11 Mart 2009 Çarşamba

Coşkun Büktel
11 Mart 2009


...................."Türkiye'de her şey olunur, rezil olunmaz."
....................................................Murathan Mungan


GÜNAHLARI NEDENİYLE TANRI TARAFINDAN YERLE YEKSAN EDİLEN SODOM VE GOMORA BİLE TÜRK TİYATROSU'NUN BATTIĞI KADAR İĞRENÇ BİR REZİLLİLİĞE BATMIŞ OLAMAZ


Türkiye'nin en meşhur tiyatro profesörünün (Özdemir Nutku), önünü kesmek için bir yazara (Coşkun Büktel) çeşitli yalanlarla iftira attığı; profesörün savunma yazısındaki yalanlarla ve CD kaydıyla güneş gibi apaçık belgeleniyor; Türk tiyatrosunda "tık" yok.

Hiç kimse iftiracı profesöre "gık" diyemiyor ama; iftiraya uğrayan yazara karşı, saldırının, hakaretin, iftiranın bini bir para... Hiç kimse iftiracı profesöre gık diyemiyor ama, iftiraya uğrayan yazarı aforoz etmek için, çeşitli anketler ve imza kampanyaları bile düzenleniyor. Alternatif olmak iddiasındaki gruplar ve yayıncılar bile, iktidarca beslenen iftiracı profesöre karşı süt dökmüş kedi kadar tepkisizken, hatta iftirayı örtbas çabasına bile yeltenip, iftira mağdurunu her alanda sansür etmişken; iftira mağduru yazarı, sırf, alçaklık saydığı bu sansür ve tepkisizliğe karşı sessiz kalamadığı, tepki verdiği ve tepkisiz kalanları ahlaksızlıkla, sanatsızlıkla suçladığı için; yepyeni ve daha da alçakça bir saldırı ve iftira bombardımanına tutuyorlar.

Öte yandan, Muhsin Ertuğrul sahnesini yıktırmamak için "termosunu alıp" gece nöbeti tutacağını açıklamış olan sosyalist(!) ve şair(!)bir tiyatrocu(!) ise, kendisine lütfedilen genel sanat yönetmenliği koltuğu karşılığında, hayatı boyunca savunduğu tüm değerlere tekmeyi basıp, kendini ve değerlerini paçavra durumuna düşürmeye, müstakil Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin ise, kat karşılığında, arazi rantçılarına peşkeş çekilmesine razı oluyor.

Sosyalist(!) şair(!) tiyatrocu(!) yani bizim "Kazmacıbaşı" dediğimiz Orhan Alkaya, zor da olsa, pişkinlikle de olsa, utanmazca da olsa, savunma yapabilecek, bir şeyler söyleyebilecek durumda... "Fikrimi değiştirdim. Artık AKP'ye inanıyor, Kadir Topbaş'a güveniyor, müstakil Muhsin Ertuğrul sahnesinin matah bir değer olduğunu söylerken yanıldığımı itiraf ediyorum" diyebilir. Türkçe'nin, bizim tarafımızdan "Mimesis dili" olarak tanımlanan, kıvırmaya müsait, kaypak ve muğlak bir lehçesiyle, bu anlama da gelecek bazı açıklamalar yaptı zaten.

Ama Özdemir Nutku, belgelenen iftirası için hiçbir savunma yapamaz. İftiranın CD'si ortaya çıkmadan önce Nutku, "Coşkun Büktel'e Yanıt" başlıklı bir yazıyla, kendini savunmaya ve Büktel'in gönlünü almaya çalıştı. Ama o yazıda kendini savunmak için "yaptığını" söylediği şeyleri yapmadığı, "dediğini" söylediği şeyleri demediği, daha sonra ortaya çıkan CD kaydıyla belgelenince, Nutku suspus oldu ve üç yıldır ne iftirasını kanıtlayabiliyor ne de iftirası için özür dileyebiliyor.

Alkaya savunma yapabilir. Utanmazlığa vurup "fikir değiştirdim, o yüzden yıkıyorum", diyebilir. Zaten Mimesis lehçesiyle "kıvırma payı" bırakarak, buna yakın şeyler söylüyor. Mimesis dili bu tür utanmazlıklar için biçilmiş kaftan... Bir şeyi "temkinli" söylüyorsunuz, tepki gelince, ben öyle demek istememiştim diyerek kıvırıveriyorsunuz.

