4935.html" diyerek, bir İnternet adres çubuğu veriyorlar. Bunda hiçbir sakınca olmamakla birlikte, koskoca mahkemeler, bu önemsiz işlerle mi uğraşacaklar?

Gençler; "3 - 15 Temmuz 2013 tarihli yayın: (Kısmen yeni saldırıdır. Yapılan yayında dava dilekçesi aynen yayınlanarak, daha önceki hakaret ve kişilik haklarına diğer saldırı içerikleri tekrar edilmiştir)" diyerek, benim hiçbir kimseden kaçmayan, korkmayan, ürkmeyen tavrıma karşı, çok kaçamak, gayet korkak, olağanüstü ürkek davranıyorlar. Oysa, hem İnternet ortamı, hem sahibi bulunduğum "OYUN DERGİSİ" ile "BULUNMAZ YAYINCILIK" hizmetlerinde. Buyursunlar, düşüncelerini yazsınlar. Biz de yayınlayalım. Tabiî ki, eleştiri hakkımız saklı kalmak üzere. Dünyanın her yerinde yazının karşılığı yazıdır. Dâvânın karşılığı da dâvâ... Ben, sürekli olarak edebiyat ve şiirle uğraşan, yani yazı yazan bir kişi olmakla birlikte, "BULUNMAZ KUYUMCULUK YAYINCILIK GÖSTERİ SANATLARI SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ" sahibi olduğu için, bu gençlere olanak sunmak istememe karşın, bu gençler, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" elemanlarıyla birlikte hareket ediyorlar. Ben, şimdiye dek, hiçbir kimseyi, beni dâvâ etmedikten sonra dâvâ etmedim. Ancak, bana karşı düzenlenen 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile birlikte, onlar beni mahkemelerde süründürmek istediklerinden, ben de, canım kimi isterse, (1100 kişinin içinde bulunma koşuluyla) onu mahkeme verdim, veriyorum, vereceğim.1100 kişiyi teker teker mahkemeye vermeyi düşünüyorum.

Gençler; "Eyyüp Fırat Kuyurtar, dilekçe yazamadığı için Av. Mesut Bulut'u tutmuş." diyerek, yineliyor, yineliyor, yineliyor...

Gençler; "Avukatların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." diye düşündüğümden, herhangi bir avukat da tutamadığım için, zaman zaman dikkat dağınıklığı yaşayabiliyorum. Dün de aynen öyle oldu!" diyerek, İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yanıtını verdiğim yaklaşımı yineliyor. Bu nedenle, hukuk metnime "İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi" için yazdığım açıklamaları da ekleyeceğim.

Gençler; "Bu avukatın kaç ayar olduğunu anlayabilmek için lütfen tıklayınız:" diyerek, önemli bir şey söylemiş izlenimi oluşturuyor. Nasıl ki, altının kaç ayar olduğunu anlayabilmek için mihenk taşına vurmak gerekiyorsa, gençlerin kaç ayar avukat olduklarını anlayabilmek için de, yazdıkları hukuk metinlerine bakmak gerekir.

Gençler; "Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, böyle eklektik, böyle düzeysiz, böyle çok aşırı ucuz bir hukuk metnini nasıl yazmışlar?... Bu kadar çok hukuka aykırı bir metin yazabilen avukatlara hangi akademisyenler diploma veriyor?..." diyerek, İstanbul Asliye Mahkemesi'ne sunup, ne elde etmek istiyorlar anlamak olası değil. Sanırım, para ve ün elde etmek istiyorlar. Ünlü ve zengin birine dâvâ açarak, o kişinin parasından ve ününden yararlanmak istiyorlar. Ünümden yararlandıkları kesin. Benim sayemde oldukça tanınmış durumdalar. Paraya gelince, ondan çok büyük kuşkum var. Hukuka aykırı, hukuka karşıt kişilerin dâvâ kazanabilmeleri olanaksızdır.

Gençler; "'LİNÇ KAMPANYASI' düzenleyicisi ve imzacısı Ömer Faruk Kurhan'ın UYANIK avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, rahatlığını DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK şirketine dayasa da, benim (Estonya, Litvanya ülkelerindeki gezimi bitirdikten sonra) yazacağım hukuksal eleştirimin ardından, E. Fırat Kuyurtar, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi, çayını çok rahat içemeyecek!" diyerek, yine hiçbir şey söylemiyorlar. Yineliyorlar, yineliyorlar, yineliyorlar... Bu sözlerin altına sadece ben değil, "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" eylemine karşı olan her vicdanlı kişi hemen imza atar.

Gençler; "Ben, herhangi bir hukuk fakültesinde bir akademisyen olabilseydim, Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a diploma vermek şöyle dursun, selâm bile vermeye mutlaka çekinirdim... Kendilerine ait bir sözü olmayanlar nasıl susarsa, bu avukatlar da, Yargıtay kararlarını önümüze koyup, aslında hep susuyorlar." benim sözlerimi yineleyip, üzerinde yorum bile yapabilecek hukuk bilgisine sahip olmamalarına karşın, sanki herhangi bir şey söylemiş izlenimi oluşturarak, sözüm ona mahkemeye yön vermek istiyorlar.

Gençler; "Ömer Faruk Kurhan Eyyüp Fırat Kuyurtar Uğur Demirci Tosun aklıma geldiğinde hırpalanmış adalet simgesini görüyorum!" diyerek, anlamsız, dayanaksız, hukuku hiç ilgilendirmeyecek yinelemelerde bulunuyorlar

Gençler; "hukuktan asla hiç anlamayan DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK şirketi elemanı ve 'LİNÇ KAMPANYASI' ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın sadık avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar," diyerek, avukatlığını yaptığı, aynı zamanda tiyatro hocası olduğunu sandığım kişiyi kollamak ve korumak, onun tiyatro piyasasını artırmak için, hukuksal dayanak noktası inşa etmeye çalışıyor. Bence, boşuna çabalıyor...

Gençler; "Avukat EYYÜP FIRAT KUYURTAR tarafından yazılan şu evlere şenlik dilekçeyi ağır ağır sakin sakin ve tabiî ki yavaş yavaş okuyunuz..." diyerek, mahkemede hiçbir hukukî imge oluşturabilecek karşılık gözetmeksizin, sadece yineliyor, yineliyor, yineliyor...

Gençler; "http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/08/blog-post_3829.html" diyerek, sözüm ona belgesel, bilgisel, bulgusal çalışmış oluyor. Hiçbir şey söylemiş olmuyor...

Gençler; "4 - Müvekkilim kişilik haklarına saldırıda bulunan davalı, bununla yetinmeyerek, bu defa vekil sıfatı ile tarafıma yönelik şu ifadelerde bulunmuştur:" diyerek, elmalarla armutları toplayıp, sapla samanı birbirine karıştırmakla birlikte, ayvalarla şeftalileri aynı küfeye koyup şeftalilerin ezilmesine neden oluyor. Şimdi ben soruyorum: BU DÂVÂDA, AVUKAT EYYÜP FIRAT KUYURTAR'A MI, YOKSA AVUKAT MESUT BULUT'A KARŞI MI TAZMİNATTAN YARGILANIYORUM? Hani nerede suçun şahsîliği? Gençler, bir taşla iki kuş, bir dâvâyla iki para kazanmak istiyorlar! Üstüne üstlük avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, bir dâvâyla (az parayla yetinmeyerek) hem İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde ve hem de İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dâvâ açıyor. Sahi, bu hınç, bu hırs, bu husumet neden?

Gençler; "4 Nisan 2013 tarihli yayın:" diyerek, yine hiçbir şey söylememiş oluyorlar. Yineliyorlar...

Gençler; "En basit bir resmî dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olduğu için, hukukî yoldaşı avukat Mesut Bulut'u vekil tutan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar!" diyerek, benim her zaman için altına imza attığım, atıyor olduğum, atacağım sözü söyleyerek, sadece ve yalnızca yineliyor.

Gençler; "Mutlaka tıklayınız: Google / Avukat Mesut Bulut" diyerek, hiçbir suç unsura taşımayan, hiçbir hukukî sorun oluşturmayan sözlerimi yinelemeyi çok sevdiklerini belli ediyorlar. Başka herhangi bir şey yapmıyorlar. Gençler, yinelemeyi çok seviyorlar.

Gençler; "http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/08/frat-kuyurtarn-avukat-mesut-bulut_9658.html" diyerek, benim kişisel blog'umdaki adres çubuklarını alt alta sıralayarak, sanırım hukukçuluk oynuyorlar. Nasıl ki, çocuklar doktorculuk, evcilik oynarlarsa, gençler, hukukçuluk oynamayı çok seviyorlar.

Gençler; "Davalı içerik sağlayıcı H.Hilmi Bulunmaz'ın bu eylemleri TCK m123, 125 ve ilgili ceza yasaları anlamında suç, Medeni Kanun m.24-25, Borçlar Kanunu m57 vd.. ilgili mevzuat hükümleri uyarınca müvekkilim kişilik haklarına saldırı niteliğinde tazminat hakkı doğuran eylemlerdir." diyerek, sadece ve yalnızca ezberlemiş bulundukları yasa maddelerini sıralıyorlar. Sanırım, bu maddelerin içeriğini, muhteviyatını bile bilmiyorlar. Zâten, en basit bir dilekçe yazmasını bile bilmeyerek, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı tarafından "REDDEDİLEN" avukatların yasa maddelerinin içeriğini, muhteviyatını, özünü, ruhunu kavramaları olanaksızdır.

Gençler; "5 - MANEVİ TAZMİNAT TALEBİMİZ" diyerek, benden koparacakları para miktarı konusunda tartıştıkları belli ediyorlar. Çünkü, başvuru dilekçesinin en üstünde "25.000,00 TL" yazarken, aynı dilekçenin en altında "20 Bin TL" yazıyor. Anladığım kadarıyla, hukuk karşıtlığında rahatça anlaşabilen gençler, alacakları ve paylaşacakları para konusunda uzun uzun tartışıyorlar. Oysa, benim para vermeye hiç niyetim yok. Lütfen harçlıklarını başka bir yerden, alın teri dökerek elde etmeye çalışsınlar. Önce adaleti, hukuku, kanunu öğrensinler... Belki de, kendileri de para alabileceklerine inanmadıkları, yaptıkları işin bir hukuk işi değil de, bir hukukçuluk oyunu işi olduğunu bilince çıkarmış olmalılar ki, başvuru dilekçesinin en üstünde emin bir dille yazdıkları rakamı, aynı başvuru dilekçesinin en altında, neredeyse gizler gibi sadece "20 Bin TL" biçiminde silik bir hâlde yazmışlar. Hukuku öğrenirlerse, kendilerine buradan söz veriyorum: Benim birçok ticaretle ilgili dâvâlarım olursa, bu dâvâları bunlara ve/ya "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketine veririm. Söz...

