Yazı çalışmaları sürüyor. Bitince "not" kaldırılacak!
***
Sadece hukuktan, yalnızca toplumdan değil, yaşamın hiçbir alanından anlamayan Fırat Kuyurtar üfürmüş!
Hilmi Bulunmaz
26 Nisan 2013
"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı, Avukat Uğur Demirci Tosun'un şeriki (hukuksal eylem ortağı) ve LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, her zaman yaptığı gibi, yine olağanüstü üfürmüş, yine oldukça saçmalamış. Kuyurtar, üfürmek ve saçmalamak eyleminin içeriğini doldurmak için, rahat yaşamı boyunca hep saçmalayıp, sürekli olarak üfüren Fazıl Say'ı konu edindiği yazısının başlığına şöylesine bir anlamsız söz öbeği yığmış: "'Cennet-i Ala Kerhane midir?' Desem Kaç Kişi Ayaklanır?" Her zaman yaptığım gibi bu yazıyı değerlendirebilmek, eleştirmek için, dramatik yazarlık gücümü halk yararına kullanarak, bir diyalog biçiminde ilerlemek istiyorum. Buyurun yavaş yavaş okuyunuz!
Kuyurtar - Kuran’ı açtım, okumaya başladım, yahu sürekli yok yanacaksın, yok haşlanacaksın, inanmadın mı ayvayı yedin… Hemen kapattım, olmaz arkadaş böyle olmaz, bu tanrı ne menem şeydir? Hem yaratıyor hem de cezalandırmak için fırsat kolluyor…
Bulunmaz - Bu sözler, sana mı ait? Yoksa, başkasına mı?... Fazıl Say'a mı, Uğur Demirci Tosun'a mı, Ömer Faruk Kurhan'a mı?... Bu sözleri kimin söylediğini hiç belli etmemişsin. Bu sözler, yatık yazıldığına göre, sana ait değil, bir başkasına ait... Sözler yatık, ama tırnak işâreti (") yok. Tırnak işâreti olmadığına göre sana ait. Yatık olduğu için başkasına ait. Kaynak belirtmediğine göre, sözlerin sana ait olduğunu düşünüyorum.
Kuyurtar - Böyle bir yorum yazısı yazsam başıma ne gelir acaba? Fazıl Say gibi hızlıca yargılanıp ceza alır mıyım, daha ne demek istediğim bile anlaşılmadan?!
Bulunmaz - Bu asla yorum falan değil! İlkel bir ateizm saçmalaması... Kendini, halkını, tüyü bitmemiş yetimi düşünmeyen cahil bir ateistin söyleyebileceği bir saçmalık bu. "Böyle bir yorum yazısı yazsan, başına hiçbir şey gelmez." korkma! Seni kimse ciddiye almaz!... Senin şimdiye kadar yargılanıp yargılanmadığını, ceza alıp almadığını hiç bilmiyorum. Ancak, sen, benimle bu kadar (hem de mevzuat usulsüzlüğü yaparak) uğraşırsan, sanırım, yargılanıp ceza alacaksın. Kendine dikkat et canım!
Kuyurtar - Benim işim hukukçuluk ve kenarından köşesinden sanatçılık… Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararı, ifade özgürlüğü kullanılırken çoğunluğun hassasiyetlerini gözetme konusunda emsal olduğundan, sanatını az olanın dertlerine adayan sanatçıları, düşünce insanlarını endişelendirmelidir.
Bulunmaz - Senin işinin "hukukçuluk" olduğunu hiç sanmıyorum! Benimle ilgili olarak bir dava açtırmak için "İSTANBUL (.....) SULH CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE" usûlsüz bir talepte bulunur bulunmaz, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı, senin usûlsüz talebine karşı, "Talebin REDDİNE" damgasıyla yanıt verdi!
Bir kişinin, kendine "hukukçu" diyebilmesi, bir hukuk fakültesinden "hukuk diploması" alabilmesi, o kişinin "hukukçuluk" kurallarına uygun davrandığını, usûlsüzlük yapmadığın kanıtlamaz... Sen, en basit bir "talep dilekçesi" yazabilecek durumda bile değilken, nasıl oluyor da, kendini "hukukçuluk" işiyle tanımlayabiliyorsun?!... Sanatçılığına gelince... Herhangi bir insan, "çorba içtiği" işini doğru dürüst yapabilme becerisine sahip değilken, en "yüce" insan eylemliliği sanatçılığa nasıl b/ulaşabilir? B/ulaşsa bile böyle beceriksiz birine sanat asla b/ulaşmaz.
Fazıl Say ile ilgili söylediğin sözler çok bulanık... Değil anlayıp üzerinde düşünce geliştirmek, okuyabilmek bile çok zor... "Çorba içtiği" işini bile doğru dürüst yapma becerisi geliştirememiş bir kişinin, Fazıl Say'ı yada bir başka kişiyi anlatması olanaksızdır. Birinin, Fazıl Say yada bir başka kişiyi anlatabilmesi için, anlatmak istediği kişiyi anlayabilmesi gerekir!
Yalnızca Fazıl Say'ın değil, herkesin "çoğunluğun hassasiyetlerini gözetmesi" gerekir. Fazıl Say, herhangi bir toplumsal duyarlılığa sahip olmadığı, banal, düzeysiz, vurdumduymaz bir ateist olduğu için, halkın duyarlılığına değil, "DOĞUŞ HOLDİNG" inisiyatifindeki duyarlılığa yaslanıyor. Burjuva Fazıl Say, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin değerlerine değil, pembe sermayenin değerlerine göre hareket ediyor...
Kuyurtar - Mesele Fazıl Say'ın attığı tweetlerde kullanılan Allahçı ithamından ve cennet tasviri ifadelerinden kaynaklanıyor. Önce öğrenelim: İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a göre; İslam’da ahiret inancı, dünya sürecine hapsolarak veya dünya sürecinden koparak değil; sürecin içinden geçerek kazanılmaktadır. Geleceğe iman, yarınlardan umudunu kesmeme, ileriye bakış, ileriyi, daima ileriyi düşünüştür. Kuran, yaşayanlar için, insanın sosyolojik ve psikolojik her türlü maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama amacı ile uygulansın diye gönderilmiştir. Kuran’da tasvir edilen cennet ve cehennem, kişinin hayattaki tercihleri ile yaşarken hayatı cennet ve cehenneme dönüştürmesine yöneliktir. İlahi kelam sözünü söylerken çoğu zaman tasvirlerden, benzetmelerden faydalanmaktadır. Örneğin sakla samanı gelir zamanı derken, saman saklamayı değil, tedbirli olmayı tavsiye etmektedir. Buna rağmen birileri çıkıp bundan mal biriktirmek, saman saklamak anlıyorsa, yanlışında sebat edip cahillik ediyorsa bu onların yanlışıdır ve dürüstlük, bu yanlışta sebat edenlere yanlış yapıyorsunuz demeyi gerektirmektedir. Cennet ve cehennemin, dünyada numuneleri bulunan ama aynı zamanda yasaklanan bir takım haz, şehvet, doygunluk hislerinin sonuna kadar tatmin edildiği, hatta tavan yaptığı bir yer olarak tanımlanması Kurana ithaf edilen bir iftiradır.
