Müşteki: Ömer Faruk KURHAN, Vekili: Av. Eyyüp Fırat KUYURTAR (İstanbul Barosu 35393), Şüpheli: Hüseyin Hilmi BULUNMAZ diye anarak, beni, İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA şikâyet etti. Zorlama bir biçimde bir suç uydurarak, aynen şöyle yazdı: "SUÇ: Hakaret, kişi huzur ve sükununu bozma" Oysa, ilk olarak ben onları huzursuz etmediğim gibi, onlar beni defalarca huzursuz edip, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" önderleri olarak benim hakkımda 100'ü aşkın kez soruşturma-kovuşturma-tazminat dosyalarının açılmasına neden oldular. Şimdiye dek, bir kerecik bile hukukun gerektirdiği temel evrensel ilkelerle hareket etmeyen Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, her zaman için sözüm ona "suç tarihi" değil onun yerine, yalan söyleyerek, "yayının öğrenildiği tarih" yapaylığına sığındılar. Yine öyle yapıp, yine şöyle yazdılar: "Suç Tarihi: 07.04.2013 (Yayının öğrenildiği tarih)" Savcı ve Yargıç denilen yasa adamlarını hiçimseyip, küçümseyen Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, nasıl olsa Sayın Savcı ve Sayın Yargıç tarafından fark edilmeyeceğini sanarak, sürekli olarak bu yapay kurnazlığa eğilim gösteriyorlar. Neyse ki, İstanbul 20. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı bu konuda "uyanık" davranıp, iddianameyi geri gönderdi de, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" önderinin kitlesi sarsıldı.
Hiçbir konu içermemesine karşın, yapay bir konu üreterek, düşsel bir dilekçeyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurup, hemen ardından, benim "ELMAS TÜCCARI" olduğumu bilmelerinden kaynaklı olarak "FAHİŞ MİKTAR" içeren manevî tazminat dâvâları açan, Sayın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın Oy Birliği İle Aldığı Karar ile "FAHİŞ MİKTAR" saptanmış olmasına karşın, gözleri doymayan Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, arkalarını dayadıkları 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" kamuoyu sayesinde, âdeta "ALTERNATİF HUKUK" oluşturma yolunun kötücül döşemesini yapma girişimi asla terk etmeyip, şöyle bir sentetik söylem geliştirebiliyorlar:
"KONU: Şüphelinin rahatsız edici, kişilik haklarına saldırı niteliğinde, itibar zedeleme amacı ile yaptığı ve anlaşıldığı kadarı ile 2010 yılandan beri düzenli olarak sitesinin giriş bölümünden paylaştığı hakaret yayını hakkında şikayetlerimizin sunulması hakkındadır."
Kendi alanında (Diamond Cutting Tools Companies) dünyanın bir numaralı şirketinin sahibi olmakla birlikte, 1972 yılından bu yana tiyatro sanatını uluslararası mecrada izleyen biri olan kişi olarak, Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'un kurucu sahibi ve genel sanat yönetmeniyim. Benim her iki alanla sınırlı kalmayıp, yaklaşık olarak yirmi sektörde birden iş yapma girişimleri içerisinde bulunmam ve bunun yanı sıra, elliyi aşkın ülkeye "ELMAS İHRACATI" yapan bir insan olduğumu bilen bu 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" önderleri ki, en başta Ömer Faruk Kurhan gelmektedir. beş yılı çok aşkın bir zamandan beri, beni kendimden, ailemden, çevremdem, ülkemden ve tiyatro sanatından soğutmak için olağanüstü büyük huzursuzluklar vermişlerdir. Bana sürekli olarak "HAKARET" edip, hakkımda haksız yapılanmalar kurarak "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" kapsamına bile girebilecek düzeysizlikle eylemlilikler üreten Ömer Faruk Kurhan, 2009 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, benim yıllarca haksız yere yargılanmama neden olmuş ve tabiî ki, Sayın Yargıç, haksızlığı fark edip beni BERAAT ettirmesiyle birlikte huzurum birazcık yerine gelmiştir. Benim hakkımda 100'ü aşkın soruşturma-kovuşturma-tazminat dosyaları söz konusu olduğu ve uluslararası düzeyde elmas ve tiyatro işiyle uğraşan önemli ve ünlü biri olduğum için henüz zaman bulamadığım için, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan için maddî ve manevî tazminat dâvâları açamadım. Ancak, mutlaka açacağım. Hem bireyleri saldırılarını durdurmak ve hem de 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini durdurabilmek için...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisinin bir hukuk adamı olduğuna inanmadığı ve/ya zâten birlikte tiyatro yaptıkları için, müvekkiliyle özdeşleştiği için, gerçek anlamda nesnel dilekçe yazmasını bile bilemiyor. İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ne verdiği dilekçe adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata karşı olduğu için, Sayın Yargıç, hukuku düşündüğü için, işbu dilekçeyi elinin tersiyle itip, işleme koymamıştır. Bunan benzer birçok örnek sunabilirim. Durum böyle olunca, müvekkili için yazdığını iddia ettiği mahkemenizde bulunan ve şu ânda benim gereksiz yere mesaimi ç/alan dilekçe bile, baştan aşağı husumet duygusuyla kaleme alınmıştır. Hiçbir nesnel dayanak noktası bulunmayan soyut konuları, sözüm ona somut konularmış gibi yazabilen Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, aslında hiçbir açıklama içermemesine karşın, "AÇIKLAMALAR" başlığı atarak, Sayın Savcı ve Sayın Yargıç inansın diye gereksiz söz öbekleriyle karşımıza çıkmıştır:
"Şüpheli şikayet dilekçemi aynen yayınlayarak, kendisi tarafından müvekkilime yöneltilen hakaretleri tekrar etmiş ve yeniden suç işlemiştir."
