13 Ekim 2010 Çarşamba

Taraf Gazetesi yazarı Ferhat Uludere, hiçbir zaman görkemli bir oyuna imza atma yeteneğine sahip olamamış LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'ni "biraz geç anlamış"!

Bulunmaz'ın notu: Ferhat Uludere'nin aşağıdaki yazısını, Taraf Gazetesi'nden alarak yayınladık. Yazıdaki LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları kırmızı renkle biz belirginleştirdik!

Yazıdaki kahverengi sözcükler bize ait!

Yazının hiçbir müdahaleye uğramamış, "tertemiz" ve özgün hâlini okumak isteyenler, aşağıda verdiğimiz linki tıklayabilirler.


***


Ferhat Uludere, sanırım, gençliğinin ve iyi niyetinin "zorunlu kıldığı" bir bakış açısına sahip olduğu için ve/ya tiyatro sanatının kılcal damarlarına dek nüfuz etmiş bulunan çürümeyi göremediğinden olsa gerek, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'ni, şimdiye dek "bir şey" sanmış!

Oysa...

Ferhat kardeşim, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'ni, kurulma aşamasında, kurulduktan hemen sonra, hattâ kurulmadan önceki hâliyle tanıyabilseydi, sanırım, şimdiki gibi "genç, iyi niyetli ve kılcal damarları 'es' geçen" bir yazı kaleme almayı, aklının ucundan bile geçirmezdi.

Ferhat kardeşim, sadece sanatsever bir entelektüel olarak değil de, bir gazeteci olarak hareket edebilse ve LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin kurulma aşamasında, bu kuruluşa çok önemli olanaklar sunmasına karşın, daha sonra diskalifiye edilen İzzet Tozkoparan'ı bulup konuşabilse, daha yerinde bir deyişle, onu konuşturabilse, belki, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi hakkında, çok daha farklı düşüncelere sahip olabilirdi.

Ferhat kardeşim, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" veren Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'tan (TAKSAV) "Onur Ödülü" alabilecek kadar "mezhebi geniş" bir kişinin "yönettiği" bir kuruluş olduğunu bilse, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi hakkında, çok daha "başka" fikirler taşır ve bu fikirler bağlamında, daha ciddi yazılar kaleme alırdı.

Ferhat kardeşim, değil oyun sahnelemek, Kültür Bakanlığı çanağı yalamadan, tuvalete gidebilecek gücü bile kendisinde bulamayacak kadar düşkün bir hâlde olan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'na yaslandığının farkına varabilse, sanırım, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi hakkındaki kanaati çok değişik olurdu.

Ferhat kardeşim, birazcık, evet sadece birazcık bir oyunculuk bilgisine sahip olabilse, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'ndeki tiyatro esnafının, aksiyon değil, atraksiyon yeteneği gelişmiş zât-ı muhteremler olduğunu hemen anlar, bu kuruluştaki yönetmenlerin, topluma estetik ivme kazandırıcı bireyler olmak yerine, asparagas tiyatroya hizmet sunan düzeysiz sahne trafikçileri olduklarını bilir ve LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Nihat Haluk Bilginer'in tekdüze oyunculuğunun bıktırıcılığını deşifre edebilirdi.

Ferhat kardeşim, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın kuyruğuna takılarak, Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için çabalayan bir kuruluş olduğunu bilseydi, sanırım, aşağıdaki yazıyı kaleme alma ihtiyacı bile duymayabilirdi!

Ferhat kardeşim, suyun ısındığını gözlemlememiş olduğu için, su, yüz santigrat dereceye gelince, suyun ısındığını anlamış!

Ancak...

Ferhat kardeşim, suyun sıvı hâlinden buhar hâline dönüşmesi anında müdahalede bulunduğu için, oldukça geç kalmış! (HB)


***


Macbeth bizi kesmez


Ferhat Uludere
12 Ekim 2010


LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin yeni oyunu Macbeth izleyiciye yeni bir şey sunmadığı gibi, içindeki Hrant Dink göndermesi de sığ duruyor

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi kurulduğunun hemen ertesinde tiyatro için geçerli bir değer ölçüsü oldu. Artık onunla kıyaslamaya başlamıştık pek çok özel tiyatroyu. Bu yüzden bazılarına haksızlık ettik, bazılarını ise yücelttik. 11 yıl boyunca geneli oldukça başarılı, birçoğu da bol ödüllü birçok oyun oynadılar ve bununla birlikte izleyicinin beğenisini yukarı çektiler... Her zaman olduğu gibi her iyi oyundan sonra beklenti büyüdü. Onlar bu beklentinin altında ezilmemeyi başarmış ve daha da yukarı çıkmışlardı ki, sezonun yeni oyunu Macbeht’le birlikte 11 yıllık birikim sanki bir anda yok oldu... Belki de ilk defa kendi yarattıkları tiyatro değerinin ve yakaladıkları başarının altında ezilmeye başladılar...