Bulunmaz - Fazıl Say, o tweet'leri atarken, o tweet'lerin içeriğindeki sözlerin kime ait olduğunu net bir biçimde açıkladı mı? O tweet'lerdeki sözleri, özgün biçimiyle mi yayınladı? Fazıl Say, o tweet'leri atarken, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin mutluluğunu düşünerek mi hareket etti, yoksa, Doğuş Holding'in pazar payının artmasına hizmet etmek için mi böyle davrandı? Senin, düzeysiz yazarların düzeysiz tespitlerini öğrenmeye değil, çok, hem de çok fazla ciddi bilgiler öğrenmen gerekir. Sadece "ilahiyatçı yazar" yaza etiketine sahip olmasına karşın, daha "birtakım" sözcüğünü bile doğru yazmasını bilemeyen İhsan Eliaçık'tan değil, birçok kişiden öğreneceğin tırlar dolusu konular var. İhsan Eliaçık, bu sözü nerede söylemiş? Bir kaynak belirmek çok zor bir iş mi? Ayrıca, İhsan Eliaçık'a selam söyle: "bir takım" değil "birtakım" yazıldığı gibi, "Kurana" değil "Kur'ân'a" yada "Kur'ân-ı Kerîm'e" diye yazılır. İhsan Eliaçık, sana bile bilgi verecek kadar eli açık davranırken, ilâhîyatçı olmasına karşın "ilâhi" sözcükleri yazmasını bile bilemeyecek kadar cahil biri. Eliaçık, eğer yazı yazmayı öğrenmek isterse, gelip bizim "yazarlık çalışmaları" sürecine katılabilir.
Kuyurtar - Eylemlerimiz, davranışlarımız, tercihlerimizle bu dünyaya etki ettiğimiz, bu dünyada cennet ya da cehennem hayatı yaşadığımız görüşü öyle pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değildir. İslam tarihine baktığımızda bugün değerlerini kaybetmemiş birçok ismin cennet cehennem meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde yorumlar yaptıkları bilinen bir gerçektir.
Bulunmaz - Senin, daha bir "talep dilekçesi" yazabilecek bir hukukçu olmadığın pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değil... Hukuk tarihine baktığımızda, bugün değerlerini hiç kaybetmemiş birçok ismin "talep dilekçesi" meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde mutlaka yorumlar yapması zorunludur... Sen, "BB"den ("Big Brother"="Büyük Birader") öğrendiğin o mide ve su bulandırıcı söylemlerini tespih tanesi gibi ipe dizerken, yeni bir şeyler söylediğini mi sanıyorsun? Ben, senin yazdığın bu zırvaları okuyan bir kişinin bile olduğunu hiç sanmıyorum. Başkalarını bilemem; ben, senin bu zırvalarını okumak için büyük çaba harcamama karşın, herhangi bir içeriğe ulaşamıyorum... Ya ben okuma uğraşına sahip olmayan biriyim ya sen gerçekten çok düzeysiz sözlerle İnternet yüzeyi dolduruyorsun. Canım kardeşim, yazı yazma eylemine başlamadan önce, okuma eylemine başlaman gerekiyordu. Bunu sana söyleyen hiç kimse olmadı mı? Hukuk Fakültesi akademisyenleri senin entelektüel donanım kazanmanı sağlayabilecek bir düzeyde değillerse, gelip bizdeki "yazarlık çalışmaları" işliğine katılabilirsin. Sen, nasıl olsa
LİNÇ KAMPANYASI için imza verecek kadar hiç enayilik yapmadın. LİNÇÇİ olmayan kişiler bizdeki işlik çalışmasına koşulsuz bir biçimde katılabilir. Çalışmamıza, sadece insanlar değil, köpekler bile katılabilir. Ancak, sadece LİNÇ imzacısı kişiler asla ve kesinlikle hiç katılamazlar!
Kuyurtar - Yunus Emre Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni diyerek cennet ve cehennem kavramlarını lafzi yoruma göre önemsiz gördüğünü ifade etmiş ve bir anlamda ironik ifadeler kullanarak bu dini kavramların yanlış yüklenen anlamlarını değersizleştirebilmiş, Edip Harabi Daha Allah ile cihan yok iken şeklindeki ifadeleri şiirlerinde kullanabilmiş, yanlış anlaşılacağını daha şiirini yazarken bildiğinden olsa gerek senin aklın ermez bu başka hesap diyebilmiştir.
Bulunmaz - Sen, Fazıl Say'ın, İhsan Eliaçık'ın, Yunus Emre'nin, Edip Harabi'nin, Ömer Hayyam'ın ve diğerlerinin ipiyle konuya gireceğine, kendi değerlerine yaslanmayı, hukuka saygı duymayı, en azından bir "talep dilekçesi" yazmayı doğru dürüst öğrensene benim cici kardeşim... Bu fındık kabuğunu, incir çekirdeğini doldurmayacak, öksürük kadar değeri bulunmayan sözleri öksürüp öksürüp ipe dizerek, ne elde etmek istiyorsun? Böyle ikide bir vitrine çıkarak, müvekkil (müşteri) sayını mı artırmayı tasarlıyorsun? Sen bırak bu ayakları da arkanı iyice dayadığın
"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketindeki iyi eleman olma hâlini bir hayâl kırıklığına dönüştürme. Dikkat hukuk var!
Kuyurtar - Biliyorsunuz Fazıl Say dini değerleri alenen aşağılamaktan cezalandırıldı ve hakkında verilen mahkumiyet kararı hükmünün açıklanması ertelendi. Say, belirli bir süre yeniden suç işlemezse cezası düşecek. Yani Say’a sus denildi. Gerekçe kısaca şöyle: "yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandırmak…" Şimdi bu gerekçeli karara baktığımızda, Yunus Emre de tıpkı sanatçı Fazıl Say gibi TCK m.216/3’ü ihlal etmiş, galiba…
Bulunmaz - Evet, dinî değerleri alenen aşağıladığı için hakkında suç duyurusu yapıldı. Ardından yargılanarak mahkûm oldu. Adalet böyle, hukuk böyle, içtihat, kanun böyle, mevzuat böyle, yasa böyle... Sen, bir "hukukçu" olarak, çorba içtiğin avukatlık mesleğini mi koruyacaksın, yoksa yasa dışılığı mı koruyacaksın?... Yasaya aykırı durumları kutsama işine mi soyunacaksın?... Yasalardan umut kesmeyi göze alabiliyorsan, önce, İstanbul Barosu'ndaki kaydını sildirip, ardından, benim sürekli olarak söyleyip slogan hâline getirdiğim şu anlamlı sözü söylemelisin:
"Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede yaşıyoruz!..."
Sen, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinin elemanı olarak yasa dışı davranışı mı savunuyorsun? Bu soruya "evet"
deme şansın var. Çünkü sen, bir "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişemediğin için, bu soruya "evet" deme lüksüne sahipsin. Sahi, 1100 kişinin bir araya gelerek Büktel'le benim sanatsal ifade olanaklarımızın ilelebet ilga ve imhâ edilmesi için düzenlediği LİNÇ KAMPANYASI
ana sponsorlaırından Ömer Faruk Kurhan'ı bana karşı savunman senin hukuk düşüncene yüzde yüz uyuyor mu? Şöyle söyleyebilirsin: "Bırak hukuku savunmayı bir yana da, bir 'TEKZİP TALEBİ DİLEKÇESİ' yazabilecek yetenekte biri değilim. Hukuku nasıl savunabilirim?..." Ben de aynen şunu derim: "GÜNAYDIN!..." Halkın değerlerini aşağılayan ve böylelikle, mevcut yasalara göre alenen "SUÇ" eşleyen Fazıl Say söz konusu olursa ona "SUS" denilmiş oluyormuş. Benim eleştiri hakkımı kullanmak, ifade özgürlüğümü savunmak ereğiyle başvurduğum yazı yazma eylemim söz konusu olduğunda, "HAKARET SUÇU" işlemiş oluyorum. Üstelik iki yıl önce "BERAAT" etmeme karşın... Bu sözleri sarf ederken hiç utanmıyor musun? "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı olmak sana şöyle bir hak sağlıyor:
"FAZIL SAY KONUŞ, HİLMİ BULUNMAZ SUS!"
Buraya bir işâret koyalım. Fazıl, Türk Ceza Kanunu 216/3'ten yargılandı. TCK 125'ten ("HAKARET SUÇU") yargılanmadı!...
