23 Nisan 2007 Pazartesi

Belgesel

Tiyatromuz, her ne denli oyunculuk ağırlıklı işlere imza atsa da, zaman zaman bu durumun dışına çıkma gereği duyuyor...

Cemal Bulunmaz'ın işlerinden biri olan Belgesel Film Çalışmaları'nın uzantısı olarak başlattığı "Belgesel Atölyesi", ilgi görmeye başladı...


ÇALIŞMA

Belgesel Atölyesi (Ücretsiz) Eğitim değil, deneysel çalışmadır



ÇALIŞMA İÇERİĞİ

İstanbul'daki tarihi yapılar üzerine bir dizi kısa belgeseller hazırlıyoruz. Katılımcılar araştırma, sunum, montaj, kamera konularında görev alabilirler.

Belgesel ile ilgili ön bilgi için kameraarkasi.org belgesel sayfalarını okumanızı öneririz:

http://www.kameraarkasi.org/belgesel.html

ÇALIŞMA GÜN ve SAATLERİ

Pazar günleri / tüm gün (dışarıda çalışıyoruz)

Araştırma görevi alan arkadaşların ağırlıklı olarak internet üzerinden evlerinde araştırma yapmaları gerekiyor

SÜRE

Süre kısıtlaması bulunmuyor

KAYIT

Ad-soyad ve iletişim bilgilerinizi e-mail ile yollayarak ön kayıt yaptırabilirsiniz.

ÜCRETLENDİRME

Ücretsiz

Kim, kimlik, kimliksiz, kimliksizlik

Cuma, 16 Şubat 2007

Bazı insanların kim olduğu belli olmaz... Bazı insanlar kimlik sahibi olamaz... Bazı insanlar kimliksizdir... Bazı insanların kimliksizliği hastalıklı kimliklerinin örtüsüdür...

Bugün, somut bir konuda yazma isteği duymadığımdan, "yazar" kimliğini PVC ile kaplatıp; parlatan, sahte kimlikli insanlarla ilgili düşünce içerisinde olduğumdan, ben de, sahte kimlikli insanlar gibi davranıp, "sahtekar" tanımlamasında bulunacağıma, elimin altındaki kitabın verdiği sıkıntıyla, dışavuran duygularımı yansıtayım dedim...

Neden mi?..

Hiç!..

... Tiyatro Dergisi'nin çıkacağını duyan, bilen, içselleştiren; kimliksizlerin "Çığlık" atmalarının, beni eğlendirdiğini belirtmek için...

Not: Litera Yayıncılık'ın yayımladığı; Bilişsel Terapi ve Uygulamaları adlı kitabı okurlarsa, kimliksizliğinin nedenini algılayabilecek olan kimliksizler, dünyayı bir hastane ve insanları birer hasta olarak gören Amerikalı "kimlikli" yazarlardan, birşeyler öğrenebilirler belki!..

Biz, dergi atağı yaptıkça, paniğe kapılıp, kimliksizlikleriyle saldıran panik atak sahibi, sanal kişiler; Perde Önü'nde banal, Perde Arkası'nda sanal kişiliksizlikleriyle, tiyatro dünyasını çürütmeye ve küflendirmeye devam ediyorlar...

...

Dergimiz, sadece 1 TL...

Dergimizi, berduşlar da okuyabilir...

Önemli not: Dergimizin adını; çalınacağından emin olduğumuzdan, şimdilik gizli tutuyoruz...

www.tiyatroyun.com

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=419&Itemid=39

21 Nisan 2007 Cumartesi

Fillere özenen çimen

Cumartesi, 17 Şubat 2007

Cemal Bulunmaz

İletişim Meslek Lisesi mezunuyum. Okuldaki daha ilk dersimizde hocamız Semra Hanım sınıfa girdi, kendini tanıttı ve bize “medya nedir?” diye sordu. 16 yaşındaki gençler bu soruya ne yanıt verebilirdi ki? Herkes fikrini söyledi. Dersin sonuna doğru Semra Hanım sözlerimizi bir cümleyle özetledi: “Medya dördüncü kuvvettir.”

Bundan sonraki iş hayatım, özel hayatım ve kültürel birikimim süresince hocamın sözünün doğruluğuna defalarca tanık oldum.

Kimi zaman tartışmalı bir ihalenin ardından koca koca gazetelerde ihaleyi kazanan işadamını kötüleyen haberler okudum, bazen zamanı geldiğinde bir ilaç firmasının, bir petrol devinin ipinin çekilmesiyle televizyonlar söz konusu kişi ve kurumlarla ile ilgili aleyhte haberlerle doldu…

Sık sık yurtdışına da çıktığımdan ve “Live as Romans in Rome” (Roma’da Romalılar gibi yaşa) sözünü benimsemiş biri olduğumdan gittiğim ülkenin medyasını yakından takip ediyorum. Bu gözlemlerimde de defalarca dev ulusal medyaların rakiplerine, düşmanlarına ya da çıkarlarının uyuşmadığı birine nasıl yüklendiğini gördüm. Bu Azerbaycan’dan Cezayir’e, Hindistan’dan Makedonya’ya küçük – büyük, sosyal – despot, güçlü – güçsüz her ülkede karşılaştığım bir durum.

Bu durumun doğruluğunu yanlışlığını tartışmayacağım. Tartışmasız aşağılık bir durum, ancak dünya oldukça dedikodu varoldu ve ilk gazetenin yayınlandığı günden beri medya bu amaca alet edildi, edilecek.

Ulusal yayınlar fillerin kavgası misali bu biçimde “çarpışırken”, tiyatro dünyasında da fillere özenen çimenler zaman zaman kendini dev aynasında görüyor, ellerindeki küçücük “yayın organlarını” dünyayı değiştirebilecekleri, “tiyatro sektörünü” yönlendirebilecekleri bir “güç” sanıyorlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Ne yazık ki Türk tiyatrosunda pek çok insan tesadüfler sonucu bulunduğu yerlere geldiğinden, çok kolayca geri gidebileceğini biliyor. Bu da hafif bir rüzgarın bile onlara korku salmasına neden oluyor… Bu ise fillere özenen çimen, medya sahibinin özgüvenini artırıyor, bu kısır döngü biçiminde yıllarca sürüyor gidiyor.

Neyse ki son bir yıl içinde Türk tiyatrosunda iyi-kötü onlarca yeni mecra yayın hayatına başladı. Bunun yanında ben de konuya uzak kalmayarak, ciddi ve “tiyatro sektörü” ile hiçbir çıkar ilişkisi olmayan bir tiyatro yayınının Genel Yayın Yönetmenliği görevini kabul ettim.

Birazcık ileri görüşlü biri, bu minik medya patronlarının elindeki “gücün” kağıt parçasına dönüşme sürecinin başladığını görebilir.

Dünya üzerindeki dürüst ve namuslu insanların ulusal medyayı ele geçirip onu salt haber mecrası olarak insanlığın hizmetine sunmak gibi bir olanağı henüz yok. Ancak neyse ki gerçek tiyatro severler tiyatro alanında ve diğer insanlar uzmanı olduğu konularda dürüst ve çıkar zincirine dahil olmadan mücadelelerini sürdürüyorlar.

Örneğin şiirde Erol Özyiğit, mimarlıkta Besim Çeçener, tiyatroda Coşkun Büktel ve müzikte Edip Akbayram…

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=422&Itemid=39

Çalışmalarımız video olarak izlenebilir

Salı, 20 Şubat 2007

Uzun zamandır üzerinde düşündüğümüz, ancak bir türlü gerçekleştiremediğimiz; video çekimine başladık...Bu hafta (18. Şubat. 2007) tarihinde yaptığımız; "çıplak gökyüzü" adlı doğaçlama çalışmamız, çalışmalarımıza katılmak isteyen kişilere de örnek oluşturması açısından, son derecede önemli bir veri...

Yaptığımız çalışmamıza, metin olarak katkıda bulunan şiiri buraya alalım:


çıplak gökyüzü

Cuma, 24 Kasım 2006

biz
bir zamanlar
çıplaktık
ve çıplak bir gökyüzü altında yaşardık
uygar insanlar geldi
bizi giydirdi
önce hoşumuza gitti giysiler
ve sonra tutsak olduk renklerin gölgesine
uygar insanlar bize bayrak verdi
bir de incil
altın renkli toprağımızı çaldı uygarlar
ve bize kurşuni renkli gökyüzü kaldı
ağlayan ve yalnız bir gökyüzü

Tüm emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin, tiyatro sanatına da çamur sıçrattığı bir süreçten geçerken, bu tür çalışmaların, yararı iki kat artıyor...

"Videolar" bölümünde izleyebileceğiniz çalışma örnekleri, sanırım, tüm ilerici tiyatro çalışmalarına katkıda bulunacak....
http://www.youtube.com/watch?v=BlgrK58wSCs

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=424&Itemid=39

Ulaş Bardakçı'nın ölüm yıldönümü

Salı, 20 Şubat 2007

"Bugün Türkiye’de devrim mücadelesinin önemli önderlerinden birinin katledilişinin 35. yılı..

19 şubat 1972 de ULAŞ BARDAKÇI katledildi..

Türkiyeli devrimcilerin önemlilerinden olan Ulaş Bardakçının anısı,mücadelesi,istekleri yolumuzu aydınlatsın..

Kahrolsun kapitalizm..

Tek Yol Devrim ..

Özgür Başkaya 19.02 .2007"

Ülkemizde; AKSANAT gibi kurumların, yani finans kapitalin reklamını yapan dergicilik anlayışının tutsaklığında yaşayan bir tiyatro cephesi olmakla birlikte, bir de devrim cephesinde mücadele veren tiyatrolar var...

Toplumcu Tiyatro anlayışıyla hareket eden; Özgür Tiyatro ve onun genel sanat yönetmeni Özgür Başkaya, sağolsun, bizi de unutmayıp, Ulaş Bardakçı'nın katledilmesini anımsatmış...

Bir yandan, sanal şahsiyetsizlerle uğraşırken, diğer yandan devrimci mücadele için tiyatro yapan kurumların varlığını bilmek, yüreğimize su serpiyor...

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=425&Itemid=39

Çağrımıza bir yanıt: Halit Karaata

Cuma, 23 Şubat 2007

Yıllardır görüşmediğimiz tiyatrocular, gelip görüşmeye başladılar... Biz de hoşnut olmaya başladık...

Daha önce; Mustafa Kaplan ile Sema Temizkan'ın ziyaretinden sonra, şimdi de, Halit Karaata, bizleri ziyaret etti...

Tiyatro dünyasının çürüdüğü, küflendiği ve tiyatro yayıncılığının magazinleşmek için çaba harcadığı bir süreçte; "aklın yolu birdir" anlayışıyla hareket edip, bizlerin yanında görünmekten erinmeyen insanlar yüreğimize su serpiyorlar...

