26 Nisan 2013 Cuma

Bulunmaz, hukuk bilgisi çok kıt Eyyüp Fırat Kuyurtar'ı kıyasıya eleştirdi

Yazı çalışmaları sürüyor. Bitince "not" kaldırılacak!

***

Sadece hukuktan, yalnızca toplumdan değil, yaşamın hiçbir alanından anlamayan Fırat Kuyurtar üfürmüş!

Hilmi Bulunmaz
26 Nisan 2013

"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı, Avukat Uğur Demirci Tosun'un şeriki (hukuksal eylem ortağı) ve LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, her zaman yaptığı gibi, yine olağanüstü üfürmüş, yine oldukça saçmalamış. Kuyurtar, üfürmek ve saçmalamak eyleminin içeriğini doldurmak için, rahat yaşamı boyunca hep saçmalayıp, sürekli olarak üfüren Fazıl Say'ı konu edindiği yazısının başlığına şöylesine bir anlamsız söz öbeği yığmış: "'Cennet-i Ala Kerhane midir?' Desem Kaç Kişi Ayaklanır?" Her zaman yaptığım gibi bu yazıyı değerlendirebilmek, eleştirmek için, dramatik yazarlık gücümü halk yararına kullanarak, bir diyalog biçiminde ilerlemek istiyorum. Buyurun yavaş yavaş okuyunuz!

Kuyurtar Kuran’ı açtım, okumaya başladım, yahu sürekli yok yanacaksın, yok haşlanacaksın, inanmadın mı ayvayı yedin… Hemen kapattım, olmaz arkadaş böyle olmaz, bu tanrı ne menem şeydir? Hem yaratıyor hem de cezalandırmak için fırsat kolluyor…


Bulunmaz - Bu sözler, sana mı ait? Yoksa, başkasına mı?... Fazıl Say'a mı, Uğur Demirci Tosun'a mı, Ömer Faruk Kurhan'a mı?... Bu sözleri kimin söylediğini hiç belli etmemişsin. Bu sözler, yatık yazıldığına göre, sana ait değil, bir başkasına ait... Sözler yatık, ama tırnak işâreti (") yok. Tırnak işâreti olmadığına göre sana ait. Yatık olduğu için başkasına ait. Kaynak belirtmediğine göre, sözlerin sana ait olduğunu düşünüyorum.


Kuyurtar - Böyle bir yorum yazısı yazsam başıma ne gelir acaba? Fazıl Say gibi hızlıca yargılanıp ceza alır mıyım, daha ne demek istediğim bile anlaşılmadan?!


Bulunmaz - Bu asla yorum falan değil! İlkel bir ateizm saçmalaması... Kendini, halkını, tüyü bitmemiş yetimi düşünmeyen cahil bir ateistin söyleyebileceği bir saçmalık bu. "Böyle bir yorum yazısı yazsan, başına hiçbir şey gelmez." korkma! Seni kimse ciddiye almaz!... Senin şimdiye kadar yargılanıp yargılanmadığını, ceza alıp almadığını hiç bilmiyorum. Ancak, sen, benimle bu kadar (hem de mevzuat usulsüzlüğü yaparak) uğraşırsan, sanırım, yargılanıp ceza alacaksın. Kendine dikkat et canım!


Kuyurtar - Benim işim hukukçuluk ve kenarından köşesinden sanatçılık… Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararı, ifade özgürlüğü kullanılırken çoğunluğun hassasiyetlerini gözetme konusunda emsal olduğundan, sanatını az olanın dertlerine adayan sanatçıları, düşünce insanlarını endişelendirmelidir.


Bulunmaz - Senin işinin "hukukçuluk" olduğunu hiç sanmıyorum! Benimle ilgili olarak bir dava açtırmak için "İSTANBUL (.....) SULH CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE" usûlsüz bir talepte bulunur bulunmaz, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı, senin usûlsüz talebine karşı, "Talebin REDDİNE" damgasıyla yanıt verdi! 


Bir kişinin, kendine "hukukçu" diyebilmesi, bir hukuk fakültesinden "hukuk diploması" alabilmesi, o kişinin "hukukçuluk" kurallarına uygun davrandığını, usûlsüzlük yapmadığın kanıtlamaz... Sen, en basit bir "talep dilekçesi" yazabilecek durumda bile değilken, nasıl oluyor da, kendini "hukukçuluk" işiyle tanımlayabiliyorsun?!... Sanatçılığına gelince... Herhangi bir insan, "çorba içtiği" işini doğru dürüst yapabilme becerisine sahip değilken, en "yüce" insan eylemliliği sanatçılığa nasıl b/ulaşabilir? B/ulaşsa bile böyle beceriksiz birine sanat asla b/ulaşmaz. 

Fazıl Say ile ilgili söylediğin sözler çok bulanık... Değil anlayıp üzerinde düşünce geliştirmek, okuyabilmek bile çok zor... "Çorba içtiği" işini bile doğru dürüst yapma becerisi geliştirememiş bir kişinin, Fazıl Say'ı yada bir başka kişiyi anlatması olanaksızdır. Birinin, Fazıl Say yada bir başka kişiyi anlatabilmesi için, anlatmak istediği kişiyi anlayabilmesi gerekir! 

Yalnızca Fazıl Say'ın değil, herkesin "çoğunluğun hassasiyetlerini gözetmesi" gerekir. Fazıl Say, herhangi bir toplumsal duyarlılığa sahip olmadığı, banal, düzeysiz, vurdumduymaz bir ateist olduğu için, halkın duyarlılığına değil, "DOĞUŞ HOLDİNG" inisiyatifindeki duyarlılığa yaslanıyor. Burjuva Fazıl Say, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin değerlerine değil, pembe sermayenin değerlerine göre hareket ediyor... 

Kuyurtar - Mesele Fazıl Say'ın attığı tweetlerde kullanılan Allahçı ithamından ve cennet tasviri ifadelerinden kaynaklanıyor. Önce öğrenelim: İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a göre; İslam’da ahiret inancı, dünya sürecine hapsolarak veya dünya sürecinden koparak değil; sürecin içinden geçerek kazanılmaktadır. Geleceğe iman, yarınlardan umudunu kesmeme, ileriye bakış, ileriyi, daima ileriyi düşünüştür. Kuran, yaşayanlar için, insanın sosyolojik ve psikolojik her türlü maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama amacı ile uygulansın diye gönderilmiştir. Kuran’da tasvir edilen cennet ve cehennem, kişinin hayattaki tercihleri ile yaşarken hayatı cennet ve cehenneme dönüştürmesine yöneliktir. İlahi kelam sözünü söylerken çoğu zaman tasvirlerden, benzetmelerden faydalanmaktadır. Örneğin sakla samanı gelir zamanı derken, saman saklamayı değil, tedbirli olmayı tavsiye etmektedir. Buna rağmen birileri çıkıp bundan mal biriktirmek, saman saklamak anlıyorsa, yanlışında sebat edip cahillik ediyorsa bu onların yanlışıdır ve dürüstlük, bu yanlışta sebat edenlere yanlış yapıyorsunuz demeyi gerektirmektedir. Cennet ve cehennemin, dünyada numuneleri bulunan ama aynı zamanda yasaklanan bir takım haz, şehvet, doygunluk hislerinin sonuna kadar tatmin edildiği, hatta tavan yaptığı bir yer olarak tanımlanması Kurana ithaf edilen bir iftiradır.


Bulunmaz - Fazıl Say, o tweet'leri atarken, o tweet'lerin içeriğindeki sözlerin kime ait olduğunu net bir biçimde açıkladı mı? O tweet'lerdeki sözleri, özgün biçimiyle mi yayınladı? Fazıl Say, o tweet'leri atarken, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin mutluluğunu düşünerek mi hareket etti, yoksa, Doğuş Holding'in pazar payının artmasına hizmet etmek için mi böyle davrandı? Senin, düzeysiz yazarların düzeysiz tespitlerini öğrenmeye değil, çok, hem de çok fazla ciddi bilgiler öğrenmen gerekir. Sadece "ilahiyatçı yazar" yaza etiketine sahip olmasına karşın, daha "birtakım" sözcüğünü bile doğru yazmasını bilemeyen İhsan Eliaçık'tan değil, birçok kişiden öğreneceğin tırlar dolusu konular var. İhsan Eliaçık, bu sözü nerede söylemiş? Bir
kaynak belirmek çok zor bir iş mi? Ayrıca, İhsan Eliaçık'a selam söyle: "bir takım" değil "birtakım" yazıldığı gibi, "Kurana" değil "Kur'ân'a" yada "Kur'ân-ı Kerîm'e" diye yazılır. İhsan Eliaçık, sana bile bilgi verecek kadar eli açık davranırken, ilâhîyatçı olmasına karşın "ilâhi" sözcükleri yazmasını bile bilemeyecek kadar cahil biri. Eliaçık, eğer yazı yazmayı öğrenmek isterse, gelip bizim "yazarlık çalışmaları" sürecine katılabilir.


Kuyurtar - Eylemlerimiz, davranışlarımız, tercihlerimizle bu dünyaya etki ettiğimiz, bu dünyada cennet ya da cehennem hayatı yaşadığımız görüşü öyle pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değildir. İslam tarihine baktığımızda bugün değerlerini kaybetmemiş birçok ismin cennet cehennem meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde yorumlar yaptıkları bilinen bir gerçektir.


Bulunmaz - Senin, daha bir "talep dilekçesi" yazabilecek bir hukukçu olmadığın pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değil... Hukuk tarihine baktığımızda, bugün değerlerini hiç kaybetmemiş birçok ismin "talep dilekçesi" meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde mutlaka yorumlar yapması zorunludur... Sen, "BB"den ("Big Brother"="Büyük Birader") öğrendiğin o mide ve su bulandırıcı söylemlerini tespih tanesi gibi ipe dizerken, yeni bir şeyler söylediğini mi sanıyorsun? Ben, senin yazdığın bu zırvaları okuyan bir kişinin bile olduğunu hiç sanmıyorum. Başkalarını bilemem; ben, senin bu zırvalarını okumak için büyük çaba harcamama karşın, herhangi bir içeriğe ulaşamıyorum... Ya ben okuma uğraşına sahip olmayan biriyim ya sen gerçekten çok düzeysiz sözlerle İnternet yüzeyi dolduruyorsun. Canım kardeşim, yazı yazma eylemine başlamadan önce, okuma eylemine başlaman gerekiyordu. Bunu sana söyleyen hiç kimse olmadı mı? Hukuk Fakültesi akademisyenleri senin entelektüel donanım kazanmanı sağlayabilecek bir düzeyde değillerse, gelip bizdeki "yazarlık çalışmaları" işliğine katılabilirsin. Sen, nasıl olsa 

LİNÇ KAMPANYASI için imza verecek kadar hiç enayilik yapmadın. LİNÇÇİ olmayan kişiler bizdeki işlik çalışmasına koşulsuz bir biçimde katılabilir. Çalışmamıza, sadece insanlar değil, köpekler bile katılabilir. Ancak, sadece LİNÇ imzacısı kişiler asla ve kesinlikle hiç katılamazlar!

Kuyurtar - Yunus Emre Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni diyerek cennet ve cehennem kavramlarını lafzi yoruma göre önemsiz gördüğünü ifade etmiş ve bir anlamda ironik ifadeler kullanarak bu dini kavramların yanlış yüklenen anlamlarını değersizleştirebilmiş, Edip Harabi Daha Allah ile cihan yok iken şeklindeki ifadeleri şiirlerinde kullanabilmiş, yanlış anlaşılacağını daha şiirini yazarken bildiğinden olsa gerek senin aklın ermez bu başka hesap diyebilmiştir.


Bulunmaz - Sen, Fazıl Say'ın, İhsan Eliaçık'ın, Yunus Emre'nin, Edip Harabi'nin, Ömer Hayyam'ın ve diğerlerinin ipiyle konuya gireceğine, kendi değerlerine yaslanmayı, hukuka saygı duymayı, en azından bir "talep dilekçesi" yazmayı doğru dürüst öğrensene benim cici kardeşim... Bu fındık kabuğunu, incir çekirdeğini doldurmayacak, öksürük kadar değeri bulunmayan sözleri öksürüp öksürüp ipe dizerek, ne elde etmek istiyorsun? Böyle ikide bir vitrine çıkarak, müvekkil (müşteri) sayını mı artırmayı tasarlıyorsun? Sen bırak bu ayakları da arkanı iyice dayadığın 

"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketindeki iyi eleman olma hâlini bir hayâl kırıklığına dönüştürme. Dikkat hukuk var!

Kuyurtar - Biliyorsunuz Fazıl Say dini değerleri alenen aşağılamaktan cezalandırıldı ve hakkında verilen mahkumiyet kararı hükmünün açıklanması ertelendi. Say, belirli bir süre yeniden suç işlemezse cezası düşecek. Yani Say’a sus denildi. Gerekçe kısaca şöyle: "yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandırmak…" Şimdi bu gerekçeli karara baktığımızda, Yunus Emre de tıpkı sanatçı Fazıl Say gibi TCK m.216/3’ü ihlal etmiş, galiba…


Bulunmaz - Evet, dinî değerleri alenen aşağıladığı için hakkında suç duyurusu yapıldı. Ardından yargılanarak mahkûm oldu. Adalet böyle, hukuk böyle, içtihat, kanun böyle, mevzuat böyle, yasa böyle... Sen, bir "hukukçu" olarak, çorba içtiğin avukatlık mesleğini mi koruyacaksın, yoksa yasa dışılığı mı koruyacaksın?... Yasaya aykırı durumları kutsama işine mi soyunacaksın?... Yasalardan umut kesmeyi göze alabiliyorsan, önce, İstanbul Barosu'ndaki kaydını sildirip, ardından, benim sürekli olarak söyleyip slogan hâline getirdiğim şu anlamlı sözü söylemelisin:

"Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede yaşıyoruz!..." 

Sen, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinin elemanı olarak yasa dışı davranışı mı savunuyorsun? Bu soruya "evet" 
deme şansın var. Çünkü sen, bir "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişemediğin için, bu soruya "evet" deme lüksüne sahipsin. Sahi, 1100 kişinin bir araya gelerek Büktel'le benim sanatsal ifade olanaklarımızın ilelebet ilga ve imhâ edilmesi için düzenlediği LİNÇ KAMPANYASI 
ana sponsorlaırından Ömer Faruk Kurhan'ı bana karşı savunman senin hukuk düşüncene yüzde yüz uyuyor mu? Şöyle söyleyebilirsin: "Bırak hukuku savunmayı bir yana da, bir 'TEKZİP TALEBİ DİLEKÇESİ' yazabilecek yetenekte biri değilim. Hukuku nasıl savunabilirim?..." Ben de aynen şunu derim: "GÜNAYDIN!..." Halkın değerlerini aşağılayan ve böylelikle, mevcut yasalara göre alenen "SUÇ" eşleyen Fazıl Say söz konusu olursa ona "SUS" denilmiş oluyormuş. Benim eleştiri hakkımı kullanmak, ifade özgürlüğümü savunmak ereğiyle başvurduğum yazı yazma eylemim söz konusu olduğunda, "HAKARET SUÇU" işlemiş oluyorum. Üstelik iki yıl önce "BERAAT" etmeme karşın... Bu sözleri sarf ederken hiç utanmıyor musun? "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı olmak sana şöyle bir hak sağlıyor:

"FAZIL SAY KONUŞ, HİLMİ BULUNMAZ SUS!"

Buraya bir işâret koyalım. Fazıl, Türk Ceza Kanunu 216/3'ten yargılandı. TCK 125'ten ("HAKARET SUÇU") yargılanmadı!...


Kuyurtar - Ömer Hayyam’a ait olduğu söylenen ve Fazıl Say’ın retweet ederek paylaştığı birçok insanın kulak aşinalığı olan şiirinde, kendince yozlaşmış bir din anlayışının ve bu din anlayışının ortaya koyduğu tanrı kavramı ile hesaplaştığı açıktır. Yahut bana göre öyledir. Bana göre, sana göre değişken olan nasıl olur da tartışmasız hakaret niteliğinde kabul edilebilir? İşte şimdi bu konuyu açıklayabiliriz. İfade özgürlüğü ne zaman, hangi koşulda, ne olursa kısıtlanabilir? Temel mevzu budur, gerisi lafı güzaf…


Bulunmaz - Ömer Hayyam'a ait olduğunu kimler, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, hangi koşulda söylemiş? Sen, daha bir "talep dilekçesi" yazmaktan bile yoksun olduğun için, herhangi bir yazıyı alıntılamanın, o yazıdaki "suç" ögesine ortak olmak anlamına geldiğini bilmiyorsun... "retweet", alıntılamak anlamına gelir. Bu eylem suç içeren bir yazının suçuna ortak olmak demektir... Şu söylenebilir: "Hilmi Bulunmaz, sen, SANSÜR yanlısı mısın?" Hayır, değilim! Ben, bütün insansal sözlerin rahatça söylenmesi yanlısıyım!... İşte, bunun için yargılanıyorum. Hem de onlarca davadan... Sayısını unuttum; sanırım otuzla elli arası. Benim yargılanmam için, "İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi"ne başvurdun ve "İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi", senin haksız ve usûlsüz isteğine karşı "Talebin REDDİNE" kararı verdi!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede" bile, yasa benden (doğrudan) yana işledi. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "BERAAT" ettiğim gibi...


Kuyurtar - Halk nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olur veya aşağılanır?


Bulunmaz - Halkın nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olabildiğini veya nasıl aşağılandığını, küçücük bir yazı kapsamında rahat rahat anlatmak benim için olanaksız. Bunun için, kitap boyutunda yazı yazmak gerekir.


Kuyurtar - Fazıl Say TCK m.216/3’ten mahkum oldu. TCK madde 216/3’e göre: "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bu maddeden yargılanmak için dini değerleri alenen aşağılamak gerekiyor. Madde metnine dikkat ederseniz, sadece aşağılamak yetmiyor, bu aşağılamanın aleni olması, aleni olarak gerçekleştirilen bu eylemin halkın bir kesiminde infiale yol açması, kamu barışının tehlikeye girmesi gerekiyor. Peki nedir kamu barışının bozulması? TCK 216, bazı özgürlükleri teminat altına almak, daha çok da çoğunluğun azınlığa tahakkümünü kırmak için ceza yasamızda düzenlenmiş bir maddedir. Türk Ceza Kanunun 216.maddesinin başlığı "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik"tir ve bu suçun düzenlenmesinin temel gerekçesi, hukuk devleti olma standardı yükseltmektir. Düşürmek değil! Bu suç bir çeşit tehlike suçudur ve o tehlikenin yakın, sonuç doğurmaya elverişli olması gereklidir. Tekrar tekrar haykırmak gerekirse bir hukuk devletinde asıl olan özgürlüktür, kısıtlamalar değildir. Hele ki düşüncenin ortaya konulmasında çok daha dikkatli davranmak gereklidir.


Bulunmaz - Gerçi tüm okurların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: "Daha, basit bir 'talep dilekçesi' yazmaktan yoksun, henüz hukukun 'h'sinden bile nasiplenmemiş birine, bu kadar bindirmek hiç de doğru değil!" Buna benzer bir söz duyduğumda verebildiğim korkunç tepkiyi yinelemek istiyorum: "Siz, kendinize böyle bir haksızlık yapıldığında, kendi ifade özgürlüğünüz SANSÜR edilmek istendiğinde susup, eleştiri hakkınızı kullanmayabilirsiniz!... Ancak ben, bana karşı örgütlenen ve tam tamına 1100 kişinin imzalamış bulunduğu LİNÇ KAMPANYASI ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI sürecine karşı olduğum gibi, Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın beni SANSÜR ile susturmak için usulsüz bir taleple 'Sulh Ceza Mahkemesi'ne gitmesini kesinlikle bağışlamam!