Gençler; "a- Müvekkilin Mesleği, iş yaşantısı, saygınlığı" diyerek, müvekkilin mesleğine saygısı bulunmamasına karşın saygısı varmış izlenimi oluşturmakla birlikte, iş yaşantısının savrukluğunu gözlerden kaçırıyor. En basit bir dilekçeyi bile yazmaktan yoksun olduğu "iki kere iki dört eder" mantığıyla, hem de İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı tarafından kanıtlanmışken, hâlâ "saygınlığı" diye yinelemek, ne anlama geliyor? Bunun yanıtını ben veremem!

Gençler, "Müvekkilim İstanbul Barosuna 35393 numarasına kayıtlı olarak bağımsız çalışan bir avukattır." diyerek, "bağımsız" sözcüğünün oluşturacağı güvenirlik duygusuyla mahkemeyi etkilemeye çalışıyor. Bu söz, boş bir söz olarak, belgelerin arasındaki yerini alıyor. Böyle ajitasyon kokan sözler, hiçbir kimseyi etkilemez. Özellikle beni hiç etkilemez Ajitasyon, slogan, bağırıp çağırmak, ancak sıradan insanları, o da çok kısa bir ân olarak etkiler. 

Gençler; "Ortaklık ilişkisi veya patron çalışan ilişkisinin olmadığı sadece büro kiracısı ve bazı işlerde avukatlar arası dayanışma prensibi çerçevesinde yardımlaşma ve sınırlı işte ortak müvekkil çalışması yürüttüğü Dede Hukuk Bürosu aleyhine ve kendisi aleyhine internet ortamında davalı tarafça yapılan bu yayınlar müvekkilimin ve kısmi işbirliği içinde olduğu meslektaşlarını rencide etmekte saygınlıklarına zarar vermektedir. Müvekkillerimizden zaman zaman internet ortamındaki yayınların ne olduğu sorulmaktadır. Davalının yayınları sürekli olarak tekrarlanmakta, müvekkilin şahsına yönelik yoğun bir karalama ve kişilik haklarına ve özellikle de mesleki saygınlığına açık saldırı yürütülmektedir. Bu yapılırken avukatlık mesleğine, Baroya, hukuk akademisyenlerine, Mahkemelere, Yargıç ve Savcılara yönelik ağır ifadeler kullanılmaktadır. Yukarıda sadece bir kısmı verilen işbu yayınlar nedeniyle artık müvekkilimin bu davayı açması zorunlu hale gelmiştir." diyerek, bu dâvâdan önce de bir dâvâ açtıklarını unutuyor yada unutturmak istiyorlar. Nedir bu hınç, hırs, husumet? Nedir bu mahkemelere güvensizlik? Nedir bu bir tazminat dâvâsı sürerken, sanki o mahkemeye güven duyulmuyormuş gibi yeni bir mahkemede yeni bir dâvâ açma telaşı? Nedir bu zamanaşımı korkusu? Nedir bu benim hakkımda açılan ve tümü birden avukatsız girmem nedeniyle beni aşırı derecede boğmak isteyenlerin kör telaşı? Nedir, nedir, nedir? Neden bu denli yineleme söz konusu? Ben, başkalarına, örnekse mahkemelere, savcılara ve yargıçlara karşı ağır ifadeler kullanıyorsam, mahkemeler kör duvar, savcılar sağır sultan ve yargıçlar dilsiz zavallılar mı? Nedir bu mahkemeleri, savcıları ve yargıçları üzerime kışkırtma isteği? Sahi, mahkemeler, savcılar ve yargıçlar, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" yerine, "ÜSTÜNLÜĞÜN HUKUKU" düzeysizliğine düşebilecek kadar zavallılar mı? Nedir bu mahkemeleri, savcıları ve yargıçları özne yerine koymamak. Nedir bu mahkemeleri, savcıları ve yargıçları nesne yerine koymak. Mahkemeler, savcılar ve yargıçlar birer paslı çivi yada ve/ya birer kör keser mi? "MAHKEMELERE, YARGIÇ VE SAVCILARA YÖNELİK AĞIR İFADELER KULLANILMAKTADIR" denilerek, mahkemelere, savcılara ve yargıçlara, onların kendi iradelerini kullanamamalarını iddia ederek, dolaylı yoldan da olsa, "HAKARET" edilmekte, "İFTİRA" atılmakta, hattâ benim, nüfuzlu, ünlü ve zengin biri olmam nedeniyle, mahkemeleri, savcıları ve yargıçları "başka türlü" etkilediğim iması yapılmaktadır. Halkın verdiği vergilerle ve Adalet Bakanlığı kurumuna bağlı olarak görev yapan mahkemeleri, savcıları ve yargıçları töhmet altında bırakan bu sözler için, buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Mahkeme, benim bu suç duyurumu, lütfen savcılığa yansıtsın. Hiçbir kişi, özellikle hukuktan karnını doyuran avukatlar, hiçbir zaman için MAHKEMEYE, SAVCIYA VE YARGICA yönelik küçümseyici betimlemelerde, tanımlamalarda asla ve kesinlikle bulunamaz. Bence, bu nedenle, "İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI ÖZEL BÜROSU" derhal harekete geçip, bu gençleri kışkırtan 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" için soruşturma başlatmalıdır.

Gençler; "b- Sayın Mahkemenin tazminat talebimizi uygun bulması halinde, davalının işi ve konumu ile saldırıların ağır niteliği, manevi tazminat bedelinin takdirinde dikkate alınmalıdır." diyerek, esas niyetlerini çok net bir dille ifade ediyorlar. Onların amaca hukuk falan değil. Bence, onların bir tek amacı var: BENDEN PARA KOPARMAK!...

Gençler; "Davalı, BULUNMAZ KUYUMCULUK YAYINCILIK GÖSTERİ SANATLARI SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ'nin hissedarıdır. Uluslararası alanda faal olan ve Kuyumculuk alanında yüksek kazanç elde ettiği tahmin edilen davalının ödemesi muhtemel tazminat bedelinin takdirinde işbu bilginin tetkikini Sayın Mahkeme'den arz ve talep ediyoruz." diyerek, benden para koparmak için, âdeta hukuku bir şantaj aygıtı olarak kullanıp, neredeyse fidye isteme yoluna gidiyorlar. Ben, adalet dışı, hukuk dışı, yasa dışı davrananlara asla ve kesinlikle pabuç bırakmam. Ben, elde ettiğim zenginliğimi tarlada toplamadım. Alın teriyle oluşturdum. Ülke ekonomisi yaptığım katkıları algılamak için, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile yazışmanızda yarar var. Ben, ülke ekonomisi için çalışıyorum. Bana şantaj yaparak, benden fidye isteyenlere bir kuruş bile vermeye asla ve kesinlikle hiç niyetim yok.

Gençler; "c- Davalının aleyhine, benzer eylemleri nedeniyle açılmış onlarca ceza ve hukuk davaları bulunmaktadır. Bu davalara rağmen davalı eylemlerinden bir adım dahi geri durmamakta inatla, ısrarla, azimle hakaretlerine, tanıdığı-tanımadığı kişilerin manevi haklarına saldırmaktan asla geri durmamaktadır. Olası manevi tazminat hesabında bu hususunda dikkate alınmasını arz ve talep ediyoruz." diyerek, başkalarıyla olan dâvâlarımı sıralayarak puan alacağını sanıyorlar. Oysa, değil deneyimli bir yargıcın, bir hukuk fakültesi öğrencisinin bile hemen bileceği gibi, "suç şahsîdir." Bir yandan mahkemeleri, savcıları ve yargıçları zavallı bir konuma sürükleyen gençler, diğer yandan da diğer dâvâcılardan medet umarak, kendilerini zavallı duruma sürüklüyorlar.

Gençler; "Deliller" diye sundukları İnternet adres çubuklarına kimsenin bakmayacağını umdukları için, mahkemeyi, yargıcı yanıltma yoluna sapıyor. 

Gençler; "SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda ayrıntıları ile arz ve izah ettiğimiz gerekçelerle; burada sayılmayan eylemlerle ilgili her türlü maddi manevi tazminat ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile;" diyerek, hiçbir şey söylemiyorlar. Hiçbir gerçekliğini belirtmemesine karşın, bir de "burada sayılmayan eylemler" diyerek, kuşku, şaibe, şüphe oluşturuyorlar. Ne demek "burada sayılmayan eylemler"? Ben ne yapmışım da burada sayılmıyor? Hırsızlık mı yapmışım? Tacizde mi bulunmuşum? Irza mı geçmişim? Hiç hakkım olmamasına karşın, birine tazminat dâvâsı açarak, âdeta şantaj yapıp, fidye mi istemişim? Ne yapmışım ne?

Gençler; "1- Yukarıda linkleri verilen ve müvekkil kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylemlere TMK m.25 gereği davalı tarafça son verilmesine," diyerek, ilgisiz yasa maddesiyle dikkat dağıtıyor. Tabiî ki, buna yanıt verme gereksinimi bile duymuyorum. Ben, adalete, hukuka, kanunu güveniyorum.

Gençler; "2- Yukarıda linkleri verilen ve müvekkilin şahsı, mesleği aleyhine yaptığı yayınlarla hakaret eden, müvekkilimin mesleki saygınlığı ve itibarına ısrarlı bir şekilde saldırıda bulunan davalı aleyhine 20 Bin TL manevi tazminata hükmedilmesine," diyerek,yukarıda "25.000,00 TL" dediğini bile unutuyorlar.

Gençler; "3- Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini arz ve talep ederiz." diyerek, ezberlenmiş, derinliksiz bir söz daha söylemiş oluyorlar. Benim, bu gençlere bir kuruş bile vermeye asla ve kesinlikle hiç niyetim yok. Gençler, öncelikle hukuka saygı göstermeyi öğrenmeliler. Hukuka saygı duymayan gençlere para veremem. 

Gençler; "Saygılarımızla" diyerek, başvuru dilekçenin en önemli yerinde mahkemelere, savcılara ve yargıçlara dayanaksız sözler söyleyip, onları küçümserken, bu sözle, sözüm ona şirin görünmeye çabalıyorlar. "Saygılarımızla" sözünün, ciddî bir önemi olabilmesi için, öncelikle mahkemeye, savcıya ve yargıca saygı göstermek gerekir. Çünkü mahkemeler, savcılar ve yargıçlar, kendi adlarına değil "TÜRK MİLLETİ ADINA" göreve yapıyorlar. Mahkemelere, savcılara ve yargıçlara saygısızlık edenler, onların kişiliğinde, "TÜRK MİLLETİ" kavramına saygısızlık ediyorlar. 30.09.2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

26 Eylül 2013 Perşembe

Bulunmaz, avukat Reyhan Kayışlı'ya hukuk dersi vermeyi sürdürüyor!...

