21 Temmuz 2013 Pazar

Bakırköy Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA

Soruşturma No: 2013/95586
Karar No: 2013/40245

"İftira: Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Kendisi hakkında şikâyetçi olduğum ve "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR" verilen Ömer Faruk Kurhan adlı şahıs, zincirleme bir biçimde, "YETKİLİ MAKAMLARA İHBAR VEYA ŞİKÂYETTE BULUNARAK / BASIN YAYIN YOLUYLA" bana karşı sürekli "İFTİRA SUÇU" yanında "SUÇ İŞLEME SUÇU" işleme eğilimi içerisindedir. Beni böyle bir düşünceye, böyle bir kanıya iten Ömer Faruk Kurhan'ın, TCK 267. ve 271. maddeleri içeriğine göre hakkında "KAMU DÂVÂSI" açılıp, yargılanarak, cezalandırılmasını arzu ediyorum. Gereğinin yapılmasının arz ve talep ederim. 22.07.2013

ŞİKÂYETÇİ
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Bulunmaz, Av. Süleyman Anıl dâvâsını LİNÇ eylemine eklemek istiyor...

T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 40. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/854 Esas

KONU: Kovuşturmanın, "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini de kapsayacak biçimde genişletilmesi istemi

ZAMANDİZİNSEL AÇIKLAMALAR:

1 - Burak Caney adlı sanal birinin önderliğinde, yüzlerce kişi bir araya gelip, bin imzayı aşkın bir kampanyayla, "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ile, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmek için, her türlü olumsuz eylemlilikler içerisine girebildiler... (Kaynak: http://tiyatroyun.blogspot.com/2008/03/bir-iftirann-bataklk-anatomisi.html)

2 - Süleyman Anıl'ın müvekkilleri Oyun Atölyesi ve Kemal Aydoğan'ın imzaları ve önderliğiyle başlatılan "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ile, 1100 kişi bir araya gelerek, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmek istedi. Bu kampanyanın etki gücünün artmasının en önemli nedeni, o dönemde, ünlü bir oyuncu olan Haluk Bilginer'in ruhsal rüzgârıdır. Anıl, Nihat Haluk Bilginer'in avukatıdır!... (Kaynak: www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm)

3 - Başta Oyun Atölyesi olmak üzere, hiç bıkıp usanmadan beni onlarca kez dâvâ ve şikâyet eden şahıslar, "ÜÇÜNCÜ LİNÇ KAMPANYASI" başlattılar. Adaleti, hukuku, kendi çıkarlarına göre eğip büken şahıslar, benim mahkûm olabilmem için, hukuka tam yedi takla attırdılar. Pireyi deve yapma isteğindeki hukuk esnafı, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesiyle hareket edecekleri yerde, "HUKUKUN DÜŞKÜNLÜĞÜ" ilkesiyle hareket ettiler. Başta avukat Süleyman Anıl olmak üzere böyle davrandılar. Nihat Haluk Bilginer'in avukatı olmak, insana güç katıyor! (Kaynak: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=HUKUKSAL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI&max-results=20&by-date=true)

4 - Kemal Aydoğan, Nihat Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi'nin avukatı Süleyman Anıl, kâh karakolda, kâh savcılıkta, kâh mahkemede yaptığı konuşmalarla, karakola, savcılığa, mahkemeye verdiği basit belgelerle, hukuku kendi hukuk esnaflığı doğrultusunda kullanmanın ötesine hiç geçmek istemiyor. Örnekse, bana ait olmayan bir siteyi bana aitmiş gibi gösterme çabası içerisine girmekle birlikte, benim kendisine kesinlikle ve asla hiçbir zaman için "İFTİRA" atmamama yani "İFTİRA SUÇU" işlemeye eğilim göstermeme karşın kendisi verdiği ifadede bir kez değil, sürekli olarak benim kendisine "İFTİRA" attığım yönünde telkinlerde bulunarak, salt doğruyu değil, kendi doğrusunu vitrine çıkarıyor. Eğer mevzuat elverirse, Süleyman Anıl'ın "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) ile yargılanması yönünde "KOVUŞTURMANIN GENİŞLETİLMESİ" gerektiği kanısındayım... Yukarıda da değindiğim gibi, bu dâvâ, tekil ve tikel bir dâvâ değil, çoğul ve tümel bir dâvâdır. Dolayısıyla, bu dâvânın, herhangi bir "hafif yaralama", "esrar içme", "karşılıksız çek kesme", "tâciz" ve benzeri suçlar bağlamında, onlar düzeysizliği içerisinde değil, "HUKUK FELSEFESİ", "SANAT FELSEFESİ" ve bir de "SANAT HUKUKU" bağlamında, görkemli düzeyde değerlendirilmesi gerekir...

5 - Ben, kendimi bildim bileli, halk için, tüyü bitmemiş yetim için sanatsal etkinliklerde bulunurken, hemen hemen hiçbir zaman için "beş kuruş bile" almadığım için, sürekli olarak suçlandım. Bu suçlanmam, zaman zaman kolluk kuvvetleri, savcılar, yargıçlar tarafından söz konusu olduğu gibi, çoğunlukla, sivil toplum örgütleri, tiyatro kuruluşları, tiyatro şahısları tarafından söz konusu oldu. Bunlardan sadece birkaç örnek sunuyorum:

a) 1989-1990 sanat mevsiminde, kurucusu ve yöneticcis olduğum Bulunmaz Tiyatro ile İstanbul'un Tuzla ilçesinde ücretsiz gösteri yaptığımız için, Tuzla Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınıp, "haksız rekabet" ile suçlandım. 

b) 1990 yılında, İstiklâl Caddesi'ndeki Bulunmaz Tiyatro, yapay bir gerekçeyle, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nce mühürlendi.

c) 1993 yılında kurduğumuz ve genel sekreterliğini yaptığım "Savaş Karşıtları Derneği" Askerî Mahkeme tarafından kapatıldı.

d) 5 Şubat 1995 tarihinde kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi, sayamayacağım kadar çok polis tarafından basılıp, sürekli olarak gözaltına alındım. Bu kurum, defalarca mühürlendi.

e) 2000'li yıllardan başlayarak, hemen hemen hiçbir polis, hiçbir resmî kurum baskısı görmezken, 2000'li yılların ikinci yarısından başlayarak, sürekli bir biçimde sivil toplum örgütlerinin, tiyatro kuruluşlarının ve tiyatro esnafının baskılarıyla yüz yüze geldim.

f) Burak Caney ve yüzlerce (belki binlerce) kişi benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için benim hakkımda "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlattı. 

g) Süleyman Anıl'ın avukatlığını yaptığı Oyun Atölyesi'nin önderliğinde gerçekleşen "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile tamamıyla susturulmak istendim.

h) Oyun Atölyesi, Oyun Atölyesi'nin sahibi Nihat Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi'nin müdürü Kemal Aydoğan, benim koyduğum tanıyla "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile, benim hakkımda defalarca yargı yoluna başvurdular. Bana sürekli olarak "NOTER ONAYLI İHTARNAME" gönderip, beni savcılığa "DÂVÂ ve ŞİKÂYET" etmekle birlikte, beni mahkemeye verdiler. Bütün bu "yasal" yaptırımlar, nesnel hukuk mantığı, hukuk felsefesi, diyalektik muhakeme ölçütleriyle ele alındığında, adlarını saydığım kişilerin amaçları, beni "terbiye etmek" değil, beni "rezil etmek" çerçevesiyle sınırlıydı. Adlarını saydığım kişilerle aramızdaki "yasal süreç" çoğul, nesnel, tümel olarak irdelenip, diyalektik muhakeme mantığıyla çözümlendiğinde, yani "sav-karşı sav-bireşim" sarmalıyla kurgulandığında, çok net bir biçimde görülecektir ki, aslında ben, Aristotelesçi sanat anlayışıyla örümcek ağına çekilmek istenen arıya dönüştürülmek istendim. Ancak ben, tâbiri câizse, örümcek ağına tutsak olmak yerine, her zaman yaptığım gibi, yine bal yapmak, yine halkıma ve tüyü bitmemiş yetime ücretsiz sanat yapmak derdindeyim. 

