28 Mart 2008 Cuma

GÜN CAN SIKICININ GÜNÜ!

Alpay Ekler
27 Mart 2008


Dünya Tiyatro günü giderek eski coşkusunu yitiriyor. Şöyle bir geçmişe uzanıyorum da, özellikle özel tiyatroların kapısında, bütçesi bu oyunlara elvermeyenlerin oluşturduğu kalabalıklar geliyor aklıma. Tiyatro yapanlar da bu seyircinin kıymetini bilir, sanki ona biraz daha ayrıcalıklı mı davranırdı ne?

Ne oldu? Bu heyecan nasıl kayboldu? Dünya küçüldü, teknoloji çok uzak ülkelerin sanatlarını evimize taşıdı da sanata, tiyatroya doyduk mu? Yoksa bu çiçeği burnunda yüzyıl, bir zamanların deyişiyle “Bilgi Çağı” bizi giderek daha az okuyan, daha az sanat tüketen, daha az düşünen bir toplum haline mi soktu? İyi de sanatçı zor zamanlarda daha yaratıcı değil midir? Daha bir hırsla, bir misyoner gibi, topluma haykırmaz mı olan biteni? Sanat kavramının giderek yozlaşmasına sanatın gösterdiği tepki nedir? Dünya tiyatro gününde Tiyatro'nun duruşu nedir? Bu kadar soru yeter! Soruyu soru yapanı küçük bir örnekle açıklayalım:

Lapage bir bildiri yazmış. ITI'nin sitesinde İngilizce ve Fransızca olarak duruyor. Ve bizim internet sitelerimizde bu metnin Türkçesi karşımıza çıkıyor. Bildiriye şöyle bir bakalım: “There are a number of hypotheses on the origins of theatre but the one I find the most thought-provoking takes the form of a fable:”

“Tiyatronun kaynağı üzerine pek çok varsayım var, ama benim en kışkırtıcı bulduğum bir masal biçimini alıyor:”

İnternette dolaşan çeviri ise şu: “Tiyatronun kökenine dair birçok hipotez vardır ama benim bulduğum, masal formundan alınmış ve en düşünce-kışkırtıcı olanıydı:”

Bildiriye tekrar bakalım:

One night, at the dawn of time, a group of men were gathered together in a quarry to warm themselves around a fire and tell stories. All of a sudden, one of them had the idea to stand up and use his shadow to illustrate his tale. Using the light from the flames he made characters appear, larger than life, on the walls of the quarry. Amazed, the others recognized in turn the strong and the weak, the oppressor and the oppressed, the god and the mortal.

"Bir gece, şafağa yakın, bir taş ocağı; insanlar ısınmak için ateşin çevresinde toplanmışlar ve hikâyeler anlatıyorlar. Birden aralarından biri kalkıp hikâyesini kendi gölgesiyle anlatma fikriyle buluşuyor. Alevin saçtığı ışığı kullanarak taş ocağının duvarlarında, dev gölgelerle karakterlerini yaratıyor. Diğerleri hayranlıkla, güçlü ve zayıfın, ezen ile ezilenin, tanrı ile ölümlünün gerçeğini kavrıyorlar.”

İnternetteki çeviri ise şu:

"Bir gece, şafak vakti, bir grup insan taş ocağında ısınmak ve hikâyeler anlatmak için ateşin etrafında toplanmış. Birdenbire, içlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş. Ayağa kalkmış ve kendi gölgesini kullanarak bir hikâye canlandırmaya başlamış. Taş ocağının duvarlarında ateşten gelen ışığı kullanarak gerçeğinden daha büyük karakterler yapmış. Şaşkınlıkla bakan diğerleri her yaptığını anlıyorlarmış. Güçlü ile zayıfı, can sıkıcı ile canı sıkılmışı, Tanrı'yı ve ölümlüyü…”

Devam edelim:

Nowadays, the light of projectors has replaced the original bonfire, and stage machinery, the walls of the quarry. And with all due deference to certain purists, this fable reminds us that technology is at the very beginnings of theatre and that it should not be perceived as a threat but as a uniting element.

"Günümüzde ışıldaklar şenlik ateşinin yerini, sahne makineleri de taş ocağı duvarının yerini aldı. Tiyatronun alışılagelmiş biçimini koruma düşüncesine saygımız sonsuz ama bu masal bize teknolojinin tiyatronun başlangıcında var olduğunu ve bir tehdit olarak değil, onu bir anlatım aracı olarak algılamamız gerektiğini anımsatıyor.”

İnternetteki çeviri ise şu:

"Bugünlerde şenlik ateşinin yerini projektörün ışığı, taş ocağındaki duvarın yerini de tüm mekanizmasıyla birlikte sahne almış durumda. Tüm bu kurallara ve geleneğe dikkatlice uyan titiz insanlar olarak, bu hikâye bize tiyatronun başlangıcındaki teknolojiyi ve onu bir tehdit aracı olarak değil, birleştirici bir unsur olduğunu anlamamız gerektiğini hatırlatıyor.”

Bildirinin devamında, “theatre language” terimiyle bağlantılı anlatım olanakları anlamına gelen language de sözlükteki ilk anlamı olan dil denilerek çevriliyor. Zalimlerin, can sıkıcı olarak adeta sansürlendiği, Lapage'ın edebi metninden basının “Tiyatro birleştirici olmalıdır” mesajı çıkardığı bu büyük skandal, Dünya Tiyatro Günü Kutlamasına tiyatro dünyamızın nasıl baktığını gözler önüne sermiştir. Türkiye'de temsilciliği bulunan ITI'nin bu bildirinin çevirisini neden yapmadığı apayrı bir skandal. Hadi o yapmadı Türk Tiyatro camiası, nerede?

Bu bildiri her yıl, o gün sahne alan tiyatrolarca seyircilere okunur. Türk Tiyatrosu ancak seyircisine karşı sorumluluğunu hissetmeye başladığı an, seyirci için Tiyatro Günü'nün eski ve özlenen anlamına kavuşacağını artık fark etmelidir.

Dünya Tiyatro Günü bildirisini çevirmeyi bu kadar hafife alan Türk Tiyatrosu'nun, onun içeriğini tartışmaya açacak günlere ulaşması umuduyla.

Not: Bu yazı, bildirinin bir tiyatro içerikli internet sitesinde yayınlanması üzerine site editörüne yaptığım uyarı sonrası, herhangi bir değişikliğin ve tepkinin oluşmaması sonucu yazılmıştır.

Alpay EKLER
Tiyatro Merdiven
www.merdiventiyatro.com

(Kaynak: tiyatronline)