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne sunulmak üzere 

T.C.
İSTANBUL 
29. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/397


KONU: Reyhan Kayışlı'nan göstermek istemediklerini gösterme isteği.


Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet, bilim, ceza, çare, dâvâ, etik, felsefe, görüş, hukuk, ıslahat, içtihat, jargon, kanun, liyâkat, mevzuat, nakil, orun, özgün, politika, radikal, sorumluluk, şümûl, temayül, usûl, ütopya, vaat, yönetmelik, zorunluluk sözcüklerinin içerdiği kavramlar hakkında aynı düşünmüyoruz. Sabrınıza sığınarak, (ğ hariç) Türkçe alfabedeki harflerin tümünü kullanarak, bu harflerle başlayan sözcükleri teker teker yazdım. Bu sözcükleri yazarken, konumuzla ilintili olmasına özen gösterdim. Şimdi bu sözcükleri tek tek açıklayacak değilim. Buna, ne benim, ne de sizin sabrınız elverişli değildir. Bu sözcükleri sıralamamın bir tek nedeni var: Bu yazıyı okuyan kişilerde imgesel düşünüş oluşturma isteği. Böylece, benim, içtihatlara sığmayacak, kalıba gelmeyecek bir düşünce düzeneğine, bir bilgi kuramına sahip olduğumu sezdirmek. Bu uğraşıma, "sezdirmek eylemi" diyorum. "Sezdirmek eylemi" kavramını tırnak işâreti içerisine almam, bu kavramın bir (ç)alında olduğu anlamına gelmiyor. (Ç)alında olsaydı, bu kavramı "yatık" olarak yazmak zorundaydım. Ben, bir sanat kuramcısı olduğum için, yeni kavramlar üretmek zorundayım. Sorumluluk zorunluluğu doğurur yada zorunluluk sorumluluk sonucu oluşur. Şöyle de söyleyebilirim: Ben, yeni kavramlar ürettiğim için, bir sanat kuramcısı olarak yaşıyorum. Onlarca dâvâmın hiçbirinde avukat tutmamamın asal nedeni de budur: Benim ürettiğim bilimsel, hukuksal, kuramsal, kültürel, sanatsal ve toplumsal kavramları, hiçbir avukat asla ve kesinlikle algılayamaz. Algılayan herhangi bir avukat olsaydı, şu ânda karşınıza yada yanınıza kavramsal terimleri içselleştirebilmiş bir yada birçok avukatla birlikte çıkardım. Belki de hiç çıkmazdım. Benim düşünebileceğim düzleme sıçramış bir ülkede, benim gibi insanların muhakeme edilmesi zâten gereksiz ve olanaksızdır.


Avukat Reyhan Kayışlı ile dünya görüşümüz taban tabana karşıt. Ben, dünya görüşümüzün taban tabana karşı olan kişilerle uzlaşmak zorunda değilim. Kanıksanmış ve yalınkat hukuk felsefesine baktığımızda yada Yargıtay İçtihatları denizinde yüzdüğümüz söz konusu olduğunda, karşımıza hep "barışın - karışın" sloganını anımsatan durumlar çıkıyor. Ben, Reyhan Kayışlı ve onun gibi hukuk işlerinden geçinen insanlarla barışmak, onların arasına karışmak düşüncesinde değilim. Asla ve kesinlikle olmam da... Ancak, kanıksanmış hukuk işlerine karşın, tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilincimin ivmelendirdiği zorunluluk nedeniyle size (de) yazıyorum. Yoksa, büyük bir beklentim yok. Olamaz da... Kanıksanmış ve yalınkat hukuk olay ve olgularına yaslanarak ilerlemiş, bu ilerleme sonucu "bir yere" gelmiş hukukçulardan kendim için herhangi bir mucize beklemiyorum. Resmî kayıtlara geçen bu yazım nedeniyle entelektüel rahatlamaya taşınmakla birlikte, gelecek kuşakların bu metinleri okuyacağına olan inancım nedeniyle, tarihsel ve toplumsal olarak görevimi yerine getirmiş olma duygusu içerisine iltica ediyorum.


Avukat Reyhan Kayışlı ile hukuka kullanma anlamında da müthiş derecede ayrı düşüyoruz. Reyhan Kayışlı, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyip, tam tamına 1100 kişinin, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmesi için şaşırtıcı derecede karalamacılık yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "resmî avukatı" olarak tarihe ve topluma mâl olurken, ben, devletin, halkın, emekçinin, işçinin, tüyü bitmemiş yetimin hukukunu savunan biri biçiminde mâl oluyorum. Bunu yaparken, kendi küçük menfaatim için hiçbir şey elde etmediğim gibi, kendi büyük menfaatimden de olağanüstü düzeyde varsıllıklar yitiriyorum. Ben, bu hukukî çabamı, kendim için değil, saydığım öznelerin yanı sıra, hukuk bilimi, hukuk felsefe için (de) yapıyorum. Çünkü, bu ülkenin hukuku daha bilimsel, daha felsefî bir düzey ve düzleme taşınmalıdır. Ben, işte buna özen gösterip, bunun tesis edilmesi için uğraşıyorum. "Hukuk, hukukçulara bırakılmayacak kadar önemli bir bilimdir"


Avukat Reyhan Kayışlı ile çelişkimiz, sandığı, sanıldığı, sandırıldığı gibi, iki kişinin arasındaki "karakolluk olay" değildir. Reyhan Kayışlı ile aramızda çelişki, tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilincinin farklılığı, bu bilincin dayattığı zorunluluk nedeniyle oluşmuş bir çelişkidir. Şimdiye dek benim hakkımda onlarca dâvâ açtıran ve açan kişi ve kuruluşlara karşı dâvâ açmamak, onları bir üst mahkemeye taşımamak için büyük bir özen göstermeme karşın, işi hukuksal zora kadar taşıyan bu kişiler karşısında, ister istemez size (de) başvurmak zorunda kalıyorum. Neden "zorunda kalıyorum" diyorum?  Çünkü, biliyorum ki, bu eylemin bir adım ötesi, "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ" sürecini başlatmak. Kendimi bildim bileli, bu kurumu hoş görmüyor, bu kurama ilgi duymuyorum. AİHM, bana, çok yabancı geliyor. Bu kurum, bana emperyalist bir kurummuş gibi yansıyor. Bu kuruma başvurduğum zaman, "ülkeme ihanet" edecekmişim gibi bir duygu uçurumuna yuvarlanıyorum. Ancak, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" beni öyle bir uçurum kenarına itiyor ki, ben bile bu uçurumundan atlamak zorunluluğunu duyumsamaya başladım. Şu ânda bu satırlarını yazarken bile, klavyenin üzerine sıçrayan göz yaşları beni boğmak istiyor. Kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri gibi damlaya damlaya hınç olan bu uçurum kenarı duyguları, beni çok yaralıyor. Ancak, gördüğüm kadarıyla İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Mine Arısoy, benim kadar duyarlı değil. Bunu nereden biliyorum? Ayrı yargıç, İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi makamının koltuğuna yerleşir yerleşmez, yine bana karşı müthiş düşündürücü bir karar alabiliyor. (Bakınız: T.C. İSTANBUL 36. SUH CEZA MAHKEMESİ / DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/518 D. İŞ) Sayın Yargıç Mine Arısoy, benim gibi kavram geliştirici, kuram oluşturucu, şair olmadığı için, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri"ni asla ve kesinlikle göremiyor. Sözün tam burasında, düğümlenen boğazıma şu sözler hücum ediyor:


EĞER YASAL MEVZUAT EL VERİRSE, MİNE ARISOY'UN KARARLARI TARŞILMALIDIR!...


Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet anlayışımız, bilgi birikimimiz, dünya görüşümüz, fikir birliğimiz, kültür bütünlüğümüz, sorumluluk tutumumuz, yasal davranışımız uyuşmazlık içerisinde bulunduğu için, onunla barışmak gibi bir davranış geliştiremem. Ne var ki, bu kişinin, savunduğu Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Türkiye tiyatrosuna verdiği yirmi iki yıllık zararı anlaması için olağanüstü bir çaba harcamama karşın, Kayışlı, beni bir ân bile dinlemeyip, hukuktan kazanacağım paralarla neler yapabileceği hesabı içerisine giriyor kanısındayım. Oysa, bence, tencerenin kaynamasından önce, hukukun toplumsallaşma gerekir. 


Avukat Reyhan Kayışlı ile anlaşım orta yol bulunmasını arzu etmemekle birlikte, Sayın Yargıç Mine Arısoy ile anlaşmak istiyorum. Onun da, benim gibi "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" görmesini arzu ediyorum. Onlarca dâvâ için, yüzlerce kez gittiğim Adalet Sarayı'ndaki genel gözlemim olumlu. Bir genelleme yapmak gerekirse, savcılar ve yargıçlar, avukatlardan çok daha hukukî ve olağanüstü insancıllar. Bugün Türkiye Cumhuriyeti ayakta durabiliyorsa, bunda savcıların ve yargıçların önemli bir payı var. Bu sözleri dile getirirken, benim lehimde karar verilmesi gibi ucuz bir itkiyle hareket etmiyorum. Benim hakkımda nasıl bir karar verilirse verilsin, hiç umurumda değil. Benim için önemli olan, "statik hukuk" yerine "diyalektik hukuk" oluşumu esas olandır. Avukatı olan kişilerden yana değil, belki daha çok avukatı olmayan kişilerden yana adaletli karar verilmesinden yanayım. İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi (Dosya No: 2011/217 ) Yargıçlığı'nda hukuka aykırı bir biçimde Haluk Bilginer'in karşısında 2 yıl hapisle muhakeme edilip, para dönüştürülmeyen hapis cezası aldığım zaman bile, kendi adıma değil, Türk hukuk sistemi adına üzüldüm. O gün de, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" harekete geçmiş ve ben karar gününün gecesi geçirdiğim talihsiz ve ağır bir kaza sonucu ölüme selâm veriyordum. (Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/05/hilmi-bulunmaz-bahcesinde-gecirdigi.html) Buna değinmemin nedeni, yineliyorum, asla ve kesinlikle acındırma duygusunu harekete geçirmek değildir. Ben, kendi küçük çıkarlarım ile değil, insanlığın büyük çıkarları ile hareket eden biriyim. Bunun kanıtı, yaşadığım hayatın tâ kendisidir.