Yukarıda sözde bile, bu dâvânın MÜKERRER bir dâvâ olduğunu ve zâten görülmekte bir dâvâdan rol çalmaktan öteye gitmesinin mümkün olmadığını, böylelikle adliyeyi gereksiz yere meşgûl ederek mevzuata aykırı davrandığını duyumsatan Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, bu dâvânın BERAAT ile sonuçlanacağını bilmelerine karşın, sadece benim ülke dışındaki işlerimi ve dolayısıyla ülke ekonomisinin döviz yitirmesini istedikleri için, Türk Ceza Kanunu'nun 301. Maddesi içeriğiyle yargılanmayı bile hak ediyorlar. Bu dâvâ, benim aleyhime sonuçlanırsa, Yargıtay ve/ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreçlerinde, mutlaka benim lehime sonuçlanacaktır. Hakaret olmayanı hakaret, suç olmayanı suç paketiyle ambalajlayarak Sayın Savcı ve Sayın Yargıç önüne servis eden Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, ülkemizdeki yargılama sona ererse, ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ceza almasına neden olacaklardır ki, bu da bana büyük bir acı veriyor. Çünkü ben, ülkesine seven ve emperyalizme karşı olan bir kişi olarak, burnuma emperyalizm kokusu alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde aklanmayı içine pek sindiremem. Ancak, zorunluluk beni bu noktaya iterse, ne yazık ki, bana neredeyse ihanet gibi gelen bu sürece de râzı olacağım...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan şöyle diyorlar:
"26.12.2012 tarihli şikayet dilekçem ile müvekkilim adına İstanbul C.Savcılığı 2012/170961 numaralı dosyasından hakaret isnadı ile şüpheli aleyhine suç duyurusunda bulunulmuş ve soruşturma sonucunda yeterli şüphe oluştuğu anlaşıldığından İstanbul 27.Sulh Ceza Mahkemesi 2013/166 Esas sayılı dosyasından kamu davası açılmıştır. Bu açılan dava dosyasına esas iddianamede müvekkil aleyhine kullanılan linççi, linççi kişiliksiz, shakespeare çocuğu ifadeleri suç olarak kabul edilmiştir."
Kendi ağızlarıyla ikrar ediyorlar. Ben, "Shakespeare Çocuğu" söylemiyle bir mahkemede yargılanırken, nasıl olur ki, bir başka mahkemede daha yargılanıyorum. İki ayrı ülkede mi yargılanıyorum. İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı'na bağlı olmayan başka bir mahkeme mi? Bu durum beni çok incitiyor. Ben, asla ve kesinlikle suçla olmamama karşın, "Shakespeare Çocuğu" söylemi asla ve kesinlikle bir hakaret olmamasına karşın, hem de iki ayrı mahkemede MÜKERRER olarak yargılanmam bende olağanüstü üzüntü sarsıntıları oluşturuyor. Ben yoldan geçerken alınıp, tam elli yedi gün işkence gördüğüm 12 Eylül Faşizmi koşullarında bile böylesine büyük üzüntü yaşamadım. 12 Eylül Faşizmi sonrasında ülkemi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikâyet hakkı tanınmasına karşın şikâyet etmezken, karşıma çıkan ve Sayın Yargıç beni bağışlasın, ama şunu söylemek zorundayım bir tür "LİNÇ FAŞİZMİ" uygulayan bu 1100 kişi yargılanacağına, nasıl oluyor da, bana "HAKARET" eden, bana "İFTİRA" atan, beni "TEHDİT" eden, bana karşı "ALTERNATİF HUKUK" oluşturmaya çalışan bu 1100 kişinin önderi beni, hem de MÜKERRER olarak yargılatabiliyor? Yoksa ben bir gündüz düşü mü görüyorum? Yoksa ben, ülkeme döviz kazandırmak için, ömrünün çoğunu otel odalarında geçiren bir insan değil miyim? Yoksa ben, hayatı boyunca ÜCRETSİZ SANAT ÇALIŞMALARI yürüten insan değil miyim? Yoksa ben, halk için, devlet için, tüyü bitmemiş yetim için gece gündüz çabalayan insan değil miyim?
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, kötücül amaçlarla hayat kuran insanlar olarak, yapay, haydi daha yumuşak bir söylemle dile getirelim, ikincil dereceden önemli yada önemsiz resmî belgelerle şişirdikleri ve sözüm ona suç tarihini gizleyerek, "suçun öğrenildiği tarih" kandırma eylemiyle, birtakım "EK"ler sunmuşlardır. Bunların, dâvâ açılması için dayanak oluşturabilecek hiçbir nesnel olgular olmadığı, karakuşi yöntemlere hazırlık olsun diye şişirilmiş belgeler olduğu, bir hukuk öğrenicisi tarafından bile ayrımsanabilir. "EK/ Şikayet dilekçesi, EK/ İddianame, EK/3- Tensip Zaptı" sıralayarak, sanki inandırıcı ve dâvâ açtırıcı belgelermiş gibi önüme sürdüklerini asla ve kesinlikle önemsemiyorum. Bunlar bile, bu dâvânın MÜKERRER bir dâvâ olduğunu kanıtlıyor.
