"Ben işimi yaparım, gerisi beni ilgilendirmez!..." diyen şarlatan oyunculara benzemeyen Charlie Chaplin, yaşamın her alanına nüfuz eden bir duyarlılığa sahipti. Yanlışlarının yanında doğruları, büyük bir güç oluşturuyordu. Afa yayınlarından yayımlanan yaşamöyküsünden küçük bir alıntı yapıyoruz:
Hart Crane inanılmaz derecede yoksuldu. Şeker-çikolata sanayiinin milyonerlerinden olan babası oğlunun baba mesleğini sürdürmesini istediğinden parasal yardımını keserek oğlunu şiirden uzak tutmaya çalışmıştı. Çağdaş şiirden ne anlıyor ne de hoşlanıyordum ama bu kitabı yazarken Hart Crane'nin The Bridge'ini okumuş ve onun duygusallık fışkıran değişik ve dramatik yapılı şiirleri karşısında büyük bir hayranlık duymuştum. Sanki biri acı ve tiz sesle bağırıyor gibiydi bu şiirlerde. Belki de bu Hart Crane'in sesiydi. Fakat bununla birlikte onda her zaman yumuşak bir sevecenlik vardı.
Şiirin amacını tartıştık. Ben bunun dünyaya yollanan bir aşk mektubu olduğunu söylemiştim. "Ama çok küçük bir dünyaya," demişti Hart acıyla. Çalışmalarımı geleneksel Yunan komedisine benzetiyordu. Aristo'yu okumaya çalıştığımı ama bir türlü bitiremediğimi söyledim ona.
Hart'a bir ara Guggenheim Bursu verildi ama bu iş için artık çok geç kalınmıştı. Yoksullukla geçen uzun yıllardan sonra kendini iyice içkiye vermişti ve bir yolcu gemisiyle Meksika'dan Amerika'ya dönerken kendini denize attı.
Hayatımın Hikayesi / sf. 227