Avukat Reyhan Kayışlı ile aramızdaki uzlaşmaz çelişkilerin hukukî temeli algılamak için, Kayışlı'nın "resmî avukatlığını" yaptığı dergi yöneticileri ve bağlaşıklarına karşı açmış bulunduğum şu dâvâ dosyalarının teker teker, kılı kırka yararak incelenmesi gerekir:


HAKARET DÂVÂLARI

İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/523
İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/843
İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551
İstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/664
İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943

İFTİRA DÂVÂSI

İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/201

TAZMİNAT DÂVÂLARI

İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/481
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/230
İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205

SONUÇ VE İSTEM: Karar verirken Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 309. Maddesi'ni göz önünde bulundurarak, benim kişisel menfaatim için değil, hukukun tarihsel ve toplumsal olarak gelişmesi için karar veriniz. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 30.09.2013


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
T.C.
İSTANBUL
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA

SORUŞTURMA NO:


KONU: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı hakkında yaptığım savcılık suç duyurusunun tekil, tikel, öznel olmadığını ve çoğul, tümel, nesnel olduğunu kanıtlama çabası nedeniyle "Sayın Savcı"ya birkaç küçük not.


1 - İnternet teröristi ve sanal anarşist Burak Caney, benim hakkımda "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenledi!...

http://tiyatroyun.blogspot.com/2008/03/bir-iftirann-bataklk-anatomisi.html

2 - Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı, sanatıma karşı "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenledi.
www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm

3 - Ahmet Cüneyt Yalaz, Bülent Sezgin, Duygu Dalyanoğlu, Fırat Güllü, Ömer Faruk Kurhan "ÜÇÜNCÜ LİNÇ KAMPANYASI" düzenledi...

http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=HUKUKSAL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI&max-results=20&by-date=true

4 - Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Başkanı Üstün Akmen, Ömer F. Kurhan için "TEB KAŞELİ İFTİRA MÜTALÂASI" yazıp düzenledi.

http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/07/lincci-ustun-akmen-bulunmaz-kars-iftira.html

5 - Tiyatro... Tiyatro... editörü Mustafa Şükrü Demirkanlı, "Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosu" için bana karşı ihbar düzenledi...
http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/07/aslsz-ihbarc-lincci-demirkanl-bulunmaz.html

SONUÇ VE İSTEM: Sıraladığım maddelerin altında bulunan linkler tıklandığında, görülecektir ki, fiziksel olmasa da (olmayacağının hiçbir garantisi yoktur), düşünsel olarak benim sanatçı kişiliğim ilga ve imhâ edilmek isteniyor... Savcı'nın bu durumu göz önünde bulunduracağına eminim. Yine de yinelemek istedim... Arz ve talep ederim... 26/09/2013


MÜŞTEKİ

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

25 Eylül 2013 Çarşamba

Bulunmaz, Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın müvekkili Fırat Güllü'ye ders veriyor!

T.C.
İSTANBUL ANADOLU
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA

SORUŞTURMA NO: 2013/58047


KONU: Kendisi suçlu olmasına karşılık, kendisini şikâyet etmediğim için, kendisini suçsuz ve suçlayan olarak görebilen ("1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" önderlerinden) Fırat Güllü tarafından yapılmış adaletsiz, hukuksuz ve kanunsuz şikâyete, adaletli, hukuklu ve kanunlu karşı çıkışımı savcılık makamına sunabilme isteği.


1 - Türkiye'nin en tanınan tiyatro profesörü Özdemir Nutku (hakkında savcılık soruşturması sürüyor: İCS 2012/129622  Savcı Hüseyin Yavaş), Coşkun Büktel'in başyapıtı "Theope" adlı oyununu karalayabilmek için, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Repertuvar Kurulu'nda "İFTİRA" atabildi. Ben ve Coşkun Büktel, bu "İFTİRA" eylemini, bütün Türkiye tiyatro kamuoyuna mâl ettik... Başta, Fırat Güllü ve çok yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurhan olmak üzere 1100 kişilik tiyatro örgütü, "İFTİRA" deşifresinden asla ve kesinlikle hoşnut olmayıp, toplumsal girişimlerde bulunarak, Coşkun Büktel ve bana karşı ilginç bir "şer cephesi" açabildi.


2 - İnternet teröristi, sanal canavar, siber anarşist ve yapay şahıs Burak Caney, Coşkun Büktel ve bana karşı olağanüstü yıpratıcı, korkunç bir

"ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlatabildi. Yapay adlı bu kişinin, Adnan Tönel, Ahmet Cüneyt Yalaz, Ahmet Ertuğrul Timur, Burhan Gün, Bülent Sezgin, Duygu Dalyanoğlu, Eyyüp Fırat Kuyurtar, Fırat Güllü, Gülhan Avşar Demirkanlı, Hasan Anamur, Hasan Erkek, Kemal Aydoğan, Levent Çağlayan, Mehmet Bozkır, Mustafa Şükrü Demirkanlı, Nihat Haluk Bilginer, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Oyun Atölyesi'nden kişi yada kişiler, Ömer Faruk Kurhan, Özdemir Nutku, Reyhan Kayışlı, Seval Deniz Karahaliloğlu, Süleyman Anıl, Tamer Levent, Uğur Demirci Tosun, Yaşam Kaya, Yusuf Eradam, Yücel Erten, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" içerisindeki herhangi bir şahıs olabilir. Burak Caney'in kurarak içerik sağlayıcılık yaptığı www.tiyatrooyun.org adlı sitenin hazırlandığı bilgisayarın IP numarası saptandığında, bu durum kendiliğinden ortaya çıkabilecektir. Bu konuyla ilgili olarak, açmış olduğum, (şimdilik kaydıyla) on dâvâ:

İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663

İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943
İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/201
İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/481
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/523
İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551
İstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/664
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/230
İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205

3 - Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın vekilliğini yaptığı Ahmet Cüneyt Yalaz, Bülent Sezgin, Duygu Dalyanoğlu, Fırat Güllü, Ömer Faruk Kurhan; avukat Reyhan Kayışlı'nın vekilliğini yaptığı Gülhan Avşar Demirkanlı, Mustafa Şükrü Demirkanlı, avukat Burhan Gün'ün vekilliğini yaptığı Prof. Dr. Nurhan Tekerek, avukatlar İbrahim Demirci ile Süleyman Anıl'ın vekilliğini yaptığı Kemal Aydoğan, Nihat Haluk Bilginer, Oyun Atölyesi, avukat Murat Çoban'ın vekilliğini yaptığı Seval Deniz Karahaliloğlu, avukat Mesut Bulut'un vekilliğini yaptığı Eyyüp Fırat Kuyurtar, avukat İbrahim Demirci'nin vekilliğini yaptığı Süleyman Anıl, ayrıca İstanbul'dan Reyhan Kayışlı ile Uğur Demirci Tosun, Manisa'dan Mehmet Bozkır, Trabzon'dan Levent Çağlayan adlı şahıslar, Coşkun Büktel ve bana karşı "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" başlattı.


4 - Fırat Güllü'nün önderliğindeki "BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÇEVRESİ" kapsamında tiyatro etkinliklerinde bulunan kişilerin yayınladığı www.iatp-web.org ve mimesis-dergi.org gibi İnternet yayınlarının yanı sıra, Sahne Dergisi, Kavuklu Dergisi, TEB OYUN Dergisi, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Mitos Boyut Yayınları, www.tiyatronline.com, www.tiyatrom.com, www.tiyatrodergisi.com.tr, www.tiyatrodunyasi.com, www.e-tiyatrom.com, TOBAV, TOMEB; OYÇED, TİYAP, ÇOGED, TİSEN-G, Anadolu Akademik Tiyatro Derneği, Mardin Sanat Derneği, Türkiye Tiyatrolar Birliği gibi "ENTELEKTÜEL TİYATRO TERÖR ÖRGÜTLERİ" de, bana karşı olağanüstü bir düzeyde "HAKARET, İFTİRA, SUÇ UYDURMA, ALTERNATİ HUKUK OLUŞTURMA" eylemlerine yönelmişlerdir. Bu "ENTELEKTÜEL TİYATRO TERÖR ÖRGÜTLERİ" eylemine şu tiyatrolar da katılmıştır:


Absurdtheater, Adana Sanat Tiyatrosu, Altıdan Sonra Tiyatro, Atölye Tiyatro Topluluğu, Bartın Bölge Tiyatrosu, Bartın Sanat Tiyatrosu, BGST Dansçıları, BGST Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, BÜFK Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, Derme Tiyatro, Destartiyatro, Dostlar Tiyatrosu, Ege Sanat Atölyesi, Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu, Gaf Tiyatro, İÜ EAT Deneysel Sahne, Kızıltepe Belediye Tiyatrosu, Maan, Performans Sahnesi, Mavi Sanat Atolyeleri, Mavi Uçurtma Komedi, Tiyatrosu, Medea Güzel Sanatlar, Oda Tiyatrosu, Oyun Atölyesi, Oyuncular Birliği Sahnesi, Samsun Düşevi Oyuncuları, Sıcakkan Sanat Merkezi, Talimhane Tiyatrosu, Taşkışla Sahnesi, Tuncay Özinel Tiyatrosu, Tiyatro Açıkça, Tiyatro Ayna, Tiyatro Akkaş, Tiyatro Alkış, Tiyatro Boğaziçi, Tiyatro Gerçek, Tiyatro Mie, Tiyatro V.A.T.T., Tiyatro Z, Yenikapı Tiyatro, Yenişehir Tiyatrosu Altan Erkekli Sahnesi, Zeytinburnu Halk Sahnesi.


5 -Bana karşı örgütlenen "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" için avukatlık yapan Eyyüp Fırat Kuyurtar, aslında kendisi bir dilekçe bile yazamayacak (Bakınız İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Dosya No: 2012/899 D. İş; İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/218 - İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/78) durumda bulunduğu ve bu nedenle, bana karşı açtığı dâvâların tümünda avukat tutmak zorunda kaldığı somuttur. Hukuku, en hafif deyimle, eğlencelik bir iş olarak görüp ciddîye almayanların avukatlığını yapmaktan öte hiçbir hukuksal eylemliliği bulunmayan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, canı sıkıldıkça yada "BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÇEVRESİ" önderlerinden Fırat Güllü ve Ömer Faruk Kurhan'dan talimat aldıkça savcılara suç duyurusunda bulunma zevkini tatmin etmektedir.


