29 Kasım 2007 Perşembe

Kocakarı masalı, amigo sloganı ve gerçekler!

4 Kasım Karanlığa Karşı Işık eylemini "büyümsemenin hafifliği"


ORHAN AYDIN'A (TARTIŞMAYA YANAŞTIĞI VE YANAŞMADIĞI KONULARDA) CEVAPLAR


Coşkun Büktel
30 Kasım 2007


TIKLAYINIZ

26 Kasım 2007 Pazartesi

Mine Ergen'den gelen mektup...

Foto: Mine Ergen (Avusturya Alpleri)


(Not: Onlarca insanın ödül düzeneğini kutsamasına karşın, ödül düzeneğine karşıtlığım sürüyor. Hilmi Bulunmaz)


Sayın Hilmi Bulunmaz,

Öncelikle festival ödül haberini sitenizde yayınlama inceliğiniz ve duyarlılığınız için çok teşekkür ederim.

Burjuva kültürünün ödül sistemine ben de karşıyım.

Ancak yoz egemen kültüre seçenek yaratan festivallerin de grupların da desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

Aşağıda Festival komitesinin çağrı yazısını; Festivalin içeriğini ilk ağızdan ve doğru yansıtabileceği açısından size iletiyorum.

Bu arada bir düzeltim yapmalıyım, sizinle yaptığımız çalışmalar değerliydi ve çok şey de kattı elbette, ancak tiyatroya sizinle değil, çok daha önce başladım.

İlk sahne deneyimini ilkokulda edinmem sayılmazsa, -o koşullarda ne kadar olabildiyse- 1981 yılında lisede oyunculuk ve yönetmenlik yaptığımı belirtmeliyim.

Bu arada sizde fotoğrafım olmadığını internet haberlerinden aldığınız fotoğraflarla anımsadığımdan, belki daha sonra başka konularda gerekli olabileceği düşüncesiyle son bir kaç fotoyu iletiyorum. Dağarcıkta bulunsun.

Bu arada sizin çalışmalarınızı da yoz kültüre seçenek gördüğümü ve istanbul'da olmadığımd yardımcı olamadığım tiyatro oyuncu adaylarını size yönlendirdiğimi bilmelisiniz.

Çalışmalarınızda başarılar diler en uygun zamanda görüşmeyi umarım.

Tüm tiyatro dostlarına sevgilerimle..

MİNE ERGEN
Yazar- Yönetmen


Festival Çağrısı

''Değerli Genç Arkadaşlar, Sevgili Kültür- Sanat Emekçileri,

Yeni Demokratik Gençlik olarak bu yıl 17. Gençlik-Kültür-Sanat Festivalini gerçekleştireceğiz. 17 yıl boyunca ezilen hakların özgürlük ve demokrasi mücadelesinde önemli bir yol aldık. Gençliğin temel hakları mücadelesi üzerinden yükselerek, halkın devrimci değerlerine sahip çıkarak ve onları gelecek kuşaklara taşımaya çalışarak bugünlere geldik. Bu anlamda bu yılki festivalimizin şiarını ''Temel Haklarımıza Sahip Çıkalım!'' şeklinde belirledik.

Gençliğin başlıca temel hakları olan barış içinde yaşama hakkı, iş hakkı, meslek hakkı, eğitim hakkı, erkek ve kızların eşitliği hakkı, ırkçılığın ve faşizmin olmadığı bir ortamda yaşama hakkı, temiz bir doğada yaşama hakkı, demokrasi ve katılımcılık hakkı, kendi yaşamını kendin belirleme hakkı gün geçtikçe daha da tehlikeye atılmakta, sömürülmekte ve tamamen unutturulup yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada gençliğin en önemli görevlerinden biri bu haklara sahip çıkmaktır. Günümüzün koşulları ve gittikçe küreselleşen sömürüyü göz önünde bulundurduğumuzda, gençliğin temel haklarına yapılan bu saldırılar hiçte şaşırtıcı olmasa gerek. Zira egemen güçlerin gelecek planlarının önünde en büyük tehlike yine gençliktir. Akademik, sosyal ve iş alanlarında haklarımıza yapılan bu saldırılara karşı koyabilmemiz, yine ancak gençlerin bir birlik içinde hareket etmesiyle olacaktır. Bu noktada gençlik örgütlülüğü büyük önem taşımaktadır ve varlık sebebi tam da bu noktada filizlenmektedir.

Gençliğin temel haklarına yapılan bu saldırılar dünyanın dört bir yanında boy göstermekte ve her geçen gün meşrulaştırılmaktadır. Avrupa genelinde hızla büyümekte olan harç sorunu, Türkiye özgülünde yer alan YÖK çıkmazı, eğitimi metalaştırma yolunda eğitime ve öğretime vurulan darbelerden sadece bir kaç örnektir. Ve bizim sessiz kaldığımız her bir saldırı yenilerini doğurmakta ve var olanların dozajını aleni şekilde yükseltmektedir.

Bu saldırılara en çok alet olan ve en büyük etkiyi yaratan araçlardan biri hiç şüphesiz medya ve onun çeşitli dallarıdır. Popülist akımlarla ve yozlaşmalarla birlikte bu etkiler hızla kültür ve sanat cephesinde akmaktadır. Sanatın artistik ve bağımsız değerlerini yok ederek popülist bir anlayışla halkın bu arenalarda ifade hakları da daraltılmaktadır. Sinemada hala var olan sansür öğesi gibi araçlarla sanat yoluyla ifade şekli kısıtlanmakta ve yok edilmeye çalışılmaktadır. Kültür ve sanat insanların kendilerini en iyi ifade edebileceği bir platformdur ve bu platformda kendimizi ifade hakkımız olmalıdır. Fakat bu da diğer temel haklarımız gibi saldırıya maruz kalmakta yok edilmektedir.

Kültür sanat bu popülist yaklaşımla ticaret aracı olmamalı ve ürünleri kamusal zenginlik olarak tüm topluma sunulmalıdır. Ancak bu şekilde gerçek anlamda sanat adına bir şeyler üretebilir ve bunları ifade özgürlüğümüz adına kullanabiliriz. Gençliğin kültür ve sanata bakış açısı ve yaklaşımı büyük önem teşkil etmektedir, keza yapılacak olan kültür ve sanat festivalimiz aynı derecede önem taşımaktadır. Kültür ve sanat üst yapı özelliği ile toplumsal şekillenişte önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla Avrupa gibi kapitalist-emperyalist üretim tarzının hakim olduğu bir coğrafyada, alternatif kültür-sanat anlayışını diri tutmak ve gençliğin temel haklarına sahip çıkmak için Yeni Demokratik Gençlik Kültür Sanat Festivali önemli bir mevzidir.

İşte bu sebeple biz YDG olarak Kültür Sanat cephesinde de anti-kapitalist anti-emperyalist bir duruşla tüm bu saldırılar karşısında durmak ve demokrasi mücadelemizi daha da ileriye taşımak için sizleri Festivalimize katılmaya çağırıyoruz! ''


17.YDG 2007 Kültür ve Sanat Festivali'nde
İkincilik Ödülünü alan oyun nedeniyle
Yönetmen Mine Ergen'e iletilen kutlamalar

1) HÜLYA TOZLU
Sevgili Prenses,
Çalışmalarını alkışlıyor, başarını kutluyor, sevgiyle kucaklıyorum. Başarıların uzun soluklu olsun.