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, benim adliyeyi gereksiz yere meşgûl etmeme ilkemi bildikleri ve onların beni onlarca, hattâ 100'ü aşkın kez uydurdukları dosyalarla adliye koridorlarına mahkûm ettirmelerine karşın, olağanüstü hâllerin dışında kendilerini şikâyet bile etmemeye kararlı olmama karşın, yaptıkları bu "ORANTISIZ SALDIRI GÜCÜ" ile benim insanî sabır sınırımı bile tarumar ederek, kendileri hakkında çok ciddî dâvâlar açmak zorunda kalacağımı da bilsinler. Yeter artık!...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, en hafif deyimiyle, üzerinde hiç düşünmeden, şöyle söyleyebiliyorlar:
"Şüpheli açılan davaya ilişkin tebligatı aldıktan sonra hakaret yayınlarına devam etmiş ve şu anda kamu davası konusu edilen bir şikayet dilekçesini internet haber sitesinden aynen yayınlamıştır. Eyyüp Fırat Kuyurtar, savcıları ve yargıçları etkilemek istiyor hâlâ! Başlığı ile yayınlanan haber metnini ekte sunuyorum."
Şu ânda sürmekte (derdest) olan dâvâ sonuçlanmış ve kendileri de YARGITAY ilgili dairesinin bütün üyeleriymiş gibi bir söylem geliştiren Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, hukuk terbiyesi sınırlarını zorlayarak, "hakaret yayınlarına devam etmiş" diyebilmiştir. SANIK sözcüğü SANMAK sözcüğünden türemiştir. Sayın Savcı, benim SANIK olduğumu SANMIŞ bir kişidir. Sayın Yargıç kararını benim aleyhime verirse, Yargıtay'dan onaylanma koşuluyla, ben, "HAKARETÇİ" olabilirim. Bu bir olasılıktır. Evrensel hukuk kurallarına karşıt davranın bu ikili (Kuyurtar / Kurhan ikilisi) "Bir kişinin suçu sabit görülene dek suçsuzdur!" duymamışlar anlaşılan! Sayın Savcı, işlerin yoğunluğu ve kendisinin yorgunluğu nedeniyle kabahatli davranmıp, dâvâ açılmasını iddia etmiştir. Ancak Sayın Yargıç, bence, kabahatli davranmayıp, durumu nesnel olarak değerlendirip, daha önceki resmî belgeler ışığında ciddî bir değerlendirme yaparak, işi Yargıtay İlgili Dairesi'ne ve/ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni inisiyatifine bırakmayacaktır. Yineliyorum, bana karşı, Türk Ceza Kanunu'nun 220. Madde içeriğindeki "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" işleyerek, 1100 kişiyi bir araya getiren Ömer Faruk Kurhan, nasıl oluyor da, bana karşı dâvâ açtırma cesareti gösteriyor ki, açtırdığı ilk dâvâda, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas Sayılı dosyada BERAAT ettiğim gibi, buna dayanılarak açılan İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2010/78 Esas Sayılı dosya da Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce benim lehime bozulmuştur. Sayın Yargıç, sadece bahsettiğim bu dosyaları değil, eğer gereksinme duyarsa, sunacağım diğer dosyaları da incelerse, nasıl bir McCarthy saldırısı ile karşı karşıya kaldığımı derhal anlayabilecektir.
Hiçbir suç ögesi taşımayan yayınıma suç ögesiymiş muamelesi yapılarak, yalan söylenmektedir: "EK/4 - Yapılan yayına ilişkin çıktı"
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, anlamsız ve gereksiz sözleri dilekçeye yazarak, olaya hukuk süsü veriyorlar:
"Yapılan yayında şikayet dilekçesi aynen yayınlandıktan sonra bu defa yorum yazıları yazmış ve bu yorumlarında müvekkilime, vekili olarak şahsıma, adliyeye, hakim ve savcılara yönelik ithamlarına devam etmiştir. Bu yorumların biri şöyledir:"
Benim savcılara, yargıçlara verdiğim her dilekçe, benim doğal ve yasal hakkımdır. Bir düşünce adamı, bir filozof, bir yazar olduğum için içerikleri de felsefi ölçütlerle değerlendirilebilecek metinlerin ilgili kamuoyuna sunulması asla ve kesinlikle yasalara aykırı değildir. Sıkıyönetim ve 12 Eylül Faşizmi süreçlerinde bile uğramadığım büyük haksızlıklarla karşı karşıyayım. Bu yakıştırmaları kabûl etmiyorum. Yukarıdaki paragrafta da görüleceği gibi, avukat avukatlık yapmak yerine, müvekkiliyle özdeşleşerek, suç ortaklığı yapmaktadır. Mevzuat elverirse yargılanmalarını talep ediyorum. Bunlar yalan söylemektedirler. En azından belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt, olay, olgu saptırması yapmaktadırlar.