ı) Şimdiye dek, hakkımda açılan onlarca dâvâda sürekli olarak yinelememe karşın, benim sanatsal eylemlerim, hiçbir zaman için, çoğul, nesnel, tümel yargılama mantığıyla ele alınmayıp, aksine, tekil, öznel, tikel yargılama mantığıyla ele alındı. Ben, Aristotelesçi mantık, Aristoteleşçi hukuk, Aristotelesçi sanat yana olmadığım, diyalektik mantıktan, diyalektik hukuktan, diyalektik sanattan yana olduğum için, hiçbir zaman umudumu yitirmedim. Yine yineliyor. Benim bu ısrarcı ve inatçı tavrım, hiçbir olmazsa, sizin yargıçlık sağduyunuza sığınsın ki, bir kerecik olsun, çoğul, nesnel, tümel bir yargılama sürecinden geçip, "BERAAT" edeyim. Benim bu isteğim, "CEZADAN YIRTMAK" için dile getirilmeyip, hukuk felsefesine, diyalektik sanata, halka ve tüyü bitmemiş halka ücretsiz sanat veren anlayışa katkı sunmanız isteğidir. Tabiî ki, hâkim sizsiniz ve elinizdeki kurşun kalemi, bir kurşun olarak değil, bir kalem olarak kullanmanızı öneriyorum. Hükmü hâkimler kurar. Doğruları değil, kendi doğruları savunan savunmanlar kuramaz. Buna kim olanak tanırsa tanısın, benim elimdeki kurşun kalem, kurşun olarak değil, kalem olarak işlevini sürdürdükçe, sizden değil ama, doğruları değil de, kendi doğrularını yinelemekten öte geçemeyen savunmanlardan tarihsel ve toplumsal rövanşı almaya devam edeceğim...

SÖZÜN ÖZÜ: Kovuşturmanın genişletilerek, bu "KAMU DAVASI" sürecinin "KAMU YARARI" yönünde gelişim göstermesini, böylece işbu "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin otopsi masasına yatırılmasını arzu ediyorum. Artık hukuk topu, tamamıyla yargıcın nesnel vicdanının geniş çayırlarına teslim edilmiş durumda. Gereğinin yapılmasını arz ve talep eder, "BERAAT" yönünde hüküm kurulmasını istiyorum. 18 Temmuz 2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Bulunmaz, kararını beğenmediği 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne karşı...

YARGITAY İLGİLİ DAİRESİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE

İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2010/278

YARGIÇ: NESRİN KAYA 26052
KATİP: MELEK KAR 96215

TEMYİZ VE SÖZLÜ SAVUNMA İSTEMİNDE
BULUNAN SANIK: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
DAVACI: ÖMER FARUK KURHAN
VEKİLİ: Eyyüp Fırat Kuyurtar - İnan Yılmaz - Uğur Demirci Tosun

KONU: İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nca alınmış 14/06/2013 gerekçeli karar tarihli ve benim aleyhimdeki mahkumiyet kararı tarafıma tebliğ edilmiştir. Bu dosyanın yasal süresi içinde benim lehime karar verilmesini arz ve talep etme dilekçemin tam sunumudur.

ZAMANDİZİNSEL AÇIKLAMALAR:

1 - Burak Caney adlı sanal bir kişi olmasına karşın, tiyatro dünyasını en az, tıpkı Ömer Faruk Kurhan kadar bilen biri, İnternet ortamının henüz denetim altına alınamadığı ve 4 Mayıs 2007 tarihinde TBMM'de kabul edilerek 23 Mayıs 2007 Çarşamba günkü 26530 Sayılı Resmî Gazete'de yayınlanabilen 5651 Sayılı "İN­TER­NET  ORTAMIN­DA YA­PI­LAN YAYIN­LA­RIN DÜZENLENME­Sİ VE BU YA­YIN­LAR YO­LUY­LA İŞ­LE­NEN SUÇLAR­LA MÜ­CA­DE­LE EDİL­ME­Sİ HAKKIN­DA KA­NUN" içeriği metninin toplumsal olarak içselleştirilmediği süreçte, 
"BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" tanılamasında bulunduğum bir kampanyayı bana ve benimle birlikte Coşkun Büktel'e karşı başlattı. Burak Caney adlı sanal kişinin IP'si saptanırsa, bu şahsın Ömer Faruk Kurhan veya arkadaşları, belki, daha sonra düzenlenecek
"İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyicisi Adnan Tönel, Ahmet Ertuğrul Timur, Arif Akkaya, Atsız Karaduman, Aysel Kurhan, Ayşegül Bayduz, Ayşe Kilimci, Ayşe Lebriz Berkem, Beki Haleva, Bülent Sezgin, Cüneyt İngiz, Cüneyt Yalaz, Çiğdem Erken, Deniz Atam, Dilek Türker, Erhan Gökgücü, Erhan Tığlı, Ezgi Besen, Fırat Güllü, Genco Demirer, Genco Erkal, Gılman Kahyaoğlu Peremeci, Gökhan Akçura, Gülhan Avşar Demirkanlı, Gürol Tonbul, Hakan Gerçek, Haluk Işık, Hasan Anamur, Hasan Erkek, Hülya Nutku, Hüseyin Köroğlu, İsmail Can Törtop, Levent Çağlayan, Kaan Erkam, Kemal Kocatürk, Kerem Kurdoğlu, Kenan Işık, Mehmet Ali Kaptanlar, Mehmet Bozkır, Mehmet Ergen, Mehmet Nurkut İlhan, Mehmet Tekkanat, M. Ergün Işıldar, Metin Boran, Muhsin Kayar, Murat Atak, Murat Karasu, Mustafa Şükrü Demirkanlı, Nalan Özübek, Naşit Özcan, Nihal Kaplangı, Nihal Kuyumcu, Nurhan Tekerek, Orçun Masatçı, Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu, Osman Wöber, Özdemir Nutku, Ragıp Ertuğrul, Savaş Aykılıç, Seyhan Erözçelik, Sıla İlyasoğulları, Şebnem Köstem, Tamer Levent, Tuncay Özinel, Tuncer Cücenoğlu, Ümran İnceoğlu, Üstün Akmen, Yaşam Kaya, Yiğit Sertdemir, Yusuf Eradam, Yücel Erten, Zafer Gecegörür olduğu yada oldukları görülebilecektir...

2 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile birlikte, Mayıs 2009 tarihinde, tiyatro yazarı Coşkun Büktel ve bana karşı korkunç iğrenç bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyerek yürüttü... (www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm)

Davacı Ömer Faruk Kurhan, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile birlikte düzenlediği bu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ile bana maddi - manevi olarak gayet büyük kayıplar verdirebildi. Bakınız:
www.bulunmaz.com/4/post/2012/11/fire-in-our-head-office.html
http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/05/hilmi-bulunmaz-bahcesinde-gecirdigi.html Ayrıca: Fransa / Mulhouse’da yaşadığım soygun ile ilgili Fransız güvenlik birimlerinden aldığım bir tutanak bilgisi sunuyorum: 
"ATTESTATION DE DECLARATION DE DEPOT D'UNE PLAINTE CONSECUTIVE UNE INFRACTION"

3 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile birlikte düzenlediği bu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecine karşı, doğaçlama olarak bir video konuşması yaptım. Bu video konuşması, tamamıyla eleştiri hakkı kapsamında yapılmış ve anayasal, yasal sınırlar içerisindedir. Lütfen bakınız: http://vimeo.com/5361122

4 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, videoyu hemen kaldırmam isteği ile, benimle yaptığı telefon görüşmesinde, hiç de nazik olmayan, tehdit edici bir dil kullandı. Davacı Ömer Faruk Kurhan'ın tehdit edici bir ruh yapısında olduğunu algılamak için, sadece şu linki tıklayabilirsiniz:
www.coskunbuktel.com/tehditsayfasi.htm Bu belge, kanaat oluşturur!

