T.C.
İSTANBUL
27. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'na
DOSYA NO: 2012/943
1 Ağustos 2012 Çarşamba günü Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya karşı açmış olduğum 50.000,00 TL'lik manevi tazminat davası dosyasına, davanın gerekliliğini kuvvetlendirecek, mahkemenin kanaatini netleştirecek ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından kaleme alınmış ve baştan aşağı yanlış ifadeler içeren "H. HİLMİ BULUNMAZ NEREYE KOŞUYOR?" başlıklı yazısını değerlendirdiğim aşağıdaki belgeyi sundum. Bu belgeleri, bu davayla da ilgili olduğu için, sizin huzurunuza da sunuyorum:
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın "H. HİLMİ BULUNMAZ NEREYE KOŞUYOR?" başlıklı yazısını değerlendirmeye karar vermemin nedeni, hem İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde, hem İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi'nde süren davalara somut dayanak noktası oluşturması, hem bu davalara bakan yargıçların daha rahat kanaat geliştirmelerine katkı sunabileceği olasılığı ve hem de "TÜRKİYE TİYATRO TARİHİ"ne belge oluşturabilecek denli önemli bir eylem sürdeci başlatmasıdır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hüseyin Hilmi Bulunmaz, Tiyatro da yapan ama asıl mesleği kuyumculuk ve elmas kalemleri ihracatı olan bir tüccar. Kamuoyu onu internetten yaptığı yayınlarla tanıdı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, 1972 yılından bu yana tiyatro sanatçılığı yapan, 1989 yılından bu yana profesyonel bir tiyatro sahibiyim. Benim asıl mesleğimin ne olduğuna bir başkası değil, ben karar veririm. Ben, "Bulunmaz Kuyumculuk, Yayıncılık, Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi" Kurucusu ve Genel Müdürü'yüm. Bu şirket, sadece "kuyumculuk ve elmas kalemleri ihracatı" yapan bir şirket olarak sınırlanamaz. Bu şirketin "Ana Sözleşmesi" okunduğunda görülecektir ki, ben, sadece kuyumculuk yapan biri değil, birçok mesleği, birçok işi bir arada yapabilecek birikime, donanıma, insan ilişkilerine sahip biriyim. SANIK, yukarıdaki sözü yazarak, benim yaptığım işleri hiçimsemekte, küçümsemekte, tiyatro kamuoyunu gözünde, beni küçük düşürme gayreti içerisine girmektedir. SANIK, yaptığı bu saptamayla, gerçeğin küçücük bir yanını belirtip, gerçeğin bir kısmını karartmakla, benim yanlış tanınmama neden olmakta. Bu durum da, benim toplumsal konumumu sarsıcı, beni rencide edici bir durumdur. SANIK'ın yaptığı saptama üzerinde biraz daha derinlikli düşündüğümüzde, bu saptamanın, dolaylı bir YALAN içerdiği bile ileri sürülebilir.
Belirsizlik içeren "kamuoyu" sözcüğünü, kavramsal boyutundan soyutlayarak, benim sadece "internetten yaptığı yayınlarla tanınan" bir insan olduğumu dile getirmek, yine, eksik bilgi verilerek yapılan bir bilgi kirliliği, bir dezenformasyondur. Tiyatro kamuoyunu aldatıcı bir niyetle kaleme alınmış bir tümceyi asla ve kesinlikle kabul etmek olası değildir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Genelde saldırgan, zaman zaman da hakaret, hatta açık küfürlere varan yayıncılık anlayışıyla bir hayli tepki aldı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim, "genelde saldırgan" olduğuma dair çok anlaşılır, çok net, çok somut bilgiler vermek yerine, genellemeler yapan SANIK, yine okuyucuyu kandırmaya yönelik faaliyetler içerisine girmeyi yeğlemektedir. Benim, "zaman zaman da hakaret" ettiğimi, özellikle kendisine "hakaret" ettiğimi inandırıcı bir biçimde, mugalata yapmadan, demogojiye başvurmadan, "iki kere iki dört eder" mantığıyla, bütün insanları inandırabilecek bir açıklıkla dile getirebilir mi? Bence, hayır, getiremez. Benim, SANIK'a karşı "açık küfürlere varan yayıncılık" yaptığım nerede, ne zaman, nasıl, hangi biçimde söz konusu olmuştur. Somut belge, bilgi, bulgu, delil, kanıtlarla, linklerle, konuyu derinden ve yakından ilgilendiren bir biçimde yazı yazmak yerine, genelleme yaparak, okurları, hattâ yargı sürecini etkilemek isteyen SANIK, yaptığı bu yanlış yayıncılık sonucu, benim, toplum içinde yanlış tanınmamı hedeflemektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Son olarak tiyatrom.com yayıncısı A. Ertuğrul Timur'a ve tiyatrodergisi.com.tr yayıncısı Mustafa Demirkanlı'ya noterden ihtarname göndererek, adı geçen haberlerin yayından kaldırılmasını talep etti. Her iki yayıncı da sözü geçen haberlerde hiçbir hakaret, rencide edici bir söylem bulunmamasına rağmen, yayıncılık sorumluluğu gereği, talep ettiği haberleri yayından kaldırdı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
www.tiyatrom.com sitesi yayıncısı Ahmet Ertuğrul Timur, daha sonra birçok blog kurarak, benim hakkýmda, müthiş derecede acýmasýz, alakâsýz, küçültücü, hakaret ve küfür içeren yayınlar yapmýþtýr. Benim, yazdýðým eletiriler ve noter onaylý ihtarname göndermelerim sonucu yayýnlarýnýn hemen hemen tümünü silmek zorunda kalmýþtýr. Ancak, elimde, Ahmet Ertuğrul Timur'la ilgili olarak birçok belge var ve ben, mahkeme gereksinim duyduðu zaman bu belgeleri, derhal sunabilirim. SANIK da, benim hakkýmda HAKARET, ÝFTÝRA, KÜFÜR, NEFRET, YALAN içeren birçok yazı kaleme almıştır. Bunlardan sadece bir tanesini savcılığa şikâyet eder etmez, savcılık derhal soruşturma başlatıp, kovuşturma yürüttükten sonra, Ýstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda "HAKARET" suçundan "KAMU DAVASI" açýlmýþtýr. Ben de, bunun üzerine, uzun yıllardır bana karşı "NEFRET DUYGUSU ÖRGÜTLEYEN" yahıs hakkında, mahkenizde manevi tazminat davasý açmak zorunda kaldım.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
A. Ertuğrul Timur, ayrıca H. Hilmi Bulunmaz'a gönderdiği mail'de notere gerek olmadığını, yazı içeriğiyle ilgili kişilerin talebi halinde zaten kaldıracağını belirtti. Mustafa Demirkanlı ise yanıt yazma ve aynı şekilde kendisi ile ilgili haberlerin de tiyatroyun.blog.spot'dan kaldırılmasını talep etme gereği duymadı, çünkü H. Hilmi Bulunmaz talep etmesine ve talebi yerine getirilmesine karşın A. Ertuğrul Timur'un talebini karşılamadığı gibi eski söylemini (Küfür ve hakaret dolu) sürdürmeye devam etti.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ahmet Ertuğrul Timur ve suç arkadaşı Mustafa Şükrü Demirkanlı, şimdiye dek, o kadar çok "HAKARET", "İFTİRA", "NEFRET DUYGUSU", "YALAN" içeren yazılar yazdılar ki, bunların bir kısmını, zâten daha önce, mahkemenize de sunmuştum. SANIK'ın SUÇ içeren yazılarını, 17 Mart 2008 tarihinde İstanbul 3. Sulh Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'na onaylatmama karşın, bu resmî nitelik kazanan belgeleri bile, hiçbir uyarı yapılmamasına karşan silip yok etmiştir. Bu durum da, onun, yukaradaki beyanında doğru söylemediğinin, YALAN söylediğinin somut kanıtıdır. SANIK, hiçbir somut belge, bilgi, bulgu, delil ve kanıt göstermeksizin, yine "Küfür ve hakaret dolu" sözlerini kullanıp, beni, toplum içerisinde küfürbaz ve haraket etme alışkanlığı olan bir çaresiz gibi göstermeye devam etmektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
H. Hilmi Bulunmaz'ın kim olduğunu, ilişkilerini, değişen tavırlarını, ilkesizliklerini kısa kısa özetleyeceğimiz bu haber-yorum'un dışında -yürüyen davaların haberleri hariç- başkaca bir haberde ismi dahi bu sitede yer almayacaktır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim, kişi, kuruluş ve kurumlarla kurduğum ilişkileri, âdeta gayrimeşru, illegal, yasadışıymış izlenimi verecek bir biçimde kaleme alan SANIK, böylelikle benim yanlış tanınmama neden oluyor. Benim, "değişen tavırlarımı" bile, âdeta karakter bozukluğu izlenimi verir gibi bir mantık silsilesinin içerisine boca eden SANIK, böylelikle, benim, ilkesiz bir kişilik taşıdığım kararı verilmesine neden olmak istiyor. Benimle ilgili olarak "yürüyen davaların haberleri hariç" hiçbir haber ve/ya yoruma yer vermeyeceğini dile getiren SANIK, âdeta, benim dışımda, herhangi bir konu hakkında yazı yazmamaya yemin etmiş gibi görünüyor. Bu durumu somutlayan belgeleri tek tek sunacağız.
***
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Mehmet Akan, Lale Oraloğlu gibi ölüm döşeğindeki sanatçılara “kralın soytarısı ölecek” türü yakıştırmaları ile tepki topladı. Kültür Bakanlığı'ndan yardım alan tiyatroları “Çanak Yalayan Köpek” olarak resimleyip tasvir etmesiyle tepki aldı, -şu sıralar dava edilir korkusuyla bu tavrından vazgeçti- kendisinin de yıllar önce aynı destekten yararlandığı belgeleriyle açıklandığında konuyu değiştirip, ben söylemiştim gibi tuhaf açıklamalar yaptı. Uzunca bir dönem tiyatro yazınında saygın bir yer edinmiş “tiyatrom.com sitesinin yazarları şerefsizdir” türü genellemeyle tiyatro dünyasını karşısına aldı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, Mehmet Akan, ölüm döşeğindeki sanatçılara, sadece "kralın soytarısı ölecek" türü yakıştırmalarda bulunmadım.
Ben, Mehmet Akan hakkında aynen şunları yazmıştım:
Mehmet Akan yoğun bakıma alınmış...
Cuma, 07 Temmuz 2006
12 Eylül Faşizmi ülkemizin “miladı” sayılır. Cuntanın tüm ülkenin özgürlüklerini askıya aldığı gün, birçok kişi ve kuruluş “nasıl teslim oluruz?” sorusuna yanıt arıyordu. Dostlar Tiyatrosu ve “emekçileri” de bu soruyu nesnel olarak soranlardan…
Cunta iktidara el koyduğunda, Mehmet Akan Dostlar Tiyatrosu’ndaydı ve “sanırım” yine nesnel anlamda bu sorunun yanıtını arayan “emekçiler”dendi. Gel zaman git zaman zaten ödünç alınmış sosyalizm lafı rafa kaldırıldı ve televizyon gülü olmaya karar verildi. Şişede durduğu gibi durmayan faşizm, birçok kişi ve kuruluşla birlikte Mehmet Akan’ı da teslim almıştı. O dizi senin, bu dizi benim koşturan Mehmet Akan, Bizimkiler dizisinin apartman yöneticisi Sabri Bey olduğunda, kendi yazgısını da belirlemişti. Halkın ruhunu yok eden televizyon canavarına ruhunu teslim eden Mehmet Akan, yıllar önce ölmüştü. 67 yaşında bir ceset olan Akan’ın fiziksel ölümü pek bir anlam taşımıyor...
Ben, Mehmet Akan hakkında yazdığım yazının neresinde “kralın soytarısı ölecek” türü yakıştırmalar yapmışım? SANIK'ın elinde bir belge varsa, suçlayan taraf olarak, bu belgeyi göstermeli, bunu mutlaka söylemeli, bunu yazmalıdır.
SANIK, “Çanak Yalayan Köpek” konusunda da, tam olarak doğruyu söylemeyerek, doğrunun önemli bir kısmını saklayarak, dolaylı olarak YALAN söylemeye devam etmektedik. Ben, "Çanak Yalayan Köpek" konusunun hiçbir zaman için davalık olabilecek bir durum içermediği için, bu yayınını hâlâ sürdürmekteyim. Bu konuyla ilgili olarak herhangi bir belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt istendiğinde, tabii ki, bu isteği derhal yerine getirebilirim.
Benim, "Kültür Bakanlığı Desteği" aldığımı, SANIK'ın sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, zâten biliyordu. Ayrıca, ben de, kendisine sözlü olarak, "Kültür Bakanlığı Desteği" alarak yanlış yaptığımı dile getirmiştim.
