Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne sunulmak üzere
T.C.
İSTANBUL
29. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA
DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/397
KONU: Reyhan Kayışlı'nan göstermek istemediklerini gösterme isteği.
Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet, bilim, ceza, çare, dâvâ, etik, felsefe, görüş, hukuk, ıslahat, içtihat, jargon, kanun, liyâkat, mevzuat, nakil, orun, özgün, politika, radikal, sorumluluk, şümûl, temayül, usûl, ütopya, vaat, yönetmelik, zorunluluk sözcüklerinin içerdiği kavramlar hakkında aynı düşünmüyoruz. Sabrınıza sığınarak, (ğ hariç) Türkçe alfabedeki harflerin tümünü kullanarak, bu harflerle başlayan sözcükleri teker teker yazdım. Bu sözcükleri yazarken, konumuzla ilintili olmasına özen gösterdim. Şimdi bu sözcükleri tek tek açıklayacak değilim. Buna, ne benim, ne de sizin sabrınız elverişli değildir. Bu sözcükleri sıralamamın bir tek nedeni var: Bu yazıyı okuyan kişilerde imgesel düşünüş oluşturma isteği. Böylece, benim, içtihatlara sığmayacak, kalıba gelmeyecek bir düşünce düzeneğine, bir bilgi kuramına sahip olduğumu sezdirmek. Bu uğraşıma, "sezdirmek eylemi" diyorum. "Sezdirmek eylemi" kavramını tırnak işâreti içerisine almam, bu kavramın bir (ç)alında olduğu anlamına gelmiyor. (Ç)alında olsaydı, bu kavramı "yatık" olarak yazmak zorundaydım. Ben, bir sanat kuramcısı olduğum için, yeni kavramlar üretmek zorundayım. Sorumluluk zorunluluğu doğurur yada zorunluluk sorumluluk sonucu oluşur. Şöyle de söyleyebilirim: Ben, yeni kavramlar ürettiğim için, bir sanat kuramcısı olarak yaşıyorum. Onlarca dâvâmın hiçbirinde avukat tutmamamın asal nedeni de budur: Benim ürettiğim bilimsel, hukuksal, kuramsal, kültürel, sanatsal ve toplumsal kavramları, hiçbir avukat asla ve kesinlikle algılayamaz. Algılayan herhangi bir avukat olsaydı, şu ânda karşınıza yada yanınıza kavramsal terimleri içselleştirebilmiş bir yada birçok avukatla birlikte çıkardım. Belki de hiç çıkmazdım. Benim düşünebileceğim düzleme sıçramış bir ülkede, benim gibi insanların muhakeme edilmesi zâten gereksiz ve olanaksızdır.
Avukat Reyhan Kayışlı ile dünya görüşümüz taban tabana karşıt. Ben, dünya görüşümüzün taban tabana karşı olan kişilerle uzlaşmak zorunda değilim. Kanıksanmış ve yalınkat hukuk felsefesine baktığımızda yada Yargıtay İçtihatları denizinde yüzdüğümüz söz konusu olduğunda, karşımıza hep "barışın - karışın" sloganını anımsatan durumlar çıkıyor. Ben, Reyhan Kayışlı ve onun gibi hukuk işlerinden geçinen insanlarla barışmak, onların arasına karışmak düşüncesinde değilim. Asla ve kesinlikle olmam da... Ancak, kanıksanmış hukuk işlerine karşın, tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilincimin ivmelendirdiği zorunluluk nedeniyle size (de) yazıyorum. Yoksa, büyük bir beklentim yok. Olamaz da... Kanıksanmış ve yalınkat hukuk olay ve olgularına yaslanarak ilerlemiş, bu ilerleme sonucu "bir yere" gelmiş hukukçulardan kendim için herhangi bir mucize beklemiyorum. Resmî kayıtlara geçen bu yazım nedeniyle entelektüel rahatlamaya taşınmakla birlikte, gelecek kuşakların bu metinleri okuyacağına olan inancım nedeniyle, tarihsel ve toplumsal olarak görevimi yerine getirmiş olma duygusu içerisine iltica ediyorum.
