1 Eylül 2007 Cumartesi

Barışarock'ta neler oldu?... 2

Biz, okurlarımızı, "bizim gibi düşünün" buyruğuyla hareket eden nesneler olarak görmediğimizden; Barışarock konusunda da, olabildiğince, nesnel değerlendirme yapabilecekleri donanımla zenginleştirmeye çalışıyoruz...

"Mehmet Esatoğlu tacizci mi, değil mi?" yada "Barışarock faşist mi, komünist mi?" gibi daraltılmış ve yapaylık içeren söylem geliştirmek yerine, tiyatronun sanat olmaktan uzaklaşmasına neden olan durumların irdelenmesinden yanayız...

Bu anlamda, geniş oylumlu bir habercilik anlayışıyla hareket ederken, İstanbul Amatör Tiyatrolar Platformu - Girişim sitesinde yayımlanan yazıları da önemsiyor ve aktarıyoruz:


Taciz vakasına tiyatro haber-yorum sitelerinin yaklaşımı
Ortada tatlıya bağlanabilecek bir mesele var mı?


Ömer F. Kurhan (01.09.2007)


BARIŞAROCK’a tiyatro adına organizatör olarak katılan ve tiyatrocu, solcu, muhalif, aktivist vs. kimliklerle hareket eden Mehmet Esatoğlu’nun bir tacizci olup olmadığı tartışması yeniden alevlendiğinde, çeşitli tiyatro haber-yorum sitelerinden yapılan yayıncılık özel bir önem kazanıyor. Ulaşabildikleri geniş bir kitle olmamakla birlikte, tavırların kayda geçirilmesi ve tiyatro camiası tarafından izlenmesi, ciddiye alınmalarını gerektiriyor.

İnternet üzerinden tiyatro dergisi yayıncılığı yapan Gölge Tiyatro, taciz tartışması bağlamında tamamen dezenformasyona ve tek yanlı ifadelere dayalı bir yayıncılık çizgisini benimsedi. BARIŞAROCK organizatörlerini ve Esatoğlu’nu protesto eden feminist ve eşcinselleri faşist olmakla suçladı. Bu suçlamasına görsel bir vurgu kazandırmak amacıyla gamalı haç simgesini kullanmayı da ihmal etmedi. Gölge Tiyatro’ya göre, BARIŞAROCK alanında protesto edilen ve dışlanmak istenen bir tacizci değil, tiyatroydu. Bu nedenle de, “bir grup sarhoş” olarak nitelenen feministler ve eşcinseller ve onların taleplerine karşı koyamayan BARIŞAROCK organizatörleri, tiyatroya dönük faşist saldırıları nedeniyle lanetlenmeyi hak ediyorlardı.

Gölge Tiyatro’nun sol göstermesine rağmen, ana akım medyanın faşizan tutum sergilediği zamanlarda kullandığı dezenformasyon ve propaganda tekniklerini icra ettiği açıktır. Bu duruma düşmesini bir yerde normal karşılamak gerekiyor; çünkü, bu vakada sözkonusu olan, cinsel taciz gibi faşizan olduğu kuşkusuz bir eylemin öznesi etrafında örgütlenen dayanışma ağının yayın ayağını oluşturmaktır. Bu dayanışmanın olguları karartmadan ve açık bir zihinle gerçekleştirilmesinin imkanı yoktur.

Gölge Tiyatro’nun dezenformasyon ve propaganda gücünün aslında çok zayıf olmasına bakılarak meselenin abartılmaması gerektiği iddia edilebilir. Fakat, asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta, daha geniş çevreleri içine alan cinsel tacizle dayanışma ağında üstlendiği roldür. Daha geniş bir ağla kastettiğim şu: Örneğin tacizci Esatoğlu’nu protesto eden topluluğa “Ben de tacizciyim!” diyerek saldıran, alanda müthiş bir anti-faşist direniş sergilediklerini ve çatışmayı dahi göze aldıklarını iddia eden tiyatrocular. Bu tip olgular sadece tiyatronun içine çekildiği dejenerasyonu ve cehaleti örnekliyor; öyle ki, sol ve devrimci duruşla tacizci duruşun arasındaki ayrım çizgisi dahi bir anda ortadan kalkıyor ve birbirine karışıyor. BARIŞAROCK’taki sol ve muhalif tiyatro balığa benzetilecek olursa, zaten başından kokuyor.

İnternet dünyasında Gölge Tiyatro’ya göre çok daha fazla ilgi çektiğini tahmin ettiğimiz ve özellikle amatör tiyatronun tanıtım aracı olmaya özen gösteren Tiyatrom’un tavrı daha farklı. “Tiyatroya saldırı var!” dolduruşuna prim vermedi ve site yöneticisi A. Ertuğrul Timur Mehmet Esatoğlu’na açık bir mektup yazarak, hakkındaki taciz iddiaları ile ilgili açıklama talep etti. Genelde ne yapıp edip terazinin ortasında kalmaya çalışan Tiyatrom’un bu defa farklı bir tutum içine mi gireceği merak konusu olmuşken, çok geçmeden yine terazinin ortasının ağır bastığı görüldü. Bir yayıncı açısından bunun bedeli ise açıktı: Olguların karartılmasına hizmet etmek. Şöyle ki, cinsel taciz suçlamalarına iddia olmanın ötesinde bir değer vermemeyi sürdürdü ve asıl sorunun tiyatrocularla BARIŞAROCK’ın karşı karşıya gelmesi olduğu görüşünü öne sürdü. İzleyebildiğimiz kadarıyla son olarak verdiği mesaj “TATLIYA BAĞLAYALIM!” şeklindedir.

Tatlıya bağlanacak olan nedir? Tacizci ile tacize uğrayanlar arasındaki mesele mi? Yoksa, kimi bilinçli kimi dolduruşa gelerek tacizciyle dayanışma örgütleyen tiyatrocularla BARIŞAROCK organizatörleri arasındaki mesele mi? Yoksa her ikisi mi? Kısacası, dönüp dolaşıp şu taciz meselesine geliyoruz. Eğer gerçekten ortada bir taciz vakası yoksa ve Mehmet Esatoğlu bir komplo ile karşı karşıyaysa, tek suçlu komploculardır. Komplocular mahkum edilir ve bir tatlı huzur kolayca tesis edilebilir. Öyleyse, duyumlar bir kenara, doğrudan tacize uğrayanların ve tanıkların geliştirdiği “iddiaların” ve bu “iddiaları” destekleyenlerin adresini vermekte fayda var:

- 2000 yılındaki “eğitimde cinsel taciz” vakasında doğrudan tacize uğradıkları ya da tacize tanık oldukları yolunda açık beyanlarda bulunan Özgür Sahne Oyuncuları ve İnsancıl Atölyesi çatısı altında tiyatro eğitimi alan bazı kursiyerler.

- Mehmet Esatoğlu’ndan tiyatro eğitimi alan bu kadınların tacize uğradıkları sonucuna ulaşan ve bunu bir bildiri ile de ilan eden Amatör Tiyatrolar Çevresi üyesi çeşitli topluluk temsilcileri ve üyeleri – ki sonrasında İATP’yi kurmuşlardır.

- Tacizin olduğu yönünde görüş bildiren ve destek veren kadın kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri temsilcileri ve üyeleri.

- Başta EMEP olmak üzere, Mehmet Esatoğlu’nun suçlamalardan önce içinde çalıştığı ve ilişkisi kesilen kurumlar.- Taciz vakası açığa çıktığında artık onunla yan yana gelmeyi ya da çalışmayı kabul etmeyen aydınlar.

- ATÇ üyesi olmayan ve aktif bir tavır geliştirmeyen, ama taciz suçlaması hakkında doğrudan bilgi sahibi olan Taetra Jiyana Nû ve sonradan bu topluluktan ayrılarak kurulan Seyr-i Mesel gibi tiyatrolar – ki bunların Mehmet Esatoğlu’nun açılış konuşmasını yaptığı BARIŞAROCK tiyatro etkinliğine katılanlar listesinde bulunduğunu belirtmek gerekiyor

- Halihazırda İATP’nin kuruluş temayüllerine bağlı kalmayı sürdüren ve sitesinde “tiyatro eğitiminde cinsel taciz” şeklinde özetlenebilecek vaka ile ilgili belgelere erişimi açık tutan İATP-GİRİŞİM.

Bu listede en kritik özne elbette ki birincisidir. Doğrudan tacize uğrayanların ya da tacize tanıklık edenlerin ifadeleri olmaksızın, Mehmet Esatoğlu hakkındaki iddialar spekülasyon ya da duyumun ötesinde bir değer taşımazdı. Aradan yedi yıl geçtikten sonra, bu ifade ve tanıklıkları doğrulayabilecek belgelere ve hatta bazı kişilere ulaşmak hâlâ mümkündür. Başka bir deyişle, sözkonusu olan bir cold case (unutulmaya ve çözümsüzlüğe terkedilmiş bir vaka) değildir.