Ayrıca, şunu da belirtmekte yarar var: "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" değil, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama"dır... Bir yasa maddesinin başlığını eksik yazmak, süte su katmak, yumurtasız omlet yapmak, delilde karartma oluşturmak demektir!... Bana karşı yazdığın bütün dilekçelerde, buna benzer eylemlerine tanık olduğum için, sana karşı özellikle titiz davranıyor, senin de hukuk öğrenmen için kılı kırka yararak büyük bir çaba harcıyorum... Ben, son olarak İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne tam 34 sayfalık bir hukuk metni teslim ederek, senin hukuk bilginin artmasına yardım ve yataklık yapmak istedim. 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçları sendeki hukuk metni eksikliğini saptayıp, benim sana yönelik yazdığım hukuk metinlerini, senin yararına kullandırırlar.

Kuyurtar - Yakın geçmişte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005 tarihli bir kararında kamu barışının bozulması konusunda bir içtihat yayınlamıştır. Karardan kısaltarak aktarıyorum "… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alındığında bu tür marjinal, hemen hepimize aykırı gelen düşüncelerin de ifade edilebilmesi, çoğulcu, demokratik toplumlarda hoşgörü ile karşılanmalıdır. Yazının neşir tarihi olan 15.11.2000 tarihinden bu güne kadar yaklaşık dört yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ve sanık buna benzer birçok yazıyı aynı gazete ve aynı köşede yayınlamasına rağmen bu güne kadar bu tip yazılardan dolayı kamu güvenliği açısından somut tehlike teşkil edebilecek bir olay olmamıştır… Çünkü halen yürürlükte olan şekliyle suçun oluşması bakımından 'tahrik'in kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Yasa koyucu iradesini bu şekilde açıkça ortaya koymuşken bu suç tipine, ihdas amacının dışında daha geniş ve kişilerin özgürlük alanını daraltan bir anlam yüklenmesi ceza hukukunun temel prensiplerine aykırıdır." Bu kararda bahsedilen hukuki mantık, gerekçe Fazıl Say meselesinde de uygulanamaz mıydı?!


Bulunmaz - Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yayınladığı bu durumla, Fazıl Say'ın içinde bulunduğu durum birbirine tam uyum sağlamıyor... Daha bir "tekzip talebi dilekçesi" yazmaktan yoksun olan birinin, ikide bir "Yargıtay"dan bahsetmesi, inanın canımı çok sıkıyor. Kararı neden kısaltıyorsun. Sayfa sorununuz mu var? Olduğu gibi yayınla da, metne SANSÜR uygulayıp uygulamadığın kuşkusu içerisinde tepinmeyelim. Bir yazarın yazdığı sözlerle, Fazıl Say gibi iki sözü bir araya getirmekten yoksun bir insanın çiziktirdiği, "retweet" ettiği gariplikleri benzer elmas teraziyle tartmaya çalışmak, hangi kurnazlığın işâreti?... Sen, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ile 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yazdığın sözüm ona hukuk metinlerinde saçmalama özgürlüğünü kullandın!... Ben, senin yazdığın bu saçmalıkları bile ciddiye alıp, onlarca sayfa yanıt yazdım. En son olarak yazıp, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçlarına teslim ettiğim savunmam, tam tamına 34 dosya sayfasından oluşuyor. Bu kadar işimin yoğunluğum ve yorgunluğum içinde, sana "yanıt" yetiştirmek için, gecemi gündüzüme kattım. Sen, ne zaman, nerede saçmalamaya yeltenmiş olursan ol, ben, yine de senin bu ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunacağım... Sana karşı acımasız, incitici, sert eleştiriler yazacağım!... Bunu sakın unutma!


Kuyurtar - Jet Yargılama


Bulunmaz - Senin bana karşı başlatma girişiminde bulunduğun, tabiî fiyaskoyla sonuçlanan dava da, tam "turbo jet yargılama" isteğiydi. Ancak, hukuk saygısı gelişmiş bir yargıca denk geldiğimiz için, avucunu yaladın, havanı aldın, eşekten düşmüş karpuza döndün. Dersini çalış... 


Kuyurtar - ‘Sorumluluk sahibi, hassas’ yurttaşımız, sanatçı Fazıl Say hakkında şikayet dilekçesi verdikten sonra takribi 8 ay içinde şikayete ilişkin soruşturma Savcılık makamınca tamamlanmış, iddianame düzenlenmiş, Mahkeme iddianameyi kabul etmiş, İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ ve mahkumiyet kararı verilmiştir. Ben aynı zamanda bir avukat olduğum ve çok ama çok daha açık hakaret davaları ile de uğraştığım için şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki burada farklı bir hassasiyet söz konusu olmuş olmalı… Şöyle örnekleyeyim benim şahsen takibimde olan bir dava dosyasında,  Savcılık şikayetimi Aralıkta yaptım, soruşturma Şubat ayı içinde tamamlandı ve dava Mart ayı başında açıldı. İlk duruşma ise tam 6 ay sonrasına Eylül 2013’e verildi. Ben benzer bir durumda nerdeyse 1 yıl sonra hakim karşısına çıkabilecekken, bu davanın bu hızla bitmesi pek tabi ki bir hukukçu olarak beni ayrıca rahatsız etti.


Bulunmaz - "Sorumluluk sahibi" dediğin şahısların adlarını neden yazmıyorsun? Çekince mi koyuyorsun kendine? Sekiz ay çok uzun bir zaman değil mi? Savcılık soruşturması, kovuşturması ciddiye alınacak kadar hukuksal bir çerçeve içerisindeyse, yani kanuna uygunluk söz konusuysa, tabiî ki, yargıç mahkemeyi başlatmalıdır. Ne var ki bunda bu kadar şaşacak? Mahkemelerdeki yargıçlar bostan korkuluğu mu? "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" değil. Tam tamına "ÜÇ DURUŞMA YAPILMIŞ" 
Ya bile bile YALAN söylüyor yada hukuku asla ciddiye almadığın için düpedüz YANLIŞ yapıyorsun! "ÖZÜR" dilemelisin!

Fazıl Say'ın duruşması Fırat Kuyurtar'ın uydurduğu gibi iki değil üçtür:


1 - 18 Ekim 2012

2 - 18 Şubat 2013
3 - 15 Nisan 2013

"FARKLI BİR HASSASİYET" falcılığını bırak da, kendi okurlarına YALAN yada YANLIŞ bilgi vermeye yeltenme. Üç duruşma yapılmış dava için "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrasına sığınma. "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" diyerek YALAN yada YANLIŞ beyanda bulunmak, hiçbir avukata asla ve kesinlikle yakışmaz. Dersini iyi çalış!

"SENİN ŞAHSEN TAKİBİNDE OLAN DAVA" benimle ilgili bir dava. Üfürükten nem kaparak, ikide bir beni mahkemeye veren LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan adına başlattığın davadan neden bu kadar rahatsızsın? Senin de iyi bildiğin gibi, ilk açtığınız davadan "BERAAT" ettim. İkinci açtığınız dava, neredeyse yıllardır sürüyor ve büyük olasılıkla benim lehime sonuçlanacak gibi bir seyir içerisinde. Üçüncü davadan neden bu kadar rahatsızsın? Sahi, kendi adına açmak istediğin davada neden "USÛLSÜZLÜK" yaptın? Bu usûlsüzlüğü bilerek mi, farkında olmadan mı yaptın? Her iki durumda da, senin avukatlık ehliyetini sorgulamak zorunda kalıyorum.

Kuyurtar - İfade Özgürlüğünden Siyasi Çıkarlar Uğruna Taviz Verilemez

Bulunmaz - Pembe sermayenin can sıkıntısını gidermek için yapılan düzeysiz bestelerin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, halkın benimsediği toplumsal değerlere basit, düzeysiz bir ateist olarak saldırı düzenlenemez. Düzeysiz bir besteciyi savunurken, ünlü olma âşkıyla, "TAM TAMINA ÜÇ (3) DURUŞMA SÜREN BİR DAVA İÇİN" saptırma yaparak, "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrası atılamaz. Sıradan biri sununca hoş görülmesi olası bu "YALAN yada YANLIŞ" 
bilginin bir avukat tarafından sunulması asla ve kesinlikle bağışlanmaz!

Kuyurtar - Yukarıda örneklediğim Yargıtay içtihadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı bir karardır ve son derece doğru tespitler içermektedir. Yazının girişinde kurduğum cümleler sizi rahatsız etmiş olabilir, ancak beni anlamaya çalışmak yerine derhal çıldırmaya meyilli olmanız da sizin probleminizdir. Fazıl Say, kendisine ait olmayan ve farklı bir twitter kullanıcısı tarafından yayınlanan bir şiiri, tekrar paylaştı diye cezalandırıldı. Ben herhangi bir yerde bir sosyal patlamaya rastlamadım ama siyasetçilerin ta en başından beri bu davayı takip ettiklerine şahit oldum. Bugüne kadar, gerekçesi yayınlanan Mahkeme kararlarını bile tartışmamaya, tartışsa bile daha üsluplu yorumlar getiren bazı kişilerin, karar açıklandıktan sonra oh olsun, beter olsun korosu oldukça endişe verici.


Bulunmaz - Avrupa'lardan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden gelen esintinin bu kadar etkisinde kalırsan, üşütür hasta olursun canım kardeşim!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkelerde" hukuksal özgürlüğün tadına varmak zordur. Ancak, Avrupa esintisine kapılacağına, ilk önce, sıradan bir arzuhâlcinin yazabileceği denli basit bir metin olan "talep dilekçesi" yazmayı öğren, kitap okumaya başla ve ondan sonra oturup yazı yazma macerasına katılabilir, kapılabilirsin!


Kuyurtar - Kamu barışı bozulmadan, kullanılan ifadeleri anlamaya çalışmadan, alelacele açılan bir dava, görülmemiş hızda yapılan yargılama ile verilen bu karar benim iç huzurumu bozmuştur. Mesele çoğunluk hassasiyeti denen mefhumun çoğulculuğun önüne korkuluk gibi dikilmesidir.  Fazıl Say’ın görüşlerini paylaşmıyorum, ifade şeklini beğenmiyorum deseniz bile onun düşüncesini ifade edebilmesi için sonuna kadar mücadele veririm demek gerekmez mi?


Bulunmaz - Canım, henüz "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişememiş biri olarak, bu sözleri hangi cesaretle, neyin cesaretiyle dile getiriyorsun? Yazı yazmaya başlamadan önce, yazı yazmak için gerekli, zorunlu bir eylem olan "okumak" konusunu neden "es" geçiyorsun? Senin yakın arkadaşların, senin yakın dostların, senin yakın ortakların, senin yakın şeriklerin, "okumak" eyleminin gerekli, yararlı, zorunlu olduğunu sana hiç söylemiyorlar mı? "Kimler" mi? Başta Ömer Faruk Kurhan ve Avukat Uğur Demirci Tosun olmak üzere, bütün şeriklerin...


Kuyurtar - İşte tam da bu yüzden diyorum ki, cennet-i ala kerhane midir?


Bulunmaz - Sen, âciz, berbat, câhil, çaresiz, düzeysiz, ezgin, fütursuz, güvensiz, haylaz biri olduğun için, kendine özgü sözlerle kurgulanmış ciddi bir yazı yazacağına, banal, ilkel, vurdumduymaz, yöntemsiz ateist Fazıl Say'ın ipiyle konuya giriyorsun!... Sözcüklerin içerdiği kavramları dağarcığımıza doğru katabilmek için, o sözcüklerin hakkını iyi vererek kullanmalıyız; "cennet-i ala" değil, "Cennet-î Âlâ" olarak yazılır... 

25 Nisan 2013 Perşembe

Hilmi Bulunmaz'ın sert bir dille eleştireceği Eyyüp Fırat Kuyurtar yazısı!

"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı, Avukat Uğur Demirci Tosun'un şeriki (hukuksal eylem ortağı) ve LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın çok atik avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın yazarak, LİNÇÇİ Mimesis Dergisi'nin sanal kuyruğu Mimesis İnternet sitesinde yayımlayabildiği bu düzeysiz, bu aşırı anlamsız yazı, "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" süreci olağanüstü seyrinden olağan seyrine geçer geçmez yada küçük bir fırsat bulduğumda, sert bir biçimde eleştirilecektir. Hiçbir yararı bulunmayan ve toplumsal değerleri ilerletici içeriğe asla sahip olmayan bu anlamsız, bu berbat, bu düzeysiz, bu gereksiz yazıyı yayınlamak zorunda kalışım, sadece bu nedenledir. Hem hukuksal ve hem de toplumsal hiçbir yarar içermeyen, hukuksal ve toplumsal bilimlere aykırı bu yazının, hukuksal ve toplumsal yarar lehine eleştirilmesi gerekiyor. Yazıdaki dikkat çeken yerleri, "maymungötürengi" ile belirginleştirerek okura sundum!...

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

***

"Cennet-i Ala Kerhane midir?" Desem Kaç Kişi Ayaklanır?

Fırat Kuyurtar
25 Nisan 2013

Kuran'ı açtım, okumaya başladım, yahu sürekli yok yanacaksın, yok haşlanacaksın, inanmadın mı ayvayı yedin… Hemen kapattım, olmaz arkadaş böyle olmaz, bu tanrı ne menem şeydir? Hem yaratıyor hem de cezalandırmak için fırsat kolluyor…

Böyle bir yorum yazısı yazsam başıma ne gelir acaba? Fazıl Say gibi hızlıca yargılanıp ceza alır mıyım, daha ne demek istediğim bile anlaşılmadan?!

Benim işim hukukçuluk ve kenarından köşesinden sanatçılık… Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararı, ifade özgürlüğü kullanılırken çoğunluğun hassasiyetlerini gözetme konusunda emsal olduğundan, sanatını az olanın dertlerine adayan sanatçıları, düşünce insanlarını endişelendirmelidir.

Mesele Fazıl Say'ın attığı tweetlerde kullanılan Allahçı ithamından ve cennet tasviri ifadelerinden kaynaklanıyor. Önce öğrenelim: İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a göre; İslam'da ahiret inancı, dünya sürecine hapsolarak veya dünya sürecinden koparak değil; sürecin içinden geçerek kazanılmaktadır. Geleceğe iman, yarınlardan umudunu kesmeme, ileriye bakış, ileriyi, daima ileriyi düşünüştür. Kuran, yaşayanlar için, insanın sosyolojik ve psikolojik her türlü maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama amacı ile uygulansın diye gönderilmiştir. Kuran'da tasvir edilen cennet ve cehennem, kişinin hayattaki tercihleri ile yaşarken hayatı cennet ve cehenneme dönüştürmesine yöneliktir. İlahi kelam sözünü söylerken çoğu zaman tasvirlerden, benzetmelerden faydalanmaktadır. Örneğin sakla samanı gelir zamanı derken, saman saklamayı değil, tedbirli olmayı tavsiye etmektedir. Buna rağmen birileri çıkıp bundan mal biriktirmek, saman saklamak anlıyorsa, yanlışında sebat edip cahillik ediyorsa bu onların yanlışıdır ve dürüstlük, bu yanlışta sebat edenlere yanlış yapıyorsunuz demeyi gerektirmektedir. Cennet ve cehennemin, dünyada numuneleri bulunan ama aynı zamanda yasaklanan bir takım haz, şehvet, doygunluk hislerinin sonuna kadar tatmin edildiği, hatta tavan yaptığı bir yer olarak tanımlanması Kurana ithaf edilen bir iftiradır.

Eylemlerimiz, davranışlarımız, tercihlerimizle bu dünyaya etki ettiğimiz, bu dünyada cennet ya da cehennem hayatı yaşadığımız görüşü öyle pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değildir. İslam tarihine baktığımızda bugün değerlerini kaybetmemiş birçok ismin cennet cehennem meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde yorumlar yaptıkları bilinen bir gerçektir.

Yunus Emre Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni diyerek cennet ve cehennem kavramlarını lafzi yoruma göre önemsiz gördüğünü ifade etmiş ve bir anlamda ironik ifadeler kullanarak bu dini kavramların yanlış yüklenen anlamlarını değersizleştirebilmiş, Edip Harabi Daha Allah ile cihan yok iken şeklindeki ifadeleri şiirlerinde kullanabilmiş, yanlış anlaşılacağını daha şiirini yazarken bildiğinden olsa gerek senin aklın ermez bu başka hesap diyebilmiştir.

Biliyorsunuz Fazıl Say dini değerleri alenen aşağılamaktan cezalandırıldı ve hakkında verilen mahkumiyet kararı hükmünün açıklanması ertelendi. Say, belirli bir süre yeniden suç işlemezse cezası düşecek. Yani Say'a sus denildi. Gerekçe kısaca şöyle: "yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandırmak…" Şimdi bu gerekçeli karara baktığımızda, Yunus Emre de tıpkı sanatçı Fazıl Say gibi TCK m.216/3'ü ihlal etmiş, galiba…

Ömer Hayyam'a ait olduğu söylenen ve Fazıl Say'ın retweet ederek paylaştığı birçok insanın kulak aşinalığı olan şiirinde, kendince yozlaşmış bir din anlayışının ve bu din anlayışının ortaya koyduğu tanrı kavramı ile hesaplaştığı açıktır. Yahut bana göre öyledir. Bana göre, sana göre değişken olan nasıl olur da tartışmasız hakaret niteliğinde kabul edilebilir? İşte şimdi bu konuyu açıklayabiliriz. İfade özgürlüğü ne zaman, hangi koşulda, ne olursa kısıtlanabilir? Temel mevzu budur, gerisi lafı güzaf…

Halk nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olur veya aşağılanır?

Fazıl Say TCK m.216/3'ten mahkum oldu. TCK madde 216/3'e göre: "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bu maddeden yargılanmak için dini değerleri alenen aşağılamak gerekiyor. Madde metnine dikkat ederseniz, sadece aşağılamak yetmiyor, bu aşağılamanın aleni olması, aleni olarak gerçekleştirilen bu eylemin halkın bir kesiminde infiale yol açması, kamu barışının tehlikeye girmesi gerekiyor. Peki nedir kamu barışının bozulması? TCK 216, bazı özgürlükleri teminat altına almak, daha çok da çoğunluğun azınlığa tahakkümünü kırmak için ceza yasamızda düzenlenmiş bir maddedir. Türk Ceza Kanunun 216. maddesinin başlığı "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik"tir ve bu suçun düzenlenmesinin temel gerekçesi, hukuk devleti olma standardı yükseltmektir. Düşürmek değil! Bu suç bir çeşit tehlike suçudur ve o tehlikenin yakın, sonuç doğurmaya elverişli olması gereklidir. Tekrar tekrar haykırmak gerekirse bir hukuk devletinde asıl olan özgürlüktür, kısıtlamalar değildir. Hele ki düşüncenin ortaya konulmasında çok daha dikkatli davranmak gereklidir.