SANIK, tiyatrom.com yazarlarına söylediğim yanlış sözler için yaptığım "ÖZÜR DİLEMEDEN" asla ve kesinlikle bahsetmiyor. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da, suçlayan taraf belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt göstermek zorunda olsa da, mahkemenin, benden belge istemesi durumunda, bu belgeyi de derhal sunacağımı beyan ederim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Kişilere ve topluluklara hakaretle sınırlı kalamayıp, Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneğini Ku Klux Klan örgütüne benzetmiş, derneklere de hakaretler yağdırmıştı. Özdemir Nutku’nun Coşkun Büktel’i mağdur ettiğine dair iddiayı, kanıtlanmış ve resmileşmiş bir karar olmamasına karşın ellerindeki videoyu kendi bakış açılarıyla yorumlayıp kesin kanıt sayarak iftira denilebilecek boyutlarda iddia ve saldırılarda bulundu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim kişilere, topluluklara hakaretle sınırlı kalmadığımı somutlamak yerine, yine soyut ve genel sözlerle işi geçiştiren SANIK, bilginin kırıntısını bile vermeyerek, dolaylı YALAN söylemeye devam ediyor hâlâ. Oyun Yazarlı ve Çevirmenleri, sadece ve yalnızca devlet kurumlarına oyun satıp para kazanmak için kurulmuş bir örgüttür. Bu örgütün yöneticilerinin bir kısmı, bana karşı düzenlenen "LİNÇ KAMPANYASI" sürecinde etkin rol almışlar ve hattâ bu örgütün üyelerinden Prof. Dr. Nurhan Tekerek, kendisine asla ve kesinlikle hiçbir hakarette bulunmamama karşın, bana karşı bir "KAMU DAVASI" açtırmayı başarmıştır. Dava sonuçlanmak üzeredir. Sanırım, bu dava dosyası incelendiğinde Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği'nin nasıl bir örgüt olduğu konusunda ipuçları elde edilebilir. SANIK, yine belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt göstermek, somut konuşmak yerine, genellemeciliğe gitmiş ve soyut konuşmuştur. Ben, hiçbir derneğe hakaret etmediğim için, hiçbir dernek, benim hakkımda hiçbir dava açtırabilme gücüne sahip olamadı. Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği Kurucu Üyesi, İlk Başkanı, Onur Üyesi Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun, "Theope" adlı oyunun yazarı ve "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'e attığı iftira CD kaydıyla kanıtlanmıştır. Bu CD, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları'na ait bir belgedir. Bu belge de istenildiğinde, derhal sunabilirim. Bu CD izlendiğinde, benim, bizim Prof. Dr. Özdemir Nutku'ya iftira attığımız değil, Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun, "Theope" adlı oyunun yazarı ve "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'e iftira attığı çok net olarak görülebilecektir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Facebook üyesi oldukları için genç kızların fotoğraflarını ters çevirip yayınlayıp altına bataklık gülleri şeklinde başlıklar attı. Kendi kızı, oğlu, eşi ve oyuncularının da facebook'a üye olduğundan söz edildiğinde aile üyelerime saldırılıyor derken, kendisi onlarca genç kızı bataklık gülü olarak onlarca kez yayınlamaktan geri durmadı. Her seferinde Coşkun Büktel tarafından eleştirilmedi bile...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Nerede belge, nerede bilgi, nerede bulgu, nerede delil, nerede kanıt? Yok... Ne zaman oldu ki? SANIK, belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt göstermek zorunda mı? Evet, göstermek zorunda. Çünkü, bir kişi, bir kişi hakkında, herhangi bir iddiada, herhangi bir suçlamada bulunduğunda, bu iddiasını, bu suçlamasını temellendirmek için, mutlaka, ama mutlaka belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt göstermek zorundadır. Bu, evrensel bir hukuk zorunluluğudur. İddia sahibi, suçlayan kişi, iddiasını, suçladığı konuyu tartışılmayacak bir kesinlikle kanıtlamalıdır. Ancak, mahkeme, bu konuda, benden bir belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt isterse, ânında, derhal, hemen, ivedilikle bu konudaki kanıtları mahkemeye sunabilirim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Elinde hiçbir kanıt olmaksızın ve adli hiçbir girişimde bulunmaksızın “Burak Caney” adıyla yayın yapan -ahlaksız, sanal, ne idüğü belirsiz- kişiyi bazı insanlarla özdeşleştirmeyi tercih etmiş, “Burak Canay O.. Ç..dur ve şunlar şunlar Burak Caney’dir” türünde söylemlerle ve hayali kişiyi gerçek kişilerle özdeşleştirme yoluyla hakaretlerini açık, ağır küfürlere dek dönüştürdü.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, daha önce, defalarca, kerelerce, kezlerce dile getirmiştim; ben, bana noter onaylı ihtarname gönderene noter onaylı ihtarname gönderirim, beni savcılığa şikâyet edeni savcılığa şikâyet ederim, bana karşı "KAMU DAVASI" açtırana "KAMU DAVASI" açtırırım, beni mahkemeye vereni mahkemeye veririm ve bana tazminat davası açana tazminat davası açarım yada LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisinden herhangi bir kişi, kuruluş, kurum, bana karşı herhangi bir hukuksal süreç başlatırsa, ben, bu LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisindeki herhangi bir kişiye karşı, benim istediğim bir zamanda hukuk süreci başlatırım. Benim bu ilkemi bilmesine karşın, bu ilkemden asla bahsetmeyerek, âdeta delilde karartma yaparak, yani bilginin belli bir kısmını gizleyerek okura seslenen SANIK, bilgi kirliliği oluşturmakta, dezenformasyon yapmakta, dolaylı olarak YALAN söylemektedir. Buradaki amaç, benim hakkımda, tiyatro kamuoyunda eksik, hatâlı, yanlış bir izlenim oluşturmaktadır. Bence, BURAK CANEY, ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI yada onun LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisindeki suç ortağı AHMET ERTUĞRUL TİMUR'dur. Eğer, BURAK CANEY adlı İnternet sapığının kullandığı IP bulunduğunda, tespit edildiğinde, sonuç derhal ortaya çıkacaktır. BURAK CANEY adlı İnternet sapığı, AHMET ERTUĞRUL TİMUR yada ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI değilse, 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisindeki bir başka kişi, mutlaka, ama mutlaka BURAK CANEY'in ta kendisidir. Ben, bana karşı, www.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.comwww.facebook.com adlý sosyal paylaþým sitesinde bir LÝNÇ KAMPANYASI (BÝRÝNCÝ LÝNÇ KAMPANYASI) baþlatan BURAK CANEY adlý Ýnternet sapýðýna karþý sert söylemler geliþtirmeme karþýn, SANIK'a karþý herhangi bir hakarette bulunmamaya büyük bir özen gösterdim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Yazılı yayınla sınırlı kalmayıp, kamera karşısına geçerek küfür ve hakaretlerini sürdürdü. Oyuncularını da kullanarak Tiyatro... Tiyatro... Dergisi üzerine işetmek, dergiyi köpeğine parçalatmak gibi tahrik edici bir tarzı sürekli yineledi. (Bu videoları artık yaynda değildir, açılmamaktadır, nedeni ise tahmin edilmektedir)
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Nerede belge, nerede bilgi, nerede bulgu, nerede delil, nerede kanıt? SANIK, kendini bir "KANAAT ÖNDERİ" olarak görüyor olmalı ki, o söyleyecek, okurları inanacak. İnanılır gibi değil. Peki, madem ki, kendisi yaralayan, hukuksal olarak hak elde ettiğini sandığı bu eylemler için, kendisi neden suç duyurusunda bulunmadı yada hâlâ bulunmuyor. Daha önce bir suç duyurusunda bulundu ve o dava sonuçlandı. Daha önce, LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ üyelerinden ÖMER FARUK KURHAN, benim hakkımda "KAMU DAVASI" açtırmayı, avukatları Uğur Demirci Tosun ve İnan Yılmaz sayesinde başarmasına karşın, bu davadan BERAAT ettim. Yine ÖMER FARUK KURHAN, avukatları Uğur Demirci Tosun ve İnan Yılmaz sayesinde, tam tamına 25.000,00 TL'lik bir manevi tazminat davası açtırdı, ne var ki, aradan iki yılı aşkın zaman geçmesine karşın, henüz hiçbir şey elde edemedi. LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ'nün başına çekenlerden Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi GÜLHAN AVŞAR (ki SANIK'ın patronudur), benim hakkımda bir "KAMU DAVASI" açmayı, ancak ve ancak avukatı Burhan Gün sayesinde elde etti ve o da, sadece ve yalnızca iki duruşma sürem "KAMU DAVASI" sürecinden herhangi bir sonuç elde edemediği gibi, bu dava da benim lehime sonuçlandı. SANIK'ın iddia ettiği, beni suçlmaya çalıştığı gibi, benim çekmiş olduğum, herhangi bir video, yasal bir süreç yada video paylaşım sitesinin ülkemizden çekilmesi sonrası yayından kaldırılmamışsa, benim istencimle asla ve kesinlikle yayından kaldırılmamıştır. Herhangi bir şeyin nedenini tahmin etmek, tamamıyla bir beyin sulandırmak, mide bulandırmak, bilgi kirliliği oluşturmak, dezenformasyon yapmak, yargıyı yanlış yönlendirmek, devam eden davaları olumsuz yönde etkilemektir. Herhangi bir suçlama tahminlere dayanarak değil, belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt ve tanıklara dayanarak yapılabilir. İşte o zaman durum, somut bir hâl alır; yoksa soyut olarak kaldığı gibi, genellemeciliğin ötesine asla gidilemez.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
En hafif hakaretleri “dangalak” şeklinde yapan/yapmaya devam eden Bulunmaz, kişilere lakap takmayı, alaycı başlıklar atmayı sürdürürken öte yandan “Bu kişi internette bizim bu başlıklarımızla bulunuyor” şeklinde ifadelerle adeta biz böyle hakaret eder, küfür eder sizin adınızın internette bu şekilde yer etmesini sağlarız, rezil olursunuz gibi bir tehdidi de sürekli vurguluyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, ben, "dangalak" sözcüğünü zaman zaman kullanmayı seven bir yazarım. Dangalak sözcüğü, sözlüğe kenar süsü olsun diye değil, Türkçe dilinde kullanılması için konulmuştur ve sözlük anlamı şudur; "akılsız, düşüncesiz"... Ben, herhangi bir konuda akıl edebilecek, düşünce geliştirebilecek durumda olmayan bir insana, her zaman için, "dangalak" demeyi yeğleyen yazarlardan biriyim. Bu, benim yazarlık hakkımdır. Ben, bu hakkı, Türkçe dilindeki sözlüklerin bana sağladığı olanaktan yararlanarak elde ediyorum. Benim hakkımda, belge göstermeden, bilgi sunmadan, bulgu bulmadan, delil ileri sürmeden, kanıtlara başvurmadan, sürekli olarak aynı yinelemelerde bulunan SANIK, bozuk bir plak gibi, ikide bir "HAKARET, KÜFÜR" sözcükleriyle kurguladığı yazısında, benim hakkımda hatâlı, yalan, yanlış bir izlenim elde edilmesi için müthiş bir çaba harcamaya devam ediyor hâlâ.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hilmi Bulunmaz’ın adeta çıldırmış gibi tiyatro kişilerine, yazarlarına, hocalarına, derneklerine karşı bu akıl almaz saldırısı, hakaretleri artarak sürerken en son evvelki yıl bir grup tiyatro yayıncısı bir araya gelip öncülük ederek bu tutumu değerlendirmiş ve Hilmi Bulunmaz’ı ve ona büyük ölçüde destek veren, Hilmi Bulunmaz’ın hakaretlerini sitesine taşıyan ve yer yer kendisi de bu küfür ve hakaret sözcüklerini tekrarlayan Coşkun Büktel’e karşı bir kınama metni kaleme almış ve bu kınama metnini de imzaya açarak çok sayıda tiyatro yayınından, tiyatro sivil kuruluşundan ve bini aşkın tiyatrocu ya da tiyatroseverden destek alarak bu kınama metnini yayımlamıştı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