Bugüne gelindiğinde, BARIŞAROCK’ta meydana gelen taciz karşıtı protestonun büyümesinde ve kararlı bir hâl almasında, alanda Mehmet Esatoğlu tarafından tacize uğramış bir kadın ve yakınının bulunmasının çok etkili bir rol oynadığı biliniyor. Kanıt arayan, “Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği Gönüllsü ve Vicdani Redci Mehmet Tarhan” imzasıyla internette dolaşıma giren “Tacizi Tiyatro Adına Korumak ya da BarışaRock Neye Karşı?” adlı yazıya göz atabilir. Bu, 2007 Şubat ayında İATP-G Eğitmenler Komisyonu’nun uyarıcı bir açıklama yapmasına da vesile olan ve çok sonradan meydana gelen bir başka cinsel taciz vakasına işaret eder. “Niçin taciz mağdurlarının tamamı ortaya çıkıp açık beyanlarda bulunmuyor?” diye sormak çok anlamlı değil; çünkü, ortaya çıktıklarında “faşist “ olarak suçlanabiliyor ya da daha ılımlı bir yaklaşımla suçlamalarına “iddia” etiketi yapıştırılabiliyor.

Tiyatrom’un tavrı ile ilgili olarak “olgulara odaklanıyor, ama yeterince odaklanamıyor” tespiti yapılabilir. Ayrıca bundan o kadar da sorumlu olmadığı, çünkü önemli yazı ya da belgeleri talep etmesine rağmen, bunların Tiyatrom’a ulaşmadığı da söylenebilir. Fakat Tiyatrom, bir tanıtım sitesi olmanın ötesine geçip haber de yaptığını iddia ediyorsa, olgulara odaklanma ve ele aldığı konuyla ilgili önemli yazı ya da belgelere erişme çabası gösterme yükümlülüğüne sahiptir. Kendi gerçekliğini kendi sitesinin sınırları içinde kurmak gibi bir lükse sahip değildir, çünkü haber yapma iddiası vardır. Araştırmacı gazetecilik düzeyinde bir performans tabii ki talep etmiyoruz, ama en azından internette sörf yaparken tıklama çeşitliliğini arttırmakta ve terazinin ortasında durmayı zora sokacak verilerin de farkına varmasında fayda vardır diyoruz. Tartışılan, “tatlıya bağlanacak” türden bir mesele değildir. BARIŞAROCK’ın tiyatro ayağının ilkeli bir şekilde organize edilmesi, en başta tiyatrocuların ilkeli ve net bir tutum geliştirmelerine bağlıdır.

tıkla: iatp-g


Tacizi Tiyatro Adına Korumak ya da BarışaRock Neye Karşı?


Mehmet Tarhan
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği gönüllüsü
Vicdani Redci



BarışaRock'a her gittiğimde sesim kısılır ve sonraki günlerde boğaz ağrısından muzdarip olurum. Bu defa da öyle; kısılmış durumda sesim ve müthiş bir boğaz ağrısı çekiyorum. Ancak yazık ki bu kez geçen seferkilerin aksine aynı değerlere inanan insanlarla birlikte geçirilmiş bir zamanın ve Lambdaistanbul'un masasında durarak yeni insanlarla tanışma fırsatı bulmanın tatlı hazzı, tozun toprağın, bitmek bilmez kuyrukların, berbat yiyeceklerin, uykusuzluğun ve kafa tokuşturan güvenlik görevlilerinin sinir bozukluğunu gidermeye yetmiyor. Çünkü kendi adıma tartışmasız bir şekilde olumsuzluklarıyla öne çıkan bir festival oldu. İşin en acıklı kısmını sonlara saklayıp bu öne çıkan olumsuzlukları sıralayacağım tanıklığa dayalı, sıkıcı bir yazı olacak bu, uyarmalıyım.

BarışaRock'un salt bir müzik festivali olmadığı, savaşa, şiddete, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye ve her türlü ayrımcılık biçimine de karşı bir festival olduğu hep söylenegeldi. Rock müzik, katılanların bir kısmının olduğu gibi sürekli dinlediğim bir müzik değil. Ben ve bahsettiğim katılımcılar da bu söylenenlerden dolayı ve bahsedilen BarışaRock imgesini paylaşanlarla bir aradalığı paylaşabilmek, deneyim alışverişi yapabilmek için orada olmayı seçtik. Gelin görün ki yanlış yere gitmişiz ve sanırım şimdilik doğru yer de yok ve bu yazı insanları BarışaRock'u özlediğimiz, inandığımız BarışaRock'a dönüştürmek için neler yapabileceğimize kafa yormaya davet etmek için yazılmakta.

Bilindiği gibi festivale Yolgezer adlı grubun "Refika" şarkısı hakkındaki tartışmalarla girildi. İşin vahimi grup elemanları ağız dolusu küfrettikleri "Refika"nın gerçekten yaşayan biri olduğunu söylüyor, inatla tanısam belki benim de hoşlanmayacağım Refika hanıma ettikleri küfürlerin tüm kadınlara edildiğini, başörtüsüne, çarşafına ettikleri lafların koyu Kemalist reflekslerden beslendiğini, hatta bunun tam da darbecilerin ağzı olduğunu görmemekte ısrar ediyor oluşlarıydı. Velhasıl kadın gruplarının örgütledikleri eylem, az sonra bahsedeceğim yaşanmakta olan olaylar dolayısıyla gerçekleştirilemedi ve BarışaRock sahnesinden "Refika" kusulabildi. Belki 2. gün Feryal Öney'in sahneden grubun ve şarkının protesto edilmesi çağrısına hemen arkasından sahneye çıkan Moğollar üyesi Taner Öngür'ün "üç beş feminist başka mesele yokmuş gibi Yolgezer'e takmışlar" gibi bir açıklama yapmasının da bunda bir payı vardır.

Taner Öngür'ün davranışı beni çok kızdırmış ve birçok feminist arkadaşımın festival alanını terk etmesine neden olmuş olsa da, savaş karşıtlığını kıça sokulan şişelerle dile getiren ve ağzında küfür eksik olmayan birinden bundan daha iyi bir performans beklemediğimden olsa gerek birazcık söylendim ve geçti. Ancak son gün zatıalilerinin davranışları benim bu genişliğimi bile dumura uğrattı. "Onu da sonra anlatırım." Ama Kerem Kabadayı'nın basiretinin ne ara bağlandığını bilmiyorum. 2. gün yaptığı bir söyleşide rock yapmanın zorluklarından dem vurup isim vermeden "Refika"ya anlayış istedi bir söyleşide. Refika Hanım'ın aynı anlayışı talep etmesi için acaba bir elektro gitar alması yeterli olabilir mi bilemiyorum.

Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği gönüllüsüyüm ve çoğunlukla vaktimi derneğin masasında geçirdim. Sabaha karşı saatlerde uyumaya çalıştığım hamak da hemen masanın arkasındaydı. İlk gece sabah 4:00 civarı hamakta uyumaya çalışırken "zıpla, zıpla, zıplamayan ibne" sloganlarıyla uyandım. Tabii ki zıplayasım gelmedi ama kan beynime zıpladı. Homofobik davranışlara, bıyık altından gülmelere vs alışkınım festival alanında ancak toplu şekilde bu tip bir slogan atılışına ilk kez şahit oluyordum. Grubun küçük yaşlardaki çocuklardan oluşması nedeniyle kendimi gülüp geçmeye zorladım. Aramızda 5 metre yokken bu sloganları atmalarını da "en azından yüzümüze söylüyorlar" tesellisiyle geçiştirdim.

Ama Lambdaistanbul ve diğer LGBTT örgütlerine ve bireylere saygısızlık ve saldırı burada kalmadı. Pazar günü iptal edilen bir toplantı yerine Lambdaistanbul, Eskişehir Morel ve Ankara'dan Pembe Hayat, organizasyon komitesinin izniyle "Cinsel Yönelimle BarışaRock" başlıklı bir söyleşi düzenledi. Söyleşi başladığında alandaki birkaç kişinin "ibneler" diye bağırmasının şokundan tam kurtulmuştum ki, konuşmacıların hemen yanındaki masada iki kişinin gitar çalmaya devam ettiklerini gördüm. Gözlerinin içine bakarak uyarmaya çalıştım ancak yazık ki durup dinlemeyi ya da başka bir yere gitmeyi seçmedi bu kişiler. Söyleşi sona erdiğinde hala devam ediyorlardı.

