3 Eylül 2007 Pazartesi

Marks, baston değildir!...

Güncelleme: Aşağıdaki "İnsani olan hiçbir şey yabancım değildir." sözünün Karl Marks'a ait olduğunu biliyordum, biliyorum. Coşkun Büktel aradı: O sözün Terentius'a ait olduğunu söyledi. Karl Marks'a ait olduğunu hiç duymamış. Ben de, Terentius'a ait olduğunu hiç duymamıştım. Internet'e baktım: "Homo sum a me alienum puto = İnsanım, insana ait olan hiçbir şey bana yabancı değildir. / Terentius = Terence)"i gördüm. (tıkla: SözlükMetre) Marks, Terentius'tan almış olabilir yada ben (biz) yanlış biliyor olabiliriz. Kafamızda netleşmemesine karşın, "bir an önce belirtelim" dedik...


Devlet çanağından 92.000 YTL sadaka alan Ali Poyrazoğlu diyor ki:

"İnsani olan hiçbir şey yabancım değildir..." Bu sözler Karl Marx'a ait... Benim de her zaman önümü aydınlatır, çalışma masamda baş köşede duruyor.

tıkla: Yenikapı Tiyatrosu yada Sabah (Ayrıca) tıkla: Marks, her niyete yenen muz gibi algılanıyor!...


3. dereceden Devlet Sadakası alan Tuncay Özinel diyor ki:

... ve Karl Marks'ın bir sözü var: "İnsanlar söylediklerine değil yaptıklarına bakarak değerlendirilir." İşte bizim çarpıklığımız bundan. Çünkü genelde bizde insanlar söylediklerine göre değerlendiriliyor...

tıkla:
tiyatrom


Her nedense, son zamanlarda, tiyatrocular arasında, bir Marks modası salgını başladı. Devlet Sadakası alamayan Marks'a sarılıyor. İşleri kesat giden Marks'a sarılıyor. Sırlar Dünyası'nda figüranlık yapacak denli alçalan tiyatro patronları Marks'a sarılıyor. Taciz iddiasının kara lekesini alnında taşıyan amatör tiyatrocular Marks'a sarılıyor...

Bir zamanlar Marks'a moruk muamelesi* yapanlar, şimdi de, peygamber muamelesi yapıyorlar. Bunun tek bir nedeni var: yiyecekleri hiçbir nane kalmadığından, Marks nanesini yemek istiyorlar... Tabii ki, yedirmeyeceğiz. Boğazlarında kalacak!...

Ayrıca kullandıkları sözlerin, Marks'a ait olup olmadıklarına da pek emin değiliz...

Tiyatro dünyası, o denli alçaldı ki: Körlüğünü örtmek için Marks bastonunu kullanıyor. Topallığını gizlemek için Marks bastonunu kullanıyor. Felçli olduğunu belli etmemek için Marks bastonunu kullanıyor. Hatta, kambur olduğu anlaşılmasın diye, Marks bastonu yutup, dik durmaya çalışıyor!...

Bir yandan, Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu birbiriyle dalaşırken; diğer yandan da Tuncay Özinel ile Hadi Çaman birbirini yemeye başladı. Levent Kırca hariç, tümünün, seks filmleri oyuncusu olduğunu usumuzdan çıkarmadan, Marks ile "akrabalıkları"nı sorgulamakta yarar var...

Herşeye karşın aktarıyoruz:


“Hadi Çaman, Türk Tiyatrosu’nun Tek Belgeli Sahtekarıdır”