Birbirine benzer suçlamalarla Ömer Faruk Kurhan, benim hakkımda dâvâlar açmaya başlayınca, İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini hukuksal olarak değerlendirip, Ömer Faruk Kurhan ile birlikte bu örgütün önderi olan Mustafa Şükrü Demirkanlı dosyalarını birleştirerek, tam üç dosyayı tek dosyaya indirgemiştir. Yapılan itirazlar reddedilip, üç dâvâ dosyası, bir tek dosyayla sürdürülmektedir. Bu dosyanın da, İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi'ne (76. Asliye Ceza Mahkemesi) gönderilmeli yada derhal BERAAT kararı verilmelidir.
Diyorlar ki:
"İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI YAŞAR ŞEN'DEN SKANDAL KARAR: "SHAKESPEARE ÇOCUĞU" DEMEK HAKARET İMİŞ!!!"
Dünyanın bütün ülkelerinde, yüz yılı aşkındır şöyle bir durum vardır: Dünya edebiyatı iki damardan akar.
1 - Shakespeare damarı,
2 - Tolstoy damarı,
Shakespeare'i kendilerine örnek alanlara Shakespeare Çocuğu ve Tolstoy'u kendilerine örnek alanlara da Tolstoy Çocuğu denir. Örnekse ben, Tolstoy Çocuğu'yum. Bana biri Tolstoy Çocuğu dediğinde ben gurur ve onur duyarım. Ömer Faruk Kurhan da, Shakespeare modeliyle tiyatro yapan biri olarak, kendisi Shakespeare Çocuğu olarak anılmaktadır. Bunun neresinde hakaret içeriği, neresinde hakaret ögesi vardır? Evet, Sayın Savcı Yaşar Şen, kabahatli davranmıştır. Savcıları eleştirme özgürlüğüm yok mu? Ben, "ey savcı" şiirim nedeniyle Özel Soruşturma Savcısı Sayın Haluk Gedikli tarafından soruşturmaya uğradım ve hakkımda "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DÂİR KARAR" verildi. Bu ve buna benzer 100'ü aşkın dosyayla zamanımı çalanları ben affetmiş olsam bile tarih asla affetmeyecek.
Diyorlar ki:
"ŞÜPHELİNİN UYAP SİSTEMİNDEN ALINAN ADLİ SİCİL KAYDI ŞÜPHELİNİN SADECE MÜVEKKİLİME DEĞİL BİR ÇOK BENZER HUSUMET YAŞADIĞINI AÇIKÇA İSPAT ETMEKTEDİR."
Ben, adliyeyi gereksiz yere meşgûl etmemek için, beni mahkemeye vermeyenleri mahkemeye vermediğim gibi, çizmeyi fazla aşmamak üzere, beni mahkemeye verenlerin büyük bir kısmını bile mahkemeye vermiyorum. Ancak Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisi 1100 kişilik örgüt içerisinde bulunmamasına karşın, benim hakkımda birçok dâvâ girişiminde bulunmakla birlikte, iki kez tazminat dâvâsı açmıştır. İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi ve İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde yargılamalarım sona ermekle birlikte süreç Yargıtay'dadır. İstediği sonuçları elde edemeyen avukat, husumet duygusuyla hareket ederek, kendisiyle müvekkilini aynılaştırarak, müvekkiliyle özdeşleşmektedir. Avukatın, avukatlık ruhsatı ve ruh durumu elden geçirilmelidir.
Kendileri, ilk şikâyetlerini 2009 yılında yapmışlar ve kendilerini yazılarımla sürekli uyardıktan sonra, ilke kez olarak 2012 yılında dâvâ açtım. Bu dâvâların hiçbiri de avukat ve müvekkili için değildi. 1100 kişinin diğer önderlerine açtım. Ancak, bu dosyanın ciddiye alınması hukuka olan güvenimi sarstığı için, ben de, en kısa zamanda avukat ve müvekkilini çok caydırıcı, çok ciddî dâvâlar açacağım.
Benim adlî sicilimi size sunarak, sözüm ona ciddî bir dayanak oluşturduğunu sanan avukat ve müvekkili, aslında suç işlemektedir. Hiçbir dâvâ, başka suçlara dayanılarak nesnel hâle gelmez. Ancak bir kanaat oluşturabilir. Sayın Savcı, kabahatli davranarak böyle bir dâvâ açabilmiştir. Mahkeme bunu yinelemesin lütfen.
Diyorlar ki:
"SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda ayrıntıları ile arz ve izah ettiğimiz gerekçelerle;
Henüz geçtiğimiz ay yaptığımız şikayet üzerine aleyhine hakaret suçlaması ile dava açılmasına karşın bu defa şikayet dilekçemizi aynen yayınlayarak hakareti yineleyen şüphelinin bu eylemi nedeniyle soruşturma yürütülerek, şüpheli aleyhine kamu davası açılmasını arz ve talep ederim."