Geçen yıllarda en azından farkında olmadan Homofobik davranışlar gösteren insanlar oluyor ve bu insanlar yine de bu davranışlarını dönüştürmeye istekli oluyordu, en azından bir haya duygusu gezinmekteydi ortalıkta. Bunların da geçen yıl sahneye çıkmasına izin verilmeyen ama bu yıl festivalin ithaf edildiği Barış Akarsu'nun dinleyici kitlesi olabileceği, dolayısıyla sol'un ana sorunlarından olup BarışaRock'a da sirayet etmiş nekrofilinin getirisi olduğu fikrinde teselli buldum. Ne de olsa ilk günden itibaren ana sorun olarak gördüğüm ve acaba BarışaRock nasıl bir çözüm bulacak diye düşündüğüm ana sorun, Mehmet Esatoğlu adlı tescilli tacizci az ilerideki tiyatro sahnesinin tam önünde bir sandalyede bacak bacak üstüne atmış oturuyor, bir oyun oynanıyor ve izleyiciler de egoları o kadar kabarık olmadığından olsa gerek sahnenin karşısında yere oturmuş izliyorlardı.

İki saat önce bir oyun izlemek için gittiğimde Esatoğlu'nu görmeden izleyemeyeceğimi gördüğüm ve hassas midemi de pek önemsediğimden kös kös dönerken, organizasyondaki bir arkadaşıma şikayetlenmiştim. Şu sıralar sağa sola festival sırasında kendisine gösterilen tepkileri "Tiyatro'ya saldırı" olarak niteleme yüzsüzlüğünü gösteren, festival organizasyonu, feministler ve birçok taciz karşıtı tarafından alandan çıkması istenirken çıkmayarak sahnenin kapanmasına neden olan, bu anlamda da BarışaRock'ta tiyatroya karşı yapılmış tek hareketi yapmış olan Mehmet Esatoğlu'nun taciz geçmişi hakkında ayrıntılara internetten kolayca ulaşılabileceğini söylemekle yetinerek festivalde olan biteni sırasıyla ve olabildiğince kısa keserek anlatmak istiyorum.

Esatoğlu geçen yıl da Amatör Tiyatrolar Çevresi ile organizatörlerden biri olarak BarışaRock'taydı ve bu yüzden birçok feminist tepkilerini organizasyona bildirmişlerdi. Organizasyon da, zaten kendi oyununu oynadığını bu yüzden şu anda bir şey yapmanın anlamı olmayacağını ancak bir sonraki yıl tiyatro organizasyonlarında festival adına yer almayacağını söylemişler, biz de inanmıştık.

Ancak cuma günü Esatoğlu sahnede açılış konuşması yapınca geçen yıl ve program açıklandığında organizasyona durumu bildirenler bir inisiyatif geliştirmeye karar verdiler. Cuma gününden itibaren özellikle feministler toplantılar alarak organizasyona sürekli bildirimlerde bulundular. Bunun sonucunda Esatoğlu'nun BarışaRock adına bir etkinlikte kesinlikle yer alamayacağı konusunda temin edildiler.

İkinci gün Esatoğlu'nun BarışaRock logolu ve kendi imzasını taşıyan bildiriler dağıtması üzerine Organizasyon yetkilileri alanı terk etmesini istedilerse de 98'den beri geliştirmekte olduğu derisinin kalınlığından olsa gerek, ancak birkaç saat sonra alanı terk etti.

3. gün Esatoğlu yine sahnenin önünde oturmaktaydı ve taciz kurbanlarından birinin de içinde bulunduğu feministler bir toplantı daha alarak çeşitli kararlar aldılar ve bu kararlarını o sırada söyleşileri sürmekte olan Lambdaistanbul, Morel ve Pembe Hayat'ın izniyle 16:45 civarında mikrofondan katılımcılara duyurdular. Bu sırada söyleşi alanında bulunan organizasyon görevlisi, BarışaRock'un taciz gibi durumlarda tereddütsüz kadınlardan yana olduğunu ve tam o sırada Esatoğlu'nu festival alanından çıkmaya davet etmek üzere görevlilerin tiyatro alanına gitmekte olduklarını bildirdi. Ayrıca Taner Öngür'ün sahneden feministlere yönelik sözlerini organizasyonun paylaşmadığını söyleyerek onun adına özür diledi. Bunun üzerine söyleşiye devam edildi.

17:15 civarı söyleşinin sona ermesinden hemen sonra Esatoğlu'nun tiyatro alanında bir söyleşi yaptığı bilgisinin ulaşması üzerine 20 kadar kadın "Başka kadınlar taciz edilmesin diye, Mehmet Esatoğlu dışarı çık" yazan dövizlerle tiyatro alanına doğru yürüyüşe geçtiler. Tekrar belirtmek istiyorum ki bu sırada bir oyun oynanmakta değildi, yani bir oyunun engellenmesi iddiası kesinlikle doğru değildir. Protesto Esatoğlu çevresindeki 15-20 kişilik bir grup tarafından oldukça saldırgan bir şekilde karşılandı ve yazık ki bu grubun içinde kadınlar da vardı. Bu kadınların bir şekilde tacizi doğrulayan "teşekkürler Mehmet" sloganları hala kulaklarımda. Bu grubun taciz konusundaki tavrını en iyi anlatan şey ise "ben de tacizciyim, ben de taciz ediyorum" diye kadınların üzerine yürümekte bir beis görmeyen kişi oldu. Bu toplu tacize kadar kenarda beklemekte olan birçok erkek ve haberin alana yayılması üzerine birçok kişi kargaşanın içine girdi.

18:30 civarında görevlilerin girişimiyle her iki taraftan iki temsilci ve iki görevlinin bir toplantı yapması ve bu sırada grubun beklemesi kararı alındı. Sonradan sahne saatlerinin 20:30'da olduğunu öğrendiğimiz bir tiyatro grubunun sahneye çıkarak gösterilerine başlaması üzerine protestocular sonucu beklemek üzere birkaç kişiyi bırakarak, oyunun seyrini engellememek adına Lambdaistanbul'un masasına gidip beklemeye karar verdiler. 19:00 civarında temsilcilerin kararı açıklandı. Buna göre Mehmet Esatoğlu en geç 19:30'da alandan çıkacak, aksi halde güvenlik görevlileri tarafından çıkarılacaktı. Bu süre boyunca da protestocu grubun temsilcileri durumu izlemek üzere orada bulunacaktı.

Gel görelim ki bu yarım saat katılımcı tiyatro gruplarının temsilcilerini dinlemek bahanesiyle uzadıkça uzadı, bu sırada taciz koruyucular sayısal olarak arttıkça arttı ve nihayetinde saat 20:30 civarında organizasyon görevlilerine Mehmet Esatoğlu'nun çıkarılmasına izin vermeyeceklerini ve almak istiyorlarsa zorla almaları gerektiği bildirildi. Protestocu grup işin kafa tokuşturan güvenlik görevlilerine kalması ve sonuçta polisin olaya dahil olmasına engel olmak adına nasıl bir yöntem izleyeceklerini tartışmaktayken, organizasyon görevlileri boş olan sahnenin elektriğini keserek tiyatro gösterilerinin iptal edildiğini duyurdular. Gerekçe, tacizi korumanın tacize ortak olmak anlamına geldiği ve BarışaRock'un taciz karşısındaki tavrının net olduğuydu.

Protestocuların Lambdaistanbul masasındaki toplantısı sürmekteyken tiyatrocular ve çevresindekiler ortalarına da Mehmet Esatoğlu'nu alıp festival alanında yürüyüşe geçerek adeta bir şeref(!) turu attılar. Tur sırasında toplantı yapmakta olan grubun yanlarından geçen tacizci ve koruyanlara karşı sloganlar atarken çeşitli sözlü taciz ve hakaretlere maruz kalması sonucunda protestocular da yürüyüşe geçerek şeref(!) turunu tamamlamış ve bir oyun oynamaya başlamış grubun yanına gitti ve gerginlik üzerine güvenlik görevlileri ilk kez ortaya çıkarak iki grup arasında barikat oluşturdu.

Protestoların oyunu engellediği söylenmesi üzerine protestocu grup tarafından ısrarla Mehmet Esatoğlu'nun alandan çıkması halinde sorunun çözüleceği ve oyunun devam edeceği, ancak şu anda oynanan oyunun bile yazık ki Esatoğlu'nu korumak üzere bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığı dile getirildi. Görüşmeler sonucunda protestocu grup oyun bitiminde Esatoğlu'nun alandan çıkarılacağına görevliler ve birçok tiyatro grubu temsilcisinin söz vermesi üzerine, az önce bahsettiğim kaygılar dolayısıyla olay yerinden ayrıldı.

Buraya kadar anlatılanlardan tahmin edilebileceği gibi Esatoğlu oyun bitiminde de alanı terk etmedi ve tiyatro çevresi de verdiği sözde durmamış oldu. Bunun üzerine saat 22:00 sularında protestocu grup ile görevlilerin toplantısı sonucunda durumun büyük sahneden tüm katılımcılara duyurulması ve Esatoğlu'nun alanı terk etmeye sloganla davet edilmesi kararı alındı. Taciz mağdurlarından birinin annesiyle sahneye çıkan bir görevli, bir tacizcinin herkesi çok yorduğunu, gereksiz gerginliklere neden olduğunu, o sırada alandan çıkmış olmasının umulduğunu söyleyerek, ancak çıkmamışsa topluca dışarı çıkmaya davet edilmesini istediğini belirtmesi üzerine konser alanında Esatoğlu aleyhine sloganlar atıldı.