2) MUSTAFA ÇİFCİ
Çok sevindim. Başarılarının devamını dilerim sevgili Tanrıçamız sevgiyle
sevgili Güneş Tanrıcam, çok haklısınız inanın ki..
isterim ki herkes mutlu herkes sevgi dolu olsun.
mavi gökyüzü hepimizin olsun, hepimize yeter..
gezegenin okyanus olmak bana şereftir. yaptığınız her işe inanın saygım büyük, hep özelsiniz, aramızda özel bir yeriniz var. sizi seviyorum..
saygılarımla,

3) FATİH
Selam Mine Hanım.
Ben MitosBoyut'tan Fatih başarınıza çok sevindim. Bundan sonraki emeklerinizin de taçlarındarılmasını dilerim. Sevgilerle

4) BEKİR ONAT
Sanatsal alanda yönetim konusunda başarıları tescilli entellektüel arkadaşım, kutlarım sizi.
LEYDİM EŞSİZ ÜSLUBUNUZ VE İÇERİSİNDEKİ UMUT BENİ MUTLU ETTİ. BELKİLER YAŞANANLAR OLABİLİR UMARIM.
TEKRAR KUTLARIM

5) YILMAZ ONAY
Mine'ciğim, seni ve çalıştığın topluluğu yürekten kutluyorum. Sevgiyle.

6) SADAN SELVİ
Mine Hanım
Merhaba,
Oduller sizi guclendirsin. Yurekten kutluyor, sevincinizi paylasiyorum.
Sevgiler, selamlar.

7) TACİM ÇİÇEK
merhaba
sevgili dostsevindim gerçekten başarın bana aitmiş gibidevamını dilerim. dostluklaselam ve sevgiler

8) TEKİN GÖNENÇ
Sevgili Mine ,
Kutluyor, başarılarının devamını dliyorum
Sevgiyle
(Not artık ben de gmail'i kullanıyorum....Lütfen not et)

9) ALİ GÜLER
Canım Seninle gurur duyuyorum ve sevinçliyim ve de özledim
Şövalye

10) RAGIP ZARAKOLU
Sizi ictenlikle tebrik ederim sevgiyle kalin

11) ENGİN TURGUT
sizi gönülden tebrik ediyorummm

12) GÜNEL ALTINTAŞ
Mineciğim,Tebrik eder, en sıcak duygularla öperim. Daha nice nice başarılar...

13) ERTUĞ KORUYAN
bilhassa üstadım Vasıf Öngören'in çok değerli epik oyununu sahneliyerek katılmanız beni çok sevindirdi.. başarılarınızın, sağlık ve mutluluklarınızla çoğalarak devamını dilerim..
saygılarım ve sevgilerimle...

14) ALİ ŞENER
Sevgili Mine Ergen aldığın 2.lik ödülü için seni tebrik ediyorum. Henüz ankaradayım daha akhisara dönmedim.döner dönmez tiyatrocu arkadaşlarla görüşeceğim

15) ÖNER YAĞCI
Kutluyorum. Selamlar. Dostlukla ve sevgiyle.

16) HAYRETTİN GEÇKİN
Mine Arkadaş, Keşke çok ellerim olsa, çok parmaklarım, çok kalbim... Alkışlamak için seni.

17) İSMAİL BİÇER
Mine Hanım, almış olduğunuz ödülden dolayı kutlar ve başarılarınızın devamını dilerim

18) ÖMER ÖNEREN
mine ,
seni kutluyorum,aşağıdaki dizelerimle sevincini paylaşıyorum.
"uçmayı
yeni öğrenmiş
mavi bir kelebek
kanadına
düşmüştü yüreğim."
ömer öneren

19) BERTAN ONARAN
Yürekten kutlarım canım; öpüyorum

20) SERKAN DURAK
Sayın Mine Ergen,
Başarınızdan dolayı sizi kutlar, aynı şekilde artan oranda başarılarınızın devamını dilerim. Sevgilerle,

21) ENGÜL ÇITAK
Mine Hanım,
Aldığınız ödülden dolayı sizi ve oyuna emek veren herkesi kutlarım.

22) ALİ EKBER ATAŞ
ALKIŞLIYORUM SEVGİLİ MİNE.. BAŞARILARININ DEVAMI DİLEĞİYLE, İSTANBUL MARTILARININ BİR FAZLASI SELAM..

23) FİLİZ TOSYALI
TEBRİKLER arkadaşım

24) HASAN KAYA
Sevgili Mine Ergen
Başarılarınız bizi elbete sevindirecektir. İçimizden birinin başarısı arkadan
yürüyenlerin rahatlıkla aşabileceği yolun da açılması anlamına geliyor.
Siz başarınızla bir yol açacaksınız ve sizden sonra gelecek gençler için sizin aştığınız yolu
almak kolay olacak ve ileriye gitmeninde zeminini yaratacaktır.
Bundan dolayıda olsa başarılı olmanızı, başarınızın sevincini sizle yaşamak isterim
Çalışmalarınızda tüm içtenliğimle başarılı olması ve herşeyin gönlünüzce geçmesi dileğimle
Sevgilermle kalın..

25) MEHMET GÜLER
Sevgili Mine Ergen,
Tiyatro alanında Avrupa'da gösterdiğin başarıdan dolayı seni yürekten kutluyorum. Nice başarılara...Sevgiyle kal.Mehmet GÜLER

26) ÜSTÜN AKMEN
YÜREKTEN KUTLUYOR, KESİNTİSİZ BAŞARILAR DİLİYORUM.
SEVGİLERLE...

27) TANER ÜMİT
Tebrikler ve başarılarınızın devamı dileğiyle..

28) YURDAY GÜVENC
Hanfendi tebrik ediyorum......güzel bir haber........mutluluğunu bizlerle paylaşmanda ayrıca sevindirici bir durum............selamlar.......

29) FAHRETTİN DEMİR
Sevgili Mine,
Ödülünü kutlar, başarılarının devamını dilerim.Sevgiyle

30) GÜLSÜM CENGİZ
Sevgili Mine,Seni ve grubunu kazandiginiz basari nedeniyle kutlarim, daha nicebasarili islere... Sevgiler, selamlar.

31) HIFZI YETGİN
Kutlanmayı en çok hakedenlerdensin.

32) Dr.SELMA ACUNER
Cok tebrikler, cok cok basarilar diliyorum,
sevgiler,

33) ZEKİ OĞUZ
Sevgili Mine,
Başarın beni mutlu etti. Her zaman başarılı olacağına inanıyorum.Çalı Yeni ürünlerini bekliyor.Konya'dan selamlar

34) H.T.
Canım kız, sen değersin, bir tanesin, alkışlanmayı her zaman hak edensin. Ne mutlu bu ülkede senin gibi uğraş verenlerimiz var...tabii ki hepimiz övünç duymalıyız. Çok öpüyorum.
Sevgilerimle.

35) TEVFİK TAŞ
Sevgi değer Mine Ergen;
İçtenlikle kutlarım. Eminim ki daha güzellerinin, büyüklerinin bir önsözü olacak bu ödül.
Esen kal.