5 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, düzenlediği "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecindeki ve işbu telefon görüşmesindeki korkusuz tavrımı görünce, bu kez, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak çaresizce benden "DAVACI VE ŞİKÂYETÇİ" olmuştur...

6 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, vekillerinin yargıyı etkileme gücü sayesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu Savcısı Sayın Nurten Altınok'u etkileyerek, benim aleyhime 29 Aralık 2009 tarihinde bir iddianame hazırlatarak, bir "KAMU DAVASI" başlatabilmişlerdir.

7 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, avukatlarının yasaları kişisel çıkar sağlamak, müvekkil pazarını artırmak düşüncesi itkisiyle 30 Mart 2010 tarihinde ilk duruşması yapılan İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde güçlü bir yanılsama oluşturarak, davanın ilk etabının benim aleyhime doğru evrilmesini sağlamak için büyük bir çaba harcamışlardır... Ancak, Sayın Yargıç Metin Çelik, hukukun üstünlüğü ilkesiyle hareket ederek, avukatların meslekî hırsına kesinlikle kapılmayarak, duruşmaları, adil, evrensel ve nesnel hukuktan yana sürdürmeyi rahatça başarabilmiştir.

8 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, çok haksız yere beni suçladığı için İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki en son duruşma tarihi 18 Ekim 2011'de benim "BERAAT" etmemi içine hiç sindirememiştir... Böylece vekilleri İnan Yılmaz ve Uğur Demirci Tosun sayesinde Yargıtay'a giden Davacı Ömer Faruk Kurhan, diğer yandan da, bu manevi tazminat davasını, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki davayla ilişkilendirip, işine gelmediğinde uzak tutmaya özen göstererek, avukatlarının meslek bilgisi sayesinde, durumu lehine çevirmek için büyük çaba harcamıştır. Bu arada, İnternet'te benimle ilgili yazılar yazmayı hâlâ sürdürmüştür.

9 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, 2 Temmuz 2012 Pazartesi günü TBMM'de kabul edilip, 5 Temmuz 2012 Perşembe günü hemen Resmî Gazete'te yayınlanarak yürürlüğe girebilen 6352 Sayılı Yasa'nın Geçici 1. Maddesi'nden de çok büyük rahatsızlık duyduğu için, ikide bir benim hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunma delâletine kalkışmıştır.

Davacı Ömer Faruk Kurhan, onun yetersiz avukatları Eyyüp Fırat Kuyurtar, İnan Yılmaz ve Uğur Demirci Tosun'un, hayatta yalnızca bir tek tutkuları vardır: "BENİ MUTLAKA MAHKÛM ETTİRMEK." T.C. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata, tüzeye, yasaya gayet aykırı bir biçimde sürdürerek sonuçlandırdığı 2010/278 dosya numaralı dava incelendiğinde derhal görülecektir ki, adını andığım mahkemenin Sayın Yargıç'ı, ne İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ne sunulan "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini önemsemiş ve ne İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı Metin Çelik'in verdiği nesnel yasal kararı içselleştirmiş, en önemlisi, ne 6352 Sayılı Yasa'nın ilgili maddelerini özellikle de Geçici 1. Maddesi'ni ciddiye almıştır... Benim okur-yazar olmam, giyimime pek özen göstermemem, avukatlara karşı son derecede haklı ve sert davranmam, Sayın Yargıç'ın sorularına gayet net ve ikirciksiz yanıtlar vermem nedeniyle olsa gerek, benim hiç de hak etmediğim bir karar verilmiştir. Sayın Yargıç, tabiî ki, belli bir kanaate varıp, vicdanen rahat bir karar verme hakkına sahiptir. Ne var ki, yukarıda sıraladığım nesnel ve somut hukuksal çıkarsamalar, sonuçlar ortalık yerde bir elmas damlası gibi dururken, tiyatro sanatına hayatım boyunca karşılıksız emek harcayan bir insan olmamın dışında, tiyatro sanatından maddi-manevi çıkar elde etmek için musallat olmuş Davacı Ömer Faruk Kurhan'dan yana bir hüküm kurmak, bence, en hafif deyimiyle, benim hukuka olan güvenimi olağanüstü sarsmıştır.

10 - Davacı Ömer Faruk Kurhan, tam tamına üç yıldır sürdürülen İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki ibretlik olan davaya o kadar fazla güveniyordu ki, neredeyse hiçbir duruşmaya gelmeyerek, vekilleri Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Uğur Demirci Tosun'u gönderiyordu. Ben, her ne kadar, Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'a karşı hukuk dışı davranmış olsa bile, işte tam da bu nedenle, her duruşmaya büyük bir tedirginlik içinde katılmamla birlikte, "ADALETE VE HUKUKA GÜVENİYORUM" sözünü şiar edinmiş ve aynen şöyle söylemiştim:

"BEN ADALETE VE HUKUKA GÜVENİYORUM. KARARINIZA UYACAĞIM." (Lütfen bakın: Son duruşma tutanağı)

Ancak, ne yazık ki, gazeteci - yazar Abdurrahman Dilipak'la ilgili olarak Yeni Akit Gazetesi'de yayınlanan ve aşağıda linkini verdiğim haberdeki tadımlık metin bile, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarının sağlamlığı konusunda bende sürekli kuşku oluşturuyor. Abdurrahman Dilipak'la ilgili haberden delil olsun düşüncesiyle tadımlık sunuyorum:

"AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'nin önerdiği dostane çözüm ile Şişli Terakki Vakfı'nın lehine verilen tazminatı devletten alan Dilipak, Mayıs 2011'de kendisi hakkında mahkumiyet kararını veren İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'ne başvurarak, yargılamanın yenilenmesini istedi. Kararı veren hakime E. Göksun Özçelik hakkında HSYK'ya suç duyurusunda da bulunan Dilipak, kendine AİHM tarafından ödetilen tazminatın; kararı veren yargıç ve Yargıtay üyelerinden tahsilini istedi. İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'nin yargılamanın iadesi talebini reddetmesi üzerine, DİLİPAK KONUYU YENİDEN YARGITAY'A TAŞIDI."

Abdurrahman Dilipak'la ilgili olarak yayınlanan Yeni Akit sitesindeki İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ni konu alan haberin linki şu:
www.habervaktim.com/haber/316540/dilipak-hak-aramada-bir-ilki-basardi.html Bu belge, 4. Asliye Hukuk Mahkemesi için kanı uyandırır.