Yakın geçmişte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005 tarihli bir kararında kamu barışının bozulması konusunda bir içtihat yayınlamıştır. Karardan kısaltarak aktarıyorum "… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alındığında bu tür marjinal, hemen hepimize aykırı gelen düşüncelerin de ifade edilebilmesi, çoğulcu, demokratik toplumlarda hoşgörü ile karşılanmalıdır. Yazının neşir tarihi olan 15.11.2000 tarihinden bu güne kadar yaklaşık dört yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ve sanık buna benzer birçok yazıyı aynı gazete ve aynı köşede yayınlamasına rağmen bu güne kadar bu tip yazılardan dolayı kamu güvenliği açısından somut tehlike teşkil edebilecek bir olay olmamıştır… Çünkü halen yürürlükte olan şekliyle suçun oluşması bakımından 'tahrik'in kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Yasa koyucu iradesini bu şekilde açıkça ortaya koymuşken bu suç tipine, ihdas amacının dışında daha geniş ve kişilerin özgürlük alanını daraltan bir anlam yüklenmesi ceza hukukunun temel prensiplerine aykırıdır." Bu kararda bahsedilen hukuki mantık, gerekçe Fazıl Say meselesinde de uygulanamaz mıydı?!

Jet Yargılama

'Sorumluluk sahibi, hassas' yurttaşımız, sanatçı Fazıl Say hakkında şikayet dilekçesi verdikten sonra takribi 8 ay içinde şikayete ilişkin soruşturma Savcılık makamınca tamamlanmış, iddianame düzenlenmiş, Mahkeme iddianameyi kabul etmiş, iki duruşma yapılmış ve mahkumiyet kararı verilmiştir. Ben aynı zamanda bir avukat olduğum ve çok ama çok daha açık hakaret davaları ile de uğraştığım için şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki burada farklı bir hassasiyet söz konusu olmuş olmalı… Şöyle örnekleyeyim benim şahsen takibimde olan bir dava dosyasında,  Savcılık şikayetimi Aralıkta yaptım, soruşturma Şubat ayı içinde tamamlandı ve dava Mart ayı başında açıldı. İlk duruşma ise tam 6 ay sonrasına Eylül 2013'e verildi. Ben benzer bir durumda neredeyse 1 yıl sonra hakim karşısına çıkabilecekken, bu davanın bu hızla bitmesi pek tabi ki bir hukukçu olarak beni ayrıca rahatsız etti.

İfade Özgürlüğünden Siyasi Çıkarlar Uğruna Taviz Verilemez

Yukarıda örneklediğim Yargıtay içtihadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı bir karardır ve son derece doğru tespitler içermektedir. Yazının girişinde kurduğum cümleler sizi rahatsız etmiş olabilir, ancak beni anlamaya çalışmak yerine derhal çıldırmaya meyilli olmanız da sizin probleminizdir. Fazıl Say, kendisine ait olmayan ve farklı bir twitter kullanıcısı tarafından yayınlanan bir şiiri, tekrar paylaştı diye cezalandırıldı. Ben herhangi bir yerde bir sosyal patlamaya rastlamadım ama siyasetçilerin ta en başından beri bu davayı takip ettiklerine şahit oldum. Bugüne kadar, gerekçesi yayınlanan Mahkeme kararlarını bile tartışmamaya, tartışsa bile daha üsluplu yorumlar getiren bazı kişilerin, karar açıklandıktan sonra oh olsun, beter olsun korosu oldukça endişe verici.

Kamu barışı bozulmadan, kullanılan ifadeleri anlamaya çalışmadan, alelacele açılan bir dava, görülmemiş hızda yapılan yargılama ile verilen bu karar benim iç huzurumu bozmuştur. Mesele çoğunluk hassasiyeti denen mefhumun çoğulculuğun önüne korkuluk gibi dikilmesidir.  Fazıl Say'ın görüşlerini paylaşmıyorum, ifade şeklini beğenmiyorum deseniz bile onun düşüncesini ifade edebilmesi için sonuna kadar mücadele veririm demek gerekmez mi?

İşte tam da bu yüzden diyorum ki, cennet-i ala kerhane midir?

(Kaynak: Mimesis)

17 Nisan 2013 Çarşamba

Yirmi yıl önce İstanbul Savaş Karşıtları Derneği Kurucu Üyesi ve Genel Yazmanı olan Bulunmaz, savaşa hayır sloganı attığında, her iki tarafça da susturulmak istenmesini, Askeri Mahkeme'de yargılanan derneğini unutmamasına karşın, Öcalan'ın, CHP ile ilgili olarak söylediği sözleri (Bulunmaz CHP'yi günahı kadar sevmese de) hiç inandırıcı bulmuyor...

Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Ömer Faruk Kurhan'a ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a "ADALET, BELAGAT, HUKUK, İFADE, KANUN, RETORİK, SANAT VE TİYATRO DERSLERİ" veriyor!

T.C.
İSTANBUL
4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO:2010/278

KONU: Davacı Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" adına sundukları "İHTİYATİ TEDBİR VE ARA KARARDAN RÜCÛ TELEPLİDİR" dilekçesine karşı savunmam...

Benden, tam tamına 25.000,00 TL manevi tazminat talep eden Ömer Faruk Kurhan, avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun marifetleriyle, "İHTİYATİ TEDBİR VE ARA KARARDAN RÜCU TALEPLİDİR" başlıklı sözüm ona bir hukuk metni yazmaya çalışarak 

"İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE" sundular... Bu metnin hiç olmazsa biçimsel bir değerle ciddi bir hukuksal görünüm kazanabilmesi için gayret edilerek kanıksanmış bilgiler şöyle sıralandı:

Dosya No: 2010 / 278

Davacı: Ömer Faruk KURHAN
Vekili: Av. Uğur Demirci - Av. Eyyüp Fırat KUYURTAR
Davalı: H. Hilmi BULUNMAZ
Konu: İhtiyati tedbir kararı verilmesi ve ceza dosyasının beklenmemesi talebimizdir

"AÇIKLAMALAR" sözüyle metne başlayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, nesnel ve tümel hukuk anlayışıyla hareket ederek, anlaşılır ve işlevsel bir hukuk metni yazmak yerine, tam bir öznel ve tikel hukuk sınırlılığı içerisinde yazmış oldukları hukuksal metinle, mahkemenin hukuksal yürüyüşünü sekteye uğratmaya çalışıyorlar. Bir hukuk metni olmaktan gayet uzak bir bağlamda oluşturulmuş bu hukuk dışı metin, üzerinde düşünülüp, karşı çıkılması gereken bir yapılanmada bulunduğu için, bu metni adım adım, ilmik ilmik çözümleyip, sürekli bir biçimde iyice kafa yorarak, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" vurgusunu yapma göreviyle karşı karşıya kaldık. Bir hukuk metni yazmak yerine, bir hukuksuzluk metni yazan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, bir hukuk taslağı metni görünümü oluşturarak, evrensel hukuk kurallarına uymak yerine, kanıksanmış, alışılmış avukatlık usullerini iyice konuşturarak, yargıyı etkilemeye ve böylelikle adliyeyi gereksiz yere meşgul etmeye yeltenmektedirler hâlâ.


Hukuksal öze değgin söyleyebilecekleri herhangi bir önemli söylemleri olmadığı için, biçimsel hukuka yaslanmak zorunda kalan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "AÇIKLAMALAR" kısmının daha birinci maddesine "İHTİYATİ TEDBİR TALEBİMİZ" başlığını çok uygun görmüşler...


Ben, avukatlara kesinlikle hiç güvenmediğim, herhangi bir avukat asla tutmadığım için, tabiî ki, hukuk metni olmaktan kilometrelerce uzak bu metni, hukuk estetiği kaygısıyla değerlendirme gayreti içine gireceğim... Bunu yaparken tiyatro sanatçısı kimliğim nedeniyle yazının kurgusunu dramatik yazarlığa uygun olarak, bir diyalog biçiminde oluşturacağım... "Avukatlar" tipiyle Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'u dillendirirken, onların sözlerine herhangi bir söz eklemeyi, hem hukuk saygım, hem de yazarlık ahlâkım nedeniyle hiç doğru bulmadığım için, ben, söyleyeceklerimi, tabiî kendi adımla (Bulunmaz) dile getireceğim...


Avukatlar - Davalı, dava konusu hakaret yayınını, kendisine ait İnternet sayfasında en üstte tutarak, müvekkilimi aşağılamak için, elinden geleni ardına koymamaktadır. 2009 yılına ait bir videoyu, ısrarla gündemde tutmaktadır. Bu, davalının hakaret kastının bir diğer ispatıdır. Müvekkilimin şeref ve haysiyetine pervasızca saldıran bu şahsın eylemlerine, hukuk düzeninin bir "dur" demesi gereklidir. Davalı, müvekkilimin şahsı, saygınlığı, resmi, ismi üzerinde sürekli olarak saldırı hâlindedir.


Bulunmaz - Şu kesin; ben, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde "davalı" sıfatıyla yargılanıyorum. "Dava konusu hakaret yayını" denilen benim sanat eserim ise, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve sonuç, tabiî benim lehime, "BERAAT" olarak tecelli etti. Ben, herhangi bir sanat eseri oluştururken, o eserimin izleyiciye, okura, ziyaretçiye ulaşması için elimden gelen her şeyi yaparım... Benim sanat eserimin, kendime ait İnternet sitesinde görünür kılınması kadar doğal bir durum olamaz. Ancak, davacı Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, benim sanat eserimin görünür kılınmasını engellenmek isterlerken, SANSÜRCÜ mantığıyla hareket etmekle birlikte, âdeta aynen şunları söylüyorlar:


"At koşmasın, balık yüzmesin, kanguru sıçramasın, insan gülmesin, kedi miyavlamasın, köpek havlamasın, kanarya ötmesin, kuş uçmasın, kervan geçmesin, lama tükürmesin."


Her canlı, kendi doğasına uygun bir biçimde yaşar... Ben de, bir sanatçı olduğum için, ürettiğim tüm sanat eserlerinin izlenmesini, okunmasını, ziyaret edilmesini isterim. Bu, benim en doğal hakkım olmakla birlikte, hukukla korunmaya alınmış evrensel hakkımdır da... Adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata, tüzeye, yasaya uygun olarak üretilmiş ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde uzun bir yargılanma sürecinden geçip, "BERAAT" etmiş bana ait bir sanat eserinin, yine bana ait olan bir İnternet sitesinde okura, izleyiciye ulaşması, doğal bir durumdur... Bu durum, meslekleri gereği "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesiyle çalışmak mecburiyetinde olan Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'u neden çileden çıkarıyor? Kendileri avukat olan bu kişiler neye güveniyorlar? Bu kişilerin hukuktan başka güvendikleri hangi güç var? Bu kişiler, hukuk piyasasında "güçlü bir şirket" izlenimi veren "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinde çalışıyorlar. Bu şirket, bu kişilerin, "HUKUK DIŞI" davranmalarına, psikolojik destek sunuyor mu?... Bunu da merak edip, sonucunu öğrenmek istiyorum... 


Benim ürettiğim ciddi bir sanat eserini 29 Haziran 2009 tarihinden bu yana gündemde tutmam, Ömer Faruk Kurhan ve Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'u neden bu kadar rahatsız ediyor ki? Kendileri de tiyatroyla uğraşmaya çalışan bu kişiler, benim, tiyatro dünyasındaki yükselen gücümden rahatsız olup, bir kıskançlık ve rekabet duygusuna mı yuvarlanıyorlar? Evlere şenlik bir hukuk metni hazırlayanlar iki kişi olmalarına karşın, neden "müvekkilimiz" yerine "müvekkilim" sözünü dile getiriyorlar? Bunu da çok merak ediyorum. Bu metni, Eyyüp Fırat Kuyurtar mı, Uğur Demirci Tosun mu yazmış? İkisi de okumuş mu?...


Benim ürettiğim ve topluma mâl olduğunu belli etmek için de, sürekli olarak izlenirliğini belirttiğim ve bu yazıyı yazdığım tarihte, yetmiş bin (rakamla 70.000) sayısından bile fazlasıyla izlendiğini çok iyi bildiğim bir sanat yapıtını (hiçbir hukuk dışı yanı bulunmayan bir videoyu) sadece ve yalnızca sürekli olarak İnternet sitemin başına çekmem nedeniyle, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, neden bu kadar sinirleniyorlar? Bunu asla ve kesinlikle anlayamıyorum. Ben, kırk yılı aşkındır sanat (resim, şiir, tiyatro) yapıyorum. Ömer Faruk Kurhan, Eyyüp Fırat Kuyurtar ve Uğur Demirci Tosun'na göre, şöyle bir söz söylenebilir:


"Davalı Sanatçı Hilmi Bulunmaz, neden kırk yılı aşkındır sanat (resim, şiir, tiyatro) yapıyor? Hilmi Bulunmaz, tüm bunları yaptığı için, bize HAKARET etmekte, bizim sanat anlayışımıza saldırmaktadır. Bu tavır, davalının HAKARET kastının bir diğer ispatıdır. Bakınız: Yargıtay içtihatları. "


Kendi dünyalarında ürettikleri sanal âlemin bir uzantısı olan bu hukuk dışı sözleri nedeniyle, eğer adalet, hak, hukuk, kanun, mevzuat, tüze, yasa elverirse, benim sanat yapma hakkımı çiğnedikleri ve yıllarca beni mahkeme binalarına tutsak ettikleri için, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, ilgili mevzuat doğrultusunda yargılanmalıdırlar. Bunların yaptıkları bütün bu "SANATSAL MOBBİNG", en hafif deyimle, "SANAT YAPMA HAKKIMIN" ilga ve imhâ edilmesidir. Bunların geliştirdiği bu çağ dışı davranış, tüm mevzuatlara aykırı olmakla birlikte, ANAYASA'NIN 64. MADDESİ'ne de aykırıdır. ANAYASA'NIN 64. MADDESİ EMREDER:


"Sanatın ve Sanatçının Korunması


Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır."


Davacı Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, Anayasa'yı, adaleti, hakkı, hukuku, kanunu, mevzuatı, tüzeyi, yasayı çiğnedikleri gibi, "TÜRK MİLLETİ ADINA" görev yaparken, "ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR" sloganı altında karar veren yargıçları da, kendi kötücül emellerine âlet etmek istemektedirler. Yargıçlar, ellerinde tuttukları âdalet terazisiyle tarttıkları kararı, doğrudan, gerçekten, güzelden, iyiden yana verirler... 


Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, TÜRKİYE CUMHURİYETİ İSTANBUL 3. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGICI SAYIN METİN ÇELİK'İN "TÜRK MİLLETİ ADINA" VERDİĞİ KARARI GAYRİMEŞRU, KANUNA AYKIRI, YASA DIŞI BULDUKLARI İÇİN, BENİM ÜRETTİĞİM SANAT ESERİNE "HAKARET YAYINI" DİYEREK, "TÜRK CEZA KANUNU 125. MADDE"YE MUHALEFET EDİP, KENDİLERİNİ, SADECE YARGIDAN, YALNIZCA YÜRÜTMEDEN DEĞİL, YASAMADAN DA ÜSTÜN GÖRMEKTEDİRLER. Sayın Yargıç durumun farkında olsa da, tarihe not düşmek için dikkat çekiyorum...


Bana karşı, müthiş derecede saldırgan bir metin hazırlayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, şu sözleriyle, "ADLİYEYE KARŞI SUÇ" işliyorlar:


"...hukuk düzeninin bir 'DUR' demesi gereklidir."


Kendilerini, âdeta yargıdan, yasamadan, yürütmeden olağanüstü üstün gören bu şahıslar, eğer mevzuat elverirse, mutlaka yargılanmalıdırlar...


Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, bir sözü kırk kez yinelediklerinde, kendilerinin inandıkları söze, benim ve Sayın Yargıç'ın da inanması gerektiği kanısı içindeler. İkide bir "SALDIRI-SAYGINLIK" bağlamıyla göz boyama peşindeki Ömer Faruk Kurhan, Eyyüp Fırat Kuyurtar ve Uğur Demirci Tosun adlı şahıslar, ellerinden gelse mahkemenin tarafsızlığını sarsmak isteyecek kadar kararlı birer hukuk karşıtı olarak soluk alıp veriyorlar...


Avukatlar - Medeni kanunun 24. Maddesi'ne göre: "Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir."


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, tâbir-i caizse, âdeta tombaladan çektikleri kanun maddelerini peş peşe sıralayarak, benim hakkımda, sanki yargısız infaz oluşturmak niyetine bürünmeye çalışır gibi, peşin hükümlü saptamalarda bulunuyorlar. Ben, daha önce de, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar İnan Yılmaz ile Uğur Demirci Tosun marifetiyle savcılığa "DAVA VE ŞİKÂYET" edilmeme ve savcının hazırladığı iddianameyle hakkımda "KAMU DAVASI" açılmasına karşın, Ömer Faruk Kurhan'a karşı zerre kadar bile hiç "HAKARET" etmediğim saptandı ve böylelikle, doğal olarak "BERAAT" ettim... 


İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'na "DAVA VE ŞİKÂYET" edilmeme, "KAMU DAVASI" açılarak yargılanmama karşın hemen "BERAAT" eden, yani hiçbir suç işlemeyen biri olmakla birlikte, tombaladan çektikleri "Medeni kanunun 24. Maddesi'ne göre" beni suçlama nezaketsizliğinde bulunan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu sadık avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, kendilerini hem "YARGI", hem "YASAMA" ve hem "YÜRÜTME" yerine koyarak, kağıt üzerinde de olsa, hukuka hiç saygı göstermeden, beni, kafalarındaki hücreye hapsetmek istiyorlar. Ben, onların yaptığı gibi yapmayıp, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" kavram ve kurumuna kesinlikle hiçbir müdahalede bulunmadan, kararı, mahkeme yargıcının inisiyatifine bırakacağım. Zâten böyle nahoş bir tümce oluşturmak bile, yargıya karşı hoş bir duygu değil. Herhangi bir şahıs, karşıt yasalar söz konusu olmadıkça, var olan yasa maddelerine göre, Anayasa'ya göre değerlendirilip, bu yasal ölçütlere göre yargılanır... Ancak, Ömer Faruk Kurhan'ın tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukukçu olmalarına karşın, en yalın hukuk kurallarına bile hiç aldırış etmeyerek, keyfi davranıp, yargıca da "İŞ" öğretmeye kalkışarak, "ADLİYEYE KARŞI SUÇ İŞLEME EĞİLİMİ" içerisine giriyorlar...


Neymiş?


"Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir."


Bu kanun maddesi, hukuk dışı davranan, hukuk dışı düşünen, hukuk dışı eylem yapan, hukuk dışı yaşayan bireyler içindir. Ben, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar İnan Yılmaz ile Uğur Demirci Tosun marifetiyle yargıya "DAVA VE ŞİKÂYET" edilen biri olmama karşın, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı'nca "BERAAT" ettirilmiş bir insan olarak, nasıl olur da, âdeta tombaladan çekilmiş ilginç bir kanun maddesine göre "hukuka aykırı" biriymişim gibi lânetlenebilirim? Herhangi bir kişi, hele ki o kişi, bir hukukçuysa, herhangi bir suçlama yaparken, kılı kırka yararak karar vermelidir. Hukuk, her isteyenin, her istediği kişiyi, âdeta "gammazlar" gibi rahatça hareket etmesine asla ve kesinlikle izin vermez... Aslında, hukuk da, tam bunun için vardır. Biz, "haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede" yaşamak zorunda değilsek, bu konuda da, başta yargıçlar olmak üzere, kendimizi gönül rahatlığıyla herkese anlatabilmeliyiz. Ben, sadece ve yalnızca dört (rakamla 4) yıl okul yüzü görmüş bir yurttaş olarak, yanlışlıkla söylem boyutunda hukuku incitici sözler sarf etme delâletinde bulunabilirim... Ancak, hukuk tahsil etmiş, hukuk mezunu ve uzun yıllar hukukçuluk yapmakta olan avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun adlı şahısların, hukuk kurallarını hiçe saymaları asla hiç doğru değildir. 