"Hilmi Bulunmaz adeta çıldırmış" demek, çok ağır bir "HAKARET" suçudur. "Çıldırmak"ın sözlük anlamı; "delirmek, aklını oynatmaktır"... Böyle bir HAKARET suçu işlemek için, sanırım, herhangi bir kişinin delirmesi, aklını oynatması gerekir kanısındayım. Benim, tiyatro kişilerine, yazarlarına, hocalarına, derneklerine karşı akıl almaz bir saldırıda bulunduğumu, belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt sunmadan iddia etmek, benim özlük haklarıma, benim düşüncemi ifade etme hakkıma, benim yasalardan ve anayasadan aldığım vatandaşlık haklarıma somut bir saldırıdır. SANIK, bu iddia ve suçlamaları somutlamalıdır. Mahkeme, SANIK'ın sunması gerektiği belge, bilgi, bulgu, delil ve kanıtları benden isterse, yasalar bunu emrederse, ben, bunların tümünü derhal mahkemelere sunmaya hazırım. Benim hakkımda başlatılan ve evrensel kavram olarak tüm dünyaya yansımış dille söylersek "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" için bir grup tiyatro yayıncısı değil, tam tamına 1100 KİŞİLİK BİR LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ oluşturuldu ve LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ'nün elebaşlarından biri de ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'dır. Bunun belgelerini de, en kısa zamanda bu dosyaya ekleyeceğim. Yani, bir grup değil, bir ânda, bir saman alevi gibi başlayıp biten 1100 KİŞİLİK BİR LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ söz konusudur.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Kınama metni hiçbir şekilde H. Hilmi Bulunmaz yahut Coşkun Büktel’in yayıncılığına son vermesini, yayın yapmamasını dile getirmediği gibi tersine küfür yayıncılığına son verilmesini salık vererek bir anlamda yayıncılıklarını teyit ediyor; küfürsüz, hakaretsiz sürmesini, Temiz Yayıncılık yapılmasını vurguluyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim yayıncılık yapmamı, resmî olarak mahkemeden isteyen avukat Burhan Gün, aynı zamanda, ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın da avukatıdır. Bunun belgesi de istendiğinde derhal sunulacaktır. Bu belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren dava dosyasından (DOSYA NO: 2010/337) da elde edilebilir. SANIK'ın avukatı Burhan Gün, ilgili dosyadan önce, savcılığa verdiği dilekçede de, benim sahibi olduğum sitenin savcılık kanalıyla kapatılmasını istemiş, tabii ki, savcı, bu dayanaksız isteğe hiçbir zaman için önem verip, böyle saçma bir uygulamaya gidilmesine asla ve kesinlikle olanak vermemiştir. "MOBBING"in, "NEFRET SUÇU"nun tartışıldığı, "ENTELEKTEL LİNÇ KAMPANYASI" sözünün kavramsallaştığı bir süreçte, LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ elebaşısı SANIK'ın bahsettiği YALAN sözlerin üzerini hiçbir gölge kapatamaz. Bahsettiklerinin belgesini, bilgisini, bulgusunu, delilini, kanıtını sunmak zorundadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Fakat Bulunmaz ve Büktel bunu kendilerini susturmaya yönelik bir girişim sayıp "Linç Kampanyası" olarak adlandırmayı ve bu kez de bu temiz yayıncılık çağrısı yapanlara "Linççi" sıfatı takarak hakaretlerini sürdürdü.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, 1100 KİŞİLİK BİR LİNÇ ÖRGÜTÜ kurup, bu LİNÇ ÖRGÜTÜ ile birlikte, beni ve Coşkun Büktel'i, İnternet ortamında da olsa, sanal âlemde de olsa, fiziksel olarak olmasa da, susturmak istemek, benimle birlikte Coşkun Büktel'in sanatsal ifade olanaklarımızı ilelebet ilga ve imhâ etmek istemeniz, tabii ki, bir LİNÇ KAMPANYASI olarak kavramsallaştırılmalıydı ve biz de, böyle bir kavramsallaştırmada bulunduk. Siz, tam tamına 1100 KİŞİLİK bir LİNÇ ÖRGÜTÜ, bir HAKARET ÖRGÜTÜ, bir İFTİRA ÖRGÜTÜ, bir NEFRET SUÇU ÖRGÜTÜ, bir YALAN ÖRGÜTÜ kuracaksınız, biz de, bunu bir LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ diye tanımlayıp kavramsallaştırdığımızda bu size rahatsız edecek. İnanılır gibi değil. Siz, nasıl ki, bize HAKARET ettiğiniz, İFTİRA attığınız, NEFRET duygusu uyandırdığınız, YALAN uydurduğunuz bir metni, “TEMİZ TİYATRO” diye tanımlayıp kavramsallaştırma hakkına sahipseniz, biz de, bize karşı işlenmiş ENTELEKTÜEL LİNÇ suçunu, tabii ki, LİNÇ KAMPANYASI olarak tanımlayıp kavramlaştırma hakkına sahibiz. Bu LİNÇ KAMPANYASI düzenleyicilerini de, en doğal bir hak olarak, LİNÇÇİ diye tanımlayıp kavramlaştırdık, kavramsallaştırıyoruz, kavramsallaştırmaya devam edeceğiz.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Tüm gelişmiş toplumlarda vatandaşlar dilek, istek yada şikayetlerini, yani demokratik haklarını çeşitli yöntemlerle birlikte dile getirirler. Bunun bir yöntemi de imza kampanyalarıdır. Bu zaman zaman bir başbakana yönelik de olabilir yahut bir TV kanalı ya da bir bakana karşı da olabilir. Bu toplu protestolar, kınamalar veya imza kampanyaları hiçbir demokratik ülkede “Başbakanı Linç etmeye kalktılar” ya da “Şu bakanlığı, şu gazeteyi, yayını linç ettiler, etme girişiminde bulundular” şeklinde değerlendirilmez, değerlendirilemez. Bu bir silahlı saldırı değildir, terör değildir, infial ya da toplu direniş, ayaklanma değildir, hedef gösterme değildir. Bu niyette bir metin kaleme alınsaydı elbette diliyle kendini belli ederdi. Toplu olarak hakaret ve küfre maruz kalmış insanların, toplu olarak ve sadece imzayla protesto etmeleri en naif ve en demokratik hakkıdır, bu kullanılmıştır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Tüm gelişmiş toplumlarda değil, tüm toplumlarda, insanlar, dilek, istek yada şikâyetlerini, demokratik bir dille, demokratik bir bağlamda, demokratik bir düzeyde dile getirme haklarına sahiptirler. Nasıl ki, demokratik ülkelerde faşizm bir demokratik suçsa, NEFRET ÖRGÜTÜ kurmak da, NEFRET SUÇU kapsamındaki önemli bir suçtur. SANIK, 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ kurarak, açıkça bir NEFRET SUÇU ÖRGÜTÜ SUÇU işlemiştir, işlemeye devam etmektedir. SANIK, NEFRET SUÇU sürecini, sadece ve yalnızca İnternet ortamında değil, Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne de taşıyarak, “KINIYORUZ!” aldatıcı başlığıyla, hem de Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden aldığı reklâmın ayrıcalığıyla, binlerce insana sunma gayretine girmiştir. Beni ve Coşkun Büktel'i, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde (sanırım Şubat 2009 tarihli sayısında) teşhir etmiş ve bizi bütün tiyatro kamuoyunun hedefine yerleştirerek, bizin ruhsal dünyamızda onulmaz yaralar açma eylemini gerçekleştirmiştir. SANIK, yaptığı eylemin ve örgütlediği 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ'nün legal, meşru, yasal bir şey olduğuna inansaydı, zâten bu eylemi, bir suç duyurusu bağlamında değerlendirip, beni, bizi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyet ederdi. SANIK, yaptığı eylemin, gayrimeşru, illegal, yasadışı bir iş olduğunu kendisi de çok iyi bildiği için, yargı yoluna başvurmadı. Ne zaman ki, benim, bizim verdiğimiz entelektüel mücadele alevlendi, bu kez, 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ'nün tüm suçunu üzerine alıp, benim ve Coşkun Büktel'in hakkında ikide bir suç duyurularında bulunarak, bizim dikkatimizi, sadece ve yalnızca, bu sürece yönlendirip, bizim savunmada kalarak, yasal yola başvurmamızı ve ayrıca bizim yukarıda belirttiğim hukuksal ilkemizden de yararlanarak, bugüne dek çok rahat bir KARALAMA KAMPANYASI yürüttü. Ancak, benim de, her normal insan gibi bir dayanma, bir sınanma gücüm var ve ben de, hem “KAMU DAVASI”, hem de “MANEVİ TAZMİNAT DAVASI” açarak, yasal yola başvurmuş bulunuyorum. SANIK'ın kurduğu LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ ve yaptığı ENTELEKTÜEL LİNÇ eylemi demokratik bir hak değil, benim, bizim en demokratik hakkımız olan ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde BERAAT etmemle haklılık kazanan ELEŞTİRİ HAKKIMIN gasp edilmesi eylemidir. Dolayısıyla bu eylem, benim demokratik hakkımın ihlâlidir. Bu, bir NEFRET SUÇU örgütleme çalışmasıdır. Tüm demokratik ülkelerde, NEFRET SUÇU cezasız bırakılamaz.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Oysa, Bulunmaz ve Büktel yayıncılık üsluplarını kınayan ve buna son verilmesini, temiz bir yayıncılık yapılmasını isteyen bini aşkın kişiyi dikkate almak bir yana “Linççi” olarak adlandırarak sayfalarında bu sıfatla anarak adeta bir öç girişimine dönüştürürken öte yandan mağduru oynamayı denediler.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Zâten bütün mesele buradadır. Bir kişi değil, on kişi değil, yüz kişi değil, tam tamına 1100 kişi, beni ve Coşkun Büktel'i ilelebet susturmak için, bir LİNÇ KAMPANYASI başlatmıştır. Bu durum karşısında dillerimiz, ellerimiz bağlı kalamazdık. Bu NEFRET SUÇU karşısında susup oturamazdık. Yargı sürecinin ağır işlemesi, yargının yükünün fazla olması ve en önemlisi, bana karşı başlatılmayan bir hukuk sürecine karşı, ben, hukuk sürecini ilk başlatan kişi olmayı doğru bulmadığım için, LİNÇ KAMPANYASI hızla, hem de şimşek hızıyla, bir kar topu etkisi yaparak, âdeta bir çığ gibi üzerimize yığıldı. Ancak, artık, biz de, hukuk sürecini başlatıp, kavramları yerli yerine koyarak, bize karşı işlenen bu NEFRET SUÇU sürecinin, bir ENTELEKTÜEL LİNÇ olarak tanımlayıp kavramsallaştırarak, hem yargıya ve hem de “TÜRKİYE TİYATRO TARİHİ” içeriğine armağan ediyoruz.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hukuki Süreç
H. Hilmi Bulunmaz’ın hakaretlerle bezeli yayıncılığının imzayla, kınamayla son bulması bir yana artarak ve genişleyerek sürmesinin ardından demokratik ve insancıl yöntemlerle uyarmanın bir yararı olmayacağını düşünen bazı kişiler bu hakaretlere karşılık hukuki süreç başlattı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Peki, neden “bazı kişiler” de, tamamı, yani 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ değil? İşte, o zaman, savcılar, yargıçlar, Yargıtay, durumu anlayacak ve tüm demokratik ülkelerde NEFRET SUÇU olarak tanımlanıp kavramsallaşan sürece dikkat çekerek, ya "KAMU DAVASI" açmayacaklar yada açtıkları "KAMU DAVASI" sürecini, “ÖRGÜT SUÇU” bağlamında değerlendirebileceklerdi. SANIK, kurmuş olduğu LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ tabanını düşündüğü için, sadece ve yalnızca “bazı kişiler” olarak, münferit bir biçimde hareket etmeyi yeğledi.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Kişiler ve kurumlar Hilmi Bulunmaz’ı tek tek dava etmeye başladı. Ömer Faruk Kurhan, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Mustafa Demirkanlı, Gülhan Avşar, Haluk Bilginer, Av. Burhan Gün, Kemal Aydoğan, Oyun Atölyesi, Av. Mehmet Bozkır bugüne dek somut bir şekilde resmi olarak hukuki süreci başlatmış olan kişi ve kurumlardır. Yeni şikayetlerin de Türkiye'nin dört bir yanından yapıldığı bilinmektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
1 – LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ kurucularından ve bu örgütün elebaşılarından ÖMER FARUK KURHAN'ın İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde, avukatları Uğur Demirci Tosun ve İnan Yılmaz'a açtırmayı başardığı “KAMU DAVASI”, benim BERAAT etmemle sonuçlandı. Yine ÖMER FARUK KURHAN'ın avukatları Uğur Demirci Tosun ve İnan Yılmaz eliyle açmış oluğu 25.000,00 TL'lik MANEVİ TAZMİNAT DAVASI, iki yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, bir türlü sonuçlanamıyor.
2 – LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ teorisyenlerinden Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Öğrenim Kurumu Bursa Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nurhan Tekerek'in, avukatı Burhan Gün sayesinde açtırdığı “KAMU DAVASI” aradan yıllar geçmesine karşın, bir türlü sonuçlanmadığı gibi, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, bir tek duruşmaya bile asla ve kesinlikle gele zahmetinde bulunmadığı gibi, kendisine yapılan çağrılara da pek kulak asmayarak, kendi başlatığı hukuk sürecine saygı göstermemektedir. “KAMU DAVASI”, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda derdesttir.
3 – ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile başlayan hukuk süreci, benim başlatmış olduğum yeni bir “KAMU DAVASI” İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda devam ederken, aynı zamanda, kendisine açmış olduğum 50.000,00 TL'lik MANEVİ TAZMİNAT DAVASI da İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nda sürüyor.
4 -SANIK'ın patronu Gülhan Avşar'ın, avukatı Burhan Gün sayesinde açtırmış olduğu ve İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda görülen ve sadece iki duruşma süren “KAMU DAVASI” da, büyük bir hızla benim lehime sonuçlanmıştır.
5 – Haluk Bilginer, “Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle...” diyerek, ad vermediği için hukuku kendi lehine, kendi çıkarına, kendi menfaatine kullanma yoluna giderken, ben, hiç de pragmatis davranma kurnazlığına gitmeden, “Haluk Bilginer sen YAVŞAKsın!” diyerek, cezayı göze aldım ve böylelikle İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda hüküm giydim. Buna itiraz ettim, yasal süreç devam ediyor.
6 – Avukat Burhan Gün, avukatlık mesleğini duygularına teslim ederek, hukuku kendi amacına, kendi çıkarına, kendi ereğine, kendi maksadına, kende menfaatine kullanmayı yeğlediği için, bir türlü bitmeyen ve İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda süren bir sürece dahil etmiştir.
7 – Kemal Aydoğan, Haluk Bilginer'in rüzgârıyla girdiği ve aynı dosyada bulunan bir kişi olmanın verdiği avantajla, İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'ndaki davadan “galip” ayrıldı. Bu karar itiraz ettim, yasal süreç devam ediyor.
8 – OYUN ATÖLYESİ'nin açmış olduğu “KAMU DAVASI” benim lehime sonuçlandı.