Yargıtay, yerel mahkemenin hukuka, hukuk felsefesine aykırı kararını onaylarsa, içimden gelmese, Türkiye'nin itibarını yaralayacak olsa bile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açmak zorunda kalacağım. Bu hukuk mücadelesini yalnızca AİHM'nde bırakmayarak, uluslararası sanat hareketine de davayı mal etmek için, her yıl en az on kez çıktığım yurt dışı gezilerimin programına bu davayı da hep eklemek durumunda kalacağım. Ben ki, 12 Eylül Faşizmi koşullarında haksız yere gözaltına alınıp işkence görmenin yanında, iki ay tutuklu olarak kalmama karşın, ahlâksal ve siyasal anlayışım gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yurt içinde yada yurt dışında yargı sürecine dahil etmedim. Coşkun Büktel'le bana karşı yapılan "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" ve bunlara bağlı olarak onlarca haksız davayla benim hayatımı karartmaya yeltenen Türk tiyatrosundan tabiî hesap sormak için YARGITAY nihâi kararının benim aleyhime çıkabilme olasılığında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ısrarla dava edeceğim...

HUKUKİ NEDENLER: 6352 Sayılı Yasa ve ilgili diğer mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER: Dava dosyası, Yargıtay İçtihatları, 6352 Sayılı Yasa ve diğer deliller.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıkladığım nedenlerle, T.C. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hukuk, içtihat, kanun, mevzuat ve Anayasa'ya aykırı olarak vermiş olduğu 14/06/2013 tarihli asıl kararın bozulmasına, hemen "BERAAT" etmeme karar verilmesini, böylelikle hukuksal bir yanlış yapılmayarak, bu haksızlığın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yansımamasını mahkemenizden arz ve talep ederim... 15/07/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

11 Temmuz 2013 Perşembe

Bulunmaz, kararını beğenmediği 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne karşı!

YARGITAY İLGİLİ DAİRESİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE

İSTANBUL 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2012/650 Esas
KARAR NO: 2013/320

YARGIÇ: EROL BAŞBUĞ 26185
KÂTİP: HAVA DUDU AŞKIN 99621

TEMYİZ VE SÖZLÜ SAVUNMA İSTEMİNDE BULUNAN SANIK: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
DAVACI: MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI
VEKİLİ: REYHAN KAYIŞLI

KONU: İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nca yazılmış 24 Haziran 2013 asıl karar tarihli ve benim aleyhimdeki mahkumiyet kararı tarafıma tebliğ edilmiştir. Bu dosyanın yasal süresi içinde benim lehime karar verilmesini arz ve talep etme dilekçemin bir sunumudur...

ZAMANDİZİNSEL AÇIKLAMALAR:

1 - Burak Caney adlı sanal bir kişi olmasına karşın, tiyatro dünyasını en az, tıpkı Mustafa Şükrü Demirkanlı kadar bilen biri, İnternet ortamının henüz denetim altına alınamadığı ve 4 Mayıs 2007 tarihinde TBMM'de kabul edilerek 23 Mayıs 2007 Çarşamba günkü 26530 Sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan 5651 Sayılı "İN­TER­NET  ORTAMINDA YA­PI­LAN YAYIN­LA­RIN DÜZENLENME­Sİ VE BU YA­YIN­LAR YO­LUY­LA İŞ­LE­NEN SUÇLAR­LA MÜ­CA­DE­LE EDİL­ME­Sİ HAKKIN­DA KA­NUN" içeriği metninin içselleştirilmediği süreçte, 
"BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" tanılamasında bulunduğum bir kampanyayı bana ve benimle birlikte Coşkun Büktel'e karşı başlattı. Burak Caney adlı sanal kişinin IP'si saptanırsa, bu şahsın Mustafa Şükrü Demirkanlı, arkadaşları, belki daha sonra düzenlenmiş 
"İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyicisi 
Adnan Tönel, Ahmet Ertuğrul Timur, Arif Akkaya, Atsız Karaduman, Aysel Kurhan, Ayşegül Bayduz, Ayşe Kilimci, Ayşe Lebriz Berkem, Beki Haleva, Bülent Sezgin, Cüneyt İngiz, Cüneyt Yalaz, Çiğdem Erken, Deniz Atam, Dilek Türker, Erhan Gökgücü, Erhan Tığlı, Ezgi Besen, Fırat Güllü, Genco Demirer, Genco Erkal, Gılman Kahyaoğlu Peremeci, Gökhan Akçura, Gülhan Avşar Demirkanlı, Gürol Tonbul, Hakan Gerçek, Haluk Işık, Hasan Anamur, Hasan Erkek, Hülya Nutku, Hüseyin Köroğlu, İsmail Can Törtop, Levent Çağlayan, Kaan Erkam, Kemal Kocatürk, Kerem Kurdoğlu, Kenan Işık, Mehmet Ali Kaptanlar, Mehmet Bozkır, Mehmet Ergen, Mehmet Nurkut İlhan, Mehmet Tekkanat, M. Ergün Işıldar, Metin Boran, Muhsin Kayar, Murat Atak, Murat Karasu, Nalan Özübek, Naşit Özcan, Nihal Kaplangı, Nihal Kuyumcu, Nurhan Tekerek, Orçun Masatçı, Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu, Osman Wöber, Ömer Faruk Kurhan, Özdemir Nutku, Ragıp Ertuğrul, Savaş Aykılıç, Seyhan Erözçelik, Sıla İlyasoğulları, Şebnem Köstem, Tamer Levent, Tuncay Özinel, Tuncer Cücenoğlu, Ümran İnceoğlu, Üstün Akmen, Yaşam Kaya, Yiğit Sertdemir, Yusuf Eradam, Yücel Erten, Zafer Gecegörür olduğu yada oldukları görülebilecektir...

2 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile birlikte, Mayıs 2009 tarihinde, tiyatro yazarı Coşkun Büktel ve bana karşı korkunç bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyip bunu yürüttü! (www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm)

Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile düzenlediği "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" 
ile bana maddi - manevi olarak gayet büyük kayıplar verdirdi. Bakınız:
www.bulunmaz.com/4/post/2012/11/fire-in-our-head-office.html
http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/05/hilmi-bulunmaz-bahcesinde-gecirdigi.html Ayrıca: Fransa / Mulhouse’da yaşadığım soygun ile ilgili Fransız güvenlik birimlerinden aldığım bir tutanak bilgisi sunuyorum: 
"ATTESTATION DE DECLARATION DE DEPOT D'UNE PLAINTE CONSECUTIVE UNE INFRACTION"

3 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, 1100 KİŞİLİK ARKADAŞ GRUBU ile düzenlediği "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecine karşı, doğaçlama olarak bir video konuşması yaptım. Bu video konuşması, tamamıyla eleştiri hakkı kapsamında yapılmış ve anayasal, yasal sınırlar içerisindedir. Lütfen bakınız: http://vimeo.com/5361122

4 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurhan videoyu hemen kaldırmam isteği ile, benimle yaptığı telefon görüşmesinde, hiç de nazik olmayan, tam bir tehdit edici bir dil kullandı. Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurkhan'ın tehdit edici bir ruh yapısında olduğunu algılamak için linki tıklayabilirsiniz: www.coskunbuktel.com/tehditsayfasi.htm Bu belge, çok ciddi ve olağanüstü inandırıcılıkta bir kanaat oluşturur!

5 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, arkadaşı Ömer Faruk Kurhan ve tabiî ki, tam tamına 1100 yakın arkadaşı, düzenledikleri 
"ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecindeki ve işbu telefon görüşmesindeki korkusuz tavrımı görünce, bu kez, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak çaresizce benden "DAVACI VE ŞİKÂYETÇİ" olmuştur. Ömer Faruk Kurhan'ın başlattığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na "DAVACI VE ŞİKÂYETÇİ" olma süreci ve hâlinden çok büyük bir cesaret edinen Mustafa Şükrü Demirkanlı, benim hakkımda suç duyurusunda bulundurup, İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanmama neden olmuştur: Dosya No: 201ı/3131

Mustafa Şükrü Demirkanlı ile aramızdaki davalar şunlar: İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3131 – İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663 – İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943 – İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/481 - İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551

6 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, yakın arkadaşı, şeriki ve kendisine ait Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sadık yazarı Ömer Faruk Kurhan'ın vekillerinin yargıyı etkileme gücü sayesinde başta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu Savcısı Sayın Nurten Altınok'u etkileyerek, benim aleyhime 29 Aralık 2009 tarihinde bir iddianame hazırlatarak, bir "KAMU DAVASI" başlatmışlardır. Mustafa Şükrü Demirkanlı, değindiğim gibi, İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanmama neden olmuştur. Bu dava da incelenmeyi hak ediyor!...