Shakespeare’in Macbeth adlı oyununu LİNÇÇİ Kemal Aydoğan yönetiyor. Oyunun Sahne Tasarımı Bengi Günay’a ait. Oyunun müziklerinin altındaki imza ise Tolga Çebi... İlker Aksum, Esra Kızıldoğan, Ender Yiğit, Murat Tüzün, Barış Yıldız, Muharrem Özcan, Gözde Kırgız, Pınar Bekaroğlu, Osman Akça, Saygın Soysal, Sertan Müsellim ve Berke Yağış’ın oynadığı oyundaki tek yenilik LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in yaptığı çeviri. Tabii bu bir oyunu ne kadar yeni yapıyor tartışılır.

Bu kuşak daha kanlı

İktidar hırsını en ince detayına kadar inceleyen oyun, Hrant Dink göndermesiyle açılıyor. Yılların Macbeth’ini yeni bir şeyler katılmış halde izleyeceğiz derken, göndermenin hemen ardından oyun bildiğimiz Macbeth oluyor ve Hrant Dink göndermesi zorla yapıştırılmış bir etiket gibi oyunun üzerinde duruyor. Hatta bu gönderme esnasında da vurgulanan “delik ayakkabı” sömürüsü de artık bitsin ne olur. LİNÇÇİ Oyun Atölyesi çatısı altında toplanan bir ekipten Hrant Dink meselesine siyasete yeni bulaşmış çocuk şaşkınlığıyla bakıp altı delik ayakkabıyı görmek yerine, konuyu daha derin ele almasını beklerdim. Çünkü Hrant’ın bu delik ayakkabının desteğine ihtiyacı yok, aksine böyle yaparak onun değerini aşağıya çekiyoruz.

Macbeth, bir oyuncu için çok zor bir oyun aslında. Oyuncunun öncelikle zihnindeki savaşçı kodlarının hepsini bir kez daha gözden geçirmesi gerekir. Çünkü bu savaşçı bir kadın tarafından yönetilir, korkaktır, vicdanı vardır ve öldürmeyi beceremez. Hatta savaşmak için yaratılmıştır ve siyaseti bilmez... Ortaçağ savaşçılarına baktığımızda bize gösterilmeyen zaafları vardır mesela Macbeth’in ve onu oynamak ve tüm bunları kısacık bir zamanda yaratmak, sonra da izleyiciye aktarmak elbette biraz zahmetlidir... İlker Aksum bu zor rolün altından bazen kalkıyor, ama bazen de altında kalıyor... Bir türlü oyuna ısınamıyor sanki... Oyunun içine girdiği yerlerde harikalar yaratırken bazen sahnede çok sakil duruyor.

Oyun tanıtılırken Macbeth’in eski bir hikâye olmadığı yazıldı çizildi, hatta her çağın hikâyesidir bu oyun gibilerinden şeyler söylendi ve bunlar Macbeth için hep söylenir. Oyun her iktidarı anlatır, insanların ona ulaşmak için yaptıklarını vurgular. Elbette haklılar ama, bu çağ bu iktidar hırslarıyla o kadar kirlendi ki, Macbeth gerçek etkisini kaybedeli çok oldu. Kanlar döküldü savaşlar yaşandı... İktidar varlığını sürdürmek için gözlerimizin önünde kurbanlar buldu, kendi yarattığı kahramanlara onları katlettirdi. Hatta delik ayakkabılarıyla sahneye konan Hrant Dink iktidarın kendini koruma güdüsü yüzünden oradaydı işte... Cinayetin devletçe işlendiği, çocukların öldürüldüğü bir toplumunda var olmak zorunda olan insanlara Macbeth bu haliyle daha fazla neyi anlatacak çok merak ediyorum.

(Kaynak: Taraf)


***


Ayrıca bakınız:

"Oyuncuların çoğu yavşaktır" diyen Haluk Bilginer (yaptırıma uğramazken), kendisine YAVŞAK deme cesareti gösteren Hilmi Bulunmaz'a İHTARNAME gönderdi!