36) MİMAR RAMAN
Mine Ergen'e aferin. artık odaya uğramama cezası olsada,
Teşekkürlerimizle
Mimarlar odası Bakırköy Şube Başkanı

(Sevgili Raman Bey,
Aynı anda iki ülkede birden bulunamıyorum
-şimdilik- bilim utansın.
kendimden klonladığım zaman ilk
Mimarlar odasına ve
Bakırköy Kent Konseyine
uğrayacağım söz.. )
( Mine Ergen)

37) Av İbrahim Yılmaz
Sevgili Mine Hocam,
oyununuzun ödül almasından dolayı kutlar, nice ödüllü oyunlar dilerim.


TÜM DOSTLARA ORTAK YANITIM:

SEVGİLİ DOSTLARIM

Duyarlılığınız ve içten desteğiniz için
çok teşekkürler.

Sepetten yukarıya tırmananı aşağı çeken
yoz anlayışın hakim olduğu topluma karşın,
içimizden birinin başarısını
tüm insanlığın
olumlu üretimler okyanusuna
katkı olarak algılayan
siz toplumcu dostların varlığını bilmek
içimdeki güneşi daha da parlattı.

İnsanlığın kültür okyanusuna
ben de küçük bir damla olabildiysem
ne mutlu bana.

En içten dostluk duygularımla
çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Yüreğinizin güneşi ve
gökkuşağı eksilmesin.
Umut yüklü yıldızlarınız da..

Mine ERGEN DUYURU

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonuna bağlı
Yeni Demokratik Gençlik
17. KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİNDE

MİNE ERGEN'İN YÖNETTİĞİ
''Kral Çıplak '' adlı oyun
FESTİVAL İKİNCİLİK ÖDÜLÜNE DEĞER GÖRÜLDÜ.

Avusturya İnnsbruck Tiyatro grubu
adına katılan oyunun yanısıra,
Almanya, Avusturya, Fransa,
Hollanda ve İsviçre'den
grupların da katıldığı
YDG 17.KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
17.KASIM.2007'de,
FRANKFURT'ta yapıldı.

KRAL ÇIPLAK

YAZAN: GÜLEN İPEK ABALI

METNE EKLEME YAPAN VE YÖNETEN

MİNE ERGEN

Oyuncular: Avusturya İnnsbruck
Demokratik Göçmenler Derneği
Çocuk Tiyatro Grubu

YDG 17. KÜLTÜR VE SANAT
FESTİVALİ İKİNCİLİK ÖDÜLÜ

Kendi çıkarı uğruna, ülkesinin zenginliklerini ve halkın değerlerini CIA ve İMF terzilerine peşkeş çeken kralın, sonunda çıplak kalışının öyküsü. Oyun KENDİ DEĞERLERİMİZE, EMEĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM'' sözleriyle sona eriyor.

25 Kasım 2007 Pazar

Denizden Gelen Kadın / 5

Denizden Gelen Kadın / 4

Denizden Gelen Kadın / 3

Denizden Gelen Kadın / 2

Denizden Gelen Kadın / 1

Bulunmaz Tiyatro'nun işlik çalışmasında ele aldığı Denizden Gelen Kadın'ın yazarı Henrik İbsen. Beliz Güçbilmez tarafından dilimize kazandırılan oyun, beş perdeden oluşuyor. Henrik İbsen'in "Kadın Oyunları" olarak nitelendirilen oyunlarından biri olan Denizden Gelen Kadın, duru bir dille çevrilmiş olduğundan, sahnelenmenin yanı sıra, okunabilir bir metin olarak da varlığını sürdürüyor...

19 Kasım 2007 Pazartesi

Hilmi Bulunmaz konuşuyor...

Yine ödül!

Ödülün her türlüsüne karışıyız. Ödül düzeneğinin, insanı yüceltiyormuş gibi görünmesine karşın, aslında insanı onursuzlaştırdığı kanısındayız. Ödülün, tıpkı ceza gibi, insan onurunu zedeleyen bir olgu olduğu düşüncesindeyiz. Bu yüzden, hiçbir ödüle katılmıyor, sıcak bakmıyor, uzağında duruyoruz...

Herşeye karşın, Mine Ergen'in, tiyatroya bizim yanımızda başlaması, Avrupa'da tiyatro yapması gibi nedenlerle, bir ödül haberini veriyoruz:


Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonuna bağlı
Yeni Demokratik Gençlik
17. KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİNDE

MİNE ERGEN'İN YÖNETTİĞİ
''Kral Çıplak '' adlı oyun
FESTİVAL İKİNCİLİK ÖDÜLÜNE DEĞER GÖRÜLDÜ.

Avusturya İnnsbruck Tiyatro grubu
adına katılan oyunun yanısıra, Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda ve İsviçre'den
grupların da katıldığı
YDG 17.KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
17.KASIM.2007'de,
FRANKFURT'ta yapıldı.

15 Kasım 2007 Perşembe

Sabahattin Ali anılıyor

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti

SALI BULUŞMALARI


Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden hikayeci, şair, gazeteci Sabahattin Ali, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenleyeceği bir panelle anılacak. Toplantıya bekliyoruz...


KONUŞMACILAR

Prof. Filiz Ali
Hıfzı Topuz
Kemal Bekir
Hikmet Altınkaynak

TARİH: 20 Kasım Salı
SAAT: 15.00
YER: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu
Türkocağı Caddesi NO: 1 Cağaloğlu / İstanbul

Hilmi Bulunmaz'ın tiyatro üstüne konuşması...


Özür: Konuşmamda; "50, 100, 40... kişi" söylemi, niyetten bağımsız olarak, yanlış kullanılmıştır. İzleyicilerden özür dileriz. Etkinliğimizi, hem ilginin azlığı ve hem de salonumuzun fiziksel durumu nedeniyle, yaklaşık 10 kişi izlemektedir. Herşeye karşın, bu tür etkinliklerimizi sürdürmekte kararlıyız. (HB)

OYÇED susmaya devam ederken OYÇED'li Mine Ölce ("kendi adına") Büktel'e cevap veriyor!

SORUNLAR ORTAK; YAZARLIK ONURU


Mine Ölce
15 Kasım 2007


Mine Ölce, "OYÇED Ancak Cerahat Olarak Fışkırabilir" başlıklı yazıma karşı oldukça "makul" bir cevap göndermiş, hatta dostça bir el sıkışma için bana elini uzatmış.

Cevap mektubunu okur okumaz, Ölce'yi "aynı ölçüde makul", ama daha kısa bir mektupla "derhal" cevapladım. Ölce'nin metninin altında benim cevap mektubumu da bulacaksınız. CB

Not: 11 Kasım tarihini taşıyan bu iki mektubun neden ancak dört gün sonra yayınlandığını merak edecekler olursa, açıklama şudur: İzmir'de yaşayan Ölce'den fotoğraf istemek üzere kendisiyle iletişim kurmakta (İzmir'deki yağmurun elektrik hatlarını devre dışı bırakması nedeniyle) zorluklar yaşadım ve Ölce istediğim nitelikte bir fotoğrafı ancak kendisine ulaşmamdan iki gün sonra gönderebildi.