Kuyurtar - Ömer Hayyam’a ait olduğu söylenen ve Fazıl Say’ın retweet ederek paylaştığı birçok insanın kulak aşinalığı olan şiirinde, kendince yozlaşmış bir din anlayışının ve bu din anlayışının ortaya koyduğu tanrı kavramı ile hesaplaştığı açıktır. Yahut bana göre öyledir. Bana göre, sana göre değişken olan nasıl olur da tartışmasız hakaret niteliğinde kabul edilebilir? İşte şimdi bu konuyu açıklayabiliriz. İfade özgürlüğü ne zaman, hangi koşulda, ne olursa kısıtlanabilir? Temel mevzu budur, gerisi lafı güzaf…
Bulunmaz - Ömer Hayyam'a ait olduğunu kimler, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, hangi koşulda söylemiş? Sen, daha bir "talep dilekçesi" yazmaktan bile yoksun olduğun için, herhangi bir yazıyı alıntılamanın, o yazıdaki "suç" ögesine ortak olmak anlamına geldiğini bilmiyorsun... "retweet", alıntılamak anlamına gelir. Bu eylem suç içeren bir yazının suçuna ortak olmak demektir... Şu söylenebilir: "Hilmi Bulunmaz, sen, SANSÜR yanlısı mısın?" Hayır, değilim! Ben, bütün insansal sözlerin rahatça söylenmesi yanlısıyım!... İşte, bunun için yargılanıyorum. Hem de onlarca davadan... Sayısını unuttum; sanırım otuzla elli arası. Benim yargılanmam için, "İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi"ne başvurdun ve "İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi", senin haksız ve usûlsüz isteğine karşı "Talebin REDDİNE" kararı verdi!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede" bile, yasa benden (doğrudan) yana işledi. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "BERAAT" ettiğim gibi...
Kuyurtar - Halk nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olur veya aşağılanır?
Bulunmaz - Halkın nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olabildiğini veya nasıl aşağılandığını, küçücük bir yazı kapsamında rahat rahat anlatmak benim için olanaksız. Bunun için, kitap boyutunda yazı yazmak gerekir.
Kuyurtar - Fazıl Say TCK m.216/3’ten mahkum oldu. TCK madde 216/3’e göre: "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bu maddeden yargılanmak için dini değerleri alenen aşağılamak gerekiyor. Madde metnine dikkat ederseniz, sadece aşağılamak yetmiyor, bu aşağılamanın aleni olması, aleni olarak gerçekleştirilen bu eylemin halkın bir kesiminde infiale yol açması, kamu barışının tehlikeye girmesi gerekiyor. Peki nedir kamu barışının bozulması? TCK 216, bazı özgürlükleri teminat altına almak, daha çok da çoğunluğun azınlığa tahakkümünü kırmak için ceza yasamızda düzenlenmiş bir maddedir. Türk Ceza Kanunun 216.maddesinin başlığı "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik"tir ve bu suçun düzenlenmesinin temel gerekçesi, hukuk devleti olma standardı yükseltmektir. Düşürmek değil! Bu suç bir çeşit tehlike suçudur ve o tehlikenin yakın, sonuç doğurmaya elverişli olması gereklidir. Tekrar tekrar haykırmak gerekirse bir hukuk devletinde asıl olan özgürlüktür, kısıtlamalar değildir. Hele ki düşüncenin ortaya konulmasında çok daha dikkatli davranmak gereklidir.
Bulunmaz - Gerçi tüm okurların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: "Daha, basit bir 'talep dilekçesi' yazmaktan yoksun, henüz hukukun 'h'sinden bile nasiplenmemiş birine, bu kadar bindirmek hiç de doğru değil!" Buna benzer bir söz duyduğumda verebildiğim korkunç tepkiyi yinelemek istiyorum: "Siz, kendinize böyle bir haksızlık yapıldığında, kendi ifade özgürlüğünüz SANSÜR edilmek istendiğinde susup, eleştiri hakkınızı kullanmayabilirsiniz!... Ancak ben, bana karşı örgütlenen ve tam tamına 1100 kişinin imzalamış bulunduğu LİNÇ KAMPANYASI ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI sürecine karşı olduğum gibi, Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın beni SANSÜR ile susturmak için usulsüz bir taleple 'Sulh Ceza Mahkemesi'ne gitmesini kesinlikle bağışlamam!"
Ayrıca, şunu da belirtmekte yarar var: "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" değil, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama"dır... Bir yasa maddesinin başlığını eksik yazmak, süte su katmak, yumurtasız omlet yapmak, delilde karartma oluşturmak demektir!... Bana karşı yazdığın bütün dilekçelerde, buna benzer eylemlerine tanık olduğum için, sana karşı özellikle titiz davranıyor, senin de hukuk öğrenmen için kılı kırka yararak büyük bir çaba harcıyorum... Ben, son olarak İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne tam 34 sayfalık bir hukuk metni teslim ederek, senin hukuk bilginin artmasına yardım ve yataklık yapmak istedim. 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçları sendeki hukuk metni eksikliğini saptayıp, benim sana yönelik yazdığım hukuk metinlerini, senin yararına kullandırırlar.
Kuyurtar - Yakın geçmişte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005 tarihli bir kararında kamu barışının bozulması konusunda bir içtihat yayınlamıştır. Karardan kısaltarak aktarıyorum "… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alındığında bu tür marjinal, hemen hepimize aykırı gelen düşüncelerin de ifade edilebilmesi, çoğulcu, demokratik toplumlarda hoşgörü ile karşılanmalıdır. Yazının neşir tarihi olan 15.11.2000 tarihinden bu güne kadar yaklaşık dört yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ve sanık buna benzer birçok yazıyı aynı gazete ve aynı köşede yayınlamasına rağmen bu güne kadar bu tip yazılardan dolayı kamu güvenliği açısından somut tehlike teşkil edebilecek bir olay olmamıştır… Çünkü halen yürürlükte olan şekliyle suçun oluşması bakımından 'tahrik'in kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Yasa koyucu iradesini bu şekilde açıkça ortaya koymuşken bu suç tipine, ihdas amacının dışında daha geniş ve kişilerin özgürlük alanını daraltan bir anlam yüklenmesi ceza hukukunun temel prensiplerine aykırıdır." Bu kararda bahsedilen hukuki mantık, gerekçe Fazıl Say meselesinde de uygulanamaz mıydı?!
Bulunmaz - Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yayınladığı bu durumla, Fazıl Say'ın içinde bulunduğu durum birbirine tam uyum sağlamıyor... Daha bir "tekzip talebi dilekçesi" yazmaktan yoksun olan birinin, ikide bir "Yargıtay"dan bahsetmesi, inanın canımı çok sıkıyor. Kararı neden kısaltıyorsun. Sayfa sorununuz mu var? Olduğu gibi yayınla da, metne SANSÜR uygulayıp uygulamadığın kuşkusu içerisinde tepinmeyelim. Bir yazarın yazdığı sözlerle, Fazıl Say gibi iki sözü bir araya getirmekten yoksun bir insanın çiziktirdiği, "retweet" ettiği gariplikleri benzer elmas teraziyle tartmaya çalışmak, hangi kurnazlığın işâreti?... Sen, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ile 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yazdığın sözüm ona hukuk metinlerinde saçmalama özgürlüğünü kullandın!... Ben, senin yazdığın bu saçmalıkları bile ciddiye alıp, onlarca sayfa yanıt yazdım. En son olarak yazıp, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçlarına teslim ettiğim savunmam, tam tamına 34 dosya sayfasından oluşuyor. Bu kadar işimin yoğunluğum ve yorgunluğum içinde, sana "yanıt" yetiştirmek için, gecemi gündüzüme kattım. Sen, ne zaman, nerede saçmalamaya yeltenmiş olursan ol, ben, yine de senin bu ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunacağım... Sana karşı acımasız, incitici, sert eleştiriler yazacağım!... Bunu sakın unutma!
Kuyurtar - Jet Yargılama
Bulunmaz - Senin bana karşı başlatma girişiminde bulunduğun, tabiî fiyaskoyla sonuçlanan dava da, tam "turbo jet yargılama" isteğiydi. Ancak, hukuk saygısı gelişmiş bir yargıca denk geldiğimiz için, avucunu yaladın, havanı aldın, eşekten düşmüş karpuza döndün. Dersini çalış...