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda ciddî olarak hiçbir ayrıntı arz ve izah etmeyenler, şişirilmiş yalanları birer gerekçe sanıyorlar. Bu bölümde bile MÜKERRER dâvâ açtırdıklarını ikrâr edenler, adliyeyi gereksiz yere meşgûl ederek, adliyeye karşı suç işliyorlar. Bunun değerlendirilmesini istiyorum. "hakareti yineleyen" demek, zâten MÜKERRER demektir. Böylesi yalapşap söylemlerle, hem de 100'ü aşkın kez soruşturma-kovuşturma-tazminat süreçleriyle uğraştığım için ne kadar büyük üzüntüler yaşadığımı hiç kimse tahmin edemez. Beş yılı aşkındır benim üzerimde entelektüel baskı ve "ALTERNATİF HUKUK" oluşturmakla birlikte, şimdi de, T.C. yasalarını kendi kişisel ve örgütsel husumet duygularına tutsak etmeye yeltenen bu kötücül kişilere hukuksal dersi ben değil, Sayın Yargıç kendisi verecektir. Bu nedenle DÂVÂNIN REDDİNE kararı verilmesini talep ediyorum.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Ağustos 2014
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
EKLER:
Hiçbir konu içermemesine karşın, yapay bir konu üreterek, düşsel bir dilekçeyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurup, hemen ardından, benim "ELMAS TÜCCARI" olduğumu bilmelerinden kaynaklı olarak "FAHİŞ MİKTAR" içeren manevî tazminat dâvâları açan, Sayın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın Oy Birliği İle Aldığı Karar ile "FAHİŞ MİKTAR" saptanmış olmasına karşın, gözleri doymayan Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, arkalarını dayadıkları 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" kamuoyu sayesinde, âdeta "ALTERNATİF HUKUK" oluşturma yolunun kötücül döşemesini yapma girişimi asla terk etmeyip, şöyle bir sentetik söylem geliştirebiliyorlar:
"KONU: Şüphelinin rahatsız edici, kişilik haklarına saldırı niteliğinde, itibar zedeleme amacı ile yaptığı ve anlaşıldığı kadarı ile 2010 yılandan beri düzenli olarak sitesinin giriş bölümünden paylaştığı hakaret yayını hakkında şikayetlerimizin sunulması hakkındadır."
Kendi alanında (Diamond Cutting Tools Companies) dünyanın bir numaralı şirketinin sahibi olmakla birlikte, 1972 yılından bu yana tiyatro sanatını uluslararası mecrada izleyen biri olan kişi olarak, Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'un kurucu sahibi ve genel sanat yönetmeniyim. Benim her iki alanla sınırlı kalmayıp, yaklaşık olarak yirmi sektörde birden iş yapma girişimleri içerisinde bulunmam ve bunun yanı sıra, elliyi aşkın ülkeye "ELMAS İHRACATI" yapan bir insan olduğumu bilen bu 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" önderleri ki, en başta Ömer Faruk Kurhan gelmektedir. beş yılı çok aşkın bir zamandan beri, beni kendimden, ailemden, çevremdem, ülkemden ve tiyatro sanatından soğutmak için olağanüstü büyük huzursuzluklar vermişlerdir. Bana sürekli olarak "HAKARET" edip, hakkımda haksız yapılanmalar kurarak "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" kapsamına bile girebilecek düzeysizlikle eylemlilikler üreten Ömer Faruk Kurhan, 2009 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, benim yıllarca haksız yere yargılanmama neden olmuş ve tabiî ki, Sayın Yargıç, haksızlığı fark edip beni BERAAT ettirmesiyle birlikte huzurum birazcık yerine gelmiştir. Benim hakkımda 100'ü aşkın soruşturma-kovuşturma-tazminat dosyaları söz konusu olduğu ve uluslararası düzeyde elmas ve tiyatro işiyle uğraşan önemli ve ünlü biri olduğum için henüz zaman bulamadığım için, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan için maddî ve manevî tazminat dâvâları açamadım. Ancak, mutlaka açacağım. Hem bireyleri saldırılarını durdurmak ve hem de 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini durdurabilmek için...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisinin bir hukuk adamı olduğuna inanmadığı ve/ya zâten birlikte tiyatro yaptıkları için, müvekkiliyle özdeşleştiği için, gerçek anlamda nesnel dilekçe yazmasını bile bilemiyor. İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi'ne verdiği dilekçe adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata karşı olduğu için, Sayın Yargıç, hukuku düşündüğü için, işbu dilekçeyi elinin tersiyle itip, işleme koymamıştır. Bunan benzer birçok örnek sunabilirim. Durum böyle olunca, müvekkili için yazdığını iddia ettiği mahkemenizde bulunan ve şu ânda benim gereksiz yere mesaimi ç/alan dilekçe bile, baştan aşağı husumet duygusuyla kaleme alınmıştır. Hiçbir nesnel dayanak noktası bulunmayan soyut konuları, sözüm ona somut konularmış gibi yazabilen Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, aslında hiçbir açıklama içermemesine karşın, "AÇIKLAMALAR" başlığı atarak, Sayın Savcı ve Sayın Yargıç inansın diye gereksiz söz öbekleriyle karşımıza çıkmıştır:
"Şüpheli şikayet dilekçemi aynen yayınlayarak, kendisi tarafından müvekkilime yöneltilen hakaretleri tekrar etmiş ve yeniden suç işlemiştir."
