18 Eylül 2013 Çarşamba

Reyhan Kayışlı gibi bir vekile güvenerek yola çıkan Demirkanlı'ya ders!

T.C.
İSTANBUL
24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA: 2013/205 E

DÂVÂCI: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

KONU: "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili Reyhan Kayışlı'nın "Davaya Cevaplarımızın Sunulması" başlıklı demagojik, çarpıtıcı, mugalata içeren, saptırıcı ve yalan beyanlarına karşı bilgilendirici ve hukuk felsefesi değerleri içeren olağanüstü nitelikte dürüst yanıtlarımızı yargıca anlatabilme çalışması.

YANITLARIMIZ:

"BANA KARŞI İFTİRA OLAYININ ZAMANDİZİNSEL AKIŞI" başlıklı değerlendirmemi asla ve kesinlikle ciddiye almayıp, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nın yaptırım gücünü "es" geçerek düzeysiz ve yüzeysel bir metin hazırlayarak, yargıçlık makamına sunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, nesnel durum ve somut tutumu göz önünde bulundurmak yerine, öznel durum ve soyut tutumu göz önünde bulundurmuştur. Oysa 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, öznel durum ve soyut tutumdan değil, nesnel durum ve somut tutumdan yola çıkarak vücut bulmuştur. Yargıçlık makamı ve mahkeme sürecini bir öğrenci düzeysizliğine indirgeyen dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, kendisini hukuk başöğretmeni sanmış olmalı ki, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı görmeyip, âdeta sallapati bir metin hazırlamış. Bu metin, sadece hukuk ve edebiyat bağlamında değil, psikolojik bağlamda da değerlendirilip, toplumsal entelektüel kamuoyuna kazandırılmalıdır. Çünkü, bir hukuk metninin nasıl yazılamayacağını çok iyi anlatan bir metinle karşı karşıyayız. 

Şimdi gelelim, altı madde hâlinde yazılan ve demagoji, çarpıtma, mugalata, saptırma ve yalan içeren sözüm ona hukuk metninin irdelenip incelenmesine...