Tıklayınız: SORUNLAR ORTAK; YAZARLIK ONURU

Bu yazı Hakan Urcu'ya cevap değildir(!)

Özgür Ozan Yüksekdağ
15 Kasım 2007


Öncelikle sayın arkadaşıma düşüncelerini paylaşıp beni eğitme çabasından dolayı teşekkür ederim.Ama şunu belirtmeliyim ki bu yazı bir tartışma amacı taşımamaktadır, sadece düşünce paylaşımı davetine katkıdır ve kesinlikle Hakan Bey’e karşı kişisel tepki değildir.

Bence Hakan Urcu’nun eleştirileri haklı fakat duygusal bir abartı taşıyor.Ne demek bu? Yani ilk söz:ben bir yazar değilim, sadece yazı yazmayı öğrenme amaçlı yazı yazan biriyim.Bu yüzden insanların her okuduğu yazıya kabaran duygularıyla, karşılık verme dürtüsüne girmesini aceleci bir tepkime olarak görüyorum ama olsun buna ihtiyaç varsa benim zavallı yazılarım kadavra olarak kullanılabilir.Tiyatrocu,psikolog ve müzisyen kimliğime gelince bu kimliklere bu kadar değer verme kültürünün de yine bizim az gelişmiş kültürel yapımızın taşıdığı bir kompleks olduğu düşüncesinde olduğum için üzerinde durmaya gerek yok.Yani kimliklerimizle tezat oluşturan bir yazı yazmak/yazmamak hakkına, insani bir edim olarak sahibiz, lütfen abartmayalım.Ayrıca şunu da ekleyeyim: Hakan Urcu’nun hakkımdaki yazısına verdiği başlık da bir hayli agresif ve komik bir özelliğe sahip bence.Hoş şeyler değil bunlar, ne yani ben de yazıma “Beyinlerde Ur Yaratan URCU’ya ilişkin...”dir falan gibi bir başlık verseydim bana ve okuyanlara şiddet içeriğinden başka ne verebilirdi(?)

Ben halkından kopuk yaşayan biri olmadım hiçbir zaman ama düşünsel ve duygusal anlamda hiç anlaşılamayacağım bir toplumda yaşadığımı da hissetmiyor değilim.Hayatı hep emeğinin karşılığında yaşamakla geçen, modern zaman emekçilerinden biri olarak beni zavallı Türkiye Aydınları arasına sokmanıza da ancak üzülebirim.Ve şunu söyleyeyim ki halka merhamet etmeyenler biz değil bahsettiğiniz bileşenlerin ta kendileridir.Bu konuda el insaf diyorum ve ekliyorum: Bizim tiyatro fakirliği ve görmemişliği konusunda anlatmak istediğim, bahsettiğiniz gelişimimizi engelleyen etkenlerle ilgili size kesinlikle katılmakla birlikte, bu saldırıları duyarsızca sineye çeken toplumumuzu da (ki bireysel olarak saldırılara karşı boyun eymemeye çalışan biri olarak,dışardan biri olarak değil yani) sert bir şekilde eleştirmek gerekliliğini düşünüyorum.

Oyunun teknik kısmıyla ilgili olarak yazdığınız bütün eleştirileri başım gözüm üstüne diyerek, kesinlikle dikkate alacağımı bilmenizi isteyerek geçiyorum.Teşekkür ediyorum.

Oyunda gülünmemesi konusuyla ilgili olarak: evet her komedi oyununda gülünmek zorunluluğu yoktur ama bu oyun hem bana göre komikti hem de belitmek istediğim bu değildi.Ben, bu oyun ne kadar komik olursa olsun yine de insanlarımızın pek gülemeyeceğini ve nedenlerini -biraz dar olsa da- ortaya koymaya çalıştım, o kadar.

Ve son olarak, Hakan Bey, sizinle hayata ve dünyaya çok farklı açılardan bakmadığımızı bilmenizi isterim.Ben daha “Kuşadası” nı hiç görememiş biri olarak Türkiye Aydınlarının hakkını vererek yaşayamadıkları konusunda size katılıyorum ama ben “Aydın” falan değilim sıradan ama gerçekleri görmeye çalışan biri desek daha iyi olur.Türkiye’de görülmesi ve deşifre edilmesi gerekli bir sürü gerçek varken onlara hiç değinmeden gelişim sağlanacaksa bunlar içi boş bir şekilde olacaktır ve gerileme mutlak olur.

“Sudaki izinden ürken narsist” miyim bilmiyorum ama ürktüğüm bir şey var ki o da toplumumuzun kültürel,siyasal,sanatsal ve ekonomik gidişatıdır.

Saygı ve sevgilerimle...


Bakınız:
Hakan Urcu,
Alçak Dağları Yaratan "YÜKSEKDAĞ" ve Sersemler Evi'ne ilişkin...
Özgür Ozan Yüksekdağ "Sersemler Evi"nde sersemleştiler

14 Kasım 2007 Çarşamba

Kara Tiyatro

Onlarca yıl önce, ilk kez bir "Kara Tiyatro" izlediğimde, bayağı şaşırmış ve büyük bir zenginlik kazanmıştım. Hayran olmuştum. Hayranlığım sürüyor. HB

Coşkun Büktel unutmuyor!

Unutmamakta yarar var!


Coşkun Büktel / 7 Nisan 2007 (Yani 9 ay önce)


(...) Demirkanlı, DT reklamlarının ve (dergisine reklam vermiş olan) "özel sektör" reklamlarının, o günlerde (Demirkanlı, yazısına tarih koymamış) "anlaşılmaz bir biçimde bıçak gibi" kesildiğini söylüyor. Peki neden kesilmiş?

Nedeni şu: "kesilmişti çünkü, “bedeli!” karşılığı verilmek istenen destekler için, istedikleri “bedel!”i, yani; görmeme, duymama, yazmama “bedel!”ini ödemeyi kabul etmemiştik."

Peki bugün, DT reklamlarının da, özel sektör reklamlarının da, Demirkanlı'nın Tiyatro Tiyatro dergisini çarşaf çarşaf kapladığını bildiğimize göre, acaba kim değişti diye sormamız gerekmiyor mu?

Acaba özel sektör artık dürüst olmaya karar verdi ve reklam vermek karşılığında Mustafa Demirkanlı'ya alçakça dayattığı ahlaksız şartları ("görmeme, duymama, yazmama" şartlarını) dayatmaktan vaz mı geçti?

Yoksa Mustafa Demirkanlı, kendisine alçakça dayatılan ahlaksız şartlara karşı direnmekten mi vazgeçti?

Özel sektör mü değişti? Demirkanlı mı? Özel sektör mü alçaklıktan vazgeçti? Demirkanlı mı alçaklıkla el sıkıştı?

Özdemir Nutku skandalına, OYÇED skandalına, "Çığ" skandalına Tiyatro Tiyatro'nun (çarşaf çarşaf reklamlarla dolu) sayfalarında asla rastlayamamış/rastlayamayan okurlar, yukarıdaki sorulara hangi cevabı vermeliler?