Ayrıca şu "KİŞİLER ve DOSYALAR" da yakından incelenmelidir!

KİŞİLER ve DOSYALAR:

Burhan Gün - İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi 2010/337

Gülhan Avşar Demirkanlı - İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/201 ("İFTİRA SUÇU SANIĞI OLARAK YARGILANIYOR" 
BU DOSYA İÇİN DE, İLK ÖNCE "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR" VERİLMİŞ VE BU KARARA BAKIRKÖY NÖBETÇİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE İTİRAZ ETMEMİZ SONUCUNDA HAKLI BULUNDUĞUMUZ İÇİN YARGILAMA BAŞLAMIŞTI!), İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8930

Kemal Aydoğan - İstanbul - 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217 ve İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218

Levent Çağlayan - Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/256

Mehmet Bozkır - Soma Sulh Ceza Mahkemesi 2011/578

Mustafa Şükrü Demirkanlı - İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3131 – İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663 – İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943 – İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/481 - İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551

Nihat Haluk Bilginer - İstanbul - 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217 ve İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218

Nurhan Tekerek - İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi önce 2010/445 sonra 2010/337

Oyun Atölyesi - İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217 ve İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218

Ömer Faruk Kurhan - İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2010/278, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/166 Esas, AYRICA "İFTİRA SUÇU"NEDENİYLE SAVCILIĞA SUÇ DUYURUSU Soruşturma No: 2013/88004

Seval Deniz Karahaliloğlu - Karşıyaka (İzmir) 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/536 ve 2012/289, Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

Süleyman Anıl - İstanbul Anadolu 40. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/854

Uğur Demirci Tosun - İstanbul 28. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/469

7 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" eylemindeki en yakın şeriki ve bu eylemin bence "eş başkanı" Ömer Faruk Kurhan'ın avukatlarının yasaları kişisel çıkar sağlamak, müvekkil pazarını artırmak düşüncesi, itkisiyle 30 Mart 2010 tarihinde ilk duruşması yapılan İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde güçlü bir yanılsama oluşturarak, bu davanın ilk etabının benim aleyhime doğru evrilmesini sağlamak adına büyük bir çaba harcamışlardır!... Sayın Yargıç Metin Çelik, hukukun üstünlüğü ilkesiyle hareket ederek, avukatların meslekî hırsına asla ve kesinlikle kapılmayarak, duruşmaları, adil, evrensel ve hukuk felsefesinden yana sürdürmeyi rahatça başarabilmiştir. Hukuk kazanıp hukuk dışı yitirdi.

8 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın LİNÇ eylemleri şeriki Ömer Faruk Kurhan, gayet haksız yere beni suçladığı için İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki en son duruşma tarihi 18 Ekim 2011'de benim "BERAAT" etmemi kesinlikle içine sindirememiştir... Böylece vekilleri İnan Yılmaz ve Uğur Demirci Tosun sayesinde Yargıtay'a giden Davacı Ömer Faruk Kurhan, diğer yandan, ilginç bir manevi tazminat davasını, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki davayla ilişkilendirip, işine gelmediğinde uzak tutmaya özen göstererek, avukatlarının meslek bilgisi sayesinde, durumu lehine çevirmek için büyük çaba harcamıştır. Bu arada, İnternet'te benimle ilgili yazılar yazmayı hâlâ sürdürmüştür. Ömer Faruk Kurhan, bu konudaki ısrarcı tavrının "siyasal" gücünü şeriki Mustafa Şükrü Demirkanlı'dan alırken, nicel gücünü de, önderlik yaptığı tam 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" bileşenlerinden almıştır. Bu nedenle, sadece ve yalnızca Mustafa Şükrü Demirkanlı ile aramızdaki işbu dava dosyaları değil, UYAP'tan alınacak bilgilerle, Ömer Faruk Kurhan'la aramızda vuku bulmuş dava dosyaları da incelemeye tabi tutulmalıdır. UYAP'ın yanı sıra, ben de, gerektiğinde hukuksal bilgilerimi görüşlerinize sunarım. Hemen sunmaya hazırım...

9 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, onun şeriki Ömer Faruk Kurhan, tam 2 Temmuz 2012 Pazartesi günü TBMM'de kabul edilip, 5 Temmuz 2012 Perşembe günü hemen Resmî Gazete'te yayınlanarak yürürlüğe girebilen 6352 Sayılı Yasa'nın Geçici 1. Maddesi'nden de çok büyük rahatsızlık duyduğu için, ikide bir benim hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunma delâletine kalkışmıştır. Bunlar incelenmelidir.

Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, onun yetersiz avukatı Reyhan Kayışlı'nın bir tek tutkuları vardır: "BENİ MUTLAKA MAHKÛM ETTİRMEK." T.C. İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata, tüzeye ve de yasaya gayet aykırı bir biçimde sürdürerek sonuçlandırdığı 2012/650 dosya numaralı dava ve Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın şeriki Ömer Faruk Kurhan'ın mevzuata aykırı olarak hazırlanmış, sürdürülmüş ve sonuçlandırılmış 2010/278 dosya numaralı İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki işbu dava incelendiğinde derhal görülecektir ki, adını andığım bu mahkemelerin yargıçları, ne İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi dava dosyasına sunulan "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnini önemseyebilmiş ve ne de İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı Metin Çelik'in verdiği nesnel yasal kararı içselleştirmiş, ne 6352 Sayılı Yasa'nın ilgili maddelerini özellikle de Geçici 1. Maddesi'ni ciddiye almıştır. Oysa benim okur-yazar olmam, giyimime pek özen göstermemem, avukatlara karşı son derecede haklı ve sert davranmam, Sayın Yargıç'ın sorularına oldukça net ve ikirciksiz yanıtlar vermem nedeniyle olsa gerek, benim hiç de hak etmediğim bir karar verilmiştir. Sayın Yargıç, tabiî ki, belli bir kanaate varıp, vicdanen rahat bir karar verme hakkına sahiptir... Ne var ki, yukarıda sıraladığım nesnel ve somut hukuksal çıkarsamalar, sonuçlar ortalık yerde aydınlık bir elmas damlası gibi serinlik verirken, ben ki, tiyatro sanatına hayatım boyunca karşılıksız emek harcayan bir insan olmamın dışında, tiyatro sanatından maddi-manevi çıkar elde etmek için musallat olmuş Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı'dan yana bir hüküm kurmak, bence, sözün hafif deyimiyle, benim hukuka olan güvenimi olağanüstü sarsmıştır!...

10 - Davacı Mustafa Şükrü Demirkanlı, tam üç yıldır sürdürülen ve davacısı şeriki Ömer Faruk Kurhan olan İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki ibretlik davaya ve kendisinin davacı olduğu İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki davaya o kadar fazla güveniyordu ki. Ben, her ne kadar, Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'a karşı hukuk dışı davranmış olsa bile, işte bu nedenle, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ile İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki her duruşmaya bir tedirginlik içinde katılmamla birlikte, "ADALETE VE HUKUKA GÜVENİYORUM" sözünü şiar edinmiştim. Ne yazık!...