9 – Mehmet Bozkır, avukatlığı kendi menfaatine kullandı. Karar itiraz ettim, yasal süreç devam ediyor.
Yeni şikâyetlerin (İzmir ve Trabzon'dan yapılanları dışta tutarsak) Türkiye'nin dört bir yanında yapıldığı, koskoca bir YALAN hikâyedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Fakat demokratik protestonun durduramadığı H. Hilmi Bulunmaz’ı hukuki süreç de düşünmeye sevk edemediği gibi tam tersine saldırılarının dozu da çapı da genişleyerek arttı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, hiçbir kimseye HAKARET etme, hiçbir kimseye İFTİRA atma, hiçbir kimseye karşı NEFRET SUÇU örgütleme, hiçbir kimseye karşı YALAN söyleme kastıyla hareket etmediğim için, beni, sözüm ona ne demokratik protesto (LİNÇ KAMPANYASI), ne de hukuki süreç (HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI) “düşünmeye sevk edebilir”. Bir suç işlemeyen, bir suç işleme eğilimi göstermeyen, bir suç işleme kastı bulunmayan kişinin, hiçbir çekincesi olmadığı gibi, hiçbir ikirciklenmesi de asla ve kesinlikle bulunmaz. Ben, saldırmıyorum. Benim saldırılarımın dozu ve çapı genişleyerek artmıyor. Ben, en demokratik hakkımı, en hukuksal hakkımı, en yasal hakkımı, en anayasal hakkımı kullanarak, sadece ve yalnızca eleştiriyorum. Bundan neden gocunuluyor? Bir türlü anlayamıyorum.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Alaycı , küstahça ya da hakaret içeren yayınları artık tiyatro dünyasıyla sınırlı kalmıyor bu davaları açanların avukatlarına, hatta bu davalara bakan savcılara, hakimlere, İstanbul Barosuna dek - o da sahtekarlık yaptığı için adliyede, delil karartması yaptığı için İstanbul Barosu da sahtekar bir kurumdur bana göre. 1878 yılından bu yana sabıkası bulunmayan İstanbul Barosu, Linççilerin avukatı olan Burhan Gün'ü sahiplenerek, ki bu Burhan Gün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki basın bürosundaki savcı İsmail Onaran'a benim hakkımda belge verirken, delilde karartma yapmıştır, sahtekarlık yapmıştır, İstanbul Barosu da bu sahtekarlığa, Burhan Gün'e tiyatrosunu teslim ederek yardım ve yataklık etmiştir dolayısıyla benim için İstanbul Barosu'nun hiçbir hukuki temeli kalmamıştır, İstanbul Barosu hukuka aykırı bir kurumdur, kuruluştur.- uzanan bir ivmeyle tırmanıyordu. Her fırsatta adalete güvensizliğini yineliyor “Kaybedersem de kaç paraysa veririm parasını ve aynen devam ederim” türünde lakayt söylemlere dek varabiliyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, her zaman yaptığını yine yapıyor. HAKARET ediyor, İFTİRA atıyor, NEFRET duygusu yayıyor, YALAN söylüyor. SANIK, belge göstermiyor, bilgi vermiyor, bulgu ile ilgilenmiyor, delil desteği sunmuyor, kanıt anlamında herhangi bir kayıt düşmüyor. Benim söylediğim herhangi bir sözün kaynağı gösterilirse, ben de, o kaynaya gidip kontrol ederek, ne söylediğimi anımsar, ona göre bir karşı eleştiri, bir karşı savunma geliştirebilirim. Ortaya söylenmiş, herhangi bir kanıt gösterilmeden dile getirilmiş sözler, bana olduğu kadar, SANIK'ın kendisine de zarar verir. Ancak, SANIK, o denli büyük bir hırsa bürünmüş ki, bırakınız kanıt göstermeyi bir yana, birbirini tutmayan tümceler sıralayarak, gözbağcılık yapmak, “maymuna bak” demekten bir milim öteye asla ve kesinlikle gitmiyor, gitmek istemiyor. Ben, avukatların hiçbirine, evet, hiçbirine asla ve kesinlikle güvenmiyorum. Bunun somut kanıtı da, ben, hemen hemen hiçbir davamda avukat kullanmıyorum. Benim, avukatların hiçbirine güvenmeme hakkım yok mu? Hattâ bir adım öteye gidip, ben, avukatlık mesleğini bile anlamsız buluyorum. Benim, avukatlık mesleğini anlamsız bulma hakkım yok mu? Beni, hangi yasa yargılayabilir, benim, avukatlık mesleğini anlamsız bulmam nedeniyle? Benim, savcılara, yargıçlara, ne zaman, nerede, nasıl, hangi biçimde karşı alaycı, küstahça, haraket içeren bir biçimde davrandığım kanıtlanmazsa, SANIK, suç işlemiş sayılır. Her suç cezasız kalmadığı gibi, SANIK'ın işlediği bu suç da, asla ve kesinlikle cezasız kalmamalıdır. SANIK, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sanat Yönetmenliği ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği kasasından reklâm almayı haksız yere sürdürdükçe, ben, bu haksızlığı gündeme ne zaman getirsem, SANIK, sürekli olarak savcıları ve yargıçları kışkırtma provaları yapmaktadır. Bu kışkırtmayı yaparken de, belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt konusunda son derecede cimri davranmakta, hattâ bu bilimsel araç gerece hiçbir zaman gereksinim duymamaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Öte yandan yüzlerce kişinin adının başına “Linççi” sıfatı eklediği için peş peşe onlarca, yüzlerce davayla karşılaşma riskini de düşünerek olsa gerek “Kendisine dava açmayanları dava etmeyeceğini, dava açanları dava edeceğini” dile getirerek bir anlamda bakın ben de sizi dava ederim gözdağıyla daha fazla kişinin hukuki yola başvurmasının önünü almak istiyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yukarıdaki bölümle, beni tam bir MAFYA gibi gösterme gayretine girip, benim kişilik haklarıma saldırarak, bu bağlamda bana HAKARET eden, bana İFTİRA atan, bana karşı NEFRET duygusu örgütleyen, YALAN söyleyen SANIK, yine okurları, tiyatro kamuoyunu, hattâ ve hattâ hukuk kamuoyunu kışkırtmaya devam ediyor hâlâ. Oysa ben, zaman zaman, benim hakkımda başlatılan LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisindeki kişilerden hangilerini istersem yargı yoluna davet edeceğimi, uygun bir dille sürekli olarak gündeme getiriyorum. Burada bir kez daha yinelemiş olayım ki, ben, 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ içerisindeki kişilerden kimi istersem, yargı yoluna davet edeceğim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Yakın zamana dek dava da açsanız, mahkum da ettirseniz, hapse de atsanız ben yine devam ederim yaklaşımında olan Hilmi Bulunmaz yakın dönemde birden bire bir çok konuda çark etmeye ve o güne dek savunduklarıyla yüz seksen derece ters düşmeye başladı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Kocaman bir YALAN daha. Bunun YALAN olduğunu, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda açtırmış olduğum “KAMU DAVASI” ile İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'nda açmış olduğum 50.000,00 TL'lik “MANEVİ TAZMİNAT DAVASI” bile başlı başınak kanıtlayabilir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hilmi Bulunmaz, Hilmi Bulunmaz’a Karşı
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
"Kramer Kramer'e Karşı"dan alındığı için etkileyiciliği olan bir ara başlık.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hilmi Bulunmaz açılan davaları umursamama, gülüp geçme konumundan sıyrılıp birden mağdur sıfatına bürünmeye geçti. Bu değişimle de kendisiyle çelişen ve hatta bu alanda en büyük müttefiki sayılabilecek Coşkun Büktel’i dahi hayrete düşürecek pek çok girişime, söyleme başladı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Bir YALAN daha. Hani belge, hani bilgi, hani bulgu, hani delik, hani kanıt? Yok. Neden yok? Çünkü yok...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Daha önce Coşkun Büktel’in tavrını kaypak bulup “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” alaycı başlığını kullanırken, kendisi de şimdi kat ve kat fazla aynı konuma doğru yol alıyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, şunu demek istiyor; “Biz, istersek LİNÇ KAMPANYASI düzenleyerek, istersek HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI düzenleyerek, Hilmi Bulunmaz'ı susturabiliriz.” Oysa, her zaman olduğu gibi, yine büyük bir yanılgı içerisinde. Ben, hiçbir HAKARET suçu, hiçbir İFTİRA suçu, hiçbir NEFRET suçu, hiçbir YALAN suçu işlediğim kanısında olmadığım için, hiçbir zaman için, evet hiçbir zaman için, “KAYPAK” konuma doğru yol almadım, almıyorum, almayacağım.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına Gönderilmek Üzere Kaleme Aldığı Dilekçe’den Bir Bölüm
MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın dergisinin tiyatronun en yaygın dergisi olması ve sektörde sözünün geçer olması nedeniyle, tiyatro eğitim çalışmalarım durma noktasına gelmiş, her sezon 50'ye yakın öğrenciye ders verebilirken, MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın 4 yıllık saldırıları sonucu tek bir öğrencim kalmamıştır. Ayrıca bu saldırılar öncesi mutlaka her tiyatro sezonu bir oyun sergileyebilirken, 4 yıldır bir tek oyun sergileyemedim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, aynen katılıyorum, Aynen yineliyorum. Uzun yıllara dayalı, tam tamına yirmi bir yıla dayalı bir dergi olduğu için, tirajı yaygın olmasa da, “tarihsel değeri” yaygın bir dergidir LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi. Evet, uzun zamandır, tiyatroma gelen öğrenciler üzerinde bu derginin etkisi olmuştur. Evet, uzun zamandır yeni bir oyun sergileyebilecek bir enerjiye sahip olamamamın en önemli nedeni, bu derginin bana yaptığı saldırılardır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Gelelim, şimdi buradaki kendisiyle çelişen açıklamalarına. Yıllardır bıkıp usanmadan Tiyatro…Tiyatro dergisinin çok az sattığını, hiç satılmadığını, bayilerde bulunmadığını, en saygın ve en yaygın tiyatro dergisinin “Yeni Tiyatro Dergisi” olduğunu yazıp söylemiştir. Bu derginin pek de satmadığı iddiası ile Kültür Bakanlığı'na reklam vermemeleri çağrıları/şikayetleri yapmıştır. Hilmi Bulunmaz resmi makamlara verdiği dilekçe ile Tiyatro…Tiyatro dergisini en yaygın dergi ilan ederek kendisiyle de iddialarıyla da ters düşmüştür.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi çok az satan bir dergi. Hattâ, hiçbir zaman tam zamanında çıkmamasına karşın, resmî kurumlardan reklâm alarak, halkın ödediği vergilerin çarçur olmasına neden olmaktadır. Evet, örneğin, Temmuz 2012 tarihli sayısı hiç yayınlanmamıştır. Ağustos 2012 tarihli sayısının yayınlanıp yayınlanmadığı henüz belli değildir. Derginin bu durumunu öğrenmek için, ülkemizin en büyük dergi satıcılarından biri olan İstiklal Caddesi'ndeki Mefisto Kitabevi'nden bilgi alınabilir. Şu anda, yine Yeni Tiyatro Dergisi, en yaygın dergidir. Ancak, henüz birkaç yıllır ve sanırım henüz kırkıncı sayısındaki Yeni Tiyatro Dergisi'yle, yirmi bir yıldır yayınlanan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin “tarihsel yaygınlığı” sanırım ölçülemez bile. Kültür Bakanlığı'na herhangi resmî bir şikâyette bulunmadım. Eleştiri hakkımı kullanarak, yazılarımla bu durumu Kültür Bakanlığı'na her zaman için sordum, soruyorum, soracağım. Eğer buradan bir suç duyurusunda bulunmak olasıysa, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, hiçbir zaman için tam zamanında, yani Devlet Tiyatroları oyun düzenini günü gününe yayınlamayan bu dergiye reklâm verdirerek suç işlemektedir. Yineliyorum; Yeni Tiyatro Dergisi coğrafi olarak en yaygın, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi tarihî olarak en yaygın dergidir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Ya sürekli yazdıkları yanlış/yalandır ya da Savcı'ya yalan beyanda bulunmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yinelemek zorundayım, bir şeyin yaygınlığı mekân ve zamanla ilgilidir. Yeni Tiyatro Dergisi mekân (coğrafya) olarak yaygın, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi zaman (yirmi bir yılla tanımlanan) bir yaygınlığa sahiptir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Yine Şişli Savcılığına yazdığı başvurudaki bir diğer gerçek dışı ve resmi makamları aldatmaya dönük ifade Tiyatro Dergisi'nin aldığı reklamlarla ilgili aleyhte yayın yaptığı için Mustafa Demirkanlı'nın kendisine yönelik saldırgan bir yayın yaptığını iddia etmektedir. Oysa geçmişe dönük incelendiğinde görülecektir ki henüz Mustafa Demirkanlı ya da yayınları Hilmi Bulunmaz'a yönelik tek satır yayınlamadan Hilmi Bulunmaz türlü çeşitli konularda hakaretlerle dolu yayınlar yapmıştır. Hilmi Bulunmaz’ın gün gün, ay ay hangi tarihlerde hangi konuları bahane ederek küfür , sövgü ve hakaretlerle Tiyatro Dergisi'ne saldırdığının dökümü elbette mevcuttur. Reklam konularına çok daha ileriki tarihlerde girmiştir. Kaldı ki kendi deyimiyle "en yaygın dergi'ye" reklam vermenin de çok doğal olduğu aşikardır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, mugalata yapmaktadır, demagoji üretmektedir. Ben, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni, yalan yanlış bilgiler içerdiği, tiyatro sanatına aykırı yayınlar yaptığı için eleştirirken, ne zaman ki, bence, usulsüz bir biçimde aldığını tahmin ettiğim reklâm işlerine el attım, (sanırım) Şubat 2009 tarihli sayısında, benim hakkımda HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren “KINIYORUZ!” aldatıcı başlıklı bir yazı kaleme alınmıştır. Bu da, reklâmlarla ilgili sert eleştirilerimden sonra meydana gelmiştir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