1 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Mahkemeniz belirtilen dosyası ile davacının müvekkil aleyhine açmış olduğu dava haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur." diyerek, daha ilk tümcede, yargıçlığa akıl vererek, yargıçlığın uygulamasına gayrimeşru, illegal, yasadışı bir yaklaşımda bulunuyor ki, bu tümcenin, hiç de iyi niyetle yazıldığı kanısında değilim. Mahkeme ve onun insan iradesi yargıç, uzmanlık alanı Hukuk Muhakemeleri Kanunu olduğu için, bence, 6100 Sayılı Yasa'yı ezbere biliyor ve bu ezber doğrultusunda, kılı kırka yararak hukukî karar veriyordur. Karşıtını savunmak, hukuk adamlarının, kanun adamlarının, yasa adamlarının birer ilkel varlık olduğu kanısı uyandırmanın bir milim ötesine asla geçemez. Avukatlar, piyasa değerlerini kollarlarken, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile hareket eden yargıçlar, avukatların bildikleri ceza ve hukuk felsefesinin çok ötesindeki duruma vâkıftır ki, Anayasal uygulamalar da, insan derisiyle kaplı olarak yaşamsal bir kazanımla orta yerde durabiliyorsa, bunun da en büyük müsebbibi, Anayasal ortama hayatiyet kazandıran ögeleri yargıçlardır. Sırtlarına geçirdikleri cübbelerle yukarıdan konuşma, neredeyse buyruk verme durumuna sıçradığını sanat avukatların ruhsal durum ve tutumlarını beğenmek, onların dile getirdikleri saçmalıkları dinlemek zorunda değilim. İşte tam da bu nedenle, onlarca dâvâlarımın hiçbirinde asla ve kesinlikle avukat tutmuyorum. Çünkü, bence, avukatlar, toplumsal barışı hizmet etmiyorlar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 1. ve 2. maddelerinde müvekkilin sahibi bulunduğu tiyatro dergisinin Kültür Bakanlığından ödenek aldığından ve zamanında çıkmadığından bahisle bu durumun kendisi için tazminata dayanak teşkil edeceğini ileri sürmüştür." diyerek, mahkeme makamındaki istenç yargıcı kandırmak istemektedir. Şöyle ki; Ben, sekiz yaşımdan beri çalışıp vergi veren biriyim. Kültür Bakanlığı, benim verdiğim vergilerle ayakta duruyor. Benim verdiğim vergilerle yaşayan Kültür Bakanlığı'nın (zamanında çıkmadığı için, Devlet Tiyatroları oyun programlarını zamanında yayınlamaması nedeniyle, ilgili kurumun, Kültür Bakanlığı'nın zarar etmesi söz konusu olduğuna göre) zarar etmesi, benim de, zarar ettiğim ve böylece, tazminat durumunun söz konusu olacağı aşikârdır. Eğer alacağım tazminat, mevzuat elverirse, Kültür Bakanlığı'na (İstanbul Devlet Tiyatroları Reklâm Kuleleri'ni Kurtarma Projesi'nde kullanılabilir!) verilebilir. Bu durumu Sayın Yargıç sağlayabilir kanısındayım. Benim amacım, herhangi bir parasal değer elde etmek değil, benim verdiğim vergilerle yaşayan Kültür Bakanlığı'nın zarar etmemesini sağlamaktır. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile, göz göre göre, olayı saptırım, beyaz yalan söylemektedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil, hukuki düzenlemelerle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde sahibi olduğu dergiyi çıkarmakta ve bu bağlamda bakanlıktan ödenek almaktadır." diyerek, yine önemle bir saptırmada bulunmaktadır. Çünkü, savunduğu kişinin ekonomik ve sosyal durumunu algılamadan, çalakalem, durmadan, gelişigüzel yazmaktadır. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, ödenek değil, reklâm almaktadır. Böylece, yalan söylenmektedir. Dâvâlının aldığı reklâm, dergisi zamanında çıkmadığı ve böylece Devlet Tiyatroları ile Şehir Tiyatroları'nın programları geç yayınlandığı için, hem dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, hem Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt, hem İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin, hem Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan ve hem de benzerleri, usûle aykırı reklâm (PARA) alışverişi yapmaktadırlar. Bu nedenle, sadece dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı değil, adlarını saydığım kurum yöneticileri de muhakeme edilmelidir. Eğer mevzuat elverirse, resmî kurum yöneticileri, en azından "TANIK" düzeyinde sorgulanmalıdır. Mevzuat elvermezse, ben, zâten, o kişileri de muhakeme ettirecek yasal bir düzlem bulmakta zorlanmayacağım. Çünkü mesele, bireysel değil, toplumsal ve devletin çıkarları söz konusu... 