9 Mart 2008 Pazar

Nedim Saban'dan gelen mektup

Nedim Saban
9 Mart 2008


Sevgili Tiyatro Dostları,

27 Mart yaklaşıyor.

Dünya Tiyatro Günü'nde Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin gözlerimizin önünde parçalanmasına göz mü yumacağız?

Hani kazma küreğin önünde yatacaktık? Hani yürüyecektik? Hani bağıracaktık?

Yatmasak da uzanalım.

Yürümesek de, stretching yapalım.

Bağırmasak da, diyaframımızı kullanıp bir iki ses çıkartalım.

Ayıptır yahu!

Gelecek kuşaklar bizden hesap sorduğu zaman, kültür kalelerimiz satıldığında, bizler satılmamış ama kiralanmıştık deriz bari.

Not: Aşağıda tiyatro sanatçısı dostum Hülya Karakaş'ın ve tiyatro eleştirmeni Yaşam Kaya'nın yazılarını da yolluyorum. Konuyu şahıslar, yönetimler, iktidar ve muhalefet ilişkileri dışında tutarak da çok acil irdelememiz gerekiyor.

***

Yaşam Kaya

Yargı Ve Anıtlar Kurulu Kararına Rağmen AKP Belediyesi Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ni Yıkmaya Başladı! Sıra Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde!

Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararına göre Harbiye’de Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin de içinde bulunduğu Muhsin Ertuğrul Sahnesi Bölgesi Sit Alanı’dır. Bu bölgede tek bir çivi çakabilmek için bu kurulun onayı şarttır. AKP’ nin hukuk tanımaz tavrı Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin bulunduğu bölgeyi yıkmak istemesi ile akıl almaz bir hal almıştır.

Bugün 7 Mart 2008 tarihi itibari ile Lütfi Kırdar Kongre Merkezi yıkılmaya başlanmıştır. 40 sanatçının Danıştay’a açtığı “Yürütmeyi Durdurma Talebi”ne rağmen, hiçbir hukuksal gerekçe olmadan başlatılan bu yıkım Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kanunsuz başıboş bir ülke haline getirildiğine açık kanıttır. Dava devam ederken yapılan bu yıkım korsan bir yıkımdır. Anayasal sistemi hiçe saymaktır!

7 Mart 2008 günü saat 18-00’da sanatçılarla yaptığımız ani baskın sonucunda, yıkımı gerçekleştiren yetkililer tedirgin olmuşlardır. Israrlı sorularımız karşılığında yapılan yıkımın kanunsuz olduğunu itiraf etmişlerdir. Hatta yıkımda görevlilerin verdiği bilgiye göre 30 Mart 2008 tarihinden itibaren Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin boşaltılıp yıkımına başlanacağı belirtilmiştir.

“Sevgi ve Barış Heykeli” Parçalandı

Lütki Kırdar Kongre Merkezi önünde bulunan ve Prof. Dr. Hakkı KARAYİĞİTOĞLU’na ait olan “SEVGİ VE BARIŞ” heykeli bu yıkım esnasında parçalanmıştır. Kanunsuzca rant odaklarına teslim edilen İstanbul’un can damarı bu alanlar yakılıp yıkılırken kültürel yaratımlarımız da yerle bir edilmektedir.

İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Orhan ALKAYA Sessizliğini Koruyor!

Sayın Orhan ALKAYA kanunsuzca binalar yıkılırken suskunluğunu inatla bozmamaktadır. Sit alanı içerisinde bulunan Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkımına ses çıkarmamaktadır. Şehir Tiyatroları’nın Sosyalist Genel Sanat Yönetmeni olarak rant odaklarına ortak olmaktadır.

Lütfi Kırdar’a gelen sanatçılar, 30 Mart 2008 tarihinden itibaren Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılacağını yıkım ekibinden öğrenmek zorunda kalmışlardır. Sayın Orhan ALKAYA’nın yapmaktan inatla çekindiği açıklamayı yıkım ekibi açıklamıştır.

7 Mart 2008 saat 18-00’da yıkımı belgelemek için Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ne uğradığımızda Sayın ALKAYA’ya bu yıkımların ne anlama geldiğini sormak için sanatçı dostlarımızla müdürlükteki odasına gitmiş bulunduk. Fakat bir tesadüf müdür bilinmez ama Sayın ALKAYA’yı odasında bulamadık.

Hukukçular Görev Başına!

Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun izni olmadan başlatılan bu yıkım kanunsuzdur. Danıştay’da dava sürerken yapılan bu eylem kanunsuzdur. AKP Belediyesi’ nin hukuk tanımaz tavrı karşısında savcılar derhal olaya müdahale etmelidir. Lütfi Kırdar ile başlayan bu yıkım, Muhsin Ertuğrul Sahnesi ile devam edecektir. Kanunların yok olduğu bir ülkede ne toplum kalır ne de sistem kendisini var edebilir! Bu aymazlık derhal bir son bulmalıdır!