6 - Boğaziçi Üniversitesi'nin kuruluşundaki (Sadrazam Ahmet Vefik Paşa'ya yönelik olarak) aşağılayıcı, küstahça yapılmış bir eylemi, hem de BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ resmî web sitesinden alarak, tiyatro kamuoyuna açıkladıktan sonra, bana karşı müthiş derecede büyük bir "HUSUMET" oluşturuldu. Fırat Güllü ve Güllü'nün en yakın "dâvâ arkadaşı" Ömer Faruk Kurhan'ın önderliğindeki "1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI" örgütü, "tiyatro ülkesinden kovulabilmem" için ellerindeki alternatif hukuk kuralsızlıklarını hayata geçirmek istedi.


TANIKLAR:

Coşkun Büktel
Mehmet Cemal Bulunmaz
Adres: Ali Baba Türbe Sk. Onur Han No: 13/8-9 Çemberlitaş İstanbul Tel: 513 47 32

DELİLLERİM:

http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=212
http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=230
http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=517
http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=233
http://www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm
http://www.iatp-web.org/
http://tiyatrofanzini.blogspot.com/2009/02/iatp-g-baz-insan-haklar-ihlallerine.html
http://www.sahnedergisi.com/stage/?q=node/52
http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=432&DilId=1
http://tiyatroyun.blogcu.com/hilmi-bulunmaz-i-linc-etmek-isteyenlere-onemli-belge/10159252
http://hilmibulunmaz.blogspot.com/2009/03/tartisma-dosyasi2008de-yayn-hayatna-son.html
http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=549
http://ozgurbaskaya.blogspot.com/2009_07_19_archive.html
http://bulunmaztiyatro.blogspot.com/2009_01_01_archive.html
http://www.feminisite.net/news.php?act=details&nid=571
http://sinemadergisi.blogspot.com/2009/04/1-from-cemal-bulunmaz-on-vimeo.html
http://iatp-g.blogspot.com/2009/03/tiyatrom-ve-tiyatroyu-sevenler-tiyatro.html
http://www.bgst.org/tiyatro-gundem/13-uluslararasi-ankara-tiyatro-festivalinin-ardindan-panel-tiyatrolarin-orgutlenmesi-2

SONUÇ VE İSTEM: Fırat Güllü ve Güllü'nün dilekçe bile yazmaktan yoksun avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın adalet sevmez, hukuk sevmez, kanun tanımaz, yargıyı umursamaz tavırlarının deşifre olabilmesi için, 

"KAMU DÂVÂSI" sürecinin başlamasını yüreğimle arzu ediyorum... Bana karşı olumsuz bir karar çıktıktan sonra, YARGITAY ve olasıdır ki ANAYASA MAHKEMESİ, ardından AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ makamında konu tartışılsın. Böylece, "tiyatro, sadece tiyatro değildir" anlayışı bütün gündeme otursun. "KAMU DÂVÂSI" sürecinin başlatılmasını arz ve talep ederim. Saygılarımla... 25/09/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ


EKLER:

1 - İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205 belgesi
2 - İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/78 belgesi

(Bu belgeler, bilgi edinip kanaat oluşumu için eklenmiştir.)

18 Eylül 2013 Çarşamba

Reyhan Kayışlı gibi bir vekile güvenerek yola çıkan Demirkanlı'ya ders!

T.C.
İSTANBUL
24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA: 2013/205 E

DÂVÂCI: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

KONU: "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili Reyhan Kayışlı'nın "Davaya Cevaplarımızın Sunulması" başlıklı demagojik, çarpıtıcı, mugalata içeren, saptırıcı ve yalan beyanlarına karşı bilgilendirici ve hukuk felsefesi değerleri içeren olağanüstü nitelikte dürüst yanıtlarımızı yargıca anlatabilme çalışması.

YANITLARIMIZ:

"BANA KARŞI İFTİRA OLAYININ ZAMANDİZİNSEL AKIŞI" başlıklı değerlendirmemi asla ve kesinlikle ciddiye almayıp, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nın yaptırım gücünü "es" geçerek düzeysiz ve yüzeysel bir metin hazırlayarak, yargıçlık makamına sunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, nesnel durum ve somut tutumu göz önünde bulundurmak yerine, öznel durum ve soyut tutumu göz önünde bulundurmuştur. Oysa 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, öznel durum ve soyut tutumdan değil, nesnel durum ve somut tutumdan yola çıkarak vücut bulmuştur. Yargıçlık makamı ve mahkeme sürecini bir öğrenci düzeysizliğine indirgeyen dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, kendisini hukuk başöğretmeni sanmış olmalı ki, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı görmeyip, âdeta sallapati bir metin hazırlamış. Bu metin, sadece hukuk ve edebiyat bağlamında değil, psikolojik bağlamda da değerlendirilip, toplumsal entelektüel kamuoyuna kazandırılmalıdır. Çünkü, bir hukuk metninin nasıl yazılamayacağını çok iyi anlatan bir metinle karşı karşıyayız. 

Şimdi gelelim, altı madde hâlinde yazılan ve demagoji, çarpıtma, mugalata, saptırma ve yalan içeren sözüm ona hukuk metninin irdelenip incelenmesine...

1 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Mahkemeniz belirtilen dosyası ile davacının müvekkil aleyhine açmış olduğu dava haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur." diyerek, daha ilk tümcede, yargıçlığa akıl vererek, yargıçlığın uygulamasına gayrimeşru, illegal, yasadışı bir yaklaşımda bulunuyor ki, bu tümcenin, hiç de iyi niyetle yazıldığı kanısında değilim. Mahkeme ve onun insan iradesi yargıç, uzmanlık alanı Hukuk Muhakemeleri Kanunu olduğu için, bence, 6100 Sayılı Yasa'yı ezbere biliyor ve bu ezber doğrultusunda, kılı kırka yararak hukukî karar veriyordur. Karşıtını savunmak, hukuk adamlarının, kanun adamlarının, yasa adamlarının birer ilkel varlık olduğu kanısı uyandırmanın bir milim ötesine asla geçemez. Avukatlar, piyasa değerlerini kollarlarken, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile hareket eden yargıçlar, avukatların bildikleri ceza ve hukuk felsefesinin çok ötesindeki duruma vâkıftır ki, Anayasal uygulamalar da, insan derisiyle kaplı olarak yaşamsal bir kazanımla orta yerde durabiliyorsa, bunun da en büyük müsebbibi, Anayasal ortama hayatiyet kazandıran ögeleri yargıçlardır. Sırtlarına geçirdikleri cübbelerle yukarıdan konuşma, neredeyse buyruk verme durumuna sıçradığını sanat avukatların ruhsal durum ve tutumlarını beğenmek, onların dile getirdikleri saçmalıkları dinlemek zorunda değilim. İşte tam da bu nedenle, onlarca dâvâlarımın hiçbirinde asla ve kesinlikle avukat tutmuyorum. Çünkü, bence, avukatlar, toplumsal barışı hizmet etmiyorlar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 1. ve 2. maddelerinde müvekkilin sahibi bulunduğu tiyatro dergisinin Kültür Bakanlığından ödenek aldığından ve zamanında çıkmadığından bahisle bu durumun kendisi için tazminata dayanak teşkil edeceğini ileri sürmüştür." diyerek, mahkeme makamındaki istenç yargıcı kandırmak istemektedir. Şöyle ki; Ben, sekiz yaşımdan beri çalışıp vergi veren biriyim. Kültür Bakanlığı, benim verdiğim vergilerle ayakta duruyor. Benim verdiğim vergilerle yaşayan Kültür Bakanlığı'nın (zamanında çıkmadığı için, Devlet Tiyatroları oyun programlarını zamanında yayınlamaması nedeniyle, ilgili kurumun, Kültür Bakanlığı'nın zarar etmesi söz konusu olduğuna göre) zarar etmesi, benim de, zarar ettiğim ve böylece, tazminat durumunun söz konusu olacağı aşikârdır. Eğer alacağım tazminat, mevzuat elverirse, Kültür Bakanlığı'na (İstanbul Devlet Tiyatroları Reklâm Kuleleri'ni Kurtarma Projesi'nde kullanılabilir!) verilebilir. Bu durumu Sayın Yargıç sağlayabilir kanısındayım. Benim amacım, herhangi bir parasal değer elde etmek değil, benim verdiğim vergilerle yaşayan Kültür Bakanlığı'nın zarar etmemesini sağlamaktır. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile, göz göre göre, olayı saptırım, beyaz yalan söylemektedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil, hukuki düzenlemelerle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde sahibi olduğu dergiyi çıkarmakta ve bu bağlamda bakanlıktan ödenek almaktadır." diyerek, yine önemle bir saptırmada bulunmaktadır. Çünkü, savunduğu kişinin ekonomik ve sosyal durumunu algılamadan, çalakalem, durmadan, gelişigüzel yazmaktadır. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, ödenek değil, reklâm almaktadır. Böylece, yalan söylenmektedir. Dâvâlının aldığı reklâm, dergisi zamanında çıkmadığı ve böylece Devlet Tiyatroları ile Şehir Tiyatroları'nın programları geç yayınlandığı için, hem dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, hem Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt, hem İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin, hem Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan ve hem de benzerleri, usûle aykırı reklâm (PARA) alışverişi yapmaktadırlar. Bu nedenle, sadece dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı değil, adlarını saydığım kurum yöneticileri de muhakeme edilmelidir. Eğer mevzuat elverirse, resmî kurum yöneticileri, en azından "TANIK" düzeyinde sorgulanmalıdır. Mevzuat elvermezse, ben, zâten, o kişileri de muhakeme ettirecek yasal bir düzlem bulmakta zorlanmayacağım. Çünkü mesele, bireysel değil, toplumsal ve devletin çıkarları söz konusu... 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkilin sahibi bulunduğu dergi ile ilgili herhangi bir yasal işlem bulunmamaktadır." diyerek, usûle aykırı ve duyarsızlıktan yararlanarak yanlış bir reklâm (PARA) alışverişi dizgesine alışmış olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sahibi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı ve onun eşi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (birçok dâvâdan yargılanan) Mustafa Şükrü Demirkanlı, elde ettikleri usûlsüz uygulamanın sürgit yürüyeceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Çünkü, ben, yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, kendi çıkarlarımı değil, devletin, halkın, toplumun çıkarlarını düşünerek hareket eden bir sanat felsefecisiyim. Bu bağlamda, yineliyorum, mevzuat elverirse, elde edeceğim tazminatı (İstanbul Devlet Tiyatrosu Reklâm Kuleleri'nin Kurtulması Projesi kapsamında) kullanabilirim. Yeter ki, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı zor durumda kalmasın. Kültür Bakanlığı, tiyatro dergilerinin kurdukları tezgâhla reklâm (PARA) alınarak iflâsa sürüklenmesin.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bununla ilgili iddiaları var ise bunun yerinin hukuk mahkemeleri değil, idari makamlar veya savcılıklar olduğu açıktır." diyerek, mahkemeyi ve onun şahsında yargıcı yanıltmak için hukuka takla attırma girişimlerini sürdürüyor. Benim, usûlsüzlüklerle uğraşmamam için, hakkımda defalarca "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlendiği gibi, üstüne üstlük, hakkımda onlarca dâvâ açtırılıp, açılıp bütün enerjimin dumura uğratılması için büyük bir çaba harcandı. Yüzlerce kez, polisin, savcının, yargıcın karşısına çıkmak, yüzlerce, binlerce sayfa savunmak yazmak, ikide bir ifade vermek için karakollara gitmek zorunda bırakıldım. Ben, "kaldırım mühendisi" değil, bir sanatçıyım. Bunun yanı sıra, uluslararası ciddî işler yapan "elmas tacirî" biriyim. Dünyanın her yerine gidip, onlarca fuarda ülkemizi temsil ediyorum. Bunun sağlamasının yapılabilmesi için, örnekse, ABD, Brezilya, Hong Kong, İsviçre, İtalya, Litvanya, Sırbistan, Tayland vs. ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyet Konsoloslukları ile iletişime geçip bilgi alabilirsiniz. Sürekli olarak bütün dünyayı gezmek zorunda bulunmama karşın, bana karşı başlatılıp, sürekli hâle getirilen "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYALARI", bırakınız "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar" ile uğraşmayı, günlük yaşamımı sürdürmeme bile engel teşkil ediyor. Ayrıca, "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar veya savcılıklar" nezdinde girişimde bulunmadığım izlenimi oluşturulması da, dolaylı olarak söylenmiş pembe bir yalandır. 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Kaldı ki böyle bir durumda bile davacının kişilik haklarına bir saldırı söz konusu olmayacağından, davacının tazminat davası açmasına yasal olanak bulunmamaktadır." diyerek, benim bu tazminat dâvâsını, sadece Kültür Bakanlığı'nın uğradığı zarar nedeniyle açtığım izlenimi oluşturulması, en hafif deyimiyle, yargıcı ve onun şahsında mahkemeye zerre kadar ciddîye almama niyetinin olduğudur. Ben, bu tazminat dâvâsını, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde derdest olan bir "KAMU DÂVÂSI" içeriğindeki "İFTİRA SUÇU" (TCK 267. MADDE) yargıca ve onun şahsında mahkemeye sunarak açtım. Bıkmadan yineliyorum; mevzuat elverirse, alacağım manevî tazminat parasını Kültür Bakanlığı'na aktarmak istiyorum. Çünkü, Kültür Bakanlığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu Reklâm Kuleleri'ni bile kendisi kullanamaz durumdadır. Bu denli yoksul bir bakanlık, devlet adına, halk adına, toplum adına desteklenmelidir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Öncelikle davacının hukuki menfaati ve kendisine yönelik bir haksız fiil bulunmadığından davanın reddi gerekmektedir." diyerek, benim hukukî menfaatimi benimle sınırlamaktadır. Ben, sıradan bir meslek sahibi, örnekse avukatlık yapan sıradan bir insan değil, devleti, halkı, toplumu düşünen ve bu nedenle, kırk yılı aşkındır "ÜCRETSİZ SANATSAL ÇALIŞMALAR" yürüten tanınmış bir sanatçıyım. Benim menfaat anlayışım kendimle sınırlı değildir. Benim menfaat anlayışım devleti, halkı, toplumu da kapsama alanına anabilecek kadar geniş bir menfaat anlayışıdır. Yukarıda açıkladığım gibi, Kültür Bakanlığı'nın usûlsüz olarak reklâm (PARA) ile aldatılması da benim menfaat anlayışım içeriğindedir. Ben, mevzuat elverirse, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'dan alacağım 100.000,00 TL'yi, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın verdiği ciddî zararların bir kısmını telafi edebilmek için Kültür Bakanlığı makamına bağışlamak istiyorum. Burada belirleyici olan, bu mahkemenin yargıcı olmalıdır. Çünkü, ben, bu mahkemeye güvenerek dâvâ açtım. Yoksa, dâvâlı Gülhün Avşar Demirkanlı ve onun "menfaat" sözcüğünü sürekli olarak yinelemekten başka hukukî bir söylem geliştiremeyen vekili avukat Reyhan Kayışlı'ya güvenerek asla ve kesinlikle bir adım bile atmam. 