"Bu saldırılar öncesi her yıl mutlaka bir oyun sergilerken, 4 yıldır tek oyun sergileyemedim" diyerek resmi bir makama yalan beyanda bulunmaktadır. İki yıl önce çok sayıda salonda, sergiledikleri oyunun afişleri, bez afişleri, bez afişlerle çekilmiş fotoları, Kazım Şimşek ve kendisinin her oyun sergiledikten sonraki keyifle kaleme aldıkları izlenimleri yayınlarda yer almıştır
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben “oyun” olarak sergilemiş olduğum “SEN GARA DEĞİLSİN” oyunumu, zâten 1990 / 91 sezonunda yönetmiştim ve bir başka kadroyla dört yıl önce, yine aynı rejiyle yönettim. Yani, yeni bir oyun, yeni bir reji söz konusu değildi. Dolayısıyla, ortada yeni bir oyun yoktu. SANIK, yine YALAN söylüyor. Bu konuda somut belgeler sunabilirim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Yine her sezon 50'ye yakın öğrenciye ders vermekten söz etmektedir ki çok daha önceki yılları bilemesek de henüz bu polemiklere bulaşmadan önce halihazırda pek de öğrencisi olmadığı, uzunca bir dönem de tiyatro çalışmalarına ara verdiği bilinmektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yine bir YALAN. Hani belge, hani bilgi, hani bulgu, hani delil, hani kanıt? Yok. Çünkü yok...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Yine defalarca kendisinin bir tüccar olduğunu, kuyumcu ve elmas kalemleri ihracatçısı olduğunu tiyatrodan para kazanmak gibi beklentisi olmadığını, öğrencilerden para almadığını, oyunlarını da karşılıksız (ücret almadan) sahnelediğini dile getirirken, savcılığa verdiği dilekçede adeta geçim kaynağı tiyatro oyunlarından gelen gelir ve verdiği derslermiş ve sekteye uğramış, geçim zorluğu çekiyormuş izlenimi vermeye çalışmıştır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, sanatsal etkinliklerimin hemen hemen hiçbirinden asla ve kesinlikle para almıyorum. Ancak, sanatsal etkinlerimi sürdürürken aldığım enerjiyle işlerime büyük bir moralle sarılıyorum. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi ve onun resmî sitesi www.tiyatrodergisi.com.tr'nin yaptığı olumsuz yayınlar sonrası, müthiº derecede öğrenci sıkıntısı çektim, çekiyorum, öyle anlaºılıyor ki, bu dergi yayınlanmayı sürdürdükçe, sıkıntı çekmeye devam edeceğim. Bu dergi ve bu derginin uzantısı sitede çalıºanların IP'leri teker teker incelemeye alınabilirse, BURAK CANEY adlı İnternet sapığının kimliği de ortaya çıkarsa, benim uğradığım manevi kayıplar iyice anlaºılır düzeye ulaşabilir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Eğer ki yakın zamanda kuyumculuk ve elmas kalemleri ihracat işini oğluna yahut başkasına devretmediyse ya da iflas etmediyse oyun sahneleyememesi yahut öğrenci azlığının onun geçim darlığına düşme bahanesi olamayacağı açıktır. Oğlunun ve kendisinin dünyanın çeşitli ülkelerine seyahatlerini fotoğraflarla övünme konusu yapan, hiç reklam almadan dergi çıkarabildiği ve bu dergileri parasız dağıttığını vurgulayan, hakkında açılan davalar için "veririm parasını devam ederim" diyebilen, Her ay bir tiyatro dergisine ve zaman zaman gazetelere reklam verdiğini vurgulayan, yanında yer alan bir kişiye masraflarını üstlenip kitap bastırıp bunu da bedava dağıtıyoruz diyerek gururlanan, sofrasının menü zenginliğini dahi yazılarında sayıp dökerek gururlanan bir kuyumcu ve elmas kalemleri ihracatçısının geçim darlığına düştüğü iddiası yayınlarındaki efelenmelerine ve mangalda kül bırakmayan tavırlarına karşın adli makamlar karşısında acındırma ve mağduru oynama yoluyla resmi makamları, mahkemeleri yanıltma çabası olsa gerek.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Hayır, işimi oğluma yada herhangi birine devretmedim. Hayır, iflas etmedim ve etmeyeceğim. Ancak, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi ve onun İnternet uzantısı www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinin yaptığı yayınlar sonucu, manevi olarak sıkıntı çektim, çekiyorum, çekeceğim. Bu nedenle çekmiş olduğum öğrenci sıkıntısı, benim sanatsal etkinliklerimi daraltıyor ve bu da, işlerimin aksamasına neden oluyor. Malumumuz, bir sanatçının en büyük gücü moral yüksekliğidir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
H. Hilmi Bulunmaz’ın resmi makamları yanıltmaya çalıştığının bir başka belgesi ise Ömer Faruk Kurhan’ın açtığı davada verilen bilirkişi raporunun salt o davaya ve o davada iddia konusu olan hakaret sözcüklerine dair olmasına karşın bu bilirkişi raporunu sanki tüm yayıncılığının tüm küfür ve hakaretlerinin onayı, aklanmasıymış edasında savcılığa sunmasıdır. Bu davanın sadece bir kişi tarafından (Ömer Faruk Kurhan) açılmasına karşın Linç Kampanyası imzacısı kişilerin açtırdıkları dava şeklinde bir ifade kullanarak tüm hakaret ve küfür dolu saldırgan yazılarını aklayan belgeymişcesine ve herkese genellemeye çalışmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ üyelerinden ÖMER FARUK KURHAN'ın avukatları Uğur Demirci Tosun ve İnan Yılmaz'ın bana karşı açtırmış oldukları İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'nda görülen davadaki “BİLİRKİŞİ RAPORU”, tarafımdan, tüm davalara eklenmeseydi, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıcı, bu “BİLİRKİŞİ RAPORU” konusunda bilgisiz olacağından, aynı “BİLİRKİŞİ RAPORU” için yeterlilik kanaatinde bulunmayacağı gibi, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı da, Burhan Gün'ün davasının yanı sıra Prof. Dr. Nurhan Tekerek'in davasında, bu “BİLİRKİŞİ RAPORU” metnini hazırlayan aynı kişiyi “BİLİRKİŞİ” olarak saptamayabilirdi. Demek ki, neymiş? Ben, hukuktan anladığım için, bu “BİLİRKİŞİ RAPORU” metnini tüm davalara ekleyerek, müthiş derecede hukuksal bir üstünlük elde ettim. Ne yani, hukuk bilgimi kullanmayıp, hukuk dışı mı davransaydım? Ayrıca, ÖMER FARUK KURHAN'ın açmış olduğu davanın LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ elemanlarından bağımsız olduğunu iddia etmek, bu örgütün yargılanmaması için telaşa düşmek anlamına gelir. Yinelemekte yarar var; ben, hiçbir kimseye kasten herhangi bir HAKARET içeren yazı yazmadım.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hilmi Bulunmaz’ın resmi makamları aldatıcı bir başka cümlesi de şudur
Facebook sosyal ağında tarafıma karşı toplamış, bizzat adımı, adresimi ve aile üyelerimin adlarını yayınlayarak “Tiyatronun küfürbazını LANETLİYORUZ” adında bir entelektüel linç girişiminde bulunmuştur.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, yineliyorum; İnternet sapığı BURAK CANEY'in IP'si saptanırsa, iddiamın ortaya çıkacağım kanısındayım. BURAK CANEY, ya SANIK'ın kendisi yada çok yakınında biridir. İddia ediyorum. Ancak, benim IP'yi bulup çıkarabilecek teknik gücüm yok.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
H. Hilmi Bulunmaz, Burak Caney adlı sahte kişinin (ki bu kişinin Hilmi Bulunmaz’ı çok yakından tanıyan biri, kendisi olacak kadar yakından tanıyan biri olduğu izlenimi çok kuvvetli olmakla birlikte, kendisini yakından tanıyan biri olduğu kanıtlanamamıştır.) yazdıklarıyla Mustafa Demirkanlı ya da imza kampanyası yapanların yazdıklarını harmanlayarak savcılığa sunmaktadır. Oysa Mustafa Demirkanlı da dahil binin üzerinde kişi, dernek, yayın ve topluluğun imza kampanyasının metni net, açık, ortadadır. Bu metinde ne aile üyelerinin ismi geçmekte ne de “Tiyatronun küfürbazını lanetliyoruz” gibi bir ifade yoktur. Son derece naif, temiz yayına davet eden ve yapıcı bir metindir. Burak Caney adıyla uydurulmuş bir karakterin sözlerini Mustafa Demirkanlı'yla birlikte 1100 imza sahibine monte ederek onları da lekelemekte ve yalan beyanla resmi makamları yanıltmaya çalışmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Bir kez daha yineliyorum; BURAK CANEY'in IP'si saptanırsa, sadece İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI değil, BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI da aynı kişiler tarafından örgütlendiği derhal ortaya çıkabilecektir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Bir başka satırda “Burak Caney’in Mustafa Demirkanlı olduğunu zannediyorum" ifadesiyle bu özdeşleştirme, yanıltma çabası görülüyor. Oysa mahkemeler kişilerin zannıyla değil delillerle ilgilenir. Kişilerin zannını dikkate alacaksak bu uydurulmuş kişinin (Burak Caney) bizzat Hilmi Bulunmaz’ın kendisi olduğunu zanneden hatta iddia eden kişiler de çıkmıştır. Fakat Bulunmaz delilsiz zannını dile getirmekle kalmıyor bu uydurulmuş kişinin ifadelerini bir başka paragrafta Demirkanlı ve 1100 kişiye monte etmeye cüret ediyor. Tabi ki mahkemeler kişilerin zannediyorum yaklaşımıyla ya da ispatlanmamış özdeşleştirmelerle karar verecek değildir. Aksi olsaydı yarın herkes birer sahte adla kendisine hakaret eder ve savcılığa başvurup en sevmediği kişinin adını vererek hakaret eden sahte kişinin bu kişi olduğunu zannettiğini söyleyerek şikayetçi olurdu. Burak Caney olayının da böyle olduğu ispatlanamadığı gibi, tersi de, H. Hilmi Bulunmaz'ın olmadığı ispatlanamamıştır. Bu konudaki karineler mahkeme safahatında belge olarak sunulacaktır, bu kuvvetli karineler sonucu yargılama derinleştirilirse, Burak Caney'in gerçek kimliğinin de ortaya çıkacağı umulmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yineliyorum; IP'yi saptama hakkına ve gücüne sahip olmadığım için, işi mahkemeye öneriyorum. IP'yi bilemediğim için, eminim sözünü kullanamayacağımdan, sanırım diyorum. Burada bir yanıltma değil, mahkemeye görev “yükleme” var. Mahkeme, BURAK CANEY'in kim olduğunu saptarsa, yani IP'sini saptayarak, LİNÇ KAMPANYASI üyelerini tek tek araştırırsa, yine sanırım, durum kendiliğinden aydınlanır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Bulunmaz Resmi Güçleri de Arkasına Alarak Sansürcülüğe Başladı
H. Hilmi Bulunmaz, bugüne dek teknik nedenlerle yahut başka benzer nedenlerle silinen herhangi bir yazı olduğunda adeta isyan edip yazıyı kaldırdılar, Kedi boku gibi temizlediler diye hakaretler ederken, hakkında bir kez yazılmış eleştirel bir yazıyı kendisi onlarca kez tekrar kopyalayıp kendi eliyle yayınlarken ve güya küfür dahil sıfır sansürden yana olduğunu iddia ederken şimdi mahkeme ve noter aracılığıyla yazı kaldırtmayı denemiş ve bununla da kalmayıp yayın kapattırmaya kalkmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, SANIK'ın ne kadar büyük bir suçluluk duygusu içerisinde olduğunu kanıtlamak için, suç içeren yazılarını kaldırması için noter onaylı ihtarname gönderir göndermez, SANIK, tüm belgeleri sevinerek yayından kaldırdı. Ancak, ben, benim hakkımda yazılan HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren yazıları, kendi sitemde hâlâ tutabiliyorum. Demek ki, buradaki durum, yazıların gerçek anlamda yayından kaldırılmasını sağlamak değil, SANIK'ın suçluluk psikolojisinin ayarını öğrenmekti ve öğrendim. SANIK'ın yayından kaldırdığı tüm yazılar, benim sitelerimde varlığını hâlâ sürdürüyor. Yayın kaldırtma girişiminde ilk bulunan kişi LİNÇ KAMPANYASI düzenleyenlerin avukatı Burhan Gün'dü.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Savcılığa yazdığı dilekçenin sonuç ve istem bölümündeki şu satırlar ibret vesikasıdır
...tarafıma hakaret içeren yayınların derhal durdurulmasını, gerekli görülmesi halinde www.tiyatrodergisi.com.tr internet sitesine erişimin engellenmesi ve kapatılması için Sulh Ceza Yargıçlığı'na baºvurulmasına ve durumun aciliyeti göz önünde bulundurularak sitenin savcılık tarafından kapatılmasına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim. Oysa talebi, insani bir istek olarak kabul edilerek yayından kaldırılan yazılardan hiçbirinde hakaret olmadığı aºikardır, aksi iddia varsa, tiyatrom.com ve tiyatrodergisi.com.tr yayından kaldırılan yazıların hukuki sorumluluğunu bu satırlarda kabul ettiğini beyan etmektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim, savcılığa verdiğim “kapattırma metni”, birebir Burhan Gün'den alınmıştır. Bana ANA-AVRAT sövmek isteyecek kadar zıvanadan çıkan SANIK, nasıl olur da bunu HAKARET olarak nitelemez?