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkilin sahibi bulunduğu dergi ile ilgili herhangi bir yasal işlem bulunmamaktadır." diyerek, usûle aykırı ve duyarsızlıktan yararlanarak yanlış bir reklâm (PARA) alışverişi dizgesine alışmış olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sahibi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı ve onun eşi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (birçok dâvâdan yargılanan) Mustafa Şükrü Demirkanlı, elde ettikleri usûlsüz uygulamanın sürgit yürüyeceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Çünkü, ben, yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, kendi çıkarlarımı değil, devletin, halkın, toplumun çıkarlarını düşünerek hareket eden bir sanat felsefecisiyim. Bu bağlamda, yineliyorum, mevzuat elverirse, elde edeceğim tazminatı (İstanbul Devlet Tiyatrosu Reklâm Kuleleri'nin Kurtulması Projesi kapsamında) kullanabilirim. Yeter ki, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı zor durumda kalmasın. Kültür Bakanlığı, tiyatro dergilerinin kurdukları tezgâhla reklâm (PARA) alınarak iflâsa sürüklenmesin.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bununla ilgili iddiaları var ise bunun yerinin hukuk mahkemeleri değil, idari makamlar veya savcılıklar olduğu açıktır." diyerek, mahkemeyi ve onun şahsında yargıcı yanıltmak için hukuka takla attırma girişimlerini sürdürüyor. Benim, usûlsüzlüklerle uğraşmamam için, hakkımda defalarca "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlendiği gibi, üstüne üstlük, hakkımda onlarca dâvâ açtırılıp, açılıp bütün enerjimin dumura uğratılması için büyük bir çaba harcandı. Yüzlerce kez, polisin, savcının, yargıcın karşısına çıkmak, yüzlerce, binlerce sayfa savunmak yazmak, ikide bir ifade vermek için karakollara gitmek zorunda bırakıldım. Ben, "kaldırım mühendisi" değil, bir sanatçıyım. Bunun yanı sıra, uluslararası ciddî işler yapan "elmas tacirî" biriyim. Dünyanın her yerine gidip, onlarca fuarda ülkemizi temsil ediyorum. Bunun sağlamasının yapılabilmesi için, örnekse, ABD, Brezilya, Hong Kong, İsviçre, İtalya, Litvanya, Sırbistan, Tayland vs. ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyet Konsoloslukları ile iletişime geçip bilgi alabilirsiniz. Sürekli olarak bütün dünyayı gezmek zorunda bulunmama karşın, bana karşı başlatılıp, sürekli hâle getirilen "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYALARI", bırakınız "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar" ile uğraşmayı, günlük yaşamımı sürdürmeme bile engel teşkil ediyor. Ayrıca, "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar veya savcılıklar" nezdinde girişimde bulunmadığım izlenimi oluşturulması da, dolaylı olarak söylenmiş pembe bir yalandır. 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Kaldı ki böyle bir durumda bile davacının kişilik haklarına bir saldırı söz konusu olmayacağından, davacının tazminat davası açmasına yasal olanak bulunmamaktadır." diyerek, benim bu tazminat dâvâsını, sadece Kültür Bakanlığı'nın uğradığı zarar nedeniyle açtığım izlenimi oluşturulması, en hafif deyimiyle, yargıcı ve onun şahsında mahkemeye zerre kadar ciddîye almama niyetinin olduğudur. Ben, bu tazminat dâvâsını, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde derdest olan bir "KAMU DÂVÂSI" içeriğindeki "İFTİRA SUÇU" (TCK 267. MADDE) yargıca ve onun şahsında mahkemeye sunarak açtım. Bıkmadan yineliyorum; mevzuat elverirse, alacağım manevî tazminat parasını Kültür Bakanlığı'na aktarmak istiyorum. Çünkü, Kültür Bakanlığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu Reklâm Kuleleri'ni bile kendisi kullanamaz durumdadır. Bu denli yoksul bir bakanlık, devlet adına, halk adına, toplum adına desteklenmelidir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Öncelikle davacının hukuki menfaati ve kendisine yönelik bir haksız fiil bulunmadığından davanın reddi gerekmektedir." diyerek, benim hukukî menfaatimi benimle sınırlamaktadır. Ben, sıradan bir meslek sahibi, örnekse avukatlık yapan sıradan bir insan değil, devleti, halkı, toplumu düşünen ve bu nedenle, kırk yılı aşkındır "ÜCRETSİZ SANATSAL ÇALIŞMALAR" yürüten tanınmış bir sanatçıyım. Benim menfaat anlayışım kendimle sınırlı değildir. Benim menfaat anlayışım devleti, halkı, toplumu da kapsama alanına anabilecek kadar geniş bir menfaat anlayışıdır. Yukarıda açıkladığım gibi, Kültür Bakanlığı'nın usûlsüz olarak reklâm (PARA) ile aldatılması da benim menfaat anlayışım içeriğindedir. Ben, mevzuat elverirse, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'dan alacağım 100.000,00 TL'yi, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın verdiği ciddî zararların bir kısmını telafi edebilmek için Kültür Bakanlığı makamına bağışlamak istiyorum. Burada belirleyici olan, bu mahkemenin yargıcı olmalıdır. Çünkü, ben, bu mahkemeye güvenerek dâvâ açtım. Yoksa, dâvâlı Gülhün Avşar Demirkanlı ve onun "menfaat" sözcüğünü sürekli olarak yinelemekten başka hukukî bir söylem geliştiremeyen vekili avukat Reyhan Kayışlı'ya güvenerek asla ve kesinlikle bir adım bile atmam. 