2 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 3. Maddesinde 'internet teröristi' olanak nitelediği Burak Caney isimli şahsın kendisine yönelik 'entelektüel linç kampanyası' düzenlediği iddiasında bulunmuştur." diyerek, tâbirî caizse, "ADLİYEYİ KANDIRMA" yoluna sapıyor. Ben, olay ve olguları, sadece tekil, tikel ve soyut olarak değil, çoğul, tümel ve somut olarak ele alan bir sanat felsefecisi olmanın yanı sıra, tabiî ki, aynı zamanda, neden-sonuç ilişkilerine de önem veren bir bilimsel düşünürüm. Ben, İnternet ortamında birilerinin özel yaşamına taciz eden sıradan bir insan muamelesi görmeyi asla kabul edemem. Ben ne diyorum? Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin başlattığı "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin tekil, tikel ve soyut olmadığını, bu kampanyanın bir ardılı olduğu gibi, bir de öncülü bulunduğunu gündeme getirebilme gayretiyle, Burak Caney adını da anmak zorundayım. Çünkü, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın önderlik ettiği "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI", Burak Caney adlı sanal kişinin başlattığı "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin ardılı olmasıyla dikkat çekmektedir. Bu nedenle, Burak Caney adlı sanal kişinin, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı (bile) olabilir. Neden olmasın? Neden-sonuç ilişkisine önem veren diyalektik hukuk kavramıyla bakıldığında, durum gayet anlaşılır bir hâldedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bu şahıs ile ilgili iddialarını, müvekkile yönelik olarak açtığı dava dilekçesinde bildirmesinin hukuki bakımdan bir karşılığı bulunmamaktadır." diyerek, zihniyetinde yer etmiş olan "Ne yazarsam kabul görür!" avukat mantığıyla hareket etmektedir. Oysa, karşısında, "KAMU DÂVÂLARI" ile cebelleşen 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı yargıç değil, bir hukuk yargıcı var. Burada kişisel bir durumdan değil, "ceza / hukuk" farkında bahsediyorum. Çünkü, bilindiği gibi hukuk yargıçları, daha çok, muhakemenin "şairleri" olarak bilinir. Nesnel koşullar gereği; taciz, uyuşturucu, yaralama gibi "basit işler" ile uğraşmak yerine, toplumsal uyuşmazlıklarla uğraşan yargıçlar, avukatın yalınkat söylemine tabiî ki, asla ve kesinlikle pabuç bırakmaz. Hukuk yargıçları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu kuramıyla özgürleşirler. Hukuk yargıçları, "CEZANIN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile hareket ederler. Hukuk yargıçları, olay ve olguları, "kendi mantığı içerisine tutsak ederek" tikel olarak değil, tümel olarak düşünürler. Hukuk yargıçları, sadece "hukuk şairi" değil, aynı zamanda "hukuk filozofu" olarak anılır. Ben, zâten kabul görmüş dâvânın kabul görmesi için, yargıçlara, "hak etmedikleri sıfatlar" yüklemiyorum. Yineliyorum; mevzuat elverirse, tazminatı Kültür Bakanlığı'na aktarmak istiyorum. Tabiî ki, yukarıdaki koşulları unutmadan.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, bu kişi hakkındaki iddialarını ancak kendisine karşı yönelteceği bir dava ile ileri sürebilir." diyerek, demagojiyi, mugalatayı, saptırmayı, yalanı sürdürmekte hiçbir sakınca görmemektedir. Çünkü, dilekçemde de belirtmiş olduğum gibi, Burak Caney, tam bir sanal kişi, İnternet teröristi, zembereği kurulmuş bir canavardır. Ben, elimde herhangi bir savcılık yada mahkeme belge ve bilgisi olmadığı için net olarak ciddî bir iddiada bulunmasam bile, kanaatim, sezgim, zannım o yöndedir ki, Burak Caney adlı sanal kişi, "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" militanlarından biri, (belki de) dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, Burak Caney adlı sanal kişi olabilir. Bunun kanıtlanabilmesi için de, savcılık ve/ya mahkeme gayreti gerekmektedir. Ben, devlet olmadığım için, sadece ve yalnızca kanaatimi, sezgimi, zannımı dile getirebilirim. Bu da, benim en doğal Anayasal, yasal hakkımdır. Bunu gündeme getirdim diye, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı'nın müstehzî davranışına katlanmak zorunda değilim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bununla birlikte davacı bu 'kişinin ip numarasının' saptanmasını istemişse de, ip numaraları kişilere bağlı bir kavram değildir." diyerek, teknik bir konuyu bile, yine müstehzî bir bağlam ve söylemle dile getiriyor. Oysa, buradaki durum, anlambilimsel, bilgikuramsal, dilbilimsel bir durum değil, ciddî bir suçlama durumudur. Mahkeme, her ne kadar bir "hukuk mahkemesi" olsa da, mevzuat elverdiği takdirde, Burak Caney adlı sanal kişinin kimliğinin araştırılmasına gereksinme duyarsa, bunun peşine düşebilir. Bunların en büyük korkusu da budur. Çünkü, Burak Caney, sadece bana değil, başta oyun yazarı Coşkun Büktel olmak üzere, Türkiye tiyatrosuna, devlete, halka, topluma çok büyük bir zarar vermiştir. Entelektüel kaygıya sahip olan herkes, Burak Caney'in "peşine düşmek" durumundadır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bunun saptanması içinse ancak suç unsuru taşıyan bir internet gönderisinin varlığı gereklidir." diyerek, bana, yargıca akıl veriyor. Oysa, Burak Caney'in saptanması (eğer onlardan biri değilse) onların da işine geleceği için, onlar da, bir ân önce, bir İnternet canavarının saptanmasını hararetli bir biçimde istemeliler. Ne var ki, bir "suçluluk psikolojisi" ile olsa gerek, bu durumdan bucak bucak kaçmayı yeğlemektedirler.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ancak dosyada böyle bir veri bulunmamakla birlikte, bu konunun müvekkile yöneltilen eldeki davayla da hiçbir ilgisi bulunmamaktadır." diyerek, yineleme gücünü kullanmaya devam ediyor. Savunduğu dosyayı savunmak için değil, zorunlu olduğu, sadece bir para makinesi gibi gördüğü için savunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, sürekli olarak yinelemeye başvurarak, benim canımı sıkıyor. Bunun yanı sıra, öyle tahmin ediyorum ki, yargıcın kişiliğinde mahkemenin de canını sıkabilir. Hattâ, yaptığı (aslında yapamadığı) savunma ile müvekkili dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'ya zarar vermektedir. Müvekkil kendisi bilir ama, ben olsam, avukatlığı sadece bir dilekçe yazıcılığına indirgeyerek, yineleyici bir mantıkla hareket eden Reyhan Kayışlı'yı asla vekil tayin edip, avukatlık yaptırmam. Tabiî ki, hiçbir hukukî bilgisi bulunmayan müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, vekil olarak bir avukatla anlaşmak zorunda bulunduğu için, yetersiz de olsa, Reyhan Kayışlı ile anlaşma yoluna gitmiş. Ancak, bu koşullarda, nesnel durum gereği, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı bu dâvâyı yitirecek ve böylece de (mevzuat el verirse) Kültür Bakanlığı'na önemli bir parasal yardımda bulunmuş olacağım. 