Avukat Reyhan Kayışlı ile hukuka kullanma anlamında da müthiş derecede ayrı düşüyoruz. Reyhan Kayışlı, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyip, tam tamına 1100 kişinin, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmesi için şaşırtıcı derecede karalamacılık yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "resmî avukatı" olarak tarihe ve topluma mâl olurken, ben, devletin, halkın, emekçinin, işçinin, tüyü bitmemiş yetimin hukukunu savunan biri biçiminde mâl oluyorum. Bunu yaparken, kendi küçük menfaatim için hiçbir şey elde etmediğim gibi, kendi büyük menfaatimden de olağanüstü düzeyde varsıllıklar yitiriyorum. Ben, bu hukukî çabamı, kendim için değil, saydığım öznelerin yanı sıra, hukuk bilimi, hukuk felsefe için (de) yapıyorum. Çünkü, bu ülkenin hukuku daha bilimsel, daha felsefî bir düzey ve düzleme taşınmalıdır. Ben, işte buna özen gösterip, bunun tesis edilmesi için uğraşıyorum. "Hukuk, hukukçulara bırakılmayacak kadar önemli bir bilimdir"
Avukat Reyhan Kayışlı ile çelişkimiz, sandığı, sanıldığı, sandırıldığı gibi, iki kişinin arasındaki "karakolluk olay" değildir. Reyhan Kayışlı ile aramızda çelişki, tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilincinin farklılığı, bu bilincin dayattığı zorunluluk nedeniyle oluşmuş bir çelişkidir. Şimdiye dek benim hakkımda onlarca dâvâ açtıran ve açan kişi ve kuruluşlara karşı dâvâ açmamak, onları bir üst mahkemeye taşımamak için büyük bir özen göstermeme karşın, işi hukuksal zora kadar taşıyan bu kişiler karşısında, ister istemez size (de) başvurmak zorunda kalıyorum. Neden "zorunda kalıyorum" diyorum? Çünkü, biliyorum ki, bu eylemin bir adım ötesi, "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ" sürecini başlatmak. Kendimi bildim bileli, bu kurumu hoş görmüyor, bu kurama ilgi duymuyorum. AİHM, bana, çok yabancı geliyor. Bu kurum, bana emperyalist bir kurummuş gibi yansıyor. Bu kuruma başvurduğum zaman, "ülkeme ihanet" edecekmişim gibi bir duygu uçurumuna yuvarlanıyorum. Ancak, 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" beni öyle bir uçurum kenarına itiyor ki, ben bile bu uçurumundan atlamak zorunluluğunu duyumsamaya başladım. Şu ânda bu satırlarını yazarken bile, klavyenin üzerine sıçrayan göz yaşları beni boğmak istiyor. Kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri gibi damlaya damlaya hınç olan bu uçurum kenarı duyguları, beni çok yaralıyor. Ancak, gördüğüm kadarıyla İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Mine Arısoy, benim kadar duyarlı değil. Bunu nereden biliyorum? Ayrı yargıç, İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi makamının koltuğuna yerleşir yerleşmez, yine bana karşı müthiş düşündürücü bir karar alabiliyor. (Bakınız: T.C. İSTANBUL 36. SUH CEZA MAHKEMESİ / DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/518 D. İŞ) Sayın Yargıç Mine Arısoy, benim gibi kavram geliştirici, kuram oluşturucu, şair olmadığı için, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri"ni asla ve kesinlikle göremiyor. Sözün tam burasında, düğümlenen boğazıma şu sözler hücum ediyor:
EĞER YASAL MEVZUAT EL VERİRSE, MİNE ARISOY'UN KARARLARI TARŞILMALIDIR!...
Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet anlayışımız, bilgi birikimimiz, dünya görüşümüz, fikir birliğimiz, kültür bütünlüğümüz, sorumluluk tutumumuz, yasal davranışımız uyuşmazlık içerisinde bulunduğu için, onunla barışmak gibi bir davranış geliştiremem. Ne var ki, bu kişinin, savunduğu Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Türkiye tiyatrosuna verdiği yirmi iki yıllık zararı anlaması için olağanüstü bir çaba harcamama karşın, Kayışlı, beni bir ân bile dinlemeyip, hukuktan kazanacağım paralarla neler yapabileceği hesabı içerisine giriyor kanısındayım. Oysa, bence, tencerenin kaynamasından önce, hukukun toplumsallaşma gerekir.
Avukat Reyhan Kayışlı ile anlaşım orta yol bulunmasını arzu etmemekle birlikte, Sayın Yargıç Mine Arısoy ile anlaşmak istiyorum. Onun da, benim gibi "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" görmesini arzu ediyorum. Onlarca dâvâ için, yüzlerce kez gittiğim Adalet Sarayı'ndaki genel gözlemim olumlu. Bir genelleme yapmak gerekirse, savcılar ve yargıçlar, avukatlardan çok daha hukukî ve olağanüstü insancıllar. Bugün Türkiye Cumhuriyeti ayakta durabiliyorsa, bunda savcıların ve yargıçların önemli bir payı var. Bu sözleri dile getirirken, benim lehimde karar verilmesi gibi ucuz bir itkiyle hareket etmiyorum. Benim hakkımda nasıl bir karar verilirse verilsin, hiç umurumda değil. Benim için önemli olan, "statik hukuk" yerine "diyalektik hukuk" oluşumu esas olandır. Avukatı olan kişilerden yana değil, belki daha çok avukatı olmayan kişilerden yana adaletli karar verilmesinden yanayım. İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi (Dosya No: 2011/217 ) Yargıçlığı'nda hukuka aykırı bir biçimde Haluk Bilginer'in karşısında 2 yıl hapisle muhakeme edilip, para dönüştürülmeyen hapis cezası aldığım zaman bile, kendi adıma değil, Türk hukuk sistemi adına üzüldüm. O gün de, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" harekete geçmiş ve ben karar gününün gecesi geçirdiğim talihsiz ve ağır bir kaza sonucu ölüme selâm veriyordum. (Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/05/hilmi-bulunmaz-bahcesinde-gecirdigi.html) Buna değinmemin nedeni, yineliyorum, asla ve kesinlikle acındırma duygusunu harekete geçirmek değildir. Ben, kendi küçük çıkarlarım ile değil, insanlığın büyük çıkarları ile hareket eden biriyim. Bunun kanıtı, yaşadığım hayatın tâ kendisidir.
Avukat Reyhan Kayışlı ile aramızdaki uzlaşmaz çelişkilerin hukukî temeli algılamak için, Kayışlı'nın "resmî avukatlığını" yaptığı dergi yöneticileri ve bağlaşıklarına karşı açmış bulunduğum şu dâvâ dosyalarının teker teker, kılı kırka yararak incelenmesi gerekir:
HAKARET DÂVÂLARI
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/523
İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/843
İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551
İstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/664
İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943
İFTİRA DÂVÂSI
İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/201
TAZMİNAT DÂVÂLARI
İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/481
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/230
İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205
SONUÇ VE İSTEM: Karar verirken Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 309. Maddesi'ni göz önünde bulundurarak, benim kişisel menfaatim için değil, hukukun tarihsel ve toplumsal olarak gelişmesi için karar veriniz. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 30.09.2013
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