***

Hülya Karakaş

Sevgili arkadaşlar,

Suyun bu yanında durduğumuzda neden öte yanını merak ettiğimizi hiç düşündünüz mü? Çünkü ben merak ederim de. Orada da ışıklar vardır, orası da suyun kenarıdır, orayı da insanlar kuşatmıştır, olsun yine de merak ederim. Eminim siz de etmişsinizdir. Gitsek ne olur acaba? Biliyor musunuz hiç bir halt olmaz. Gidersiniz, gittiğinize pişman olursunuz kimi kez. Benzer yerden gelmişsiniz duygusu yaşatır size gittiğiniz yer. Bu yüzden niyetlenmeyin bile. İkisi de sonuçta suyun öte yanıdır. Birbirlerini yansıtır.

Bizler de birbirimizi yansıtırız. İşte o anlattığım suyun öte yanı gibi. Karşı karşıya geldiğimizde suyun iki yanını temsil ederiz. Düşüncelerimiz farklılık içerse de konuştuğumuz şeyler hep aynıdır. Bizler, çok değil, daha iki ay öncesine kadar hep aynı konuyu konuşuyorduk. Neydi o konuştuğumuz konu?... Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkım kararıydı değil mi? Hepimiz bir şekilde o yıkıma karşı çıktık. Farklı düşüncelerimiz olsa da, yapılan o protesto toplantılarının en azından birine (ben hepsine katıldım) samimiyetle katıldık, tiyatromuzun yıkımına karşı çıktık. Sonunda sahnemiz açıldı, biz direndiğimiz için mi açıldı bilmiyorum, hatta buna sanmıyorum bile diyebilirim! Birileri bunu "görev değişikliğine" bile bağladı ki gerçekten çok komikti. "Projeleriyle"gelen yöneticilerimiz, gördük ki temel projeleri yeni oyunlar asmakmış. Peki aslolan bir oyunun sahnelenmesi için tiyatronun var olması değil midir? Önemli ustalarımızı ağırlayan, festivallere ev sahipliği yapan, cenazelerimizi kaldırdığımız, anılarımızı soyunma odalarında bıraktığımız, sahnesinde ibadet ettiğimiz Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun şimdi yıkılmasına göz mü yumacağız? Tamam oyun yapalım da nerede yapalım? Çünkü önemli iki ayağımızı kaybediyoruz. Türkiye'nin en önemli sahnesidir Muhsin Ertuğrul ve özel projelerimizi sahnelediğimiz Cep Tiyatrosu. İkisini de kaybediyoruz. Ülke gibi tiyatro alanı da mevzi kaybediyor. Kimin umurunda!... Daha düne kadar kapısında nöbet tuttuğumuz tiyatromuzu ne çabuk gözden çıkardık. Ne oldu peki,o günden bugüne ne değişti? Harbiye'den Taksim'e yürüyüşümüzün ayak izleri bile daha kurumadı. Neden kimseden ses çıkmıyor, sesimizi mi kaybettik yoksa? Sesleri benim bile anlayamadığım bir şekilde gür çıkan tiyatro yöneticileri bu konuyla ilgili sanatçılara bir açıklama bile yapmıyorlar. Ben bekledim, hatta "seçilmiş" meslektaşım Can Başak'a sordum. "Cuma gününü beklememi söyledi." Bekledim. Bugün 8 Mart "Dünya Kadınlar Günü". Bu özel günün ayrıcalağından faydalanıp bir kez daha soruyorum. Tiyatromuzun yıkılmasına göz mü yumacağız, siz bu konuda bir şey yapıyor musunuz, yapıyorsanız nedir?... Bence hep birlikte soralım bu soruları. Eğer sormaz isek kamuoyunda hiçbir ciddiyetimizin kalmayacağından emin olabirsiniz.

Galatasaray'da bir binanın sadece Şehir Tiyatroları için satın alındığı duyumu doğru mudur? Eğer doğruysa bizim bir daha Harbiye civarına uğramamız söz konusu bile olamaz kanımca. Yanılıyor olabilirim. Lütfen yanıldığımı söyleyin ya da bırakalım zamana yanılıp yanılmadığımı göreyim. Pazarlıkların döndüğü bir dünyada yaşamanın ağırlığını sırtımız taşıyamıyor artık. Suyun öte yanına geçsek ne olur?Suya bakmaya bile cesaretimiz yok, çünkü aksimiz bize hiç hoş şeyler söylemeyecek.

Mimarlar Odası'nın açtığı davaya kişisel olarak katılanlardanım, kendi davamı takip ettiğim kadarıyla sonucuna ulaşmadık. Bu ülkede hukuk kararı bile beklenmiyor artık demek ki. "YIKILA"deniyor ve yıkılacak öyle mi? Sizin de buna vicdanlarınız el verecek?... Peki öyle olsun!...

Sevgiler...

Not: Bir zamanların fakir ama gururlu gençleri (orta yaşlıları, hatta yaşlıları)ortaya çıkın, ne çabuk kayboldunuz.

http://hulyakarakas.blogcu.com/