3 Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin devamında müvekkilin kendisine karşı yapılan 'linç kampanyaları'nı desteklediğini iddia etmiştir." diyerek, müvekkilin "suç" ögesini daraltıyor. Müvekkilin sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Nisan 2009 tarihli sayısında, müvekkil, bilerek, isteyerek, bana karşı "HAKARET SUÇU" (TCK 125), "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) ve "SUÇ UYDURMA SUÇU" (TCK 271) işlemiştir. Bunun saptanması için, "KINIYORUZ!" başlığıyla yayınlanan ve bütün Türkiye'ye gönderilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin ilgili sayısı mahkemeye sunulmalıdır. Bu dergide yayınlayan ve baştan aşağı "HAKARET", "İFTİRA" ve "SUÇ UYDURMA" eylemlerini içeren metinde şu sözde vardır:

"Hilmi Bulunmaz’ın (...) gibi ifadeler ve küfürlerle dolu yazısını yayımlamadığı için Ertuğrul Timur’a yönelik LİNÇ GİRİŞİMİni sürdürmekten geri durmamışlardır."

Beni "LİNÇ GİRİŞİMCİSİ" olarak alenen suçlayan müvekkil, "LİNÇ KAMPANYALARI DESTEKÇİSİ" değil, "LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTLEYİCİSİ"dir. Müvekkilin "suç ögesi" daraltılmamalı, aksine genişletilmelidir. Benim muhakeme edildiğim, "KAMU DÂVÂSI" açtırdığım, "MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI" açtığım ve "SAVCILIK SORUŞTURMASI" yaptırdığım dosyaların her biri kılı kırka yararak okunup incelenebilirse, zâten durum, kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Şu ânda, burada görülmekte olan dâvâ basit, sıradan bir dâvâ değil, tarihsel ve toplumsal boyutu derinlikli bir dâvâdır. Bu dâvâ, sadece beni ve müvekkili değil, devleti, halkı, toplumu yakından ilgilendirmektedir. Şu ânda sürmekte olan ve/ya bitmiş bulunan onlarca dâvânın hiçbiri kişisel menfaatlerle sınırlandırılabilecek düzeysiz ve yüzeysel dâvâlar değildir. Her biri tarihe ve topluma mal edilmesi gereken olağanüstü dâvâlardır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davalı söz konusu mantık ve hukuk dışı iddialarını birçok şikâyet ve dava dilekçesinde dile getirmiş, ancak müvekkil hakkında davacının kişilik haklarını zedelediği yönünde hiçbir dava açılmamış ve mahkeme kararı çıkmamıştır." diyerek, daha "dâvâcı" ile "dâvâlı" kavramlarını bile birbirine karıştırmaktadır. Hukuk aşkıyla değil, para kazanma hırsıyla avukatlık yaptığını sandığım dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, benim "DÂVÂCI" olduğumu bile bile, sözüm ona bir kalem sürçmesiyle, beni, "DÂVÂLI" kılığına sokmaktadır. Bu bile, hiç de iyi niyetli bir davranış değildir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı hakkında İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde koskoca bir "İFTİRA SUÇU DÂVÂSI" açılmasına karşın, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile, göz göre göre, tam anlamıyla ciddî bir "YALAN" söylemektedir. "İFTİRA SUÇU" işlemek saikiyle hareket etmek, ne zamandan beri, "kişilik haklarını zedeleyen bir suç" değildir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının 'linç kampanyası' olarak andığı olay, 2009 yılında onlarca tiyatrocu ve yayıncının kendisinin küfür ve hakaret dolu yayınlarına karşı, 'küfürsüz yayıncılık' çağrısı ile imzalayıp yayınladıkları bir bildiriden ibarettir." diyerek, olay ve olguları hızla, hem de şimşek hızıyla bayağılaştırmak, daraltmakta, küçültmekte ve kendileri için zararsız, benim (devlet, halk, toplum) için yararsız boyuta indirgemektedir. "2009 yılında onlarca" değil, tam tamına 1100 kişi tarafından (ki çoğunluğu tiyatrocu falan değildir, "YALAN" söyleniyor) bana ve benimle birlikte tiyatro yazarı Coşkun Büktel'e karşı düzenlenmiş çok ciddî boyutları bulunan "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" eylemidir. Aslında, koşullar elverirse, "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" (TCK 220) kapsamına girmesi gereken olağanüstü bir eylemlilik söz konusudur. Benim "küfür ve hakaret dolu yayınlar" yaptığım iddiasını temellendirmek, örnek sunmak yerine, karakuşi yöntemlere başvurarak "YALAN" söyleyen müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, suç işleyen müvekkilleriyle (Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı) özdeşleşerek, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bir dâvâ açmasına karşın, uzun zamandır bu dâvâ ile bile hiç ilgilenmemektedir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, gerçek anlamda hukuka saygı göstermek yerine, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dâvâ dosyasında da görülebileceği gibi, hukuka saygısızlıkta bulunmaktadır. Avukat, "DÂVÂLI" ve "SANIK" müvekkilleriyle özdeşleşerek yaptığı "YALAN" beyanlar nedeniyle, ayrıca muhakeme edilecektir. Yakında, çok yakında, pek yakında, kendisini mutlaka yargı sürecine dahil edeceğim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Hukuk kişilerin zihinsel dünyasındaki algılarla değil, somut olay ve kanıtlarla ilgilenir." diyerek, kendisine söylemesi gereken müstehzî sözü bana söyleyerek, bence, resmen benimle dalga geçmektedir. Sadece benimle dalga geçmekle yetinse, söyleyecek bir sözüm yok. Ancak, yüzlerce yıldır ağır ağır oluşan evrensel hukukla da dalga geçmektedir. Ben, "iki kere iki dört eder" mantığıyla hareket ederek, kılı kırka yararak oluşturduğum "somut olay ve kanıtlarla" ilgilenmemi ciddiye almayarak, benim hukuk felsefesine yaklaşımımı yüz seksen derece ters çevirerek, mahkemeyi aldatma mantığıyla hareket ediyor. Hukukun kişilerin zihinselliği ile değil, somut olay ve kanıtlarla ilgilendiğini çok iyi bildiğim için, demagoji, mugalata, saptırma, yalan cihetine gitmeyip, somut belge, bilgi, bulgularla ilgili somut durumlara dayanıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ortada davacının 'linç edilmek' gibi saldırıya uğradığına dair herhangi bir kanıt ve mahkeme kararı bulunmadığına göre, davacının tazminat talebinin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır." diyerek, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, düzenlemiş bulunduğu bu kampanyayı dergi kanalıyla tüm ülkeye sunması bağışlanabilecek bir durum değildir. Mahkeme, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "KINIYORUZ!" başlığıyla sunduğu "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ UYDURMA SUÇU" ve "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" içeren sayısı elde edilebilinirse, durum somut olarak kendiliğinden saptanabilecektir. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, kurulduğu günden bu yana, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Bakırköy Belediyesi gibi resmî kurumlardan usûle aykırı olarak reklâm (PARA) almaktadır ve ben, bu usûlsüz durumu sürekli bir biçimde eleştiriyorum. İşbu nedenle, benim susturulmam için bütün araç ve gereci kullanan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, şimdi de, avukatları sayesinde yalan yola başvurma durumunda kalmıştır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca yayınlanma tarihi 2009 yılı olan bu bildiriyle ilgili davacının talep hakkı zamanaşımına uğramış olduğundan davacının böyle bir talebi varsa, buna karşı zamanaşımı itirazında bulunmaktayız." diyerek, neye, niçin itirazda bulunduğunu somut söylemeyip, yine karakuşi yöntemle hareket etmektedir. Oysa, bana karşı işlendiğini sandığım "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ İŞLEMEK İÇİN ÖRGÜT KURMA SUÇU" ve "SUÇ UYDURMA SUÇU" maddeleriyle düşünüldüğünde, hangi suçun hangi zamanaşımı söz konusu olduğu ortaya çıkabilecektir.

4Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı son olarak müvekkilin kendisine karşı iftira suçunu işlediğini ileri sürmüştür." diyerek, yine kafa karışıklığı oluşturmaya çalışmaktadır. Oysa ben, sadece ileri sürmedim, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı makamında bulunan dâvâ dosyasıyla da "İFTİRA SUÇU" olgusunu somut hâle getirdim. Savcılığın "KAMU DÂVÂSI" açılması yönündeki mütalâası hiçbir anlam içermemekte midir? Şu ânda "SANIK" sıfatıyla yaşasa bile, mahkemenin verebileceği "CEZA" ile "SUÇLU" olamayacak mıdır? Müvekkilin vekili, nasıl bu kadar emin konuşabilmektedir?

