14 Eylül 2007 Cuma

Düşüncenin ve Birikimin Karşılığını Vermek

Bir dergi çıkarmak için para gerekiyor; büro kirası, kağıt, matbaa, ulaşım, elektrik, su, telefon, vergi...

Aşağıdaki yazıda da, çok net anlatıldığı gibi, bir dergi çıkarmayı gerekli kılan, en önemli etmen düşünsel birikimdir. Düşünsel birikime sahip olduğunu iddia eden kişi, kuruluş, kurumlar; dergi çıkarma sevdasına tutulurlar. Bunları anlamak çok kolay...

Bir de, özgüven yoksunluğu yada noksanlığı (belki satış kaygısı!) nedenleriyle, tanınmış imzalara gereksinim duyulur. Bir derginin başat etmeni olan, düşünsel birikim sahibi kişilere çağrı yapılır. Ne var ki, herşeye para bulan (yada bulmak zorunda olan) kişiler, ne yazık ki, bir derginin olmazsa olmazı olan düşünce üreticilerine para ödemeyi akıllarının ucundan bile geçirmezler...

Genellikle; emek, demokrasi, özgürlük, barış, eşitlik... gibi sözlerle süslenen bu dergilerin samimi olmadıkları, gün gibi ortadadır. Bu durumu açımlaması anlamında, son derecede öğretici ve yararlı bir yazı olan "Düşüncenin ve Birikimin Karşılığını Vermek" başlıklı yazıyı, Ahmet Cemal'in izniyle yayımlıyoruz:



Ahmet Cemal


Kimi zaman medyada enflasyon oranlarıyla bağıntılı olarak, o dönemdeki "en ucuz" mallardan da söz edilir. Sevgili okurlarımın şunu bilmelerini isterim ki, ülkemizde bu tür açıklamalar hep bir yalanı, en azından bir gerçeği saklama durumunu içerir. Çünkü bu ülkede yıllardır en ucuz, hatta çoğu zaman "bedava" olan ürünler, düşünce ve birikim ürünleridir. Üstelik, biraz sonra açıklamaya çalışacağım gibi, ucuz ya da bedava olmaları bir yana, bu gruba giren ürünlere karşılık "ödeme" yapılmasının, yapılması gerektiğinin düşüncesi bile neredeyse ayıptır, yakışıksızdır, olmaması gereken bir şeydir. Ve bütün bunların doğal sonucu olarak: Yine bu gruba giren ürünler, karşılıksız istenmesi en kolay ürünlerdir.

Yıllardır hep olduğu gibi, bu yıl içersinde de bir dergi için bir yazı yazma önerisi aldım. Telefondaki son derece nazik ve saygılı ses, yeni bir dergi çıkartmak üzere olduklarını ve konuyu söyledikten sonra, böyle bir konuda benim imzamı taşıyan bir yazının da dergide yer almasının kendileri için bir "gurur kaynağı" olacağını söyledi. Nazik sesin sahibine teşekkür ettikten sonra ve yazının gönderilme tarihini de saptadıktan sonra -eski deneyimlerime dayanarak, bu konuşmaya artık karşı tarafça son verileceğini tahmin ettiğimden- "Telif konusunda ne düşünüyorsunuz?" sorusunu sordum. Şaşkınlıktan kaynaklanma, kısa bir sessizlik oldu. Sonra: "Ne gibi?" diye bir karşı-soru geldi. "Yani, dergide yer alacak yazılara ne kadar telif ödüyorsunuz?" -bu sormakta yıllardır geciktiğim, çok haklı soruyu ben sormuştum. Verilen karşılık, bu kez de yanılmadığımı gösterdi. "Şimdilik" herhangi bir telif düşünülmüyormuş, çünkü ortada zaten büyük özverilerle oluşturulan bir girişim varmış. Dergi için bir yer tutulmuş, kağıt ve baskı giderleri olacakmış, başkaca giderler olacakmış; şimdi bütün bunlara ek olarak... Evet, bütün bunlara ek olarak, o dergiyi dergi kılacak asıl unsura ya da temele, yani dergide yer alacak düşünce ve birikim ürünlerine, yani yazılara da bir bütçe ayrılması, yazarlara ve çevirmenlere ödeme yapılması düşünülebilir miydi? Telefondaki nazik ve saygılı sesin söylemeye çalıştıklarından çıkan anlam, buydu.

Haklıydı. Düşünülemezdi. Aslında o gencin -sesinden genç biri olduğu anlaşılıyordu- bir suçu da yoktu; o ve yaşıtı olan, dergi girişiminde onunla birlikte yer alan arkadaşları, dünyaya gözlerini böyle bir geleneğin atmosferinde açmışlardı. Bu geleneğin adı, girişim ne olursa olsun, düşünceyi ve birikimi karşılığı ödenmesi gereken değerler skalasının en sonuna yerleştirmek veya hiçi yerleştirmemekti.

Bu geleneğin içinde doğanlar için, örneğin bir derginin bürosu ya da yönetim yeri olması amacıyla kiralanan yerin kirasının ödenmemesi, elbette söz konusu değildi. Derginin basılacağı kağıda karşılık para ödenmemesi de elbette söz konusu değildi. Buna benzer daha bir sürü kalemin zorunlu kıldığı giderleri karşılamamak diye bir şey de -yine elbette!- olamazdı.

Ama düşüncesine ve birikimine güvenilerek kendilerinden yazı veya çeviri isteyenlere bir ödeme yapılmaması çok doğaldı, böyle bir şeyin sözünü etmek bile aslında yakışıksızdı, ayıptı, çünkü sonuçta "idealist" bir tutum ve durum söz konusuydu! Böylelerine, gerçekten iyi niyetle ve içtenlikle önerim, şu olacak: Bu tutumunuzu değiştirseniz ve diyelim sizin "idealist" diye nitelendirdiğiniz tavrı paylaşıp paylaşmamayı biraz da düşüncelerinden ve birikimlerinden yararlanmak istediklerinizin seçimine bıraksanız? Örneğin tasarladığınız derginin bütçesini yaparken, daha baştan bilginin ve birikimin karşılığını da ödemeyi doğal saysanız ve böyle bir ödemeyi kabul edip etmemeyi ya da önerdiğiniz miktarda indirim yapmayı karşı tarafın iradesine bağımlı kılsanız? Onun "idealizmini" daha en baştan varsayıp, bunu üstüne oynamasanız? Çünkü bunu yapmadığınızda ne oluyor, biliyor musunuz? Diyelim geçerli düzene "muhalif" iseniz eğer, o düzenin en kötü yanlarından biri olan "düşünceyi ve birikimi boşlama" eylemine siz de -farkına varmadan- destek çıkmış oluyorsunuz!