2 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 3. Maddesinde 'internet teröristi' olanak nitelediği Burak Caney isimli şahsın kendisine yönelik 'entelektüel linç kampanyası' düzenlediği iddiasında bulunmuştur." diyerek, tâbirî caizse, "ADLİYEYİ KANDIRMA" yoluna sapıyor. Ben, olay ve olguları, sadece tekil, tikel ve soyut olarak değil, çoğul, tümel ve somut olarak ele alan bir sanat felsefecisi olmanın yanı sıra, tabiî ki, aynı zamanda, neden-sonuç ilişkilerine de önem veren bir bilimsel düşünürüm. Ben, İnternet ortamında birilerinin özel yaşamına taciz eden sıradan bir insan muamelesi görmeyi asla kabul edemem. Ben ne diyorum? Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin başlattığı "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin tekil, tikel ve soyut olmadığını, bu kampanyanın bir ardılı olduğu gibi, bir de öncülü bulunduğunu gündeme getirebilme gayretiyle, Burak Caney adını da anmak zorundayım. Çünkü, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın önderlik ettiği "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI", Burak Caney adlı sanal kişinin başlattığı "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin ardılı olmasıyla dikkat çekmektedir. Bu nedenle, Burak Caney adlı sanal kişinin, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı (bile) olabilir. Neden olmasın? Neden-sonuç ilişkisine önem veren diyalektik hukuk kavramıyla bakıldığında, durum gayet anlaşılır bir hâldedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bu şahıs ile ilgili iddialarını, müvekkile yönelik olarak açtığı dava dilekçesinde bildirmesinin hukuki bakımdan bir karşılığı bulunmamaktadır." diyerek, zihniyetinde yer etmiş olan "Ne yazarsam kabul görür!" avukat mantığıyla hareket etmektedir. Oysa, karşısında, "KAMU DÂVÂLARI" ile cebelleşen 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı yargıç değil, bir hukuk yargıcı var. Burada kişisel bir durumdan değil, "ceza / hukuk" farkında bahsediyorum. Çünkü, bilindiği gibi hukuk yargıçları, daha çok, muhakemenin "şairleri" olarak bilinir. Nesnel koşullar gereği; taciz, uyuşturucu, yaralama gibi "basit işler" ile uğraşmak yerine, toplumsal uyuşmazlıklarla uğraşan yargıçlar, avukatın yalınkat söylemine tabiî ki, asla ve kesinlikle pabuç bırakmaz. Hukuk yargıçları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu kuramıyla özgürleşirler. Hukuk yargıçları, "CEZANIN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile hareket ederler. Hukuk yargıçları, olay ve olguları, "kendi mantığı içerisine tutsak ederek" tikel olarak değil, tümel olarak düşünürler. Hukuk yargıçları, sadece "hukuk şairi" değil, aynı zamanda "hukuk filozofu" olarak anılır. Ben, zâten kabul görmüş dâvânın kabul görmesi için, yargıçlara, "hak etmedikleri sıfatlar" yüklemiyorum. Yineliyorum; mevzuat elverirse, tazminatı Kültür Bakanlığı'na aktarmak istiyorum. Tabiî ki, yukarıdaki koşulları unutmadan.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, bu kişi hakkındaki iddialarını ancak kendisine karşı yönelteceği bir dava ile ileri sürebilir." diyerek, demagojiyi, mugalatayı, saptırmayı, yalanı sürdürmekte hiçbir sakınca görmemektedir. Çünkü, dilekçemde de belirtmiş olduğum gibi, Burak Caney, tam bir sanal kişi, İnternet teröristi, zembereği kurulmuş bir canavardır. Ben, elimde herhangi bir savcılık yada mahkeme belge ve bilgisi olmadığı için net olarak ciddî bir iddiada bulunmasam bile, kanaatim, sezgim, zannım o yöndedir ki, Burak Caney adlı sanal kişi, "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" militanlarından biri, (belki de) dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, Burak Caney adlı sanal kişi olabilir. Bunun kanıtlanabilmesi için de, savcılık ve/ya mahkeme gayreti gerekmektedir. Ben, devlet olmadığım için, sadece ve yalnızca kanaatimi, sezgimi, zannımı dile getirebilirim. Bu da, benim en doğal Anayasal, yasal hakkımdır. Bunu gündeme getirdim diye, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı'nın müstehzî davranışına katlanmak zorunda değilim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bununla birlikte davacı bu 'kişinin ip numarasının' saptanmasını istemişse de, ip numaraları kişilere bağlı bir kavram değildir." diyerek, teknik bir konuyu bile, yine müstehzî bir bağlam ve söylemle dile getiriyor. Oysa, buradaki durum, anlambilimsel, bilgikuramsal, dilbilimsel bir durum değil, ciddî bir suçlama durumudur. Mahkeme, her ne kadar bir "hukuk mahkemesi" olsa da, mevzuat elverdiği takdirde, Burak Caney adlı sanal kişinin kimliğinin araştırılmasına gereksinme duyarsa, bunun peşine düşebilir. Bunların en büyük korkusu da budur. Çünkü, Burak Caney, sadece bana değil, başta oyun yazarı Coşkun Büktel olmak üzere, Türkiye tiyatrosuna, devlete, halka, topluma çok büyük bir zarar vermiştir. Entelektüel kaygıya sahip olan herkes, Burak Caney'in "peşine düşmek" durumundadır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bunun saptanması içinse ancak suç unsuru taşıyan bir internet gönderisinin varlığı gereklidir." diyerek, bana, yargıca akıl veriyor. Oysa, Burak Caney'in saptanması (eğer onlardan biri değilse) onların da işine geleceği için, onlar da, bir ân önce, bir İnternet canavarının saptanmasını hararetli bir biçimde istemeliler. Ne var ki, bir "suçluluk psikolojisi" ile olsa gerek, bu durumdan bucak bucak kaçmayı yeğlemektedirler.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ancak dosyada böyle bir veri bulunmamakla birlikte, bu konunun müvekkile yöneltilen eldeki davayla da hiçbir ilgisi bulunmamaktadır." diyerek, yineleme gücünü kullanmaya devam ediyor. Savunduğu dosyayı savunmak için değil, zorunlu olduğu, sadece bir para makinesi gibi gördüğü için savunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, sürekli olarak yinelemeye başvurarak, benim canımı sıkıyor. Bunun yanı sıra, öyle tahmin ediyorum ki, yargıcın kişiliğinde mahkemenin de canını sıkabilir. Hattâ, yaptığı (aslında yapamadığı) savunma ile müvekkili dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'ya zarar vermektedir. Müvekkil kendisi bilir ama, ben olsam, avukatlığı sadece bir dilekçe yazıcılığına indirgeyerek, yineleyici bir mantıkla hareket eden Reyhan Kayışlı'yı asla vekil tayin edip, avukatlık yaptırmam. Tabiî ki, hiçbir hukukî bilgisi bulunmayan müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, vekil olarak bir avukatla anlaşmak zorunda bulunduğu için, yetersiz de olsa, Reyhan Kayışlı ile anlaşma yoluna gitmiş. Ancak, bu koşullarda, nesnel durum gereği, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı bu dâvâyı yitirecek ve böylece de (mevzuat el verirse) Kültür Bakanlığı'na önemli bir parasal yardımda bulunmuş olacağım. 