Sahneden inen görevli, mağdur yakını ve aşağıda bekleyen görevli Taner Öngür, Yaşar Kurt ve tanımadığım bir kişinin saldırı ve tehditlerine maruz kalmasaydılar belki de bu anlatı burada biterek BarışaRock'u nasıl özlediğimiz BarışaRock'a dönüştüreceğimizi sorguladığım, buna da özeleştiri ile başlayacağım bölüme geçilecekti. Oysa ağlayan görevli bir tarafa, tir tir titremekte olan bir mağdur yakınıyla ben bir başka yana uzaklaşırken Öngür, görevlilerin ve biz protestocuların BarışaRock'un içine ettiğimizi, karşılığını bulacağımızı söyleyerek tepiniyordu. Artık sükut zamanıydı ve protestocular gelen haberler üzerine konser alanını, birçoğu da festival alanını terk etti.

Lambdaistanbul'un toplanmış masasında oturup kendime gelmeye çalışırken aşağıdan "Refika"nın sesi geliyordu. Az sonra da büyük sahneden Yaşar Kurt'u duymadığıma ise sevindim. Çünkü bildiğim en antimilitarist şarkıları söyleyen adam sahneden Esatoğlu'na kefil olup, protestocuları ve yanımızda yer alan görevlileri karalama kampanyası yapmakla suçlayışını dinledim ilerleyen dakikalarda. Esatoğlu, Öngür ya da Kurt... Bu isimleri yan yana yazabilmek acı verici ancak bu kişilerin organizasyonda görev almış olmaları, Esatoğlu dışındakilerin belki gelecek yıl da alacak olmaları, BarışaRock'un hamaliyesini çeken birçok görevlinin samimi çabalarına rağmen kendi örgütümü ve arkadaşlarımı 2008'de yapılacak BarışaRock'a nasıl davet edeceğimi kara kara düşündürüyor.

Bir ara ağzımdan çıkan "Anlaşılan BarışaRock sadece kapıdan giren biraya karşı" lafımın ağır ve belki haksız olduğunun farkındayım ancak yanımızdaki yerlerinden emin olduğum için kesinlikle gönül koymadığım görevli kişilere rağmen BarışaRock inisiyatifi beni ve oradan hayal kırıklığı ile ayrılan onca insanı cinsiyetçiliğe, homofobiye ve tacize karşı olduğuna yeniden ikna etmek zorunda. Sanırım bizlere düşen de eğer tekrar yapılacaksa BarışaRock organizasyonunda alandan önce de yer alarak bu tip sorunları çok önceden toplantılarda çözmek ve taciz konusunda daha çok kafa yorup anlamaya ve anlatmaya çalışmak.

tıkla: iatp-g


Barışarock Alan Koordinasyon’dan Açıklama


BarışaRock her sene tiyatrolara, atölyelere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, forumlara, belgesel film gösterilerine yer verir, kucak açar, BarışaRock'ın savundukları doğrultusunda BarışaRock'ı beraber örgütler. Bu yıl 5.si gerçekleşen ve binlerce insanın katıldığı BarışaRock hiç istemediğimiz olaylara da sahne oldu… BarışaRock'a davet ettiğimiz tiyatrolar ile pazar günü son derece tatsız gelişmeler yaşandı. BarışaRock İnisiyatifi ile BarışaRock'a gelen tiyatro grupları ile 5 saat süren tartışmaların sonucu tiyatro sahnesini iptal etmek zorunda kaldık.

BarışaRock'tan bir gün önce, Perşembe günü tiyatrolar grubundan Mehmet Esatoğlu ile ilgili “taciz” iddiası olan bir haber aldık. Perşembe gününden itibaren alandaydık ve tiyatrolar grubundan BarışaRock İnisiyatifi ile ilişkisi olan arkadaşlarla haberleşip, durumu anlatıp kendisiyle görüşmek istediğimizi söyledik. Bize zaten alanda olmadığını söylediler. Pazar günü Mehmet Esatoğlu ve inisiyatiften bir arkadaşımızla öğlen görüştüğümüzde durumu anlattık ve tiyatrolarla ilişkisinin olmaması gerektiğini söyledik. Biz BarışaRock'ın bir mahkeme olmadığını kendisinin haklı ya da haksız olmadığını tartışmadığımızı, ispat ya da olayın kendisiyle ilgilenmediğimizi, kadının söylediğinin bizim için esas olduğunu anlattık.

Bunun üstüne, Mehmet Esatoğlu kendisinin zaten bir oyunu olmadığını ve alandan çıkacağını bildirdi. Ama yarım saat sonra tiyatro alanında kendisini gördük ve tiyatrolardan konuştuğumuz arkadaşa durumu sorduk. Bize yakın zamanda çıkacağı bildirildi. Kısa bir süre sonra "BarışaRock alanında tacizci istemiyoruz" diyen bir grup tarafından alandan çıkması için protesto edilmeye başlandı. İnisiyatiften iki kişi, tiyatrolardan iki kişi ve Esatoğlu'nu protesto eden eşcinsel ve feministlerden iki kişi ile görüştük. Esatoğlu'nun yarım saat içinde alandan çıkması ve tiyatroların oynanması doğrultusunda ortak bir karar aldık. Tiyatroların bu ortak kararın altında imzası tabii vardı.

Tiyatro "temsilcisi" olarak gelen arkadaşlar diğer tiyatrolarla bir saat toplantı yaptı, sabırla bekledik. Bu arada söz verildiği gibi Esatoğlu alandan çıkmamış aksine toplantıya katılmıştı. Protesto eden grup ve BarışaRock inisiyatifi ise verilen söze güvenerek iki kişi bırakarak tiyatroları terk etmişti. BarışaRock inisiyatifinden aynı iki kişi tiyatroların yanına gittiğinde ortaklaşa aldığımız karar sanki hiç alınmamış gibi Esatoğlu'nun işi olmamasına rağmen çıkmayacağını alanda kalacağını, kendisinin arkasında olduklarını bildirdiler. Bunu tiyatrolara bir saldırı olarak nitelendirdiklerini açıkladılar. Biz de Esatoğlu alınan ortak karara uyup çıkarsa tiyatrolarla ilgili kimsenin bir sorunu olmadığını anlattık.

Ve tiyatrolar devam ediyor diye alanda Esatoğlu'nu yanlarına alıp yürüyen tiyatro temsilcilerinin "oyun tanıtımı" başladı.

Alınan karara uyulmaması sebebiyle, festivalin üçüncü (son) günü, hava karardıktan sonra tiyatro sahnesini kapatmak zorunda kaldık. Esatoğlu'nun anlaşmadan saatler sonra hala gitmediğini gören eşcinseller ve feministlerden oluşan grup ile tiyatrocular arasında gerilim başladı.

İki grubun çatışmaya başlaması (ilk yumruğu kimin vurduğu bizim sorunumuz değil) üzerine güvenlik soruna dahil oldu. BarışaRock gönüllülerinin büyük çabasıyla güvenliğin kaba kuvvet kullanması engellendi, gruplar arasına barikat kuruldu. Tiyatrolar bu şartlar altında 40 dakika daha oyunlarına devam ederek, sanata karşı duydukları müthiş sevgiyi ifade etti. Bu sırada yoğun uğraşlar sonucu feministlerin ve eşcinsellerin tiyatro alanını terketmesi sağlandı.

Oyunları biten tiyatrolar, bu olayların ardından alanı terk etmiş, BarışaRock inisiyatifi de rahat bir nefes almıştır.

“Hitler'den bile beter faşist” olmakla suçlanan biz BarışaRock gönüllüleri için gerçekten anlaşılmaz ve üzücü bir gündü. Alanın inşasına en ufak katkısı olmayan bu insanların pervazsızca yalan söylemeleri BarışaRock inisiyatifinde sadece ve sadece öfke yaratmaktadır. Güçlükle bulduğumuz kaynaklarımızla birçok yerden keserek tiyatrolar için sahne kurup sonra da kapatmak takdir edersiniz ki hiçbirimizin istemeyeceği bir durumdur.

Barışarock Alan Koordinasyon

NOT: Bu açıklama Tiyatrom sitesinden alınmıştır. Sitede “Barışarock Alan Koordinasyon'dan tiyatrom'a gelen açıklama” şeklinde geçmektedir.

tıkla: iatp-g


BARIŞAROCK’ta Neler Oldu?
Bir Tanıklık ve Bir Yorum


İlknur Özdemir / İATP-G Eğitmenler Komisyonu Üyesi (29.08.2007)


Bu sene 5. si düzenlenen Barışarock festivalinin tiyatro ayağına organizatör olarak katılan Esatoğlu'nun taciz vakaları gündeme geldi ve önemli gelişmeler yaşandı. Sürece tanıklık ettiğim kadarıyla kısaca bilgilendirme yapmak istiyorum.