Ama Özdemir Nutku, "fikir değiştirdim, o yüzden iftira atıp yalan söylüyorum. Dürüstlüğün matah bir değer olduğuna artık inanmıyorum. Bu konuda tutucu olmayı bıraktım. Artık gerektiğinde iftira da atarım, yalan da söylerim" diyemez. Bu kadar utanmazca bir mesajı Mimesis diliyle bile vermeye cesaret edemez. Utanmaz olmak başka, utanmazlığını ilan etmek başka...

Özdemir Nutku'nun suçu çok daha vahim, sabit ve "inkâr edilemez" nitelikte olduğu halde, kimse Özdemir Nutku iftirasını kınayamıyor. Ama Orhan Alkaya, hakikat mücadelesi veren Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz tarafından kınandığı gibi, onun fikir değiştirip AKP dümen suyuna girmiş olmasına daha çok kızan AKP karşıtı geniş bir çevre tarafından da kınanabiliyor.

Yani hakikat kimselerin umurunda değil. Herkes birbirini herhangi bir camianın "adamı" olması nedeniyle övüyor veya kınıyor. Hakikat önemli olsaydı, herkesin, Orhan Alkaya'dan önce, suçu çok daha "açık", "sabit" ve "inkâr edilemez" nitelikte olan Özdemir Nutku'yu kınaması gerekirdi. Ama "suçun niteliği" kimseyi ilgilendirmiyor. Nitelik değil nicelik belirleyici oluyor. Sanat gibi bir alanda niteliğin önemsenmesi gerekirken, herkes niceliği asıl kriter sayıyor.

Kısacası, Türk tiyatrosunda, aslında, hiç kimse Orhan Alkaya'dan daha tutarlı veya daha masum değil... Alkaya'nın suçu, sahnelerin yıkılması gibi daha geniş "nicel" sonuçlar yarattığı için, Alkaya kınanabiliyor; ama Nutku'nun çok daha gayrıahlaki nitelikteki suçu, Büktel'den başkasına zarar vermediği için, "sanatçılar"(!), üstelik de bir sanat camiasınının "tümü" tarafından bile, görmezden gelinebiliyor.

Sodom ve Gomora'da bile, tanrı tarafından afet dışına çıkması ve kurtulması istenen bazı iyi insanlar vardı; Türk tiyatrosunda ise, ilaç için bile adam yok.

Orhan Alkaya'nın eski suçlarından daha vahim olmayan, ama yenilik olarak, Alkaya'yla birlikte çevresindekilerin ve nemalandırdıklarının da ne kadar çürüdüğünü kanıtlayan son sansür skandalını Nedim Saban ortaya çıkarmış ve Alkaya, yaptığı sansürden utanmak yerine, utanmazlığı ele alıp, skandalı ortaya çıkaran Saban'ı yalancılıkla suçlamıştı. Saban şimdi sansürün belgelerini ortaya koyuyor ve Alkaya bu kez ne yapıyor sizce? Utanıyor mu? Saban'a yalancı demekle iftiracı durumuna düştüğü için üzülüyor mu? Rezil olduğuna yanıyor mu? Ne gezer! Alkaya, sansür meselesi önemli değilmiş de, üzerinde durulması gereken asıl mesele, Saban'ın, sansür belgesini nereden ele geçirdiğiymiş gibi bir hava yaratıyor. Sızıntının kaynağını araştıracağını söylüyor. Peki ya sansür? Peki ya Saban'a attığın iftira? Aman canım ne önemi var? İftira'yı pirimiz Özdemir Nutku bile atıyor. İftira tiyatral inancımızın vecibelerinden biri olmuş durumda. Camiamız yalan ve iftira konusunda tutucu davranmayı bıraktı. İftira konusunda, geniş, esnek ve yapıcı bir tutum içindeyiz. Saban'ın da bizden farklı bir konumda olduğunu düşünmüyoruz. Nutku Büktel'e iftira atınca Saban'ın bir itirazı oldu mu? Şimdi ne yüzle bizim iftiramıza karşı çıkabilir ki?

Ama Saban, çok sert çıkamasa da, karşı "çıkıyor". Saban'ın yazısını, Hilmi Bulunmaz'ın sunuşuyla okumak için, lütfen...

TIKLAYINIZ!