Yukarıda sözde bile, bu dâvânın MÜKERRER bir dâvâ olduğunu ve zâten görülmekte bir dâvâdan rol çalmaktan öteye gitmesinin mümkün olmadığını, böylelikle adliyeyi gereksiz yere meşgûl ederek mevzuata aykırı davrandığını duyumsatan Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, bu dâvânın BERAAT ile sonuçlanacağını bilmelerine karşın, sadece benim ülke dışındaki işlerimi ve dolayısıyla ülke ekonomisinin döviz yitirmesini istedikleri için, Türk Ceza Kanunu'nun 301. Maddesi içeriğiyle yargılanmayı bile hak ediyorlar. Bu dâvâ, benim aleyhime sonuçlanırsa, Yargıtay ve/ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreçlerinde, mutlaka benim lehime sonuçlanacaktır. Hakaret olmayanı hakaret, suç olmayanı suç paketiyle ambalajlayarak Sayın Savcı ve Sayın Yargıç önüne servis eden Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, ülkemizdeki yargılama sona ererse, ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ceza almasına neden olacaklardır ki, bu da bana büyük bir acı veriyor. Çünkü ben, ülkesine seven ve emperyalizme karşı olan bir kişi olarak, burnuma emperyalizm kokusu alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde aklanmayı içine pek sindiremem. Ancak, zorunluluk beni bu noktaya iterse, ne yazık ki, bana neredeyse ihanet gibi gelen bu sürece de râzı olacağım...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan şöyle diyorlar:
"26.12.2012 tarihli şikayet dilekçem ile müvekkilim adına İstanbul C.Savcılığı 2012/170961 numaralı dosyasından hakaret isnadı ile şüpheli aleyhine suç duyurusunda bulunulmuş ve soruşturma sonucunda yeterli şüphe oluştuğu anlaşıldığından İstanbul 27.Sulh Ceza Mahkemesi 2013/166 Esas sayılı dosyasından kamu davası açılmıştır. Bu açılan dava dosyasına esas iddianamede müvekkil aleyhine kullanılan linççi, linççi kişiliksiz, shakespeare çocuğu ifadeleri suç olarak kabul edilmiştir."
Kendi ağızlarıyla ikrar ediyorlar. Ben, "Shakespeare Çocuğu" söylemiyle bir mahkemede yargılanırken, nasıl olur ki, bir başka mahkemede daha yargılanıyorum. İki ayrı ülkede mi yargılanıyorum. İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı'na bağlı olmayan başka bir mahkeme mi? Bu durum beni çok incitiyor. Ben, asla ve kesinlikle suçla olmamama karşın, "Shakespeare Çocuğu" söylemi asla ve kesinlikle bir hakaret olmamasına karşın, hem de iki ayrı mahkemede MÜKERRER olarak yargılanmam bende olağanüstü üzüntü sarsıntıları oluşturuyor. Ben yoldan geçerken alınıp, tam elli yedi gün işkence gördüğüm 12 Eylül Faşizmi koşullarında bile böylesine büyük üzüntü yaşamadım. 12 Eylül Faşizmi sonrasında ülkemi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikâyet hakkı tanınmasına karşın şikâyet etmezken, karşıma çıkan ve Sayın Yargıç beni bağışlasın, ama şunu söylemek zorundayım bir tür "LİNÇ FAŞİZMİ" uygulayan bu 1100 kişi yargılanacağına, nasıl oluyor da, bana "HAKARET" eden, bana "İFTİRA" atan, beni "TEHDİT" eden, bana karşı "ALTERNATİF HUKUK" oluşturmaya çalışan bu 1100 kişinin önderi beni, hem de MÜKERRER olarak yargılatabiliyor? Yoksa ben bir gündüz düşü mü görüyorum? Yoksa ben, ülkeme döviz kazandırmak için, ömrünün çoğunu otel odalarında geçiren bir insan değil miyim? Yoksa ben, hayatı boyunca ÜCRETSİZ SANAT ÇALIŞMALARI yürüten insan değil miyim? Yoksa ben, halk için, devlet için, tüyü bitmemiş yetim için gece gündüz çabalayan insan değil miyim?
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, kötücül amaçlarla hayat kuran insanlar olarak, yapay, haydi daha yumuşak bir söylemle dile getirelim, ikincil dereceden önemli yada önemsiz resmî belgelerle şişirdikleri ve sözüm ona suç tarihini gizleyerek, "suçun öğrenildiği tarih" kandırma eylemiyle, birtakım "EK"ler sunmuşlardır. Bunların, dâvâ açılması için dayanak oluşturabilecek hiçbir nesnel olgular olmadığı, karakuşi yöntemlere hazırlık olsun diye şişirilmiş belgeler olduğu, bir hukuk öğrenicisi tarafından bile ayrımsanabilir. "EK/ Şikayet dilekçesi, EK/ İddianame, EK/3- Tensip Zaptı" sıralayarak, sanki inandırıcı ve dâvâ açtırıcı belgelermiş gibi önüme sürdüklerini asla ve kesinlikle önemsemiyorum. Bunlar bile, bu dâvânın MÜKERRER bir dâvâ olduğunu kanıtlıyor.
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, benim adliyeyi gereksiz yere meşgûl etmeme ilkemi bildikleri ve onların beni onlarca, hattâ 100'ü aşkın kez uydurdukları dosyalarla adliye koridorlarına mahkûm ettirmelerine karşın, olağanüstü hâllerin dışında kendilerini şikâyet bile etmemeye kararlı olmama karşın, yaptıkları bu "ORANTISIZ SALDIRI GÜCÜ" ile benim insanî sabır sınırımı bile tarumar ederek, kendileri hakkında çok ciddî dâvâlar açmak zorunda kalacağımı da bilsinler. Yeter artık!...