Kuyurtar - ‘Sorumluluk sahibi, hassas’ yurttaşımız, sanatçı Fazıl Say hakkında şikayet dilekçesi verdikten sonra takribi 8 ay içinde şikayete ilişkin soruşturma Savcılık makamınca tamamlanmış, iddianame düzenlenmiş, Mahkeme iddianameyi kabul etmiş, İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ ve mahkumiyet kararı verilmiştir. Ben aynı zamanda bir avukat olduğum ve çok ama çok daha açık hakaret davaları ile de uğraştığım için şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki burada farklı bir hassasiyet söz konusu olmuş olmalı… Şöyle örnekleyeyim benim şahsen takibimde olan bir dava dosyasında, Savcılık şikayetimi Aralıkta yaptım, soruşturma Şubat ayı içinde tamamlandı ve dava Mart ayı başında açıldı. İlk duruşma ise tam 6 ay sonrasına Eylül 2013’e verildi. Ben benzer bir durumda nerdeyse 1 yıl sonra hakim karşısına çıkabilecekken, bu davanın bu hızla bitmesi pek tabi ki bir hukukçu olarak beni ayrıca rahatsız etti.
Bulunmaz - "Sorumluluk sahibi" dediğin şahısların adlarını neden yazmıyorsun? Çekince mi koyuyorsun kendine? Sekiz ay çok uzun bir zaman değil mi? Savcılık soruşturması, kovuşturması ciddiye alınacak kadar hukuksal bir çerçeve içerisindeyse, yani kanuna uygunluk söz konusuysa, tabiî ki, yargıç mahkemeyi başlatmalıdır. Ne var ki bunda bu kadar şaşacak? Mahkemelerdeki yargıçlar bostan korkuluğu mu? "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" değil. Tam tamına "ÜÇ DURUŞMA YAPILMIŞ" Ya bile bile YALAN söylüyor yada hukuku asla ciddiye almadığın için düpedüz YANLIŞ yapıyorsun! "ÖZÜR" dilemelisin!
Fazıl Say'ın duruşması Fırat Kuyurtar'ın uydurduğu gibi iki değil üçtür:
1 - 18 Ekim 2012
2 - 18 Şubat 2013
3 - 15 Nisan 2013
"FARKLI BİR HASSASİYET" falcılığını bırak da, kendi okurlarına YALAN yada YANLIŞ bilgi vermeye yeltenme. Üç duruşma yapılmış dava için "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrasına sığınma. "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" diyerek YALAN yada YANLIŞ beyanda bulunmak, hiçbir avukata asla ve kesinlikle yakışmaz. Dersini iyi çalış!
"SENİN ŞAHSEN TAKİBİNDE OLAN DAVA" benimle ilgili bir dava. Üfürükten nem kaparak, ikide bir beni mahkemeye veren LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan adına başlattığın davadan neden bu kadar rahatsızsın? Senin de iyi bildiğin gibi, ilk açtığınız davadan "BERAAT" ettim. İkinci açtığınız dava, neredeyse yıllardır sürüyor ve büyük olasılıkla benim lehime sonuçlanacak gibi bir seyir içerisinde. Üçüncü davadan neden bu kadar rahatsızsın? Sahi, kendi adına açmak istediğin davada neden "USÛLSÜZLÜK" yaptın? Bu usûlsüzlüğü bilerek mi, farkında olmadan mı yaptın? Her iki durumda da, senin avukatlık ehliyetini sorgulamak zorunda kalıyorum.
Kuyurtar - İfade Özgürlüğünden Siyasi Çıkarlar Uğruna Taviz Verilemez
Bulunmaz - Pembe sermayenin can sıkıntısını gidermek için yapılan düzeysiz bestelerin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, halkın benimsediği toplumsal değerlere basit, düzeysiz bir ateist olarak saldırı düzenlenemez. Düzeysiz bir besteciyi savunurken, ünlü olma âşkıyla, "TAM TAMINA ÜÇ (3) DURUŞMA SÜREN BİR DAVA İÇİN" saptırma yaparak, "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrası atılamaz. Sıradan biri sununca hoş görülmesi olası bu "YALAN yada YANLIŞ"
bilginin bir avukat tarafından sunulması asla ve kesinlikle bağışlanmaz!
Kuyurtar - Yukarıda örneklediğim Yargıtay içtihadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı bir karardır ve son derece doğru tespitler içermektedir. Yazının girişinde kurduğum cümleler sizi rahatsız etmiş olabilir, ancak beni anlamaya çalışmak yerine derhal çıldırmaya meyilli olmanız da sizin probleminizdir. Fazıl Say, kendisine ait olmayan ve farklı bir twitter kullanıcısı tarafından yayınlanan bir şiiri, tekrar paylaştı diye cezalandırıldı. Ben herhangi bir yerde bir sosyal patlamaya rastlamadım ama siyasetçilerin ta en başından beri bu davayı takip ettiklerine şahit oldum. Bugüne kadar, gerekçesi yayınlanan Mahkeme kararlarını bile tartışmamaya, tartışsa bile daha üsluplu yorumlar getiren bazı kişilerin, karar açıklandıktan sonra oh olsun, beter olsun korosu oldukça endişe verici.
Bulunmaz - Avrupa'lardan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden gelen esintinin bu kadar etkisinde kalırsan, üşütür hasta olursun canım kardeşim!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkelerde" hukuksal özgürlüğün tadına varmak zordur. Ancak, Avrupa esintisine kapılacağına, ilk önce, sıradan bir arzuhâlcinin yazabileceği denli basit bir metin olan "talep dilekçesi" yazmayı öğren, kitap okumaya başla ve ondan sonra oturup yazı yazma macerasına katılabilir, kapılabilirsin!
Kuyurtar - Kamu barışı bozulmadan, kullanılan ifadeleri anlamaya çalışmadan, alelacele açılan bir dava, görülmemiş hızda yapılan yargılama ile verilen bu karar benim iç huzurumu bozmuştur. Mesele çoğunluk hassasiyeti denen mefhumun çoğulculuğun önüne korkuluk gibi dikilmesidir. Fazıl Say’ın görüşlerini paylaşmıyorum, ifade şeklini beğenmiyorum deseniz bile onun düşüncesini ifade edebilmesi için sonuna kadar mücadele veririm demek gerekmez mi?
Bulunmaz - Canım, henüz "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişememiş biri olarak, bu sözleri hangi cesaretle, neyin cesaretiyle dile getiriyorsun? Yazı yazmaya başlamadan önce, yazı yazmak için gerekli, zorunlu bir eylem olan "okumak" konusunu neden "es" geçiyorsun? Senin yakın arkadaşların, senin yakın dostların, senin yakın ortakların, senin yakın şeriklerin, "okumak" eyleminin gerekli, yararlı, zorunlu olduğunu sana hiç söylemiyorlar mı? "Kimler" mi? Başta Ömer Faruk Kurhan ve Avukat Uğur Demirci Tosun olmak üzere, bütün şeriklerin...
Kuyurtar - İşte tam da bu yüzden diyorum ki, cennet-i ala kerhane midir?
Bulunmaz - Sen, âciz, berbat, câhil, çaresiz, düzeysiz, ezgin, fütursuz, güvensiz, haylaz biri olduğun için, kendine özgü sözlerle kurgulanmış ciddi bir yazı yazacağına, banal, ilkel, vurdumduymaz, yöntemsiz ateist Fazıl Say'ın ipiyle konuya giriyorsun!... Sözcüklerin içerdiği kavramları dağarcığımıza doğru katabilmek için, o sözcüklerin hakkını iyi vererek kullanmalıyız; "cennet-i ala" değil, "Cennet-î Âlâ" olarak yazılır...
***
Sadece hukuktan, yalnızca toplumdan değil, yaşamın hiçbir alanından anlamayan Fırat Kuyurtar üfürmüş!
