14 Aralık 2015 Pazartesi

T.C.
İSTANBUL
32. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NE


DOSYA NO: 2015/23998 Esas


KONU: Suçlular için suç duyurusunda bulunma nedeniyle fotokopi…

Dosyanızda taraf olmuş Mustafa Şükrü Demirkanlı ve vekili Av. Reyhan Kayışlı hakkında suç duyurusunda bulunabilmem için, işbu dosyanızın içeriğinin fotokopi çıktılarını edinebilmem gerekiyor. Tarafıma veriniz!…

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 15 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

13 Aralık 2015 Pazar

T.C.
İSTANBUL
37. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NE


DOSYA NO: 2015/15121 Esas


Konu: Avukat Reyhan Kayışlı'nın aldığı "para"nın geri ödenmesi istemi.

Dilekçe ekinde sunduğum; T.C. İstanbul 2. İcra Hukuk Mahkemesi Esas No: 2015/784 ve Karar No: 2015/672 Sayılı "Gerekçeli Karar" metninde görüldüğü gibi, Reyhan Kayışlı, benden para aldı. Paramı geri istiyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim... 14 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ


Adres: Vezirhan Cd. Ali Baba Türbe Sk. No: 5/8-9 Çemberlitaş / Fatih
Tel: 0532 642 88 57
iban: TR950001000607382081035002
T.C.
İSTANBUL
8. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NE


DOSYA NO: 2014/21407 Esas

KONU: Levent Çağlayan'ın aldığı "para"nın bana geri ödenmesi istemi.

Dilekçe ekinde sunduğum T.C. İstanbul 14. İcra Hukuk Mahkemesi Esas No: 2014/642 ve Karar No: 2014/948 Sayılı "Gerekçeli Karar" metninde görüldüğü gibi, Avukat Reyhan Kayışlı müvekkili Sayın Levent Çağlayan, hukuksuz biçimde benden "ZORLA" para aldı. Paramı geri istiyorum!...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim... 14 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ


Adres: Vezirhan Cd. Ali Baba Türbe Sk. No: 5/8-9 Çemberlitaş / Fatih
Tel: 0532 642 88 57
iban: TR950001000607382081035002

6 Aralık 2015 Pazar

T.C.
İSTANBUL
20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/297 Esas


KONU: Yardımcı dilekçe...

UYAP'taki tüm "Hüseyin Hilmi Bulunmaz" dosyaları bu dâvâya ilgilidir.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 7 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
T.C.
İSTANBUL
76. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2014/400 Esas


KONU: Savunma

Mustafa Demirkanlı saptırma yapıyor. Sunduğum belgeleri inceleyiniz.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 6 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

4 Aralık 2015 Cuma

MUHBİR Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yalanı üstüne kurulan dâvâ temyize!

T.C.
YARGITAY BAŞKANLIĞI 
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA GÖNDERİLMEK ÜZERE

T.C.
İSTANBUL 
42. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/111 Esas


KONU:  Temyiz...

Gerekçeli temyiz dilekçesini sonra yazacağım. Hükmü temyiz ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

3 Aralık 2015 Perşembe

MUHBİR Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yalanı üstüne kurulan dâvâ temyize!

T.C.
YARGITAY BAŞKANLIĞI 
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA GÖNDERİLMEK ÜZERE

T.C.
İSTANBUL
60. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


Dosya No: 2015/8 E., 2015/643 K., Savcılık E. Numarası 2014/51938


KONU: Yardımcı dilekçe...

Yerel Mahkeme'deki Sayın Yargıç tarafından hukuksuz olarak verilmiş HAPİS kararından cesaret alan Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı, her zamanda, her zeminde, her zuhûrda bana HAKARET etmeye, İFTİRA atmaya ve benim kişilik haklarımı ihlâl etmeye devam ediyor!... Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın büyük ısrarla, zincirleme olarak sürdürdüğü kara propagandayı anlayabilmek için yalnız birkaç örneğini sunduğum HAKARET ve İFTİRA metinlerine lütfen bir göz gezdirin...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

24 Kasım 2015 Salı

T.C.
İSTANBUL 
10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/268 Esas


KONU: Yardımcı dilekçe...


Dâvâlı Ömer Faruk Kurhan, 1101 tiyatrocuyu bana karşı örgütleyip, imzâ attırdığı "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" önderi olduğu ve aramızda birçok adliye dosyası bulunduğu için, avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar kanalıyla sürekli olarak "hukuku saptırmak"tadır! Bu nedenle ciddî bir anımsatma yapıyorum... Açmış olduğum bu manevî tazmînat dâvâsı İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin Dosya No: 2010/8 Esas ve İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Dosya No: 2010/278 Esas sayılı dâvâlarla ilgilidir. Diğer dosyalar kanaat oluşturmak içindir...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 25 Kasım 2015


DÂVÂCI
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

23 Kasım 2015 Pazartesi

T.C.
İSTANBUL
NÖBETÇİ SULH CEZA HÂKİMLİĞİ'NE


Soruşturma No: 2015/46548


KONU: Sayın Basın Savcısı Emin Aydinç'in verdiği hatâlı karara itiraz!

Dosyanın değerlendirilmediği kanısı taşıdığım için "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DÂİR KARAR"a karşıyım. Lütfen değerlendiriniz...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 24 Kasım 2015


MÜŞTEKİ:
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
T.C.
İSTANBUL 
21. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/343 Esas


KONU: Yanıta yanıt dilekçesi...


Dâvâ dilekçemiz, (ân itibariyle Yargıtay'dadır:  Tebliğnâme Numarası: 4-2014/181988) İstanbul Anadolu 40. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2013/854 Esas ve 2014/187 Karar No'lu dosyasına somut olarak dayandırılmıştır...

DÂVÂCI
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

16 Kasım 2015 Pazartesi

T.C.
İSTANBUL
NÖBETÇİ İCRA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: İSTANBUL 32. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ 2015/23998 Esas


KONU: Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın hukuksuz takibine itiraz etmek...

İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 2014/469 Esas ve 2015/213 Karar Sayılı dosyasında Mustafa Şükrü Demirkanlı hukuka aykırı davranarak, hakkımda icra tâkibi başlattı. "YARGITAY TEMYİZ BELGESİ"ndeki gibi "Konu: İcranın ertelenmesi istemli temyiz dilekçesi..."dir!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 24 Kasım 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

12 Kasım 2015 Perşembe

Coşkun Büktel'in vekili Av. Asiye Duygu Hanoğlu olağanüstü zorlanacak!

T.C.
İSTANBUL
70. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/689 Esas


KONU: Savunma

Coşkun Büktel, saptırma yapıyor... Sunduğum belgeler incelenmelidir!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 13 Kasım 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

21 Ekim 2015 Çarşamba

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2012/481 Esas


KONU: Sayın Yargıç'ın karar vermesini sağlamak için yardımcı dilekçe.

