16 Nisan 2007 Pazartesi

Gösteri Sanatları Merkezi vs...

Devlet, bizim sosyalist olduğumuzu ve bu bağlamda sanat yaptığımızı bildiğinden, elinden ne gelirse yapıyor:

Oyunlarımızı yasaklıyor, salonlarımızı mühürlüyor, mekanlarımızı basıyor, bize ve izleyicilerimize baskı uyguluyor, bizi ve izleyicilerimizi gözaltına alıyor, bizlere ve izleyicilerimize ruhsal işkence uyguluyor...

Kapitalist devletin tek bir düşünce biçimi var:

Sosyalist düşünceyi yaşatmak isteyenleri engellemek...

Örnekse, Gösteri Sanatları Merkezi adlı tiyatro "öğreten" kurumların da tek bir derdi var:

Sosyalist düşüncenin engellenerek, gerici düşünce yapısının, tiyatral anlamda insanlara zerk edilmesi...

Herşeye karşın, bu ve buna benzer kapitalist imge oluşturucusu kurumlarda da bizim düşüncemize yakın insanlar var...

Örnekse dün (02. Mart. 2007) bir delikanlı geldi ve Hilmi Zafer Şahin'in selamını söyleyip, kendi adını vermek istemeyerek, bizimle konuşma gereksinimi duyduğunu dile getirdi. Biz de derhal sohbete başladık...

Bu arada, her kim ki bizimle, bir biçimde ilişki geliştirmek isterse, durumun uygunluğuna göre adını vermek zorundayız. Adlarının anılmasından rahatsız olanlar, bizimle görüşme yapmamalı ve görüşme isteminde bulunmamalı...

Her neyse, delikanlıyla sohbet ederken, söz Aziz Sarvan'a geldi... Bu zat-ı muhteremin "hocası olmadığı, kendi kendini yetiştirdiğini..." dile getirdiğini anlattı delikanlı... Durumun böyle olmadığını, kendi kendine domates bile yetişemeyeceğini, mutlaka bir yada birkaç "hocası" olması gerektiğini belirtip, sözü kendime getirmek zorunda kaldım...

Bu ve buna benzer durumları içeren yazı yazabileceğini söyledim delikanlıya... Ne var ki, sanırım, ileride bir tür Aziz Sarvan olacağını sandığım delikanlı, "okulu" bitirdikten sonra yazabileceğini dile getirdi... Yine aynı durum; köprüyü geçinceye dek, ayıya dayı deme sendromu!..

Böyle bir vesile oldu da, bu konuya yeniden dönme gereksinimi duydum...

Bir kez daha çağrı yapmayı deniyorum:

Basın Müzesi'nde "hocalık" yaptığım kişiler gelin, başta tiyatro olmak üzere, her konuda tartışalım!..

Not: Yazıda konu edilen "delikanlı" bugün (07. Mart. 2007) yine geldi ve adının yayımlanmasını istedi...

Volkan Kara adlı delikanlının "delikanlılığı" bizi etkiledi...

Daha önce de adını söylediğini ve bizim yanlış anımsadığımızı belirten Volkan Kara, taraflar ve okurlardan özür dilerim...

Basın Müzesi'nde "öğrencim olan" kişilerin de aynı "delikanlılığı" göstermesini arzu ederim...

Önemli not: Volkan Kara bugün (14. Mart. 2007) bize uğradı ve birlikte kahvaltı ettik... Aziz Sarvan'a haksızlık ettiği kanısına varmış... Bu kanının oluşmasında en büyük etmen arkadaşlarıymış; Volkan'ı (Aziz Sarvan konusunda) uyarmışlar...

Aziz Sarvan, her ne denli adımı (Hilmi Bulunmaz) anmasa da, "hoca" kavramına karşı olduğundan, "benim tiyatroda hocam olmadı, ustam vardı, ben Basın Müzesi'nde usta - çırak ilişkisi içerisinde tiyatroyu öğrendim!" demiş...

Bu konuda Volkan Kara, Aziz Sarvan'dan özür diliyor... Sarvan'ı iyi dinleyemediği için pişman olmuş...

Ne var ki, Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü ben (Hilmi Bulunmaz) kurdum ve yönettim. Adımın anılmasını "zorunlu" görüyorum... Dolayısıyla ben "özür dilemiyorum"...