Tuncay Özinel


Devlet Desteği’nde çok büyük haksızlıklara uğramış olmama karşın hep susmayı yeğledim. Şöyle düşündüm: Hani bir atasözü var, "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" ve Karl Marks'ın bir sözü var: " İnsanlar söylediklerine değil yaptıklarına bakarak değerlendirilir." İşte bizim çarpıklığımız biraz bundan. Çünkü genelde bizde insanlar söylediklerine göre değerlendiriliyor. İtiraf ediyorum ki biz özel tiyatrolar hayallerimizi çok az gerçekleştirebiliyoruz. Bu sezon sahnelediğim “Yüzleşme” işte benim hayallerimden biri. Bu hayalimi gerçekleştirme mutluluğunu yaşarken, bu tartışmalar beni çok üzdü doğrusu. Nedim Saban söylemiş, eksik olmasın. Gerçekten bu geçtiğimiz sezon en pahalı prodüksiyonu gerçekleştirdim. Bunu yaparken de oturduğum evi ipotek edip banka kredisi aldım. Ticarete aklı eren bir insan bunu nasıl yapar, Hadi Çaman dostumuzun bana tüccar demesi komik kaçıyor doğrusu. Çeşitli övgüler ve ödüller alan oyunuma 3. dereceden devlet desteği verildi. Türk tiyatrosuna zarar vermemek için sustum. Geçtiğimiz yıl yine haksızlığa uğramıştım. Yine sustum. Araştırma yapmışsınız. Dernek yöneticileri en yüksek rakamı alıyor diye. Ben TİYAP'ın Genel Sekreteriyim. Geçtiğimiz yıl Ferhan Şensoy'un “Aşkın Gözüne Gözlük” isimli oyununu oynadım. Arif Erkin Usta müziklerini yaptı. Oyunda Halit Akçatepe, Ercan Yazgan, Ayşen Tekin başta olmak üzere profesyonel bir kadro rol aldı. Ayrıca bir deneme yaparak oyundaki parantez içlerini de bir barkovizyonla Ferhan Şensoy'a oynattım. Üçüncü bile değil dördüncü kademeden devlet desteği aldım. Bu mudur dernek yöneticilerinin en yüksekten destek alması?

Devamlı soruluyor neden iki dernek var diye. Hep öyle deyip geçiyorum. Sanırım gerçekleri açıklama zamanı geldi. Hadi Çaman dernek kurup bana da müracat dilekçesi gönderdiğinde yırtıp attım. Nedenine gelince: Hadi Çaman, TÜRK TİYATROSUNUN TEK BELGELİ SAHTEKARIDIR. Sadece bu. Bir dönem oyunlarımızı videoya çekip bakanlığa yolluyorduk. Bir belge idi. Hatta benim şöyle bir teklifim olmuştu: “Bu videolardan bir adet de dernekte toplansın. Ve böylece bir tiyatro arşivi oluşsun." Hadi Bey, içkili olduğu bir sırada "Her kimse" yanındakilere şöyle diyor: "Oyunu çıkartmadım, bakanlığa da boş kaset yolladım." Bu kişiler de Hadi Beyi bakanlığa ihbar ediyor. O dönemdeki tiyatro sorumlusu Uğur Çakıroğlu şöyle anlattı: "Müfettişler geldiler, kaseti koyduk. İçimden yalvarıyorum “Allahım bu kasette bir görüntü çıksın” diye. İzledik. Kaset bomboş, sonuna kadar çizgi çizgi, başka bir şey yok. O nedenle ihtar aldım." Bu birincisi. Hadi Bey çok ucuza oturduğu okul salonunu bir ticarethane olarak kullanmaktadır. Bir dönem o salonda prova yaptık. Yüklüce de bir para ödedik. Selim İleri'nin sahneye koyduğu, Halit Akçatepe, Nezih Tuncay, Tomris Kiper'in ve diğer arkadaşların rol aldığı bir oyundu. Baktım tiyatro giriş kapısının önünde bir işporta tezgahı var. Öyle çakmak, tırnak makası satılan cinsinden. Tiyatro müdürüne dedim ki; "Yahu bu nedir tiyatro girişinde Hadi bunu görmüyor mu?" Büyük bir sessizlik oldu. Bana hiç cevap vermediler. Sonra öğrendim ki bu işporta tezgahı Hadi Çaman'a ait imiş. Bir diğer ticari konu ise biliyoruz ki Hadi Bey Kültür Bakanlığı’ndan salonu tamir edeceğim diyerek yüklü bir para aldı. Sonra çivi çakmadı. Daha sonra bu paranın faizi ile birkaç şey yaptı. Ama daha sonra salonu tamir amacı ile bir sigorta şirketinden para aldığını ve adamlara verdiği faturanın da naylon olduğunu duyduk. Ama şimdi salonun girişinde Mustafa Sarıgül'ün salonu yaptığına dair plaket var. Acaba kim yaptı bu salonu. Ayrıca devletin okulunun salonunun fuayesini bölüp kafe yaparak buradan yüklü bir hava parası aldığını ve iyi de bir kira geliri olduğunu duyuyoruz. Acaba tüccar kim? İşte biz bu nedenlerle TİYAP'ı kurduk. Sizler böyle sahtekarlığı belgelenmiş birisinin derneğine üye olur musunuz? Dikkat ederseniz konuşmalarında Enis Fosforoğlu’nu gönderdim. Veya falanca kişiyi gönderdim diyor. Yani Öztiyap, Hadi Çaman derneği. Burada üye olarak bulunan gerçek tiyatrocu arkadaşlarımızı bütün bu olaylardan ayrı tuttuğumu da söylemek isterim.