Tiyatro yaşamına Bulunmaz Tiyatro'da adım atan ve daha sonra, bizden ayrılarak; önce Ankara Birlik Tiyatrosu'na giden ve ardından Tiyatro Manga'yı kuran Halit Karata, "geçerken" yanımıza uğradı ve bizlerle uzun saatler geçirip, "biriken" konuları paylaştı...

Uzun yıllardır görüşmemiş olmamız, bir yerde, sohbetin uzunluğunu belirledi...

Tiyatro dünyasının esnaflaştığını, çürüyüp küflendiğini ve yeni atılımlara gereksinim duyduğunu gündeme getirdiğimiz sohbetimiz, dostane bir atmosferde geçti...

OYUN dergisini çıkarmamıza sevindiğini dile getiren Halit Karaata, özellikle Bruce Lee konusunda yaptığı "göstergebilimsel" araştırmasını dikkatimize sundu...

Not: Halit Karaata, 17 Mayıs 2007 tarihinde, yanımıza geldi ve bu yazıya değinip: "Çağrınıza yanıt olsun diye gelmemiştim... Çağrıdan haberim yoktu... Dostluk adına uğramıştım..." dedi. Düzeltiriz...

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=426&Itemid=39

18 Nisan 2007 Çarşamba

Yazacağım

Birincil işim olmamasına karşın, yazmayı seviyorum...

Yazacağım...

Bugün (17 Nisan 2007), Mustafa Demirkanlı, benimle ilgili önemli şeyler yazdı... Yanıtını yazmam gerekiyor...

Yazacağım...

Mustafa Demirkanlı'nın son tümcesini aktaralım:

"Sonraki yazımda tüm bunları ele alacağım, belgeleriyle."

Demek ki, yazacak...

Yazısını tamamlamasını bekliyorum...

Yazacağım...

Hüseyin Hilmi Bulunmaz

Kaynak: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/public/?nid=3269

16 Nisan 2007 Pazartesi

Oyunculuk çalışmaları

Çok uzun yıllardır oyunculuk çalışmaları yaptırıyoruz... Bir yandan dünya görüşümüzden ödün vermeden sürdürdüğümüz çalışmalar, diğer yandan estetik bilinç geliştirmeye yönelik bir çabayla yürüyor...

Özellikle, video çekimler yapmaya başladığımızdan bu yana, oyuncu adaylarının ilgisi giderek artıyor...

Düzen yanlısı tiyatroların; oyunculuk çalışmalarına da el atmaları nedeniyle, değişik durumların oluşması, ister istemez ilgimizi çekiyor...

Bu hafta, çalışmalarımıza katılan iki kişiden duyduğumuz bir haber, bizleri hayrete düşürdü!.. Tiyatro Ti adlı düzen yanlısı tiyatronun yöneticileri, OYAKBANK merkez binasına gidip, hem de emekçilerden para alarak, bu bankanın çalışanlarına "hizmet" sunmaya başlamışlar...

"Halk tiyatroya gelmiyorsa, biz halka gideriz" mantığının bir başka yansıması olan; "Bankacılar tiyatroya gelmiyorsa, biz bankaya gideriz" mantığıyla hareket eden Tiyatro Ti, ister istemez, kapitalist tiyatro gruplarının anlayışını kavramamıza neden oluyor!.. Bu da az bir kazanım sayılmaz!..

Çağrımıza dolaylı yanıt: Mine Ergen

Sanırım, işlerinin yoğunluğundan, bize değgin bir şeyler yazmak yerine, kendi yaptıklarından örnek sunan Mine Ergen, her ne denli "doyurucu" bir yaklaşımda bulunmasa da, en azından "yanıt" verdiği için, sitemize konuk oluyor...

Üç dize halinde yazdığı bir "önsöz" ile bizlere seslenen Mine Ergen'in dizeleri şöyle:

"Merhabam atacli dosyada sizinle.

Sevgiyle kalin.

Mine ERGEN"

Şimdi de, dosyasını buraya alalım:

"DUYURU

8 Mart Dünya Emekci Kadinlar Günü nedeniyle, yazip yönettigi "BiZ KADINIZ! BiZ DE VARIZ!" adli oyunu Avrupadaki Tiyatro gruplariyla sahneleyen MiNE ERGEN, bir kac Avrupa kentinde gerceklestirilecek panele de konusmaci olarak katiliyor.

"SANAT VE KiTLE iLETiSiM ARACLARINDA KADIN"

KONUŞMACILAR

MİNE ERGEN (Yazar-Yönetmen)

FATMA DİKMEN (Gazeteci-Yazar)

AYFER ÖZGÜR (ATiK Kadinlar Komisyon Başkanı)

02.MART.2007 CUMA SAAT: 18.00

innsburg Avusturya

03.MART.2007 CUMARTESi SAAT: 18.00

TOHUM KÜLTÜR DERNEGi Firnhaberstr.1 STUTTGART

10.MART.2007 CUMARTESi FRANKFURT SAAT: 18.00

TiYATRO

"KADINIZ! BiZ DE VARIZ ! "

YAZAN- YÖNETEN MiNE ERGEN

03. MART. 2007 CUMARTESi SAAT: 18.00

TOHUM KÜLTÜR DERNEĞİ

Firnhaberstr.1 STUTTGART "

Bir zamanlar (koşullar dayattığında) birlikte üretimin tadına vardığımız insanlardan bir olan Mine Ergen, ne yazık ki, bizi kapitalist tiyatro yapmakla suçlayarak gitti. Buna gerekçe olarak da, soyadımı kullanarak, Bulunmaz Tiyatro adıyla etkinliğimi sürdürmemi gösterdi. Kendisinden (ve diğer eleştirenlerden) kamuoyu önünde, somut gerekçelerini görmek istiyorum. Bu arada, kendilerinin, ne denli sosyalist işler yaptıkları konusunda, bilgi edinmek istiyorum. Doğal ki, kamuoyu önünde...

Mine Ergen'den, şunu da öğrenmek istiyorum:

O zaman mı doğru yaklaşım içerisindeydin, yoksa (şimdi) kendi tiyatronun adını MEBA (Mine Ergen-Bülent Aydın) koyarak mı doğru yaklaşım içerisindesin?..

Ben (ve biz), tiyatromuzun adını koyarken doğru yaptık ve bence (ve bizce) MEBA da doğru bir düşünüştür...

Anlayamadığım, sanırım uzun zamandır görüşemediğimizden, anlamakta zorlandığım konu şu:Bulunmaz Tiyatro adını koyduğumuzda kapitalist olacağımızın garantisi oluyor da, MEBA konulunca neden kapitalist olunmuyor?..

Yada; Mine Ergen yapınca kapitalist tiyatro olmuyor da, biz yapınca neden kapitalist tiyatro oluyor?..

İstanbul Tiyatro Dükalığı'nın tüm saldırıları ve resmi faşizmin tiyatromuzu talan etmesine karşın, biz neden hala Mine Ergen tarafından (aksini açıklamadığına göre) kapitalist tiyatro olarak anılıyoruz?..

Tüm tiyatro salonlarınız mühürleniyor, oyunlarımızın tamamına yakını yasaklanıyor, tiyatromuz basılıyor, baskına uğruyor, gözaltına alınarak, ruhsal işkence görüyoruz... Tüm bunları, herhalde sosyalistler yapıyor!.. Demek ki, ülkemizin yönetimini, sosyalistler ele geçirmiş ve benim (ve bizim) kapitalist tiyatro yaptığımı anlamışlar da, tüm bu işkenceleri onun için yapıyorlar!..

Her şeye karşın; "GÜZEL ÜRETİMLERİN ANISINA" diye seslenen bir insandan umudumu kesecek değilim!..

Her ne denli; mücadele verirken ölen bir devrimcinin arkasından seslenilen bir anıştırma (ANISI MÜCADELEMİZE IŞIK TUTACAK) ile kaleme alınsa da, ölmediğimiz, ama mücadele verdiğimiz ortada olduğundan, daha fazla söz etmek istemiyorum (ve istemiyoruz)...

Gösteri Sanatları Merkezi vs...

Devlet, bizim sosyalist olduğumuzu ve bu bağlamda sanat yaptığımızı bildiğinden, elinden ne gelirse yapıyor:

Oyunlarımızı yasaklıyor, salonlarımızı mühürlüyor, mekanlarımızı basıyor, bize ve izleyicilerimize baskı uyguluyor, bizi ve izleyicilerimizi gözaltına alıyor, bizlere ve izleyicilerimize ruhsal işkence uyguluyor...

Kapitalist devletin tek bir düşünce biçimi var:

Sosyalist düşünceyi yaşatmak isteyenleri engellemek...

Örnekse, Gösteri Sanatları Merkezi adlı tiyatro "öğreten" kurumların da tek bir derdi var:

Sosyalist düşüncenin engellenerek, gerici düşünce yapısının, tiyatral anlamda insanlara zerk edilmesi...

Herşeye karşın, bu ve buna benzer kapitalist imge oluşturucusu kurumlarda da bizim düşüncemize yakın insanlar var...

Örnekse dün (02. Mart. 2007) bir delikanlı geldi ve Hilmi Zafer Şahin'in selamını söyleyip, kendi adını vermek istemeyerek, bizimle konuşma gereksinimi duyduğunu dile getirdi. Biz de derhal sohbete başladık...

Bu arada, her kim ki bizimle, bir biçimde ilişki geliştirmek isterse, durumun uygunluğuna göre adını vermek zorundayız. Adlarının anılmasından rahatsız olanlar, bizimle görüşme yapmamalı ve görüşme isteminde bulunmamalı...

Her neyse, delikanlıyla sohbet ederken, söz Aziz Sarvan'a geldi... Bu zat-ı muhteremin "hocası olmadığı, kendi kendini yetiştirdiğini..." dile getirdiğini anlattı delikanlı... Durumun böyle olmadığını, kendi kendine domates bile yetişemeyeceğini, mutlaka bir yada birkaç "hocası" olması gerektiğini belirtip, sözü kendime getirmek zorunda kaldım...

Bu ve buna benzer durumları içeren yazı yazabileceğini söyledim delikanlıya... Ne var ki, sanırım, ileride bir tür Aziz Sarvan olacağını sandığım delikanlı, "okulu" bitirdikten sonra yazabileceğini dile getirdi... Yine aynı durum; köprüyü geçinceye dek, ayıya dayı deme sendromu!..

Böyle bir vesile oldu da, bu konuya yeniden dönme gereksinimi duydum...

Bir kez daha çağrı yapmayı deniyorum:

Basın Müzesi'nde "hocalık" yaptığım kişiler gelin, başta tiyatro olmak üzere, her konuda tartışalım!..

Not: Yazıda konu edilen "delikanlı" bugün (07. Mart. 2007) yine geldi ve adının yayımlanmasını istedi...

Volkan Kara adlı delikanlının "delikanlılığı" bizi etkiledi...