Dâvâlı Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun vekili Avukat Reyhan Kayışlı, (diğer dâvâ dosyaları incelendiğinde hemen algılanabileceği gibi) sürekli olarak "hukuksuz" davranmakta ve HAKARET etmektedirler... Yalnızca bir tek örneğini sunduğum belgeden de çok net olarak görülebileceği gibi dâvâlı M. Ş. Demirkanlı HAKARET etmeyi alışkanlık hâline getirmiştir!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 22 Ekim 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

15 Ekim 2015 Perşembe

Kültür Çıkmazı Dergisi'nde Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz söyleşisi...

HİLMİ BULUNMAZ RÖPORTAJI

Bu ay değerli tiyatro sanatçılarımızdan Hilmi Bulunmaz konuğumuz. Ömrünü sanata adamış büyüklerimizi dergimizde ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz ve çok teşekkür ediyoruz.

- Öncelikle röportaj teklifimizi kabûl ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Özgeçmişinizi okurken kuyumculukla uğraştığınızı öğrendim. Kuyumculuk yaparken, tiyatroya geçiş serüveniniz nasıl oldu?

- Ben, söylediğim sözleri hiç çarpıtmayan herkesle, konuşmayı alışkanlık hâline getiren biri olduğum için sizin gibi "iyi niyetli" bir röportaj yapma isteği içindeki kişilerin tekliflerini geri çevirmeye asla kıyamam!... Benim sesimi duyurma gereksinimi duyduğunuz için, ben, size teşekkür ederim.

Elli yıldır kuyumculuk mesleğinin içerisindeyim. Kırk üç yıldır da tiyatro sanatıyla uğraşıyorum. Kuyumculukla tiyatroculuğun birbirinden fazla uzakta durduğunu düşünmüyorum... Kuyumculuk mesleği olsun, tiyatro sanatı olsun, ince düşünüp, kılı kırka yararak çalışmayı zorunlu kılıyor!...

En genel olarak hayatı ve özel olarak sanatı sevdiğim için kuyumculuğun verdiği ince düşünme biçiminin katkısıyla, tiyatro sanatını aynı incelikle sürdürüyorum... "Kuyumculuk yaparken tiyatroya geçiş serüveni" sözü yerine, şunu söylememiz daha doğru olur kanısındayım: Kuyumculuğun ekonomik katkısının verdiği rahatlıkla, tiyatro sanatını özgür yapacak bir bağlam oluşturdum ve her iki işi de aynı ânda sürdürebilme "yeteneğine sahibim". Kuyumculuk mesleğiyle tiyatro sanatını hep birlikte yürüttüm.

- Arkadaşınız Turan Reis ile birlikle "Astronotlar" adında bir grup kurmuşsunuz. Bize hikâyesini anlatır mısınız? 


- Turan Reis, hem emekçi ve hem de "sanat emekçisi" biriydi ama benim gibi sosyalist sanatçı değildi... Ben "düşünceye önem veren biri" olmama karşın, Turan Reis'in dürüst insancıllığından etkilenerek, onunla birlikte o zamanlar "moda" olan komedyenlik yaptık!... Birçok düğün salonunda, gazinoda, tavernada sahne alıp, değişik yöntemlerle komedyenlik işimizi kitlesel hâle getirdik. Biz, askerden dönüşte, ayrılığın da verdiği düşünce payıyla, düşünsel olarak ayrı düştüğümüz için, ben tiyatro sanatına daha çok emek harcamaya, Turan Reis ise "komiklik" yapmaya devam ettik! Arkadaşlığımız hâlâ sürmesine karşın, Turan Reis'in münevver bir kişilik oluşturma gayreti bulunmaması ve toplumsal konulara duyarsız kalması sonucunda arkadaşlığın ötesinde sanatsal bir bağlantımız asla kalmadı...


- 1974 yılında Bayrampaşa'da arkadaşlarınız ile birlikte Bayrampaşa Gençlik Sahnesi'ni kurmuşsunuz. O zamanlardaki ve günümüzdeki sahne alışkanlıkları arasında ne gibi farklılıklar, gelişim ya da değişim olarak neler var? 


- Bugün tiyatro sanatını yapabiliyorsam, yaptığım bu sanatsal eylemliliği bir zamana, bir mekâna, bir zuhûra borçluyum. Ben, gençlik zamanımda bana mekân olan; Bayrampaşa'daki zuhûr, bugünkü dünya görüşümü de belirledi. Gelişen çağcıl işçi sınıfı bireyleriyle birlikte toplumsal savaşıma katıldığım Bayrampaşa, benim estetik cennetimdir... Bayrampaşa'ya çok şey borçluyum! Beni adam eden en önemli yerlerin başında, Bayrampaşa gelir!... Bizim zamanımızda, bizim mekânımızda ve bizim zuhûrumuzda ilginç bir örgütlülük anlayışı ve "kolektif bilinç" oluşumu vardı! Ne iyi ki, 12 Eylül 1980 öncesindeki "gençlik devinimi" sayesinde birçok "sanatsal etkinlik" yapıldığı gibi, biz de "Bayrampaşa Gençlik Sahnesi"ni kurarak, tiyatro oyunları oynuyorduk.  O zamanki koşullar bizi sanatçı yapmıştı!...


- Tiyatro sanatı ile kuyumculuk mesleği arasında bir bağ kuracak olursanız, nasıl bir bağ kurarsınız? Sonuçta her iki meslek dalı da iyi ve kusursuz işçilik istiyor. Siz ne dersiniz bu konuda? 


- Yukarıda da belirttiğim gibi kuyumculuk mesleği de ve tiyatro sanatı da müthiş dikkat etme uğraşı gerektiriyor... Nasıl ki, altın işlemeciliği çırağı kalfa, kalfayı usta, ustayı atölye sahibi yapıyorsa, tiyatro sanatı oyuncuyu yönetmen, yönetmeni yazar, yazarı tiyatro sahibi yapar. Eğer siz, emekçi halkı, sosyal devleti, tüyü bitmemiş yetimi seviyorsanız, bu saydıklarıma kendinizi borçlu hissedersiniz ve eylemliliğinizi hiçbir güç engelleyemez!


- Hepimizin büyük hayranlık ile seyrettiği ve takip ettiği sanatçılarla çalışmışsınız. Çalıştığınız sanatçılar arasında "Şu sanatçı ile yaşadığım anıyı asla unutamam, hayatımda yeri ayrıdır." dediğiniz bir anınız mutlaka olmuştur. Bizimle paylaşır mısınız?