Ancak, ne yazık ki, gazeteci - yazar Abdurrahman Dilipak'la ilgili olarak Yeni Akit Gazetesi'nde yayınlanan, aşağıda linkini verdiğim haberdeki tadımlık metin bile, İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri kararlarının sağlamlığı konusunda bende sürekli kuşku oluşturuyor. Abdurrahman Dilipak'la ilgili haberden delil olsun düşüncesiyle tadımlık sunuyorum:

"AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'nin önerdiği dostane çözüm ile Şişli Terakki Vakfı'nın lehine verilen tazminatı devletten alan Dilipak, Mayıs 2011'de kendisi hakkında mahkumiyet kararını veren İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'ne başvurarak, yargılamanın yenilenmesini istedi. Kararı veren hakime E. Göksun Özçelik hakkında HSYK'ya suç duyurusunda da bulunan Dilipak, kendine AİHM tarafından ödetilen tazminatın; kararı veren yargıç ve Yargıtay üyelerinden tahsilini istedi. İSTANBUL 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'nin yargılamanın iadesi talebini reddetmesi üzerine, DİLİPAK KONUYU YENİDEN YARGITAY'A TAŞIDI."

Abdurrahman Dilipak'la ilgili olarak yayınlanan Yeni Akit sitesindeki İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ni konu alan haberin linki şu:
www.habervaktim.com/haber/316540/dilipak-hak-aramada-bir-ilki-basardi.html Bu belge, sadece 4. Asliye Hukuk Mahkemesi için kanı uyandırmakla kalmayıp 10. Asliye Hukuk Mahkemesi için de uygun...

Yargıtay, yerel mahkemenin hukuka, hukuk felsefesine aykırı kararını onaylarsa, içimden gelmese, Türkiye'nin itibarını yaralayacak olsa bile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açmak zorunda kalacağım. Bu hukuk mücadelesini yalnızca AİHM'nde bırakmayarak, uluslararası sanat hareketine de davayı mal etmek için, her yıl en az on kez çıktığım yurt dışı gezilerimin programına bu davayı da hep eklemek durumunda kalacağım. Ben ki, 12 Eylül Faşizmi koşullarında haksız yere gözaltına alınıp işkence görmenin yanında, iki ay tutuklu olarak kalmama karşın, ahlâksal ve siyasal anlayışım gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yurt içinde yada yurt dışında yargı sürecine dahil etmedim. Bana yapılan bu 
"ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYALARI" ve bunlara bağlı olarak onlarca haksız davayla benim hayatımı karartmaya yeltenen Türk tiyatrosundan tabiî ki hesap sormak için YARGITAY nihâi kararının benim aleyhime çıkabilmesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ısrarla dava edeceğim...

HUKUKİ NEDENLER: 6352 Sayılı Yasa ve ilgili diğer mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER: Dava dosyası, Yargıtay İçtihatları, 6352 Sayılı Yasa ve diğer deliller.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıkladığım nedenlerle, T.C. İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hukuk, içtihat, kanun, mevzuat ve Anayasa'ya aykırı olarak vermiş olduğu 24/06/2013 tarihli asıl kararın bozulmasına, hemen "BERAAT" etmeme karar verilmesini, böylelikle hukuksal bir yanlış yapılmayarak, bu haksızlığın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yansımamasını mahkemenizden arz ve talep ederim. 15/06/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Bulunmaz, Haluk Bilginer'in avukatı Süleyman Anıl'a hukuk dersi verdi!

T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 40. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/854 Esas

KONU: Sayın Mahkeme Yargıcı Ali Çetin Bey'e sunuş; "sanığa esas hakkında savunmalarını hazırlamak, varsa kovuşturmanın genişletilmesine ilişkin beyanlarını mahkememize sunmak üzere 10'ar gün süre verilmesine" hakkımı kullanıp 10 gün içinde yeni beyan vermek hakkım saklı kalmak üzere, bâzı önemli beyanlarım.

AÇIKLAMALAR / YANITLAR:

1 - Tam tamına altı yıldır benim üzerimde bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" baskıları var! İşbu baskılar nedeniyle, düşünebilme, okuyabilme, çalışabilme, seyahat edebilme ve de ailemi geçindirebilme, (benim için çok daha önemlisi olan) sanatsal etkinliklerde bulunabilme hakkım gasp edildi, gasp ediliyor. Bunu anlayabilmek için lütfen bakın:

a - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" sürecindeki ciddi aktör Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Türkiye tiyatrosuna verdiği zararın
(Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=%22ENTELEKT%C3%9CEL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYALARI%22&max-results=20&by-date=true)

b - "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının
(Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=%22B%C4%B0R%C4%B0NC%C4%B0+ENTELEKT%C3%9CEL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI%22&max-results=20&by-date=true)

c - "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının
(Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=%22%C4%B0K%C4%B0NC%C4%B0+ENTELEKT%C3%9CEL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI%22&max-results=20&by-date=true)

d - "ÜÇÜNCÜ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının anlatılması, anlaşılması, belirtilmesi, incelenmesi, tartışılması gerekir... (Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=%22%C3%9C%C3%87%C3%9CNC%C3%9C+ENTELEKT%C3%9CEL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI%22&max-results=20&by-date=true)

2 - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" eyleminin büyük ateşleyici "DEMİRKANLI AİLESİ" (Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı), başta "İFTİRA SUÇU" olmak üzere, çok suç işleyerek, İSTANBUL MAHKEMELERİ'nde yargılanıyorlar:

a - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Sahibesi Gülhan Avşar Demirkanlı adlı şahıs, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde "İFTİRA SUÇU SANIĞI" olarak (DOSYA NO: 2013/201 Esas) yargılanmaktadır...

b - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı adlı şahıs, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde, İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi'nde, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi'nde ve İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde "HAKARET SUÇU SANIĞI" olarak yargılanıyor. Bu davalara dayanarak yeni tazminat davaları da açılacak.

c - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sorumluları Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı adlı şahıslar hakkında çok çeşitli savcılık soruşturmaları, kovuşturmaları da bulunup, bunlar hâlâ sürmektedir.

3 - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" 1100 KİŞİLİK BİR LİNÇ ÖRGÜTÜ KURMA GİRİŞİMİ sonucu oluştuğundan, bu örgütün üyeleri olan kişi ve kuruluşlar da yakın incelemeye alınmalıdır:

aa - Ömer Faruk Kurhan adlı şahsın benim hakkımda açtırdığı, benim "BERAAT" etmemle sonuçlanan İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi bünyesindeki 2010/8 numaralı dosya, özellikle incelenmeyi hak eden hukuksal ipuçları içermektedir. Bu dosyayla "ÖRGÜT" algılanabilir...

bb - Gülhan Avşar Demirkanlı adlı şahsın benim hakkımda açtırdığı ve benim "CEZA ALMAMAMLA" ve gayet doğal olarak "DAVANIN REDDİ" ile sonuçlanan İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki 2010/8930 numaralı dosya, kılı kırka yararak incelendiğinde, "LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" anlayışının izine ivedilikle rastlanabilir.

cc - Seval Deniz Karahaliloğlu adlı şahsin benim hakkımda açtırdığı İzmir Karşıyaka Adalet Sarayı'ndaki şu davalar da incelenmelidir:

aaa - 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Esas No: 2012/597
bbb - 3. Sulh Ceza Mahkemesi DEĞİŞİK İŞ NO: 2011/536
ccc - 3. Sulh Ceza Mahkemesi DOSYA NO: 2012/289

4 - Benim verdiğim yararlı tiyatro mücadelesini, tiyatro sanatı diliyle engelleyemeyeceklerini anlayan "DEMİRKANLI AİLESİ" ve işbu ailenin avukatları BURHAN GÜN ile REYHAN KAYIŞLI, bu aileyle birlikte hareket eden kişi ve kuruluşların avukatları, DEDE HUKUK VE DANIŞMANLIK BÜROSU, EYYÜP FIRAT KUYURTAR, İBRAHİM DEMİRCİ, İNAN YILMAZ, MEHMET BOZKIR,
MURAT ÇOBAN, SÜLEYMAN ANIL, UĞUR DEMİRCİ TOSUN, "LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ ÜYELERİ" ile birlikte hareket ederek, benim "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile LİNÇ edilmem için "CEZA VE HUKUK DAVALARI" başlattılar. Bâzıları benim lehime sonuçlandı. Avukatlar kendi adına da dava açtı.