Daha önce de adını söylediğini ve bizim yanlış anımsadığımızı belirten Volkan Kara, taraflar ve okurlardan özür dilerim...

Basın Müzesi'nde "öğrencim olan" kişilerin de aynı "delikanlılığı" göstermesini arzu ederim...

Önemli not: Volkan Kara bugün (14. Mart. 2007) bize uğradı ve birlikte kahvaltı ettik... Aziz Sarvan'a haksızlık ettiği kanısına varmış... Bu kanının oluşmasında en büyük etmen arkadaşlarıymış; Volkan'ı (Aziz Sarvan konusunda) uyarmışlar...

Aziz Sarvan, her ne denli adımı (Hilmi Bulunmaz) anmasa da, "hoca" kavramına karşı olduğundan, "benim tiyatroda hocam olmadı, ustam vardı, ben Basın Müzesi'nde usta - çırak ilişkisi içerisinde tiyatroyu öğrendim!" demiş...

Bu konuda Volkan Kara, Aziz Sarvan'dan özür diliyor... Sarvan'ı iyi dinleyemediği için pişman olmuş...

Ne var ki, Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü ben (Hilmi Bulunmaz) kurdum ve yönettim. Adımın anılmasını "zorunlu" görüyorum... Dolayısıyla ben "özür dilemiyorum"...

15 Nisan 2007 Pazar

Oyunculuk Çalışmaları

Blog tarzı web sitesi daha işlevsel olduğundan, eski yazılarımı yavaş yavaş buraya yerleştirirken, bir yandan da yeni yazılar yazma gereksinimi duyuyorum...

Bu pazar, oldukça olumlu bir çalışma süreci yaşadık...

Öğleden sonra ve kanıksanmış 15.00'te başlayan Oyunculuk Çalışmaları öncesi; Özgür ve Gamze ile birlikte, tiyatronun müzikle harmanlanması çalışmamızı birkaç haftadır başlatmak için gayret etmiştik. Sonunda çalışmanın rengi belirlenmeye başladı; viyola, bağlama, yan flüt, gitar ve ritm sazların katkısıyla yeni bir tiyatro arayışı...

15.00'te başlayan çalışmaya, yeni bir katılım oldu; Murat Güzel... Yüksek elektronik mühendisi olan Murat, gerçekten tiyatro sanatını, sanat olduğu için yeğleyen, ona yan görevler yükleme niyetinde olmayan biri...

Ece, Nüge, Pelin ve Murat ile birlikte yürüttüğümüz bu haftaki çalışma son derecede verimliydi...

Oyuncuların; dikkat, bellek, algı durumlarını geliştirmek için yaptığımız çalışma, hem beni ve hem de oyuncuları zorladı... Beynimizin daha çok çalışmasına neden olan bu haftaki alıştırmalar, sözcük bulma ve bu sözcükleri söylenen sırada yineleme biçiminde başladı...

Oyuncuların kendi saptadıkları sözcüklerden, ortak şiir yazma ve okur okumaz ezberleme çalışması, günümüze renk kattı...

Beden dili üzerine yaptığımız bir saatlik çalışma, kanıksanmış ve sıradanlaşmış konservatif anlayışın tam karşıtı olarak, oyunculara yaşama sevinci verdi...

Oyuncuların ürettiği metinleri, bundan böyle, zaman zaman burada da yayımlayacağız...

Türkiye tiyatrosunun çürüdüğü, küflendiği, intihar ettiği, ceset haline geldiği günümüzde, bir yandan emekçilik yapan ve diğer yandan, haftada bir gün de olsa, tiyatro sanatıyla uğraşan insanların varlığını bilmek, insana yaşama sevinci veriyor...

14 Nisan 2007 Cumartesi

BÖYLE BİR "OYUN"DA YOKUM

Coşkun Büktel

"Oyun" dergisinin çıktığını duyuran yazımda, dergiyi çıkaran Hilmi Bulunmaz için, "hakikati görmezden gelmediği, okurların bilme hakkına saygılı olduğu ve teknik mükemmellik için gerekli emeği esirgemediği sürece, kendisine her türlü desteği vereceğimizi kamuoyu önünde taahhüt ediyoruz." demiştim.

Ama Bulunmaz, derginin daha ilk sayısında, (saydığım ilk iki kritere ne denli saygılı davranmış olursa olsun) üçüncü kriteri (derginin teknik mükemmelliğini) gerçekleştirmek için gerekli özeni ve emeği (tüm uyarılarıma rağmen) ortaya koymadı/koyamadı. Sonuçta, dergiyi de, internetteki Bulunmaz imzalı yazılar gibi, alelacele, yalapşap, derme-çatma biçimde yayınladı.

Dergiyi elime alıp şöyle bir baktığımda, korktuğum şeyin başıma geldiğini derhal anlamıştım. Derginin yalnızca ön kapağı, yüzüne bakılabilir nitelikteydi. (Hatta şıktı.) Ama derginin içi, çoğu kötü yerleştirilmiş ve çoğu kalitesiz/alakasız fotoğraflarla, berbat mizanpajlarla, liselilerin çıkardığı mezuniyet yıllıkları kadar sakil ve acemi bir görünüm sunuyordu. Mizanpaj hataları diğer yazılarda fazla sorun yaratmasa da, benim “Çığ” yazımda, okumayı oldukça zorlaştırıyordu. Söz konusu yazım, internetteki sitemden kopya edilip düz metin halinde sayfalara yerleştirildiği ve uyarlama için gereken emek esirgendiği için, yaptığım bir sürü alıntının (kaynak belirttiğim satırlara varılıncaya dek) alıntı olduğu anlaşılmıyor, alıntı olduğu anlaşıldığında ise, alıntının nerede başladığı belli olmuyordu. Sonuçta, nerede, kimin, ne dediği karmakarışık hale geliyor ; okurların yazımı anlamaları için, tarihten önceki tabletler üzerinde çalışan Sümerologlar misali, ciddi bir dikkat ve mesai harcaması gerekiyordu.

Bütün bunlara rağmen, sonunda hayal ettiği derginin ilk sayısını çıkarmış olmanın mutluluğunu yaşayan Bulunmaz’ın moralini çok fazla bozmak istemedim ve eleştirmekle yetindim. Ama akşam eve gelip de dergiyi yakından incelediğimde, yazımdaki son paragrafın tümüyle yok olduğunu, sondan önceki paragrafın da dört satırının eksilmiş olduğunu ve yazımın, bir cümlenin ortasında kesilerek, nokta ya da virgül konmadan sona erdiğini, fark ettim. Bu durum, bardağı taşıran son damla oldu. Bu kadar sorumsuzluk ve beceriksizlik içinde yer alamayacağıma karar verdim.

Bu durumda, Hilmi Bulunmaz’a, daha birkaç gün önce, kamuoyu önünde (şartlı olarak) verdiğim destek taahhüdünü, şartları yeterli bulmadığım için, geri almak ve bu kararımı (yine kamuoyu önünde) açıklamak zorundayım.

Türk tiyatrosunda Coşkun Büktel’e (bir başka deyişle “hakikate”) “açık” destek vermeye cesaret edebilen tek tiyatro insanının; böylesine özensiz bir karaktere sahip olması, (kılı kırk yaran Coşkun Büktel’in tersine) derme çatma işleri alışkanlık haline getirmiş olması; büyük bir talihsizlik.

Okurlar, “Oyun” dergisinde artık benim yazılarımı okuyamayacaklar. Ama Hilmi Bulunmaz, ileride, benim onaylayacağım mükemmellikte bir sayı çıkarabilirse ve benim katkımı o zaman da hâlâ talep ediyor olursa, “Oyun” dergisinin sayfalarında okurlarla buluşmayı, hiç kuşkusuz, ben de tercih ederim.

Coşkun Büktel / 8 Mart 2007

Coşkun Büktel OYUN'dan desteğini çekti...

Bugün (8 Mart 2007) Coşkun Büktel, www.coskunbuktel.com adlı sitesinde de yayımladığı gerekçelerle OYUN'dan desteğini çekti...

Dergimize, başından bu yana omuz veren Coşkun Büktel, yaptığımız yayın hataları nedeniyle aramızdan ayrıldı…

Öncelikle şimdiye dek verdiği destek için kendisine teşekkür ederiz…

OYUN yayımlanmaya başlamadan, çok kısa zaman önce http://www.coskunbuktel.com/ adlı sitesinde bizleri onurlandıran/uyaran Büktel’in yazısını buraya aktaralım:

“ ‘Oyun’ dergisi çıkıyor!

Hilmi Bulunmaz’dan öğrendiğime göre, ‘Oyun’ dergisi 32 sayfa ve kuşe olarak ve 1 Lira fiyatla çıkacak. Bulunmaz, ‘Oyun’ dergisinin nasıl bir dergi olacağı hakkında ayrıntılı ve iddialı bir yazı yazmış:

Yazısında, ‘reklam pastasına göz dikmeyip, ‘bir hırka bir çorba’ anlayışıyla hareket edeceğinden, kimsenin çanağını yalayan köpek durumuna düşmeyecek’ diyerek, dergisi hakkında büyük konuşup kendini bağlamaktan çekinmeyen Bulunmaz’a başarılar diliyor; ‘hakikati’ görmezden gelmediği, okurların bilme hakkına saygılı olduğu ve teknik mükemmellik için gerekli emeği esirgemediği sürece, kendisine her türlü desteği vereceğimizi kamuoyu önünde taahhüt ediyoruz.”

Dergi çıkarmaya karar verdiğimiz günden bu yana, bize destek veren ve bir yandan da sürekli olarak, derginin “mükemmel” olması anlamında uyarıda bulunan Coşkun Büktel, endişelerinde haklı çıktı…

Yazdığı her harfe, heceye, sözcüğe, tümceye “ömrünü yatıran” Coşkun Büktel’in yazısının belli bir bölümünü, “teknik mükemmellik için gerekli emeği esirge”diğimizden, sayfalarımızdan “düşürmüşüz”…

Ayrıca Büktel'in yazısını “düz metin” olarak yayımladığımızdan, yazıdaki alıntıların kime ait olduğunu belirtemediğimiz; kimin, neyi, nasıl söylediğini aktaramadığımız için, bir kez daha özür diler, gelecekte oluşturmaya kararlı olduğumuz “teknik mükemmellik için” gerekli emeği esirgemeyeceğimizi belirtiriz…

Şimdi de, Coşkun Büktel’in dergimizde yayımlanan; “ ‘Çığ’ aslında nedir, neyi sarsıyor?” adlı yazısının sonunda “düşürdüğümüz” bölümü buraya alalım:

...sıralayarak görünüşü kurtarmaya çalışıyorlar: Tiyatro insanları eğitir, kentli olmasını, medenileşmesini, hayata daha geniş bir pencereden bakmasını, insanı ve hayatı anlamak konusunda daha donanımlı, kültürlü ve bilinçli olmasını, İsrail'in bombaladığı Filistinli çocukların yanında yer almasını, Cumhuriyet değerlerini koruma ve kollamasını... cart curt!