Tiyatro çevrelerinin iyi tanıdığı ve hakkında ilk olarak sanırım 8 yıl önce olmak üzere-ki bir iddianın ötesinde mağdurların beyanları doğrultusunda- bugüne kadar çeşitli taciz iddiaları bulunan Mehmet Esatoğlu bu seneki festivalde yer almıştır. Tiyatro atölyelerinin açılış konuşmasını yapmasının yanı sıra, yönetmenliğini yaptığı Tiyatro Simurg’un oyununun iki gün boyunca oynanacağını programdan öğrendim. Birtakım değerlerle ve iddialarla yola çıkan Barışarock gibi bir organizasyonun tiyatroda taciz vakalarıyla gündeme gelen birisini konuk etmesini doğru bulmadığım için organizasyonla bağlantıya geçip bu konudaki rahatsızlığımı dile getirdim. Zaten benden önce de çeşitli kadın arkadaşlar tepkilerini göstermişler. Bana şaşırmadılar anlayacağınız.

Beni Tiyatro Simurg’dan bir kadın oyuncu ve tiyatroların organizasyonunda görev alan biri olmak üzere iki kişiyle konuşturdular. Daha önce de gelen şikayetleri onlara iletmiş olmalarına rağmen tiyatro grupları bu şahsı geri çekmemişler. Ben eğer bu adam burada çalışma yürütmeye devam ederse kendisini bireysel de olsa teshir edeceğimi, onlar inanmasa bile bu şekilde şaibeli bir kişinin burada olmaması gerektiğini düşündüğümü ilettim. Uzun ve kimi anlarda saçma haller alan tartışmalardan sonra, kendi aralarında bunu konuşacaklarını söyleyip ayrıldılar. Barışarock organizasyonundan yanımızda bulunan iki arkadaş da benim yapacağım herhangi bir protestoya müdahalede bulunmayacaklarını, böyle bir durumda öncelikli olarak kadınların söyleminin esas alınacağını ilettiler. Ben de ulaşabildiğim feminist arkadaşlara durumla ilgili haber vermeye çalıştım.

Cumartesi yapılan bu konuşmadan sonra Barışarock organizasyonu Mehmet Esatoğlu'yla görüşüp çalışmaları yürütmemesi yolunda karar bildirmişler. Zaten kendisi de o gün içerisinde ortalarda gözükmedi. Gittiği düşünüldü. Ancak pazar günü, festivalin son gününde tiyatro sahnesinin önünde yapılan söyleşide konuşmacılar tarafında sandalyede dinleyicilere karşı otururken gördüm. Aynı esnada Lambda’dan ve Ankara’dan gelen eşcinsel arkadasların da söyleşisi vardı. Onlar da bu kişinin varlığından rahatsızlık duymuşlar ve gündeme getirmişlerdi. Barışarock organizasyonu da hala alanda olduğunu, hatta söyleşilen kişi olarak orda oturduğunu öğrenince görevlileri gönderip tekrar uyarıda bulundu. Aldığı uyarı sonunda konuşmacı tarafından kalkıp dinleyicilerin arasına geçtiği haberi geldi. Bir süreliğine söylesi alanından uzaklaştığımda, söyleşilerinin bir yerinde konuşmacı sorulan bir soruyu Mehmet Esatoğlu’nun cevaplamasını istiyor ve o da cevap vermesi için baska birine yönlendiriyor. Sonuçta bunu yapmasının hiçbir anlamı yok. Bu kişi o saate kadar kendisini yeterince kamusallaştımış ve meşrulaştırmıştı. Bir mağduru oynamanın tam zamanı! Yillar içinde kaybettiği prestiji yeniden kazanmanın belki de. Şehir dışından gelen diğer tiyatro topluluklarını da kullanarak şovunu yapmaya çalışmıştır.

Orada bulunan feminist arkadaşların, Lambda’dan ve Ankara’dan gelen arkadaşlarin bir protesto başlattığı haberi üzerine protesto alanına gittim. Küçük çaplı da olsa bir arbede yaşandı: Yandaşlarından bir erkek oyuncu “ben de tacizciyim” diye bağırarak saldırgan bir tutum sergiledi. O esnada bir topluluğun oyun saati gelmiş ve 'huzursuzluk' yaratarak oyunlarını 'engellediğimiz' yolunda bir algı yaratmaya çalıştılar. Biz de Mehmet Esatoğlu’nun alanı terk etmemesi halinde protestomuza devam edeceğimizi belirttik. Tacizi tiyatroda bir yöntem haline getirmiş birisine sahip çıkılan bir ortamda yapılan tiyatro ne kadar alternatif olabilir ki! Bizler; hem savaşa, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, nükleere vs. karşıyız diyeceğiz, başka bir dünya mümkün diyeceğiz, hem de bir tacizciyle yola çıkıp onun çalışmalar yapmasına izin vereceğiz! Neticede tiyatro gruplarından iki kadın oyuncunun, Barışarock’tan iki görevlinin ve bizden iki kadın arkadaşın katılımıyla bir toplantı yapıldı. Bu protestonun nedenleri bu kadın oyunculara anlatıldı. Onlar da Mehmet Esatoğlu’nun gitmesi yönünde karar vermişler ve bunu ona iletmişlerdir. Yarım saatlik bir süre istendi ve bu süre sonrasında gittiği haberini aldim. Ancak benim görmememe rağmen gecenin ilerleyen vakitlerinde hala orada dolaştığını gören arkadaşlar vardır.

Anladığım kadarıyla, bugüne kadarki 'tiyatral' birikimlerini iyi kullanarak, 'mağduriyet' içinde olan, şiddete uğrayan, ifade özgürlüğü engellenmiş bir insan görüntüsüne bürünerek kulis yapmış. Kendisini aklayacağı bir alan haline dönüştürmeye çalışmıştır, çalışmaktadır... Kendisini çeşitli muhalif kurumlar içinde var etmeye çalışan, yaptığı tacizi tiyatronun bir gerekliliği gibi hissettirerek suistimal eden, bu nedenle bir özel eğitim kurumundan da uzaklaştırılan birisinin tiyatroyu kullanmasına izin vermememiz gerekmektedir.

tıkla: iatp-g


Taciz vakası nasıl ele alınmalı?
İlk önlem retorik ve spekülasyona boğulmamak ve olgulara odaklanmak olmalıdır.


Ömer F. Kurhan (29.02.2007)


BARIŞAROCK’ta feminist protestolar nedeniyle yeniden gündeme gelen Esatoğlu (taciz) vakası, olgulara odaklanmak gerekirken bir retorik ya da spekülasyon konusu haline gelerek sulandırılma tehlikesi yaşıyor. Meselenin aşırı kişiselleştirilmesi ve kurumsal boyutunun ihmal edilmesi ise, sol muhalefet içinde kalıcı yapısal önlemler almayı zora sokuyor. Genelde internet üzerinden örgütlenen alternatif medya ağının bir haberin olgusal içeriğini araştırma kapasitesinin düşük olması da bu eğilimi körüklüyor.

İATP-G sitesinde de yayımlanan “Barışarock’ta Neler Oluyor?” başlıklı ve “İstanbul Barış İçin Kadın İnisiyatifi” imzalı bildiride, Mehmet Esatoğlu ile ilgili olarak “3 çocuğu taciz ettiği için yer aldığı eğitim kurumundan kovulan” iddiası yer alıyor. Buna “iddia” demek zorundayım, çünkü duyumlardan hareketle bir suçlamada bulunmak kamuoyu açısından pek değer taşımaz. Duyum bir araştırmayı kışkırtır ve ancak doğrulanabildiğinde gerçekten bilgi (gazetecilik terimiyle “haber”) değeri kazanır. Mehmet Esatoğlu ile ilgili pek çok duyum vardır ve bugüne kadar sadece bir tanesi ciddi bir araştırmanın ve sorgulamanın konusu olmuştur. O da, 2000 yılında, İnsancıl Kültür Merkezi çatısı altında Özgür Sahne’den kadınlara tiyatro eğitimi verirken geliştirdiği tacizci tutumdur. O dönemde tanıklıklara başvurulmuş ve ona göre bir yargıya ulaşılmıştır. Örneğin, çok önceden tiyatro çalışmalarını terk etmiş bir kadın, Mehmet Esatoğlu’nun tiyatro eğitimi verdiği çalışmaları niçin terk ettiğini gelip ayrıntıları ile açıklamıştı. Özgür Sahne’den kadınlar ise, yaşananları ifade etmenin de ötesine geçerek, mücadeleci bir tavır geliştirmişlerdi. Kısacası, duyum değil, duyuma neden olan olguların üzerine gidilmişti.