- Anım olduğunu söyleyemem. Ama Beklan Algan'la yaptığım çalışmanın her ânının birer anısı olduğunu belirtmeliyim!... Ayrıca, Ayla Algan, Erol Keskin, Haluk Şevket Ataseven, Macit Koper, Taner Barlas vb. insanların adlarını anmamda yarar var!... Beklan Algan'la ideolojik ve siyasal olarak anlaşmakta zorlanmış olsam da, Algan'ın tiyatro etiğinden esinlendiğimi belirtmeliyim... Estetik duyarlılıklarımız birbirine yakın olmasına karşın, Beklan Algan, Shakespeare'e uzak değilken, ben, kilometrelerce uzaktım ve hâlâ öyleyim... Bu konuda çok geniş bir söyleme sahip olmama karşın, röportajın omurgasını buraya kaydırmak istemiyorum... Ancak başka bir röportajda bu konuda geniş bir değerlendirme yapabilirim. Yararlı olur...


- Bu kadar yeteneğiniz arasında kitap yazarlığı da var. Yeni kitap çalışmanız var mı ya da böyle bir düşünceniz?


- Her zaman için kitap oluşturmayı düşünüyorum ama 1101 kişinin bana karşı düzenlemiş olduğu "LİNÇ KAMPANYASI" sürecine ve o sürecin oluşturduğu dâvâlara iyi yoğunlaştığım için, kitap hazırlayacak durumda değilim. Zâten bir yayınevim ve bir de tiyatro dergim var. Ancak birazcık kendimi toparladığım ân, yayıncılığı yeniden coşkulu hâle getireceğim!...


- Kitap yazarken ya da tiyatro oyununda yer alırken konu seçimlerinizi nelere göre seçiyorsunuz? 


- Ben, sosyalist bir sanatçı olduğum için, seçimlerimi emekçi halk, sosyal devlet, tüyü bitmemiş yetim yararına yapıyorum. Ancak, Nisan 2009'dan beri beni "LİNÇ" etmek için bir araya gelen kişilerle "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" süreci kavgası yaşadığımdan sanatsal etkinliklerim "yok" denecek düzeye indi. Pek yakında başlıyor!


- Hayatınızda yönettiğiniz oyunlar arasında ilk beş belirleyin desek, bu listeye hangileri girer?


- Nâzım Hikmet'in "İnek", Aziz Nesin'in "Sen Gara Değilsin", Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın "Düş", Melih Cevdet Anday'ın "Mikado'nun Çöpleri", Bertolt Brecht'in "Carrar Ana'nın Silahları" ilk beşe giren oyunlarımdır.


- Birçok kuruluşta yer almışsınız. Bu kuruluşların arasında bugün faaliyetini sürdüren var mı? Bunlar hangileri? Faaliyete devam edenlerle ilgili kısa kısa bilgi de verebilirsiniz?


- İnanınız, benim kurduğum tiyatroların benden sonra da yürüdüklerine asla tanık olmadım... Ben, 1 Mayıs 1989'da Bulunmaz Tiyatro'yu kurdum ve o günden bu yana, tüm engellemelere karşın üretmeyi sürdürüyoruz...


- Peki yönettiğiniz oyunlar arasında sinemaya uyarlamayı düşündüğünüz ya da bu tarz teklifler geliyor mu?


- Gelmiyor... Gelmez... Gelse de, asla sıcak bakmam!... Ben, kendi içimde bir evren oluşturup, o evrende kendince sanat yapan birisiyim... Burjuva sanatıyla uzlaşmam olanaksız... Zâten sahibi olduğum bir sanat kuruluşu olduğuna göre, başka bir yerde sanat yapmam pek de doğru, iyi olmaz!...


- Kültür Çıkmazı Dergisi ailesi ve okuyucuları adına vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ediyor ve saygılarımızı sunuyoruz. Bir sonraki sayıların birinde sizi tekrar ağırlamaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyarız. Son olarak ilerideki zamanlarda veya şimdilerde olan projeleriniz ile ilgili bizlere bilgi verir misiniz? Buyurun son söz sizin…


Öncelikle sürmekte olan "dâvâlarım"ı bitirme gayreti içerisindeyim ve bununla birlikte Shakespeare ile hesaplaşmak istiyorum!... Shakespeare, duygu yoksunu bir deli, ç/alıntı oyunlar sahneleyen koyu bir dolandırıcı olmakla birlikte "günümüz perspektifi" ile bakıldığında "emperyalizmin zehrini taşıyan" biri!... Shakespeare ile hesaplaşmayı yoğunlaştıracağım. Başta şiir ve tiyatro sanatı olmak üzere yapıtlar üretmeyi sürdüreceğim...

14 Ekim 2015 Çarşamba

T.C.
İSTANBUL 
35. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/17 Esas


KONU: MÂZERET

Ekte sunduğum "somut belgeler"den de anlaşılacağı gibi, 03 Ekim 2015 / 08:55  ile 11 Ekim 2015 / 23:10 arasında, ne yazık ki, ülkem, Türkiye'de bulunamayacağım, Genel Müdürlük yaptığım "Bulunmaz Kuyumculuk Yayıncılık Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'ni ve bir de ülkemizi temsilen Sırbistan'da olacağım için, çok katılmak istememe karşın, Sayın Mahkeme'deki duruşmaya ne yazık ki katılamayacağım. Bu nedenle Sayın Yargıç'ın kişiliğinde, Sayın Mahkeme'den özür dilediğimi saygılarımla belirtmek isterim. Bu mâzeretimi lütfen kabûl buyurunuz!...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 15 Ekim 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

12 Ekim 2015 Pazartesi

Hukuk dilini bilmeyen Avukat Devrim Avcı Özkurt, "dâvâ"yı özne sanıyor!

T.C.
İSTANBUL 
6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/322 Esas


KONU: Dâvâlı Üstün Akmen'in gerçek dışı iddialarına yanıt dilekçesi!


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:


1) 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "İspat ve Deliller" başlıklı dördüncü kısmının yedinci bölümü "Uzman Görüşü" başlığı 293. Maddesi'nde yer alan düzenlemeye göre, "Taraflar, dâvâ konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalâa alabilirler." hükmünü düzenlemektedir. Bu husus, hem dâvâlı, hem de dâvâcı tarafa tanınmış yeni bir düzenleme olup, her iki tarafın da taleplerindeki haklılıklarını mahkeme önünde ispatlamalarının bir aracı olarak getirilmiştir.


Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:


1 - Üstün Akmen'in mütalâası bilimsel olmadığı gibi dedikodu biçiminde yazıldı. Kendisinin önderlik ettiği "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" için önemli görevler üstlenmiş yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurhan'a haksız ve oransız değerlendirme yaptığıdır ki, bu "İFTİRA MÜTALÂASI" sonrasında yaptığım eleştiriler sonucunda, kendi "ULUSLARARASI TİYATRO ELEŞTİRMENLERİ BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANLIĞI" görevinden alınmıştır. Ayrıca bu "İFTİRA MÜTALÂASI" hem Ömer Faruk Kurhan tarafından ve hem Ömer Faruk Kurhan'ın vekili Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar tarafından, hem de İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından "taraf"ıma gönderilmedi. Bunun biricik nedeni, ilgili dâvâ dosyasında "BİLİMSEL NİTELİKLİ BİR BİLİRKİŞİ DOSYASI" bulunması. Üstün Akmen'i Sayın Yargıç görevlendirmediği için, "İFTİRA MÜTALÂASI" benden gizlendi, bana gönderilmedi. "İFTİRA MÜTALÂASI" olarak kalmayan bu belge aynı zamanda hem HÜKÜMSÜZ hem YASA DIŞI bir belge...


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:


2) Müvekkilim Üstün Akmen de dâvâcı ile Ömer Faruk Kurhan arasında devam eden İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 2010/278 Esas ve 2013/184 Karar Sayılı dâvâ dosyasında dâvâcı olan Ömer Faruk Kurhan tarafından açılan manevî tazminat dâvâsında dâvâcının talebi üzerine yukarıda yazılı kanun maddesi gereğince bir mütalâa sunmuştur. Dâvâ, Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın manevî tazminat ödemesine karar vermiştir. Dâvâ dosyasının yeni numarası 2015/56'dır. Bu, tamamen hukuka uygunluk sınırları içindedir. Dâvâcı tarafın kişilik haklarını ihlâl edici bir nitelik taşımamaktadır.


Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:


2 - Dâvâlı Üstün Akmen ve vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt, hukuka saygısızlığını kanıtlamak yada "hukukun üstünlüğü" ilkesini önemsememek ister gibi, "MAHKEME" yada "YARGIÇ" sözcüğünün "ÖZNE" olduğunu bilmek istemeyerek, "DÂVÂ" sözcüğünün "ÖZNE" olduğunu bilmek ve bize de böyle dayatmak istiyorlar. Neymiş efendim? Dikkat edin: "DÂVÂ, HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN MANEVÎ TAZMİNAT ÖDEMESİNE KARAR VERMİŞ!..." Daha "DÂVÂ"nın içerdiği hukuksal terminolojiyi bile ciddî olarak ele almayan bir dâvâlı ve bir avukat kim bilir başka ne hukuksuzluklar yapabilir. Böyle hukuk dışı "DİLEKÇE"(!) yazan kişileri Sayın Yargıç'ın inisiyatifine bırakıyorum...


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:


3) Dâvâ dosyasına sunulan bu raporun dâvâcının görüşlerine aykırı olması veya taleplerini desteklemiyor olması, bu mütalâayı kişilik haklarını ihlâl edici bir metin yapmaz.


Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:


3 "İFTİRA MÜTALÂASI", yalnız içerik olarak değil, biçem ve biçim olarak da hukuka uygun olmamakla birlikte tarafıma gönderilmemesiyle "KİŞİLİK HAKLARIMI İHLÂL EDEN BİR METİN" olarak hukuk ve tiyatro tarihine daha şimdiden geçmiş ve birçok hukukçu ve tiyatrocu bu konuda düşünce geliştirerek bilimsel yazılar yazmışlardır ki, bunların çok küçük bir kısmını ekte sundum. Bilimsel yazıları lütfen inceleyiniz!...


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:


4) Mahkemelerde görülen sayısız dâvâlarda bilirkişiler raporlar sunmakta, görüş bildirmekte, dâvâ tarafları iddialarını desteklemek için dosyalarına kendi görüşleri doğrultusunda hukukî mütalaâlar, raporlar sunmaktadır. Bunların bir kısmı elbette, karşı tarafın aleyhine sonuçlanmaktadır. Ancak, bu raporlar, sunulan hukukî metinler ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilerek karar sonunda mahkeme hâkimi tarafından verilmektedir. Rapora karşı beyan sunulabilir, rapor reddedilebilir, yeniden bir görüş alınması talep edilebilir fakat, sunulan raporlar, görüşler aleyhlerine olan bu görüşü sunan kişilere hakaret dâvâsı, kişilik haklarının ihlâli gibi gerekçelerle dâvâ açmaz. Çünkü bu husus yargılama aşamasında ileri sürülen taraf iddialarının mahkeme önünde ispatlanabilmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla, dâvâcı taraf da bu husus da hukukî bir alt yapısı ve gerekçesi olmadan müvekkilime dâvâ açması kabûl edilebilir bir durum değildir.


Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:


4 - Üstün Akmen ile Devrim Avcı Özkurt baş başa verip, dilekçe yazmaya çalışırlarken, yine kişilik haklarıma saldırı düzenlemeye başlamışlardır. Nasıl? Uzun uzun yazmaya gerek duymuyorum. 4. maddenin sonundaki tümceyi okunur hâle getiriyorum: "HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ, DÂVÂ AÇAMAZ!" Beni 150 adliye dosyasıyla boğmak isteyen 1101 kişi ve örgüte karşı, avukat tutma gereği duymadan kendimi savunabildim!... Dâvâ açarken mahkemelere sunduğum dâvâ dosyalarının içeriğine iyice bakıldığında, Türkiye'deki bütün avukatlardan daha nitelikli savunma yapabildiğim, dâvâ açabildiğim kendiliğinden hemen ortaya çıkacaktır!...


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

5) Dâvâcının dâvâ dosyasına sunulan hukukî mütalâa ile ne gibi manevî zarar gördüğü de açık değildir. Kanunen tanınan yasal bir hakkın kullanılması manevî tazminat talep hakkını doğurmamaktadır.


Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:


5 - Akmen'le Av. Devrim Avcı Özkurt "kopyala - yapıştır" yöntemiyle dilekçe yazdıkları için 5. maddede bana resmen "İFTİRA" atmaktalar!... Ben, yüzlerce sayfayla bir dâvâ dosyası sunup, gördüğüm manevî zararı kılı kırka yararak gerekçelendiriyorum. Bunlar, hukukla dalga geçer gibi, "kopyala - yapıştır" yöntemiyle dilekçe yazıyorlar. Bunu kınıyorum... Üstün Akmen, bırakın her şeyi bir yana, bana karşı 1101 imzâlı bir LİNÇ KAMPANYASI düzenlemişti. Bunun dışında ve bununla birlikte LİNÇ KAMPANYASI süreciyle 150 civarındaki adliye dosyasıyla boğuşmak zorunda bırakıldım. Daha birçok zararım var ama Sayın Mahkeme ve Sayın Yargıç için bunlar bile yeterli gerekçelerdir. Ancak, Sayın Yargıç, dosyanın genişletilmesini isterse, daha binlerce sayfa belge sunabilirim...


Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

6) Medenî Kanun'un 24. Maddesi ikinci fıkrasında "kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel ve kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biri ile haklı kılınmadıkça..." diyerek bu durumlarda hukuka aykırılık durumunun olmayacağını kurala bağlamıştır. Müvekkilim, kanunun verdiği yetkiyi kullanmıştır. Dolayısıyla, eylemi hukuka uygundur.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

6 - Sanki sayın Yargıçlar hiçbir şey bilmiyormuş gibi, bâzı tartışmalı yasa maddelerini sıralayarak, Yargıçları olumsuz havaya sokmak istiyorlarmış gibi dilekçe yazan avukatları görünce, inanınız çok üzülüyorum! Hukuku yalnızca bir usûl olarak görerek, öyle göstermek, hem "diyalektik hukuk" ve hem de "çağcıl hukuk" mantığına aykırı bir tutumdur... Üstün Akmen kendisine hiçbir yetki verilmeden bana karşı düzenlediği tam 1101 imzâlı iğrenç "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" hukuksuzluğuna yepyeni bir hukuksuzluk sayfası eklemek için, (BANA ASLA GÖNDERİLMEYEN) bir "İFTİRA MÜTALÂASI" yazmıştır!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 12 Ekim 2015



HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

11 Ekim 2015 Pazar

Tiyatro sanatçısı Mesut Alptekin, mütalâacı Üstün Akmen'i değerlendirdi!

Eleştiri yazısı yazamayan Üstün Akmen, "İFTİRA MÜTALÂASI" yazıyor!

Mesut Alptekin

12 Ekim 2015

Yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy eleştirmenlerin gereksizliği için diyor ki:


"Yapıt, sanat yapıtı olarak iyi bir düzey tutturmuşsa, ister ahlakÎ ister ahlak dışı olsun, sanatçının dile getirdiği duygu başka insanlara geçer; böylece de insanlar o duyguyu yaşarlar, dahası, herkes kendine özgü bir biçimde yaşar; bu durumda da her türden açıklama, yorum gereksizdir. Eğer yapıttan başka insanlara geçiş olmuyor, yapıt başka insanlara 'bulaşamıyorsa', hiçbir açıklama, yorum ona bu niteliği kazandıramaz. Bir sanat yapıtı yorumlanamaz; olacak şey değildir bu. Anlatmak istediği şey sözle anlatılabilir, açıklanabilir bir şey olsaydı eğer, sanatçı bunu kendisi sözle yapardı. Oysa o bu işi sanatıyla yapmıştır; çünkü öbür yöntemlerin, yapıtını yaratırkenki duyguyu aktarmada yetersiz kalacağını sezmiştir. Bir sanat yapıtını sözle açıklama ya da yorumlama, bir tek şeyi kanıtlar, o da o yorumlamayı yapana sanatın bulaşmadığını, daha doğrusu bu kişinin sanata kapılmaya yetenekli olmadığını kanıtlar. Biliyorum, şimdi söyleyeceğim söz epey şaşırtıcı gelecek ama şu bir gerçektir ki, eleştirmenler her zaman sanata kapılma yetenekleri en az olan insanlardır. Çoğu, kalemini kullanırken gözü pektir, ataktır; hemen hepsi akıllıdır, iyi eğitim almışlardır; gel gelelim sanata kapılma yetenekleri doğal değildir ya da körelmiş, dumura uğramıştır. O bakımdan da bu insanlar yazıp çizdikleriyle, kendilerini okuyan, izleyen, kendilerine inanan insanların beğenilerini iğdiş etmişlerdir ve etmeyi sürdürmektedirler."


Yukarıda okuduğunuz paragraf, Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" isimli kitabında yer almakta olup, günümüz eleştirmenlerine bile ışık tutan, daha birçok örnekten yalnızca bir tanesidir. Eleştirinin, bir kişiye "eleştirmen" sıfatını kazandıracak denli benimsenmesi, onun, ayrıca kendi içerisinde "olumlu eleştiri" ve "olumsuz eleştiri" olarak ikiye ayrılarak, daha da önemsenmesine sebep olmuştur…


Sanatın, özellikle, tiyatro dalında "tiyatro eleştirmeni" sıfatına sahip olanlar, her zaman biraz daha dikkatimi çekmiştir. Neye göre, kime göre, hangi özelliklerine göre bu sıfata sahip olabildiklerine anlam veremediğim bu kişiler, "olumsuz eleştiri" başlığı altında, sözde, sahnede bulmak isteyip de bulamadıklarını, sanatın eksik gördükleri yönlerini, kaleme alarak, sanatı, kelimelerle tarif etme gafletine düşmüşlerdir. "Olumlu eleştiri" başlığı altında ise, sahnedekine övgüler düzerek, zıttı gibi bir izlenim uyandırsa da, sanatın güzel yanını dahi, kelimelere sığdırmayı başararak, sanatın anlamını düşürmüş, sınırlarını daraltmışlardır…


Tiyatro izleyicisi birçok insanın, izlediği oyun üzerine, kendilerine göre elbette değerlendirmeleri olacaktır. Hattâ içlerinden birçoğu, "tiyatro eleştirmeni" sıfatını almış kişilerden çok daha fazla ağır ithamlarda bulunabilecek ya da yere göğe sığdıramayarak, sayfalarca methiyeler düzebilecek iken, "tiyatro eleştirmeni" sıfatı, bu kadar net bir biçimde, nasıl kazanılabilir? Buna hiçbir anlam verebilmiş değilim…


"Tiyatro eleştirmeni" tiyatronun dûayeni midir? Tiyatroyu, en ince ayrıntısına kadar "en iyi bilen" midir? Kusursuz mudur? Peki, kendisinin yanlışları ya da eksikleri yok mudur? Varsa eğer, eleştirmen de eleştirilebilir mi? Eleştirilebilirse, onu eleştiren de, yanlışları ya da eksikleri yüzünden, eleştirilebilir mi? Bu durumda, herkesin yanlışı ve eksikleri bulunabileceğine göre, ülke nüfusunun tamamı, eleştirmenliğe yönelmez mi? O hâlde, kimin söylediği daha geçerli? Hangisi gerçek anlamda eleştirmen kabûl edilecek? "Tiyatro eleştirmeni" sıfatını alanlar, neye göre bu kadar sivrilebiliyor?


Dünyada en çok okunan yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy, yine diyor ki:


"… son zamanlarda tanık olmaya başladığımız sanat eleştirisi, yani herkesçe değil, asıl önemlisi de sıradan insanlar tarafından değil, bilginler, yani pek doğal olmayan ve kendilerine güvenleri tam kişiler tarafından yapılan sanat değerlendirmesi.