3 Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin devamında müvekkilin kendisine karşı yapılan 'linç kampanyaları'nı desteklediğini iddia etmiştir." diyerek, müvekkilin "suç" ögesini daraltıyor. Müvekkilin sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Nisan 2009 tarihli sayısında, müvekkil, bilerek, isteyerek, bana karşı "HAKARET SUÇU" (TCK 125), "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) ve "SUÇ UYDURMA SUÇU" (TCK 271) işlemiştir. Bunun saptanması için, "KINIYORUZ!" başlığıyla yayınlanan ve bütün Türkiye'ye gönderilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin ilgili sayısı mahkemeye sunulmalıdır. Bu dergide yayınlayan ve baştan aşağı "HAKARET", "İFTİRA" ve "SUÇ UYDURMA" eylemlerini içeren metinde şu sözde vardır:

"Hilmi Bulunmaz’ın (...) gibi ifadeler ve küfürlerle dolu yazısını yayımlamadığı için Ertuğrul Timur’a yönelik LİNÇ GİRİŞİMİni sürdürmekten geri durmamışlardır."

Beni "LİNÇ GİRİŞİMCİSİ" olarak alenen suçlayan müvekkil, "LİNÇ KAMPANYALARI DESTEKÇİSİ" değil, "LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTLEYİCİSİ"dir. Müvekkilin "suç ögesi" daraltılmamalı, aksine genişletilmelidir. Benim muhakeme edildiğim, "KAMU DÂVÂSI" açtırdığım, "MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI" açtığım ve "SAVCILIK SORUŞTURMASI" yaptırdığım dosyaların her biri kılı kırka yararak okunup incelenebilirse, zâten durum, kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Şu ânda, burada görülmekte olan dâvâ basit, sıradan bir dâvâ değil, tarihsel ve toplumsal boyutu derinlikli bir dâvâdır. Bu dâvâ, sadece beni ve müvekkili değil, devleti, halkı, toplumu yakından ilgilendirmektedir. Şu ânda sürmekte olan ve/ya bitmiş bulunan onlarca dâvânın hiçbiri kişisel menfaatlerle sınırlandırılabilecek düzeysiz ve yüzeysel dâvâlar değildir. Her biri tarihe ve topluma mal edilmesi gereken olağanüstü dâvâlardır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davalı söz konusu mantık ve hukuk dışı iddialarını birçok şikâyet ve dava dilekçesinde dile getirmiş, ancak müvekkil hakkında davacının kişilik haklarını zedelediği yönünde hiçbir dava açılmamış ve mahkeme kararı çıkmamıştır." diyerek, daha "dâvâcı" ile "dâvâlı" kavramlarını bile birbirine karıştırmaktadır. Hukuk aşkıyla değil, para kazanma hırsıyla avukatlık yaptığını sandığım dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, benim "DÂVÂCI" olduğumu bile bile, sözüm ona bir kalem sürçmesiyle, beni, "DÂVÂLI" kılığına sokmaktadır. Bu bile, hiç de iyi niyetli bir davranış değildir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı hakkında İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde koskoca bir "İFTİRA SUÇU DÂVÂSI" açılmasına karşın, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile, göz göre göre, tam anlamıyla ciddî bir "YALAN" söylemektedir. "İFTİRA SUÇU" işlemek saikiyle hareket etmek, ne zamandan beri, "kişilik haklarını zedeleyen bir suç" değildir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının 'linç kampanyası' olarak andığı olay, 2009 yılında onlarca tiyatrocu ve yayıncının kendisinin küfür ve hakaret dolu yayınlarına karşı, 'küfürsüz yayıncılık' çağrısı ile imzalayıp yayınladıkları bir bildiriden ibarettir." diyerek, olay ve olguları hızla, hem de şimşek hızıyla bayağılaştırmak, daraltmakta, küçültmekte ve kendileri için zararsız, benim (devlet, halk, toplum) için yararsız boyuta indirgemektedir. "2009 yılında onlarca" değil, tam tamına 1100 kişi tarafından (ki çoğunluğu tiyatrocu falan değildir, "YALAN" söyleniyor) bana ve benimle birlikte tiyatro yazarı Coşkun Büktel'e karşı düzenlenmiş çok ciddî boyutları bulunan "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" eylemidir. Aslında, koşullar elverirse, "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" (TCK 220) kapsamına girmesi gereken olağanüstü bir eylemlilik söz konusudur. Benim "küfür ve hakaret dolu yayınlar" yaptığım iddiasını temellendirmek, örnek sunmak yerine, karakuşi yöntemlere başvurarak "YALAN" söyleyen müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, suç işleyen müvekkilleriyle (Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı) özdeşleşerek, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bir dâvâ açmasına karşın, uzun zamandır bu dâvâ ile bile hiç ilgilenmemektedir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, gerçek anlamda hukuka saygı göstermek yerine, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dâvâ dosyasında da görülebileceği gibi, hukuka saygısızlıkta bulunmaktadır. Avukat, "DÂVÂLI" ve "SANIK" müvekkilleriyle özdeşleşerek yaptığı "YALAN" beyanlar nedeniyle, ayrıca muhakeme edilecektir. Yakında, çok yakında, pek yakında, kendisini mutlaka yargı sürecine dahil edeceğim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Hukuk kişilerin zihinsel dünyasındaki algılarla değil, somut olay ve kanıtlarla ilgilenir." diyerek, kendisine söylemesi gereken müstehzî sözü bana söyleyerek, bence, resmen benimle dalga geçmektedir. Sadece benimle dalga geçmekle yetinse, söyleyecek bir sözüm yok. Ancak, yüzlerce yıldır ağır ağır oluşan evrensel hukukla da dalga geçmektedir. Ben, "iki kere iki dört eder" mantığıyla hareket ederek, kılı kırka yararak oluşturduğum "somut olay ve kanıtlarla" ilgilenmemi ciddiye almayarak, benim hukuk felsefesine yaklaşımımı yüz seksen derece ters çevirerek, mahkemeyi aldatma mantığıyla hareket ediyor. Hukukun kişilerin zihinselliği ile değil, somut olay ve kanıtlarla ilgilendiğini çok iyi bildiğim için, demagoji, mugalata, saptırma, yalan cihetine gitmeyip, somut belge, bilgi, bulgularla ilgili somut durumlara dayanıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ortada davacının 'linç edilmek' gibi saldırıya uğradığına dair herhangi bir kanıt ve mahkeme kararı bulunmadığına göre, davacının tazminat talebinin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır." diyerek, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, düzenlemiş bulunduğu bu kampanyayı dergi kanalıyla tüm ülkeye sunması bağışlanabilecek bir durum değildir. Mahkeme, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "KINIYORUZ!" başlığıyla sunduğu "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ UYDURMA SUÇU" ve "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" içeren sayısı elde edilebilinirse, durum somut olarak kendiliğinden saptanabilecektir. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, kurulduğu günden bu yana, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Bakırköy Belediyesi gibi resmî kurumlardan usûle aykırı olarak reklâm (PARA) almaktadır ve ben, bu usûlsüz durumu sürekli bir biçimde eleştiriyorum. İşbu nedenle, benim susturulmam için bütün araç ve gereci kullanan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, şimdi de, avukatları sayesinde yalan yola başvurma durumunda kalmıştır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca yayınlanma tarihi 2009 yılı olan bu bildiriyle ilgili davacının talep hakkı zamanaşımına uğramış olduğundan davacının böyle bir talebi varsa, buna karşı zamanaşımı itirazında bulunmaktayız." diyerek, neye, niçin itirazda bulunduğunu somut söylemeyip, yine karakuşi yöntemle hareket etmektedir. Oysa, bana karşı işlendiğini sandığım "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ İŞLEMEK İÇİN ÖRGÜT KURMA SUÇU" ve "SUÇ UYDURMA SUÇU" maddeleriyle düşünüldüğünde, hangi suçun hangi zamanaşımı söz konusu olduğu ortaya çıkabilecektir.

4Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı son olarak müvekkilin kendisine karşı iftira suçunu işlediğini ileri sürmüştür." diyerek, yine kafa karışıklığı oluşturmaya çalışmaktadır. Oysa ben, sadece ileri sürmedim, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı makamında bulunan dâvâ dosyasıyla da "İFTİRA SUÇU" olgusunu somut hâle getirdim. Savcılığın "KAMU DÂVÂSI" açılması yönündeki mütalâası hiçbir anlam içermemekte midir? Şu ânda "SANIK" sıfatıyla yaşasa bile, mahkemenin verebileceği "CEZA" ile "SUÇLU" olamayacak mıdır? Müvekkilin vekili, nasıl bu kadar emin konuşabilmektedir?

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, Cumhuriyet Savcılığına uydurma bir dosya numarası bildirerek müvekkilin kendisi hakkında şikâyetçi olduğunu, ancak kendisinin beraat ettiğini iddia etmiştir." diyerek, sadece beni değil, Sayın Cumhuriyet Savcılığı'nı da töhmet altında bırakmaktadır. Müvekkil, vekil ağzıyla düpedüz "YALAN" söylemektedir. Ben, nerede ve ne zaman "BERAAT ETTİĞİMİ İDDİA ETMİŞ"im? Bunu kanıtlamak gerekir. Bunu kanıtlamayan, "İFTİRA SUÇU" işleyen "MÜFTERİ" olarak anılır. Eğer mevzuat elverirse, müvekkilin vekil ağzıyla dile getirdiği bu "İFTİRA SUÇU" nedeniyle, hemen, buradan "SUÇ DUYURUSU" sürecinin başlatılmasını istiyorum. Buna hakkım var. Çünkü, bana, düpedüz iftira atılıyor.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil hakkında bu konuda İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2013/201 E sy dosyası ile açılan davada davacının şikâyetine konu savcılık dosyası istendiğinde söz konusu dosyanın taraflarla hiçbir ilgisi olmadığı görüşmüş, bu konuda dosyaya tarafımızca beyanda bulunulmuş, ancak davanın duruşması henüz yapılmamıştır." diyerek, hiç de haklı olmadıkları bir durumu, demagoji, mugalata, saptırma, yalanla savuşturmaya çalışmaktadır. Polislere, savcıları, yargıçlara akıl öğretme gayretindeki müvekkilin vekili, hukuku bir bilim boyutunda değil, bir aldatma boyutun kullanmaktadır. Buna izin veremem. Ben izin versem bile, yargıcın şahsında mahkeme buna izin vermez. Ben, "HUKUKSUZLUĞUN ÜSTÜNLÜĞÜ" anlayışına değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" anlayışına hizmet eden bir sanat felsefecisi olarak, hukuk felsefesinin mantığını kılı kırka yararak çözümleyebilme yeteneği gelişmiş bir kişi olarak, müvekkilin vekiline zerre kadar olsun asla ve kesinlikle katılmıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu dosyanın mahkememizce incelenmesini ve eldeki davaya dayanak olması halinde sonuçlanmasının beklenmesini talep etmekteyiz." diyerek, aslında hiçbir şey söylememiş oluyor. Sadece zaman kazanmaya oynuyor. Çünkü, müvekkilden vekillik parası aldığı için, müvekkiline şirin görünmeye çalışıyor. Polise, savcıya, yargıca akıl verme gayreti ötesinde, hiçbir "hukuk gayreti" içerisine girmeyen müvekkilin vekili, elinden gelse, yargıcın koltuğuna sıçrayarak, benim hakkımda kendisi nihai kararı verecek!

5Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, kendisi hakkında onlarca dava açıldığını belirterek, bu süreci de 'hukuksal linç kampanyası' olarak nitelemiştir." diyerek, sözünün bittiğini ve sadece benim söylediğim sözleri yinelediğini açık seçik belli ediyor. Evet, onlarca yıldır (hattâ Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ândan başlayarak) "devletin malı deniz, yemeyen domuz" mantığıyla hareket eden devlet karşıtı, halk karşıtı, toplum karşıtı kişiler, sürekli olarak eleştirilmeyi hak etmelerine karşın, her nedense, kendilerine yapılan ciddî, incitici eleştiriler söz konusu olduğunda, bu ciddî ve önemli eleştirilerin tümünü birden "HAKARET", "İFTİRA", "KÜFÜR", "SÖVGÜ" olarak niteleme yönünde hareket etmeyi resmen alışkanlık hâline getirmiş durumdalar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacıya karşı birçok tiyatrocu, yayıncı ve avukat tarafından hakaret ve sövme suçu nedeniyle şikâyette bulunulduğu ve tazminat davası açıldığı bir gerçektir." diyerek, benim söylediğim sözleri yineleyerek, sanki, yargıca herhangi bir söz söylemiş gibi davranıyor. Benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için dâvâlar açakların tümünün statüko yanlısı olmaları, zâten her şeyi çok net bir biçimde gözler önüne sürüyor. Ben, devleti, halkı, toplumu düşünürken, beni dâvâ edenler, sadece ve yalnızca kendi küçük çıkarlarının peşinden koşuyorlar. Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin, devletin ve toplumun olmazsa olmaz haklarını gasp ederek yaşayan tiyatro tufeylileri, 1100 kişilik bir örgüt gücü oluşturarak, benim hakkımda, sürekli bir biçimde "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlemeyi alışkanlık hâline getirmişlerdir. Kültür Bakanı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü gibi yetkili kişileri bile canından bezdirecek kadar güçlü bir inatçılığa sahip tufeyliler, tabiî ki, bana karşı da her türlü yola başvuruyorlar. Ancak, ben, ne bakana, ne genel müdüre benzerim. Ben, hiçbir zaman için "çiğ yemediğim" ortada olduğundan, hukukî haklarımı sonuna dek kullanırım. Onlar, benden değil, hukuktan korkuyorlar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu davaların büyük bir kısmı davacının mahkûmiyetiyle sonuçlanmış, geri kalan kısmı ise halen sürmektedir." diyerek, demagoji yapmakta, mugalataya başvurmakta, olayları çarpıtmakta, saptırma ve yalan eylemine yönelmektedir. Bana karşı açılan ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki 2010/8 Esas Sayılı "KAMU DÂVÂSI" sonucunda "BERAAT" etmekle birlikte, birçok dâvâ da benim lehime sonuçlandı. Hâlen sürmekte olan on (rakamla 10) dâvâda ya MÜŞTEKİ yada DÂVÂCI olarak muhakeme ediliyorum. Benim açtırdığım, açtığım dâvâlara asla ve kesinlikle değinmeyen müvekkilin vekili, elmanın çürük yarısını göstermesine karşın, elmanın sağlam yarısını gizleyerek, mahkemeyi aldatma cihetine gitmektedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yani davacının iddia ettiği gibi kendisine karşı iftira suçunun işlenmesi bir yana, kendisinin sürekli olarak küfürlü ve kişilik haklarını zedeleyici yayın yaptığı verilen mahkeme kararları ile defalarca tespit edilmiştir." diyerek, açık açık "YALAN" söylemektedir. Örnekse, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde işlem gören ve benim "BERAAT" etmemle sonuçlanan 2010/8 Esas Sayılı dosya mahkemeden istenip incelenebilir. Müvekkilin vekili "YALAN" söyleyerek ne elde etmek istemektedir? Bunu anlayabilmiş değilim! 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu davalardan tespit edebildiklerimiz;" diyerek, kendisi avukat olduğunu unutmuş oluyor. Oysa, benim bildiğim kadarıyla, avukatlar UYAP'a girip, benim hakkımda bütün muhakeme süreçlerini görebilirler. Sadece ve yalnızca Demirkanlı'lara karşı açtırdığım, açtığım sekiz dâvâ söz konusu. O da şimdilik kaydıyla. Pek yakında, hem Demirkanlı'lara ve hem de müvekkilin vekili avukat Reyhan Kayışlı'ya onlarca dâvâ açmayı planlıyorum. Az kaldı... 