Bizler tiyatrolarımızı devlet desteği dönemlerinde açmadık. İnsanların sokağa çıkamadığı, her gün bir kaç kişinin vurulduğu dönemlerde, gidip tiyatrolarımızı açtık ve bizim gibi sokağa çıkabilen bir kaç kişiye oyunlar oynadık. Hiç unutmam turnedeyiz, salon dolu ama para yok. Kapıdaki çocuğa bunu sordum, bana şöyle dedi: “Abi silahı gösteren arkasından on-on beş kişiyi sokuyor içeri. Ne yapayım canımdan mı olayım? "Biz bu günleri geçerek geliyoruz.

Ben on dört yıldır televizyon programı yapmıyorum. Hiç bir teklifi de kabul etmedim bu güne kadar. Ama dizilerde oynayan arkadaşlarımı de eleştirmiyorum. Çünkü bizler "O dizide oynama kardeşim, ben sana bu parayı veriyorum" diyemiyoruz. Bu nedenle de ya amatör oyuncularla oynayacaksın, ya da dizilerde oynayan oyuncuların programına uyacaksın. Hep ikisinin ortasına uymaya çalışarak bu sezon tiyatromun 28. sezonunu yaşayacağım. Geçtiğimiz 27 yılda hep kendi istediklerimi yapabildiğim söylenemez. 1986 yılında kendi istediğimi yapmıştım. Tom Eyen'in “Demir Parmaklıklar” isimli oyununu sahneye koydum. İyi bir kadro yaptım, çok çalıştık. Müthiş bir oyun çıktı. Komedi değil diye halk gelmedi, bizi cezalandırdı. O yıl kurul da halktan yana oldu, destek vermedi. Yani bizi cezalandırdı. Sonuç: SSK beni icraya verip evdeki telefonumu kesti, kuruşsuz kaldım. Eskiciye tiyatro kostümlerini satarak ekmek aldım. İşte o dönemde bir kazancım oldu. Bir oyun yazdım. Tek kişilik bir oyun. Altmışlı yaşları geçmiş işsiz ve parasız kalmış bir tiyatro oyuncusunun tek başına verdiği bir doğum günü partisi. “Nice Yıllara...”

Diliyorum ki bu tatsız ve tiyatromuza zarar veren konuşmalar bitsin. Ve tiyatro adına yapılan tüm çalışmaları amatör veya profesyonel, hepsini saygıyla kutluyorum. Bir gün ülkemde tiyatronun gerçek saygınlığını kazanacağına da inanıyorum. Nice Yıllara…


Not: Tuncay Özinel’in Hadi Çaman’a yanıtı, Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’nin 181 nci sayısında (Eylül 2007) yayımlanmıştır.

tıkla: tiyatrom



* Coşkun Büktel'in Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları adlı kitabının 156. sayfasındaki, Shakespeare'e yapılan saygısızlığı belirtmek için kullandığı "moruk muamelesi" sözünden esinlenilmiştir...