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Resmi Yoldan Linççilik mi?
Kendisini küfürsüz, hakaretsiz temiz yayıncılığa davet edenleri resmi ya da gayri resmi yollardan Bulunmaz yada Büktel’in yayıncılığına son verilmesini dile getirmezken, hatta tersine temiz yayıncılığa davet ederken bu cümleyle yayıncılığının devamını vurgulamışlarken Hilmi Bulunmaz yazıları noter ihtarnamesiyle kaldırtmakla yetinmeyip bir yayınının komple derhal kapatılmasını, durdurulmasını talep etmektedir yani ifade olanaklarının resmi kanallardan engellenmesini isteyebilmektedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, her konuda olduğu gibi, hukuk konusunda da “kısasa kısas” ilkesine değer veren biriyim. SANIK'ın avukatı Burhan Gün, benim yayınımın derhal yayından kaldırılmasını istedi ve ben de SANIK'dan aynısını istedim. Beni uyaran SANIK, neden avukatını uyarma gereksinimi duymadı ki?
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Düne kadar kaçak futbol karşılaşması yayınlayan abuk sabuk sitelerin erişime geçici engellenmelerini dahi protesto ederken bugün bir tiyatro yayınının erişime engellenmesini isteyebilmektedir. Bir yayının, yayın yaşamının resmi makamlara başvurarak sona erdirilmesini talep etmek, bir yayını yazarlarıyla, yazılarıyla yok etmeye çalışmak linççilik değilse nedir?
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, bu LİNÇ GİRİŞİMİ olayını ilk başlatan SANIK'ın avukatı Burhan Gün'dü.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Resmi Yoldan Sansürcülük
Devletler zaman zaman sansür mekanizmasını işletir. Bunun için çalıştırılan denetçi devlet memurları da vardır. Ama en kötüsü sivil bir vatandaşın, üstelik de sosyalist olduğumu ve sansür karşıtı olduğunu sık sık yineleyen bir vatandaşın devletin makamlarını yazı sansürlemek üzere göreve çağırmasıdır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, çok doğru. SANIK'ın avukatı Burhan Gün başlattı bu süreci.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Kendisine dava açanların bir kısmı mahkemeden dava ettikleri yazıların kaldırılmasını dahi talep etmezken, hele ki hiç birisi Hilmi Bulunmaz’ı dava ettiklerinde dahi yayınlarının tümden kapatılmasını ya da erişiminin durdurulmasını istememişken sosyalist olduğunu iddia eden, küfür dahil sıfır sansür yanlısı olduğunu iddia eden Hilmi Bulunmaz’ın sayfalar kaldırtması ve bir yayını tümden kapattırma girişimi "Hilmi Bulunmaz nereye koşuyor?"sorusunu akla getirmiyor mu?
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK'ın avukatı Burhan Gün başlattı tüm bunları.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Traji-Komik Başlık
Ertuğrul Timur, geçmişte Hilmi Bulunmaz’ın yazdığı küfür ve hakaret içeren bir yazısına yer vermediği için sansürcü 3. Abdulhamid lakabı takan H. Hilmi Bulunmaz, Tiyatrom.com'daki bazı yazıların noter aracılığıyla kaldırılmasını isterken bu kendi sansür istemi haberinin başlığında hâlâ 3. Abdulhamid vurgusu yapması da kamuoyunda gülerek karşılanmıştır. Bunun açılımı şudur: Küfürlü yazı sansürlediği için 3.Abdulhamid dediğim kişinin yazılarının sansürlenmesini talep ediyorum. Bu talepten sonra, bu lakap olsa olsa küfre yer vermem diyen yayıncıya değil, resmi kurumları arkasına alarak yazı sansürleten kişiye yani Hilmi Bulunmaz’ın kendisine yakışacaktır kanısındayız. Ama dahası da var...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Burhan Gün başlattı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Beni Mahkemeye Vereni Veririm, Bana İhtar Çekene İhtar Çekerim
H. Hilmi Bulunmaz son bir yıl boyunca bu cümleyi yüzlerce kez kullandı. Herhalde mahkeme, hukuk, dava gibi terimlere mesafeli insanların kendisine daha fazla dava açmaması için bir karşı tehdit gibi kullandığını düşündüğümüz bu cümleye karşın H. Hilmi Bulunmaz’ın küfür, hakaret ve alaycı üslubuna oldukça fazla maruz kalmış Ertuğrul Timur yine de dava açmayacağını defalarca yazmış olmasına karşın H. Hilmi Bulunmaz, Ertuğrul Timur’a noterden ihtarname çekmiş ve savcılığa başvuracağını beyan ederek de yüzlerce kez yinelese de sözlerinin ne kadar geçerli ve gerçekçi olup olmadığını da gösterdi.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Evet, koşullarım ve hukuksal olanaklar elverirse, Ahmet Ertuğrul Timur'u da mutlaka mahkeme vereceğim. Yavaş yavaş, sırayla...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Coşkun Büktel’de Şaştı Bu İşe
H. Hilmi Bulunmaz’ın daha önce “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” ifadesiyle yerdiği yakın dostu ve yayıncılıkta müttefiki, arkadaşı Coşkun Büktel’de sıfır sansür iddiasını birlikte paylaştığı yakın arkadaşı H. Hilmi Bulunmaz’ın noter ve savcılık kanalıyla yazı yasaklatmaya, kaldırmaya çabalamasını hayretle ve esefle karşılayarak facebook'da dile getirdi.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt? Yok. Çünkü yok... Ayrıca, benim adım Coşkun Büktel değil, benim adım Hüseyin Hilmi Bulunmaz. Ben, mahkemelere gitmeye üşenen biri değilim, Coşkun Büktel mahkemelere gitmeye üşenen biri. Ben facebook'u değil, mahkemeleri ciddiye alan biriyim. Coşkun Büktel, facebook'u ciddiye alan biri.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
H. Hilmi Bulunmaz sadece bu konuda değil başka konularda da yayıncılıktaki en önemli iki müttefikini şaşırtmaya devam edecekti. Sırf Tiyatro… Tiyatro dergisine rakip olarak gördüğü için desteklediği, yazı ve videolarında övgüyle söz edip okunmasını salık verdiği, bununla da yetinmeyip reklamla maddi destek de sağladığı Erbil Göktaş’a ait dergiye ve Erbil Göktaş’ın akademik kimliğine yoğun bir saldırıya geçecekti. Oklarını benzer şekilde diğer yayıncılık müttefiki Coşkun Büktel’e de çevirse de H. Hilmi Bulunmaz’ı tuttuğunu parçalamadan bırakmayan Pitbul köpeğine benzeten Coşkun Büktel onunla söz düellosuna girmekten ısrarla kaçınacaktı. Ta ki geçtiğimiz günlerde bıçak kemiğe dayanana dek.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, herhangi bir kişiyle ittifak kurma derdinde olan biri değilim. Ben, kendi değer yargılarımla hareket eden biriyim. Ben, “kısasa kısas” anlayışıyla hareket eden biriyim. Ben, bana dava edeni, dava eden biriyim. Ben, mahkemelerden çekinen, korkan, ürken, bu konuda üşengeç davranan biri değilim. Benim adım Hüseyin Hilmi Bulunmaz. Benim adım Coşkun Büktel yada Erbil Göktaş değil. Ben, benim gibi düşünür, benim gibi davranırım. Ben, kendime ittifak, müttefik arama derdinde olan biri değilim. Ben, sadece ve yalnızca halkın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmakla yükümlü biriyim. Eğer, tiyatro dünyasında, halkın, tüyü bitmemiş yetimin hakları gasp edilirse, ben, derhal, bu konuda kalemimi yontup, eleştirilerimi yazan biriyim. Herkesin, her tiyatrocunun, her tiyatro yazarının, her tiyatro akademisyeninin benim gibi düşünüp, benim gibi davranma zorunluluğu yoktur. Bu nedenle, İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerinin işgâlini, Talât Sait Halman skandalını, Özdemir Nutku skandalını ve daha birçok tiyatral skandalları, benim gibi ortaya koyan, benim gibi sahiplenen, benim gibi gündeme getiren, benim gibi büyük bir ısrar ve ciddi bir sabırla bu konuları işleyen, neredeyse ikinci kişi bile olmamasının nedeni, benim, halkın, tüyü bitmemiş yetimin sorunlarının önemsememden kaynaklanıyor.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Coşkun Büktel ile Shakespeare ve Facebook Polemiği
H. Hilmi Bulunmaz Facebook’da yazanları ağır dille eleştirip dikkate almayacağını defalarca yinelerken Coşkun Büktel bunu uzun süre görmezden geldi ve coskunbuktel.com yerine facebok üzerinden yayıncılığı tercih etti. Fakat sonunda o da Bulunmaz’a karşılık verdi.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, facebook'u bir bataklık olarak görüyor, öyle tanımlıyorum. Coşkun Büktel, facebook'u bir bataklı olarak görmeyip, öyle tanımlamıyor. Bu onun tercihi. Ben, nasıl ki, benim tercihlerime saygısızlık edilmesini doğru bulmuyorsam, Coşkun Büktel'in tercihine de saygısızlık etmeyi düşünmüyorum. Ancak, eleştiri, hattâ polemik, benim için vazgeçilmez ögeler. Bana karşı saygılı bir biçimde eleştiri getirip, karşılık verenlerle polemik yapmaktan büyük keyif alıyorum. Ancak, SANIK gibi davranıp, işi HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN boyutuna getirenlere karşı hoşgörülü olmam pek mümkün değil.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
"Hilmi Bulunmaz facebook’ta yazanlar hakkında hiçbir dayanak göstermeden karakuşi biçimde ürettiği bazıları doğru, bazıları yarı doğru, bazıları tamamen yanlış, haksız ve mantıksız ifadeleri için “Çok Önemli Açıklama” nitelemesini kullanmakla; yaptığı gerçekten çok önemli bir sürü açıklamayı sıradanlaştırmış oluyor. Hilmi’nin kendinden menkul facebook hükümleri linkin ucunda. "
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben de, Coşkun Büktel'in bazı görüşlerine katılmıyor ve zaman zaman bunları dile getirme gereksinimi duyuyorum. Ancak, seviyeli bir dille yazılmış eleştiri yazıları, karşılık vermeler ve hattâ polemikler, kişi, kuruluş ve kurumları alçaltmaz, yüceltir. Yeter ki, iyi niyet olsun. SANIK, Coşkun Büktel'le aramızdaki çelişkilerden kişisel çıkar elde etmek istemesi, hiç de hoş olmayan bir durum. Ancak, tabii ki, böyle bir hakkı var. Bazı insanlar, başka insanların yaptıkları yada yapamakdıkları üzerine başarı tesis etmek isterler. Bu anlamda, SANIK'ın davranışlarını anlayabilmek mümkün.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Ve Sonunda, Coşkun Büktel de Hilmi Bulunmaz’ı Sansürcülükle Suçluyor
"Hilmi Bulunmaz, sürekli olarak gündemde tuttuğu yukarıda bir kez daha linkini verdiğimiz video hakkında yukarıdaki başlıkta cevap olarak yaptığımız eleştiriyi ne yazık ki yayınlamıyor ya da o videoyla birlikte yayınlamıyor. Facebook'ta yazan hiçbir kişi ve kurumu ciddiye almadığı için o kişilerin cevap hakkını da ciddiye almamak gerektiğini düşünüyor olmalı. Tabii, eleştirecek kadar ciddiye aldığın insanların cevap hakkını ciddiye almamak için bunun ne kadar sağlam bir gerekçe olduğuna okurlar karar verecek ama yalnızca bu sansürsüz sayfanın okurları... Hilmi'nin okurları değil."
