8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bulunmaz LİNÇÇİ Oyun Atölyesi sahibi Bilginer'in avukatına karşı çıktı!

T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 40. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/854 Esas


KONU: Sayın Yargıç Ali Çetin'e yardımcı olma isteği...


AÇIKLAMALAR / YANITLAR:


1 - Avukat Süleyman Anıl'ı, ben, yalnızca bir birey olarak değil, "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyebilen Oyun Atölyesi'nin avukatı olarak görüyorum. Klasik hukuk mantığıyla hareket ettiğimizde, "SUÇ VE CEZA" tekildir, bireyseldir... Ne var ki, dünyanın hukuksal olarak geldiği yere iyice baktığımızda, "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İÇTİHAT" metinlerini güzelce incelediğimizde, entelektüel dünyanın hukukla imtihanına derinlikli olarak göz gezdirdiğimizde, durumun vahim olduğunu hemen anlarız.


2 - Haluk Bilginer'in avukatı Süleyman Anıl, hukuku, kendi çıkarları için, müvekkillerinin çıkarları için kullanmayı alışkanlık hâline getiren, bu uğurda yaşayabilen biridir. Bunun dayandığı birkaç linki veriyoruz:


a www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1201824769&year=2008&month=02&day=01


bwww.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=924


c - http://tiyatroyun.blogspot.com/2011/07/lincci-oyun-atolyesinin-patronu-ve.html


d - www.habervitrini.com/haber.asp?id=156052


e - www.netgazete.com/News/785152/haluk_bilginer_olcayi_dovmedigini_ispatlayacak.aspx


Şimdilik kaydıyla sadece ve yalnızca beş tane link vermekle yetiniyoruz. Ancak, "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." diyebilecek kadar estetik bilinçten yoksun Nihat Haluk Bilginer'e yaptığı avukatlık sonucunda muktedir bir biçimde duruşmalara girebilen Süleyman Anıl, bence, hukuksal bir dile sahip olmayı asla ve kesinlikle beceremiyor...


3 - Süleyman Anıl, etki gücünü artırmak, iş yapmasını ve pazar payını geliştirebilmek, seçkin bir yer edinebilmek için, bu ülkenin entelektüel insanlarına karşı bir tahkimat yapmayı alışkan hâline getirmiş bir kişi olarak, asla nesnel hukuk doğrularını değil, kendi bireysel doğrularını gündemde tutacak kadar "tutarlı" biri. Bir dava daha kazanmak istiyor!


4 - Daha önce de defalarca yinelediğim gibi, hiç bıkmadan, usanmadan yine yineliyorum ki, bu dava, tekil ve tikel bir dava değil, çoğul ve tümel bir davadır. Bu davada verilecek karar, sadece "bir dava" için verilmeyip, "pek çok dava" için verilmiş olacaktır. Çünkü şöyle; Süleyman Anıl, tam tamına "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini başlatan Oyun Atölyesi'nin avukatıdır. Klasik yargılama süreci mantığıyla, kanıksanmış hukuksal kurallarla, sadece ve yalnızca "SUÇ VE CEZA" ikililiği ve ikilemiyle bakıldığında, "adalet yerini bulacak", 

ancak, çağcıl hukuk bilimi bir milim olsun ilerlemeyeceği gibi, patinaj yapmaya devam edecektir. Ben, çağına tanıklık eden bir sanatçı olarak, bu uyarıyı burada, Yargıtay'da ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yapmak zorundayım... Bu zorunluluk, "davadan yırtmak" zorunluluğu değil, hukuku çağcıllaştırma isteğimin dayattığı sorumluluk bilincidir...

5 - Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Devlet Tiyatroları, İstanbul Şehir Tiyatroları, Kocaeli Şehir Tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatroları vb. resmî tiyatro kurumları, sürekli olarak tiyatro dergilerine reklâm (PARA) veriyor. Bu dergilerin hemen hemen bütünü, hepsi, tamamı, tümü, hiçbir zaman için tam zamanında, ayın birinde yayınlanmadığı, günlerce, bâzen haftalarca geç yayınladığı için, resmî tiyatro kurumlarının programlarını zamanında yayınlamıyorlar... İzleyiciler de, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının oyun günlerini zamanında takip edemiyorlar... Bu durumda, hem izleyicinin bilgi edinme hakkı elinden alındığı gibi, hem de, resmî tiyatro kurumları olağanüstü büyük zarara uğruyorlar. Ben, sürekli olarak nâhoş duruma karşı olduğum için, bana karşı "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" 
başlatıldı. Bu kampanyanın başını Oyun Atölyesi çekti. Sadece bununla yetinmeyip, benim hakkımda birçok dava da açtı. Bu davaların tümünü Avukat Süleyman Anıl yönlendirdi. Bu nedenle, Süleyman Anıl, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen tüm resmî tiyatro kurumlarının zarar etmesine (dolaylı olarak da olsa) yardım ve yataklık etti. Mahkemeniz, sadece "Hilmi Bulunmaz / Süleyman Anıl" karşıtlığına değil de, "tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunan - tüyü bitmemiş yetimin hakkını çiğneyen" karşıtlığına da müdahil olarak, hukuk ve tiyatro tarihindeki yerini alacaktır. Bu dava, tarihe geçecektir!