Hilmi Bulunmaz
26 Nisan 2013
"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı, Avukat Uğur Demirci Tosun'un şeriki (hukuksal eylem ortağı) ve LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, her zaman yaptığı gibi, yine olağanüstü üfürmüş, yine oldukça saçmalamış. Kuyurtar, üfürmek ve saçmalamak eyleminin içeriğini doldurmak için, rahat yaşamı boyunca hep saçmalayıp, sürekli olarak üfüren Fazıl Say'ı konu edindiği yazısının başlığına şöylesine bir anlamsız söz öbeği yığmış: "'Cennet-i Ala Kerhane midir?' Desem Kaç Kişi Ayaklanır?" Her zaman yaptığım gibi bu yazıyı değerlendirebilmek, eleştirmek için, dramatik yazarlık gücümü halk yararına kullanarak, bir diyalog biçiminde ilerlemek istiyorum. Buyurun yavaş yavaş okuyunuz!
Kuyurtar - Kuran’ı açtım, okumaya başladım, yahu sürekli yok yanacaksın, yok haşlanacaksın, inanmadın mı ayvayı yedin… Hemen kapattım, olmaz arkadaş böyle olmaz, bu tanrı ne menem şeydir? Hem yaratıyor hem de cezalandırmak için fırsat kolluyor…
Bulunmaz - Bu sözler, sana mı ait? Yoksa, başkasına mı?... Fazıl Say'a mı, Uğur Demirci Tosun'a mı, Ömer Faruk Kurhan'a mı?... Bu sözleri kimin söylediğini hiç belli etmemişsin. Bu sözler, yatık yazıldığına göre, sana ait değil, bir başkasına ait... Sözler yatık, ama tırnak işâreti (") yok. Tırnak işâreti olmadığına göre sana ait. Yatık olduğu için başkasına ait. Kaynak belirtmediğine göre, sözlerin sana ait olduğunu düşünüyorum.
Kuyurtar - Böyle bir yorum yazısı yazsam başıma ne gelir acaba? Fazıl Say gibi hızlıca yargılanıp ceza alır mıyım, daha ne demek istediğim bile anlaşılmadan?!
Bulunmaz - Bu asla yorum falan değil! İlkel bir ateizm saçmalaması... Kendini, halkını, tüyü bitmemiş yetimi düşünmeyen cahil bir ateistin söyleyebileceği bir saçmalık bu. "Böyle bir yorum yazısı yazsan, başına hiçbir şey gelmez." korkma! Seni kimse ciddiye almaz!... Senin şimdiye kadar yargılanıp yargılanmadığını, ceza alıp almadığını hiç bilmiyorum. Ancak, sen, benimle bu kadar (hem de mevzuat usulsüzlüğü yaparak) uğraşırsan, sanırım, yargılanıp ceza alacaksın. Kendine dikkat et canım!
Kuyurtar - Benim işim hukukçuluk ve kenarından köşesinden sanatçılık… Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararı, ifade özgürlüğü kullanılırken çoğunluğun hassasiyetlerini gözetme konusunda emsal olduğundan, sanatını az olanın dertlerine adayan sanatçıları, düşünce insanlarını endişelendirmelidir.
Bulunmaz - Senin işinin "hukukçuluk" olduğunu hiç sanmıyorum! Benimle ilgili olarak bir dava açtırmak için "İSTANBUL (.....) SULH CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE" usûlsüz bir talepte bulunur bulunmaz, İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı, senin usûlsüz talebine karşı, "Talebin REDDİNE" damgasıyla yanıt verdi!
Bir kişinin, kendine "hukukçu" diyebilmesi, bir hukuk fakültesinden "hukuk diploması" alabilmesi, o kişinin "hukukçuluk" kurallarına uygun davrandığını, usûlsüzlük yapmadığın kanıtlamaz... Sen, en basit bir "talep dilekçesi" yazabilecek durumda bile değilken, nasıl oluyor da, kendini "hukukçuluk" işiyle tanımlayabiliyorsun?!... Sanatçılığına gelince... Herhangi bir insan, "çorba içtiği" işini doğru dürüst yapabilme becerisine sahip değilken, en "yüce" insan eylemliliği sanatçılığa nasıl b/ulaşabilir? B/ulaşsa bile böyle beceriksiz birine sanat asla b/ulaşmaz.
Fazıl Say ile ilgili söylediğin sözler çok bulanık... Değil anlayıp üzerinde düşünce geliştirmek, okuyabilmek bile çok zor... "Çorba içtiği" işini bile doğru dürüst yapma becerisi geliştirememiş bir kişinin, Fazıl Say'ı yada bir başka kişiyi anlatması olanaksızdır. Birinin, Fazıl Say yada bir başka kişiyi anlatabilmesi için, anlatmak istediği kişiyi anlayabilmesi gerekir!
Yalnızca Fazıl Say'ın değil, herkesin "çoğunluğun hassasiyetlerini gözetmesi" gerekir. Fazıl Say, herhangi bir toplumsal duyarlılığa sahip olmadığı, banal, düzeysiz, vurdumduymaz bir ateist olduğu için, halkın duyarlılığına değil, "DOĞUŞ HOLDİNG" inisiyatifindeki duyarlılığa yaslanıyor. Burjuva Fazıl Say, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin değerlerine değil, pembe sermayenin değerlerine göre hareket ediyor...
Kuyurtar - Mesele Fazıl Say'ın attığı tweetlerde kullanılan Allahçı ithamından ve cennet tasviri ifadelerinden kaynaklanıyor. Önce öğrenelim: İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a göre; İslam’da ahiret inancı, dünya sürecine hapsolarak veya dünya sürecinden koparak değil; sürecin içinden geçerek kazanılmaktadır. Geleceğe iman, yarınlardan umudunu kesmeme, ileriye bakış, ileriyi, daima ileriyi düşünüştür. Kuran, yaşayanlar için, insanın sosyolojik ve psikolojik her türlü maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama amacı ile uygulansın diye gönderilmiştir. Kuran’da tasvir edilen cennet ve cehennem, kişinin hayattaki tercihleri ile yaşarken hayatı cennet ve cehenneme dönüştürmesine yöneliktir. İlahi kelam sözünü söylerken çoğu zaman tasvirlerden, benzetmelerden faydalanmaktadır. Örneğin sakla samanı gelir zamanı derken, saman saklamayı değil, tedbirli olmayı tavsiye etmektedir. Buna rağmen birileri çıkıp bundan mal biriktirmek, saman saklamak anlıyorsa, yanlışında sebat edip cahillik ediyorsa bu onların yanlışıdır ve dürüstlük, bu yanlışta sebat edenlere yanlış yapıyorsunuz demeyi gerektirmektedir. Cennet ve cehennemin, dünyada numuneleri bulunan ama aynı zamanda yasaklanan bir takım haz, şehvet, doygunluk hislerinin sonuna kadar tatmin edildiği, hatta tavan yaptığı bir yer olarak tanımlanması Kurana ithaf edilen bir iftiradır.
Bulunmaz - Fazıl Say, o tweet'leri atarken, o tweet'lerin içeriğindeki sözlerin kime ait olduğunu net bir biçimde açıkladı mı? O tweet'lerdeki sözleri, özgün biçimiyle mi yayınladı? Fazıl Say, o tweet'leri atarken, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin mutluluğunu düşünerek mi hareket etti, yoksa, Doğuş Holding'in pazar payının artmasına hizmet etmek için mi böyle davrandı? Senin, düzeysiz yazarların düzeysiz tespitlerini öğrenmeye değil, çok, hem de çok fazla ciddi bilgiler öğrenmen gerekir. Sadece "ilahiyatçı yazar" yaza etiketine sahip olmasına karşın, daha "birtakım" sözcüğünü bile doğru yazmasını bilemeyen İhsan Eliaçık'tan değil, birçok kişiden öğreneceğin tırlar dolusu konular var. İhsan Eliaçık, bu sözü nerede söylemiş? Bir kaynak belirmek çok zor bir iş mi? Ayrıca, İhsan Eliaçık'a selam söyle: "bir takım" değil "birtakım" yazıldığı gibi, "Kurana" değil "Kur'ân'a" yada "Kur'ân-ı Kerîm'e" diye yazılır. İhsan Eliaçık, sana bile bilgi verecek kadar eli açık davranırken, ilâhîyatçı olmasına karşın "ilâhi" sözcükleri yazmasını bile bilemeyecek kadar cahil biri. Eliaçık, eğer yazı yazmayı öğrenmek isterse, gelip bizim "yazarlık çalışmaları" sürecine katılabilir.