İstanbul Barış İçin Kadın İnisiyatifi’nin bildirisinde, tacizden sorumlu tutulan Mehmet Esatoğlu’nun yanı sıra Yolgezer topluluğunun “Refika” adlı parçasına da gönderme yapılıyor ve parçanın tavrı neredeyse Esatoğlu’nun tacizci tutumu ile aynı kefeye konuluyor. “Refika” esas olarak sanatsal tavır açısından ele alınması ve tartışılması gereken bir olgudur. Bu parçanın icrasının BARIŞAROCK’ta yer alması gerçekten tuhaftır ve bunun anlamı BARIŞAROCK organizasyonunun açıkça beyan ettiği ilkelerine aykırı bir pozisyona düşmüş olmasıdır. Katılımcı toplulukların ve organizasyonun “Ne olsa gider” mantığından kurtulması ve etkinliğin ilkelerine bağlı davranması bu türden sorunların yaşanmasının önüne geçmeye yetecektir. Rock kültürünün Türkiye’de ve dünyada maşizan ve hatta faşizan kültürü de içinde barındırdığı tarihsel gerçeğinden hareketle, mesele “Hangi rock?” sorusu çevresinde de tartışılabilir elbette. Bu tartışmayı kışkırttığı için, belki de Uludağ Üniversitesi kökenli genç bir müzik topluluğu olan Yolgezer’e teşekkür etmek gerekiyor. Benim görüşüm, “Refika”nın cumhuriyet-bayrak mitinglerinden fırlamış bir gençlik alt-kültürünün temsilciliğini yapmaya çalıştığı yönündedir. Bu anlamda, Genelkurmay destekli cumhuriyet-bayrak mitinglerinin starlarından ve rock duayenlerimizden Nejat Yavaşoğulları’nın BARIŞAROCK’ta sahne almasından daha önemli bir olgu değildir.

Tacizle anılan Esatoğlu vakası bambaşka bir meseledir. Sol muhalefetin tacizci bir kültür-sanat aktivisti yaratıklaması gibi bir olguya işaret eder. 2000 yılında tanıklıklarla, bildirilerle, panellerle teşhir edildikten sonra bile, pek çok sol kültür-sanat kurumu ile kullanma-kullanılma ilişkisini sürdürdüğü açıktır. O dönemde, “Niçin bu kişiyi yıllarca kurumlarınızda yaşattınız?” sorusuna verilen bir yanıt çok çarpıcıdır: “Biz tiyatrocuları öyle bilirdik.” Böylece, sistem mantığının eğlence-fuhuş sektörü kapsamında değerlendirdiği tiyatro sanatı algılamasının, aslında sol kültürün bilinçaltında da yerini koruduğunu öğrenmiştik.

Tiyatrocular istedikleri kadar icra ettikleri sanatın yüceliği konusunda atıp tutsunlar, yüzyıllar öncesinden gelen kurtizanlık algısından kurtulamıyorlardı. Dolayısıyla, tiyatro alanında gerçekten tacizin olabileceği gibi bir algılama da yoktu. Durum biraz da fahişelik durumunu çağrıştırıyordu. Diyelim ki bir fahişe müşterisi ya da bağlı olduğu muhabbet tellalı tarafından tecavüze uğradığını iddia etti. Bunun bir tecavüz mü yoksa gönüllülük içeren bir eylem içinde ortaya çıkan bir kaza mı olduğu nasıl anlaşılacak? Mehmet Esatoğlu da tiyatroya dönük kurtizanlık algılamasının yarattığı bulanık sularda avlanmayı tercih etti. Ta ki, feminist hareket kurulu düzen önyargılarının dışına çıkarak kadın haklarının radikal bir savunusunu yapmaya başlayana dek. Kabul etmek gerekir ki, her ne kadar sorunlar yaşasa da, 2000 yılında etkili bir feminist dayanışma ağının kurulabilmesi sayesinde kol kırılıp yen içinde kalmadı ve teşhir eylemi gerçekleştirilebildi. Aksi takdirde, olgusal temelleri ne kadar sağlam olursa olsun, Özgür Sahne’den kadınların cesaretle gündeme getirdiği taciz vakası kapalı ve dar bir hesaplaşmanın ötesine geçemezdi.

Bugün yeniden tartışılmaya başlayan Esatoğlu vakası bağlamında mağdurların haklılığını ortaya koyan olgulara işaret etmek ve sol kültür içindeki kirlenmeye karşı siyasal bir tavır geliştirmek için hareket etmek gerekiyor. “İstanbul Barış İçin Kadın İnisiyatifi” siyasal bir kararlılığı dile getirmekle birlikte, olgusal temellerin gösterilmesi konusunda daha hassas ve kararlı davranmak zorundadır diye düşünüyorum. Aksi takdirde, yaşananları BARIŞAROCK’a hakim olma amacındaki küçük fraksiyonların çatışması şeklinde değerlendiren ana akım medya çizgisine meze olmak da kolaylaşacak.

BARIŞAROCK’ta meydana gelen taciz protestosuna karşı, etkinliğe taşıdığı tiyatrocuları manipüle ederek fraksiyonlararası bir çatışma kurgulayan Esatoğlu ve destekçileri, tam da ana akım medyanın bakış açısını doğrulamak için hareket ettiler. (Belirtmek gerekir ki, benzer bir senaryo 2000 yılında da hayata geçirildi, ama başarılı olamadı.) Protestocu kadın hakları savunucularını “bir grup sarhoş” diye niteleyerek orta sınıf muhafazakârlığının BARIŞAROCK algısından fayda sağlamayı da hedeflediler. Böylece taciz meselesi ya gündemden düşecek ya da önemini yitirecek. Bunun önüne geçmek için öncelikle yapılması gereken, kurulu düzen mantığına yaslanarak geliştirilen yalan ve dezenformasyona karşı olgulara odaklanmaktır.

tıkla: iatp-g


BARIŞAROCK'TA TACİZ GÜNDEMİ
TİYATRO YAYINCILIĞI ADINA NE YAPMALI?


BARIŞAROCK’taki feminist protestolar nedeniyle, tiyatrocu Mehmet Esatoğlu’nun çeşitli taciz eylemlerinin faili olduğu suçlamaları tekrar gündeme geldi. BARIŞAROCK’taki tiyatro etkinliklerinin organizasyonunda sorumluluk alan ve açılış konuşmasını da yapan bu kişinin nasıl bu türden pozisyonlara yerleşebildiğini, gerek organizasyon komitesi, gerekse katılımcı tiyatro toplulukları açıklamakla yükümlüdür. İATP-G’nin de bir özeleştiri borcu vardır: Kısmen de olsa taciz vakalarını bilmesine ve tarihsel belleğinde muhafaza etmesine rağmen, rehavete kapılmış ve BARIŞAROCK organizasyonunu uyarmak üzere harekete geçmemiştir.

Konunun çeşitli tiyatro sitelerinde ele alınış ya da hiç alınmayış biçimi ayrıca ele alınması gereken bir vakadır. Konuyu ele alanlardan ve kendisini “interaktif tiyatro dergisi” olarak tanımlayan Gölge Tiyatro, Esatoğlu’na dönük protesto eylemini ve ardından yaşananları “faşist saldırı” ve “bir grup sarhoşun saldırısı” olarak nitelemekte, ortalık karışınca festival yöneticilerinin “faşist diktatör Hitler'in bile yapmadığını” yaptığını ve tiyatrocuların ifade özgürlüğünü engellediklerini iddia etmektedir. Kısacası, Gölge Tiyatro, internet üzerinden kurguladığı tacizle dayanışma eyleminin anti-faşist bir eylem olduğu, başta feministler olmak üzere taciz protestocularının “sarhoş” ve “faşist” oldukları düşüncesinde.

Gölge tiyatronun slogancı, hakaret içeren ve dezenformasyona dayalı yaklaşımına alternatif olarak, yaşananlara makul ve serinkanlı bakıyor görünen Tiyatrom sitesinin yaklaşımı ise şöyle: “Barışarock'da yaşananlar farklı nedenler üzerinden sürdürülse de geri planda bunların bahane olarak kullanılarak adeta Barışarock'a yön veren ya da daha fazla yön vermek isteyen siyasi oluşumların çekişmesiymiş izlenimi var.” İzlenime dayalı habercilik anlayışı, gelip siyasi komplo teorisine dayanıyor. Habercilik araştırmaya dayanır, araştırma olmayınca, ama yine de haber verme iddiası olunca, spekülasyon üretmek de bir yerde serbest hale geliyor.

Biz öncelikle taciz mağdurlarının ve tanıkların söyleminin esas alındığı, alternatif kültür-sanat pratiğinin kirletilmediği, dezenformasyona prim verilmeyen ve haber yapmanın asgari gereklerini yerine getiren bir yayıncılık anlayışının yanındayız. İATP-G bir haber-yorum sitesi değildir; kendi gündemini duyurur ve haber-yorum sitelerini de besleyen bir kaynak işlevi görür. Fakat bu vakada, en azından elinde bulunan ya da ulaşabileceği bilgi ve tanıklıkları hatırlatmak ve çoğaltmak farz olmuştur. Tiyatro yayıncılığının durumu bu olunca, cinsiyetçiliğe karşı olma iddiasını doğrulamanın da başka çaresi kalmamış görünüyor.

İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi

tıkla: iatp-g


Barışa Rock organizasyonuna da sızmayı başaran bir tiyatrocu tacizcinin yeniden gündemleşmesi üzerine


Ömer F. Kurhan (28.08.2007)


Takip edebildiğim kadarıyla, bu yıl Barışa Rock etkinliği birkaç çarpıcı tartışmaya sahne oldu. Bunlardan bir tanesi de geçmişte “tiyatro eğitiminde cinsel taciz” suçlamasıyla karşılaşmış bir sima - Mehmet Esatoğlu - ile ilgiliydi.

Tiyatro çevrelerinde seri tacizci olarak nam salan Mehmet Esatoğlu’nun Barışa Rock’ın organizasyonuna da sızması ve bu durumun taciz vakaları hakkında bilgili feminist çevrelerin tepkisini çekmesi, aslında kişilere indirgenmemesi gereken bir meseleye işaret eder: Sol kültür içinde kadınlara dönük taciz ve hatta şiddet vakaları yaşanmakta, ama ya üstü örtülmekte ya da unutulmaya terk edilmektedir. Çoğu masa başı sohbetlerde ya da dedikodu kültürü içinde tüketilen çok sayıda vakanın yaşandığı söylenebilir.

2000 yılında Mehmet Esatoğlu’nun İnsancıl Kültür Merkezi’nde Özgür Sahne’den kadınları eğitici otoritesini kullanarak taciz ettiği ortaya çıktığında, aslında bu kadın tiyatrocuların yağmurdan kaçarken doluya tutulduklarını, çünkü daha önce Özgür Üniversite’ye giderken oradaki tiyatro eğitmenleri tarafından da taciz edildiklerini öğrenmiştik. Mehmet Esatoğlu’nun şanssızlığı, dönemsel olarak Amatör Tiyatrolar Çevresi’nde, eğitici otoritenin kötüye kullanımını sorgulayabilecek, mağduriyetlerin ve tanıklıkların dillendirilmesini sağlayacak kararlı bazı çıkışlarla karşı karşıya kalmasıydı. Başta İnsancıl Kültür Merkezi olmak üzere kendisini destekleyen çevrelerin dağıtıcı ve provokatif çıkışları meselenin üzerini örtmeye yetmemişti. Fakat her şeye rağmen şanslı olduğunu da kabul etmek gerekir: Kurulu düzende orta ve uzun vadeli eğilim, kadın mağduriyetlerini ve tanıklıklarını önemsizleştirme ve unutturma yönündedir. Şu anda, o zamanlar konunun enine boyuna tartışıldığını ve olası her platforma taşındığını gösteren en önemli belgelerden birisi, İATP-G sitesinin arşivinde yerini koruyan 3 Aralık 2000 tarihli “Panel: Sanatta Cinsel Taciz” metnidir. Bu belgeye bakıldığında bile, panelin amacını saptırmaya çalışan ve konuyu dağıtan bir çıkışın yapıldığı görülecektir. Bu eğilimin artarak devam edeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktu.

Mehmet Esatoğlu’nun yarattığı mağduriyetlerin Özgür Sahne’den kadınlarla sınırlı olmadığı söylenir. “Şurada bu olmuş, burada şu olmuş” hikayelerinin ötesine geçip mağduriyetleri ve tanıklıkları dillendirmenin zora girmesinin temel nedeni, aslında çok sıradan ve bildik bir eğilimdir. Örneğin ortaöğrenim kurumlarında bir eğitimci öğrencilerini taciz etmiş ya da kötüye kullanmış ve eylemi henüz adli bir vaka haline gelmemişse, genel uygulama şöyledir: Eğer devlet memuru ise başka bir okula tayinini çıkarması istenir; eğer özel okul çalışanı ise, istifa etmesi istenir. Herkesin susması herkesin yararınadır. Böylece, okulun kurumsal saygınlığına gölge düşürecek bir olayın duyulması engellenmiş olur; okul idaresi korumacı sorumluluğunu yerine getiremediği için suçlanmaktan kurtulur; aile zaten hayatlarını zora sokacak bir olayın dile düşmesini istemez; fail de bir şekilde aklanmış olur. Gittiği yerde ne mi yapar? Onu orası düşünsün.

İnsancıl Kültür Merkezi’nin başında bulunan Cengiz Gündoğdu, mecburen “tiyatro eğitiminde cinsel taciz” tartışmasına girdiğinde, kurumun saygınlığını koruma adına, resmi eğitim kurumlarındaki genel uygulamanın da gerisinde bir tavır alarak, Özgür Sahne’yi ve onun tezlerini destekleyen kurum üyelerinin tamamını tasfiye ederek sorunu halletmişti. Artık İnsancıl’da “tiyatro eğitiminde cinsel taciz” gibi bir vakadan söz edilemezdi, çünkü tacize uğramış ya da bu yönde tanıklık yapabilecek birileri ortada kalmamıştı.

Kişi olarak “Mehmet Esatoğlu” ismi etrafında dönüp dolaşmak bir yere kadar anlamlıdır. İATP-G’deki Eğitmenler Komisyonu bu aktivist ve solcu kimliğine sahip tiyatrocunun bir tacizci olduğunu 2007 yılında yaptığı bir açıklamayla bir kez daha hatırlatmış ve duyurmuştu. Asıl sorun şurada: Niçin çeşitli kurum ve organizasyonlar bu kişiyi bağırlarına basmak için son birkaç yıldır adeta yarışıyorlar? Son olarak Barışa Rock organizasyonu da bu konuma düştü ve sonradan geri adım atmasına rağmen, ortalığın karışmasının ve etkinliğe gölge düşmesinin önüne geçemedi. Bunun bir anlamı da şu: Konuya duyarlı feministler ortalığı karıştırmadıkça, söz konusu tacizci zat cinsiyetçilik karşıtlığının dahi temsilcisi olarak ortalarda dolanabilecek.

Türkiye’de sol hareketin gerileme süreci sadece siyasal referansları olan bir gelişme değildi, bu sürece etik bir çürüme de eşlik etti. Öyle ki, “Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz” alanlarında tacizciden dahi aktivist imal etmek olağanlaşabildi. Şöyle bir tablo düşünün: Bir tiyatro eğitimcisi, genç insanlara eğitim verdiği ortamda, eğitici otoritesine yaslanarak ne yapıp edip onları ayartmak ve bir şekilde, pratik “cinsel özgürlük” eğitimine aldığı insan listesini büyüttükçe büyütmenin peşinde. Bu arada ortalık bunalıma girip kaçanlar, bunalıma girip de kaçamayanlar, psikolojik tedavi görenler vs. ile dolup taşıyor. Bu da, feodal önyargılardan arındırılmış devrimci ve özgürlükçü tiyatro eğitimi oluyor.

Tiyatro gibi, bedensel haz üretiminin olağanlaştığı ve mahremiyete kolayca nüfuz edilebilen alanlarda, bu tip “cinsel özgürlükçü” ve de “devrimci” eğitim ortamları kurmak özellikle çok kolaydır. Zamanında mesele ATÇ’de tartışıldığında, bir tiyatro eğitimcisinin sıradan bir öğretmenin öğrencisiyle ya da bir psikoloğun hastasıyla kurduğu ilişki için gerekli asgari etik yaklaşıma sahip olması gerektiği vurgulanmıştı. Nasıl ki bir öğretmenin ya da psikoloğun otorite konumundan kalkarak düzenli olarak öğrenci ya da hastalarını ayartmaya çalışması kabul edilemez ise, bir tiyatro eğitimcisinin de öğrencilerini düzenli olarak ayartmaya çalışması kabul edilemezdir. Mehmet Esatoğlu “yaşam tarzı” nedeniyle değil, eğitimci tavrı nedeniyle mahkum edildi. Savunmaların “yaşam tarzı” üzerine kurulmaya çalışılması irrasyoneldi, çünkü İnsancıl Kültür Merkezi bir “okul” olma iddiasındaydı, yani kendisine aydınlanmacı, kamusal ve kolektivist bir sorumluluk yüklüyordu.

“Tiyatro eğitiminde cinsel taciz” vakasında tiyatrocu feministlerin kararlı bir çıkış yapması, mağdurların ve tanıkların ortaya çıkma cesareti göstermesi, Mehmet Esatoğlu’nun ve kısmen de onu destekleyen çevrenin teşhir edilmesini sağlamakla birlikte, bu şahsiyeti aslında yakından tanıyan ve içinde barındıran sol kurumların özeleştiri verdikleri, bu özel vakadan hareketle ilkesel ve kalıcı bir duyarlılık geliştirdikleri bir ortam oluşmadı. Sonrasında feminist hareket de bir gerileme sürecine girdi; dolayısıyla, bu ve benzeri olayların kayıt altına alındığı kamusal bir hafızanın oluşması hepten zora girmiş oldu.