5 - Bu arada, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" kuran "DEMİRKANLI AİLESİ", yayınladıkları Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin İzmir Temsilciliği ile Trabzon Temsilciliği'ni bana karşı kışkırttılar. Bunlarla ilgili olarak ayrıntılı belge, bilgi, delil, ispat, kanıt, tanık gereksinimi duyulduğunda sunacağım. Bunun daha fazlası var...

6 - Aşağıdaki dosyalar ve ek belgeleri incelendiğinde, mahkemenizin elindeki hukuksal nesnel olanaklar daha da zenginleşir kanısındayım.

a - İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi / DOSYA NO: 2012 / 943 Esas
b - İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi / DOSYA NO: 2012/663 Esas
c - İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi / DOSYA NO: 2013/201 Esas
d - İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi / DOSYA NO: 2013/551 Esas 

10/07/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bulunmaz LİNÇÇİ Oyun Atölyesi sahibi Bilginer'in avukatına karşı çıktı!

T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 40. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/854 Esas


KONU: Sayın Yargıç Ali Çetin'e yardımcı olma isteği...


AÇIKLAMALAR / YANITLAR:


1 - Avukat Süleyman Anıl'ı, ben, yalnızca bir birey olarak değil, "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyebilen Oyun Atölyesi'nin avukatı olarak görüyorum. Klasik hukuk mantığıyla hareket ettiğimizde, "SUÇ VE CEZA" tekildir, bireyseldir... Ne var ki, dünyanın hukuksal olarak geldiği yere iyice baktığımızda, "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İÇTİHAT" metinlerini güzelce incelediğimizde, entelektüel dünyanın hukukla imtihanına derinlikli olarak göz gezdirdiğimizde, durumun vahim olduğunu hemen anlarız.


2 - Haluk Bilginer'in avukatı Süleyman Anıl, hukuku, kendi çıkarları için, müvekkillerinin çıkarları için kullanmayı alışkanlık hâline getiren, bu uğurda yaşayabilen biridir. Bunun dayandığı birkaç linki veriyoruz:


a www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1201824769&year=2008&month=02&day=01


bwww.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=924


c - http://tiyatroyun.blogspot.com/2011/07/lincci-oyun-atolyesinin-patronu-ve.html


d - www.habervitrini.com/haber.asp?id=156052


e - www.netgazete.com/News/785152/haluk_bilginer_olcayi_dovmedigini_ispatlayacak.aspx


Şimdilik kaydıyla sadece ve yalnızca beş tane link vermekle yetiniyoruz. Ancak, "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." diyebilecek kadar estetik bilinçten yoksun Nihat Haluk Bilginer'e yaptığı avukatlık sonucunda muktedir bir biçimde duruşmalara girebilen Süleyman Anıl, bence, hukuksal bir dile sahip olmayı asla ve kesinlikle beceremiyor...


3 - Süleyman Anıl, etki gücünü artırmak, iş yapmasını ve pazar payını geliştirebilmek, seçkin bir yer edinebilmek için, bu ülkenin entelektüel insanlarına karşı bir tahkimat yapmayı alışkan hâline getirmiş bir kişi olarak, asla nesnel hukuk doğrularını değil, kendi bireysel doğrularını gündemde tutacak kadar "tutarlı" biri. Bir dava daha kazanmak istiyor!


4 - Daha önce de defalarca yinelediğim gibi, hiç bıkmadan, usanmadan yine yineliyorum ki, bu dava, tekil ve tikel bir dava değil, çoğul ve tümel bir davadır. Bu davada verilecek karar, sadece "bir dava" için verilmeyip, "pek çok dava" için verilmiş olacaktır. Çünkü şöyle; Süleyman Anıl, tam tamına "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini başlatan Oyun Atölyesi'nin avukatıdır. Klasik yargılama süreci mantığıyla, kanıksanmış hukuksal kurallarla, sadece ve yalnızca "SUÇ VE CEZA" ikililiği ve ikilemiyle bakıldığında, "adalet yerini bulacak", 

ancak, çağcıl hukuk bilimi bir milim olsun ilerlemeyeceği gibi, patinaj yapmaya devam edecektir. Ben, çağına tanıklık eden bir sanatçı olarak, bu uyarıyı burada, Yargıtay'da ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yapmak zorundayım... Bu zorunluluk, "davadan yırtmak" zorunluluğu değil, hukuku çağcıllaştırma isteğimin dayattığı sorumluluk bilincidir...

5 - Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Devlet Tiyatroları, İstanbul Şehir Tiyatroları, Kocaeli Şehir Tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatroları vb. resmî tiyatro kurumları, sürekli olarak tiyatro dergilerine reklâm (PARA) veriyor. Bu dergilerin hemen hemen bütünü, hepsi, tamamı, tümü, hiçbir zaman için tam zamanında, ayın birinde yayınlanmadığı, günlerce, bâzen haftalarca geç yayınladığı için, resmî tiyatro kurumlarının programlarını zamanında yayınlamıyorlar... İzleyiciler de, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının oyun günlerini zamanında takip edemiyorlar... Bu durumda, hem izleyicinin bilgi edinme hakkı elinden alındığı gibi, hem de, resmî tiyatro kurumları olağanüstü büyük zarara uğruyorlar. Ben, sürekli olarak nâhoş duruma karşı olduğum için, bana karşı "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" 
başlatıldı. Bu kampanyanın başını Oyun Atölyesi çekti. Sadece bununla yetinmeyip, benim hakkımda birçok dava da açtı. Bu davaların tümünü Avukat Süleyman Anıl yönlendirdi. Bu nedenle, Süleyman Anıl, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen tüm resmî tiyatro kurumlarının zarar etmesine (dolaylı olarak da olsa) yardım ve yataklık etti. Mahkemeniz, sadece "Hilmi Bulunmaz / Süleyman Anıl" karşıtlığına değil de, "tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunan - tüyü bitmemiş yetimin hakkını çiğneyen" karşıtlığına da müdahil olarak, hukuk ve tiyatro tarihindeki yerini alacaktır. Bu dava, tarihe geçecektir!