Kuyurtar - Eylemlerimiz, davranışlarımız, tercihlerimizle bu dünyaya etki ettiğimiz, bu dünyada cennet ya da cehennem hayatı yaşadığımız görüşü öyle pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değildir. İslam tarihine baktığımızda bugün değerlerini kaybetmemiş birçok ismin cennet cehennem meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde yorumlar yaptıkları bilinen bir gerçektir.
Bulunmaz - Senin, daha bir "talep dilekçesi" yazabilecek bir hukukçu olmadığın pek de bilinmeyen, kabul edilmeyen bir görüş değil... Hukuk tarihine baktığımızda, bugün değerlerini hiç kaybetmemiş birçok ismin "talep dilekçesi" meselesine bahsettiğim görüşler çerçevesinde mutlaka yorumlar yapması zorunludur... Sen, "BB"den ("Big Brother"="Büyük Birader") öğrendiğin o mide ve su bulandırıcı söylemlerini tespih tanesi gibi ipe dizerken, yeni bir şeyler söylediğini mi sanıyorsun? Ben, senin yazdığın bu zırvaları okuyan bir kişinin bile olduğunu hiç sanmıyorum. Başkalarını bilemem; ben, senin bu zırvalarını okumak için büyük çaba harcamama karşın, herhangi bir içeriğe ulaşamıyorum... Ya ben okuma uğraşına sahip olmayan biriyim ya sen gerçekten çok düzeysiz sözlerle İnternet yüzeyi dolduruyorsun. Canım kardeşim, yazı yazma eylemine başlamadan önce, okuma eylemine başlaman gerekiyordu. Bunu sana söyleyen hiç kimse olmadı mı? Hukuk Fakültesi akademisyenleri senin entelektüel donanım kazanmanı sağlayabilecek bir düzeyde değillerse, gelip bizdeki "yazarlık çalışmaları" işliğine katılabilirsin. Sen, nasıl olsa
LİNÇ KAMPANYASI için imza verecek kadar hiç enayilik yapmadın. LİNÇÇİ olmayan kişiler bizdeki işlik çalışmasına koşulsuz bir biçimde katılabilir. Çalışmamıza, sadece insanlar değil, köpekler bile katılabilir. Ancak, sadece LİNÇ imzacısı kişiler asla ve kesinlikle hiç katılamazlar!
Kuyurtar - Yunus Emre Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni diyerek cennet ve cehennem kavramlarını lafzi yoruma göre önemsiz gördüğünü ifade etmiş ve bir anlamda ironik ifadeler kullanarak bu dini kavramların yanlış yüklenen anlamlarını değersizleştirebilmiş, Edip Harabi Daha Allah ile cihan yok iken şeklindeki ifadeleri şiirlerinde kullanabilmiş, yanlış anlaşılacağını daha şiirini yazarken bildiğinden olsa gerek senin aklın ermez bu başka hesap diyebilmiştir.
Bulunmaz - Sen, Fazıl Say'ın, İhsan Eliaçık'ın, Yunus Emre'nin, Edip Harabi'nin, Ömer Hayyam'ın ve diğerlerinin ipiyle konuya gireceğine, kendi değerlerine yaslanmayı, hukuka saygı duymayı, en azından bir "talep dilekçesi" yazmayı doğru dürüst öğrensene benim cici kardeşim... Bu fındık kabuğunu, incir çekirdeğini doldurmayacak, öksürük kadar değeri bulunmayan sözleri öksürüp öksürüp ipe dizerek, ne elde etmek istiyorsun? Böyle ikide bir vitrine çıkarak, müvekkil (müşteri) sayını mı artırmayı tasarlıyorsun? Sen bırak bu ayakları da arkanı iyice dayadığın
"DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketindeki iyi eleman olma hâlini bir hayâl kırıklığına dönüştürme. Dikkat hukuk var!
Kuyurtar - Biliyorsunuz Fazıl Say dini değerleri alenen aşağılamaktan cezalandırıldı ve hakkında verilen mahkumiyet kararı hükmünün açıklanması ertelendi. Say, belirli bir süre yeniden suç işlemezse cezası düşecek. Yani Say’a sus denildi. Gerekçe kısaca şöyle: "yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandırmak…" Şimdi bu gerekçeli karara baktığımızda, Yunus Emre de tıpkı sanatçı Fazıl Say gibi TCK m.216/3’ü ihlal etmiş, galiba…
Bulunmaz - Evet, dinî değerleri alenen aşağıladığı için hakkında suç duyurusu yapıldı. Ardından yargılanarak mahkûm oldu. Adalet böyle, hukuk böyle, içtihat, kanun böyle, mevzuat böyle, yasa böyle... Sen, bir "hukukçu" olarak, çorba içtiğin avukatlık mesleğini mi koruyacaksın, yoksa yasa dışılığı mı koruyacaksın?... Yasaya aykırı durumları kutsama işine mi soyunacaksın?... Yasalardan umut kesmeyi göze alabiliyorsan, önce, İstanbul Barosu'ndaki kaydını sildirip, ardından, benim sürekli olarak söyleyip slogan hâline getirdiğim şu anlamlı sözü söylemelisin:
"Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede yaşıyoruz!..."
Sen, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinin elemanı olarak yasa dışı davranışı mı savunuyorsun? Bu soruya "evet"
deme şansın var. Çünkü sen, bir "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişemediğin için, bu soruya "evet" deme lüksüne sahipsin. Sahi, 1100 kişinin bir araya gelerek Büktel'le benim sanatsal ifade olanaklarımızın ilelebet ilga ve imhâ edilmesi için düzenlediği LİNÇ KAMPANYASI
ana sponsorlaırından Ömer Faruk Kurhan'ı bana karşı savunman senin hukuk düşüncene yüzde yüz uyuyor mu? Şöyle söyleyebilirsin: "Bırak hukuku savunmayı bir yana da, bir 'TEKZİP TALEBİ DİLEKÇESİ' yazabilecek yetenekte biri değilim. Hukuku nasıl savunabilirim?..." Ben de aynen şunu derim: "GÜNAYDIN!..." Halkın değerlerini aşağılayan ve böylelikle, mevcut yasalara göre alenen "SUÇ" eşleyen Fazıl Say söz konusu olursa ona "SUS" denilmiş oluyormuş. Benim eleştiri hakkımı kullanmak, ifade özgürlüğümü savunmak ereğiyle başvurduğum yazı yazma eylemim söz konusu olduğunda, "HAKARET SUÇU" işlemiş oluyorum. Üstelik iki yıl önce "BERAAT" etmeme karşın... Bu sözleri sarf ederken hiç utanmıyor musun? "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi elemanı olmak sana şöyle bir hak sağlıyor:
"FAZIL SAY KONUŞ, HİLMİ BULUNMAZ SUS!"
Buraya bir işâret koyalım. Fazıl, Türk Ceza Kanunu 216/3'ten yargılandı. TCK 125'ten ("HAKARET SUÇU") yargılanmadı!...