(Kaynak: Coşkun Büktel, "Kim Değişti")

DEMİRKANLI YALANLARI

YALAN: 9

Mustafa Demirkanlı demişti ki:

(Yılmaz Öğüt'e) "Türkçesi siz hırsızsınız diyordu Coşkun Büktel"
(Kaynak: Coşkun Büktel'e Sanatseverler Değil, Ancak "Sanatsavarlar" Yalancı Diyebilir)

Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel'in Yılmaz Öğüt'ü hırsızsınız diye suçladığını kanıtlasın, kendisine fotoğraftaki Limousine'i armağan etmeye söz veriyoruz!...

Biz sözümüzü yerine getirmezsek adiyiz; ama suçlamasını kanıtlamazsa Demirkanlı adidir...

Tıklayınız:
YALAN: 11
YALAN: 10
YALAN: 9
YALAN: 8
YALAN: 7
YALAN: 6
YALAN: 5
YALAN: 4
YALAN: 3
YALAN: 2
YALAN: 1

Ayrıca tıklayınız:
"Onubiryerde yalanlar"

13 Kasım 2007 Salı

Gerçek ün, zorla elde edilemez...


Sırtını; T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları, AKBANK, İş-Sanat, Efes Pilsen, İsviçre Hastanesi... gibi kapitalist kuruluşlara yaslayarak, hiç de hak etmedikleri üne sahip olan yazarlar, oyuncular, yönetmenler ülkesinde yaşamak canımı sıkıyor...

Türkiye'nin en nitelikli tiyatro yazarı Coşkun Büktel'e iftira atan bir tiyatro "duayeni"ne (Prof. Dr. Özdemir Nutku) sahip olmak canımı sıkıyor... ("Özdemir Nutku skandalı")

Türkiye'nin en düzeysiz yazarlarından Tuncer Cücenoğlu'na yapay ün kapılarını açan bir ülkede yaşamak canımı sıkıyor... ("Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?")

Oyuncuların ve yönetmenlerin, tamamıyla, devletin faşizan yapısından kaynaklanan otoriterliğine yaslanarak yapay ün elde etmelerine canım sıkılıyor...

Neyse ki, Charlie Chaplin gibi bir dehanın yapıtlarını izleyerek kendimi avutuyorum... (HB)


Fransa Dramatik Yazarlar Birliği Başkanı Roger Ferdinand'ın mektubundan:


Sevgili Mr. Chaplin


(...) Gerçek şöhretin zorla elde edilmesi asla mümkün değildir. Doğru bir amaca yöneldiğinde bir anlamı, bir değeri ve sürekliliği vardır. Sizin başarınız yüce gönüllülüğünüzün ve doğallığınızın kurallar ve kurnazlıklarla kısıtlanmamasında, acılarınız, sevinçleriniz, umutlarınız ve düşkırıklıklarınızla yoğrulmasında yatıyor. Acı çeken, teselli edilmeyi umut eden, bir an için herşeyi unutmak isteyen insanlar bütün bunları anlıyor, o kahkahaların hiçbir şeyi düzelteceğini iddia etmediğini, sadece rahatlatma amacı taşıdığını biliyorlar.

Bizleri hem güldürüp hem de ağlatabilme yeteneğinizin karşılığında ödediğiniz bedel tahmin edilebilir. Bizleri derinden etkileyen o küçük küçük olayları, gerçek hayatınızdan aldığınız bazı sahneleri bütün ayrıntılarıyla aktarabilmek için katlandığınız acılar tahmin edilebilir.

Çünkü çok sağlama bir belleğiniz var. Çocukluk anılarınıza sadıksınız. Çocukluğunuzda çektiğiniz acıları unutmadınız. Diğer insanların sizin çektiklerinizi çekmesini istemiyor, en azından insanlara umut etmeleri için bir neden göstermek istiyorsunuz. Acı dolu çocukluğunuza hiç ihanet etmediniz siz ve şöhret sizi hiçbir zaman geçmişinizden koparacak bir güce erişemedi. Ne yazık ki, tersi şeyler olabiliyor.


Hayatımın Hikayesi / sf. 427

Kanat Güner

Hilmi Bulunmaz


Çok yakından tanıdığımı söyleyemeyeceğim bir insan Kanat. Belleğim beni yanıltmıyorsa, ilk kez Ankara Birlik Tiyatrosu’nun izbe koridorlarında rastladım. Sanat düşmanı ve estetik karşıtı bu tiyatronun salt koridorları değil, her yeri izbe bir görünümdeydi...

Benim tiyatromun, bir yandan kapitalizmin mühürleri ve baskınlarıyla uğraşıp, gözaltılar içerisinde kıvrandırıldığı bir dönemde bizlere kapılarını “açan” Ankara Birlik Tiyatrosu’nun gerçek niyetinin bir dayanışma değil, bizdeki devrimci ruhtan yararlanarak soygunculuk olduğunu çabuk kavramamız nedeniyle uzaklaştığımız pisliğinde bırakıp gitmek zorunda kaldığımız Kanat, gerçekten güzelduyusal evreni olan ve devrimci duyarlılığa sahip bir insandı…

Örgütlü bir güce dayanmadığı ve Ankara Birlik Tiyatrosu’nun karşı devrimciliği nedeniyle bunalıma giren ve uyuşturucunun yapay mutluluğuna kendini kaptıran Kanat, aramızdan erken ayrılanlardan. Henüz ömrünün baharında ve sanatsal uğraşının odağına uzak bir süreçte bulunmasına karşın, bilinen nedenlerle uyuşturucu batağına saplanan Kanat’ın gerçek katilleri salt vahşi kapitalizm içerisinde olduğunu iddia eden insanlar değil ve aynı zamanda kendilerini devrimci söylemlerle ifade etme cüretini gösteren Ankara Birlik Tiyatro güruhudur…

Salt oyunculuk değil, yazarlık yeteneği de bulunan Kanat, Ankara Birlik Tiyatrosu gibi gerici bir tiyatro grubunda kendini intihara sürükleyeceğine, örnekse Bulunmaz Tiyatro-İstanbul gibi devrimci bir tiyatroda soluk alsaydı, en azından intihar yolunu seçmezdi…

Yazarlığını eş-dost içerisinde kanıtlama üşengeçliği yerine, kitap basarak zoru yeğleyen Kanat, polis baskınlarıyla sürekli olarak taciz edilen Bulunmaz Kültür Merkezi mekanında da bir imza günü düzenleyerek bizlere (de) somut katkıda bulundu…

Ömrünün son zamanlarında hemen her gün kültür merkezimize uğrayıp, umarsızlığını bizlere de yansıtan Kanat, yaralı bir kuş gibi çırpınarak tutunacak bir dal aradı. Beyoğlu Sineması tuvaletinde “altın vuruş” yaparak yaşamına ve ikiyüzlü devrimcilik iddiasındaki Ankara Birlik Tiyatrosu’na büyük şamar indirerek aramızdan ayrıldı. Küçücük göğsüne sığdıramadığı dünyayı, basık omuzlarında taşıma derdinde olan Kanat, istediklerini elde edemeyen insanların hırçınlığı içerisinde bulutlara karışıp gitti…

Tıklayınız: Portre

Kanat Güner için...