Sizin gibiler tarafından yapılan tiyatronun, (bırakın seyirciye, Cumhuriyet'e, Filistinli çocuklara filan yararlı olmasını) size, yani 'kendinize' bile bir hayrı olmamış. Sizin bunca yıl yaptığınız tiyatronun, ne denli zekâdan ve ahlaktan uzak bir samimiyetsizlik olduğu, bizzat sizin zekânıza, kültürünüze ve karakterinize herhangi bir yarar sağlamamış olmasıyla sabittir. Sizin devlet desteğiyle yaptığınız tiyatronun sizin bütçenizden başka hiçbir şeye yararı yok. Sizin lanse ettiğiniz o 'Çığ' denen garabetin de aslında Türkiye'nin imajından başka hiçbir şeyi sarstığı yok. O nedenle, devletin sizin gibiler tarafından yapılan tiyatroyu halkın vergileriyle desteklemesi gerektiği ve bunun bir uygarlık göstergesi olacağı ne zaman iddia edilse, uygarlığın, ormanda bir çapulcu sürüsüne rastlayan bakire bir genç kız misali, ağır bir tecavüze uğradığını hissediyorum. Devlet sizi niye destekleyecek? Siz 'Çığ'ları destekleyesiniz ve bu ülkeyi küçük düşüresiniz, diye mi? Devletin halktan aldığı vergilerle 'Çığ'ı ve 'Çığ'ı destekleyenleri desteklemesi, halkın içme suyuna kanalizasyon akıtması kadar vahim bir yanlış. Bence sizin gibiler tarafından yapılan tiyatronun desteklenmesi, sanatın desteklenmesi anlamına gelmiyor; tam tersine, halkın sömürülmesi/zehirlenmesi anlamına geliyor. Halka ihanet anlamına geliyor.

13 Nisan 2007 Cuma

Yorumsuz: Salonlar Yıkılıyo - Perdeler Yakılıyo



Mustafa Demirkanlı tarafından yayımlanan http://www.tiyatrodergisi.com.tr/Public adlı sitede kullanılan "yangın" ile Internet Teröristi Burak Caney adlı sanal kişinin, hacklendiğini iddia ettiği sitede (http://www.geocities.com/burakcaney/) kullanılan "yangın" aynı duyguyu verse de; bir rastlantı olmanın ötesine gitmeyen duruş olarak kendini gösteriyor!... Evet, bu bir rastlantı!... Ama çok
garip bir rastlantı!...

Çağrımıza dolaysız yanıt: Mine Ergen

Sayin Hilmi Bulunmaz,

Size gönderdigim ilk e-postada iki yazi iletmistim ama sonra sizin yazinizdan anladigim kadariyla sadece 8 Mart etkinliklerim ulasmis. Oysa ben yazinin ulastigina iliskin onay almistim, sanirim teknik bir noksanlik olmus. Siz merak ettiginiz icin üretimlerim hakkinda bilgi sunmustum, „Simdi nerede ne yapiyorlar“ sorunuza yanit anlaminda idi. Ilk iletide size ulasmayan ikinci yaziya da asagida yer veriyorum.


Bu arada sunu da belitmeliyim ki sanat ve beyin emekcisi olarak su siralar gercekten cok yogun calisiyorum ve buradaki bir cok insana cok agir gelen bir calisma hizinda oldugumdan zaman yetersiz bile kaliyor. O nedenle sizin internet sayfasini da özellikle izleyecek lüksüm de simdilerde bulunmadigindan, her yaziniza yanit veremeyebilirim buna gerek de görmeyebilirim. Ancak bana söz hakki doguran yazilariniz ulastiginda en uygun zamanlarimda yanit verme hakkimi sakli tutuyorum. Genel bir yanit sayarsaniz, bu yazimi da oldugu gibi yayinlayabilirsiniz.


Basari dileklerimle..


Mine Ergen


NOT: Klavye farkliligi nedeniyle Türkce harfler bulunmadigindan, olasi yazim yanlislari nedeniyle üzgünüm.)


(1 MART 2007“de size gönderdigim ilk iletideki diger sayfa asagidadir.)


1. Mart.2007


Sayin Hilmi Bulunmaz,


Internet sitenizdeki yazilarinizi rastlantiyla gördüm. Sizde telefonum var ve soracaginiz ya da paylasmak istediginiz bir sey oldugunda, 24 saat ne zaman isterseniz ulasabilirdiniz hala da istediginiz zaman telefonum size 24 saat acik.


Gecmise iliskin tepkilerin bir kismini yanlis animsiyorsunuz, adiniza yönelik bir tepki degil, yönteme iliskin bir elestiriydi. Biliyorsunuz, o dönemlerin güncesini tutan tek kisiyim ve tüm yasamimi yeniden kurma asamasinda evi de kapattigim icin esyalarim kolilerde ve su an benden uzakta da olsa, söylediklerimin dogrulugunu günü gününe kanitlayabilirim.


Sizinle yaptigimiz calismalari cok önemsiyorum elbette, ama saldirgan tavrinizi o zaman da begenmiyordum, hala da yanlis yorumlarla insanlari mahkum ettiginizi düsünüyorum. Bense üretimlerimde baskalarini da olumluya yöneltmeye calisiyorum, saldirarak kiskirtmak bana göre degil. Ayrica gecmis bir döneme iliskin degerlendirmeler yaparak olumluyu, olumsuzu ortaya koymak istiyorsaniz sizi anlamaya calisarak ben de görüs aktararak katki da sunarim ama, bence yine bir yaklasim hatasi yapiyorsunuz, yine bir tarz uyumsuzlugumuz var. Hem bana göre yanlis olmasi bir yana, genel olarak da diger arkadaslarin da saglikli katilimina ve gelistirici bir sonuc cikarmaya engel bir tutumunuz var. Kaldi ki gecmise isik tutmayi ve insanlarin da kendilerini olumlu olumsuz ortaya koymasini arzuluyorsaniz, öncelikle siz de kendinizi elestirmelisiniz ve ne yaparak bu denli cok insani sizden ve o alandan uzaklastirdiginizi ortaya koymalisiniz. Yoksa, tartisma yaratarak ilgi cekmek gibi, günümüz egemen kitle iletisim araclarinin yöntemlerini dogru buldugunuz kuskusuna kapilabilirim. Sahip oldugunuzu belirttiginiz dünya görüsüne daha uygun, yarasir yöntemlerle insanlara yaklasirsaniz, daha cok verim alacaginizdan hic kuskum yok.


Ben kendi adima, sizinle birlikte ürettigimiz gecmis sürecin olumlu degerlerine sahip cikiyor ve sizin calismalara sunabilecegim bir katki var ise, zamanim ölcüsünde yardimci olabilecegimi iletiyorum. Olumsuzluklara gelince, onlar olmasa olumlu degerleri anlayamazdik, ikisinin bütünlügünü animsatmama gerek yok saniyorum. Ayrica belitmeliyim ki, olumlu ve yararli üretim yapilmasinin tek ölcütü birarada olmak da degil kuskusuz. Eger insanlar benden uzaktayken de yoz kültürün karsisinda secenek yaratan olumlu üretimlerde bulunuyorlarsa sadece saygi duyar, katki sunmaya calisir ve hic olmazsa basarilar dilerim. Merak ettiginiz ve sitede sordugunuz icin aciklayayim; sizden sonra ürettiklerimin niteligi de niceligi de bu satirlara sigmayacak denli cok. Sizinle ortak üretimimiz sürecinde, gerek söylemlerimle gerekse eylemlerimle, bilincimi ve tutarliligimi yeterince yansittigimin ayrimindasiniz saniyorum. Bugüne dek yaptigim ve ürettigim her calismayi olumluyorum ve hepsininin de arkasindayim. Beni tanimladiginiz gibi, tek kisilik ordu caliskanliginda ve calisma arkadaslarimin tanimladigi gibi, "hem Ingiliz Atlari gibi hizli, hem arap atlari gibi uzun kosan" özelliklerimle, ASi KISRAK olarak dörtnalayim.


Bilim yada sanat alaninda olsun, yasamin her alaninda insanlik adina gelistirici ve yararli her üretimin, gelecegin okyanusuna dökülen irmaklar olduguna inaniyorum ve üretimlerimizle o okyanuslara ulastigimizda da hepimizin yeniden okyanuslardan beslenerek daha da zenginlesecegimize inaniyorum. Yaptigim is ne olursa olsun, sömüren degil üreten kisiligim nereye gidersem benimle gelecek. Aynasi istir kisinin lafa bakilmaz, Sanat emekcisiyim, yazin emekcisiyim ve en olanaksiz kosullarda bile, bilincimden ve yüregimden aldigim bitmeyen bir enerjiyle, disiplinli emegimle yetebildigim her alanda insanlik okyanusuna olumlu üretim irmaklari akitmaya calisiyorum. Ayrica aklin yolu birse yine biraraya gelinip yeni kaynaklar da yaratilabilir elbette, buna ne engel olabilir ki?


Ben de ilgi alanlarimda bircok insana katki sundum ve gerek tiyatro ve gerekse yazin dünyasina yeni isimlerin katilmasini sagladim ve benden uzakta da olsalar yetistirdigim ögrencilerimle de gurur duyuyorum ben de bir yaniyla dogadan da cocuklardan da hergün yeni seyler ögrenmeyi sürdürüyorum. Kisir tartismalari hic sevmedim ve tüm yasamim boyunca da o girdaplarda bogulmak degil, üretimlerin caglayaninda cosmak isterim.


Anadolu asigi biri olarak Avrupa hayranligim hic olmasa da, su siralar Avrupa"da 8 Mart etkinliklerini kotarmakla ugrasiyorum. Elbette Anadolu vazgecilmezim ve oralarda yapmak istedigim tasarilarimla 3000 yilina dek doluyum. Burada 8 Mart sonrasi göcmen sorunlarina iliskin arastirmalarim tamamlaninca Nisan 2007 sonunda yurda döndügümde sizinle görüsebilmeyi umuyorum. Sizin de hakettiginiz üretimleri, basarilari ve dostlarla gelecege kalici bir yasami tasiyacaginiza iliskin en icten düsüncelerimle saygilarimi iletiyorum.


Hersey gönlünüzce olsun. Yüreginizin günesi ve gökkusagi eksilmesin.


Mine Ergen

Basın Müzesi'nden günümüze...

Sayın Mine Ergen ve diğerleri,

Sürekli çağrı yapmamın nedeni, doyuma ulaşmamış duygularımı doyuma ulaştırmak değil...


Çok somut ve anlaşılır bir isteğim var; Basın Müzesi döneminde tutulan notlar ve bilgilere gereksinim duyuyorum...