Ünlü "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinde avukatlık mesleğini yürütmek için çabalayan, bu nedenle Ömer Faruk Kurhan'ın tuttuğu avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, hukukçu olmasına karşın, en son hukuk dışı eylemini İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'na karşı gerçekleştirmiştir. Bu konuyu inceleme gereksinimi duyarsanız, 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki ilgili dosya incelenebilir: "DEĞİŞİK İŞ NO: 2012/899 D İş"... 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki dosya incelendiğinde hukuka aykırılık bütün çıplaklığıyla görülecektir...


"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı Eyyüp Fırat Kuyurtar, bağlı olduğu bu ünlü şirketin toplum içerisindeki gücüne güvenip, elini kolunu sallaya sallaya, usulsüzlük yapma hakkını kendinde bulabilmektedir... Yukarıda dosya numarasını verdiğim konu incelenecek olursa, Ömer Faruk Kurhan'ın tuttuğu avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın ne kadar hukuk dışı bir şahıs olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır... Bu durum sonucunda, Medeni Kanunu'nun 24. Maddesi uygulanması söz konusu olursa, hukuk dışı davranışı alışkanlık hâline getirme cesareti taşıyan avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a uygulanmalıdır.


Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, hukukçu olmasının getirdiği bilmişlik ve rahatlıkla, bana karşı, kişilik haklarımın iyice çiğnenmesi yönünde çaba harcamaktadır. Eğer mevzuat elverirse, Sayın Yargıç, bu hâl üzerinde durup, olasıysa, benim haklarımın korunması için, benim "korunmaya" alınmama yardımcı olmalıdır. Yineliyorum, ben, hukukçu olmamama karşın, hukukçulara, bu arada Sayın Mahkeme Yargıcı'na, herhangi bir görev vermiyor, herhangi bir görev yüklemiyor, görev anlamına gelecek herhangi bir kavram belirtmiyorum... Sadece, kendimi koruma refleksi geliştirerek, mevzuata göre, benim haklarımın korunması önerisinde bulunuyorum. Bunun karşıtını yapmak, sadece hukuka aykırı değil, en temel insan haklarına aykırı davranmak anlamına gelir kanısındayım...


Avukatlar - Medeni kanunun 25. Maddesi'ne göre: "Davacı, hâkimden, saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile, etkileri devam eden saldırının, hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Davacı, bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın, üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir."


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, canları sıkıldıkça, canları öyle istediği için, âdeta twitter hesaplarında 140 karakterle tweet atar gibi, facebook hesabında beğen düğmesine basar gibi, elleri hangi kanun maddesine değebilmişse, o kanun maddesini Sayın Yargıç'ın önüne sürerek, "ADLİYEYİ BOŞA OYALAMAKTADIRLAR"... Ellerine, "Medeni Kanun" değil de, örnekse "İcra ve İflas Kanunu" geçmiş olsa, parmaklarının uzanabildiği herhangi bir maddeyi Sayın Yargıç'ın önüne sürebilirlerdi... Ne yazık ki, kişi ve/ya kişilerde, adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata, yargıya, yasamaya, yürütmeye karşı bir sorumluluk bilinci gelişmemişse, biz ne yaparsak yapalım, o kişi ve/ya kişiler hukuk bilimine karşı kötücül duygularla saldırmayı sürekli sürdüreceklerdir... 


Beni, hep saldırgan bir insan, cani biri gibi göstererek, "ADLİYEYİ MEŞGUL ETME VE DOLAYLI BİR DİLLE DE OLSA YARGICA HAKARETTE BULUNMA" niyeti içerisinde hareket etmeyi seven Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, bu ilginç tavırlarıyla, benim kişilik ve hukuksal haklarıma saldırı düzenleme durumu geliştiriyorlar. Yinelemekte yarar var; içinde bulunduğum entelektüel durum nedeniyle, benim hukuka herhangi bir görev yükleme niyetim asla bulunmamakla birlikte, benim hukuksal bir hatâ yapmam, belki hoş görülebilir. Ancak, kendileri birer hukukçu olan Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un hukuka aykırı bir dille hukuk metni hazırlamalarını, Sayın Yargıç bağışlasa bile, ben, en azından tinsel bağlamda kesinlikle bağışlayamam... Bunun yanı sıra, mevzuat elveriyorsa, bu iki hukukçuyla birlikte, bu hukukçuları tutup, benim yanlış tanınmama neden olan Ömer Faruk Kurhan'ın da yargılanarak, cezalandırılmalarını tabiî ki müthiş derecede çok isterim...


Ben, kırk yılı aşkındır sanatsal çalışmalarıyla tanınan ve sürekli olarak sanat yapıtları üreten tanınmış bir insan olarak, Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un bana karşı başlatmış oldukları "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" boyutuna sıçrama tehlikesi taşıyan bu davranışlar ve bu durumlar nedeniyle, müthiş derecede büyük bir baskı altındayım. Mevzuat elverirse, içinde bulunduğum bu durumlar değerlendirilerek, benim hukuksal ve kişilik haklarımın garantiye alınması için, mevzuat kendisine sunduğu olanak dahilinde, Sayın Yargıç yardımcı olmalıdır...


Avukatlar - 6100 Sayılı HMK Madde 390/2'ye göre: "Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de, tedbire karar verebilir."


Bulunmaz - Sayın Yargıç'ın hangi konular hakkında düşünmesi, nasıl konuşup davranması, neler yapması gerektiğini, tombaladan çektikleri yasa maddeleriyle dikte etmeye çalışan ilginç avukatların bulunduğu bir ülkede yaşamak, inanın bana çok zor geliyor. Hemen hemen dünyanın bütün ülkelerini gezen ve birçok ülkede iş yapan bir sanatçı, bir tecimen ve birçok ülkeyle sanatsal ilişki geliştiren bir birey olarak, Ömer Faruk Kurhan ve onun atik avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un, Sayın Yargıç'ı görevlendirme isteğinin nasıl oluştuğunu asla hiç anlayamıyorum. Binlerce, on binlerce dava ve insanla karşı karşıya gelen Sayın Yargıç, benim gibi hayrete düşmez; ne yapması gerektiğini çok iyi bilir de, ben, bir sanatçı olarak, bir ressam olarak, bir tiyatrocu olarak, bir şair olarak, bir yazar olarak, hattâ sıradan bir insan olarak, HUKUKÇULARIN, HUKUKA AYKIRI DAVRANMALARINI BİR TÜRLÜ ANLAYAMIYORUM. Siber ortamda benim sanatsal haklarımın ilelebet ilga ve imhâ edilmesi için "TAM TAMINA 1100 KİŞİLİK BİR ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleme cesareti gösteren Ömer Faruk Kurhan, beni, yayın yoluyla susturmayı, basın yoluyla "SANSÜR" etmeyi başaramayınca, bu kez de, hiçbir şansı bulunmamasına karşın, tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun marifetiyle, Sayın Yargıç'ın vermesini istediği "HUKUK DIŞI" kararla beni susturmak, "SANSÜR" etmek istiyor. 


Neymiş?


"Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de, tedbire karar verebilir."


Bu kadar "HUKUK DIŞI", bu kadar "HUKUK KARŞITI", bu kadar "ABSÜRT HUKUK" durum karşısında, şu sözü işitir gibi oluyorum:


"Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim, Hilmi Bulunmaz'ı zerre kadar bile olsun dinlemeden de Bulunmaz'ın idamına karar verebilir."


Ben, Türkiye'de idam cezasının olmadığını biliyorum; sadece durumun saçmalığını ortaya koyabilmek için ince bir yakıştırmada bulunuyorum.


Avukatlar - Açıklanan gerekçeyle, davalının hâli hazırda, dava konusu yayını devam ettirdiğinin tespitiyle dava konusu yayının engellenmesi hakkında, ihtiyati tedbir kararı verilmesini arz ve talep ediyoruz.


Bulunmaz - Yıllanmış ve olgun bir Sayın Yargıç'ın huzurunda, böyle deneyimli bir Sayın Yargıç'ın karşısında, bu türden acıtıcı bir savunma yapmamın asıl nedeni, Sayın Yargıç'ı etkilemek, Sayın Yargıç'ta lehime bir kanaat oluşumu sağlamak değil... Hakkımda başlatılan ve sayılarını unutmama karşın, otuz ile elli arasında olduğunu şu ân tahmin ettiğim davalarla, benim tanımıma göre, "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile karşı karşıyayım... Yazmayı düşündüğüm "BENİM DAVALARIM" adlı dosyamı kitap hâline getirip, gelecek kuşaklara aktaracağım... Böyle yoğun bir savunma yapmamın nedeni, "BİR SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ" değil, tiyatro konusunda gelecek kuşaklara "BİLGİ BİRİKİMİ SUNMA" isteğidir. Nasıl ki, Sovyetler Birliği yada bir başka ülkenin hukuk dağarcığı okura sunuluyorsa, gün gelecek, benim hakkımda yazılan her şey, benim hakkımda yapılanlar, benim hakkımda açılan bütün davalar da okura ulaşacak ve böylelikle, benimle birlikte Türk tiyatrosu da yargılanacak!... Tarihsel ve toplumsal yargılanmamın eksik kalmaması isteğiyle ciddi savunma hazırlıyorum... "HUKUK DIŞI" davranış geliştiren Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un kişilik durumları beni ilgilendirmiyor. Beni, onların "HUKUK DIŞI" eylemleri ilgilendiriyor; hukukçu Eyyüp Fırat Kuyurtar ile hukukçu Uğur Demirci Tosun'un hukuk dışı davranma eğilimlerini, hukuk dışı davranma eylemlerini tarihsel, toplumsal değerlendirmeye sunuyorum.


İşte bu "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" süreci derinleştirilerek, genişletilirse, bu genişletmenin önemli bir ucu, resmî tiyatro kurumlarından haksız bir biçimde ciddi reklâmlar (PARA) alabilen tiyatro dergilerinin usule aykırı yayıncılığına dek sıçrayabilir ve böyle bir durumda da, T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin ve Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan dinlenip, tanık (belki daha sonra sanık) olarak tarihsel ve toplumsal değerlendirme şansına ulaşabilirler.


Ben, adalete, adliyeye, ahlâka, belgeye, bilgiye, bilime, bilince, bulguya, cezaya, delile, estetiğe, hakka, hukuka, kanıta, kanuna, mevzuata, öze, sanata, tüzeye, yasaya önem veren, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesini şiar edinmiş bir insan olmama karşın, beni, neredeyse bir cani, bir saldırgan olarak betimleyen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, çok ciddi bir hukuksal dayanak göstermeden, hukuka aykırı olarak beni suçlamakla birlikte, hiç de yasal hakları bulunmamasına karşın, Sayın Yargıç'ın da, tâbir-i caizse görevini iyiye kullanması yönünde uyarıda bulunabilme nezaketsizliği gösteriyorlar. Ben, Sayın Yargıç'a hiçbir yaptırımla ilgili öneride bulunma hakkına sahip olmamakla birlikte, hazırlayacağım "BENİM TİYATRO DAVALARIM" kitabının içeriğini oluştururken, tarihsel ve toplumsal sorumluluğumun bilinciyle hareket ederek, her türlü düşüncemin belgelenme sürecinden geçmesini arzu ediyorum...


Hiçbir suç ögesi taşımayan sanat yapıtı düzeyindeki yayının, ki İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda yargılanıp, benim "BERAAT" etmemle sonuçlanmasına karşın, ısrarla bir suç ögesi olarak gösterilip, bu yayının, yasa dışı yöntemlerle yayından kaldırılmasını dayatabilmek, sözün en hafif deyimiyle tamamıyla bir "SANSÜRCÜLÜK" eylemidir. Kendileri "HUKUKÇU" olmalarına, "HUKUK BİLİMİ" sayesinde yaşama şansı bulmalarına karşın, "HUKUK DIŞI" davranmayı tam bir alışkanlık hâline getiren Ömer Faruk Kurhan'ın tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, Sayın Yargıç'n da, tıpkı kendileri gibi "HUKUK DIŞI" davranmasını isteyerek, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" kavramının köküne dinamit koyabilmek, kibrit suyu dökebilmek istemektedirler. Ben, böyle bir "HUKUK KARŞITLIĞI" anlayışını, en hafif deyimle, kişilik haklarıma saldırı, kişilik haklarıma tecavüz etme isteği olarak niteliyorum. Bunu tarihe not düşüyorum!...


Avukatlar - 2 - SULH CEZA MAHKEMESİ DOSYASININ KESİNLEŞMESİ BEKLENEMEZ, ARA KARARDAN RÜCU TALEP EDİYORUZ


Bulunmaz - T.C. İSTANBUL 3. SULH CEZA MAHKEMESİ SAYIN YARGICI'nın vermiş olduğu karar "BERAAT" olduğuna ve bu kararın gerekçeli hâli de açıklandığına, şu ândaki duruma göre, gayet somut olarak "BERAAT" adıyla anılan hukuksal bir gerçeklik, adlî bir olgu, tarafları bağlayıcı hukuksal bir metin var. Verilen bu ciddi "BERAAT" kararı, şimdilik kaydıyla son karardır. Kuramsal olarak, bu "BERAAT" kararının Yargıtay'da bozulma olasılığı var. O olasılık gerçekleşirse, o zaman düşünülüp, ona göre hareket edilir. Ortada, herhangi bir başka kesinleşmiş karar olmadığına göre, bu durum, genel eğilimlere göre, "BERAAT" kararının onanması olmasına karşın, tabiî ki, kuramsal olarak, "BERAAT" kararının bozulması da söz konusu olabilmekle birlikte, sanki ben, iddia sahibi Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un kafalarında kurmuş oldukları "MAHKEME SALONU" mekânında "SUÇLU" olarak gösterilmek isteniyorum. Oysa, hiç kimse, "SUÇLU OLDUĞU SABİT OLMADIKÇA SUÇLU DEĞİLDİR!" Sadece, "SUÇLU SANILAN=SANIK"tır. Durum böyle olmasına karşın, hukukçuluk mesleğinden karnını doyuran Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un hukuk kavramına, hukuk kurumuna karşı saygısız davranış geliştirebilme girişimlerini hiç doğru bulmuyorum. Tarihe bırakıyorum.


Ömer Faruk Kurhan'ın ve tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un rücû hakları vardır... Ne var ki, her hakkın bir hukuk temeline, bir vicdan muhasebesine dayandırılması zorunludur. "BEN ÖYLE DİYORSAM, ÖYLEDİR!" mantığını, sıradan insanlar dayatabilir, hukukçular böyle bir mantığı asla, kesinlikle dayatamazlar. Sayın Yargıç da, nasıl davranılacağını bizden daha iyi bilir. Yineliyorum; sadece ve yalnızca tarihe ve topluma derkenar düşüyorum. Bu kadar...  


Avukatlar - Sayın Mahkeme, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas Sayılı dosyanın kesinleşmesinin beklenmesine karar vermiştir. Son bir yıldır bu konuda bekleme yoluna giden Sayın Mahkeme'nin bu ara kararından rücu edilmelidir. Zîra, maddi olay hakkında bir tartışma yoktur. Hukuk Mahkemesi de, Ceza Mahkemesi'nin maddi olgulara ilişkin tespitiyle bağlıdır. Bu noktadan sonra, Sayın Mahkeme'nin beklemesini gerektiren hukukî bir gerekçe bulunmamaktadır. Şöyle ki:


Bulunmaz - Sayın Yargıç, yasaların nasıl, ne oranda uygulanacağını, hukuksal davranışın, tekniğin, hangi koşullarda yerine getirileceğini, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'dan, hattâ benden bile çok daha iyi bilebilecek bir anlayışa, bilgiye, cesarete, çözüme, davranışa, eyleme, fikre, güvene, hakka, ısrara, ilgiye, jargona, karineye, liyâkata, melekeye, nosyona, olgunluğa, özene, pratiğe, rüçhana, salâhiyete sahip bir kişidir... Yetkin olan Sayın Yargıç, kararını da, yasalara dayandırarak verir. Ancak, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, Sayın Yargıç'ın verdiği "o" karar, kendi kişisel çıkarları doğrultusunda değil de, hukukun çıkarları doğrultusunda açıklanınca, neredeyse iki yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, hiç de hukuksal bir hakları bulunmamasına karşın, mahkemeye karşı çıkmaya başladılar... 


Sayın Yargıç, nasıl ki, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin dayandığı "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnine dayanma kararı verirken "USÛL EKONOMİSİ" kavramına yaslanıp, adliyenin meşgul edilmemesi yönünde doğru bir karar verdiyse, bu kararına yaslanarak da, hukuka uygun hareket ediyor hâlâ... Bu kadar yalın bir hukuksal durumu bile anlamak istemeyen avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "hukuk eğitimi" almalarına karşın, hukuk sürecinin kendi lehlerine sonuçlanması için, hukuk kavramını yormak istiyorlar. Tıpkı, "tereciye tere satmak" sözündeki gibi davranan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "hukukçuya hukuk öğretmek" eylemine yöneliyorlar. Ben, bu tespitleri tarihe ve topluma aktarmak için çaba harcıyorum. Yazacağım "BENİM TİYATRO DAVALARIM" kitabında yararlanacağım tespitler, Sayın Yargıç'ı etkileme, hukuk bilgisini kirletme düşüncesiyle yazılmamıştır... "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesini önemseyen bir birey olarak, benim, hukuksal olarak yetkin olan bir "HUKUK EMEKÇİSİ" kişiye karşı olumsuz bir görüş dile getirmem kesinlikle söz konusu olamaz...


"Zîra, maddi olay hakkında bir tartışma yoktur." sözünün anlaşılması, içinde bulunduğumuz dava konusuyla ilişkisinin rahatça kurulabilmesi çok güç... Gayet bulanık ve tanımlanamaz soyut kavramlarla somut bir davanın hukuk terazisiyle tartılabilmesi tabiî olanaksızdır. Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar, Uğur Demirci Tosun, içinde bulunduğumuz hukuksal durum çok anlaşılır olmasına karşın, bu durumu bulanık, karanlık bir bağlama sürüklemeye çalışıyorlar... Yukarıdaki tümcenin, nasıl bir bağlam oluşturduğunu anlayabilmek, bırakınız sıradan bir insan için, benim gibi bir "SANAT FİLOZOFU" için bile çok zor. Bu tümcenin davamızdaki izdüşümünü saptayabilmek mümkün değil... Karşımdaki kişiler, davanın anlaşılmasını olanaksız kılmaya çalışıyorlar... Tam bir "PLATONİK" mantıkla, hukuku bile, nesnellikten kilometrelerce uzağa savurup öznel hâle getiren Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukuku bile, anlaşılmaz, ulaşılmaz, uzlaşılmaz bir olgu düzlemine çekmek istiyorlar... Oysa, ortada çok somut bir durum var...