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Tabii ki, burada herhangi bir belge, herhangi bir bilgi, herhangi bir bulgu, herhangi bir delil, herhangi bir kanıt söz konusun olmadığı ve yazılan bu yazının üzerinden uzun zaman geçmiş olduğu için, bahsedilen durumu ben bile anlayamadım ki, okurlar bundan ne anlayacaklar? Çok merak ediyorum doğrusu...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Shakespeare Polemiği
Coşkun Büktel’in H. Hilmi Bulunmaz’la anlaşamadığı bir diğer konu ise Shakespeare konusu. H. Hilmi Bulunmaz geçen yıla kadar Coşkun Büktel’in "Shakespeare’siz Herifler" oyununu prova ederken bu yıl Büktel’in verdiği bir kitapla (Büktel’in deyimiyle kafasına taş düşmüş gibi) Tolstoy hayranı, Shakespeare düşmanı oluyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, Türkçe'nin dışındaki birkaç dili günlük gereksinimlerini karşılayacak kadar “çat pat” ancak konuşabilen, birkaç dilde zar zor gazete başlıkları okuyabilecek kadar ilerleyebilmiş bir insanım. Halkın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle üniversite okuyamadığım için, yabancı dil bilmiyorum. Ben, birçok “yabancı” oyun yazarının oyunlarını yönetmeme karşın, Shakespeare'in hiçbir oyununu asla ve kesinlikle yönetmedim. Böyle bir gereksinim duymadım. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, asal neden, Shakespeare'in oyunlarında sahte duygulardır. Ben, ne zaman bir Shakespeare oyunu okusam yada izlesem, kendimi dayak yemiş gibi hissediyorum. Durum böyle olunca, herhangi bir Shakespeare oyunu yada herhangi bir Shakespeare oyunu öykünmesini asla ve kesinlikle yönetmedim. Ben, sadece ve yalnızca, Coşkun Büktel'den aldığım izinle “Shakespeare'siz Herifler” oyununu tiyatro atölye çalışmalarında kullandım. Bu oyunu yönetmek üzerine herhangi bir isteğim olmadı. Ben, yabancı dil bilmemenin, kitap okuyabilecek kadar derinlikli bilmemenin acısını sürekli olarak yaşıyorum. Bu nedenle, benim, Tolstoy'un “Sanat Nedir?” kitabını ve bu kitap içerisindeki âdeta ikinci bir kitap gibi bulunan “Shakespeare ve Dram Sanatı Üzerine” bölümünü, dil bilen kişiler gibi Rusça'dan yada İngilizce'den okuyamazdım. Ancak, bendeki sanat ruhuyla, Tolstoy'daki sanat ruhu aynı koşutlukta olduğu için, ben, bu kitabı, Türkçe'de yayınlanmadan önce okuyamama karşın, sahte duygular mimarı Shakespeare'e karşı müthiş derecede bir ilgisizliğim, karşıtlığım olduğu gibi, bu kitabı okuduktan sonra, Shakespeare karşıtlığımı, âdeta tescillemiş oldum. Ben, elime tutuşturulan herhangi bir kitapla dünya görüşünü, tiyatro görüşünü birdenbire değiştirecek omurgasız bir insan değilim. Yani, “Sanat Nedir?” kitabını okur okumaz başıma taş falan düşmedi yada başıma taş düştükten sonra bu kitabı okumaya karar vermedim. Ben de, tıpkı Tolstoy gibi, Shakespeare karşıtı olduğum için, Tolstoy'un kitabı “Sanat Nedir?”i okur okumaz, tiyatro görüşümü kuramsallaştırmayı hız verdim. Hepsi bu kadar...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Büktel’e göre Bulunmaz hasımlarına “Shakespeare Çocuğu” derken hakaret ettiğini düşünüyor ama aslında onurlandırıyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Benim, hiçbir hasmım yok ve olamaz da. Benim tiyatro görüşüme uygun davrananlarla, benim tiyatro görüşüme uygun davranmayan insanlar var. Ben, kahve muhabbeti içerisine sızan kavga üslubuyla değil, estetik bilinci yansıması olan kuramsal bir dille konuşuyorum. Bu “hasım” sözcüğü Coşkun Büktel'e değil, SANIK'a ait bir sözcük ve bu sözcükle, yine kışkırtıcılık yapılıyor. Ben, Shakespeare'i benimseyen, Shakespeare'i önemseyen kişilere, her zaman için Shakespeare Çocuğu diyorum. Bunu, bütün tiyatro kamuoyunu biliyor. Bu sözü kullanırken, nasıl bir hakaret kastına sahip olabilirim ki? Ben, Shakespeare Çocuğu dediğim kişiye ne hakaret etmek, ne de onurlandırmak gibi bir mantıkla yaklaşmıyorum. Bu, tamamıyla SANIK'ın önyargısı...
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Hilmi Bulunmaz her ne kadar facebook'dan nefret etse de Büktel onu sayfalarında konu edinerek sık sık facebook sayfalarına taşıyor ve kendisi eleştirmekle kalmıyor, facebok a girip asla yanıt hakkı kullanmayacak olan Bulunmaz’ı dostlarının, arkadaşlarının önüne de didiklenmek üzere atmış oluyordu. Büktel’in Hilmi Bulunmaz’ı konu edinmesinin ardından bir arkadaşı Hilmi Bulunmaz’ın sosyalistliğini Marksistliğini de sorgulama gereği duyuyor ve Toros Ozturk: Sorun sade dilde değil, Hilmi'nin onu gerici bulmasında. Sosyalist olduğunu söyleyen biri Shakespeare icin gerici derse adama bir yerleriyle güler Marxistler. Bu 'Tolstoy'a iman ettim' tavrı zaten Marxistliğine yakışmıyor şeklinde görüş belirtiyordu.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yineliyorum; benim için, facebook bir bataklıktan öte herhangi bir şey değildir. Benim, Shakespeare karşıtlığım, terbiye sınırları içerisinde kalmak üzere eleştirilebilir ve ben de, mutlaka bu eleştirilere derhal yanıt veririm. Nitekim, Toros Öztürk'e de gerekli yanıtı verdim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Sıfır Sansürcüyüm Diyen Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz’ın Sansürcülük Girişimini Onaylıyor mu?
Coşkun Büktel yayıncılık ittifakına girdiği Hilmi Bulunmaz ile birlikte küfür ve hakaret dahil sıfır sansürden yana olduğu iddiasını sık sık yinelemektedir. Cevap haklarını yazıların yayınlandığı asıl sitelerde değil “çöp kutusu” adını verdikleri ve adresi tamamen değişik başka (daha az okunan) sitelerde ve okunulurluğunu, dizgisini bozarak yayınlama yoluyla her ne kadar sansürcülüklerini daha önce göstermiş olsalar da Coşkun Büktel halen sıfır sansürden yana olduğunu vurgulamaktadır. Oysa H. Hilmi Bulunmaz noter kanalıyla tiyatrodergisi.com.tr de , tiyatrom.com da, tiyatrohaber.net de hiçbir küfür ya da hakaret olmamasına karşın kendi adı geçen tüm sayfaları yasaklatma, kaldırtma bir yayını komple kapattırma, erişime engelletme çabasına girmiştir. Coşkun Büktel’in bu konudaki tek açıklaması tiyatrom.com'daki yazıları kaldırtmak için ihtarname çektirmesini yanlış bulduğuna dairdir. Tiyatro Dergisi'nden sayfa kaldırtma ya da dergi sitesine erişimi durdurtma, tamamen kapattırma girişimi karşısında susarak ve müttefikine itiraz etmeyerek adeta onay vermektedir. Daha da önemlisi H. Hilmi Bulunmaz’ın noter kanalıyla ihtarname çekerek kaldırılmasını istediği tiyatrodergisi.com.tr deki yazıların bir kısmı Hilmi Bulunmaz’la ilişkili değil Coşkun Büktel’le ilgilidir. Yani Hilmi Bulunmaz sırf kendisiyle ilgili değil Coşkun Büktel’le ilgili sayfaları da kendi adı geçtiği için kaldırtma girişiminde bulunmuş ve Coşkun Büktel buna itiraz dahi etmemiştir. Bu durum Coşkun Büktel adına manidardır. Muhtemelen yakın arkadaşı onayını almış sonra ilgili linkleri kaldırılması için göndermiştir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Birinin yada birilerinin beni onaylaması yada bana karşı çıkması, o kişileri bağlar. Ben, beni onaylayan kişilere, beni onayladıkaları için teşekkür etmek zorunda olmadığım gibi, bana karşı çıkan kişilere de saldırıda bulunacak değilim. O, onların bilecekleri bir iştir. Ben, tiyatro sanatına katkıda bulunan tüm kişi, kuruluş ve kurumlara karşı aynı uzaklıkta, aynı yakınlıkta biriyim. Ancak, SANIK, tiyatro sanatına hiçbir yararı dokunmadığı gibi, üstüne üstlük, bir de zarar veren bir kişi olduğu için, SANIK'ın görüşlerini, her fırsatta ince ince eleştirip, tiyatro kamuoyunun önüne sunuyorum. Herhangi bir insan “sıfır sansür” yanlısı olduğu için değil, ben, öyle gereksinim duyduğum için öyle davranırım yada öyle davranmam. Benim kişisel özlük haklarımı, âdeta vasi tayin eder gibi birilerine bağlayan bu mantık, ancak, eskimiş bir askerin ruhunda yuvalanabilir. Benim gibi bir insana sansürcü demek için, insanın tamamıyla HAKARET etmesi, İFTİRA atması, NEFRET suçu örgütlemesi, YALAN söylemesi gerekir. Ben, sansüre karşı olmakla birlikte, aynı zamanda “kısasa kısas” yanlısı biriyim. Benim düşünce hakkımı, ifade olanaklarımı imhâ etmek için SANIK'ı avukatı Burhan Gün, benim sitemi kökten kapatmak için savcılığa dilekçe verecek ve ben de, ellerim bağlı olarak durup oturacağım. Yok öyle bir durum... Benim kendime ait birçok İnternet sitem var. Bunlardan biri de www.hilmibulunmaz.blogspot.comwww.hilmibulunmaz.blogspot.com adresli sitedir. Bana ait bu sitede “ÇÖP KUTUSU” bir bölüm var ve benim orada yayınladığım yazıları, yazıların sahipleri bile sansürleyerek silmelerine karºın, ben, bu yazıların tümünü korumaya devam ediyorum hâlâ. Ben, bana gönderilen hiçbir noter onaylı ihtarname sonucu, hiçbir yazımı silip sansür etmedim. Çünkü, benim yazılarımın içeriğinde herhangi bir HAKARET, herhangi bir İFTİRA, herhangi bir NEFRET, herhangi bir YALAN olmadığı kanısındayım. Ancak, SANIK ve yakın LİNÇ arkadaºları, yazdıkları hemen hemen tüm yazılarında HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN kavramlarından baºka bir kavramı önem vermedikleri için, noter onaylı ihtarnameyi, daha postacının elinde görür görmez, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren yazıları hızla, hem de ºimºek hızıyla silip sansürlemek zorunda kaldılar. Yinelemekte yarar var; benim üzerimde herhangi bir kiºi, kuruluº ve kurumul onay verme yetkisi yoktur. Ben, sadece ve yalnızca benden sorumluyum. Ancak, SANIK, 1100 KݪİLİK LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ onay vermediğinde kılını bile kıpırdatamaz.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Sonuç Olarak;
H. Hilmi Bulunmaz farklı düşünen birisi. Onun farklı düşünmesini bugüne dek hiç kimse sorun yapmadı. Sorun düşüncelerini yayın yoluyla dile getirirken saldırgan, hakaret dolu ve yer yer küfre dek uzanan bir üslup kullanmasıydı. Bu sert ve tavizsiz dili gün geldi ki en yakınındakileri de bezdirdi. Toprak Karaoğlu, Ozan Akgül gibi öğrencileri ile karşı karşıya geldi, yayıncılıkta desteklediği ve dostluklarını her zaman vurguladığı Erbil Göktaş’ın akademik ve yayıncı kimliğini zedeler hale geldi, en sonunda Bulunmaz’ın pitbul hışmından çekinen Coşkun Büktel’i dahi rahatsız edecek boyutlara ulaştı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, yaptığı yayınlarla, sürekli olarak, benim saldırgan biri olduğumu, HAKARET dolu ve hattâ KÜFÜR içeren yazılar yazdığımı dile getirerek, kırk yıldır içerisinde bulunduğum tiyatro dünyasında beni KARALAMA yoluna gitmektedir. Ben, tiyatro dünyasında, hiçbir kimseye “dostum” dememeye özen göstermeme karşın, SANIK, benim, dostlarıma bile HAKARET ve KÜFÜR ettiğimi anıştırarak, okurlar karşısında küçük düşmeme neden olmak istemektedir. SANIK'ın yaptığı bu NEFRET SUÇU, cezasız kalmamalıdır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Onları dahi bezdirmişse bir de cepheden savaş açtığı kişileri düşününüz. Bundan dolayı her geçen gün dava açanların sayısı çoğalmaktadır. Birkaç gün önce Soma’dan Av. Mehmet Bozkır da davacı olarak Hilmi Bulunmaz’ın karşısına çıkarken hemen onun ardından Yeni Tiyatro Dergisi'nde yazan Esra Dicle’de hukuki yola başvuracağından söz etti.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, herhangi bir kişiye, herhangi bir kuruluşa, herhangi bir kuruma, cepheden savaş açmadım. SANIK, yine HAKARET ediyor, yine İFTİRA atıyor, yine NEFRET suçu örgütlüyor ve yine YALAN söylüyor. SANIK, eğer, HAKARET suçu da içinde olmak üzere, ÖRGÜT suçu ve NEFRET suçundan yargılanıp, herhangi bir ciddi ceza almazsa, bu suçlarını sürdürmeye eğilimli biridir. Yeni Tiyatro Dergisi'nde yazan Esra Dicle, hukuki yola başvurmadı. Çünkü, hukuk yoluna başvurmasını gerektiren herhangi bir HAKARET, herhangi bir İFTİRA, herhangi bir NEFRET, herhangi bir YALAN söz konusu değildi.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Gelişmelerin tanığı olanlar için bunların hiç biri sürpriz değil. Fakat sürpriz olan H. Hilmi Bulunmaz’ın bıçağın kemiğe dayandığı noktada son çare olarak açılan davalar karşısında kendisinin de mağdur konumuna oturarak karşı davalar açması ve bu karşı davalarda da tutunabilmek adına kendi kimliğiyle, karakteriyle, düşünceleriyle ve bugüne dek gösterdiği hiç kimseden, hiçbir şeyden yılmayacak, maddi manevi anlamda güçlü adam pozundan mağdur kişi rolüne geçivermesidir. Mahkemeler karşısındaki tutumudur.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, yazdığı betimlemelerle, oluşturduğu imgelemlerle, kullandığı ifadelerle, sürmekte olan davaları içeren mahkemeleri yönlendirme gayreti içerisinde olduğu için, ayrıca, ilgili Türk Ceza Yasası kapsamında yargılanmalıdır. Ben, mahkemelerde nasıl davranılmasını bilecek kadar sağduyu sahibi biriyim. Ben, kahve muhabbetine tutsak, mayhane sohbetine teşne biri değilim. Ben, hukukun, yargının ne olduğunu bilecek kadar hukuk, yargı okumuş bir kişiyim.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Ölüm döşeğindeki sanatçıların, çocuklarının, eşinin, ailesinin psikolojisini düşünmeyip hakaretler eden adam bugün bu polemiklerden dolayı kendi psikolojisinin bozulduğundan söz ediyor. Bir derginin üzerine işeyen, o dergiyi köpeğine parçalatan adam kendi yayınının aksadığından, zarar gördüğünden söz ediyor. Ben elmas kalemleri ihracatçısıyım güçlüyüm kimseden gelecek paraya ihtiyacım yok diyen adam resmi kayıtlara geçen arabesk söylemlerle geçim sıkıntısından söz ediyor. Çocuğu yaşında genç kızları, onların anne-babasını ailesini, arkadaşlarını düşünmeden bataklık gülü ilan eden adam, bu yazılanlardan ailesinin zarar gördüğünden söz ediyor. En fecisi ise sıfır sansürden söz eden adam, resmi güçlere başvurarak sayfalar kaldırtmaya, linçten ve yayın hakkının elinden alınıp -göstereceği hiçbir ifade, girişim olmamasına karşın- susturulmak istendiğinden söz eden adam, yayın kapattırmak için mahkeme kararıyla bir sanat yayınına erişimi engelletmek üzere başvuruyor.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Ben, ölüm döşeğindeki herhangi bir kişiye HAKARET etmiş olsaydım, o ölüm döşeğindeki kişilerin mirasçıları tarafından derhal mahkemeye verilirdim. Ancak ben, hiçbir zaman için, hiçbir ölüm döşeğindeki kişiye HAKARET etmediğim için, hiçbir ölüm döşeğindeki kişinin yakınları tarafından mahkemeye verilmedim. Yineliyorum; ben, benim düşünce özgürlüğümü, ifade olanağımı imhâ etmek için başlatılmış LİNÇ KAMPANYASI serilerine karşı, tabii ki, nefsi müdafaa hakkımı kullanmalıydım ve sadece bu hakkımı kullandım. SANIK, bana karşı başlattığ LİNÇ KAMPANAYASI sürecinden hiç bahsetmeyip, sürekli olarak, soyut, elle tutulması olanaksız söylemlerle, okurları kışkırtmaktan öte herhangi bir eylemde bulunmamaya yemin etmiş anlaşılan.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Sahi sizce H. Hilmi Bulunmaz nereye koşuyor? Daha da önemlisi, bu güne kadar her koşulda desteğini esirgemeyen, Coşkun Büktel ve Erbil Göktaş ne düşünüyor bu davranışlar karşısında, öfke ve de bilgisiz -"kendinden menkul görüşler"-kendilerine de ulaştı artık. Dün alkışladıkları saldırganlık kendilerini de vurmaya başladı... Sizce şimdi "Açıkça, metçe, Türkçe" yazabilecekler mi görüşlerini?