Kuyurtar - Ömer Hayyam’a ait olduğu söylenen ve Fazıl Say’ın retweet ederek paylaştığı birçok insanın kulak aşinalığı olan şiirinde, kendince yozlaşmış bir din anlayışının ve bu din anlayışının ortaya koyduğu tanrı kavramı ile hesaplaştığı açıktır. Yahut bana göre öyledir. Bana göre, sana göre değişken olan nasıl olur da tartışmasız hakaret niteliğinde kabul edilebilir? İşte şimdi bu konuyu açıklayabiliriz. İfade özgürlüğü ne zaman, hangi koşulda, ne olursa kısıtlanabilir? Temel mevzu budur, gerisi lafı güzaf…
Bulunmaz - Ömer Hayyam'a ait olduğunu kimler, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, hangi koşulda söylemiş? Sen, daha bir "talep dilekçesi" yazmaktan bile yoksun olduğun için, herhangi bir yazıyı alıntılamanın, o yazıdaki "suç" ögesine ortak olmak anlamına geldiğini bilmiyorsun... "retweet", alıntılamak anlamına gelir. Bu eylem suç içeren bir yazının suçuna ortak olmak demektir... Şu söylenebilir: "Hilmi Bulunmaz, sen, SANSÜR yanlısı mısın?" Hayır, değilim! Ben, bütün insansal sözlerin rahatça söylenmesi yanlısıyım!... İşte, bunun için yargılanıyorum. Hem de onlarca davadan... Sayısını unuttum; sanırım otuzla elli arası. Benim yargılanmam için, "İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi"ne başvurdun ve "İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi", senin haksız ve usûlsüz isteğine karşı "Talebin REDDİNE" kararı verdi!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede" bile, yasa benden (doğrudan) yana işledi. İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "BERAAT" ettiğim gibi...
Kuyurtar - Halk nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olur veya aşağılanır?
Bulunmaz - Halkın nasıl kin ve düşmanlığa tahrik olabildiğini veya nasıl aşağılandığını, küçücük bir yazı kapsamında rahat rahat anlatmak benim için olanaksız. Bunun için, kitap boyutunda yazı yazmak gerekir.
Kuyurtar - Fazıl Say TCK m.216/3’ten mahkum oldu. TCK madde 216/3’e göre: "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bu maddeden yargılanmak için dini değerleri alenen aşağılamak gerekiyor. Madde metnine dikkat ederseniz, sadece aşağılamak yetmiyor, bu aşağılamanın aleni olması, aleni olarak gerçekleştirilen bu eylemin halkın bir kesiminde infiale yol açması, kamu barışının tehlikeye girmesi gerekiyor. Peki nedir kamu barışının bozulması? TCK 216, bazı özgürlükleri teminat altına almak, daha çok da çoğunluğun azınlığa tahakkümünü kırmak için ceza yasamızda düzenlenmiş bir maddedir. Türk Ceza Kanunun 216.maddesinin başlığı "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik"tir ve bu suçun düzenlenmesinin temel gerekçesi, hukuk devleti olma standardı yükseltmektir. Düşürmek değil! Bu suç bir çeşit tehlike suçudur ve o tehlikenin yakın, sonuç doğurmaya elverişli olması gereklidir. Tekrar tekrar haykırmak gerekirse bir hukuk devletinde asıl olan özgürlüktür, kısıtlamalar değildir. Hele ki düşüncenin ortaya konulmasında çok daha dikkatli davranmak gereklidir.
Bulunmaz - Gerçi tüm okurların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: "Daha, basit bir 'talep dilekçesi' yazmaktan yoksun, henüz hukukun 'h'sinden bile nasiplenmemiş birine, bu kadar bindirmek hiç de doğru değil!" Buna benzer bir söz duyduğumda verebildiğim korkunç tepkiyi yinelemek istiyorum: "Siz, kendinize böyle bir haksızlık yapıldığında, kendi ifade özgürlüğünüz SANSÜR edilmek istendiğinde susup, eleştiri hakkınızı kullanmayabilirsiniz!... Ancak ben, bana karşı örgütlenen ve tam tamına 1100 kişinin imzalamış bulunduğu LİNÇ KAMPANYASI ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI sürecine karşı olduğum gibi, Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın beni SANSÜR ile susturmak için usulsüz bir taleple 'Sulh Ceza Mahkemesi'ne gitmesini kesinlikle bağışlamam!"
Ayrıca, şunu da belirtmekte yarar var: "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" değil, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama"dır... Bir yasa maddesinin başlığını eksik yazmak, süte su katmak, yumurtasız omlet yapmak, delilde karartma oluşturmak demektir!... Bana karşı yazdığın bütün dilekçelerde, buna benzer eylemlerine tanık olduğum için, sana karşı özellikle titiz davranıyor, senin de hukuk öğrenmen için kılı kırka yararak büyük bir çaba harcıyorum... Ben, son olarak İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne tam 34 sayfalık bir hukuk metni teslim ederek, senin hukuk bilginin artmasına yardım ve yataklık yapmak istedim. 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçları sendeki hukuk metni eksikliğini saptayıp, benim sana yönelik yazdığım hukuk metinlerini, senin yararına kullandırırlar.
Kuyurtar - Yakın geçmişte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005 tarihli bir kararında kamu barışının bozulması konusunda bir içtihat yayınlamıştır. Karardan kısaltarak aktarıyorum "… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alındığında bu tür marjinal, hemen hepimize aykırı gelen düşüncelerin de ifade edilebilmesi, çoğulcu, demokratik toplumlarda hoşgörü ile karşılanmalıdır. Yazının neşir tarihi olan 15.11.2000 tarihinden bu güne kadar yaklaşık dört yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ve sanık buna benzer birçok yazıyı aynı gazete ve aynı köşede yayınlamasına rağmen bu güne kadar bu tip yazılardan dolayı kamu güvenliği açısından somut tehlike teşkil edebilecek bir olay olmamıştır… Çünkü halen yürürlükte olan şekliyle suçun oluşması bakımından 'tahrik'in kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Yasa koyucu iradesini bu şekilde açıkça ortaya koymuşken bu suç tipine, ihdas amacının dışında daha geniş ve kişilerin özgürlük alanını daraltan bir anlam yüklenmesi ceza hukukunun temel prensiplerine aykırıdır." Bu kararda bahsedilen hukuki mantık, gerekçe Fazıl Say meselesinde de uygulanamaz mıydı?!
Bulunmaz - Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yayınladığı bu durumla, Fazıl Say'ın içinde bulunduğu durum birbirine tam uyum sağlamıyor... Daha bir "tekzip talebi dilekçesi" yazmaktan yoksun olan birinin, ikide bir "Yargıtay"dan bahsetmesi, inanın canımı çok sıkıyor. Kararı neden kısaltıyorsun. Sayfa sorununuz mu var? Olduğu gibi yayınla da, metne SANSÜR uygulayıp uygulamadığın kuşkusu içerisinde tepinmeyelim. Bir yazarın yazdığı sözlerle, Fazıl Say gibi iki sözü bir araya getirmekten yoksun bir insanın çiziktirdiği, "retweet" ettiği gariplikleri benzer elmas teraziyle tartmaya çalışmak, hangi kurnazlığın işâreti?... Sen, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ile 27. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yazdığın sözüm ona hukuk metinlerinde saçmalama özgürlüğünü kullandın!... Ben, senin yazdığın bu saçmalıkları bile ciddiye alıp, onlarca sayfa yanıt yazdım. En son olarak yazıp, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve 27. Sulh Ceza Mahkemesi yargıçlarına teslim ettiğim savunmam, tam tamına 34 dosya sayfasından oluşuyor. Bu kadar işimin yoğunluğum ve yorgunluğum içinde, sana "yanıt" yetiştirmek için, gecemi gündüzüme kattım. Sen, ne zaman, nerede saçmalamaya yeltenmiş olursan ol, ben, yine de senin bu ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunacağım... Sana karşı acımasız, incitici, sert eleştiriler yazacağım!... Bunu sakın unutma!
Kuyurtar - Jet Yargılama
Bulunmaz - Senin bana karşı başlatma girişiminde bulunduğun, tabiî fiyaskoyla sonuçlanan dava da, tam "turbo jet yargılama" isteğiydi. Ancak, hukuk saygısı gelişmiş bir yargıca denk geldiğimiz için, avucunu yaladın, havanı aldın, eşekten düşmüş karpuza döndün. Dersini çalış...