T.C. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı "BERAAT" kararı verdi ve şimdilik kaydıyla, capcanlı somut gerçek bu. Bunun ötesindeki herhangi bir hukuksal zorlama, söylemeye dilim rahatça varmıyor ama hukuk dışılığa hizmet etmektir. Aslında Sayın Yargıç açıkça, hukuksal kararını, hukuksal dayanaklara dayandırarak dillendiriyor... Kararlarını tamamıyla, tam tamına hukuksal kurallara uygun bir biçimde, somut bir dille, inandırıcı bir ifadeyle dile getiren Sayın Yargıç'a aşağıdaki gibi bir söz söylenmesini, (Sayın Yargıç'a şirin görünmek kaygısıyla değil, hazırlamakta bulunduğum "BENİM TİYATRO DAVALARIM" -ki, onlarca ciddi davam söz konusu- kitabımın içeriğiyle tarih ve topluma sunmak için yazıyorum tüm bunları) kesinlikle hiç doğru bulmuyorum:


"Bu noktadan sonra, Sayın Mahkeme'nin beklemesini gerektiren hukukî bir gerekçe bulunmamaktadır."


Avukatlar - Hukuk sisteminde her haksız fiil SUÇ OLMAYABİLİR. Bunun karşısında bir fiil suç ise, aynı zamanda haksız fiildir. Bâzen ceza verilmese de, fiil haksızlığını korumaktadır.


Bulunmaz - Anlaşılmazlık zırhına bürünmeyi çok büyük bir marifet, alkışlanacak bir yetenek olarak algılayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, bilerek sözcükleri eğip bükerek, âdeta "lego"yla oynar gibi, sanki "puzzle" yapar gibi, anlamını kavramakta çok zorlandığım karışık söz öbekleriyle şişirdikleri sözüm ona hukuk metinlerini, kendilerinin bile anlamaları olanaksızken, Sayın Yargıç'ın önüne sürerek, aslında kendi aleyhlerine oluşmuş somut durumu iyice bulandırmak, sulandırmak istiyorlar. Bu şahıslar, Sayın Yargıç'ın iyi anlayabileceği bir yönteme başvuruyorlar... 


Ben, hiçbir suç fiiline sahip bulunmadığım, hiç haksız olmadığım için, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı, benim lehime, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar İnan Yılmaz ile Uğur Demirci Tosun'un aleyhine olmak üzere, gayet haklı olarak, "BERAAT" kararı vermişti. Bu "BERAAT" kararı, aynen "iki kere iki dört" (rakamla "2X2=4") gerçekliği kadar somut bir durumdur. Bu konuda demagoji, mugalata yapmak, ancak demagoji, mugalata yapan kişilere zarar verir. "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesine sıkı sıkıya sarılabilen, hukuka güvenen kişilere hiçbir zaman için asla ve kesinlikle hiç zarar veremez. 


İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı, altın terazisinden bile daha hassas adalet terazisini eline alıp, cezayı, eylemi, hukuku tartarak "BERAAT" kararı veriyor ve bu kararı, çok özür dileyerek söylüyorum ki, "BABAMIN HATIRI ADINA" olarak değil, "TÜRK MİLLETİ ADINA" veriyor ve ortada çok somut bir biçimde "KAMU DAVASI" gerçekliği duruyor; buna karşın, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hiç de böyle bir resmî yetkileri olmadığı hâlde, şu kem sözleri rahatça söyleyebiliyorlar:


"Bâzen ceza verilmese de, fiil haksızlığını korumaktadır."


Dostoyevski'nin "Suç ve Cezası"nı düşünüp, bir soru sormak gerekiyor: 


"Bir insan, neden hukukçu olmak ister yada 'suçsuz ceza' olabilir mi?"


Bunun yanıtı, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a bırakılmayacak kadar ciddidir.


Bir insan, öncelikle, hukuk tutkunu olduğu için hukukçu olmak ister... Bir hukukçu, "BABAMIN HATIRI ADINA" diyerek bir karar metni yazamaz... Bir hukukçu, "TÜRK MİLLETİ ADINA" bir karar metni yazar. Çünkü, hukukçular, Adalet Bakanlığı'na bağlı Adalet Sarayı'nda karar verirler. "BABALARININ ÇİFTLİĞİ" içinde karar vermezler... İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı da, "TÜRK MİLLETİ ADINA" karar vererek, somut gerçeklikten yana tarihe ve topluma not düşmüştür... Durum bu kadar anlaşılır, bu kadar net olmasına karşın, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, nasıl oluyor da, "Bâzen ceza verilmese de, fiil haksızlığını korumaktadır." sözüyle hukuka şaibe gölgeleri düşürme teşebbüsünde bulunabiliyorlar? Tarih, bu soruyu unutmaz!...


Avukatlar - "Aynı zamanda suç teşkil eden haksız fiilden doğan zararın tazmini için suç bakımından ceza mahkemesinin karar vermesi beklenmeden, hukuk mahkemesinde tazminat davası açılmışsa, hukuk hâkimi tazminat konusunda karar vermek için ceza mahkemesinin kararını beklemek zorunda değildir."(OĞUZMAN/ÖZ. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2006, sf. 551) (EK/1)


Bulunmaz - Başka bir hukuksal duruma değgin verilen herhangi bir hukuksal önerme kararını, somut olarak "BERAAT" ile sonuçlanmış, en azından Yargıtay sürecinde bulunan bir davayı karşılaştırmak, sözün en hafif ifadesiyle, Yargıtay'ı etkileme eylemidir. Bu da, benim bildiğim kadarıyla, "ADLİYEYE KARŞI SUÇ" olgusuna tekabül etmektedir... "...ceza mahkemesinin karar vermesi beklenmeden" deniyor. Davamızda böyle bir durum asla söz konusu değil; "ceza mahkemesi karar verdi" Böyle bir yazıyla mahkemenin gidişatını bozmak isteyen Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, neden bunu çok daha önce bu denli net bir biçimde dile getirip de, "ceza davası sürerken" iyice sorgulamadılar?... Neden?...


Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "HUKUK BİLGİSİ, HUKUK SEZGİSİ" 

kavramlarını hiç duymamışlar. Bir hukukçu, bir yargıç, hukuk bilgisiyle olduğu kadar, hukuk sezgisiyle de çalışır. Hukuk sezgisiyle karar verir. Nasıl ki şairler sezgileriyle dize inşa ederlerse, yargıçlar bile sezgileriyle hukuk inşa ederler. Buna neden şaşırıyorlar? Anlamak mümkün değil! 

Sayın Yargıç, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki dosyayı bildiği gibi, bu dosyadaki "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini de çok iyi biliyor ve bu metne dayanarak davanın seyrini kontrolü altında tutuyor... Biz, Sayın Yargıç'ın bu kontrolüne teslim olacağımıza, âdeta mahkemenin düzenini bozacak, davanın hukuk dışına savrulmasını sağlayacak bir eylemlilik içerisine asla ve kesinlikle girme çabasında olmamalıyız. Adı üzerinde "yargıç", "yargı"lar. Bize, özlük haklarımızı dile getirmek düşer. Bunun dışında yapılan her türlü eylemlilik, davanın uzamasına ve böylelikle "ADLİYENİN MEŞGUL EDİLMESİ" eylemine neden olur. Bu da, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle işlerini yürüten Adalet Bakanlığı'nın gayet yıpranmasına neden olur!... 


Avukatlar - "Kişinin ahlâksal değerini indirecek davranışların, her hâlde, Ceza Yasası'nın suç saydığı nelikte (mahiyette) olması gerekli değildir." (KARAHASAN, Tazminat Hukuku, Beta Yayınları, 2001, sf. 116) (EK/2)


Bulunmaz - İnternet ortamında yazdıkları yazılarla "ALTERNATİF HUKUK" yanlısı olduklarını kanıtlayacak metinler kaleme alan Ömer Faruk Kurhan ve onu destekleyen, onu savunan avukatlar, buradaki alıntıda, "ALTERNATİF HUKUK" mantığına yaslanma telaşı içine girmektedirler. Benim işlediğim herhangi bir suça (ki böyle bir suç söz konusu bile olamaz) odaklanmak yerine, benim cebimdeki, kasamdaki, masamdaki, yastığımın altındaki paralarıma odaklanmış durumdalar... Tâbir-i caizse, bunların amaçları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.


Tiyatro oyun yazarı Coşkun Büktel'le bana karşı "1100 KİŞİLİK BİR ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlatan kişi Ömer Faruk Kurhan, nasıl bir "ahlâksal değer" kapsamında bulunduğunu, kendi kendine belirleyemez. Ahlâk sözcüğü, net bir biçimde tanımlanabilecek bir kavram değildir. Cezasız suç nasıl olur? Bunu anlamak hiç mümkün değil. Ünlü roman yazarı Dostoyevski bile, "SUÇ VE CEZA" romanını yazarken, "CEZA ile SUÇ" kavramlarıyla sürekli olarak boğuşmuştur. Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a göre, neredeyse "NEDENSİZ DE CEZA OLABİLİR!" gibi ilginç bir kavram türetilmek istenmektedir. Buradaki tek amaç, benim, "Bulunmaz Kuyumculuk, Yayıncılık, Gösteri Sanatları  Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Kurucusu" 

sıfatımdan yararlanıp benden para kazanmak isteği içinde olunmasıdır. Bunun dışında herhangi bir düşünce gelmiyor aklıma... Benim sosyo-ekonomik durumumdan yararlanmak için, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" örgütleyicisi Mustafa Şükrü Demirkanlı da, benim hakkımda, Ömer Faruk Kurhan gibi, 25.000,00 TL'lik dava açmıştır! 

Kendi küçücük çıkarları, kendi ufacık menfaatleri için, çağcıl ve nesnel hukuk kurallarını bile hiçimseyen ve küçümseyen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu sadık avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un çok ciddi bir biçimde uyarılmaya gereksinmeleri olduğundan, ağır ağır hazırlamakta olduğum "BENİM TİYATRO DAVALARIM" kitabımda bu şahıslardan da uzun uzun bahsedecek, bu şahısların birer tarihsel ve toplumsal figür olarak "Türkiye Tiyatrosu" oluşumunun engellenmesindeki işlevlerini ayrıntılı bir dil ve betimleyici bir biçimde ağır ağır irdeleyip, toplumun, gelecek kuşakların hizmetine sunacağım. 


Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun adlı bu şahıslar ve onların şerikleri (1100 kişiden oluşan toplumsal ortaklar) gayet ince düşünerek, "Türkiye Tiyatrosu" kavramını engelleyecek planlar yapabilmek yerine içerisinde bulundukları köhnemiş toplumsal ilişki nedeniyle, oluşması gereken "Türkiye Tiyatrosu" kavramının olanaksız kılınmasında ve ertelenmesinde inisiyatifsiz sinik şahıslardır. Esas olarak, resmî tiyatro kurumlarından reklâm (PARA) alan tiyatro dergilerinin maddi ve manevi çıkarlarına, hiç farkında olmadan katkıda bulunan bu şahıslar, "Türkiye Tiyatrosu" kavramının çağcıl, nesnel olarak aydınlanmasını engelleyebilmek adına, düzeysiz tiyatro dergileri yayınlayanlara yardımcı olduklarının farkında bile değildirler... Şöyle ki, Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'u avukat olarak tutabilen Ömer Faruk Kurhan, Coşkun Büktel'in yazdığı "THEOPE" oyununun yüzlerce yıl önce yazılmış bir edebiyat yapıtından çalıntı olduğunu ima eden bir yazı yazıp, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den usulsüz bir biçimde reklâm (PARA) alabilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi içeriğine ekleyerek, "Türkiye Tiyatrosu" kavramının çağcıl, nesnel duruma gelmesine yardımcı olabilecek "THEOPE" adlı oyunun yazarı Coşkun Büktel'i karalamıştır. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin usulsüz bir biçimde reklâm (PARA) almasını araştırmak için İstiklâl Caddesi'ndeki "MEPHISTO KİTABEVİ" şirketinin bilgisayar girdilerine bakılabilir. Böylelikle, Lemi Bilgin'den alınan reklâm (PARA) karşılığında, Devlet Tiyatroları'nın oyun programının, hiçbir zaman için gerektiği zamanda, her ayın tam birinde çıkmadığı saptanabilir. Devlet Tiyatroları'nın oyun programının tam zamanında yayınlanıp tiyatro izleyicilerine sunulması adına Lemi Bilgin'den reklâm (PARA) alan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, hiçbir zaman için ayın birinde yayınlamadığı gibi, günlerce, hattâ bâzen haftalarca sonra yayınlanarak, Lemi Bilgin'den aldığı reklâm (PARA) konusunda böylece usulsüzlük yapmış oluyor. Ömer Faruk Kurhan'ın, tamamıyla yanlış bir başlıkla yazdığı "EVET, İKİNCİ BİR THEOPE VAR" başlıklı yazıyı, hem de kapağından yayınlayan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "HAZİRAN 2009" tarihli sayısının, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'dan yada Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı adı şahıstan da elde edilmesi mümkündür... Bunların hiçbiri, bu somut belgeyi getirmeye yanaşmaz ve bu dergi benden istenirse getirebilirim... Özetle, Ömer Faruk Kurhan'ın yazı yazdığı Tiyatro... Tiyatro... Dergisi hem Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den aldığı reklâm (PARA) konusunda ve hem de içerik ("THEOPE") konusunda maddi ve manevi usulsüzlükler yapmakla birlikte, bir başka sayısında, benim "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sıfatıyla nitelendirdiğim bir "KAMPANYA" başlatmıştır. "KAMPANYA" içeriğini dergisinde yayınlayan Mustafa Şükrü Demirkanlı, "TANIK" sıfatıyla dinlenebilir. 

Avukatlar - Benzer davada, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu şu şekilde karar vermiştir:


Bulunmaz - Aslında, gayet somut bir biçimde tanımlanabilmesi güç davaları 
"benzer davalar" kategorisiyle önümüze süren Ömer Faruk Kurhan, onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu" kararlarından yaptıkları (çıkarlarını okşayan) saptamalarla, Ömer Faruk Kurhan ile aramızdaki hem ceza davasını ve hem hukuk davasını kendi lehlerine ve dolayısıyla elde edecekleri ciddi paralara endekslemek için her şeyi yapabiliyorlar...

Avukatlar - "Dava, kişilik haklarına yayın yoluyla saldırıdan kaynaklanmakta ve saldırı içerdiği iddia edilen köşe yazısının, davalı yazarca kaleme alındığından kuşku olmadığı gibi, bu husus, davalının açık kabulünde bulunmaktadır... Bir eylemin hukuka aykırılığının tespiti, her zaman bir suçun unsurlarını da taşıdığı anlamına gelmemektedir. Diğer taraftan, suçun unsurlarının varlığının tespiti hâlinde ise, durum farklı olup, bu hâlde her zaman hukuka ayrılığın varlığı kabul edilir.


Bulunmaz - Ben, konuştuğum konunun, söylediğim sözün, yazdığım yazının, hiçbir zaman için peşini bırakmadım. Söylediğim her sözümün kapı gibi arkasındayım. Bir yazar, herhangi bir yazı yazmışsa, bunu, (bir sanat yapıtı olarak düşündüğü için) asla ve kesinlikle silip imhâ etmez... Bir yazar, herhangi bir kötü durumu saptayıp, o durumu düzeltmek için yazı yazar. Bir eylem, suç oluşturmuyorsa, nasıl hukuka aykırı olabilir? Yumurtasız omlet olamayacağı gibi, suçsuz hukuksuzluk asla olamaz... Yargıtay içtihatları, mutlaka somut nedenlere dayanmalıdır. Bir içtihat, somut durumundan soyutlanarak gündeme getirilirse bu durum aynen yumurtasız omlet yapmaya benzer. Yumurtasız omlet yapanlar, yaptığı omletten hoşnut olabilirler. Ancak hiç kimse, yumurtasız omlet yemez. 


Avukatlar - Nitekim, 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. Maddesi'nde 'Hâkim, kusur olup olmadığını, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için, ceza hukukunun mesuliyete dair ahkâmıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi, hukuk hâkimini takyit etmez.' Hükmü yer almakta ve kural olarak bağımsızlık ilkesi benimsenmektedir.


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, halkımızın deyimiyle, elmalarla armutları toplayarak, sapla samanı iyice birbirine karıştırmaktadırlar... İşlerine geldikleri zaman Anayasa'yı, işlerine geldikleri zaman Borçlar Yasası'nı, işlerine geldikleri zaman Ceza Yasası'nı, işlerine geldikleri zaman Medeni Yasa'yı gündeme getiren Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, daha yazı yazmaktan bile yoksunlar. Yazı yazmaktan bile yoksun olmalarına karşın, "tereciye tere satmak", "hukukçuya hukuk öğretmek" istiyorlar...


Avukatlar - Hukuk hâkiminin kural olarak, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı, ancak, aynı olay nedeniyle, ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla bağlı olduğu yargısal uygulamada yerleşik biçimde kabul edilmiştir.


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "hükme dayanak alınan maddi olgular" gibi çemberden bile daha yuvarlak bir lâf edildiğinde, akan suların hemen duracağını
sanıyorlar... Ömer Faruk Kurhan, canı sıkıldığı bir ânda, benim hakkımda bir "hükme dayanak" oluşturup, bu isteğini avukatları İnan Yılmaz ile Uğur Demirci Tosun'a yazdırarak (suç tarihi 29 Haziran 2009) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletti ve Sayın Savcı Nurten Altınok da, genel eğilime uygun davranarak, suç duyurusunu hemen kabul edip, ardından soruşturma ve kovuşturma başlatarak, İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'ne bir iddianame gönderdi... İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi de, durumun tüm ayrıntılarına vâkıf olur olmaz da, benim lehime olmak üzere, bir "BERAAT" kararı verdi. 

Süreç gayet net, oldukça somut olmasına karşın, Ömer Faruk Kurhan, onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, tartışılması olanaksız somut kararı, öyle bir bulanık hâle getiriyorlar ki, hukukun "h"sinden hiç anlamayanlar, doğal ki, bu duruma bir açıklık getiremeyebilir. Ama, durum çok net. Ortada "suç unsuru" yok. "Suç unsuru" içermeyen bir cezalandırma dünyanın hiçbir yerinde asla söz konusu olamazken, bizim ülkemizde nasıl böyle bir sonuç elde etmeye çalışılıyor? Ömer Kurhan'ın avukatlarının durumunu anlayamıyorum!

Avukatlar - Buna göre, bir eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmişse, bunun suç teşkil edip etmemesi, hukuk hâkimini bağlamayacakken, davalı tarafından gerçekleştirilmediğinin tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı ise maddi vakıa açısından hukuk hâkimini bağlayacaktır.


Bulunmaz - Kendi söylediklerini kendileri bile asla dinlemeyen, kendi yazdıklarını kendileri bile asla okumayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu sadık avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, yukarıdaki ifadelerini bir kez dikkatle okuduklarında, zâten nasıl bir hukuk dışı davranış geliştirdiklerini, kendileri bile belki anlayabilirler...


Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "...ceza mahkemesi kararı ise maddi vakıa açısından hukuk hâkimini bağlayacaktır" derken bile, kendileriyle çelişmektedirler. Bunların, kendilerinin söyledikleri sözleri kendilerinin dinleme, kendilerinin yazdıkları yazıyı kendilerinin okuma alışkanlıkları olsaydı, böyle basit bir yanılgıya kesinlikle düşmezlerdi...


Avukatlar - Davalının eyleminin, hukuk hâkimini ilgilendiren yanı, davanın dayanağı olan yasal düzenlemeler olup, bu eylemin, ceza yargılaması açısından, suçun unsurlarını taşımaması, hukuk hâkimini bağlayıcı bir özellik değildir. Bu nedenle de, hukuk hâkimi ceza mahkemesince verilecek beraat kararıyla bağlı değildir.