Resmi faşizmin saldırıları sonucu (zaten bende pek az bulunan) belge ve bilgilerim sıfırlandı. Salt belleğime güvenerek, tarih yazmak istemediğinden, sizlerde bulunduğunu sandığım bilgilere gereksindiğimi bir kez daha yineliyor ve "yardım" etmenizi arzu ediyorum...


Daha önceleri, ulaşabildiğim insanlara bu konuda istekte bulunmama karşın, hiçbir "yardım" gelmedi. Fazla umudum olmasa da, ısrar ediyorum...


Hilmi Bulunmaz

12 Nisan 2007 Perşembe

Akın Güneş ve Kurtlar Vadisi

1988 - 1995 yılları arasında tiyatromuzda oyunculuk yapan Akın Güneş; şimdi reklam, dizi ve sinema oyunculuğu yapıyor...

Fatsalı olan Akın Güneş, Fatsa GÜNEŞ gazetesine röportaj vermiş. Olduğu gibi yayımlıyoruz:

AKIN GÜNEŞ VE KURTLAR VADİSİ

Reyting rekorlarını alt-üst eden Kurtlar Vadisi dizisinin bir çok bölümünde İstanbul Emniyet Müdürü karakterini başarıyla canlandıran hemşehrimiz Akın Güneş, annesi ve yakınlarıyla bayramlaşmak için Kurban Bayramı’nda Fatsa’ya geldi.

Zekeriya ERUZUN

Reyting rekorlarını alt-üst eden Kurtlar Vadisi dizisinin bir çok bölümünde İstanbul Emniyet Müdürü karakterini başarıyla canlandıran hemşehrimiz Akın Güneş, annesi ve yakınlarıyla bayramlaşmak için Kurban Bayramı’nda Fatsa’ya geldi. Fırsat buldukça sık-sık Fatsa’ya gelmeye çalıştığını söyleyen Akın Güneş; İstanbul’da özel bir şirkette çalıştığını, ancak tiyatro ve dizi filmlerde önemli rolleri de üstlendiğini ifade etti.

Akın Güneş; “Fatsa benim memleketim. Belki de herkesten daha çok Fatsa’yı seviyorum. Fatsa’da yaşayanların, buraları çok iyi muhafaza etmeleri gerekir. Fatsa’nın son yıllarda çok güzel bir yere geldiğini biliyoruz. Dolayısıyla her Fatsalı gibi ben de Fatsa’yla gurur duyuyorum. Kurtlar Vadisi’ne gelince... Gerçekten çok ses getiren önemli bir projeydi... Dizinin aşırı ilgi görmesinde bir çok neden olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Türk toplumunun sosyal, kültürel ve psikolojik yönlerini detaylarıyla incelemek ve devletine olan bağlılığını çok iyi değerlendirmek gerekir. Dizide kan, ölüm ve silah olması her fırsatta eleştiri konusu yapıldı. Ancak yabancı filmlere baktığınızda çok daha fazlasını görmek mümkündür. O nedenle eleştirilerin daha düzeyli olması gerekirdi.”

“Son bölümde Polat’ın tutuklanma sahnesinde, İstanbul Emniyet Müdürünü canlandırmama rağmen Beykoz Emniyet Müdürlüğü tabelasının ekranda görülmesi, haklı eleştirileri beraberinde getirmiştir. Buna niçin dikkat edilmediğini anlamış değilim.” dedi. Kurban Bayramını Fatsa’da geçiren Akın Güneş, daha sonra İstanbul’a döndü.

Kaynak:
http://www.gunesgazetesi.net/HaberDetay.php?BolumNo=1&HaberID=968

Adım: Hüseyin Hilmi Bulunmaz

Yazdıklarımın, daha rahat anlaşılması için, birçok site yayımlıyorum...

www.bulunmaztiyatro.com adlı siteyi, salt Bulunmaz Tiyatro ile sınırlı tutmaya çalışıyorum... Zaman zaman anlaşılmazlığa neden olan durumlar oluşsa da, buna dikkat ediyorum...

Bulunmaz Tiyatro'nun sitesindeki, karşıtı belirtilmemişse, tüm yazılar bana (H. Hilmi Bulunmaz) ait...

Mine Ergen bir e-posta yollamış ve bir dosyasını (sanırım) eksik okuduğumuzdan, kendisine "haksızlık" yapmıştık. Durum, bizden kaynaklanabilir kaygısıyla, hemen küçük bir yanıt postalamıştık:

Dosyanız daha önce gelmemiş yada ben görmedim... Bizden kaynaklanan bir durum varsa özür dilerim...

İlgileneceğim...

"e-postalara bakabilme donanımına ve "duyarlılığı"na bir türlü vakıf olamadığımdan, bu işi oğluma (Cemal Bulunmaz) "yıkmıştım"... Oğlum Litvanya'da olduğundan ve beni uyarmadığından, iletişimde bazı aksamalar olabilecek...

Sağolsun Mine Ergen, durumumuzu bilmediğinden, bir yanıt yazmış:

"Merhaba,

ilginize tesekkür ederim. Kime merhaba dedigimi bilmek istedigimden adinizi da yazmanizi rica ederim.

Calismalarinizda basarilar dilegiyle...

Mine ERGEN"

Not: Yanlış yada eksik anlaşılma varsa, taraflardan özür dilerim...

Tartışılan tiyatro

Tiyatro sanatının, diğer sanatlar gibi tartışılmaya gereksinimi var...

Tiyatro sanatının yapılması denli, tartışılması da gerekiyor...

Tartışılmayan tiyatro sanatı, sanat olmaktan çıkıyor. Kuru bir esnaflığa yada anlamsız bir işçiliğe teslim oluyor...

Dün (11. Mart. 2007) beklenmeyen biri geldi; Özgür Yüksekdağ... Beklenmeyen konulara değindi... Beklenmeyen sorular sordu...

Kendisine nasıl bir yararı oldu bu görüşmenin?... Bilemem!...

Ancak, bana, son derecede önemli yararları oldu. Tiyatro sanatının, tartışılmaz noktaya gelmekle birlikte; çürüdüğünü, küflendiğini bir kez daha anımsamama yaradı bu görüşme...

Gerçek anlamda düşünmeyen, üretmeyen, sunmayan, paylaşmayan... skolastik tiyatronun; günümüzü, Kongo Kenesi gibi sarmaladığını bilmenin verdiği acıyla yaşadığımı bir kez daha anımsadım bu görüşmeyle birlikte...

Bir yandan resmi faşizmin; tiyatromu mühürlemesi, baskı uygulaması, baskın yapması, bizleri ve izleyicilerimizi gözaltına alıp işkence yapması, diğer yandan; egemen tiyatro anlayışının düşünceye karşıt yapılanmada örgütlenmesi nedeniyle, tartışamaz duruma gelmiştik...

Neyse ki, Özgür Yüksekdağ gibi insanlar tartışma ortamı hazırlanmasına neden oluyorlar da, içime bir umut doğuyor...

17

17, benim uğursuz rakamımdır... Ne zaman bu rakam yakama yapışsa, kendimi çok kötü hissederim. Hatta, bu rakam etrafımda dolanmaya başladığında, kendimi bir sahtekar gibi hissetmeye başlarım...

Bu sitede, uzun zamandır, 17 rakamının talihsiz görüntüsüyle karşı karşıyayım; ne zaman bu siteye girsem, karşımda sürekli olarak "17 üye online" yazısını görüyorum...

Hiç kimse; beni, ailemi, dostlarımı, arkadaşlarımı, ırktaşlarımı, akranlarımı, yurttaşlarımı, sınıfdaşlarımı... uyarmamasına karşın, sanki birileri beni gözlüyor ve bu konuda itham ediyormuş duygusuna kapılıyorum...

Okurlarımdan bir ricam var; Internet denilen zamazingodan çok net anlayanlar varsa, bu konuda bana yardımcı olsunlar da bu uğursuz rakamdan kurtulayım...

Kahrolsun 17!

Yaşasın 18 yada herhangi bir rakam!

Sorun Yayınları sorunlara çözüm üretiyor

"Bulunmaz Kurumları" ayakta durabiliyorsa, bunun birçok nedeni var...
Ancak şunu belirtmek gerekir; Sorun Yayınları'nın varlığı ve sorunlara çözüm üretme istenci, kurumlarımızın ayakta durmasına katkıda bulunuyor...

Sorun'un yetkili ve yetkin kişisi Sırrı Öztürk; bize, güven ve savaşım duygusu veriyor... Sorun'un yapıtları, düşünsel düzlemimizin yükselmesine yarıyor... Sorun Polemik dergisinin; Marksist inceleme ve araştırmaya değer vermesi sonucu oluşan eleştirinin, kıvancını her zaman yaşantımızın orta yerinde duyumsayabiliyoruz...

Bu sabah (13. Mart. 2007) Sırrı Öztük ile karşılaştım. Kibar, insancıl ve bir o denli yürekli insanın sıcak soluğunu, bir kez daha yüzümde hissetmem, sosyalizmin insan ilişkilerine katkısının küçük bir provasıydı...

Kiracı olarak bulundukları mekandan ayrılmak zorunda kalmışlar... Yeni adresini verdi:

Akbıyık Değirmeni Sk. No; 33/B
Sultanahmet - İstanbul
Tel; 0212 638 81 72/82

Paranın düzeni kapitalizmden umudunu kesen; emeğin düzeni sosyalizmden yana gönül düşürenlerin yakından izlemesi gereken bir kolektif olan Sorun Yayınları, güler yüzüyle sizleri bekliyor...

11 Nisan 2007 Çarşamba

Okurlarımız yolunacak kaz değildir

"Şu anda Tiyatro... Tiyatro.. Dergisi'ndesiniz. Bu bölüm sadece DERGİ abonelerine açıktır.

Abone olmak için 'abone ol' butonundan abone olabilirsiniz.

DERGİ her ay adresinize imza karşılığı teslim edilir hem de bu bölümden DERGİ arşivine ulaşabilirsiniz,
zaman zaman da bazı yazıları DERGİ yayımlanmadan önce okuma şansınız da olur.

Kullanıcı adı:

Şifre:

Giriş"

Yukarıdaki gibi bir metinle, sadaka dilenen dilenci gibi seslendiğimizi (yani Internet arşivlerimize girebilmeniz için, matbaada basılmış dergimize abone olmanızı koşul olarak getirdiğimizi) görürseniz, anlayın ki, biz bu dergiciliği kıvıramamışız demektir...

Sizleri bir okur olarak değil, bir müşteri olarak görmeye başlamışız demektir...

Kendimizi bir avcı ve sizleri de tüyleri yolunacak birer kaz gibi algılamaya başlamışız demektir...

Okuruna güvenmeyen insanların ruh durumuyla böyle bir yazı yazdığımızda, anlayın ki, topluma hiçbir yararı olmayan ÇIĞLIK atmaya başlamışız demektir...

Kısaca iflas etmişiz demektir...