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, Cumhuriyet Savcılığına uydurma bir dosya numarası bildirerek müvekkilin kendisi hakkında şikâyetçi olduğunu, ancak kendisinin beraat ettiğini iddia etmiştir." diyerek, sadece beni değil, Sayın Cumhuriyet Savcılığı'nı da töhmet altında bırakmaktadır. Müvekkil, vekil ağzıyla düpedüz "YALAN" söylemektedir. Ben, nerede ve ne zaman "BERAAT ETTİĞİMİ İDDİA ETMİŞ"im? Bunu kanıtlamak gerekir. Bunu kanıtlamayan, "İFTİRA SUÇU" işleyen "MÜFTERİ" olarak anılır. Eğer mevzuat elverirse, müvekkilin vekil ağzıyla dile getirdiği bu "İFTİRA SUÇU" nedeniyle, hemen, buradan "SUÇ DUYURUSU" sürecinin başlatılmasını istiyorum. Buna hakkım var. Çünkü, bana, düpedüz iftira atılıyor.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil hakkında bu konuda İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2013/201 E sy dosyası ile açılan davada davacının şikâyetine konu savcılık dosyası istendiğinde söz konusu dosyanın taraflarla hiçbir ilgisi olmadığı görüşmüş, bu konuda dosyaya tarafımızca beyanda bulunulmuş, ancak davanın duruşması henüz yapılmamıştır." diyerek, hiç de haklı olmadıkları bir durumu, demagoji, mugalata, saptırma, yalanla savuşturmaya çalışmaktadır. Polislere, savcıları, yargıçlara akıl öğretme gayretindeki müvekkilin vekili, hukuku bir bilim boyutunda değil, bir aldatma boyutun kullanmaktadır. Buna izin veremem. Ben izin versem bile, yargıcın şahsında mahkeme buna izin vermez. Ben, "HUKUKSUZLUĞUN ÜSTÜNLÜĞÜ" anlayışına değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" anlayışına hizmet eden bir sanat felsefecisi olarak, hukuk felsefesinin mantığını kılı kırka yararak çözümleyebilme yeteneği gelişmiş bir kişi olarak, müvekkilin vekiline zerre kadar olsun asla ve kesinlikle katılmıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu dosyanın mahkememizce incelenmesini ve eldeki davaya dayanak olması halinde sonuçlanmasının beklenmesini talep etmekteyiz." diyerek, aslında hiçbir şey söylememiş oluyor. Sadece zaman kazanmaya oynuyor. Çünkü, müvekkilden vekillik parası aldığı için, müvekkiline şirin görünmeye çalışıyor. Polise, savcıya, yargıca akıl verme gayreti ötesinde, hiçbir "hukuk gayreti" içerisine girmeyen müvekkilin vekili, elinden gelse, yargıcın koltuğuna sıçrayarak, benim hakkımda kendisi nihai kararı verecek!

5Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, kendisi hakkında onlarca dava açıldığını belirterek, bu süreci de 'hukuksal linç kampanyası' olarak nitelemiştir." diyerek, sözünün bittiğini ve sadece benim söylediğim sözleri yinelediğini açık seçik belli ediyor. Evet, onlarca yıldır (hattâ Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ândan başlayarak) "devletin malı deniz, yemeyen domuz" mantığıyla hareket eden devlet karşıtı, halk karşıtı, toplum karşıtı kişiler, sürekli olarak eleştirilmeyi hak etmelerine karşın, her nedense, kendilerine yapılan ciddî, incitici eleştiriler söz konusu olduğunda, bu ciddî ve önemli eleştirilerin tümünü birden "HAKARET", "İFTİRA", "KÜFÜR", "SÖVGÜ" olarak niteleme yönünde hareket etmeyi resmen alışkanlık hâline getirmiş durumdalar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacıya karşı birçok tiyatrocu, yayıncı ve avukat tarafından hakaret ve sövme suçu nedeniyle şikâyette bulunulduğu ve tazminat davası açıldığı bir gerçektir." diyerek, benim söylediğim sözleri yineleyerek, sanki, yargıca herhangi bir söz söylemiş gibi davranıyor. Benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için dâvâlar açakların tümünün statüko yanlısı olmaları, zâten her şeyi çok net bir biçimde gözler önüne sürüyor. Ben, devleti, halkı, toplumu düşünürken, beni dâvâ edenler, sadece ve yalnızca kendi küçük çıkarlarının peşinden koşuyorlar. Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin, devletin ve toplumun olmazsa olmaz haklarını gasp ederek yaşayan tiyatro tufeylileri, 1100 kişilik bir örgüt gücü oluşturarak, benim hakkımda, sürekli bir biçimde "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlemeyi alışkanlık hâline getirmişlerdir. Kültür Bakanı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü gibi yetkili kişileri bile canından bezdirecek kadar güçlü bir inatçılığa sahip tufeyliler, tabiî ki, bana karşı da her türlü yola başvuruyorlar. Ancak, ben, ne bakana, ne genel müdüre benzerim. Ben, hiçbir zaman için "çiğ yemediğim" ortada olduğundan, hukukî haklarımı sonuna dek kullanırım. Onlar, benden değil, hukuktan korkuyorlar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu davaların büyük bir kısmı davacının mahkûmiyetiyle sonuçlanmış, geri kalan kısmı ise halen sürmektedir." diyerek, demagoji yapmakta, mugalataya başvurmakta, olayları çarpıtmakta, saptırma ve yalan eylemine yönelmektedir. Bana karşı açılan ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki 2010/8 Esas Sayılı "KAMU DÂVÂSI" sonucunda "BERAAT" etmekle birlikte, birçok dâvâ da benim lehime sonuçlandı. Hâlen sürmekte olan on (rakamla 10) dâvâda ya MÜŞTEKİ yada DÂVÂCI olarak muhakeme ediliyorum. Benim açtırdığım, açtığım dâvâlara asla ve kesinlikle değinmeyen müvekkilin vekili, elmanın çürük yarısını göstermesine karşın, elmanın sağlam yarısını gizleyerek, mahkemeyi aldatma cihetine gitmektedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yani davacının iddia ettiği gibi kendisine karşı iftira suçunun işlenmesi bir yana, kendisinin sürekli olarak küfürlü ve kişilik haklarını zedeleyici yayın yaptığı verilen mahkeme kararları ile defalarca tespit edilmiştir." diyerek, açık açık "YALAN" söylemektedir. Örnekse, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde işlem gören ve benim "BERAAT" etmemle sonuçlanan 2010/8 Esas Sayılı dosya mahkemeden istenip incelenebilir. Müvekkilin vekili "YALAN" söyleyerek ne elde etmek istemektedir? Bunu anlayabilmiş değilim! 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu davalardan tespit edebildiklerimiz;" diyerek, kendisi avukat olduğunu unutmuş oluyor. Oysa, benim bildiğim kadarıyla, avukatlar UYAP'a girip, benim hakkımda bütün muhakeme süreçlerini görebilirler. Sadece ve yalnızca Demirkanlı'lara karşı açtırdığım, açtığım sekiz dâvâ söz konusu. O da şimdilik kaydıyla. Pek yakında, hem Demirkanlı'lara ve hem de müvekkilin vekili avukat Reyhan Kayışlı'ya onlarca dâvâ açmayı planlıyorum. Az kaldı... 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Soma Sulh Ceza Mahkemesi 2011/578 E, 2012/768 K,
Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/289 E, 2012/1119 K,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218 E,
İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217E,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3131 E,
Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/256 E,
İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi 2010/337 E,
İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/650 E, 2013/320 K sy dosyalarıdır." diyerek, aşağıda sunduğum ve her biri çok ciddî suçlar içeren dâvâ dosyalarını gözlerden uzak tutmaktadır. Lütfen, sunduğum şu dosyaları tek tek inceleyiniz ki, "YALAN" değil, "GERÇEK" ortaya çıkabilsin:

İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/663
İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/523
İSTANBUL 12. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/664
İSTANBUL 22. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/551
İSTANBUL 27. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/943
İSTANBUL 24. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ - 2013/201
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2012/481
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 2013/230

İSTANBUL 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacı hakkında şikâyetçi olarak bulunduğu İstanbul 35.Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2013/311 E sy dosyası ile görülen ceza yargılaması halen sürmektedir." diyerek, elmalarla armutları topladığı gibi, sapla samanı da birbirine karıştırıyor. Hattâ ayvalarla şeftalileri aynı sepete koyarak, şeftalilerin ayvalar altında ezilmesini arzu ediyor. Ancak, hukuk işleri, "barıştır-karıştır" yöntemiyle değil, mantık dizgesiyle, felsefî düzlemde ilerler. Müvekkilin vekili hukuku hiç ciddîye alma niyetinde değil. Ciddîye alması için, uyarılması gerektiği kanısındayım.

6 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yukarıda açıkladığımız şekilde, davacı dilekçesinde hiçbir somut vaka ve kanıta dayanmamış, dilekçesinin büyük bir kısmında ise müvekkille ve davayla ilgisi bulunmayan konulardan söz etmiştir." diyerek, eğer çocuk kandırma yoluna gitmiyorsa, beni, yargıcı kandırması olanaksız olduğunu kavrayabilmelidir. Müvekkilin vekili, kendisini hukuk yoluna davet edecek bir merciye gereksinim var. Benim yazdığım hukuk metni orta yerde somut olarak orta yerde durup dururken, sanırım, müvekkilin vekili, yargıcın bu hukuk metnini okumayacağı inancıyla hareket ediyor. Oysa ben çok eminim ki, benim yazdığım hukuk metinleri mutlaka okunur. Buna çok eminim...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu bakımdan davacının yazılı metninin bir dava dilekçesi niteliği taşıyıp taşımadığı dahi kanımızca tartışmalıdır." diyerek, benim hakkımda hukukî kuşku oluşturmaya çalışıyor. Oysa ben, hiçbir kuşku oluşturma yoluna tenezzül etmeden, direkt olarak, gayet net, oldukça somut bir dille şunu söylüyorum: Müvekkilin vekili tarafından yazılan metnin, hiçbir değeri yoktur ve asla ciddîye alınmamalıdır. Zâten, Sayın Mahkeme Yargıcı, durumun ayrımındadır. Hukuk felsefesi bilinci gelişememiş bir kişi tarafından yazılan bu hukuk dışı metin, hukuk fakültelerinin giriş sınavında bile kullanılmayı hak etmeyecek kadar bulanık ve art niyetli bir metindir. Ciddîye almıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacının kişilik haklarını zedeleyici hiçbir eylemi bulunmadığı gibi, davacının talep ettiği tazminat miktarı da fahiş düzeydedir." diyerek, yine "YALAN" söyleyerek, Nisan 2009 tarihli Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yayınlanan "KINIYORUZ!" başlıklı "İFTİRA METNİ" olgusunu görmezden gelmemizi istemektedir. Bunun yanı sıra, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi ile İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde aramızda süren dâvâları görmezden gelmemizi istemektedir. Belirtmiş olduğu mahkemelerdeki dâvâ dosyalarının numaraları istendiğinde tabiî ki, derhal sunabilirim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu nedenlerle haksız ve dayanaksız davanın reddini talep etmekteyiz." diyerek, kandırmak istediği çocuğa elma şekeri sunan abla rolüyle sahneye çıkmaktadır. Kendisi, neden İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bulunan ve kendisinin açmış olduğu hukuk dışı, sözüm ona tazminat dâvâsıyla neden ilgilenmemektedir. Çok merak ediyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama gider ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep ederim." diyerek, demagojiyi, çarpıtmayı, mugalatayı, saptırmayı, yalanı sürdürmektedir. Eğer mevzuat elverirse, harç giderini ödemek koşuluyla, 100.000,00 TL olan manevi tazminat dâvâsı miktarının 200.000,00 TL olarak yükseltilmesini istiyorum. 20/09/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