Hilmi Bulunmaz
30 Aralık 2006


Eski yazılarımı buldukça, yayımlayacağım bir köşe oluşturmak istiyorum. Adını Bit Pazarı olarak uygun gördüğüm bu köşe, yıllar sonra, nereden nereye geldiğimi (de) kanıtlamış olacak…

Bugünlerde, benim için önemli ve güncel bir konu olan, Zeki Göker’in ölümünün çağrıştırdıklarıyla ilintili olduğundan, Kanat Güner için yazdığım bir yazıyı aktarmak istiyorum. Aktarma işlemini yaparken, arada bir (yeniden) yorumlama yaparsam, “bağışlayın”:

“Kanat Güner

Kamuoyunun yakından tanıdığı bir uyuşturucu bağımlısı daha ‘elveda’ dedi. Kanat Güner, beylik anlatımla, ömrünün baharında ölüme koştu…

(Süreyya Ayhan’ın koşusuna benzemeyen bu tutumu gören bizler, ne yazık ki kılımızı bile kıpırdatmadık!..)

Bu ölümün toplumsal anatomisini yaptığımızda, suçlu sandalyesinde hepimizin bulunduğunu görebiliyoruz. Kapitalizme karşı savaşım veremeyen, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyen herkes (hepimiz) sorumluyuz Kanat Güner’in erken gelen ölümünden…

(Özellikle de yakın çevresinde bulunanlar bu sorumluluktan kaçamaz. Örnekse tiyatro patronu!..)

Kanat’ı uzun yıllardır tanırdım. (Tanırım sözcüğünün yerine tanırdım diyebilmek çok zor geliyor.) İçerisine doğduğu kapitalizm ve bu kapitalizmi yeniden yaratan bizler, Kanat’ın ölümünün hem nedeni ve hem de sonucuyuz…

(Aradan bunca yıl geçmesine karşın, duygularımda hiçbir değişiklik olmadığını görebiliyorum.)

Kanat, handiyse zorla denilebilecek bir ivmelendirmeyle ‘tıbbı kazanmıştı’. Tıbbı kazanmak Ankara Meydan Muharebesi’ni kazanmaktan daha zor bir olgu olarak beyinlerimize kazınmıştır. (Kapitalist beyinlerimize.) Yakın çevresinin zoruyla (aslında tüm kapitalist değerlere teslim olanların zoruyla) tıp eğitimi görmesi ve insanlara (paralı olanlara) sağlık hizmeti sunması buyruklanıyordu. Oysa Kanat, yine bir başka kapitalist düzlem olan konservatuarın tiyatro bölümünde okumak istiyordu. Yalnız kalan Kanat, tek başına kapitalist değerlerin tümüne göğüs geremedi. Zaten göğüs kafesi daracık ve incecikti. Boyun eğmek zorunda kaldı ve uyuşturucuyu yoldaş belledi. İki yoldaş ölünceye dek birlikteydiler. Keşke Kanat’ın sonu böyle olmasaydı. Keşke Kanat, sosyalizm denilen kavganın ayrımında olabilseydi. Keşke biz, üzerimize düşen görevi yerine getirebilseydik. Keşke…

(Doğal ki, bu “keşke”lerin hiçbir yararı olmadı, olmayacak!..)

Olmadı… Biz, görevimizi yerine getiremedik. Daha son kavga verilmedi ama, kavganın bu bölümünü yitirdik. Kahrolsun demekle kapitalizm yok olabilseydi keşke…

(“Kahrolsun” demekle tiyatro da olmuyor!..)

Tıbbın yapay ışıklı koridorlarından Adli Tıbbın nemli morguna hızlı bir geçiş yapan Kanat, gövdesi belli olmayan martının kanadı olarak usuma yerleşti ve sonsuza dek çıkmayacak imge evrenimden…

(Gerçekten, benimle birlikte varlığını sürdüren bir şiir demeti olarak yaşıyor Kanat!..)

Ankara Birlik Tiyatrosu’nun Kocamustafapaşa’daki yarı karanlık salonunda tanıdığım Kanat’ı, bir insandan öte, bir tiyatro perisi olarak duyumsadım hep. Her şeyin metalaştığı bir dünyada, sanatın satın alınamaz boyutunu yüreğinde bir mermi gibi taşıyan Kanat, hepimizin teslim olmuşluğuna bir tokat gibi inerek, gökyüzünün en derin yerine göçtü. Tüm Tanrıların yukarısında boy veren Kanat, o hüzün dolu yüzüyle küfrederek bakıyor. Ve soruyor: Neden sanatın sınıfsal boyutunu anlatmadınız bana? Neden kavga etmesini öğretmediniz? Neden politik tiyatronun temelinin neliğini kavratmadınız? Yoksa siz de bilmiyor musunuz? Yazıklar olsun size…

(Emek adına, adını Emek ile ifade eden gazetelerin; “halktan ve emekten yana Zeki Göker öldü” diye slogan attığı ve anlamsız gözyaşı döktüğü günümüzde, Kanat Güner’i unutmadığımı bir kez daha duyururum!..


Not: Başlı başına birer paragraf olan, parantez içerisindeki yazılar “yeni”dir. Diğerleri, mayıs/1998 tarihli MuM kültür-sanat dergisinde yayımlanmıştır. Tek bir harfine bile müdahale etmedim…

Önemli not: Başta cezaevleri olmak üzere, devrimci mücadelenin sürdüğü her yere ulaşan dergimizi, “devrimci” olduğunu iddia eden kurum, kuruluş ve kişilerin görmemesi olanaksız!..

Çok önemli not: Kendi “kadrosunda” bulunan oyuncuların savrulmasına göz yuman bir tiyatronun (Ankara Birlik Tiyatrosu), neden devrimci tiyatrolardan adam “bağladığını” ölünceye dek sorgulayacağım…Çok çok önemli not: Ölmeden yarım saat önce bana; “Keşke tiyatro yapabilseydim de bu uyuşturucu batağına saplanmasaydım!”diyen Kanat’ın serzenişini sonsuza dek içimde taşıyacağım!..

Tıklayınız: Bit Pazarı

Kanat Güner sahnede!

''Eroin Güncesi'' sahneye taşındı


"Eroin Güncesi" adıyla kitap olarak yayınlanan günlük, Adana Devlet Tiyatrosu (ADT) sanatçısı Şekip Taşpınar tarafından oyunlaştırıldı.Oyun, ilk kez Adana’da sahnelendi.

13 Kasım 2007 Salı

Adana Tiyatro Derneği'nin organizasyonuyla Sabancı Kültür Merkezi Tiyatro Salonunda sanatseverlerle buluşan ve Güner’in hikayesinin anlatıldığı "Eroin Güncesi" adlı oyunda Müge Taşpınar, Hakan Hançerli, Sibel Yıldız, Arzu Demet Karaakın, Mahmut Hazım Kısakürek, Merve Konuk, Mehmet Yasıru, Bülent Uz, İrfan Aydoğan, Mehmet Ali Çözer, Feryal Kılızlı, Begüm Ceyhan, Umut Altunordu, Demet Boci rol aldı.

Projektöre yansıtılan görüntülerle desteklenen oyun, ilk gösterimi sona erdiğinde, tiyatroseverlerce dakikalarca alkışlandı.

Kitabı oyunlaştıran ve oyunu yöneten Şekip Taşpınar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Valilik ve ADT’nin verdiği destekle hazırlıkları tamamladıklarını söyledi.