Böyle bir alçaklık yaparsak; bizi izlemeyin, bizi okumayın, bize abone olmayın, bizi bir bayrak gibi taşımayın... Bizi finans kapitalin sıcak kollarına teslim edin ki, biz de ait olduğumuz pisliğin ayrımında olalım... Bizi çürüyen burjuva tiyatrosuna teslim edin ki, biz de hızla küflenmeye ve ÇIĞLIK atmaya başlayalım...

Kanunsuzlar

Tiyatro oyuncusu olmayan bir işçi (Koray Aysak), gazetede okumuş; "Yeni bir kanun çıkmış, DT oyuncuları dizilerde oynayamayacaklarmış" dedi...

Bazen dışarıdan bakan birinin gözüne gereksinim duyuyoruz...

Oysa ortada bir kanun yapılması değil, kanunsuzluk durumu vardı... Hem de kanun sayesinde ayrıcalık elde eden Devlet Tiyatroları Genel Müdür Vekili İ. Mine Acar tarafından...

Danıştay'ın aldığı "olumlu" karar sonrası, kanun yerine yönergelerle "iş gören" DT, bundan böyle dizilerde, halkın düşünsel ırzına geçemeyecek...

Not: Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen; www.tiyatroyun.blogspot.com sitesini ziyaret edebilir...

27 Mart'a karşı 1 Mayıs

Kanıksanmış 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nün devrimci özü olmadığını saptayan tiyatromuz, tüm parlak sözlere karşın, emperyalist kültür taşıyıcısı olan bu güne omuz vermiyor...

Nazım Hikmet Kültür Dünyası'na (sosyalist kültür anlayışı) uymayan bu tür burjuva eylemliliğinin; Lenin'in gösterdiği yola aykırı olduğunu bildiğimizden, 27 Mart'ın hiçbir yanını benimsemiyoruz...

Sosyalizme karşıt olan bu yapılanmada görev alanları kınıyoruz...

Bulunmaz Tiyatro adına
Genel Sanat Yönetmeni
Hüseyin Hilmi Bulunmaz

Yayın sahibi olmak

Ülkemizde, hiçbir tiyatro topluluğunun sahibi olamadığı bir "ayrıcalık" sahibi olarak keyif sürüyoruz...

Bulunmaz Tiyatro'nun sahibi olduğu OYUN dergisi; taşları yerinden oynatıyor, kaleleri topa tutuyor, tiyatro iktidarının korkulu rüyası oluyor, kanunsuzların üstüne gidiyor...

Halkın düşünsel ırzına geçen televizyon kuşlarının, düşünsel donanımdan yoksun 27 Mart'çıların, günde beş vakit sosyalizme küfreden düzen tiyatrocularının korkulu rüyası haline gelen OYUN, sahte OYUN'ları da yırtıp parçalamak için savaşımını sürdürüyor...

Tiyatromuza olan ilgiyi giderek artıran OYUN sayesinde, savaşım gücümüz artıyor...

OYUN'un sahibi biziz... Sahte OYUN'ları bozmak için yayımlanıyoruz...

Gerçek OYUN'a katılan yüzlerce insan var... Dergimiz, Mart ayının başında yayımlanabilseydi, ikinci baskıyı yapmak zorunda kalacaktı. Ancak söz veriyoruz; bundan böyle hedefimiz 10.000 baskı...

Oyunculuk Çalışmaları

Tiyatro, sinema ve televizyon dizilerinin temelinde bulunması gereken öge; oyunculuktur...

Ne var ki, bizdeki ilkel ve çağdışı sanat anlayışı, oyunculuğu ikincilleştiriyor... Hatta, hiçimsiyor!...

Buna karşı çıkmak ve oyunculuğu birincilleştirmek için savaşım vermek gerekiyor...

Biz, Bulunmaz Tiyatro olarak, bu "teknoloji faşizmi" yada "teknoloji fetişizmi" çağında, ilkelliğe karşı çıkıyoruz...

Kuramın yoksandığı, salt bedene indirgenen "gösteri" anlayışına tutsak olunduğu bu ilkellik tapınıcılığına karşı, sanatsal birikim elde edilmesine katkı sunmak için, her zaman, "Oyunculuk Çalışmaları" yaptırıyoruz...

Yeni bir dönem ve yeni bir anlayışla, kolları sıvamış bulunuyoruz... Bu dönemde çalışmalarımıza katılmak isteyen insanlar, bir sürü çekinceleriyle birlikte geliyorlar... Bunun böyle olması doğal... Örnekse Müjdat Gezen Sanat Merkezi yada benzeri yerlere başvuran insanlar, birçok bürokratik ve devletçi anlayışla karşı karşıya geldiklerinden, bizim anti-bürokratik çalışma biçimimize alışmakta zorlanıyorlar...

Bir kez daha yineliyoruz; biz, sadece "Oyunculuk Çalışmaları" yaptırıyoruz... Kimsenin belgesinde, ününde, parasında... gözümüz yok... Çekincelerinizi vestiyere bırakıp gelin!...

Bilim, sanat, çalışma

Bugün, tiyatroya geç gittim... Çalışmaya çok az zaman kalmıştı ve yeni katılımlarla salonumuz adeta dolmuştu...

Yeni katılanların duruşu ve yaşı dikkat çekiyordu. Orta yaş sınırını aşmak üzere olan insanların varlığı, bir yerde, çalışmaların daha "ciddi" bir evreye girdiğini gösteriyordu...

Banka müdürü, öğretim görevlisi, reklamcı... gibi "değer" verilen insanların, çalışmamıza merak sarması, bir yerde önemli bir durum...

Özellikle bilim alanında öğretim görevlisi olan nükleer fizikçi Dilek'in; bilimsel uygulamaların çürümüşlüğünü dile getirip, çürümenin önüne geçebilecek sanatsal çalışmaların varlığını duyumsadığından, uzamımıza gelmesi yüreğimize su serpti...

Cast ajanslarıyla çalışmıyoruz

Bugün, bir cast ajansından bir e-posta geldi. Bizimle çalışmak istediklerini belirtiyorlardı:

"Merhabalar,

ben slayt ajans cast sorumlusu serkan. Biz ajansimiza yeni yüzler arayan,devamli yenilikçi ruh tasiyan ve bu ruhu yasatan bir ajansiz.Yeni yüzlerimizi genelde tiyatro kökenli insanlardan seçme yolunda tercihimizi kullaniyor ve tv'de,sinemada tiyatro kökenli oyunucularin artmasini istiyoruz.Bu sebepten dolayi sizin gibi tiyatro ve oyunculuk egitimi veren yerlerle irbibat halinde olmak ve sizden bu yolda yararlanmak istiyoruz.ilginize arz ederim... slayt ajans
serkan@slaytyapim.com"

Biz de yanıtımızı yazdık ve yolladık:

Serkan,

İlgine teşekkür ederiz... Ne var ki, biz sosyalist bir tiyatroyuz... Dolayısıyla, kapitalist değer üreten kişi, kuruluş ve kurumlarla çalışmıyoruz...

Bulunmaz Tiyatro
Genel Sanat Yönetmeni
H. Hilmi Bulunmaz

Oyunculuk çalışmalarından yararlanmak

Oyunculuk sanatıyla ilgilenen insanların ezici çoğunluğu, ne yazık ki, oyunculuğun ilk koşulu olan işlik (workshop) çalışmalarının doğal gerekliliğine gereksinim duymuyorlar...

Piyasa kültürünün egemen olduğu oyunculuk dünyasında, kendine ve yapabileceklerine yabancılaşan oyuncu adayı, halkın istemlerinin karşıtını yapan tiyatrolar, sinemalar ve televizyonlar için koşullandığından, kendine ve halka yararı olacak işlik çalışmalarına katılmaya eriniyorlar...

İşlik çalışmalarının gerekliliğine inanmayan ve böyle bir gereksinim duymayan oyuncu adayları, ansızın ünlü olabildikleri gibi, ansızın da (sonsuza dek) unutulanlar galerisine astıkları fotoğraflarıyla, "keşke" sözcüğünün tragedyasına tutsak oluyorlar...

Ne var ki, iş işten ve yaş yaştan geçmiş oluyor!...

Hakan Yavuz'dan sitem

Önce, bize yollanan bir e-postayı aktaralım:

"Usta merhaba,

Ben Hakan... Hangi Hakan bu? diye sordun kendine, bundan eminim! Neyse... Belki onca Hakan arasından hangisi olduğumu sezersin. Internet siteni inceledim... Geçmişte yüzlerce insan, bilinçli veya rastlantısal olarak, onca emek harcadı. Sen, İnek oyununun fotoğrafları ile yetinmişsin... Orda bile bazı oyuncuların yok görüntüde! Seninle bir dönem birlikte çalışmış insanları, bu belgelikte göstermemen, umuyorum ki sadece teknik bir problemdir.

Eşinize, Cemal ve Eylül'e sevgiler, kolay gelsin.

NOT: BANA GÖRE EN İYİ ŞİİRLERİN "DALGALARIN SESİ KULAK DELİYOR" kitabındakiler.

Sene 1993. Bir gün işe gitmek için sabah 7:30'da otobüse bindim. O zaman Bulunmaz Tiyatro'daydım. Elimde o kitap, otobüste oturmuş okuyordum. Yanımdaki adam da sezdirmeden okuyormuş. Bir süre sonra bana; elindeki kitapla bu kitabı takas etmeyi önerdi. Ben de 3.kez okuduğum kitabı değiştirmekte bir sakınca bulmamıştım. Ama sonra bir tane daha edinemediğim için şimdi yadırgıyorum kendimi."

Şimdi, küçük bir açıklama yapalım:

Merhaba,

Tamamıyla yanılıyorsun! Hangi Hakan bu? sorusunu sormadım. Böyle sorular soracak denli sezgiden uzak biri değilim...

Internet sitemi(zi) izlediğin için sevindim... İnek oyunu, resmi faşizmin tüm saldırılarına karşın, en çok eli ayağı düzgün oyunlarımızın başında geldiğinden, onun bir "ayrıcalığı" var. Bunu yadsıyamam... Ne var ki, bir baba, nasıl ki her çocuğunu ayrı ayrı severse, ben de tüm oyunlarımı, çok hem de pekçok seviyorum...

10 Nisan 2007 Salı

Yöntemimiz için ipucu

Cumartesi günü (7 Nisan 2007) Meltem adlı birinden, bir e-posta geldi:

"Merhabalar,

Sitenizi nette dolaşırken gördüm ve ilgimi çekti. Bana tiyatro kurslarınızla ilgili biraz bilgi yollayabilir misiniz? Şimdiden teşekkürler."

Yanıt yazdık:

Merhaba,

Alışılmış, kanıksanmış bir çalışma yürütmüyoruz... Şimdiye dek kullanılan; eğitim, eğitmen, öğrenci, öğretmen, ders, derslik, dershane, okul, hoca... gibi, ast-üst ilişkisi oluşturan ve sömürüye dayalı sözcükleri kullanmıyoruz...