6 - Tiyatro sanatı, bütün diğer sanatlar gibi, günlük yaşamdan, yöneten - yönetilen birlikteliği ve/ya karşıtlığından, düşünsel, felsefî, toplumsal oluşumlardan âzâde değildir. Nasıl ki, hiçbir oyun yazmamasına karşın, başkalarının oyunlarını (ç)alarak kendini oyun yazarı diye benimsetmiş Shakespeare, emperyalist kültürü temsil edebiliyorsa; bu Shakespeare oyunlarını ülkemiz izleyicisine enjekte eden Oyun Atölyesi de kapitalist kültürü temsil ediyor. Nasıl ki Tolstoy, hayatının odak noktasına saltık anlamda insanî değerleri yerleştirip, Shakespeare'in (ç)alıntı oyunlarını yerden yere vurmuşsa, ben de, insanî değerleri savunan Lev Tolstoy'un ülkemizdeki sanatsal mücadelesini veriyorum... "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü tiyatro dünyasına armağan eden Nihat Haluk Bilginer, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen "Kültür Bakanlığı"ndan karşılıksız para alıp (bir kez değil, onlarca kez), nasıl ki, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin emeğini çarçur ediyorsa, ben de, şimdiye dek, tam tamına kırk bir yıldır, sürekli olarak ücretsiz tiyatro sanatı yaparak, kendi sanatsal hakkımı, halkımın sanatsal hakkını ve tüyü bitmemiş yetimin sanatsal hakkını ve en önemlisi de devletin paralarının çarçur edilmesine karşı çıkarak, devletin de hakkını savunuyorum. Bu nedenle, bu dava, kendi içinde kaynayan kazan olarak değil, çok büyük bir yanardağın küçücük bir lavı olarak algılanıp tarihsel, toplumsal ölçütlerle karara bağlanmalı, öyle hüküm kurulmalıdır. Bütün bunları niye yazıyorum? Yineliyorum: "Yırtmak için" mi? Hayır, asla, kesinlikle bu nedenle değil. Hazırlamaya başladığım kitabımdaki sayfaların değer kazanması ve tarihe bir çentik atmak için bunları yazıyorum. Başkaca bir amacım yoktur, olamaz da!...

7 - Şimdiye dek sunduğum belgeler, bilgiler, bulgular, deliller, kanıtlar, olaylar, olgular, tarihsel ve toplumsal derinliği oluşturacak denli zengin bir hukuksal yapıya sahip. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Dava dosyasında bulunan "CİNAYET BÜRO AMİRLİĞİ" belgeleri, son derecede düşündürücü, müthiş derecede tüyler ürpertici... Belki bu belgeler, Yargıtay sürecinde gerekçelendirilebilir. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinde acaba nasıl bir gerekçeyle açıklanacak?... Doğrusu çok merak ediyorum. Hangi nedenle olursa olsun, dosyadaki bu "CİNAYET BÜRO AMİRLİĞİ" sözünü asla hiç anlamayacağım!

8 - Bana ait olmamasına karşın, sanki bana aitmiş gibi gösterilen, daha sonraki bir araştırma aşamasında kesinlikle bana ait olmadığı anlaşılan www.scribd.com sitesi konusunda da her türlü yasal başvuru haklarına zâten sahibim ve en kısa zamanda da bu hakkımı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı nezdinde kullanacağım. İşte o zaman yine avukatlık yapılacak!

9 - Yazdıklarımda, söylediklerimde, asla ve kesinlikle hiçbir "İFTİRA SUÇU" içeriği bulunmamasına karşın, Avukat Süleyman Anıl, benim hakkımda "İFTİRA SUÇU" içeriğinde suç duyurusunda bulunmasına karşın, Savcı Müfit Büyükçolpan, "İFTİRA SUÇU" duyurusunu, haklı olarak ciddiye almamıştır... Böylelikle, benim, Süleyman Anıl hakkında "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) bağlamında "DAVA VE ŞİKÂYET" etme hakkım doğmuştur. Tabiî ki, bu hakkımı mutlaka kullanacağım. 

10 - Benim bildiğim şu; avukatlar, kendi küçük çıkarlarını, müvekkilin küçük çıkarlarını korumak için değil de toplumun çıkarlarını savunmak için hukuk eğitimi alıyorlar. En azından ben böyle arzu ediyorum... Bir avukat, müvekkili (velinimeti) için doğru söylememeyi göze alarak, hiç "İFTİRA SUÇU" olmadığını bildiği hâlde, salt para kazanmak adına, "İFTİRA SUÇU" kapsamına sokmak için dosyayı eğip bükebilir. Bunu anlayabilirim. Ancak, hiçbir parasal beklentisi bulunmamasına karşın, sadece bir husumet duygusuyla, Türk Ceza Kanunu içeriğinde çok net bir biçimde tanımlanmış "İFTİRA SUÇU" (MADDE 267) üretmek, deyim yerindeyse, sanırım, aynı zamanda "SUÇ UYDURMA SUÇU" (TCK 271) içeriğini de ilgilendirir. Bu dava bitince buna da bakacağım!

Yukarıda tam 10 madde hâlinde sunduğum görüşlerimin ciddiye alınıp, toplumsal duyarlılıkla davranılarak, "BERAAT" etmemin sağlanması yönünde karar verilmesini istiyorum. Arz ve talep ederim. 09.07.2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