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, evlere şenlik bir hukuk metni yazdıklarında bile, metnin bir yerinde "ak" dediklerine, bu metnin bir başka yerinde hiç farkında olmadan "kara" diyebilmektedirler. Sayın Yargıç'a hukuk dersi vermeye yeltenen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu sadık avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, ısrarla "hukuk hâkimi ceza mahkemesince verilecek beraat kararıyla bağlı değildir" derken bile, Sayın Yargıç'ın ne yapması gerektiğine de, ne yazık ki, kendileri karar veriyorlar... Hani ellerinden gelse, Sayın Yargıç'ı makamından uzaklaştırarak, kendileri o makama geçip, hem "DAVACI", hem "SAVCI", hem "SAVUNMAN" ve hem de "YARGIÇ" rolleriyle mahkeme sahnesini bile işgâl edebilecekler...


Avukatlar - Durum bu olunca, somut olay yönünden, eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiğinde, kuşku bulunmadığına göre, ceza mahkemesinin kararının kesinleşmesinin beklenmesi, hukuk hâkimi yönünden zorunlu kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş; dosyadaki delilleri değerlendirerek, davalının eyleminin hukuka aykırı olup olmadığını ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulup bulunulmadığının takdiri ile sonuca varmak olmalıdır ve yerel mahkemece de, bu olgu üzerinde durularak, ceza davası sonucu beklenmeden, yargılama yapılıp, sonuca varılmış; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.


Bulunmaz - Davalı (ben) nasıl bir eylem geliştirmiş? Eleştiri yapmış! Bunu kim diyor? İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı diyor! Peki, yargıç bir hukukçu değil mi? Evet, bir hukukçu!  Bu denli somut bir durum ortada dururken ve davalı (ben) "BERAAT" etmişken, daha neyin hesabı yapılıyor? Anlamak olanaksız! Herhangi bir dava "kısmen kabul" edilmez, nesnel olarak, somut olarak, tümel olarak kabul edilir... Çemberden bile daha yuvarlak yazı yazarak, belki çocuklar inandırılıp, kandırılabilir. Ancak, hukuk bilinci gelişmiş herhangi bir kişiyi hukuk yolundan çıkarmak asla ve kesinlikle mümkün değildir. Bu çok zordur!


Avukatlar - Açıklanan gerekçelerle, ceza davasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmadığı gerekçesine dayanan direnme kararı, bu yönüyle, usûl ve yasaya uygundur."


Bulunmaz - Açıklanan herhangi bir gerekçe yok! "Dün" denilebilecek kadar çok yakın bir zaman önce İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ne 

"USULSÜZ BİR SUÇLAMA METNİ VERİP, USULSÜZ BİR TALEPTE BULUNARAK, BENİ MAHKÛM ETTİRMEK İSTEYEN ÖMER FARUK KURHAN'IN AVUKATI EYYÜP FIRAT KUYURTAR'IN, YARGICIN VERDİĞİ HAKLI 'RET KARARI'YLA, USULSÜZLÜĞÜ TESCİLLENMİŞ OLDU!..." 
Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, ellerinden gelebilse, benim evimin içerisine mahkeme kurarak, benim hakkımda en acımasız kararları verebilecek kararlılıkta hukuksal bilinçten yoksun insanlar. Bu biçim insanların hukuk dışılık âşkını gördükçe, "İyi ki mahkemeler var!" diye haykırasım geliyor!

Avukatlar - T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2007/4-831 T.7.11.2007 (EK/3)


Bulunmaz -
Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "YARGITAY HUKUK GENEL KURULU" ibaresiyle "GURURLANMA YARGICIM, SENDEN BÜYÜK YARGITAY VARDIR!" demek istiyorlar!...

Avukatlar - Davalının, dava konusu ifadeleri kullandığı ceza mahkemesi tarafından tespit edilmiştir. Davalı da, bu konuda bir itirazda bulunmamış, sözlerinin suç oluşturmadığı konusunda cevaplar vermiştir. BU İFADELERİN HAKSIZ EYLEM OLUŞTURUP OLUŞTURMADIĞI SAYIN MAHKEMENİZİN TAKDİRİNDEDİR.


Bulunmaz - Benim kullandığım dava konusu ifadeleri reddetmişim gibi bir hava oluşturulması, sanki böyle bir reddetme durumu varmış gibi imada bulunulması, en hafif deyimiyle, hukuk sürecine çok ciddi düzeyde bir nifak sokmak istemektir... Ben, savcılık soruşturmasında, savcılık kovuşturmasında, savcılık uzlaştırmasında, kendime ait olan ifadeleri, sorulur sorulmaz hemen sahiplendim... Ben, dile getirdiğim ifadeleri, konuştuğum konuları, söylediğim sözleri, yazdığım yazıları, ceza ve/ya hukuk mahkemesinin tespitine bırakmaksızın, bana soru soran herkese ânında, derhal, hemen, ivedilikle belirtebilmekten gayet büyük zevk duyan bir yazarım. Ben, bir yazar olarak, tabiî ki, yazdığım yazıların namusuna sahip çıkacak kadar namuslu bir insanım... Bunun için, ayrıcı "ceza mahkemesi tarafından tespit edilmesi" söz konusu olamaz. Ben, buradan da bangır bangır bağırarak yineliyorum: Yazdığım yazıları, söylediğim sözleri, cami avlusunda bırakacak kadar sefil biri değilim. Evet, herhangi bir itirazda neden bulunayım ki? Ben, topluma zarar veren kişi, kuruluş ve kurumlara karşı, hiçbir maddi ve manevi çıkar gözetmeden, kılı kırka yararak uyarılarda bulunmak için, eleştiri hakkımı kullanıyorum... Bunu yaparken de, son derecede kibar, temiz bir dil kullanıyorum. Ben, yaptığım eleştirileri gizlemek için değil, açıkça duyurmak için yapıyorum. "BEN SUÇ İŞLEMİYORUM!!!"


"BU İFADELERİN HAKSIZ EYLEM OLUŞTURUP OLUŞTURMADIĞI SAYIN MAHKEMENİZİN TAKDİRİNDEDİR." dediğinize göre, ben de sizden ö
zür dileyerek, aynen şunu söylemek istiyorum: "SİZE GÜNAYDIN ÇOCUKLAR!" Neden öyleyse şimdiye kadar bir araba, bir çuval, bir sepet lâf ettiniz ki?

Avukatlar - Kaldı ki, dava dosyası, 27.01.2012 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaşmıştır. Henüz, Savcılık'tan dahi dosya numarası almayan dosyamızın, haricen yapılan araştırmayla en erken, 3 yıl gibi bir süre sonunda Yargıtay İlgili Ceza Dairesi denetiminden geçebileceği öğrenilmiştir. (Yargıtay Sorgu Ekranı Çıktısı) (EK/4)


Bulunmaz - Somut durumlardan çok, soyut ifadelerle sözüm ona bir hukuksal metin hazırlayan Boğaziçi Üniversitesi Mezunu Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nı açık açık eleştirip, en azından avukat arkadaşları arasında sürekli olarak eleştiri konusu olmaktan çekindikleri için olsa gerek, Yargıtay'ın işlerini savsakladığı izlenimi oluşturarak, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" kavramını iyice sulandırmak istemektedirler... İşte bu durum bile, avukatların, hukuku hiçimsediklerinin somut kanıtıdır. "...haricen yapılan araştırma" ne demektir? Bunu anlamak, en azından benim için olanaksızdır... Bu durum yasal mıdır?... Avukatlar "haricen yapılan araştırmayla" yasal bir hak mı kullanmışlardır? "3 yıl gibi bir süre sonunda"yı nereden öğrenebilmişler? Ellerinde net, somut bir belge var mı? Somut, net bir belge yoksa, bu durumda, hukuk sürecini şaibe altında bırakmış olmuyorlar mı? Bunların meraklı oldukları "ALTERNATİF HUKUK" kavramları, hiçbir kimsenin canını sıkmasa, benim canımı çok sıkıyor...


Avukatlar - Açıklanan gerekçelerle, Sayın Mahkeme'nin ara kararından rücu etmesini talep ediyoruz.


Bulunmaz - Ortada, "açıklanan gerekçe" diye ciddi hiçbir şey yok. Ortada, hukuk kavramının içeriğinin boşaltılmak istenmesinden başka herhangi bir şey yok. Ortada, hiçbir inandırıcı, mantıklı, hukuka uygun gerekçe olmadan, nasıl olur da, "rücû etme" talebinde bulunulabilir? Hayret ve korku verici bir durumla karşı karşıyayız. Hukuk gereklidir...


Avukatlar - 3 -Ara karardan rücu kararıyla birlikte, GEREKLİ GÖRÜLMESİ HÂLİNDE dosyanın kusur incelemesi için, bilirkişiye tevdi edilmesini talep ediyoruz.


Bulunmaz - Ara karardan niçin rücû edilsin ki? Ortada çok somut bir gerekçe olmadan, hangi hukukçu rücû kararı verebilir?... Sayın Yargıç, "USÛL EKONOMİSİ" gözeterek, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı'nın düzenlettiği "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini kabul etti. Elde hazır "BİLİRKİŞİ RAPORU" varken, hangi koşullar değişti de, yeni bir "BİLİRKİŞİ RAPORU" isteniyor? Bunu da hiç anladım... Hem, "kusur incelemesi"nin konumuzla ne ilgisi var? Anlamadım!


Avukatlar - İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas Sayılı dosyasında verilen kararla maddi olgular net bir şekilde tespit edilmiştir. Buna göre, davalının söylediği sözlere, YANİ MADDİ OLAYA İLİŞKİN bir tartışma bulunmamaktadır.


Bulunmaz - Ortada, herhangi bir tartışılır durum kesinlikle yok. Ben, eleştiri hakkımı kullandım... Benim eleştiri hakkımı kullandığım, hem "BİLİRKİŞİ RAPORU" ve hem de İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı'nın verdiği "BERAAT" kararıyla belgelendi... Bu konuda, Sayın Yargıç ne karar vereceğini kendisi bilir. Karar Sayın Yargıç'ındır... Şu ânda sürmekte olan İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki bu davada Sayın Yargıç'a bir öneride bulunmam söz konusu olsaydı, bu davanın düşmesi ve benim bir kuruş bile ödemek zorunda olmadığım yönünde bir karar vermesini önerebilirdim. Ancak ben, Sayın Yargıç'a ve hukuka saygısızlık etmemek için, öneri sunmaktan geri duruyorum.


Avukatlar - Ceza Mahkemesi kararına esas alınan ve eksik incelemeyle oluşturulan bilirkişi raporuna göre, davalının söylediği sözlerin incitici nitelikte olduğu tespit edildikten sonra bu sözlerin eleştiri sınırları içerisinde olduğu kabulüyle eksik incelemeye dayalı bir kanaat oluşturmuştur. Örneğin, davalının önceki yazı ve yayınları, davalının dava konusu sözleriyle destek verdiği Coşkun Büktel isimli şahsın yayınlarının genel hatlarıyla tetkiki, ceza davasının sübutu için zorunlu olmasına karşın, bilirkişi, raporunda, bu konulara girmeyi gerekli bulmamıştır. Oysa ki davalı, dava konusu video kaydında, dava dışı, Coşkun Büktel'in yazdıkları ve yaptıklarını beğendiği için, müvekkilime dava konusu nitelendirmeyi yapmıştır.


Bulunmaz - Şimdiye dek "BİLİRKİŞİ RAPORU" metni için hiçbir zaman "eksik inceleme" kusuru bulamayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, her nedense, akıllarına nereden estiyse, şimdi, tam da, durumlar benim lehime, kendilerinin aleyhine evrildiği bir zaman diliminde, gayet açık, net somut verilere dayanan "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini defolu, eksik, kusurlu gösterip, bu raporu hazırlayan sayın hukukçuyu gerçek karşıtı gibi gösterme eylemine hazırlanıyorlar... Onların bu tavırları da, "ALTERNATİF HUKUK" anlayışlarına tam tamına uyuyor doğrusu.


Avukatlar - Açıklanan gerekçeyle, Sayın Mahkeme dosyasından,  bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesini talep ediyoruz.


Bulunmaz - İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Sayın Yargıcı, 24/05/2011 tarihindeki duruşma tutanağına şu maddeyi yazdırmıştır:


"2 - CEZA DOSYASINDA, ilgili İnternet sitesi ve video kaydı üzerinde  BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPTIRILMIŞ OLDUĞUNDAN, USÛL EKONOMİSİ DE GÖZETİLEREK, dosyamızda, yeniden, bu açıdan  BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,"


Sayın Yargıç, bu maddeyi yazdırdığı ânda, duruşma salonunda bulunan Uğur Demirci Tosun, asla ve kesinlikle hiçbir itirazda bulunmadığı gibi, üstüne üstlük, bu kararı da onaylamıştır. Aradan, yaklaşık olarak iki yıl geçince, ne değişmiştir ki, yeniden bir "BİLİRKİŞİ RAPORU" isteme gereksinimi duyulmuştur? Bunun sadece ve yalnızca bir tek nedeni var:


18/10/2011 tarihindeki "BERAAT" kararı henüz verilmemiştir... Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, böyle açık, böyle berrak, böyle net, böyle somut, böyle tertemiz bir "BİLİRKİŞİ RAPORU" metni olduğunu bilebilmelerine karşın, bu raporun bir yargıç kararını etkileyeceğini hiç düşünemediler. "BİLİRKİŞİ RAPORU" sonucundaki o davanın, beş ay sonra kendi aleyhlerine sonuçlanacağını bilseydiler bu raporu asla kabul etmezlerdi. "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" için değil, "KENDİ ÜSTÜNLÜĞÜ" için yaşayan insanlar olduklarından, şimdi de, aradan tam tamına iki yıl geçtikten sonra, yepyeni bir "BİLİRKİŞİ RAPORU" istemektedirler. Yepyeni bir "BİLİRKİŞİ RAPORU" elde edip, bu raporu kendi lehleri doğrultusunda kullanabilirlerse, bu kez, (bilmem mevzuat elverir mi) Yargıtay ve/ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi huzurunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine kullanabilecek olurlar kanaatindeyim.... Amaçları hukuksal başarı elde etmek değil, "maç skoru" elde etmektir...

Avukatlar - 4 - Sayın Mahkeme'ce, bilirkişi incelemesine karar verilmesi hâlinde, davalının müvekkilimi küçültme amaçlı yayın yapma kastının değerlendirmeye alınmasını talep ediyoruz.


Bulunmaz - "HUKUK YARGICI" olarak görev yapan, "ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ" makamında bulunan bir kişiye, neredeyse "CEZA YARGICI" muamelesi yapmaya yeltenen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, âdeta zorla suç imalatı yaptırmaya yeltenmektedirler... İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı, ortada bir suç kastı olmadığına net bir biçimde kanaat getirerek, "BERAAT" kararı vermesine karşın, yukarıda tek tek adlarını saydığım bu şahıslar, hâlâ suç kastı arayışına girebiliyorlar. Adlarını saydığım bu şahısların, hukuk sürecini bu kadar zorlama haklarını nereden alabildiklerini merak ediyorum doğrusu!... 


Avukatlar - Davalı, Sayın Mahkeme'ye sunduğu 20.10.2010 tarihli "...genel bilgiler" başlıklı cevap dilekçesinde, dava konusu eylemle hakaret kastını açıkça ikrar etmiştir:


Bulunmaz - Benim, herhangi bir somut ikrar etme eylemim asla söz konusu olmadığı gibi, benim eleştiri yapma gayretimi, kendilerine göre eğip bükerek, "genel bilgiler" sözünden bile nem kapan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, bana zorla suç yamamak istemektedirler... Bunların bu saptırmaları nedeniyle, haklarında hukuk davası açmayı düşünüyorum.


Avukatlar - "Ben, yukarıdaki ifademde, Kurhan'ın değil, maymunun götünden bahsediyorum. Kurhan'ın her yerinin kırmızı olduğunu belirtiyorum. Neden? Çünkü, bana göre, maymunun götü, hastalıklı bir görüntü çizdiği için ve göze hoş gelmeyen bir renkte olduğu için, maymunun götü rengiyle, Kurhan'ın rengini özdeşleştiriyorum. Neden? Çünkü, Kurhan, Türkiye tiyatrosunda o denli hastalıklı suçlara imza atmıştır ki, boğazına dek hastalıklı bir kırmızı renge bürünmüştür."


Bulunmaz - Ne var ki bu ifadede? İncitici de olsa, çok anlaşılır, gayet net bir dille yapılan bu sanatsal eleştiri, neden hakaret olarak algılanıp, ivedilikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na koşularak suç duyurusu biçiminde sunuluyor? Hukuktan adamakıllı, iyice, tam olarak anlayan kişilerin, bunu algılamaları olanaksız. Bu şahıslar istedi diye suç imalatı yapılamaz. Bu eleştiri sözlerine, yaklaşık olarak üç yıl önce hiçbir ciddi itirazda bulunmayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, durum kendi aleyhlerine dönüverince, deyim yerindeyse, sinekten yağ çıkarma derdine düşmüş bulunuyorlar. Bunca yıldır beni bu tür davalarla uğraştıran Ömer Faruk Kurhan, Uğur Demirci Tosun ve şerikleri, sürekli bir biçimde seyahat ederek iş yapan bir konumda bulunmam nedeniyle hem benim seyahat özgürlüğümü kısıtlamış ve hem de elmas ihracatı firması sahibi olarak, ülkeye büyük bir döviz kaybettirmişlerdir. Bunun için dava açacağım!...


Avukat - Aslında son derece münasebetsiz olan, iade edilmesi ve yeniden düzenlenmesi konusunda davalıya süre verilmesi gereken bu ve diğer dilekçeler, davanın bir ân evvel sona erdirilmesi için gerekli ikrarı da içeriğinde taşımaktadır.


Bulunmaz - BEN, BİR SANATÇIYIM. BEN, SÜREKLİ SANAT YAPITI ÜRETİYORUM... SANAT YAPITI DA, LÂFLA DEĞİL, İMGELEMLE ÜRETİLİR. BENİM YAPTIĞIM İMGELEMİ BİR HAKARET OLARAK NİTELEMEK, SANATSAL EYLEMİME HAKARET KASTI İÇERMEKTEDİR. MEVZUAT ELVERİRSE, ÖMER FARUK KURHAN VE ONUN TUTTUĞU AVUKATLAR EYYÜP FIRAT KUYURTAR İLE UĞUR DEMİRCİ TOSUN VE TAM TAMINA 1100 KİŞİLİK TÜM ŞERİKLERİNİN HEMEN, DERHAL YARGILANMALARINI TALEP EDİYORUM!...

Avukatlar - İfade edildiği üzere, müvekkilim ve birçok saygın tiyatrocunun destek verdiği küfür yayıncılığına son verilmesini talep eden kampanya sonrası gerek davalı, gerekse dava dışı Coşkun Büktel adlı şahsın müvekkilim ve diğer tiyatroculara söylediklerinin, yaptıkları yayınların da incelenmesi gerekmektedir. Bu kampanyaya katılan tiyatroculara, davalı ve Coşkun Büktel tarafından "LİNÇÇİ ALÇAKLAR" nitelemesi yapılmıştır.