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Tabii ki, bunların yanıtlarını Coşkun Büktel'le Erbil Göktaş, ister verirler, ister vermezler. Onlara asla ve kesinlikle karışamam. Ancak, ortada bir suç varmış gibi, Büktel'in ve Göktaş'ın bu suça karşı neler düşündüklerini sormak, bir SANIK'a değil, ancak, bir SAVCI'ya yakışır. Hayatı boyunca tiyatro sanatına uzak kalmış, tiyatro estetiğinin bilincinde olmayan birinin, SANIK sandalyesinden sıçrayarak, birdenbire âdeta SAVCI koltuğuna yerleşmesi, son derecede düşündürücü bir durum.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Not: Bu yazı H. Hilmi Bulunmaz için kaleme alınmış son yazıdır, talep ya da noter ihtarnamesi gibi yollardan kaldırılmayacaktır. Ancak, yargı kararıyla kaldırılabilir. Bunun dışında da yargı süreçlerine ilişkin haberler dışında herhangi bir yazı bu sitede yer almayacaktır. Bizi ve okurları rahatsız eden H. Hilmi Bulunmaz'la ilgili yazılardan, bizzat kendisinin talebi ile kurtulmamız ise başka bir olumlu gelişmedir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Bu yazıyı yada herhangi bir yazıyı kaldırıp kaldırmama SANIK'ın inisiyatifinde olmasına karşın, daha önce, birçok yazıyı, yüzlerce yazıyı kaldırıp sansür etmişti SANIK. Bunu unutmamakta yarar var. SANIK, sözüm ona YARGI kavramına, YARGI kurumuna saygılıymış izlenimi vererek, yargılanmaktan kurtulma hesapları yapmaktadır. Ancak, YARGI, kimi nasıl yargılayacağına kendisi karar verir. SANIK, bu yazıyı yazdıktan sonra, benim hakkımda gerekli gereksiz birçok yazı daha yazmıştır. SANIK, yazılarında HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içerikleri bulunduğu için, ben, kendisine noter onaylı ihtarname gönderir göndermez, bu SUÇ UNSURU içeren yazıları derhal kaldırmıştır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Düzeltme ve Özür:
Yazı içerisinde küfür dahil sıfır sansürcü olduğunu iddia eden H. Hilmi Bulunmaz'ın resmi makamlara başvurarak sayfa kaldırtma ve hatta yayın kapattırma girişiminden söz ederken kendisine dava açanların onun yayınını tümden kapattırmak gibi bir başvuruları olmadığından söz edilmiştir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, böyle bir konuya temas etmesinin nedeni, nasıl olsa, bu denli uzun yazıyı hiçbir kimse okumak mantığına güvenerek kurgulamıştır kanısındayum. Ancak, ben, kendisini defalarca uyardıktan sonra, nihayet bir “Düzeltme ve Özür” yazısı yazmak zorunda kaldı.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Burada önemli bir hata yapılmıştır. Kendisi ve Mustafa Demirkanlı adına dava açan Avukat Burhan Gün, dava dilekçesinde bu yayınların kapatılmasını da konu edinmiştir. Mustafa Demirkanlı'nın özellikle vurgulayarak yayın kapattırma istemiyorum demesine karşın avukat savcılığa kendi dilekçesini, -daha önce- bu şekilde vermiştir. Düzeltir ve siz değerli okurlarımızdan, konunun muhataplarından özür dileriz. Demirkanlı böyle bir talepte bulunmamıştır, muhataplar konunun bu biçimde algılanması için 2 gündür her mecrayı kullanmaktadır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK, yukarıda da belirtiği gibi, aradan günler geçtikten sonra bu “Düzeltme ve Özür” yazısını yayınlamak zorunda kalmıştır. Ancak, bu yazıyı yayınlarken, benim, kendisini günlerce ve defalarca uyardığımı hiçbir zaman için gayet açık bir dille belirtmemiştir.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Bu önemli fakat salt bir konudaki hata yazının bütününü elbette ki etkilememektedir ve Bulunmaz'ı ifade eden yazının her bir paragrafı Bulunmaz'a yönelik sorularla, tezatlarla, ikilemlerle doludur. Kaldı ki müdahil avukat olaya bir hukukçu olarak bakmakta ve ona göre zararlı bulduğu bir suçun kamu yararına kapatılması olağan gelebilmektedir. Oysa sıfır sansür iddiasındaki bir yayıncının, üstelik de sosyalist olduğunu iddia eden bir yayıncının başka yayınları kapattırma, erişime engelletme girişimi yine de önemli ve altı çizilecek tarihe not düşülmüş bir ibret vesikasıdır.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
Yineliyorum; ben, kısasa kısas, kapatmaya kapatma mantığına sahip biriyim. Ben, bana bir tokat atana, diğer yanağını uzatabilecek kadar Hazreti İsa değilim. SANIK, yazısını baştan aşağı kadar, BENİM KENDİSİNİN SİTESİNİ KAPATTIRMAK üzerine kurguladıktan sonra, hâlâ hiçbir SUÇ işlememiş gibi davranması anlaşılır gibi değil.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI diyor ki:
Bu şahsın yakın arkadaşı Coşkun Büktel ise kendisi dahil yapılan sansürü dert etmeyerek, sadece küfretmek için gerekçe aramaktadır. Yazımız üzerine yaptığı yorumun tamamen farklı olduğunu ifade ettiğimizde de sadece küfrederek yanıt vermiştir. Oysa küfretmeden ifade etmek çok mu zor? Üstelik kendini oyun yazarı sanan biri için? Bulunmaz'ın kendisine yönelik sansürünü bile kabul edebilmektedir... İlke.. İlişki... ahbap çavuşluk... birbirine karışmış durumda... Elmas kalemleri uluslararası tüccarlığı yapan biri, elmas madenlerinde işkence yapılıyormuş haberi yaparken, ortağı olan oğlunun Afrika maceralarını turistik gezi gibi yayımlarken de ne ilke... ne de sosyalizm... dert bile olmuyor bu gerçekçi, dürüst, sosyalist kişi ve kişilikler için... İzleyen görecektir, tek satır her ikisinde de olmayacak, ne olacak? Bana küfür, hakaret... ya yatağa başlarını koyduklarında hiç gözlerinin önüne geliyor mu acaba? Elmas madenlerinde işkenceye bile tabii tutulan insanlar, bu insanların kanı üzerinden kazanılan dolarlar ve o dolarlarla çekilen fotograflarını "Sosyalist Oyun" blogspot'undaki sunumlarını hiç gördünüz mü? Oğlum Afrika'da... Ben gördüm.
ŞÜPHELİ SANIK DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yı değerlendirelim:
SANIK'ın iddia ettiği gibi, Coşkun Büktel, kendisine küfretmemiştir.
SANIK'ın kaleme aldığı yazı tepeden tırnağa HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içermektedir. Özellikle yazının son bölümündeki şu sözler, direkt olarak yargılanıp cezalandırılması gereken sözlerdir;
"Elmas kalemleri uluslararası tüccarlığı yapan biri, elmas madenlerinde işkence yapılıyormuş haberi yaparken, ortağı olan oğlunun Afrika maceralarını turistik gezi gibi yayımlarken de ne ilke... ne de sosyalizm... dert bile olmuyor bu gerçekçi, dürüst, sosyalist kişi ve kişilikler için... İzleyen görecektir, tek satır her ikisinde de olmayacak, ne olacak? Bana küfür, hakaret... ya yatağa başlarını koyduklarında hiç gözlerinin önüne geliyor mu acaba? Elmas madenlerinde işkenceye bile tabii tutulan insanlar, bu insanların kanı üzerinden kazanılan dolarlar ve o dolarlarla çekilen fotograflarını 'Sosyalist Oyun' blogspot'undaki sunumlarını hiç gördünüz mü?"
Çünkü, "Elmas kalemleri uluslararası tüccarlığı yapmak" suç değildir. Bu eylemi, suç gibi göstermek suçtur. “elmas madenlerinde işkence yapılıyormuş haberi yapmak” suç değildir. Bu eylemi suç gibi göstermek suçtur. Ben ve benim oğlum, Afrika'ya turistik amaçla gittik. Turistik gezi, zâten macera içerir. SANIK, “macera” sözcüğünü öyle bir kullanmıştır ki, sanki biz, “elmas madenlerinde işkence yapıyormuşuz” gibi bir izlenim oluşmaktadır. Ben, hayatım boyunca, Afrika'ya iki kez gittim. Birinde Mısır'a ve diğerinde Kenya'da. Mısır'a Eylül 2009'da ve Kenya'ya 2012'de. İkisi de turistik geziydi. Oğlum, Afrika'ya bir kez gitti ve sadece Kenya'da kaldı. Bizim bu turistik gezilerimizi, birer “elmas madenlerinde işkence yapıyormuşuz” izlenimiyle aktarmak, NEFRET SUÇU örgütlemektir. NEFRET SUÇU da, bütün demokratik ülkelerde cezalandırılır.
SANIK'In şu NEFRET SUÇU içeren sözünü bir kez daha yinelemekte yarar var: “Elmas madenlerinde işkenceye bile tabii tutulan insanlar, bu insanların kanı üzerinden kazanılan dolarlar ve o dolarlarla çekilen fotograflarını 'Sosyalist Oyun' blogspot'undaki sunumlarını hiç gördünüz mü?”
Evet, baştan aşağı HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren bu sözleri, yargıçlığınızdaki ilgili dosyaya eklerken, daha önce sunmuş olduğum suç belgeleriyle birlikte, bu suç belgesinin de değerlendirilmesini arz ve talep ediyorum. Saygılarım. 14/08/2012
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