Bir arkadaşım eleştirmenlerin sanatçılara karşı tavırlarını değerlendirirken, şakayla karışık, 'Eleştirmenler, akıllılar üzerine değerlendirmelerde bulunan ahmaklardır.' demişti. Her ne kadar tek yanlı, eksik, kaba gibiyse de, bu saptamanın hem belli ölçüde gerçek payı içerdiği, hem de eleştirmenlerin sanat yapıtları üzerine yaptıkları sözüm ona açıklamalardan çok daha adil bir yargı olduğu yadsınamaz.


'Eleştirmenler açıklarlar.' İyi de, ne açıklarlar?


Sanatçı eğer gerçek bir sanatçıysa ve yaratma sürecindeki duygusunu yapıtına yansıtmış, bu yolla da duygusunu öbür insanlara geçirmeyi başarmışsa, burada kim, neyi açıklayacaktır?"


Örnek olarak, tiyatro eleştirmeni Coşkun Büktel'in, kendi kaleme aldığı kitaplarında, www.facebook.com ve www.twitter.com profillerinden yaptığı kendisine ait paylaşımlarda, çok sayıda yazım yanlışı ve mantık hatası bulunurken ve bütün bunları "Ben ne diyorsam doğrusu odur. Benim söylediğimle yetinmek zorundasın!" gibi çürük kokan bir mantıkla açıklarken, kendisi ne kadar kusursuzdur? İkinci bir örnek olarak, Üstün Akmen, Hilmi Bulunmaz'a karşı düzenlenen "Hukuksal Linç Kampanyası" sürecinde, sözüm ona "bilirkişi" olarak, taraflı biçimde "MÜTALÂA" yazdıktan sonra, ne kadar temizdir? Bu noktada, eleştiri hangi boyutlarda dikkate alınacaktır? Örneğin, Coşkun Büktel'in, haklı olmasına rağmen, Üstün Akmen'e yönelttiği şu eleştiri, Büktel'in marifetlerine bakıldığı zaman, okuyuculara ne denli samimi gelecektir: 


"COŞKUN BÜKTEL'İ 'KÜFRETMEKLE' SUÇLAYAN ÜSTÜN AKMEN, YÜCEL ERTEN'İN 'DALYARAK' DOZUNDA KÜFÜRLERİNİ HATIRLAMAK İSTEMİYOR


Dün akşam Küçük Sahne'de yapılan 'açık(?) oturumun' yöneticisi, linççi Üstün Akmen, durup dururken, tek kelime etmeksizin seyirciler arasında oturmuş efendice paneli izlemekte olan Coşkun Büktel'e, adını da vererek, küfürbaz olduğu iddiasıyla sataştı. Büktel'in belgeli yazılarına cevap veremeyen linççilerin, o yazılardaki bazı (haklı olduğu oranda sert) ifadeleri bahane ve o ifadelerdeki haklılığı göz ardı ederek, Büktel yazılarını 'küfür ya da hakaret' diye karaladıkları biliniyordu. Ama karalama, hiçbir zaman dün akşamki kadar damdan düşme, dün akşamki kadar kışkırtıcı, dün akşamki kadar tutarsız olmamıştı. Çünkü, Büktel'in asla kullanamayacağı kadar galiz, apaçık küfürleri yazı diline dökebilmiş tiyatromuzdaki tek adam olan Yücel Erten, oturumun yöneticisi Akmen'in hemen yanıbaşında konuşmacı sıfatıyla oturmaktaydı. Akmen, 'Ortadaki sandık sike sike usandık', 'dalyarak', 'dörtveren', 'Çüktel' gibi, (sözlüklere asla giremeyecek kadar galiz) küfürleri yazı dilimize 'kazandıran' Yücel Erten'in yanı başında oturmakta olduğunu mu unutmuştu? Yoksa o küfürleri Mustafa Demirkanlı gibi Akmen de mi mazur görüyordu? Yoksa 'ben küfüre küfür demem Büktel söylemedikçe' diye (tezekten daha değersiz) bir teze mi inanıyordu? Yoksa yamacına oturttuğu Yücel Erten'in adlı adınca yazdığı o galiz küfürleri hatırlamak bile istemiyor muydu? Üstün Akmen'e ve bilmeyen / hatırlamayan / hatırlamak istemeyen herkese, bir arşiv yazımızla, kaynak ve belge göstererek açıklıyor / hatırlatıyoruz:


ARŞİV: Linççilerin 'sıvaları' dökülüyor:


COŞKUN BÜKTEL'İ 'KÜFÜRBAZ' DİYE NİTELEYEREK BÜKTEL'E KARŞI GÜYA 'TEMİZ TİYATRO' ADLI BİR LİNÇ KAMPANYASINA KATILMIŞ OLAN LİNÇÇİ YÜCEL ERTEN DİYOR Kİ:


Aaa, arkadaşlar şimdi gördüm bu Adem Dinç denen dalyarağı. Bu dörtvereni engelliyorum. Siz de zaten yeteri kadar 'ortadaki sandık sike sike usandık' yapmışsınız. 


Bozmayın asabınızı bu apdestsizlere :)


(KAYNAK: Yücel Erten'in kendi facebook sayfası. www.coskunbuktel.com/yucelertenkufur.htm


NOT: Silme, kazıma, 'engelleme' gibi sansürcü ve linççi yöntemlere karşı, üstte linkini verdiğimiz, söz konusu Yücel Erten sayfasını tümüyle aynen kopyalayıp kendi sitemizde yayınladık.


Yücel Erten denen bu devlet beslemesi, şımarık ve ağzı bozuk, küstah herif, bir zamanlar DT genel müdürüydü ve Büktel'in eleştirileri yüzünden Theope'yi engellemek, en akılda 'kalıcı' marifetiydi.