Resmi ideolojinin yan kuruluşu yada ivmelendiricisi değiliz... Yani, okulların eksik bıraktığı aptallıkları, biz tamamlamıyoruz...

İnsanın; öncelikle birey olması ve buna koşut olarak toplumsal oluşuma yön verebilmesi için gerekli "özgürlük" ortamının varlığını tesis etmeye çalışan bir kurumuz...

Diğer kurs verenler (örnekse Müjdat Gezen Sanat Merkezi) gibi ikametgah senedi, nüfus sureti, savcılıktan temiz kağıdı ve çek, senet, peşin para... gibi kapitalizmi yeniden oluşturan araç-gereçlere karşıyız... Bu tür saçmalıkları istemiyoruz...

Tabii ki, biz de anarşist değiliz... Bizim de kurallarımız var... Ancak, herhangi bir ansiklopediyi açıp bakın; kapitalizm sizden ne istiyorsa, onları biz istemiyoruz...

Bulunmaz Tiyatro
Genel Sanat Yönetmeni
H. Hilmi Bulunmaz

Tiyatro Çalışmaları

ÇALIŞMA

Hilmi Bulunmaz yönetiminde oyunculuk çalışmaları tıkla:hilmibulunmaz ve tiyatroyun

ÇALIŞMA İÇERİĞİ

Temel oyunculuk çalışmaları

Oyunculuk içinde algı, dikkat, iletişim ve anlamayı geliştirmeye yönelik çalışmalar. Beden çalışmaları. Yazınsal çalışmalar, şiir işliği. Tiyatro metinleri üzerine incelemeler.

Dileyen öğrencilere tiyatromuzun yürüttüğü kısa film ve belgesel film çalışmalarına katılma olanağı.

GRUPLARA KATILIM

Çalışmalar kesinlikle müfredat biçiminde yapılmamaktadır. Bu yüzden aynı grupta yeni başlayan ve birkaç ay önce başlayan bir katılımcının bulunmasında sakınca yoktur. Grupların oluşturulmasında katılım tarihi değil, öncelikle katılımcıların istek ve yetileri göz önünde bulundurulmaktadır.

KATILMADAN ÖNCE ÇALIŞMALARI İZLEMEK

Katılmadan önce çalışmaları izlemek isteyenlerin video'lar bölümünü ziyaret etmesi rica olunur. Ortalama iki haftada bir çalışmalarla ilgili video yüklenmektedir. Çalışmalara dışarıdan izleyici kesinlikle alınmamaktadır.

Dileyen adayların çalışma günü, çalışma sonrası atölyeye gelerek katılımcıların görüşlerini almaları tavsiye edilir.

OYUNLARDA ROL ALMAK

Çalışmalar süresince küçük-büyük çeşitli oyunlar çıkarılmaktadır. Ancak çalışmalardan sonra da dileyen katılımcılar Bulunmaz Tiyatro oyunlarında rol alabilir.

ÇALIŞMALAR PAZAR GÜNÜ YÜRÜTÜLÜR

Yeni grup: 15:00 - 18:00

KURS SÜRESİ

12 ay

KAYIT

Ad-soyad, doğum tarihi, eğitim-iş ve iletişim bilgilerinizi e-mail ile yollayarak kayıt olabilirsiniz. 10 kişilik gruplar tamamlandığında çalışmalara başlayabilirsiniz.

(Çalışmaya gelirken eşofman, spor ayakkabı, çizgisiz defter, kurşun kalem ve ilk ay katılım ücretini getiriniz.)

SÜREKLİLİK

Bayram ve resmi tatillerde çalışma yapılmamaktadır. 12 ay süresince 5 kez çalışmaya katılmayanlar çalışmadan çıkarılır.

ÜCRETLENDİRME

Aylık katılım ücreti 100 TL(Aylık katılım ücretidir, çalışmalar süresince (12 ay) her ayın başında ödenir. Katılımcılar 100x 12: toplam 1200 TL ödemiş olur)

04/03/2007 tarihli çalışmadan görüntüler

Bulunmaz Tiyatro - 04/03/2007 tarihli çalışmadan görüntüler.

Bizans: Efsanevi İmparatorluk

Bizans: Efsanevi İmparatorluk
Cemal Bulunmaz'ın tek kişilik gösterisinin tiyatro bölümünün provalarından görüntüler. (İlk üç sahne)

25/02/2007 tarihli çalışmadan görüntüler

Bulunmaz Tiyatro - 25/02/2007 tarihli çalışmadan görüntüler.
Kabuki, yazınsal çalışma ve Andersen'den "Kibritçi Kız".

Fog (Kısa Film)

Cemal Bulunmaz'ın ilk kısa filmi.

"SULTANAHMET’TE SİSLİ BİR SABAH VE ARDINDAN AYNI GÜNÜN AKŞAMI KIZIL BİR GÖKYÜZÜ. 12 EYLÜL 1980 GECESİ GİBİ… ADAM O GECEYİ AYNADAKİ YÜZÜ KADAR İYİ HATIRLIYOR. OĞLU İSE YALNIZCA KİTAPLARDAN, FİLMLERDEN DUYDUKLARINI..."

18/02/2007 tarihli çalışmadan görüntüler

Bulunmaz Tiyatro - 18/02/2007 tarihli çalışmadan görüntüler.YouTube üzerinden izlemek için aşağıdaki link'e tıklayınız:


Kuruluşundan bugüne İstanbul'un öyküsünün anlatıldığı oyun ayda bir kez İstanbul'da ve çeşitli zamanlarda İngilizce olarak yurtdışında oynanıyor. Cemal Bulunmaz'ın tek kişilik performans biçiminde hazırladığı oyun yurtdışında Türkçe olarak Almanya, İsviçre, Fransa ve Norveç'de, İngilizce olarak A.B.D., Kanada, Avustralya ve Malta'da sergilendi.


Yazan: CEMAL BULUNMAZ
Yöneten: HİLMİ BULUNMAZ
Oynayan: CEMAL BULUNMAZ


Cezayir Sokağı

Hilmi Bulunmaz'ın aynı adlı şiirinden oyuna uyarlanan Cezayir Sokağı, Fransız kültürü ve sermayesiyle Galatasaray'da kurulan "Fransız Sokağı"na tepkiden doğdu.

Yazan: HİLMİ BULUNMAZ
Oynayan: Bulunmaz Tiyatro öğrencileri tarafından sahnelenmektedir

Bir Kovboyun Günlüğü


1900'lerin başlarında, A.B.D.'de yaşanan sanayi hamlesinin işlendiği oyun işsiz bir kovboyun A.B.D.'yi boydan boya at sırtında geçişini anlatıyor.

Yazan: DOW R. THOMSON
Yöneten: HİLMİ BULUNMAZ
Oynayan: MEHMET ŞAHİN

Hilmi Bulunmaz

Bulunmaz Tiyatro'nun kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni. Tiyatromuzda yetişkinler için olan Oyunculuk Çalışmaları Hilmi Bulunmaz tarafından yürütülmektedir.

10 Temmuz 1955 yılında İstanbul'un Beykoz ilçesinde doğan Hilmi Bulunmaz, 8 yaşında bir kundura işliğinde çalışmaya başladı. 10 yaşına kadar Beykoz'da yaşadı. Ancak ekonomik nedenlerden Bayrampaşa'ya taşınmak zorunda kaldı.

10 yaşında bir kuyumcu işliğinde çalışmaya başladı ve bu yeni sektördeki ilk patronu Atasay Kamer (bugünkü Atasay Kuyumculuk'un sahibi) olur.

Hilmi Bulunmaz'ın sahnelerle tanışması da Atasay Kamer'in yanında çalıştığı sırada oldu. İsmail Dümbüllü ile tanıştı ve 3 Aralık 1972 tarihinde Bayrampaşa'da aynı sahneyi paylaştılar. Yine bu yıllarda arkadaşı Turan Reis ile birlikte Astronotlar grubunu kurdu.

1974 yılında yetiştiği semtte arkadaşlarıyla birlikte Bayrampaşa Gençlik Sahnesi'ni kurdu.

1975'de askerlik görevini yapmak üzere Van'a gitmeden önce çeşitli sahnelerde gösterilerde bulundu. Askerlik dönüşü kendi kuyumculuk işliğini açan Hilmi Bulunmaz, yine bu günlerden başlayarak pek çok tiyatro çalışmasına katıldı. Salt tiyatroyu öğrenme değil, Türk tiyatrosunu tanıma kaygısıyla birçok kişiyle çalıştı. Bu kişiler arasında Cevat Çapan, Erol Keskin, Beklan - Ayla Algan, Ergüder Yoldaş, Ferhan Şensoy, Taner Barlas sayılabilir...

1980 yılının 12 Eylül'ünde askeri cuntanın 'Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimine el koyması ve ardından gelen faşist uygulamalar nedeniyle yaklaşık dört yıl tüm sanatsal özgürlüklerini yitirdi. Yine bu "Demokratik Cumhuriyet" yönetimine "el koymanın" bir yansıması olarak 57 gün gerekçesiz biçimde cezaevinde tutuldu, işkence gördü...

1984 yılının Eylül ayından başlayarak çeşitli tiyatro gruplarıyla çalışmalarda bulundu. 1984-1989 en yoğun tiyatro çalışması ve gözlemlerinde bulunduğu yıllar oldu.

1989 yılında Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki Beyoğlu Han'da Bulunmaz Tiyatro'yu kurdu.

Hala devam eden Bulunmaz Tiyatro süreci boyunca Avrupa ülkelerinde tiyatro çalışmalarında bulundu, Hindistan'da ülkenin önde gelen tiyatrocuları ile Hindistan ve Uzakdoğu tiyatrosu çalışmaları yaptı.

(Bulunmaz Tiyatro süreci ile ayrıntılı bilgi için BİZ KİMİZ? bölümünü görebilirsiniz.)

Bulunmaz Tiyatro

Bulunmaz Tiyatro'nun ülkemizin profesyonel boyutta oyunlar sergileyen tek sosyalist tiyatrosu olduğu bugün tiyatrocudan yapımcıya, sendikacıdan konsolosa, işadamından profesöre pek çok otorite tarafından kabul edilmekte ve onaylanmaktadır. Bu büyük sorumlulukla ülkesi tiyatro sanatına en iyi biçimde hakkı olanı vermek için çalışan Bulunmaz Tiyatro hiçbir devlet, yarı-devlet yada özel kurum ve kuruluştan kesinlikle maddi-manevi katkı almamaktadır, sponsorluk ve 'sanata destek' olgusunun dışında oluşturulmuştur...