Geçtiğimiz sezon İATP-G’nin sitesinde bir hatırlatma ve uyarı yazısının yayımlanması, eski Özgür Sahne’den bir kadının hâlâ İATP-G’de faal oluşu ve durumu Eğitmenler Komisyonu’nda tartışmaya açması sayesindedir. Barışa Rock sırasında da benzeri bir durum yaşandı; bu etkinlikte taciz vakalarını yakından bilen feminist çevrelerin bulunması, ister istemez bir Esatoğlu gündemi yarattı. Etkili de oldular, Esatoğlu’nun organizasyon komitesinden çıkartılmasını sağladılar. Sonrasında yapılan yorumlar, en başta tiyatro camiasının nasıl bir durumda olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Örneğin Tiyatrom sitesinde konu ile ilgili haber şöyle verilmiş:

BARIŞAROCK'DA MEHMET ESATOĞLU'NA FEMİNİST PROTESTO Savaşa, İşgale, İşgalciye, militarizme, çok uluslu şirketlere, ırkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe ve daha pek çok şeye karşıyız sloganı ile bu yıl 5. kez düzenlenen Barışarock'da iki yıldır sadece müzik grupları değil Tiyatro toplulukları da konuk ediliyordu. Bu yıl da Tiyatro alanında 30'a yakın topluluğun adı geçiyordu. Festivalin ilk iki günü sorunsuz geçerken son gün (26 Ağustos pazar) bir grup feminist Tiyatro Simurg standı önünde beklenmedik bir protesto başlattı. Protestoya sebep olarak Mehmet Esatoğlu'nun daha önce bazı yayınlarda adının çalıştırdığı kadınları taciz ettiği iddialarına geçiyor olması gösterildi. Protestonun ardından Barışarock'ı organize edenler Mehmet Esatoğlu'ndan yarım saat içinde alanı terk etmesini istedi. Esatoğlu'nun iddiaları ve protestoları reddederek alanı terk etmemek istemesi üzerine festival güvenliğince dışarı çıkarıldığı açıklandı. Mehmet Esatoğlu'nun adı bazı kereler bu iddialarla anılmış, konu Hürriyet, Evrensel Gazeteleri, Pazartesi dergisi, BÜO internet sitesi gibi yayınlarda dile getirilmiş, fakat bugüne dek resmi makamlara intikal etmiş bir taciz davası görülmemişti. Konuyla ilgili tarafların yapacakları detaylı açıklamalar sitemizden tiyatro kamuoyuna duyurulacaktır.

Haber genel olarak tarafsız bir yaklaşıma sahipmiş gibi duruyor. Fakat, taciz konusunu “iddia” olarak nitelemesi ve “resmi makamlara intikal etmiş bir taciz davası görülmemişti” demesi oldukça dikkat çekici. Denilebilir ki, yine bir haber-yorum sitesi olan Gölge Tiyatro’nun bilgi kirlenmesine ya da dezenformasyona katkı sunmak üzere Barışa Rock’ta yaşanan protesto olayını “Barışa Rock’ta Tiyatroya Faşist Saldırı!” başlığı ve “bir grup sarhoşun saldırısı” yorumuyla duyurması karşısında, Tiyatrom sitesi aklı başında ve gerçekte neler olup bittiğini anlamaya çalışan bir tavır aldığı için alkışlanmalıdır. Fakat, “iddia” nitelemesi ve “resmi makamlara intikal” kriteri, hâlâ konunun etrafında dolaşılıp durulduğu izlenimi uyandırıyor.

Habercilik yapılacaksa, konunun iddia olmanın ötesine geçebileceğini gösteren mağduriyetlere ve tanıklıklara ulaşmanın zor olmadığını belirtmek gerekiyor. Çünkü konu ilk defa gündeme gelmiyor. 2000 yılında Mehmet Esatoğlu ve onun tacizciliğini görmezden gelen ve hatta destekleyen çevre teşhir edilirken, söylentiler değil, taciz mağdurlarının ve tanıkların söylemi esas alınmıştı. Bu konuda tanıklık yapabilecek birilerini bulmak hâlâ mümkün. Ayrıca, başka vakalar çerçevesinde, mağduriyetini ya da tanıklığını açıkça dillendirme cesareti gösteremeyenlere ulaşmak da habercilik çerçevesinde bir kanaatın oluşmasına kolaylıkla hizmet edebilir.

Bir kriter gibi öne sürülen “resmi makamlara intikal” meselesi bambaşka bir konudur. Feminist hareketin köklü bir geçmişe sahip olduğu gelişmiş Batılı toplumlarda dahi, kaba ve şiddete dayalı tecavüz vakaları dışında kalan cinsel taciz vakalarının hukuken sorunsallaştırılması yakın zamanlara denk düşer ve önemli olmakla birlikte sınırlı bir toplumsal etki üretmiştir. En azından Türkiye’de bu tip vakaların kolaylıkla mahkemeye taşınabileceği ve kısa zamanda sonuç alınabileceğini düşünmek zorlama bir iyimserlik olur. Kaldı ki, birçok vakanın devrimci tanımına sahip kurumlarda meydana geldiğini ve bu kurumların devletten bağımsız bir hukuki içtihat geliştirme iddialarının olduğunu da unutmamak gerekir. 2000 yılında gerçekleştirilen teşhir eylemi ve kadın haklarına saygılı kurumlara yapılan duyarlılık çağrısı, en azından sol kültürün içerden kirletilmesini engelleme ve faillerinin dışlanması yönünde bir girişimdi.

Daha önce belirttiğim gibi, gerçekleştirilen teşhir eylemi geçici bir etki yaratmış, aradan birkaç yıl geçtikten sonra konu yeniden söylenti ya da “iddia” çerçevesine indirgenmiş ve Mehmet Esatoğlu’nun solcu, aktivist ve de tiyatrocu kimliği yeniden onaylanır olmuştu. Zaten bu nedenle meselenin aşırı kişiselleştirilmesine karşı çıkmak gerekiyor. Tacizci kültürün de kendisine özgü bir dayanışma ağı vardır ve kurulu düzene yaslanarak hareket eder. Kendini gizleme çabası ve riyakarlığı, insani etik düzeyinde savaşı daha en baştan kaybettiğini gösterir; fakat, iktidarı kaybetmemek için elinden geleni yapmayı sürdürecektir.Bu nedenle aynı zamanda devrimci bir etiğe ihtiyaç duyuyoruz.

tıkla: iatp-g


BARIŞAROCK'TA NELER OLUYOR?


Cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, militarizme, sömürüye ve savaşa karşı bir ses olma çağrısı ve iddiasıyla yola çıkan ve bu çağrısını dünyanın en etkili ve anlamlı sözü BARIŞ'ta birleştiren, kendisini Türkiye'nin en önemli festivali ve hatta barış eylemi olarak nitelendiren/ duyuran Barışarock karşı festivalde Yolgezer adlı rock grubu kendi bestesi olan "Refika" parçasında, bu ülkede kadınları aşağılayan tüm sözlere yer vererek, kadına yönelik cinsiyetçi saldırıyı sanat adı altında meşrulaştırmaya, normalleştirmeye ve estetize etmeye çalışmaktadır. Yine parçada yer alan "gavur" ifadesiyle de ayrımcılığı körükleyen zihniyeti; programı oluştururken cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa karşı gereken özeni göstermeyen festival organizasyonunu protesto ediyoruz. Bununla birlikte 3 çocuğu taciz ettiği için yer aldığı eğitim kurumundan kovulan, Amatör Tiyatro Çevresinden de 3 kadını taciz eden ve buna karşı teşhir edilen ancak bu tacizci eylemlerine dair hiçbir özeleştiride bulunmadığı gibi yalan, iftira klişeleri ile kendini savunan tiyatrocu Mehmet Esatoğlu'nun tüm itiraz ve eleştirilere rağmen festivalde yer alıyor olmasını da Barışarock'ın amaç ve mahiyetiyle bütünüyle çelişkili bir durum olarak görüyor ve protesto ediyoruz. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığa, şiddete, cinsiyetçi politikalara, eril ideoloji ve söylemlerine karşı mücadele eden ve barışa inanan biz kadınlar; Refika adlı parçayı ve Mehmet Esatoğlu'na gösterilen iltiması kadına yönelik bir şiddet olarak nitelendiriyor ve bu durumun takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.

İstanbul Barış İçin Kadın İnisiyatifi

tıkla: iatp-g


(Ayrıca) tıkla:
Barışarock'ta neler oldu?... 1
Barışarock'ta neler oldu?... 2
Barışarock'ta neler oldu?... 3
Barışarock'ta neler oldu?... 4
Barışarock'ta neler oldu?... 5
Barışarock'ta neler oldu?... 6
Barışarock'ta neler oldu?... 7