6 - Tiyatro sanatı, bütün diğer sanatlar gibi, günlük yaşamdan, yöneten - yönetilen birlikteliği ve/ya karşıtlığından, düşünsel, felsefî, toplumsal oluşumlardan âzâde değildir. Nasıl ki, hiçbir oyun yazmamasına karşın, başkalarının oyunlarını (ç)alarak kendini oyun yazarı diye benimsetmiş Shakespeare, emperyalist kültürü temsil edebiliyorsa; bu Shakespeare oyunlarını ülkemiz izleyicisine enjekte eden Oyun Atölyesi de kapitalist kültürü temsil ediyor. Nasıl ki Tolstoy, hayatının odak noktasına saltık anlamda insanî değerleri yerleştirip, Shakespeare'in (ç)alıntı oyunlarını yerden yere vurmuşsa, ben de, insanî değerleri savunan Lev Tolstoy'un ülkemizdeki sanatsal mücadelesini veriyorum... "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü tiyatro dünyasına armağan eden Nihat Haluk Bilginer, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen "Kültür Bakanlığı"ndan karşılıksız para alıp (bir kez değil, onlarca kez), nasıl ki, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin emeğini çarçur ediyorsa, ben de, şimdiye dek, tam tamına kırk bir yıldır, sürekli olarak ücretsiz tiyatro sanatı yaparak, kendi sanatsal hakkımı, halkımın sanatsal hakkını ve tüyü bitmemiş yetimin sanatsal hakkını ve en önemlisi de devletin paralarının çarçur edilmesine karşı çıkarak, devletin de hakkını savunuyorum. Bu nedenle, bu dava, kendi içinde kaynayan kazan olarak değil, çok büyük bir yanardağın küçücük bir lavı olarak algılanıp tarihsel, toplumsal ölçütlerle karara bağlanmalı, öyle hüküm kurulmalıdır. Bütün bunları niye yazıyorum? Yineliyorum: "Yırtmak için" mi? Hayır, asla, kesinlikle bu nedenle değil. Hazırlamaya başladığım kitabımdaki sayfaların değer kazanması ve tarihe bir çentik atmak için bunları yazıyorum. Başkaca bir amacım yoktur, olamaz da!...

7 - Şimdiye dek sunduğum belgeler, bilgiler, bulgular, deliller, kanıtlar, olaylar, olgular, tarihsel ve toplumsal derinliği oluşturacak denli zengin bir hukuksal yapıya sahip. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Dava dosyasında bulunan "CİNAYET BÜRO AMİRLİĞİ" belgeleri, son derecede düşündürücü, müthiş derecede tüyler ürpertici... Belki bu belgeler, Yargıtay sürecinde gerekçelendirilebilir. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinde acaba nasıl bir gerekçeyle açıklanacak?... Doğrusu çok merak ediyorum. Hangi nedenle olursa olsun, dosyadaki bu "CİNAYET BÜRO AMİRLİĞİ" sözünü asla hiç anlamayacağım!

8 - Bana ait olmamasına karşın, sanki bana aitmiş gibi gösterilen, daha sonraki bir araştırma aşamasında kesinlikle bana ait olmadığı anlaşılan www.scribd.com sitesi konusunda da her türlü yasal başvuru haklarına zâten sahibim ve en kısa zamanda da bu hakkımı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı nezdinde kullanacağım. İşte o zaman yine avukatlık yapılacak!

9 - Yazdıklarımda, söylediklerimde, asla ve kesinlikle hiçbir "İFTİRA SUÇU" içeriği bulunmamasına karşın, Avukat Süleyman Anıl, benim hakkımda "İFTİRA SUÇU" içeriğinde suç duyurusunda bulunmasına karşın, Savcı Müfit Büyükçolpan, "İFTİRA SUÇU" duyurusunu, haklı olarak ciddiye almamıştır... Böylelikle, benim, Süleyman Anıl hakkında "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) bağlamında "DAVA VE ŞİKÂYET" etme hakkım doğmuştur. Tabiî ki, bu hakkımı mutlaka kullanacağım. 

10 - Benim bildiğim şu; avukatlar, kendi küçük çıkarlarını, müvekkilin küçük çıkarlarını korumak için değil de toplumun çıkarlarını savunmak için hukuk eğitimi alıyorlar. En azından ben böyle arzu ediyorum... Bir avukat, müvekkili (velinimeti) için doğru söylememeyi göze alarak, hiç "İFTİRA SUÇU" olmadığını bildiği hâlde, salt para kazanmak adına, "İFTİRA SUÇU" kapsamına sokmak için dosyayı eğip bükebilir. Bunu anlayabilirim. Ancak, hiçbir parasal beklentisi bulunmamasına karşın, sadece bir husumet duygusuyla, Türk Ceza Kanunu içeriğinde çok net bir biçimde tanımlanmış "İFTİRA SUÇU" (MADDE 267) üretmek, deyim yerindeyse, sanırım, aynı zamanda "SUÇ UYDURMA SUÇU" (TCK 271) içeriğini de ilgilendirir. Bu dava bitince buna da bakacağım!

Yukarıda tam 10 madde hâlinde sunduğum görüşlerimin ciddiye alınıp, toplumsal duyarlılıkla davranılarak, "BERAAT" etmemin sağlanması yönünde karar verilmesini istiyorum. Arz ve talep ederim. 09.07.2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

4 Temmuz 2013 Perşembe

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Turgay Demirkaya, yazar Seval Deniz Karahaliloğlu'na karşı tanık oldu!

T.C.
KARŞIYAKA (İZMİR)
1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

TANIKLIĞIM

DOSYA NO: 2012/597 Esas

Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Hüseyin Hilmi Bulunmaz'la Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin İzmirli yazarı Seval Deniz Karahaliloğlu arasındaki tiyatro eleştiri farklarını İnternet ortamından sürekli olarak gayet yakından izliyorum. Benim bu konudaki gözlemim odur ki, Seval Deniz Karahaliloğlu eleştiri adı altında, müthiş derecede düzeysiz yazılar yazmaktadır. Oysa ki, tiyatro yönetmeni Hüseyin Hilmi Bulunmaz, gayet net ve oldukça "HAKARETE UZAK" bir dille yazılar yazmayı sürdürmektedir. Seval Deniz Karahaliloğlu'nun yazıları tiyatro estetiğini yaralayan yazılardır... Hüseyin Hilmi Bulunmaz, Seval Deniz Karahaliloğlu'nun kişiliğini değil, sanatsal eylemliliğini hedef almış ve böylelikle, "HAKARET SUÇU" işleme niyeti kesinlikle oluşmamıştır kanısındayım... Bana bir okur olarak, böyle bir izlenim vermiştir bahse konu olan yazılar. Ben bu yazıları okurken, kendimi bir tiyatro izleyicisi olarak değil, sanki mahalle kavgasına dalmış garip bir "TANIK" olarak buluyorum. Bu beni gayet rahatsız ediyor. Bu nedenle konuyu Hüseyin Hilmi Bulunmaz'a açarak, "TANIKLIK" yapmak istediğimi ısrarla dile getirdim. Sayın Hüseyin Hilmi Bulunmaz, çok mutlu olacağını belirtti.

Ben bu davaya tamamıyla sanatsal kaygılarla "TANIKLIK"  ediyorum. Hiçbir kimsenin kişisel sorunları yada kendi aralarındaki uyuşmazlıklar beni asla ve kesinlikle hiç ilgilendirmiyor... Ben, herhangi bir sanatsal eyleme, toplumsal yararlılık ve Türkiye halkına sağlayabileceği estetik bilinç bağlamında bakan biriyim. Ben, bir tiyatro izleyicisi olarak, Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'nun ve onun yazı yazarak İzmir'de tanıttığı tiyatro sanatını kirletici ve saptırıcı Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin kötü tavrını kesinlikle hiç doğru bulmuyorum. Bu arada, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, yazar Coşkun Büktel'le Hüseyin Hilmi Bulunmaz'a karşı hazırladığı ve Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" tanılamasıyla bütün tiyatro kamuoyuna mal ettiği ilginç eylem de, bir tiyatro izleyicisi olarak bana ve Türkiye tiyatrosuna kalıcı zarar vermektedir. Benim "TANIKLIĞIM", sadece ve yalnızca Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'nun işbu yazları nedeniyle değil, aynı zamanda genel olarak yazar Bulunmaz'ın ifadesiyle "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecine de aittir, buna da dairdir. 04.07.2013

TANIK
TURGAY DEMİRKAYA