21 Nisan 2007 Cumartesi

Fillere özenen çimen

Cumartesi, 17 Şubat 2007

Cemal Bulunmaz

İletişim Meslek Lisesi mezunuyum. Okuldaki daha ilk dersimizde hocamız Semra Hanım sınıfa girdi, kendini tanıttı ve bize “medya nedir?” diye sordu. 16 yaşındaki gençler bu soruya ne yanıt verebilirdi ki? Herkes fikrini söyledi. Dersin sonuna doğru Semra Hanım sözlerimizi bir cümleyle özetledi: “Medya dördüncü kuvvettir.”

Bundan sonraki iş hayatım, özel hayatım ve kültürel birikimim süresince hocamın sözünün doğruluğuna defalarca tanık oldum.

Kimi zaman tartışmalı bir ihalenin ardından koca koca gazetelerde ihaleyi kazanan işadamını kötüleyen haberler okudum, bazen zamanı geldiğinde bir ilaç firmasının, bir petrol devinin ipinin çekilmesiyle televizyonlar söz konusu kişi ve kurumlarla ile ilgili aleyhte haberlerle doldu…

Sık sık yurtdışına da çıktığımdan ve “Live as Romans in Rome” (Roma’da Romalılar gibi yaşa) sözünü benimsemiş biri olduğumdan gittiğim ülkenin medyasını yakından takip ediyorum. Bu gözlemlerimde de defalarca dev ulusal medyaların rakiplerine, düşmanlarına ya da çıkarlarının uyuşmadığı birine nasıl yüklendiğini gördüm. Bu Azerbaycan’dan Cezayir’e, Hindistan’dan Makedonya’ya küçük – büyük, sosyal – despot, güçlü – güçsüz her ülkede karşılaştığım bir durum.

Bu durumun doğruluğunu yanlışlığını tartışmayacağım. Tartışmasız aşağılık bir durum, ancak dünya oldukça dedikodu varoldu ve ilk gazetenin yayınlandığı günden beri medya bu amaca alet edildi, edilecek.

Ulusal yayınlar fillerin kavgası misali bu biçimde “çarpışırken”, tiyatro dünyasında da fillere özenen çimenler zaman zaman kendini dev aynasında görüyor, ellerindeki küçücük “yayın organlarını” dünyayı değiştirebilecekleri, “tiyatro sektörünü” yönlendirebilecekleri bir “güç” sanıyorlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Ne yazık ki Türk tiyatrosunda pek çok insan tesadüfler sonucu bulunduğu yerlere geldiğinden, çok kolayca geri gidebileceğini biliyor. Bu da hafif bir rüzgarın bile onlara korku salmasına neden oluyor… Bu ise fillere özenen çimen, medya sahibinin özgüvenini artırıyor, bu kısır döngü biçiminde yıllarca sürüyor gidiyor.

Neyse ki son bir yıl içinde Türk tiyatrosunda iyi-kötü onlarca yeni mecra yayın hayatına başladı. Bunun yanında ben de konuya uzak kalmayarak, ciddi ve “tiyatro sektörü” ile hiçbir çıkar ilişkisi olmayan bir tiyatro yayınının Genel Yayın Yönetmenliği görevini kabul ettim.

Birazcık ileri görüşlü biri, bu minik medya patronlarının elindeki “gücün” kağıt parçasına dönüşme sürecinin başladığını görebilir.

Dünya üzerindeki dürüst ve namuslu insanların ulusal medyayı ele geçirip onu salt haber mecrası olarak insanlığın hizmetine sunmak gibi bir olanağı henüz yok. Ancak neyse ki gerçek tiyatro severler tiyatro alanında ve diğer insanlar uzmanı olduğu konularda dürüst ve çıkar zincirine dahil olmadan mücadelelerini sürdürüyorlar.

Örneğin şiirde Erol Özyiğit, mimarlıkta Besim Çeçener, tiyatroda Coşkun Büktel ve müzikte Edip Akbayram…

Kaynak: http://bulunmaztiyatro.com/index.php?option=com_content&task=view&id=422&Itemid=39