ARŞİVİN KAYNAĞI: www.coskunbuktel.com/buktelyildizsahnesikapatmasi.htm                                                                                                                                         

KÜÇÜK SAHNE 'AÇIK(?) OTURUMU' VİDEO KAYDININ LİNKİ ŞU SAYFADAKİ METNİN HEMEN ALTINDA:  
www.coskunbuktel.com/bukteldemirkanlisavcibuktelianlamadi.htm"

Tiyatro oyunları üzerine yazdığı yazıların, büyük bir çoğunluğunun, sadece övgüden oluşması, bu övgü yazılarını "eleştiri" başlığı altında yayınlaması, Üstün Akmen’in, bende, amiyâne bir tabirle, camia ile ne kadar "ahbap çavuş ilişkisi" içinde olduğu izlenimini uyandırmıştır hep. Bu sebeple, kendisini "eleştirmen"den ziyâde "övüştürmen" olarak nitelendirmiştim kendimce…


2 Kasım 2014 tarihinde, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekteri Dr. Michel Váis'in, "Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği" başlıklı konuşmasını dinlemek üzere, Hilmi Bulunmaz ve Yetkin Yüksel ile birlikte, konuşmanın yapılacağı Zorlu Center PSM'de ki yerimi almıştım. Ama o da ne?  (o dönemki) Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye Genel Başkanı, Sayın Üstün Akmen orada yok! "Herhâlde, ilerideki dakikalarda katılacaktır" deyip beklemeye devam ediyorum ancak o gün, Üstün Akmen, hiç ortalıklarda gözükmüyor! Buna tek şaşıran elbette ki ben olmuyorum, "tiyatro düşünürü" Melih Anık da, bu konuda şaşkınlığını gizleyemiyor ve "Dr. Michel Váis, Üstün Akmen, Zeynep Oral ve IATC ve de TEB" başlıklı, şöyle bir değerlendirme yazısı kaleme alıyor: 


"Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği (İng. IATC: The International Association of Theatre Critics) Genel Sekreteri Dr. Michel Váis Türkiye'ye geldi. Dr. Michel Váis, 2 Kasım 2014 Pazar Saat 10.00-12.00 Zorlu Center PSM, Meydan Fuaye'de 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı konuşma yaptı.


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Dr. Michel Váis'nin Türkiye’ye gelişini mesaj atarak şöyle duyurdu:


'Mensubu olduğumuz Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin Genel Sekreteri, Kanadalı tiyatro eleştirmeni Dr. Michel Váis 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı sunum yapmak üzere …'


Bu toplantıyı Tiyatro Eleştirmenleri Birliği organize etmeliydi. Ama programı organize eden, TiyARTro.(www.facebook.com/tiyartro) Belki de bu yüzden Tiyatro Eleştirmenleri Birliği toplantıyı parmağının ucuyla tuttu. 


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, her vesile ile 'Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin Türkiye merkezi, mensubu' olduğunu ifade ediyor. Türkiye'de tiyatroyu ilgilendiren onlarca olay oluyor ama hiç biri Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin  http://www.aict-iatc.org/ adresinde yer almıyor.Ortak yapılan bir çalışma da yok.. 


http://www.aict-iatc.org/aict-6b.html adresinde Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ‘Turkish section’ olarak tanımlanıyor. Üstün Akmen 'Member , President, Turkish section of IATC', Zeynep Oral da 'Honorary Vice-President' olarak yer alıyor.


'Mensubu olduğunuz’u söylediğiniz bir derneğin Genel Sekreteri Türkiye'ye  geliyor, 'Türkiye Merkezi President' ve 'Honorary Vice-President', onun konuşma yaptığı  toplantıya katılmıyor.  Ama aynı kişiler ertesi gün İBBŞT'nın Kerbela Gala'sında salondalar.


Öte yandan Tiyatro Eleştirmenleri Birliği internet sayfasında Genel Sekreterin toplantısı ile ilgili  haber yok. Habere bağlantı yok, Genel Sekreter ile yapılmış kapsamlı röportaj yer almıyor. 


Ben meslek hayatımda böyle bir ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk görmedim. Düşünün ortak iş yaptığınız yabancı bir şirketin üst düzey yöneticisi ülkenize geliyor ve siz onunla birlikte görünmüyorsunuz ona sahip çıkmıyorsunuz. Bu tiyatromuzun ne halde olduğunun da en iyi göstergelerinden biridir. Orada burada 'üfür, es' ama yapman gerekeni yapma.


Ben toplantıya, 'President, Turkish section of IATC' katılır diye katılmadım. 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı toplantıda kendimi tutamayıp 'President, Turkish section of IATC'in 'intihal' yaptığını, bir yazıdan iki yazı çıkardığını, 'MÜTALÂA' yazdığını ağzımdan kaçırırım da yabancının yanında rezalet çıkar diye korktum. 'Kol kırılır yen içinde kalır' diye düşündüm."


Görüldüğü üzere, Melih Anık, Üstün Akmen'in bu konudaki tutumunu yada "tutumsuzluğunu" bu sözlerle açıklıyor ve ayıbını Üstün Akmen'in yüzüne vuruyor…


"Eleştiri" başlığı altında, övgü yazıları yazarken yaratıcılığının(!) ve üretkenliğinin sınırlarında gezen Üstün Akmen, gerçek bir eleştiri yazısı yazmak istediğinde ise tıkanmanın eşiğine geliyor ve bu tıkanmanın verdiği "kalem kabızlığı" ile kendi kendini kopya etmeye başlıyor. Bunun en somut örneğini ise yine, "tiyatro düşünürü" Melik Anık'ın "Özür Dileyin Üstün Akmen…" başlıklı yazısında açıkça görüyoruz:


"'Tiyatro Eleştirmenleri Birliği , Meslek Etiği ve İntihal' başlıklı yazımın altına eklenen bir yorumu okuduğumda olayın farkına vardım. 

http://melihanikdokunus.blogspot.com.tr/2014/11/tiyatro-elestirmenleri-birligi-meslek.html

Yorum şuydu:


‘Melih bey merhaba, bir tiyatro izleyicisi olarak bir üzüntümü paylaşmak istedim. İlgiyle takip ettiğim bazı yönetmen ya da oyuncular hakkında değerlendirme yapan değerlendiricilerin yazdıkları beni çoğu zaman üzüyor. Verilen emek adına yazılan değerlendirme herkes için bilgilendirici ve aydınlatıcı olmalı diye düşünüyorum. Bu yazım kimseyi rencide etmek için değil ya da düşünceme destek bulmak için de değil. Üzüntümü tartışmak: Çok sevdiğim bir oyuncuyu izlemek için gittiğim bir oyun hakkında yazılan bir değerlendirmeyi okudum. Sonra bu değerlendirme yazısını yazan beyefendinin aynı oyunu başka bir tiyatro tarafından oynandığında da değerlendirme olarak yazdığını gördüm. Bazı değişiklikler olsa da çoğu yerde isimlerin değiştiği ama kişiler hakkında yazılan değerlendirmenin nerdeyse birebir aynı olduğunu gördüm. Ve üzüldüm, gerçekten üzüldüm verilen emekler adına üzüldüm. Üstün bey, oyuncuya ve tiyatroya değer veren bir beyefendi ve fakat İstibdat Kumpanyası'nın iki farklı tiyatro tarafından oynanışı hakkındaki değerlendirme yazıları beni gerçekten üzdü.’


Anladım ki Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafından 2009-2010 sezonunda,  Tiyatro İstanbul tarafından 2014-15 sezonunda sahnelenen İstibdat Kumpanyası oyunları için Üstün Akmen iki eleştiri yazmış. Aslında iki eleştiri demek zor. Üstün Akmen ilk yazısını şablon olarak kullanmış  ve isimleri değiştirerek ikinci yazıyı kotarmış.