Kuyurtar - ‘Sorumluluk sahibi, hassas’ yurttaşımız, sanatçı Fazıl Say hakkında şikayet dilekçesi verdikten sonra takribi 8 ay içinde şikayete ilişkin soruşturma Savcılık makamınca tamamlanmış, iddianame düzenlenmiş, Mahkeme iddianameyi kabul etmiş, İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ ve mahkumiyet kararı verilmiştir. Ben aynı zamanda bir avukat olduğum ve çok ama çok daha açık hakaret davaları ile de uğraştığım için şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki burada farklı bir hassasiyet söz konusu olmuş olmalı… Şöyle örnekleyeyim benim şahsen takibimde olan bir dava dosyasında, Savcılık şikayetimi Aralıkta yaptım, soruşturma Şubat ayı içinde tamamlandı ve dava Mart ayı başında açıldı. İlk duruşma ise tam 6 ay sonrasına Eylül 2013’e verildi. Ben benzer bir durumda nerdeyse 1 yıl sonra hakim karşısına çıkabilecekken, bu davanın bu hızla bitmesi pek tabi ki bir hukukçu olarak beni ayrıca rahatsız etti.
Bulunmaz - "Sorumluluk sahibi" dediğin şahısların adlarını neden yazmıyorsun? Çekince mi koyuyorsun kendine? Sekiz ay çok uzun bir zaman değil mi? Savcılık soruşturması, kovuşturması ciddiye alınacak kadar hukuksal bir çerçeve içerisindeyse, yani kanuna uygunluk söz konusuysa, tabiî ki, yargıç mahkemeyi başlatmalıdır. Ne var ki bunda bu kadar şaşacak? Mahkemelerdeki yargıçlar bostan korkuluğu mu? "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" değil. Tam tamına "ÜÇ DURUŞMA YAPILMIŞ" Ya bile bile YALAN söylüyor yada hukuku asla ciddiye almadığın için düpedüz YANLIŞ yapıyorsun! "ÖZÜR" dilemelisin!
Fazıl Say'ın duruşması Fırat Kuyurtar'ın uydurduğu gibi iki değil üçtür:
1 - 18 Ekim 2012
2 - 18 Şubat 2013
3 - 15 Nisan 2013
"FARKLI BİR HASSASİYET" falcılığını bırak da, kendi okurlarına YALAN yada YANLIŞ bilgi vermeye yeltenme. Üç duruşma yapılmış dava için "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrasına sığınma. "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" diyerek YALAN yada YANLIŞ beyanda bulunmak, hiçbir avukata asla ve kesinlikle yakışmaz. Dersini iyi çalış!
"SENİN ŞAHSEN TAKİBİNDE OLAN DAVA" benimle ilgili bir dava. Üfürükten nem kaparak, ikide bir beni mahkemeye veren LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan adına başlattığın davadan neden bu kadar rahatsızsın? Senin de iyi bildiğin gibi, ilk açtığınız davadan "BERAAT" ettim. İkinci açtığınız dava, neredeyse yıllardır sürüyor ve büyük olasılıkla benim lehime sonuçlanacak gibi bir seyir içerisinde. Üçüncü davadan neden bu kadar rahatsızsın? Sahi, kendi adına açmak istediğin davada neden "USÛLSÜZLÜK" yaptın? Bu usûlsüzlüğü bilerek mi, farkında olmadan mı yaptın? Her iki durumda da, senin avukatlık ehliyetini sorgulamak zorunda kalıyorum.
Kuyurtar - İfade Özgürlüğünden Siyasi Çıkarlar Uğruna Taviz Verilemez
Bulunmaz - Pembe sermayenin can sıkıntısını gidermek için yapılan düzeysiz bestelerin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, halkın benimsediği toplumsal değerlere basit, düzeysiz bir ateist olarak saldırı düzenlenemez. Düzeysiz bir besteciyi savunurken, ünlü olma âşkıyla, "TAM TAMINA ÜÇ (3) DURUŞMA SÜREN BİR DAVA İÇİN" saptırma yaparak, "İKİ DURUŞMA YAPILMIŞ" palavrası atılamaz. Sıradan biri sununca hoş görülmesi olası bu "YALAN yada YANLIŞ"
bilginin bir avukat tarafından sunulması asla ve kesinlikle bağışlanmaz!
Kuyurtar - Yukarıda örneklediğim Yargıtay içtihadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı bir karardır ve son derece doğru tespitler içermektedir. Yazının girişinde kurduğum cümleler sizi rahatsız etmiş olabilir, ancak beni anlamaya çalışmak yerine derhal çıldırmaya meyilli olmanız da sizin probleminizdir. Fazıl Say, kendisine ait olmayan ve farklı bir twitter kullanıcısı tarafından yayınlanan bir şiiri, tekrar paylaştı diye cezalandırıldı. Ben herhangi bir yerde bir sosyal patlamaya rastlamadım ama siyasetçilerin ta en başından beri bu davayı takip ettiklerine şahit oldum. Bugüne kadar, gerekçesi yayınlanan Mahkeme kararlarını bile tartışmamaya, tartışsa bile daha üsluplu yorumlar getiren bazı kişilerin, karar açıklandıktan sonra oh olsun, beter olsun korosu oldukça endişe verici.
Bulunmaz - Avrupa'lardan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden gelen esintinin bu kadar etkisinde kalırsan, üşütür hasta olursun canım kardeşim!... "Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkelerde" hukuksal özgürlüğün tadına varmak zordur. Ancak, Avrupa esintisine kapılacağına, ilk önce, sıradan bir arzuhâlcinin yazabileceği denli basit bir metin olan "talep dilekçesi" yazmayı öğren, kitap okumaya başla ve ondan sonra oturup yazı yazma macerasına katılabilir, kapılabilirsin!
Kuyurtar - Kamu barışı bozulmadan, kullanılan ifadeleri anlamaya çalışmadan, alelacele açılan bir dava, görülmemiş hızda yapılan yargılama ile verilen bu karar benim iç huzurumu bozmuştur. Mesele çoğunluk hassasiyeti denen mefhumun çoğulculuğun önüne korkuluk gibi dikilmesidir. Fazıl Say’ın görüşlerini paylaşmıyorum, ifade şeklini beğenmiyorum deseniz bile onun düşüncesini ifade edebilmesi için sonuna kadar mücadele veririm demek gerekmez mi?
Bulunmaz - Canım, henüz "talep dilekçesi" yazabilecek olgunluğa erişememiş biri olarak, bu sözleri hangi cesaretle, neyin cesaretiyle dile getiriyorsun? Yazı yazmaya başlamadan önce, yazı yazmak için gerekli, zorunlu bir eylem olan "okumak" konusunu neden "es" geçiyorsun? Senin yakın arkadaşların, senin yakın dostların, senin yakın ortakların, senin yakın şeriklerin, "okumak" eyleminin gerekli, yararlı, zorunlu olduğunu sana hiç söylemiyorlar mı? "Kimler" mi? Başta Ömer Faruk Kurhan ve Avukat Uğur Demirci Tosun olmak üzere, bütün şeriklerin...
Kuyurtar - İşte tam da bu yüzden diyorum ki, cennet-i ala kerhane midir?
Bulunmaz - Sen, âciz, berbat, câhil, çaresiz, düzeysiz, ezgin, fütursuz, güvensiz, haylaz biri olduğun için, kendine özgü sözlerle kurgulanmış ciddi bir yazı yazacağına, banal, ilkel, vurdumduymaz, yöntemsiz ateist Fazıl Say'ın ipiyle konuya giriyorsun!... Sözcüklerin içerdiği kavramları dağarcığımıza doğru katabilmek için, o sözcüklerin hakkını iyi vererek kullanmalıyız; "cennet-i ala" değil, "Cennet-î Âlâ" olarak yazılır...