Bulunmaz - Benim birebir kime ne dediğim konusunda hiçbir somut açıklama yapmayıp, onun yerine, hamaset yapan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu sadık avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, davanın rengini hızla bulandırmaya çalışıyorlar. Hukuk dışı bir metni, hukuk metni gibi gündeme getirmek isterken, âdeta bakırı altın yerine satan esnaf görüntüsü çiziyorlar... "SUÇUN ŞAHSİLİĞİ" çok önemli bir konu olmasına karşın, Coşkun Büktel'i araya sıkıştırarak, bir üçüncü kişi daha bulup bizim örgüt olduğumuzu bile dile getirebilirler. 

"1100 KİŞİLİK BİR ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" olarak tiyatrodaki varlıklarını sürdüren bu kişiler, "ENTELEKTÜEL ÖRGÜT ÜYESİ" gibi incelenmeye alınırsa, tiyatro dünyasını ne kadar kirlendiği ortaya çıkar. Benim, kime ne dediğimi ifade etmekten yoksun olan bu şahıslar, hukuku dumura uğratma faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Avukatlar - 5 - DAVALI İLE BİRLİKTE HAREKET ETTİĞİ ŞAHISLAR TARAFINDAN MÜVEKKİLİME VE DİĞER BİRÇOK KİŞİYE HAKARET EDİLMEYE DEVAM EDİLMEKTEDİR. AŞAĞIDA BU HAKARETLERİN ÇARPICI BİRKAÇ ÖRNEĞİNİ SUNUYORUZ.


Bulunmaz - Hiçbir adil, hiçbir doğru, hiçbir gerçek, hiçbir haklı, hiçbir inandırıcı yanlarının bulunmadığını çok iyi bilen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, kendilerini adil, haklı, inandırıcı kılabilme telaşıyla, avukatların genellikle başvurmadığı bir yola daha, "BÜYÜK HARF" kullanmaya sığınarak, klavyelerini gereksiz yere zorluyorlar... Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun ile bu şahısların "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ŞERİKLERİ", olay ve olguları, tamamıyla savruk hâle getirerek, mahkemeyi etkileme niyetiyle hareket ediyorlar... Sanki ortalık yerde bir suç varmış izlenimi oluşturarak, hiç yoktan suç imalatı yoluna giden Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun ile bu şahısların "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ŞERİKLERİ", hukuk dışı davranarak, hukuk haklarını hızla yitirmeye savruluyorlar... 


Avukatlar - * Davalı Hilmi Bulunmaz da, "LİNÇÇİ" ifadesiyle kimden bahsettiğini kendisi açıklamıştır: (23 Nisan 2012 tarihli yayın) (EK/5)


Bulunmaz - İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren ve benim lehime biten davadaki "BİLİRKİŞİ RAPORU" 
metninde "LİNÇÇİ" kavramını asla "HAKARET" olarak kullanmadığım gayet somut bir biçimde belirtilmiş, bu "BİLİRKİŞİ RAPORU" metninin çok büyük katkısıyla bu dava tabiî ki benim lehime sonuçlanmıştır. "Dosya No: 2010/337" olan bu karar alınıp, "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnindeki "LİNÇÇİ" sıfatının suç ögesi içermediği hemen, rahatlıkla görülebilir...

Avukatlar - "...Tam tamına 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişinin bir araya gelip düzenledikleri LİNÇ KAMPANYASI ile sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek istedikleri 'Theope' yazarı Coşkun Büktel'le Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, bu 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişiye karşı müthiş derecede demokrat, devrimci, sosyalist, tüyü bitmemiş yetimden yana bir mücadele verince, bu LİNÇÇİ alçaklar, çaresizlik içine girip, birbirlerini yemeye başladılar!"


Bulunmaz - Evet, bu sözlerin tamamı bana ait... Bu sözlerde bulunan 

"LİNÇÇİ" kavramı, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi "BİLİRKİŞİ RAPORU" metninde suç ögesi olarak görülmediği gibi, bu çok önemli metnin etkisi olduğunu sandığım bir sonuçla, sanık olduğum davadan asla ceza almadım... İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda bulunan dosya içeriğindeki "BİLİRKİŞİ RAPORU" da incelenebilir...

Avukatlar - * Coşkun Büktel: (5 Kasım 2010 tarihli yayın) (EK/6)


Bulunmaz - Coşkun Büktel'in yayınıyla benim yayınım arasında nasıl bir ilişki kurulabiliyor? Hani suçun şahsiliği? Ki, ben asla ve kesinlikle herhangi bir suç işlemiş değilim. Bu arada, "basın yoluyla hakaret suçu" kavramı için, şu bilgiyi hemen aktarmış olayım: "Basın yayın yoluyla işlenen hakaret suçlarında KAMU DAVASI AÇMA süresi süreli yayınlar için iki ay, süresiz yayınlar için dört aydır." Durum böyleyken, 5 Kasım 2010 tarihi hangi anlama geliyor? 


Avukatlar - "Türkçe'de 'göte göt' dendiği gibi; karşı tarafın görüşlerini okurlardan saklayarak, tek yanlı yayın yapıp, sansür ettikleri insanları, 'suç belgesinin kaynağına link vermeksizin' suçlayan sansürcü, iftiracı ve LİNÇÇİ alçaklara da, kısaca ve tek kelimeyle (tek kavramla) 'orospu çocuğu' denir."


Bulunmaz - Bu söz bana ait değil. Bu söz, Coşkun Büktel'e ait. Ortada hiçbir suç olmamasına karşın, ortada bir suç söz konusu olsa bile, hani nerede suçun şahsiliği?... Coşkun Büktel, herhangi bir ad belirtmeden, bir eleştiri getiriyor. (Büktel'in sözünü anımsamakta yarar var: 
"Bâzen ben isimleri veririm, bâzen de isimler kendilerini verir!..." ) Yazan Coşkun Büktel, eleştirilen somut bir ad değil. Yazan ben değilim, eleştirilen Ömer Faruk Kurhan değil. Öküzün altında buzağı arayacak kadar mantık zincirini koparan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, Büktel'i ben ve somut olmayan kişiyi de Ömer Faruk Kurhan sanıyorlar. İnanmak zor!

Avukatlar - * Coşkun Büktel: (http://coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm adresinde yayındadır) (EK/7)


Bulunmaz - Coşkun Büktel'in yazdığı bütün yazıların sorumlusu ben miyim? Ayrıca, Coşkun Büktel'in yazdığı hiçbir yazıda herhangi bir suç ögesi bulunduğu kanısında değilim. Bir suç ögesi olsa bile, yazıyı yazan Coşkun Büktel, ben değilim... Coşkun Büktel'in eleştirdiği kişi, somut değil soyut. Yani, benim ifademle "öznesiz tümce" yada "gizli özne" söz konusu. Coşkun Büktel'in sözünü yinelemek gerekir:
 "Bâzen ben isimleri veririm, bâzen de isimler kendilerini verir..." Benim yazmadığım (Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un söz konusu olmadığı) bir yazı nedeniyle, benim yargılandığım İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıcı'na nasıl şikâyetçi olunabilir? Absürt bir hukuk ucubesiyle adliye nasıl meşgul edilebilir? Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun, "adliyeye karşı suç" işlemeyi göze alabilecek kadar adalet terazisinin topuzunu kaçırmışlar. Şahıslar yargılanmalıdır.

Avukatlar - "LİNÇ İMZACISI ALÇAKLAR, BUNLARI YAPANLARI ASLA KINAMADILAR. FAKAT, BİZE BUNLARI (VE DAHA FAZLASINI) YAPANLARA 'OROSPU ÇOCUĞU' DİYORUZ. ŞİMDİ KALKMIŞ 'BİZİ' KÜFÜRBAZ İLÂN EDİP, 'BİZİ' KINIYORLAR!"


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, kendi adları geçmeyen bir sanat yapıtını, kendileriyle ilgiliymiş gibi gösterip, beni peşinen "HAKARET SUÇLUSU" ilân ediyorlar... Durumları, kaynaklarla göstereceklerine, hukuk bilimine aykırı bir yöntemle, genellemecilik yapıp, doğru dürüst "özne" bile göstermeden hukuk metni yazan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hak etmediğim hâlde, ceza alacağım ham hayaliyle yanıp tutuşuyorlar. 


Avukatlar - * Davalı Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ile birlikte, Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği "BERAAT" kararını değerlendirdiği röportajı, davalının İnternet sayfasında yayınlamıştır. İfadeler şöyledir: (15 Şubat 2012 tarihli yayın) (EK/8)


Bulunmaz - İnternet sitemde, T.C. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı'nın, benim hakkımda vermiş olduğu "BERAAT" kararını yayınlama, karar üzerinde düşünce geliştirerek, yorum yapma hakkım var. Ben, bir sanatçı olduğum için, sanatsal konularda düşünüp, yorum yapma alışkanlığı içerisinde olan biriyim. Benim, en doğal hakkım olan, düşünmek ve düşündüğünü söylemek eylemlerimin üzerinde bile şaibe oluşturmak isteyen Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun, Sayın Yargıç'ın kanaatini etkileme kararlılığıyla hareket ederek, bana göre müthiş derecede hoş olmayan çirkin bir yola saparak, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesini çiğnemeye devam ediyorlar!...


Avukatlar - "Coşkun Büktel - Hilmi ne dedi? 'Yazıyı düzeltiyorum. Düzelttiğim kısımları belli olsun diye 'maymungötürengi'ne büründü' dedi.' Maymunun götü kırmızı, Kurhan'ın her yeri kırmızı' demişti. Ben, Hilmi'ye, 'Bak, bu davayı kaybedersin' demiştim. Bu tür hakaretlerin cezasız kalmayacağını düşünüyordum. Ama, hâkimler şöyle yaptılar: Davanın bütününe baktılar. Hilmi'nin, diğer LİNÇÇİLERİN yaptıklarına karşı, 1100 kişinin örgütlenip, bizi hedef gösterip, bizi bu kadar kışkırtmaları karşısında, bu sözleri söylememizin incir çekirdeğini doldurmadığını söylüyorum.  Hâkim de bunu gördü. Yoksa, Hilmi'nin söylediği normal terbiyeli insana söylenmiş olsa, tek celsede cezayı yerdi. Karşısındakiler, çok kirli insanlar, teknikleri kirli, uygulamaları kirli, yöntemleri kirli, kendileri kirli, ahlâk anlayışları kirli. Teknik olarak, Hilmi'yi mahkûm ettirmek istediler, ama karşısındakiler o kadar kirli ki... Biz, size, 'haklısınız' mı diyeceğiz?  Adalet böyle olmaz. Bunu, bu kararı adaletin tecellisi yönünde yorumlamalı."


Bulunmaz - Coşkun Büktel'in sözlerini el çabukluğu marifetiyle bana yamamak, o sözleri, sanki Coşkun Büktel değil de, ben söylemişim gibi, sözüm ona bir hukuk metni yazmak, hiç de hoş olmayan hukuk dışı bir davranıştır... Ben, ancak, kendi söylediğim, kendi yaptığım eylemlerden sorumlu tutulabilirim. Benim söylemlerimin ve/ya benim eylemlerimin sonucunda değil de, Coşkun Büktel'in söylemleri, eylemleri sonucunda yargılanmamı isteyen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, yazdıkları en küçük ifade bağlamında bile, mutlaka hukuk dışı davranış geliştiriyorlar... Mevzuat elverirse, bu kişilerin yargılanmalarını tabiî ki arzu ederim... Zâten, en kısa zamanda, bu şahıslar hakkında, hem ceza davası ve hem de hukuk davası açabilmek, açtırabilmek için kolları sıvayacağım... Ben, hukuksal savaşım içerisindeyken, hukukun üstünlüğü ilkesinden asla sapmadan, hukuksal savaşım içerisinde bulunmayı sürdürmekle birlikte, bir dava sonuçlandıktan sonra, o dava üzerinde fazla durmamaya çaba harcayan bir birey olarak, yargıçlar hakkında yorum yapmayı asla sevmiyorum!...


Avukatlar - Bu ve buna benzer hakaretler, Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'a ait İnternet sayfalarında hâlen yayın hâlindedir. Coşkun Büktel'in küfürlerine karşı çıkan tiyatro yayıncılarına bu ve benzeri ifadeleri söylemesini, o kişileri "maymungötürengi" gibi kızartmak olarak niteleyen davalı, müvekkilime hakaret kastıyla hareket etmiştir. Bir insana LİNÇÇİ, alçak demek, "maymungötürengi" gibi kızarmış,"karides gibi olmuş" demek, eleştiri sınırları içinde değildir, hakarettir. Müvekkilime "yalancı" denmesi hakarettir, eleştiri değildir.


Bulunmaz - Benim ve Coşkun Büktel'in, herhangi bir konu hakkında hiçbir hakaretamiz davranış içerisinde bulunmadığımızı söyleyebilirim. Hakaret sözcüğünün içerdiği hukuksal kavram müthiş biçimde tartışılır olduğu için, hakaret suçlarını kapsamayan yasalar yada yasa maddeleri de sürekli olarak değişime uğruyor... En son olarak, 6352 Sayılı Yasa da bunun somut hukuksal kanıtıdır. "maymungötürengi" kavramının "HAKARET OLMADIĞI", "BİLİRKİŞİ RAPORU" ve "BERAAT KARARI" ile çok net bir biçimde kanıtlanmış ve kesin hukuksal sonuç elde edilmiştir. Bu hukuksal durumu fazla zorlamak, hukuka müdahale anlamına geleceği gayet bellidir... Bir insana "LİNÇÇİ" demek, hakaret olabilir de olmayabilir de. İmdi tartışılır bir durum söz konusu olabilir... Ancak, benim içinde bulunduğum, sanatsal ifade olanaklarımın ilelebet ilga ve imhâ edilmek istendiği böylesi süreçte dile getirdiğim "LİNÇÇİ" sözcüğünün içerdiği estetik kavramın bir "HAKARET OLMADIĞI" İstanbul 9 Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı'na sunulan "BİLİRKİŞİ RAPORU" ile de çok somut bir dille ifade edilip, iyice kanıtlanmıştır...


Avukatlar - Davalı ve diğer saldırgan tutum takınan bu şahıslar, kelimeler üzerinde oyunlar oynayarak, Mahkemeler'i aldatmayı amaçlamaktadırlar. Örneğin, davalı, müvekkilime "maymungötü" demeyip,"maymungötürengi gibi kırmızı" demektedir. "Karides gibi olmuş" demektedir. "Yalancı" demektedir. Bu ifadelerin eleştiri sınırı içinde kabul edilmesi, Yargıtay tarafından kabul edilmemektedir. Davalı, müvekkilime doğrudan, "O... Çocuğu" demeyip,"Shakespeare Çocuğu LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan"demektedir. Amaç, hakaret etmektir.


Bulunmaz - Ben ve tiyatro yazarı Coşkun Büktel, sözcüklerin hakkını tamamıyla verip, "TÜRKİYE TÜRKÇE'SİNİ EN İYİ KULLANAN" insanların başında gelen kişileriz. Biz, dil bilgisi ileri, dil bilinci gelişmiş, dil uzmanlığı kabul edilmiş, dilsel konularda çalışma yürüten iki önemli tiyatro yazarıyız. Dilimizi, hukukçuyu aldatma, hukukun üstünlüğünü tanımama, hukuku karalama yönünde değil, hukukçuları aydınlatma, hukukun üstünlüğünü inşa etme, hukukun aklanması yönünde mesai harcamaya karar vermiş kişileriz. Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukukun yanlış yönelim içerisine girmesi için, müthiş derecede büyük bir mesai harcayarak, hiç öyle bir olasılık bulunmamasına karşın, Sayın Yargıç'ı dezenforme etme çabası içerisine girmekte, hukuku kirletmektedirler...


Avukatlar - 28 Şubat 2012 tarihinde İnternet sayfasında "KENDİNİ FEDA EDEN ÇÖP ADAM ÖMER KURHAN" diyerek hakaret edebilmektedir.


Bulunmaz - BEN BİR ŞAİRİM... BEN, BİR SÖYLEMİ, SALTIK ANLAMDA, YALIN BİÇİMDE DEĞİL, İMGELEM BİÇİMİNDE KULLANABİLME YETENEĞİ GELİŞMİŞ VE BU YETENEĞİNİ ŞİİR ORTAMINA KABUL ETTİREBİLMİŞ, ŞİİR SORUNLARI ÜZERİNE KAFA YORMAKLA BİRLİKTE, ŞİİR SORUNLARI DERGİSİ YAYINLAMIŞ, ON BİNLERCE ŞİİRİ VE ÜÇ ŞİİR KİTABI BULUNAN BİR ŞAİRİM. BEN, HERHANGİ BİR KİŞİ İÇİN, "ÇÖP ADAM" DEDİĞİMDE, O KİŞİYİ, "ÇÖPLÜKTEKİ ÇÖP" BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRMİYORUM!... ÖMER FARUK KURHAN, HER ANLAMDA, O KADAR ÇOK ZAYIF Kİ, BEN, BU DURUMA İMGELEM OLUŞTURMAK İÇİN, BİR ŞAİR DUYARLILIĞI İLE BİR BETİMLEME YAPIYORUM. BU DENLİ CİDDİ BİR YAZINSAL GERÇEKLİĞİ GÖREMEYECEK DENLİ GÖRÜŞ AÇISINDAN UZAK OLMAK ÇOK DERİN ACI.


Avukatlar - Tamamı işbu dilekçenin yazıldığı tarihte öğrenilen yukarıdaki haksız eylem niteliğindeki ifadeler için, her türlü yasal hakkımız kullanılacak, savcılığa suç duyurusunda bulunulacaktır.


Bulunmaz - Zamanaşımı kavramının üzerinden atlamak için, aylar, hattâ bâzen yıllar önce yazdığım yazıları, yeni görmüş gibi yapan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, adliyeyi, hakkı, hukuku, kanunları, mevzuatı, yasaları kendileri lehine kullanmak için, müthiş derecede düzeysiz bir yaklaşım gerçekleştiriyorlar. Bunun dikkate alınması gerektiği düşüncesindeyim. Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan ve Uğur Demirci Tosun'un bu yaptıkları "MAHKEMEYİ YANILTMAYA" yönelik eylemlerdir...


Avukatlar - 6 - Yüksek Mahkeme eleştirinin sınırını net bir şekilde çizmiştir. Davalının yayınlarında, yazılarında eleştirme değil, hakaret etme amacı söz konusudur.


Bulunmaz - Yüksek Mahkeme, benimle ilgili değil, başka bir durumla ilgili olarak bir "çizim" çizmiştir. Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un tombaladan çekmiş oldukları yasa maddelerini, Yüksek Mahkeme kararlarını, sanki benim için verilmiş kararlarmış gibi gösterme gayreti içine girdiklerinde hukuktan hızla, hem de şimşek hızıyla uzaklaşıyorlar. Bu durum onları, hukuk dışı davranış geliştirme yolunda hızla, şimşek hızıyla ilerletiyor...


Avukatlar - "eleştiri ve sitem, kişilerin şereflerini, onurlarını, namuslarını, toplum içindeki itibarlarını incitmeye ve diğer fertler nezdindeki saygınlıklarını zedelemeye yönelik olarak hakaret içeren sözcükler kullanılma suretiyle yapılamaz."


Bulunmaz - Bilineni, geneli, malûmu, nesneli ilân ederek, hukuksal gerçekleri, magazinel boyuta indirgeyen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, kırıntı hâlindeki hukuk bilgileriyle, hukukun magazin boyutunda seyretmesi için, olağanüstü büyük bir çaba harcama sürecine savrulmuş durumda bulundukları için, benim de, kendilerine benzeyip, magazinel düzeye savrularak, aynı düzlemde kalmamı, hukuk dışına çıkmamı istiyorlar...