Bulunmaz Tiyatro'nun Türkiye tiyatro tarihi içindeki 'savaşımı' 1989 yılının 1 Mayıs'ında Franz Kafka'nın Dönüşüm adlı yapıtı ile başladı. Tiyatromuzun bugün de Genel Sanat Yönetmenliğini yapan Hüseyin Hilmi Bulunmaz tarafından kuruldu ve sırası ile Galatasaray - Beyoğlu Han, Galatasaray - Aznavur Pasajı ve Galatasaray - Yeniçarşı Cd. merkezlerinde yaşamını sürdürdü. Bugün de tarihi yarımada Eminönü adresinde yönetimi ve yine Galatasaray - Yeniçarşı Cd. adresinde çalışma, oyun provası ve deneysel çalışmalarını sürdürüyor...

1 Mayıs 1989'da Franz Kafka'nın Dönüşüm adlı yapıtı ile ilk oyunumuzu Bakırköy Karya Kültür Merkezi'nde sergiledik. Bunun ardından kısa bir süre içinde Galatasaray - Beyoğlu Han'daki ilk tiyatro merkezimizi kiralayarak yoğun oyun çalışmaları ve eğitim sürecine girdik. Nazım Hikmet Sahnesi adını verdiğimiz 'Beyoğlu Han süreci' boyunca en çok dikkat çeken çalışmalarımız, tiyatromuzun gençlik dönemini de yaşadığı deneysel süreç oldu. Bu süreçte hazırladığımız sokak tiyatrosu çalışmaları ile oldukça farklı bir alana dikkat çektik.

Yine Beyoğlu Han - Nazım Hikmet Sahnesi'nde 1989 yılından başlayarak 'günde altı değişik oyun' projemizle uzun zaman ücret almadan İstiklal Caddesi'nden geçen çocuk-yetişkin, köylü-sanatçı, işadamı-memur herkese sunarak 50.000'in üzerinde insanın yaşamında ilk kez tiyatro izlemesini sağladık. Bu projemizle küçük kitlelere hapsedilen ve 'aydın sanatı', 'izlemek için altyapı gerektiren bir sanat' düşüncesini yıkıp, her şeyimizi borçlu olduğumuz Türkiye halkını sahnelerle tanıştırmış olduk.

Ne yazık ki bu çalışmalarımız iktidar tiyatrolarını ve direkt olarak iktidarı rahatsız ettiğinden Nazım Hikmet Sahnesi'nin mühürlenmesi ile dünyada bir ilk olan ve ülkemizi yavaş yavaş uluslararası ortamda sanat alanında yükselten sürece son vermek zorunda kaldık.

Ancak bu güçlü engelleme bizim bile tahmin edemeyeceğimiz bir biçimde, Bulunmaz Tiyatro ve tiyatro ile tanışmayı bekleyen daha pek çok insan için çok daha olumlu bir sonuç doğurdu.

Sahnesinin kapatılması üzerine hem bir gelir kaynağı oluşturmak hem de farklı bir açılım yakalamak için turne tiyatroculuğuna yönelen Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın, Beyoğlu Han sürecini 'Anadolu'ya uyarlaması üzerine bu kez sayısı milyona yakın insan tiyatro ile, üstelik 'komedi' adı altında şaklabanlık olmayan, bizzat kendilerinin tiyatrosu - halk tiyatrosu ile karşılaşacaktı.

Bulunmaz Tiyatro'nun başyapıtı sayılan Sen Gara Değilsin adlı oyun da bu süreçte ortaya çıktı. Aziz Nesin'in yazdığı, Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın yönettiği ve Akın Güneş, Halit Karaata, Murat Turhan ve Sait Deniz'in oynadığı bu oyun tüm Anadolu'da milyona yakın insana ulaştı.

Diğer oyun çalışmalarından farklı olarak yazarı Aziz Nesin'in bizzat provalarını ziyaret ettiği ve tiyatromuzun halkçı duruşu nedeniyle hiçbir telif istemediği bu oyun, halkın direkt kendisine ulaşması yanında tiyatromuza karşı olan çevrelerde dahi büyük başarılar kazandı.

Günümüzde Sen Gara Değilsin'in başarısına ulaşabilen çalışmaların, ünlü isimler kullanmak, onlarca kişiden oluşan profesyonel yan hizmet ve yine profesyonel tanıtımla mümkün olmasına karşın, Bulunmaz Tiyatro'nun bu başarıyı yalnızca yönetmen, oyuncu kadrosu, yine oyuncular tarafından hazırlanan afiş çalışmaları ve H. Hilmi Bulunmaz'ın bugün de kullandığı otomobili olan 1987 model Tofaş Şahin ile gerçekleştirdiğini düşünürsek bu sürecin bizim için önemini daha iyi gözler önüne serebiliriz.

Bu büyük başarıların ardından tiyatromuz karşı durduğu anlayışla olan savaşımında ilk yenilgiyi aldı. 90'ların ortasında Sen Gara Değilsin ve önemli oyunlarımızdan çoğunun omurgasını oluşturan oyuncularımız, bugün 'tiyatronun Brütüsü' olduğu sağcısından solcusuna herkes tarafından onaylanan Zeki Göker ve tiyatrosu Ankara Birlik Tiyatrosu tarafından kadromuzdan boş vaatlerle koparıldı. Bu olay tiyatromuz için ciddi bir kırılma noktasıydı.

H. Hilmi Bulunmaz, yıllarını geçirdiği ve artık mimiklerini ezberlediği oyuncularına yatırım yaparak, tüm kaynaklarıyla Nazım Hikmet'in İnek adlı oyununa hazırlanıyor ve bunu projeyi yıllardır tüm engellemelere karşın tiyatrosuna gücünü veren halkla büyük bir buluşma olarak görüyordu.

Kadronun bu biçimde büyük bir darbe almasının ardından İnek projesi durdu.
1994 yılı Bulunmaz Tiyatro için bir yeniden doğuş oldu diyebiliriz. İstanbul yıllardır sosyal demokratlar tarafından yönetiliyor ve belediyenin iradesinde bulunan, Beyoğlu'nun efsanevi tiyatro salonu yine bu uzun yıllar boyunca sosyal demokrat yönetim ve sanatsal yansıması olan Hilmi Yavuz tarafından Bulunmaz Tiyatro'ya kapalı tutuluyordu.

1994'te Refah Partisi tüm ülkeyle birlikte İstanbul yönetimini de devraldı. Hilmi Yavuz'un yüzlerce başvurumuza sessiz kalışının ardından, İstanbul'daki Refah Partisi yönetimi tek bir dilekçe ile Muammer Karaca Tiyatrosu'nu kullanımımıza sundu. Bu moralle yeniden başlayan İnek oyunu Sen Gara Değilsin'in başrolünü oynayan ve bu kırılma sürecinde tiyatromuzda kalan Akın Güneş dışında, yepyeni bir kadro ile Muammer Karaca Tiyatrosu'nda sahneye kondu.

Oyun yine H. Hilmi Bulunmaz tarafından yönetildi ve oyuncular Akın Güneş, Nil Nuran Kurtdere, Didem German, Mete Özdemir ve Cemal Bulunmaz'dan oluşuyordu. Bu oyunla Bulunmaz Tiyatro Beyoğlu'na geri dönmüş, şimdi Anadolu'dan aldığı güçle tiyatro tarihindeki rolüne kaldığı yerden devam ediyordu.

1995'te tiyatromuz Galatasaray - Aznavur Pasajı'ndaki yerine geçti ve yalnız tiyatromuz için değil, H. Hilmi Bulunmaz için de yepyeni bir süreç başladı. H. Hilmi Bulunmaz'ın tüm maddi-manevi birikimlerini yatırdığı ve yalnız tiyatro değil, bir kültür merkezi olarak oluşturduğu bu yer Bulunmaz Tiyatro'yu Türkiye'nin ve Türkiye sanatının bambaşka bir yüzü ile tanıştıracaktı.

Bu yeni yerle tiyatromuz izleyiciye çok daha fazla yaklaşmıştı ve kuşkusuz bu öncekinden çok daha fazla çevreyi rahatsız etti. Açılışından iki yıl sonra tiyatro salonu devlet tarafından 'binanın iskanı olmadığı' gerekçesi ile mühürlendi. (sözü edilen bina bugün Galatasaray Lisesi'nin karşısında duran ve her gün binlerce kişinin gezdiği, 10'a yakın kafeteryaya, Internet cafe'ye ve pek çok şirket merkezine ev sahipliği yapan Aznavur Pasajı'dır ve hala iskanı bulunmamaktadır)
Bulunmaz Tiyatro'nun artık birimlerinden biri olduğu ve bunun yanında diğer pek çok sanata da yer verilen Bulunmaz Kültür Merkezi bu süre içinde defalarca benzer gerekçelerle silahlı polis baskını, arama, mühür, sanatçıların gözaltına alınması, taciz, gözdağı olaylarıyla karşılaştı.

Beş yıl süren Bulunmaz Kültür Merkezi sürecinde Bulunmaz Tiyatro hemen hemen işlevsiz duruma getirildi ve 2000 yılında Bulunmaz Kültür Merkezi'nin asansördeki katı dahil olmak üzere tamamen mühürlenmesi ile işlemez duruma getirildi...

Ülkedeki ekonomik krizin de bu sürece denk gelmesi ile tiyatromuz birkaç yıl etkinlikte bulunamadı. 2002 sonunda yeni bir kadro oluşturularak yurtdışı turneleri gerçekleştirilmeye başlandı. Bunun yanında H. Hilmi Bulunmaz ve oğlu Cemal Bulunmaz bu süreç boyunca çeşitli yönetmen ve yapımcılarla görüşerek sinema ve televizyon dünyası ile ilgili, tiyatro paralelinde sinema ve televizyon projelerini de incelemeye başladılar...

Cemal Bulunmaz ülke dışında Rusya'da, Moskova Sanat Tiyatrosu'nda ve Hindistan'ın Ahmedabad şehrinde Darphana Academy'de çeşitli tiyatro çalışmaları yaptı ve tek kişilik tiyatro gösterileri hazırlamaya başladı. Kendi yazdığı tek kişilik oyunlar Marlon Brando, Tarihten Yapraklar, Bizanstanbul ve Charles Chaplin'in filminden uyarlanan Büyük Diktatör, Cemal Bulunmaz'ın Bulunmaz Tiyatro adı altında hazırladığı gösteriler arasında yerini aldı.

Cemal Bulunmaz kısa süre önce Küba Hükümeti tarafından talep edilen ve Havana Tiyatro Festivali'nde sergilenecek tek kişilik oyunu Istanbul'u hazırlamaya başladı.

H. Hilmi Bulunmaz ise birkaç yıldır farklı anlayışla ve binlerce oyuncu yetiştirmiş olmanın verdiği deneyimle oyunculuk çalışmalarına devam ediyor. Tiyatromuz kurucusunun özellikle son dönemde Hindistan'ın Ahmedabad kentindeki tiyatro çalışmaları paralelinde hem Batı ve hem Doğu tiyatrosunda kabul edilen bir çalışma sistemi var. Buna göre öğrencilerin talepleri doğrultusunda genel bir oyunculuk çalışması yada özel çalışma yapması olası.