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, en hafif deyimiyle, üzerinde hiç düşünmeden, şöyle söyleyebiliyorlar:
"Şüpheli açılan davaya ilişkin tebligatı aldıktan sonra hakaret yayınlarına devam etmiş ve şu anda kamu davası konusu edilen bir şikayet dilekçesini internet haber sitesinden aynen yayınlamıştır. Eyyüp Fırat Kuyurtar, savcıları ve yargıçları etkilemek istiyor hâlâ! Başlığı ile yayınlanan haber metnini ekte sunuyorum."
Şu ânda sürmekte (derdest) olan dâvâ sonuçlanmış ve kendileri de YARGITAY ilgili dairesinin bütün üyeleriymiş gibi bir söylem geliştiren Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, hukuk terbiyesi sınırlarını zorlayarak, "hakaret yayınlarına devam etmiş" diyebilmiştir. SANIK sözcüğü SANMAK sözcüğünden türemiştir. Sayın Savcı, benim SANIK olduğumu SANMIŞ bir kişidir. Sayın Yargıç kararını benim aleyhime verirse, Yargıtay'dan onaylanma koşuluyla, ben, "HAKARETÇİ" olabilirim. Bu bir olasılıktır. Evrensel hukuk kurallarına karşıt davranın bu ikili (Kuyurtar / Kurhan ikilisi) "Bir kişinin suçu sabit görülene dek suçsuzdur!" duymamışlar anlaşılan! Sayın Savcı, işlerin yoğunluğu ve kendisinin yorgunluğu nedeniyle kabahatli davranmıp, dâvâ açılmasını iddia etmiştir. Ancak Sayın Yargıç, bence, kabahatli davranmayıp, durumu nesnel olarak değerlendirip, daha önceki resmî belgeler ışığında ciddî bir değerlendirme yaparak, işi Yargıtay İlgili Dairesi'ne ve/ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni inisiyatifine bırakmayacaktır. Yineliyorum, bana karşı, Türk Ceza Kanunu'nun 220. Madde içeriğindeki "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" işleyerek, 1100 kişiyi bir araya getiren Ömer Faruk Kurhan, nasıl oluyor da, bana karşı dâvâ açtırma cesareti gösteriyor ki, açtırdığı ilk dâvâda, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas Sayılı dosyada BERAAT ettiğim gibi, buna dayanılarak açılan İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2010/78 Esas Sayılı dosya da Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce benim lehime bozulmuştur. Sayın Yargıç, sadece bahsettiğim bu dosyaları değil, eğer gereksinme duyarsa, sunacağım diğer dosyaları da incelerse, nasıl bir McCarthy saldırısı ile karşı karşıya kaldığımı derhal anlayabilecektir.
Hiçbir suç ögesi taşımayan yayınıma suç ögesiymiş muamelesi yapılarak, yalan söylenmektedir: "EK/4 - Yapılan yayına ilişkin çıktı"
Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ve onun müvekkili Ömer Faruk Kurhan, anlamsız ve gereksiz sözleri dilekçeye yazarak, olaya hukuk süsü veriyorlar:
"Yapılan yayında şikayet dilekçesi aynen yayınlandıktan sonra bu defa yorum yazıları yazmış ve bu yorumlarında müvekkilime, vekili olarak şahsıma, adliyeye, hakim ve savcılara yönelik ithamlarına devam etmiştir. Bu yorumların biri şöyledir:"
Benim savcılara, yargıçlara verdiğim her dilekçe, benim doğal ve yasal hakkımdır. Bir düşünce adamı, bir filozof, bir yazar olduğum için içerikleri de felsefi ölçütlerle değerlendirilebilecek metinlerin ilgili kamuoyuna sunulması asla ve kesinlikle yasalara aykırı değildir. Sıkıyönetim ve 12 Eylül Faşizmi süreçlerinde bile uğramadığım büyük haksızlıklarla karşı karşıyayım. Bu yakıştırmaları kabûl etmiyorum. Yukarıdaki paragrafta da görüleceği gibi, avukat avukatlık yapmak yerine, müvekkiliyle özdeşleşerek, suç ortaklığı yapmaktadır. Mevzuat elverirse yargılanmalarını talep ediyorum. Bunlar yalan söylemektedirler. En azından belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt, olay, olgu saptırması yapmaktadırlar.
Birbirine benzer suçlamalarla Ömer Faruk Kurhan, benim hakkımda dâvâlar açmaya başlayınca, İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini hukuksal olarak değerlendirip, Ömer Faruk Kurhan ile birlikte bu örgütün önderi olan Mustafa Şükrü Demirkanlı dosyalarını birleştirerek, tam üç dosyayı tek dosyaya indirgemiştir. Yapılan itirazlar reddedilip, üç dâvâ dosyası, bir tek dosyayla sürdürülmektedir. Bu dosyanın da, İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi'ne (76. Asliye Ceza Mahkemesi) gönderilmeli yada derhal BERAAT kararı verilmelidir.
Diyorlar ki:
"İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI YAŞAR ŞEN'DEN SKANDAL KARAR: "SHAKESPEARE ÇOCUĞU" DEMEK HAKARET İMİŞ!!!"