Ben her iki yazıyı aşağıda arka arkaya veriyorum. İki yazıda ortak olan kısımları aynı renge boyadım.


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Derneği eski başkanı Üstün Akmen'in yaptığına inanamıyorum. Üstün Akmen gene bir yazıdan iki yazı çıkarmış, kendi yazdığı yazıyı intihal etmiş (!) Her iki oyunda da aynı yönetmen, koreograf, kostüm ve dekor tasarımcısının çalışmış olması bu yaptığını mazur göstermez. Farklı oyuncuları aynı ifadelerle övmesi inanılmaz bir ciddiyetsizlik ürünü. Bunu Türkiye'nin duayen eleştirmeninin yapması hem kendisi hem de tiyatromuz için çok acı. Daha önce kendisini uyarmıştım, 'tın'mamıştı. Umarım Üstün Akmen bu kez özür diler.


Tiyatro camiasının bu olayı umursayacağını sanmıyorum. Üstün Akmen'in elinden ödül almaya devam ederler."


Yukarıdaki, Melih Anık yazısıyla ilgili görselleri görmek için tıklayınız: 

http://melihanikdokunus.blogspot.com.tr/2015/04/ozur-dileyin-ustun-akmen.html

Eleştirmenliği, bu şekilde sahiplenmiş olan, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye Genel Başkanı (Artık eski başkan. Çünkü "İFTİRA MÜTALÂASI" yazdığı için yıpranınca görevden alındı!) Üstün Akmen'in, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Michel Váis'i sahiplenmemesinin, ne denli doğal bir durum olduğunu da gayet rahat bir biçimde anlayabiliyoruz…


Özetle, ihtiyacımız olan şeyin "tiyatro eleştirmeni" değil, "tiyatro düşünürü" olduğunu, hatta, salt tiyatro değil, genel olarak sanatın, Hilmi Bulunmaz gibi, Melih Anık gibi "düşünür"lere ihtiyacı olduğu kanısındayım. "Üreten sanatçı olur, üretemeyen eleştirmen" gibi bir genelleme yapmaktan nefret ederim. "Beni eleştirebilmek için, benden daha iyisini yapman gerekir." yada "Beni eleştirebilmek için benimle aynı konumda olman gerekir." gibi sözler işitip, dumura uğradığım zamanlar oldu. Eleştiren kişiye "Daha iyisini sen yap, görelim." minvalindeki sözler sarf eden kişilerden, radyoda dinlediği şarkıyı beğenmedikleri zaman, gidip, albüm çıkarmalarını beklemişimdir hep. Böyle bir "kısır döngü"nün ilerlediği eleştiri olayının, diğer her alanda da olduğu gibi, sanata da bulaşması içler acısı. Sanatın, gerçek anlamda sanat olabilmesi için, eleştirmenlere değil düşünürlere ihtiyaç vardır…


Üstün Akmen yine tiyatro sanatını anlamadan konuşmayı sürdürüyor:


"Hiç kuşkum yok ki, tiyatro eleştirmenliği toplumsal bir kurum. Eleştiri, tiyatronun gelişmesine katkı sağlıyor, 'geçmişi bugüne bağlıyor', bugünü gelecek açısından değerlendiriyor. Yeni yöntemleri, yeni arayışları, yepyeni kuramları, taze biçemleri eleştirse bile yaygınlaştırıyor ya da yaygınlaşmasına katkı sağlıyor.


Oysa bilinen bir gerçek var, o da günümüzde, eleştirel düşüncenin ülkemizde yeterince gelişmemiş olması eleştiri anlayışının da gelişmesini engellemekte."


"Engin Alkan beni korkuttu… Çekiliyorum…" başlıklı Üstün Akmen yazısını okumak için lütfen tıklayınız:

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=168

Dev yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy ise haklı olarak diyor ki:


"Bir sanat yapıtını sözle açıklama ya da yorumlama, bir tek şeyi kanıtlar, o da o yorumlamayı yapana sanatın bulaşmadığını, daha doğrusu bu kişinin sanata kapılmaya yetenekli olmadığını kanıtlar. Biliyorum, şimdi söyleyeceğim söz epey şaşırtıcı gelecek ama şu bir gerçektir ki, eleştirmenler her zaman sanata kapılma yetenekleri en az olan insanlardır. Çoğu, kalemini kullanırken gözü pektir, ataktır; hemen hepsi akıllıdır, iyi eğitim almışlardır; gel gelelim sanata kapılma yetenekleri doğal değildir ya da körelmiş, dumura uğramıştır. O bakımdan da bu insanlar yazıp çizdikleriyle, kendilerini okuyan, izleyen, kendilerine inanan insanların beğenilerini iğdiş etmişlerdir ve etmeyi sürdürmektedirler. (…)


(...) İkinci etken, son zamanlarda tanık olmaya başladığımız sanat eleştirisi, yani herkesçe değil, asıl önemlisi de sıradan insanlar tarafından değil, bilginler, yani pek doğal olmayan ve kendilerine güvenleri tam kişiler tarafından yapılan sanat değerlendirmesi.


Bir arkadaşım eleştirmenlerin sanatçılara karşı tavırlarını değerlendirirken, şakayla karışık, 'Eleştirmenler, akıllılar üzerine değerlendirmelerde bulunan ahmaklardır.' demişti. Her ne kadar tek yanlı, eksik, kaba gibiyse de, bu saptamanın hem belli ölçüde gerçek payı içerdiği, hem de eleştirmenlerin sanat yapıtları üzerine yaptıkları sözüm ona açıklamalardan çok daha adil bir yargı olduğu yadsınamaz.


'Eleştirmenler açıklarlar.' İyi de, ne açıklarlar?


Sanatçı eğer gerçek bir sanatçıysa ve yaratma sürecindeki duygusunu yapıtına yansıtmış, bu yolla da duygusunu öbür insanlara geçirmeyi başarmışsa, burada kim, neyi açıklayacaktır?"


"SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007

Değerli okuyucular benim büyük sözler etmeme hiç gerek yok. Zâten ben kendimi büyük göstermeye çalışırsam Tolstoy'a değil, Üstün Akmen'e benzerim. Dünya edebiyat devi Lev Tolstoy'un ne kadar alçak gönüllü bir insan olduğunu anlamak için herhangi bir romanını okumanız yeterlidir. Üstün Akmen'in de ne denli sanat yoksunu biri olduğunu anlamak için âdeta okunmamak adına yayınlanan Evrensel Gazetesi'ndeki anlamsız ve gereksiz "hakaret" içerikli yazılarından herhangi birini okuyabilirsiniz!