Oyunu yaklaşık 8 ayda yazdıklarını, 2 ayda provaları tamamladıklarını ifade eden Taşpınar, hazırlık sürecinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri ve pedagoglardan da destek aldıklarını belirtti.

Taşpınar, oyunun 13 yaş üzerindeki seyircilere hitap ettiğini kaydederek, şöyle konuştu:"Herkesin ders çıkarabileceği bir hayatı sahneye taşıyarak, özellikle gençlere uyuşturucunun ne denli zararlı olduğunu anlatacağız. Bu oyuna veli, öğretmen ve öğrencilerin birlikte gelmesini istiyoruz. İlk gösterimimizde Enver Kurttepe, Cumhuriyet ve Borsa liselerinin öğrencileri salonumuzu doldurdu. Sosyal sorumluluk çerçevesinde birçok liseyi oyunumuzda ağırlamak istiyoruz. Uyuşturucu yaşının 13-14’e indiği hesaplanırsa bu oyunun özellikle aileler ve genç kesime ulaşması bizi mutlu eder."

Oyunu hazırlarken çok duygusal anlar yaşadığını söyleyen sanatçı Taşpınar, şunları kaydetti:"Bir insanı öldükten 10 yıl sonra yeniden yaşatmak çok zormuş, onun gibi düşünmeye çalışmak, onu anlamak... Kanat Güner’in hayatına baktığınızda tek isteğinin sevgi olduğunu ve yalnızlıktan korktuğunu görürsünüz. O, yıllar önce aramızdan ayrıldı. Ancak, bu oyunla belki de hiç olmadığı kadar aramızda.

Sırf birilerinin işine yarasın, yaşadıklarından ders çıkarılsın diye hayatını hiç çekinmeden, bütün çıplaklığıyla anlatması takdir edilir." Taşpınar, oyunun 26 Kasım, 2 Aralık ve 9 Aralıkta yeniden sahneleneceğini belirtti.

Tıklayınız: Milliyet

'Totlar'ın yazarı: Istvan Örkeny...

Tıklayınız: "Totlar" Macaristan'da ve Kutulaştırma

'Totlar' Macaristan'da...


THEATRUM SZİNIAKADEMIA

Tıklayınız: theatrum.hu ve Kutulaştırma

KUTULAŞTIRMA

Tiyatral sorumluluk alanların, siyasal sorumluluk almadığı; siyasal sorumluluk alanların da, tiyatral sorumluluk almadığı bir süreçten geçiyoruz...

Coşkun Irmak; tiyatral sorumlulukla, siyasal sorumluluğu dengeleyebilen, bireşimleştirebilen, işlevselleştirebilen... bir sanatçı...

Siyasal söylem ve eyleme sahip olan Irmak; tiyatral söylem ve eylemi de kristalize edebilme yeteneğine sahip...

Prof., Doç., Dr. gibi akademik kariyere sahip olmalarına karşın, salt tiyatral alana tutsak olup, siyasal açılımın ayrımında olmayan bir alanda sanat yapmak, inan olsun, bana çok büyük acı veriyor...

Siyasal söylem ve eylem içerisinde bulunmalarına karşın, tiyatral olandan bihaber olan büyük bir kitlenin varlığını duyumsamak da, bana çok büyük acı veriyor...

Coşkun Irmak gibi, hem de, devlete "iş yapan" tiyatro sanatçılarına sahip olduğumuz için çok büyük sevinç duyuyorum...

Türk ve Kürt faşizminin ayyuka çıktığı, Amerikan emperyalizminin uşağı olmanın geçer akçe sayıldığı bir süreçten geçerken, Coşkun Irmak'ın yazısı, son derecede altın değerinde bir yazı (HB):


Coşkun Irmak
12 Kasım 2007


Gyula Hay, “At” adlı oyununda, Caligula’ya şöyle söyletir: “Her toplum hak ettiği şekilde yönetilir”. Peki, faşist, emperyalist yönetimlerden kurtulmak için; bu türden yönetimlerin baskısı altında olan toplumlar ne yapmalı? “At”da Caligula’nın sözlerinden yola çıkacak olursak; faşist, emperyalist yönetimlere de anlayacakları dilden karşılık vermek gerek. Faşizmin demokratik seçimlerle iktidara geldiği görülmüştür de, iktidardan aynı şekilde gittiği pek görülmez. Çünkü, bu türden yönetimler için demokrasi ve demokratik yöntemler, asıl amaca giden yolda kullanılıp, işi bitince de atılacak araçlardır.

Günümüz dünyasının tartışılmaz gerçeği, ABD emperyalizminin, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, dünyayı kendi emperyal çıkarlarına uygun olarak yeniden düzenleme politikasıdır. ABD, kendi ulusal çıkarlarını emperyalist düzlemde alabildiğine savunur ve tahkim ederken; kendine hedef seçtiği ulus devletlerin varlık haklarına müdahale etmekte ve parçalamak için terör dahil her yolu fütursuzca kullanmaktadır. Aynı yaklaşım, AB-Türkiye ilişkilerinde de açıkça görülüyor. Bu durumda, şu sözü yineleyelim: “Her toplum hak ettiği şekilde yönetilir”.

ABD’nin saldırısı, işgali ya da tehdidi altında olan toplumlar, teslim olurlarsa, hak ettiklerini bulmuş olurlar. Ama ya kimlik, kişilik sahibi toplumlar, ABD tehditlerine, saldırılarına ya da işgaline karşı direnmek isterlerse, nasıl bir yol seçmeliler? Türkiye, ABD ve AB’nin açık ya da gizli saldırı ve tehditlerine karşı nasıl bir yol seçmeli? ABD ve AB’nin “anlayacağı yol”, nedir?

Uygar olmanın gerektirdiği; anlaşma, uzlaşma yoludur. Ancak gerçek uzlaşma ve anlaşma ancak eşitler arasında ve taraflar için aynı şekilde işleyen kuralların varlığıyla olanaklıdır. Böyle bir durum yoksa?

İtidal ve sağduyu, karşılıklılık ve denge temelinde varolan, paylaşılan bir duyguysa, anlamlıdır. Aksi bir durum, güçsüz tarafın, güçlü tarafa teslim olmasından başka bir anlam taşımaz.

Nefs-i müdafaa, hukukta yeri olan bir kavramdır. En temel hakkı içerir: Varolma hakkını!

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, ABD ve AB’ye karşı varolma ve yaşama hakkını koruma refleksini kullanmak ya da kullanmamak seçimiyle karşı karşıya.

***

Tiyatro sanatının, bugün, şimdi, şu anda varolan bir sanat olduğu; doğası gereği, halkın, güncel üzerinden atan nabzını yakalayabildiği oranda can kazandığı, bilinir. Toplumsal bir muhasebeye zemin olabilmesi de ancak böylelikle olanaklıdır.

Günümüzün en temel çelişkisini ıskalayan bir tiyatro, ne kadar tiyatro olabilir?