Avukatlar - T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2009/4-196 K. 2009/248 T. 27.10.2009 (EK/9)


Bulunmaz - Yargıtay'ın, çok değişik durumlar nedeniyle, bambaşka nesnel durum saptamalarını, kendi öznel durumları için tam bir fırsat, hiç çaba harcanmadan elde edilmiş hukuksal ganimet olarak algılayan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "her şeyi bilerek", benim de "SUÇSUZ" olduğum "iki kere iki dört eder" gibi matematiksel bir gerçeklik olarak somut bir biçimde orta yerde durup dururken, nasıl oluyor da, böyle garip bir yanılsama oluşturmaya çalışıyorlar? Bunu anlamak, bu soruya yanıt verebilmek, neredeyse olanaksız. Eyyüp Fırat Kuyurtar, Ömer Faruk Kurhan, bir de Uğur Demirci Tosun, Yargıtay kararlarını, Yargıtay Genel Kurulu saptamalarını bile saptırma yoluna gitmekten, asla ve kesinlikle zerre kadar olsun hiç şaşmıyorlar. Onlar şaşırmışlar!


Avukatlar - "...yayında, özle biçim arasındaki denge aşılmıştır. Amacı aşan, konuyla anlatım arasında düşünsel bağ bulunmayan davaya konu yayının hukuka uygun sayılmasına olanak bulunmadığından; mahkemece davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesi usûl ve yasaya uygun olup, direnme kararı yerindedir."


Bulunmaz - Sayın Yargıç'tan, tarihten ve toplumdan müthiş derecede özür dileyerek, şunu söylemek istiyorum: Böyle bir hukuk metni yazan avukatlara hangi hukuk fakültesi diploma vermiş? Bu sorunun yanıtını çok merak ediyorum... Malûmunuz, Yargıtay Genel Kurulu içerisinde olsun, Yargıtay Kararları bünyesinde olsun, "HUKUK - MANTIK DİZGESİ KORUNUR" ve bu dizgeye göre tavır takınılır... En temel hukuk kurallarını bile hiçimseyen, küçümseyen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukukun "h"sine bile tahammül edemeyen, hukukun "h"sini bile hiçimseyen bir ruh hâliyle hareket ettikleri için, bence, hukukun yara almasına yardım etmeye ısrarla ve inatla devam ediyorlar hâlâ!...


Avukatlar - T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2003/4-370 K. 2003/438 T. 25.6.2003 (EK/10)


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, önemli bir hukuk kurumu olan Yargıtay'ın adını bu metne iyice monte ederek, şöyle demek istiyorlar: "EĞER BİZİM ALEYHİMİZE KARAR VERİRSENİZ, SİZİ HEMEN YARGITAY'A BİLDİRİRİZ." Bütün yargıçların bildiği bir durumdur bu... Bir dava sonuçlandıktan sonra, Yargıtay'a gidilir! Sayın Yargıç'ın bildiği "YARGITAY HUKUK GENEL KURULU" kararını yinelemek, davanın düzey yitirmesine ve hukukun irtifa kaybetmesine neden olur. Başka herhangi bir sonuca neden olmaz. Onlar şaşırmışlar!


Avukatlar - "...eleştirinin, durumla anlatım biçimi arasında düşünsel bağ bulunmaması ve küçültücü değer yargısı içermesi hâlinde, eylem hukuka uygun olmaktan çıkar."


Bulunmaz - Ben, herhangi bir hukuk fakültesinde bir akademisyen olabilseydim, Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a diploma vermek şöyle dursun, selâm bile vermeye çekinirdim... Kendilerine ait bir sözü olmayanlar nasıl susarsa, bu avukatlar da, Yargıtay kararlarını önümüze koyup, aslında hep susuyorlar. Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "terzi kendi söküğünü dikemez" mantığını sürekli kanıtlamak istercesine "avukat kendi davasını savunamaz" sözünü yakışır görmemize, böylece de onlara "HUKUK DERSİ" vermemize neden olabiliyorlar...


Avukatlar - T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2009/10444 K. 2009/10167 T. 26.5.2009 (EK/11)


Bulunmaz - Yargıtay kararlarını, Yargıtay saptamalarını arka arkaya sıralayarak, sentetik bir hukuk metni çiziktiren avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun ve onlara "hukuk işi veren" Ömer Faruk Kurhan'ın hukuku kirletme çabaları beni fazla rahatsız ediyor... Hukuk metni yazmak bu kadar basit olmamalıdır. Onlar iyice şaşırmış!


Avukatlar - Davalı, hukuk düzenini atlatmak için, kendi bulduğu yolda ilerlemekte ve hakaret yayıncılığına devam etmektedir. Yüksek Mahkeme'nin eleştiri sınırı hakkındaki kararları nettir. Davalının amacı, eleştirmek değil, hakaret etmektir. Bu ifadeler, aynı zamanda, ceza hukuku anlamında da suçtur.


Bulunmaz - Benim, Ömer Faruk Kurhan'a asla hakaret etmediğimi İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı saptadığı için, hukuka zerre kadar saygısı olan hiçbir kişi, bu tür metinler yazmaya asla cesaret edemez. Ancak, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukuka hiçbir saygı duymayan insanlar oldukları için, mahkemenin seyrini de değiştirme gayretinden başka, hiçbir iyi niyetli gayret içerisine girme zahmetinde bulunmaya yeltenmiyorlar. Oysa bu şahıslar, tarih değerlerine, toplum değerlerine zerre kadar olsun bir saygı göstermiş olabilseler, tarihsel ve toplumsal değerler üzerinde yükselip, evrensel bir bağlam tutturma çabasındaki "ceza, hukuk, ceza hukuku" kavramlarına âşık olabilirlerdi. Kendi küçük çıkarları için değil de, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesi için küçük bir alın teri dökmeye razı olsaydılar, benim de, "ceza, hukuk, ceza hukuku" haklarımın korunması yönünde vicdan muhasebesi yapma zahmetine katlanırlardı... İnsanlar, "empati kültürü" sahibi olabilirlerse, tarihsel ve toplumsal zorunluluklar sonucu ortaya çıkmış 

"ceza, hukuk, ceza hukuku" kavramlarına asla saygısızlık etmezler, sonuna dek saygı duyarlar. Oysa, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, ne yazık ki kendilerini, hem "POLİS", hem "SAVCI", hem "YARGIÇ" ve hem de "YARGITAY" yerine koyup, kesinlikle bununla da yetinmeyerek, "YASAMA" ve "YÜRÜTME" kurumlarının başı gibi algılayarak, bu saydığım kurumların başındaki hiçbir kişinin tenezzül etmeyeceği tipik bir ilkellikle, âdeta "YARGISIZ İNFAZ" elemanı gibi davranmış olup, "EVRENSEL HUKUK NORMLARI" kavramına taban tabana zıt bir karakter tutumu sergilemeyi alışkanlık hâline getiriyorlar. Çok yazık!... 

Avukatlar - Yazının ana düşüncesi yönünden, başvurulması gerekmeyen küçültücü değer yargıları, haber verme ve eleştirme hakkı sınırlarını aşar ve sövme suçunu oluşturur.


Bulunmaz - İSTANBUL 3. SULH CEZA MAHKEMESİ'NDE GÖRÜLEN VE 2010 / 8 DOSYA NUMARALI İLGİNÇ DAVADA YARGILANIP HEMEN BERAAT ETTİM. HİÇBİR HAKARET SUÇUMUN OLMADIĞI "İKİ KERE İKİ DÖRT EDER" GİBİ KANITLANDI. KARARI VERİLMİŞ BU DOSYANIN DAVASI, ANCAK YARGITAY'DA OLUR. ÇOK NET KARARI VERİLMİŞ DOSYANIN DAVASI BİR BAŞKA MERCİDE ASLA OLAMAZ...


Avukatlar - "Sanığın, gazetedeki ('Sayın Dönmez Bu Yanlıştan Dönmeli') başlıklı yazısında, vali yardımcısı olan yakınan hakkında 'Ramazan ayında sigara içmesi çirkinliktir. Olayın geçtiği yer, bu çirkinliği berbat hâle getiriyor. Uzlaşmacılıktan uzak... Kavgacı... Nemalazımcı...' sözlerine yer verip, imalar yaparak ve yazının ana düşüncesi yönünden başvurulması gerekmeyen küçültücü değer yargılarında bulunarak haber verme ve eleştiri sınırını aştığı ve oluşturduğu hâlde çelişkili gerekçeyle beraat kararı verilmesi hukuka aykırıdır."


Bulunmaz - Yukarıdaki sözü okur okumaz, halk filozofu Nasreddin Hoca'nın ahırda kaybettiği yüzüğünü bahçede aramasını içeren gayet komik bir fıkrayı anımsadım... Yargıtay içtihatları yada benzer belgeleri tombaladan çeker gibi telaşla önümüze koymaya yeltenen Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu atik avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, böyle eklektik, böyle düzeysiz, böyle çok aşırı ucuz bir hukuk metnini nasıl yazmışlar? Bu kadar çok hukuka aykırı bir metin yazabilen avukatlara hangi akademisyenler diploma veriyor? Bunu çok merak ediyorum. Bu durum, beni derin derin düşündürüyor... Sıradan insanların bile bu düzeyde eklektik, yığma bir hukuk metni yazabilecek kadar acemilik yapacaklarını asla ve kesinlikle sanmıyorum... Bir başka yargı kararının, bizim bu davayla ilgili kararımıza direkt olarak, bire bir yön verebilmesi, bu kararla da ilişkilendirilmesi için hukuk dışı bilgileri, "hukuk bilgisi" gibi sunma kurnazlığına sahip olunmalıdır. Bu ilginç "hukuk metni" yazımını kabul etmeyip hukuk için endişeleniyorum. 


Avukatlar - Y.4.CD. 6.11.1997 T. 8757-9560 (EK/12)


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, hukuk süsü verdikleri metne birkaç harf ve birçok rakam sıralayarak, gerçek dışını gerçekmiş gibi gösterme kurnazlığı içerisine duhûl oluyorlar... Onların hukuka aykırı düşünce ve eylemlerini, tarih ve toplum değerlerine iyice mâl etmek için, hazırlamayı düşündüğüm "BENİM TİYATRO DAVALARIM" kitabıma malzeme yaparak, onları ilelebet ölümsüzleştirmek istiyorum.


Avukatlar - "Yazıda katılandan söz edilirken, kullanılan 'rüküş', 'Gürcü fahişeler bile bu kadar kötü giyinemez' sözleri küçültücü değer yargılarıdır."


Bulunmaz - Davamızla hiçbir ilgisi bulunmayan "rüküş" ve "Gürcü fahişeler" sözlerinin burada ne işi var?... Bunu anlamak olanaksız olsa da, bir gün, tarih bunu da değerlendirir... Soyut bir tarihin, kendi kendine değerlendirmesini beklemek yerine, "BENİM TİYATRO DAVALARIM" kitabımla, hem tarihe ve hem de topluma derkenar düşmeye kararlıyım... Yeter ki, "TAM TAMINA 1100 KİŞİLİK BİR ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" eylemlerine, "ceza, hukuk, ceza hukuku" gücüyle bir son verilebilsin... Benim, "ceza, hukuk, ceza hukuku" araçlarını iyice kullanmaktan başka bir aracım bulunmadığı için, doğal olarak bu araçlardan medet ummak durumundayım. Tabiî bir de yazarlık gücüme, kalemimin caydırıcılığına güvenmekten başka başvurabileceğim herhangi bir araca sahip değilim.


Avukatlar - Y.4.CD. 13.6.1996 T. 4547-5521 (EK/13)


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu acemi avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, aslında yapmak zorunda oldukları kamu görevini yapmaktan kaytarıyorlar. Bunlar "ceza dersi, hukuk dersi, ceza hukuku dersi" çalışacaklarına, iki tweet arasına sıkıştırılıp "fast bilgi" biçimine getirilmiş "hap"laştırılan, konumuzla zerre kadar olsun hiçbir ilgisi bulunmayan birkaç harf ve birçok rakamı önümüze boca etmekle işin içinden sıyrılarak, kendi yapmaları gereken ciddi ve önemli hukuk metni okuma sürecini, Sayın Yargıç'ın yapmasını istiyorlar ve böylelikle de, "ADLİYEYİ GEREKSİZ YERE MEŞGUL ETTİKLERİ İÇİN, ADLİYEYE KARŞI SUÇ İŞLİYORLAR..."


Avukatlar - İçtihatlarla yerleşik bu husus İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından dikkate alınmamış ve hukuka aykırı olarak sanık lehine "BERAAT" kararı verilmiştir.


Bulunmaz - Çok acemice, çok banal, çok cahilce, çok düzeysiz, çok suçlayıcı, çok şaibe oluşturucu bir yaklaşım içerisinde bulunan Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, kullandıkları bu garip sözlerle, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı'nı ağır bir dille suçlayabiliyorlar... Adı anılan mahkemenin Sayın Yargıç'ı, bu kişiler hakkında,  "HAKARET" ve de "İFTİRA" davası açma hakkına sahip olmasına karşın, bu denli basit söyleme pabuç bırakmayı kesinlikle düşünmemektedir kanısındayım!...


Avukatlar - 7 - Yazıların bütününe de bakılsa, dar kapsamlı olarak da bakılsa, davalının eylemleri, açıkça hakarettir. Bu ifadeler nedeniyle, müvekkilimin uğradığı manevi zararın bir nebze olsun giderimi ve davalının eylemlerine son vermesi için, davamızın kabulüne karar verilmelidir.


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, benim "HAKARET SUÇU" işlediğime emin olduklarına göre, neden "YARGITAY KARARI" sonucunu bekleme sabrını göstermiyorlar? Bu sabırsızlık neyi gizliyor?


Avukatlar - 8 - Davalının kastı, hem müvekkilime, hem de küfür yayıncılığına karşı çıkan diğer ilgili şahıslara hakaret etmek, küçük düşürmek, saygınlıklarına leke sürmektir. Yaptığı yayınlar nedeniyle, davalı aleyhine açılan dava ve soruşturmaların bir kısmına ilişkin bilgiler aşağıda sunulmuş olup, ekte ilgili evraklar Sayın Mahkeme dikkatine sunulmuştur. (EK/14)


Bulunmaz - Herhangi bir dava, yalnızca o davayla ilgili değerlendirilir. Ben, herhangi bir dava nedeniyle, daha önce idamla yargılanmış olsam bile, davanın gidişatı hiç farklı olmayacaktı... Bu dava, kendi özgüllüğü, kendi özgünlüğü içerisinde ilerlemektedir. Oysa Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, neden hukuka saygı göstermiyorlar? Bunu anlamak zor yada olanaksız!


Avukatlar

 
 Şikâyetçi                                Merci                            Dosya No          Suç

Mustafa Şükrü

Demirkanlı            İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi    3011/3131        hakaret

Gülhan Avşar        İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi      2010/8930      hakaret


Levent Çağlayan   Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi      2012/256         hakaret


Mehmet Bozkır     Soma Sulh Ceza Mahkemis                2011/578         hakaret


Seval Deniz

Karahaliloğlu         Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi   2012/289         hakaret

Haluk Bilginer        İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi       2011/217       hakaret


Haluk Bilginer

Oyun Atölyesi
Kemal Aydoğan     İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi     2011/3218      hakaret

Süleyman Anıl        Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı             2012/30074    hakaret


Burhan Gün

Nurhan Tekerek     İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi    2010/337        hakaret

Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, "MAHKEME" yazısında bile hile yapıyorlar... "Haluk
 Bilginer, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217 HAKARET" biçiminde sundukları davanın suç içeriği "HAKARET" değildir... Yargıç Mustafa Bağarkası, 21/05/2012 günü karar vermiştir:

"Sanığın 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9/4 maddesi gereğince takdiren 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA..."

Ben, bu davada, Türk Ceza Kanunu'nun 125. Maddesi ("HAKARET") ile asla yargılanmadım. Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, yalan söyleyip, Yargıç'ı yanıltma yoluna giderek, yine "ADLİYEYE KARŞI SUÇ" işliyorlar!...

Avukatlar - Sonuç ve Talep: Yukarıda arz ve izah olunan gerekçelerle;

Bulunmaz - "Sonuç ve Talep" diye yazıp, hemen ardından iki nokta üst üste (:) koyarak, "arz ve izah" sözcüklerini sarf etmekle bir şey söylenmiş olmaz. "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" üstüne yazmayınca, üzerinde düşünülebilecek hukuksal bir "gerekçe" sunulmamış olur... 


Avukatlar - * Ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi ara kararından rücu edilmesine,


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, sapla samanı sürekli birbirine karıştırdıkları gibi, elmalarla armutları aynı kategoride toplama gayreti içerisine giriyorlar. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıç'ının verdiği kararı Yargıtay'a taşımalarına karşın, üstüne üstlük, şu ânda davamızın sürdüğü İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ni, Yargıtay kurumu gibi görmek, göstermek niyetiyle hareket ediyorlar. "Ceza mahkemesi" ayrı, "hukuk mahkemesi" ayrı bir kurumdur. Ceza mahkemesi, "sap" ise, hukuk mahkemesi "saman", ceza mahkemesi "elma" ise, hukuk mahkemesi "armut"tur. Boğaziçi Üniversitesi mezunu Ömer Faruk Kurhan ve onun avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'un hukuk dışı inatlarını anlamak olanaksızdır...


Avukatlar - * Dava konusu yayının engellenmesi hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine,


Bulunmaz - Anladığım, bildiğim, duyumsadığım kadarıyla, "DAVA KONUSU YAYININ ENGELLENMESİ", sadece Yargıtay'ın benim aleyhime vereceği kararla mümkündür... Ömer Faruk Kurhan ve onun atik avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ni Yargıtay olarak algılamakla haksızlık yapıyorlar...


Avukatlar - * Dosyanın gerekli görülmesi hâlinde bilirkişiye tevdiine,


Bulunmaz - Sayın Yargıç, "BİLİRKİŞİ RAPORU" gereksinmediği için, T.C. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıç'ının hazırlattığı "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini "USÛL EKONOMİSİ" gerçeğiyle değerlendirerek, hukuksal israfı önlemiş oldu. Bu çok önemli hukuksal tavrın dışında bir istekte bulunmak, hukukun zorlanması anlamı taşır...


Avukatlar - * Rapor alınması sonrası veya gerekli görülmediği hâlde dosya üzerinden yapılacak incelemeyle davamızın KABULÜNE,


Bulunmaz - Dava kabul edilmiş ve kendi doğal seyrinde sürüyor. Bu davanın yeniden ısıtılıp, hoş olmayan bir biçimde sunulması, kimseye hiçbir yararı dokunmayacağı gibi, Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'a yararı yoktur. 


Avukatlar - * Yargılama giderleriyle vekâlet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla


Bulunmaz - Ömer Faruk Kurhan ve onun tuttuğu avukatlar Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun, ne olursunuz, bırakın da, Sayın Yargıç, ne yapacağına kendisi karar versin... Siz, adaletten, adliyeden, haktan, hukuktan, kanundan, mevzuattan, yasadan daha mı yüksek bir düzeyde, daha mı büyük bir konumdasınız?... Hem mahkemenin tüzel kişiliğine saygısızlık edip, hem de mahkemeye saygı sunuyormuş gibi sentetik söylem geliştirmeniz inanın benim canımı çok fazla sıkıyor... 25.04.2013


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