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Soma Sulh Ceza Mahkemesi 2011/578 E, 2012/768 K,
Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/289 E, 2012/1119 K,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218 E,
İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217E,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3131 E,
Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/256 E,
İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi 2010/337 E,
İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/650 E, 2013/320 K sy dosyalarıdır." diyerek, aşağıda sunduğum ve her biri çok ciddî suçlar içeren dâvâ dosyalarını gözlerden uzak tutmaktadır. Lütfen, sunduğum şu dosyaları tek tek inceleyiniz ki, "YALAN" değil, "GERÇEK" ortaya çıkabilsin:

İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/663
İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/523
İSTANBUL 12. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/664
İSTANBUL 22. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/551
İSTANBUL 27. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/943
İSTANBUL 24. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ - 2013/201
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2012/481
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 2013/230

İSTANBUL 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacı hakkında şikâyetçi olarak bulunduğu İstanbul 35.Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2013/311 E sy dosyası ile görülen ceza yargılaması halen sürmektedir." diyerek, elmalarla armutları topladığı gibi, sapla samanı da birbirine karıştırıyor. Hattâ ayvalarla şeftalileri aynı sepete koyarak, şeftalilerin ayvalar altında ezilmesini arzu ediyor. Ancak, hukuk işleri, "barıştır-karıştır" yöntemiyle değil, mantık dizgesiyle, felsefî düzlemde ilerler. Müvekkilin vekili hukuku hiç ciddîye alma niyetinde değil. Ciddîye alması için, uyarılması gerektiği kanısındayım.

6 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yukarıda açıkladığımız şekilde, davacı dilekçesinde hiçbir somut vaka ve kanıta dayanmamış, dilekçesinin büyük bir kısmında ise müvekkille ve davayla ilgisi bulunmayan konulardan söz etmiştir." diyerek, eğer çocuk kandırma yoluna gitmiyorsa, beni, yargıcı kandırması olanaksız olduğunu kavrayabilmelidir. Müvekkilin vekili, kendisini hukuk yoluna davet edecek bir merciye gereksinim var. Benim yazdığım hukuk metni orta yerde somut olarak orta yerde durup dururken, sanırım, müvekkilin vekili, yargıcın bu hukuk metnini okumayacağı inancıyla hareket ediyor. Oysa ben çok eminim ki, benim yazdığım hukuk metinleri mutlaka okunur. Buna çok eminim...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu bakımdan davacının yazılı metninin bir dava dilekçesi niteliği taşıyıp taşımadığı dahi kanımızca tartışmalıdır." diyerek, benim hakkımda hukukî kuşku oluşturmaya çalışıyor. Oysa ben, hiçbir kuşku oluşturma yoluna tenezzül etmeden, direkt olarak, gayet net, oldukça somut bir dille şunu söylüyorum: Müvekkilin vekili tarafından yazılan metnin, hiçbir değeri yoktur ve asla ciddîye alınmamalıdır. Zâten, Sayın Mahkeme Yargıcı, durumun ayrımındadır. Hukuk felsefesi bilinci gelişememiş bir kişi tarafından yazılan bu hukuk dışı metin, hukuk fakültelerinin giriş sınavında bile kullanılmayı hak etmeyecek kadar bulanık ve art niyetli bir metindir. Ciddîye almıyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacının kişilik haklarını zedeleyici hiçbir eylemi bulunmadığı gibi, davacının talep ettiği tazminat miktarı da fahiş düzeydedir." diyerek, yine "YALAN" söyleyerek, Nisan 2009 tarihli Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yayınlanan "KINIYORUZ!" başlıklı "İFTİRA METNİ" olgusunu görmezden gelmemizi istemektedir. Bunun yanı sıra, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi ile İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde aramızda süren dâvâları görmezden gelmemizi istemektedir. Belirtmiş olduğu mahkemelerdeki dâvâ dosyalarının numaraları istendiğinde tabiî ki, derhal sunabilirim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu nedenlerle haksız ve dayanaksız davanın reddini talep etmekteyiz." diyerek, kandırmak istediği çocuğa elma şekeri sunan abla rolüyle sahneye çıkmaktadır. Kendisi, neden İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bulunan ve kendisinin açmış olduğu hukuk dışı, sözüm ona tazminat dâvâsıyla neden ilgilenmemektedir. Çok merak ediyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama gider ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep ederim." diyerek, demagojiyi, çarpıtmayı, mugalatayı, saptırmayı, yalanı sürdürmektedir. Eğer mevzuat elverirse, harç giderini ödemek koşuluyla, 100.000,00 TL olan manevi tazminat dâvâsı miktarının 200.000,00 TL olarak yükseltilmesini istiyorum. 20/09/2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