Yaklaşık bir yıl önce, Çankaya Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda bir oyun sahnelemem istenmişti benden. O zamandan bu yana oyun seçimi üzerinde görüştük. Çeşitli oyunlar gündeme geldi. 22 Temmuz genel seçimleri öncesi, bir oyun üzerinde karar kılmıştık. Fakat seçimler sonrası ortaya çıkan siyasal ve toplumsal manzara, yeniden düşünmemizi gerektirdi. Sonunda, Macar yazar Istvan Örkeny’nin “Totlar” adlı oyunundan günümüze uyarladığım, “Kutulaştırma” adlı oyun üzerinde karar kıldık.

Oyunun konusu hakkında kısaca şunlar söylenebilir:

Macar kökenli Amerikalı olan Tot Ailesi’nin oğlu Gyula, Amerikan ordusunun bir askeri olarak, Irak’ta savaşmaktadır. Savaş koşulları, Gyula’nın komutanı olan Binbaşı’nın ruh sağlığını olumsuz etkilemiştir. Binbaşı, iki haftalık iznini, Gyula’nın ısrarlı önerisi karşısında, Amerika’da, Tot Ailesi’nin yanında geçirmeyi kabul eder. Amerika’da, sessiz, huzur dolu, orman içindeki bir taşra kasabasında yaşayan Tot Ailesi, oğullarına daha rahat yaşam koşulları sağlayabileceği umuduyla, Binbaşı’yı ağırlarlar ve O’nu iki haftalık izni boyunca mutlu etmeye çalışırlar. Bunun uğruna, kendi yaşama düzenlerini terkedip; huysuz ve kendi yaşam ilkelerini çevresine körü körüne dikte etme alışkanlığına sahip Binbaşı’nın koyduğu kurallara göre yaşamaya başlarlar.

Tot ailesinin, boş zamanlarında yaptığı bir iş vardır: Sargıbezi fabrikasından alınan kartonları katlayıp, kutu yapmak. Bu iş, Binbaşı’nın çok hoşuna gider ve gece gündüz, durmaksızın, kör bir inatla ve ısrarla, kutu katlar. Tot ailesini de buna zorlar. Kutu katlama işi bir araç olmaktan çıkmış, amaç olmuştur. Binbaşı, yapılan işe, “kutulaştırma” adını vermiştir ve bu iş O’nun için kutsaldır, insanı sağaltan bir etkisi vardır.

Tot Ailesi’nin, Binbaşı’ya ve O’nun kurduğu “kutulaştırma” düzenine boyun eğmelerinin, oğulları Gyula’ya yararı olacak mıdır?

Baskı uygulayanla, üzerinde baskı uygulanan arasındaki çıkara dayalı uzlaşma nereye ve hangi noktaya kadar sürebilir ve bu uzlaşmanın bedeli nedir?

“Kutulaştırma”, bu sorular karşısında kendi yanıtını getiren bir karagüldürü.

***

Çankaya Belediyesi Şehir Tiyatrosu, günü, gündemi ve halkın nabzını yakalamayı hedefleyen bir tiyatro. Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ın desteğiyle, yürekli bir tiyatro duruşu gösteriyor.

“Kutulaştırma”nın rol dağılımı şöyle: Lajos/Bahadır Tokmak, Mariska/Ebru Üstüntaş, A’gika/Simgem Tokmak, Binbaşı/Yıldırım Şimşek, Postacı/Selahattin Bel, Subay/Yunus Erdem, Akordeoncu/Seçil Besim. Oyunun dekor sorumlusu Hakan Yılmaz, ışık sorumlusu Erdal Kuvanlık, kostüm sorumlusu Simgem Tokmak. Müzik uyarlama Özgür Şener. Reji asistanı Özbir Erciyas.

Doğru bir yerde, doğru bir işe başlamanın heyecanını ve keyfini yaşamak güzel.

Tıklayınız: tiyatrom ve theatrum.hu

Muhbir Mustafa Şükrü Demirkanlı yalan söylemeye devam ediyor hâlâ...

YALAN: 8

Mustafa Demirkanlı demişti ki:

"Büktel sürekli şunu savunur: 'Bu eseri sahneleyecek bir yönetmen yok.' "
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı "Hay Allah")

Mustafa Demirkanlı, parantez içinde ve italik olarak yazıp Büktel'e mal ettiği o sözün kaynağını gösterirse, yani o sözü kendisinin uydurmadığını belgelerse, yani yalan söylemediğini kanıtlarsa, kendisine fotoğraftaki Limousine'i armağan edeceğiz!...

Tıklayınız:
YALAN: 11
YALAN: 10
YALAN: 9
YALAN: 8
YALAN: 7
YALAN: 6
YALAN: 5
YALAN: 4
YALAN: 3
YALAN: 2
YALAN: 1

Mine Ergen yönetiyor...

Mine Ergen'i, ilk kez, Ekim/1988'de tanıdım. Benim gibi uzlaşılması zor bir "eğitmen"den, tiyatro "dersi" almak istemişti...

İşim gereği, her insana gösterdiğim denli yakın (yoksa uzak mı?) ilgime mazhar olan Mine Ergen, çalışkanlığıyla göz dolduran bir yapıya sahip-ti...

"Beni anlayamayan ordu"nun neferi sandığım Mine, koşulların değişmesiyle, Avrupa'da tiyatro yapmaya başladı. Kendi bileceği bir şey...

Zaman zaman e-posta ile bilgi veren Mine Ergen'in ürettikleri hakkında bilgi sahibi olmanızı istedim.

Not: Tam sunuş yazısını bitirip, yayımlamak üzereyken, bir telefon geldi:

"Mine Ergen tiyatroları mı?"

"?!..." (HB)


AVRUPA GENÇLİK KÜLTÜR SANAT FESTİVALİNE
MİNE ERGEN'İN YÖNETTİĞİ ÜÇ OYUN DA KATILIYOR.

AVRUPALI TÜRKİYELİ İŞÇİLER KONFEDERASYONU'NUN
DÜZENLEDİĞİ GENÇLİK KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİNE

MİNE ERGEN'İN YÖNETTİĞİ
ÜÇ OYUN AVUSTURYA'DAN KATILIYOR.



1.OYUN AVUSTURYA İNNSBRUCK GENÇLİK TİYATRO GRUBU İLE

OYUN ADI : 'ASİYE NASIL KURTULUR''
YAZAN : VASIF ÖNGÖREN
YÖNETEN : MİNE ERGEN


2.OYUN: AVUSTURYA İNNSBRUCK ÇOCUK TİYATRO GRUBU İLE

OYUN ADI : ''KRAL ÇIPLAK''
YAZAN : GÜLEN İPEK ABALI
YÖNETEN : MİNE ERGEN


3. OYUN: AVUSTURYA WÖRGL GENÇLİK TİYATROSU İLE

OYUN EVİ : ''AH ŞU BÜYÜKLER
YAZAN : SAVAŞ AYKILIÇ
YÖNETEN : MİNE ERGEN



GENÇLİK KÜLTÜR SANAT FESTİVALİ / YOUTH CULTURE&ART FESTİVAL

TARİH : 17 KASIM 2007 CUMARTESİ
YER : SAALBAU STADTHALLE BERGEN
MARKTSTR 15 60388 FRANKFURT/MAİN

12 Kasım 2007 Pazartesi

8 Kasım 2007 Perşembe

7 Kasım 2007 Çarşamba