Dünyanın bütün ülkelerinde, yüz yılı aşkındır şöyle bir durum vardır: Dünya edebiyatı iki damardan akar.
1 - Shakespeare damarı,
2 - Tolstoy damarı,
Shakespeare'i kendilerine örnek alanlara Shakespeare Çocuğu ve Tolstoy'u kendilerine örnek alanlara da Tolstoy Çocuğu denir. Örnekse ben, Tolstoy Çocuğu'yum. Bana biri Tolstoy Çocuğu dediğinde ben gurur ve onur duyarım. Ömer Faruk Kurhan da, Shakespeare modeliyle tiyatro yapan biri olarak, kendisi Shakespeare Çocuğu olarak anılmaktadır. Bunun neresinde hakaret içeriği, neresinde hakaret ögesi vardır? Evet, Sayın Savcı Yaşar Şen, kabahatli davranmıştır. Savcıları eleştirme özgürlüğüm yok mu? Ben, "ey savcı" şiirim nedeniyle Özel Soruşturma Savcısı Sayın Haluk Gedikli tarafından soruşturmaya uğradım ve hakkımda "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DÂİR KARAR" verildi. Bu ve buna benzer 100'ü aşkın dosyayla zamanımı çalanları ben affetmiş olsam bile tarih asla affetmeyecek.
Diyorlar ki:
"ŞÜPHELİNİN UYAP SİSTEMİNDEN ALINAN ADLİ SİCİL KAYDI ŞÜPHELİNİN SADECE MÜVEKKİLİME DEĞİL BİR ÇOK BENZER HUSUMET YAŞADIĞINI AÇIKÇA İSPAT ETMEKTEDİR."
Ben, adliyeyi gereksiz yere meşgûl etmemek için, beni mahkemeye vermeyenleri mahkemeye vermediğim gibi, çizmeyi fazla aşmamak üzere, beni mahkemeye verenlerin büyük bir kısmını bile mahkemeye vermiyorum. Ancak Eyyüp Fırat Kuyurtar, kendisi 1100 kişilik örgüt içerisinde bulunmamasına karşın, benim hakkımda birçok dâvâ girişiminde bulunmakla birlikte, iki kez tazminat dâvâsı açmıştır. İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi ve İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde yargılamalarım sona ermekle birlikte süreç Yargıtay'dadır. İstediği sonuçları elde edemeyen avukat, husumet duygusuyla hareket ederek, kendisiyle müvekkilini aynılaştırarak, müvekkiliyle özdeşleşmektedir. Avukatın, avukatlık ruhsatı ve ruh durumu elden geçirilmelidir.
Kendileri, ilk şikâyetlerini 2009 yılında yapmışlar ve kendilerini yazılarımla sürekli uyardıktan sonra, ilke kez olarak 2012 yılında dâvâ açtım. Bu dâvâların hiçbiri de avukat ve müvekkili için değildi. 1100 kişinin diğer önderlerine açtım. Ancak, bu dosyanın ciddiye alınması hukuka olan güvenimi sarstığı için, ben de, en kısa zamanda avukat ve müvekkilini çok caydırıcı, çok ciddî dâvâlar açacağım.
Benim adlî sicilimi size sunarak, sözüm ona ciddî bir dayanak oluşturduğunu sanan avukat ve müvekkili, aslında suç işlemektedir. Hiçbir dâvâ, başka suçlara dayanılarak nesnel hâle gelmez. Ancak bir kanaat oluşturabilir. Sayın Savcı, kabahatli davranarak böyle bir dâvâ açabilmiştir. Mahkeme bunu yinelemesin lütfen.
Diyorlar ki:
"SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda ayrıntıları ile arz ve izah ettiğimiz gerekçelerle;
Henüz geçtiğimiz ay yaptığımız şikayet üzerine aleyhine hakaret suçlaması ile dava açılmasına karşın bu defa şikayet dilekçemizi aynen yayınlayarak hakareti yineleyen şüphelinin bu eylemi nedeniyle soruşturma yürütülerek, şüpheli aleyhine kamu davası açılmasını arz ve talep ederim."
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda ciddî olarak hiçbir ayrıntı arz ve izah etmeyenler, şişirilmiş yalanları birer gerekçe sanıyorlar. Bu bölümde bile MÜKERRER dâvâ açtırdıklarını ikrâr edenler, adliyeyi gereksiz yere meşgûl ederek, adliyeye karşı suç işliyorlar. Bunun değerlendirilmesini istiyorum. "hakareti yineleyen" demek, zâten MÜKERRER demektir. Böylesi yalapşap söylemlerle, hem de 100'ü aşkın kez soruşturma-kovuşturma-tazminat süreçleriyle uğraştığım için ne kadar büyük üzüntüler yaşadığımı hiç kimse tahmin edemez. Beş yılı aşkındır benim üzerimde entelektüel baskı ve "ALTERNATİF HUKUK" oluşturmakla birlikte, şimdi de, T.C. yasalarını kendi kişisel ve örgütsel husumet duygularına tutsak etmeye yeltenen bu kötücül kişilere hukuksal dersi ben değil, Sayın Yargıç kendisi verecektir. Bu nedenle DÂVÂNIN REDDİNE kararı verilmesini talep ediyorum.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Ağustos 2014
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
EKLER: